yerine – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Fri, 23 Aug 2019 01:41:53 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Ölen babanın yerine hac https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/23/olen-babanin-yerine-hac/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/23/olen-babanin-yerine-hac/#respond Fri, 23 Aug 2019 01:41:53 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5878

Sual: Ölen babamın yerine hacca gitmek isterim. Ne yapmam lazımdır?
CEVAP
Vekaleten hacca gidecek kimsenin daha ilkin haccetmiş olması ya da varlıklı biri olması tercih edilmelidir! Vekil olarak hacca gidecek kimse fukara ise, daha ilkin de hacca gitmemişse, kendi için de, başka bir yıl hac yapması farz olur.

Vekilin, ihrama girerken, emreden kimse için, kalb ile niyet etmesi şarttır. Hac borcu olan kimsenin, öldükten sonrasında kendi için hac meydana getirecek vekilin adını bildirerek vasi olan hiç kimseye buyruk vermesi lazımdır. Meyyit yada meyyitin vasi yapmış olduğu yabancı kimse, vârislerden birini, öteki vârisler izin vermedikçe, vekil yapması imkansız.

Bir kimse izin vermeden, başkasının, bunun yerine hacca gönderilmesi caiz değildir. Yalnız vâris, ölen akrabası, vasiyet etmemiş, kısaca hac parası ayırmamış ise, kendine miras kalan para ile, onun yerine hacca gidebilir yada başkasını gönderebilir. Böylece ana-babasını hac borcundan kurtarmış olur. Kendine de, farz olmuş ise, kendi için, ek olarak gitmesi lazımdır. Onları borçtan kurtarması, kendine oldukca sevap kazandırır.

Sual:
Ölmüş yada sağ olan bir kimsenin yerine farz olan hacca gitmek caiz midir? Örnek olarak bir kimse, bu yıl dayısının, diğeri yıl amcasının yerine gidiyor. Onlar, hac borcundan kurtuluyor mu?
CEVAP
Namaz, oruç benzer biçimde gövde ile meydana getirilen ibadetler başkası yerine yapılamaz. Her insanın kendi yapması lazımdır. Vekaletle yaptırılamaz. Zekât benzer biçimde yalnız mal ile meydana getirilen ibadetleri, onun izni ve malı ile başkasının yapması caiz olur. Hac, hem gövde, hem mal ile yapılır. Bir kimse, hayatta iken, bir özrü de yok iken onun yerine başkası hac yapması imkansız. Sürekli özrü olan, kendi yerine başkasını hacca gönderebilir. İzinsiz vekil olup haccedenin haccı kendine olur. Sevabını vekil olduğu hiç kimseye bağışlayabilir. Fakat bağışladığı kimse, hac borcundan kurtulamaz.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/23/olen-babanin-yerine-hac/feed/ 0 5878
Nafileler farzlar yerine geçmez https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/nafileler-farzlar-yerine-gecmez/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/nafileler-farzlar-yerine-gecmez/#respond Sun, 18 Aug 2019 06:29:41 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5855

Sual: Bir hoca, (Fıkıh kitaplarında, duha, tehıyyet-ül-mescid, evvabin, tesbih namazı benzer biçimde nafile namazları kılmak, kaza namazı kılmaktan evla olduğu yazıldığı için, kaza namazı kılmak yerine, bu nafileleri kılmak gerekir) dedi. Ben bu nafile namazları kılmayıp, kaza namazı kılıyorum. Yanlış mı yapıyorum?
CEVAP
Doğru yapıyorsunuz. Nafileler hiçbir vakit farzın yerine geçmez. Bir kimse, farzları, vacipleri kılsa, fakat ömründe asla nafile kılmasa nafile kılmadığı için görevli olmaz.

Daha önemlisini yapmak için sünnet terk edilir. Sözgelişi, sabah camiye gelen, imam teşehhüdde ise, sünneti kılmadan imama uyar. Sonrasında da sünneti kılmaz. 

Cemaat ile namaz kılınırken, sünnete adım atmak mekruhtur. Mekruh işlememek için, sabahın sünneti bile terk edilir. (İmdad-ül fettah)

Zaman daralınca, ilk sünneti kılmak, farzın kazaya kalmasına sebep olursa, bu sünneti kılmak haram olur. (Hadika)

Bir hakim, vazifesini yapmak için, sabahtan başka namazların sünnetlerini terk edebilir. (Mülteka)

Hakimin vazifesi, farz-ı ayn olmadığı halde, sünnetleri terk etmek için özür sayılınca, birikmiş kazaları ödemek, farz-ı ayn olup, cezası da pek şiddetli iken, bu tarz şeyleri ödemek elbet özür olur. Abdestte uzuvları üç kere yıkamak müekked sünnettir. Su pahalı ise, hava soğuk ise, bu şekilde bir özürle bu sünneti terk etmek, şu demek oluyor ki bir kere yıkamak caizdir. (Redd-ül-muhtar)

Sual: Bazıları, “Nafileler farzın yerine geçer. Onun için, gündüz namaz kılmayıp gece nafile kılıyoruz” diyorlar. Böyle bir durum var mıdır?
CEVAP
Nafile farzın yerine geçmez. İmam-ı Rabbani hazretleri (Nafile farzın yanında denizde damla bile değildir) buyuruyor.

Nafile farzın yerine geçseydi, sadaka, hayır hasenat yapanların verdikleri, zekat yerine sayılır, ek olarak zekat farzına lüzum kalmazdı.

Nafile farzın yerine geçseydi, nafile hac, umre yapanların yaptıkları hac farzının yerine kabul edilir, ek olarak hac farzına lüzum kalmazdı.

Nafile farzın yerine geçseydi, nafile oruç tutanların tuttukları oruç, farz olan Ramazan orucunun yerine kabul edilir, ek olarak Ramazanda oruç tutmaya lüzum kalmazdı.

Nafile farzın yerine geçseydi, vakitleri ve şartları belirli olarak 5 zaman namaz farz olmaz, farzı vaktinde kılmamak şu demek oluyor ki kazaya bırakmak büyük günah olmazdı. Namazı kazaya bırakmak haramdır, kaza etmedikçe farz borcundan kurtulamaz. Bir farz namazı, vakti çıktıktan sonrasında kılmakla, şu demek oluyor ki kaza etmekle, kazaya bırakma günahı affolmaz. Ek olarak tevbe etmesi de gerekir.

Hadis-i şerifte, (Bir namazı, bilerek, özürsüz kılmayan, seksen hukbe [1 hukbe 80 yıl] cehennemde kalacaktır) buyuruluyor. Bu müthiş günahların altından kurtulabilmek için, namazları bir an ilkin kaza etmek gerekir. (Tergib-üs-salât)

İbni Nüceym hazretleri buyuruyor ki:
Farz namazları vaktinde sonraya bırakmak büyük günah olup, sadece tevbe etmekle affolur. Tevbe ederken, kılmadığı namazları kaza etmesi gerekir. Kaza etmeye gücü varken kaza etmezse, ek olarak büyük bir günah daha işlemiş olur. (Kebair ve segair)

Müslim‘deki bir hadis-i şerifte, (Farzlardan sonrasında en faziletli namaz, gece [teheccüd] namazıdır) buyuruldu. Bir kimse, ömründe asla teheccüd kılmasa, ahirette hiçbir ceza verilmez. Zira nafiledir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Farz namaz borcu olanın, nafile namazı kabul olmaz.) [Dürret-ül fahire Fütuh-ul-gayb, Zahire-i Fıkh]

Bunun benzer biçimde, hayatında asla sadaka vermeyene, asla hayır hasenat yapmayana, asla umreye nafile hacca gitmeyene, asla nafile oruç tutmayana ceza bildirilmedi. Farzların yerlerine geçselerdi, hem ceza bildirilirdi, hem de farzlara lüzum kalmazdı.

Namaz kefareti
Sual: Ramazan ayının son cuma namazından sonrasında 4 rekât kefaret-i namaz kılınırsa, tüm kaza borçlarının affedileceği söyleniyor. Bu, doğru mu?
CEVAP
Doğru değildir. Bu namaz yalnız, namazları vaktinde kılmama ve geciktirme günahları için meydana getirilen tevbenin kabulüne vesile olur.

Kefaret-i namaz ve kutsal zamanlarda meydana getirilen öteki ibadetler, kaza edilmiş olan farz namazların, kazaya bırakma ve kazasını geciktirme günahlarının affolması maksadıyla meydana getirilen tevbenin kabul olması içindir. Yoksa kılınmamış namazlar kaza edilmedikçe affolmaz. Nitekim oruç kefareti de, oruç borcunu ödemiyor, gün sayısınca orucun kazası da gerekiyor. (S. Ebediyye)

Bu dört rekâtlı namazın her rekâtında, bir Fâtiha, bir Âyet-el kürsi ve 10 Kevser sûresi okunması mümkün. (Kazaya kalan ve kazası geciken namazlarımın günahlarının affolması için, kefaret namazı kılmaya) diye niyet edilir. Cuma namazından sonrasında, ikindi namazına kadar kılınır.

Aynen ikindinin sünneti benzer biçimde kılınır. Ondan tek farkı, her rekâtın kıyamında Fâtiha’dan sonrasında 1 Âyet-el kürsi ile 10 Kevser sûresi okunması mümkün. Ötekiler aynıdır. Âyet-el kürsî’den ve Kevser’den ilkin Besmele okumak gerekmez, okunsa da ziyanı olmaz.

Denizde damlaya talip olmak!
Sual:
Bir kimse kaza namazı kılmayıp yaşam boyu Teheccüd, Kuşluk ve Evvabin benzer biçimde sünnet olan nafile namazlar kılsa, kaza namazı borcundan kurtulmuş olur mu?
CEVAP
Asla kurtulmuş olmaz. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Farzların yanında nafilenin asla kıymeti yoktur. Deniz yanında damla bile değildir. (1/260)

Yaşam boyu kıldığı tüm nafileler, bir farz namazın sevabına kavuşamaz. İslam âlimleri, (Farz kazası olanın nafilelerle meşgul olması ahmaklıktır) buyuruyor. Bir farzı vaktinde yapmanın sevabı ile, kazasını ödemekle elde edecek sevab içinde dağlar kadar fark vardır. Sözgelişi bir kimse, Ramazan ayında farz bir orucu tutamayıp sonrasında kaza etse, hattâ yaşam boyu nafile oruç tutsa, o bir günün sevabına kavuşamaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ramazanda bigün oruç tutmayan, onun yerine tüm yıl oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizi]

Bu hadis-i şerif, farzları vaktinde eda etmenin önemini açıkça gösteriyor. Kaza etmekle bile bu sevaba kavuşulamayacağı bildiriliyor. Hele kaza etmeyip de nafilelerle meşgul olmak oldukça büyük ahmaklıktır. (Fütuh-ul-gayb, Bey ve şira risalesi)

Sünnetlerin de nâfile hükmünde olduğu, tüm fıkıh kitaplarında açıkça yazıyor. (Halebi)

Nafile farz yerine geçmez
Sual:
Bir kimse, kendisine farz yada vacib olan bir ibadeti ifa etmeden ve kazasını yapmadan nafilesini yapsa, örneğin nafile hacca gitse, zekât borcu kadar sadaka verse, nafile kurban kesse, nafile namaz kılsa, farz yada vacib borcunu ödemiş olur mu?
CEVAP
Hiçbir nafile yakarma, farz yada vacib yerine geçmez. Bin kere nafile hacca gidilse nafileye niyet edilse, farz yerine geçmez.

Binlerce lira sadaka verilse, farz olan bir kuruş zekât yerine geçmez.

Binlerce kurban kesilse, bir vacib kurban yerine geçmez.

Binlerce rekât nafile namaz kılınsa, iki rekât farz borcunu ödemez.

Peygamber efendimiz, (Farz borcu olanın, nafileleri de kabul olmaz) buyuruyor. (Fütuh-ul-gayb m. 48)

İmam-ı Rabbani hazretleri, (Farzın yanında nafile, denizde damla bile değildir) buyuruyor. (Mektubat-ı Rabbani 1/29, 260)

Hazret-i Ebu Bekir, (Üstüne farz borcu olanın, bu ibadetleri ödemeden yapmış olduğu nafile ibadetler kabul olmaz) buyuruyor. (Kitab-ül Harac)

Kaza namazı borcu varken, nafile kılmak ahmaklıktır. (Bey ve Şira risalesi)

Farz borcu varken, nafileyle meşgul olmanın yada bu hatası savunmanın ne büyük gaflet olduğu bu vesikalardan da anlaşılmaktadır.

Emredilenleri yapmak kıymetlidir
Sual: Müslümanlardan bazısı, kazaya kalan namaz, oruç, zekat borçları varken, nafile namaz kılmakla, oruç tutmakla ve sadaka vermekle meşgul oluyor. Bu şekilde yapmak, dinimiz açısından uygun mudur?

Yanıt: Mevzu ile ilgili olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Her şeyden ilkin, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği, kitaplarında yazdığı itikadı öğrenmek ve imanını buna gore düzeltmek lazımdır. Ondan sonrasında, fıkıh ahkamını öğrenmeli, farzları hayata geçirmeye sarılmalı, helale, harama dikkat etmelidir. Farzların yanında, nafile ibadetlerin, asla kıymeti yoktur. Zamanımızın Müslümanları, farzları bırakıp nafilelere sarılıyor, nafile ibadetleri hayata geçirmeye önem verip, farzları örneğin beş zaman namaz kılmayı, Ramazan ayında oruç tutmayı, zekât, uşur vermeyi, borç ödemeyi, helali, haramları öğrenmeyi hafifçe ve ehemmiyetsiz görüyorlar. Olur olmaz bölgelere birçok para sarf ediyorlar da, bir kuruş zekâtı bir Müslümana vermeyi benimsemiyorlar. Oysa, bilmiyorlar ki, bir kuruş zekâtı yerine vermek, binlerle lira sadaka vermekten, kat kat daha sevaptır. Zekât vermek, Allahü teâlânın emrini yapmaktır. Sadaka ve hayratın bir çok ise, şöhret, saygı ve nefsin şehvetlerini kazanmak için olur. Farzlar yapılırken araya riya, gösteriş karışmaz. Nafile ibadetlerde ise, gösteriş oldukça olur. Bunun içindir ki, zekâtı, aşikâre, açıkça vermek lazımdır. Bu suretle insan iftiradan kurtulur. Nafile sadakayı, gizli saklı vermelidir ki, kabul ihtimali fazla olur. Sözün aslı şudur ki, dünyanın zararından kurtulabilmek için, İslâmiyete yapışmaktan başka deva yoktur. Dünya zevklerini büsbütün bırakamayanların, asla eğer olmazsa, hükmen terk etmesi, şu demek oluyor ki dünyayı terk etmiş sayılmaları lazımdır. Bunun için de, her sözü ve her işi İslâmiyete uygun yapmalıdır.”

Farzlar, nafilelerden kıymetlidir
Sual: Namazları vaktinde kılmayıp, kaza etmeyi de düşünmeyip nafile namazla meşgul olmak, insanı borçtan kurtarmış olur mı?
Yanıt:
Bu mevzuda İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“İnsanı Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturacak işler, farzlar ve nafileler olmak suretiyle ikiye ayrılır. Farzların yanında nafilelerin asla kıymeti yoktur. Bir farzı vaktinde yapmak, vakti geçmiş ise, derhal kaza etmek, bin yıl nafile yakarma yapmaktan daha oldukça faydalıdır. Hangi nafile olursa olsun, ister namaz, ister oruç, ister zikir olsun ve ne kadar halis niyet edilirse edilsin hep böyledir. Hatta, farzları yaparken, bu farzın sünnetlerinden bir sünneti, bir yazınsal gözetmek de, bu şekilde oldukça faydalıdır.

Hazret-i Ömer sabah namazını cemaatle kıldıktan sonrasında, cemaate baktı, eshâbından birini bulamadı. “Filan kimse cemaatte yoktur” buyurdu. Orada bulunanlar, “o kimse gecenin oldukça saatlerinde uyumaz. Bir ihtimal şimdi uykuya dalmıştır” dediler. Halife; “Eğer tüm gece uyuyup da sabah namazını cemaat ile kılsaydı daha iyi olurdu” buyurdu. Bundan anlaşılıyor ki; bir yazınsal gözetmek, bir mekruhtan sakınmak, zikirden, fikirden, daha faydalıdır. Bu nafile işler, farzları gözetmek ve haramlardan, mekruhlardan sakınmakla beraber yapılırsa, elbet daha güzel olur. Fakat bu şekilde eğer olmazsa, pek zararı olan olur. Sözgelişi zekat olarak bir dank şu demek oluyor ki bir dirhemin dörtte birini ki, bir gram gümüş anlama gelir bir Müslüman fakire vermek, nafile olarak dağlar kadar altın sadaka vermekten kat kat daha iyidir ve daha oldukça sevaptır. Bu bir dank zekâtı verirken, bir yazınsal gözetmek de, nafile iyiliklerden kat kat daha faydalıdır.

Bundan anlaşılıyor ki, yatsı namazını gece yarısından sonrasında kılmak ve böylece gece namazı sevabını da kazanmayı düşünmek, oldukça yanlıştır. Zira, Hanefi mezhebinde, yatsı namazını gece yarısından sonrasında kılmak mekruhtur. Şafii mezhebinde gece yarısından sonrasında yatsıyı kılmak caiz değildir. Bu şekilde düşünen bir kimsenin, yalnız vitir namazını gece yarısından sonraya bırakması yetişir. Vitir namazını gece yarısından sonrasında kılmak müstehabtır. Böylece, hem vitir namazı müstehab olan vaktinde kılınmış olur, hem de gece namazı kılmak ve seher vaktinde uyanık bulunmak nimetlerine kavuşulmuş olur.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/nafileler-farzlar-yerine-gecmez/feed/ 0 5855
Allah yerine tanrı ve başka isimler söylemek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/06/allah-yerine-tanri-ve-baska-isimler-soylemek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/06/allah-yerine-tanri-ve-baska-isimler-soylemek/#respond Sat, 06 Apr 2019 06:13:09 +0000 Allah’a iman>Allah’ın isimleri ve sıfatları]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5214

Sual: Allah yerine tanrı demek caiz mi? Allah kelimesinin yabancı dillerde karşılığı var mıdır?
CEVAP
Allahü teâlânın adları tevkifidir. Kısaca, İslamiyet’te bildirilen adları söylemek caiz, bunlardan başkasını söylemek caiz değildir. Örnek olarak Allahü teâlâya âlim denir. Fakat; âlim manasına gelen fakih kelimesini Allah için kullanmak caiz olmaz. Şu sebeple, İslamiyet, Allahü teâlâya fakih dememiştir. İlah manasına tanrı kelimesini kullanmakta sakınca yoktur. Örnek olarak, (Hindlilerin tanrıları inektir), (Birdir Allah, ondan başka tanrı yoktur), (Bizim tanrımız Allah’tır) demek caizdir. Fakat (Bizim Allah’ımız tanrıdır) demek caiz olmaz. Bu inceliği iyi idrak etmek gerekir.

Allahü teâlânın adları sonsuzdur. Binbir adı var diye meşhurdur. Kısaca, adlardan binbir tanesini insanlara bildirmiştir. Dinimizde bunlardan 99’u bildirilmiştir. Bunlara Esma-ül hüsnâ denir.

Allah adı yerine, tanrı yada tanrı adı yerine Allah demek caiz değildir. Şu sebeple tanrı, ilah, mabud-put anlamına gelir. Asuriler, Türkleri, güneşe, yıldızlara tapınmaya alıştırdıkları için tanyeri ağarınca, güneşe tapınırlardı. Bu sebepten, Güneşin adı, tanyeri ve nihayet tanrı oldu.

Allah kelimesi özel isimdir. Hiçbir dilde karşılığı olmaz. Allah kelimesinde müzekkerlik, müenneslik yoktur. İlah kelimesinin ise her dilde karşılığı, bazı dillerde de müzekker [erkek] ve müennes [dişi] şekli vardır. Örnek olarak Arapça’da Mabud-Mabude, Türkçe’de Tanrı-Tanrıça, İngilizce God-Goddess, Fransızca Dieu-Deesse, Almanca Gott-Göttin benzer biçimde. Bu kelimelerin asla biri Allah adı yerine kullanılmaz. Allah manasına yalnız Allah kelimesini kullanmakta fayda vardır. Şu sebeple Allahü teâlâ, (Benim ismim Allah’tır. Bana, Allah diye yakarma edin) buyuruyor. Kendisi ne bildirmişse onu kullanmakta fayda vardır. İlah manasında her millet kendi dilindeki kelimeyi kullanır. Fakat Allah her dilde aynıdır. (S.Ebediyye)

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah sadece bir tek ilahtır.) [Nisa 171]

(Ben Allah’ım, benden başka ilah yoktur.) [Taha 14]

(Mevlanız Allah’tır.) [Âl-i İmran 150]
(De ki: “İster Allah, ister Rahman deyin, hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O’nundur.”)
[İsra 110]

(En güzel isimler Allah’ındır, O’na o isimlerle yakarma edin, O’nun adları mevzusunda eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını göreceklerdir.) [Araf 180]

İbadet haricinde
Sual:
Allahü teâlâ için bazı şiirlerde, Tanrı, Padişah, Çalap, Sultan, Üstad, Hudâ benzer biçimde ifadeler kullanılıyor. (Tanrı misafiri) de deniyor. Bu tarz şeyleri kullanmak caiz mi?
CEVAP
Bunlar Allah isminin yerine kullanılmaz, sözgelişi Allahü ekber yerine tanrı uludur denmez, fakat bu kelimeler ilah, mabud anlamında kullanılabilir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın adları, tevkîfîdir, doğrusu dinin sahibinin bildirmesine bağlıdır. İslamiyet’in söylediği adı söylemeli. İslamiyet’in bildirmediği isim, ne kadar iyi, güzel olsa da söylenemez. (2/67)

Allah kelimesinin tercümesi söylenmez. Allahü teâlâ, (Benim ismim Allah’tır) buyuruyor. Hangi milletten olursa olsun, lisanı, dili ne olursa olsun, her insanın Allah demesi gerekir.

Âsûrîler, Güneş’e, yıldızlara tapınırlardı. Tanyeri ağarınca, Güneş’e tapınırlardı. Bu sebepten, Güneş’in adı, tanyeri ve nihayet tanrı oldu. Tanrı kelimesi ile ötekiler ibadette kullanılmaz, fakat yakarma haricinde ilah anlamında kullanılabilir. Sırayla her birine birer örnek verelim:
1- İlah mânâsında tanrı kelimesini kullanmak caizdir. Örnek olarak, (Hintlilerin tanrısı inektir), (Allah’tan başka tanrı yoktur), (Bizim tanrımız Allah’tır) ve (Tanrı misafiri, rızkıyla gelir) demekte sakınca yoktur.

Bir ozan diyor ki:
Tanrımız tek bir ilah,
Yok bizlere başka penah,
İkiye tapmak günah,
La ilahe illallah.

2- Kuddusî baba der ki:
Ey rahmeti bolca Padişah,
Ben işledim hadsiz günah,
Gece gündüz çekerim ah!
Boynu bükük geldim sana.

3- Yunus Emre der ki:
Hak Çalap’ım, Hak Çalap’ım,
Senden gayrı yok Çalap’ım,
Günahları affedersin,
Ey rahmeti oldukca Çalap’ım.

4- Süleyman Çelebi der ki:
Dertlilerin dermanısın,
Âlemlerin Sultan’ısın.

5- Mektubat-ı Rabbânî’deki bir beyit:
Ayna arkasındaki papağana benzerim,
O ezelî Üstad’ın sözlerini söylerim.

6- Hudâ kelimesi, daha oldukca Farsçada kullanılır. Yunus Emre der ki:
Hudâ bizlere verdi sevda,
Sevmek oldu, artık besin,
Ele geçmez bu dünyada,
Gülme gözüm bundan sonrasında!

Yabancı dillerdeki Dieu, Gott ve God kelimeleri de, ilah, mabud mânâsında kullanılabilir. Allah adı yerine kullanılamaz. (Bizim tanrımız Allah’tır) anlamında şöyleki denebilir:
İlahünâ hüvallahü. (Arapça)
Hudâ mâ Allah est. (Farsça)
Notre Dieu est Allah. (Fransızca)
Our God is Allah. (İngilizce)
Unser Gott ist Allah. (Almanca)

Hancı yolcu
Sual:
(Dünya han, insanoğlu yolcu ve Allah hancı) demek; bir de, koyunları insana, ağılı dünyaya, çobanı da Allah’a benzetmek caiz midir?
CEVAP
Dünyayı hana, insanları yolcuya benzetmek normaldir. Koyunları insana, ağılı dünyaya benzetmek de normaldir, fakat çobanı ve hancıyı Allahü teâlâya benzetmek hoş değildir. Bir insana bile çoban dense alınır. Dinimizin bildirdiği adları söylemelidir. Allahü teâlânın bin bir adı varken, benzetmelerden uzak durmalıdır. Birgivi Vasiyetnamesi şerhinde, Allah’ın isimlerinin tevkifî olduğu, doğrusu dinin bildirdiği adları söylemek gerektiği bildirilmektedir.

Allah ve God
Sual:
Allah yerine Tanrı yada God demekte sakınca var mıdır?
CEVAP
Evet, caiz olmaz, zira Allah kelimesi özel isimdir. Hiçbir lisanda karşılığı yoktur. Bununla birlikte Allah’ın adları tevkîfîdir, doğrusu dinin bildirmesine bağlıdır, dinimiz iyi mi bildirmişse, aynen onu söylemek gerekir. Tercümesi söylenmez. Allahü teâlâ, (Benim ismim Allah’tır) buyuruyor. Lisanı ne olursa olsun, her insanın Allah demesi gerekir.

Bir kimsenin adı Tahir olsa, ona Tahir bey demeyip, mânasını söylemek, doğrusu Temiz bey demek yanlış olur. Bahadır, yiğit, kahraman kelimeleri aynı mânadadır. Bahadır beye, Yiğit bey yada Kahraman bey desek doğru olmaz. Bunun benzer biçimde muhabbet kelimesiyle sevgi kelimesi aynı anlamdadır. Muhabbet hanıma Sevgi hanım desek uygun olur mu? Sevgi ablaya da Muhabbet abla denmez. Murat; arzu, istek anlamına gelir. Murat adlı birine Arzu yada Arzu desek asla uygun olur mu? Bunun benzer biçimde münevver, aydın anlamına gelir. Münevver adlı birine Aydın denir mi?

İlah yerine başka dildeki karşılığı olan God, Gott, Dieu, Huda, Tanrı benzer biçimde kelimeleri kullanmanın mahzuru olmaz, fakat Allah yerine başka kelime kullanılamaz.

Tanrı kelimesini kullanmak
Sual: (Tanrı kelimesini Şamanistler, Güneş’e tapanlar çıkardığı için asla kullanmamak daha iyi olur) diyorlar. İlah anlamında kullanmanın mahzuru var mıdır?
CEVAP
İlah anlamında kullanmanın mahzuru olmadığı benzer biçimde, asla kullanmamanın da mahzuru olmaz. Kullanmak bir gerekseme değildir. Tanrı yerine kullanılacak oldukca kelime var. Genel anlamda bu kelimeyi, dinden uzak kimseler kullandığı için, asla kullanmamak daha uygundur. Allah isminin yerine asla kullanılmaz, ilah anlamında gerekseme olursa kullanılabilir. Birkaç örnek verelim:
Allah adı yerine, tanrı demek caiz değildir. Şu sebeple tanrı, ilah, mabud anlamına gelir. Örnek olarak, (Hintlilerin tanrıları inektir) denilmektedir. (Birdir Allah, Ondan başka tanrı yok) denilebilir. Başka dillerdeki Dieu, Gott ve God kelimeleri de, ilah, mabud mânâsına kullanılabilir. Allah adı yerine kullanılamaz. Allahü teâlâya ortak, Allahü teâlâ benzer biçimde ikinci bir tanrı var olması imkansız. Vacib-ül-vücud, bir olan bu ilah, bu tanrı; isminin (Allah) bulunduğunu kendisi bildirmiştir. (H. L. O. İman)

(Enbiya) sûresi yirmi ikinci âyetinde mealen, (Allah’tan başka bir ilah, bir tanrı daha bulunsaydı, âlemdeki düzen bozulur, karma karışık olurdu) buyuruldu. (F. Bilgiler)

Fahreddin Râzî, (İlahın, tanrının, daima var olması lazımdır. Madde, cisim, yer kaplayan şeyler tanrı olması imkansız) diyor. Komünistler, masonlar, tanrısız kâfir olup, Dehriyye kısmındandır. Komünist memleketlerde tanrısızlar [ateistler] dernekler kurmuşlardır. (S. Ebediyye)

Musa aleyhisselam, (Allahü teâlâdan başka tanrı yoktur) dedi. (Dıyâ-ül Kulûb)

Kâfirlerin bâtıl, bozuk mabudlarını reddetmek, bu bozuk tanrılarda uluhiyet sıfatı bulunduğuna inanmamaktır. Bir şeyde uluhiyet sıfatı bulunduğuna inanmak, onu tanrı yapmak olur. Hiçbir insana tanrı dememelidir. (Hak Sözün Vesikaları)

Yunus Emre’nin de, tanrı kelimesini kullandığı bir dörtlüğü şöyledir:
Uzak durma ehillerden,
Kaçmak gerek cahillerden.
Tanrı, bîzar bahîllerden,
Bahîl dîdâr görür değil.

Farsça huda, tanrı anlamına gelir. Huda kelimesi de, tanrı anlamında kullanılmaktadır.

(Hâşâ, zulüm etmez kuluna hudası, her insanın çekmiş olduğu kendi cezası) sözü, Nahl sûresinin 33. âyetinden alınmıştır. (İslam Ahlakı)

İhtiyaç olmadıkça tanrı kelimesini kullanmamalı. Zaman içinde yaygınlaşarak Allah anlamında kullanılabilir. Şu sebeple biz, (Tanrı uludur) denildiği zamanları yaşadık. O zamanlar, tanrı, Allah yerine kullanılıyordu. Hâlbuki Allahü teâlânın 99 ism-i şerifi bile, Allah isminin yerine kullanılmaz.

Allahü teâlâ için tanrı demek günah olur. Allah adını kullanmak istemeyip, bunun yerine, tanrı demek hattâ 99 isimden birini bile kullanmak, oldukca büyük ve çirkin kabahat olur. (S. Ebediyye)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/06/allah-yerine-tanri-ve-baska-isimler-soylemek/feed/ 0 5214