yarat – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Sun, 22 Sep 2019 11:23:46 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Yaratılanı hoş gör https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/22/yaratilani-hos-gor/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/22/yaratilani-hos-gor/#respond Sun, 22 Sep 2019 11:23:46 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5992

Sual: (Yaratılanı hoş gör, yaratandan dolayı) demek, kâfirin her şeyini hoş gör demek midir?
CEVAP
Müminin bile kötülükleri hoş görülmezken, kabahat işleyince cezalandırılırken, kâfirin kötülükleri asla hoş görülür mü? Kâfir, insan olarak Müslümandan farksızdır, ırk yönüyle üstünlük yoktur; fakat küfrü ve kötülükleri yönüyle oldukca fark vardır, hoş görülemez. Ilkin, insan olarak kâfirlerin dindeki yerini bildirelim. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Tüm insanoğlu [insan olarak] bir tarağın dişleri şeklinde eşittir.) [İbni Lal]

(Arabın Acem’e, [Arap olmayana] Acem’in Otomobil üstünlüğü olmadığı şeklinde, kırmızının karaya, karanın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takva iledir.) [İbni Neccar]

([Kâfir de olsa] Tüm insanoğlu, Tanrı’ın ıyalidir [kullarıdır]. Allahü teâlânın en oldukca sevilmiş olduğu kimse, Onun ıyaline iyilik edendir.) [Bezzar]

(Kâfir de olsalar, komşuya, misafire ve ana babaya ikram et! Kâfir de olsa, dilenciyi reddetme!) [Ç. Y. Güzin]
(Allahü teâlâ mazlumun bedduasını, kâfir de olsa kabul eder.)
[Ç. Y. Güzin]

(Kâfir de olsa, mazlumun bedduasından sakının!) [İ. Ahmed]

(Kâfir arkadaşını öldüren de, ümmetimden değildir.) [Hadika]

(Bir zimmi kâfiri öldüren Cennetin kokusunu duyamaz. Hâlbuki Cennetin kokusu kırk senelik mesafeden duyulur.) [Buharî] (Zimmi kâfir: Gayrimüslim yurttaş)

Zimmi kâfire zulmetmek, müslümana zulmetmekten daha kötüdür. (Dürr-ül-muhtar)

Kâfirlere, fena sözlerle hakaret eden, onları inciten cezalandırılır; bundan dolayı kâfirleri incitmek, kalblerini kırmak haramdır. (Mülteka)

İnsan olarak kâfirler bu manalarda hoş görülür. Yoksa küfürleri ve suçları hoş görülmez. Onları sevmek, onlarla dostluk oluşturmak haramdır. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Tanrı’a ve kıyamet gününe inanç edenler; babaları, kardeşleri ve akrabaları da olsa, Tanrı’ın ve Resulünün düşmanlarını sevmezler.)
[Mücadele 22]

(Ey inanç edenler, benim de, sizin de düşmanınız olanları [müşrikleri] dost edinmeyin! Onlar, size gelen gerçeği [Kur’an-ı kerimi] inkâr etmişken onlara sevgi besliyorsunuz [Resulün gizlediği sırrı veriyorsunuz]; oysa onlar, Rabbiniz olan Tanrı’a inandığınızdan dolayı sizi ve Resulü [Mekke’den] çıkarıyorlar. Eğer sizler Benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için [Mekke’den] çıkmışsanız, [onları dost edinemez] onlara sevgi gösteremezsiniz [sır veremezsiniz]. Ben, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden, onlara sevgi gösteren, [düşmanı dost edinen] normal olarak doğru yoldan sapmış olur.) [Mümtehine 1]

(İbrahim’in ve Onunla birlikte olan müminlerin sözlerinden öğrenek alın! Onlar, kâfirlere dediler ki, biz sizden ve putlarınızdan uzağız. Dininizi beğenmiyoruz. Allahü teâlâya inanıncaya kadar, aramızda düşmanlık vardır.) [Mümtehine 4]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(En kıymetli yakarma, Tanrı için sevmek ve Tanrı için düşmanlıktır.) [Ebu Davud]
(Tanrı’ın düşmanlarını sevmemek, imanın tadını artırır.)
[Taberani]
(Tanrı’ı sevmeyen ve Onun düşmanlarını düşman bilmeyen, hakiki inanç etmiş olmaz. Müminleri Tanrı için seveni ve kâfirleri düşman bileni, Tanrı sever.)
[İ. Ahmed]
İsa aleyhisselam, (Tanrı düşmanlarına buğzederek, Allahü teâlânın sevgisini kazanın! Onlardan uzaklaşarak Tanrı’a yaklaşın! Onlara kızarak Tanrı’ın sevgisini arayın!) buyurdu.

Hazret-i Ömer’e, parlak zeka ve yazısı güzel olan Hireli bir Hristiyan’ı kâtip yapması söylenince, (Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin!) mealindeki âyeti okuyup, (Kâfiri dost edinemem) buyurdu.

Hazret-i Ömer, Ebu Musel Eşari’ye, (Niçin, bir Müslüman kâtip kullanmıyorsun? (Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin) âyetini işitmedin mi?) dedi. O da, (Dini onun, kâtipliği benim) dedi. Hazret-i Ömer, (Allahü teâlânın hakir ettiğine ikram etme! Onun zelil ettiğini aziz etme! Hristiyan ölürse ne yapacaksan, şimdi onu yap! Derhal o kâfiri değiştir!) buyurdu. (H. S. Vesikaları)

Şu halde, yaratılanı yaratandan dolayı hoş gör demek, kâfirleri sevmek demek değildir. İnsan olarak ona iyi davranıp, onu kazanmak, hidayetine vesile olmaya çalışmaktır.

Kim olursan ol, gel
Sual: Hazret-i Mevlana’nın, (Putperest olsan da gel) sözü, kâfirleri sevmeyi teşvik etmiyor mu?
CEVAP
Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretlerinin, (Gel, gel, her kim olursan ol, gel! Müşrik, Mecusi olsan yada puta tapsan da gel! Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. Tevbeni yüz kez bozmuş olsan da gel) demesi, (Gel, sana Müslümanlığı öğreteyim de, gerçeği gör) anlamına gelir. Gel de gavurluğuna devam et demek değildir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/22/yaratilani-hos-gor/feed/ 0 5992
Tabiata yaratıcı denir mi? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/19/tabiata-yaratici-denir-mi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/19/tabiata-yaratici-denir-mi/#respond Thu, 18 Jul 2019 22:15:33 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5710

Sual: Tanrı’a inanmayanlar, (Kâinattaki her şeyi doğa yapıyor. Her şeyi doğa kuvvetleri yaratıyor) diyorlar. Tabiata yaratıcı denir mi?
CEVAP
Bunlara sorulsa ki:
Bir otomobilin parçaları, doğa kuvvetleri ile mi bir araya gelmiştir? Suyun akıntısına kapılan, sağdan soldan çarpan dalgaların tesiri ile bir araya yığılan çöp yığını şeklinde mi bir araya gelmişlerdir? Otomobil, doğa kuvvetlerinin çarpmaları ile mi hareket etmektedir?

Onlar buna yanıt olarak, (Asla bu şekilde şey olur mu? Otomobil, akıl ile, hesap ile, plan ile, birçok kimsenin titizlikle emek harcayarak yaptıkları bir sanat eseridir. Otomobil, dikkat ederek, akıl, düşünce yorarak, hem de trafik kaidelerine uyarak, sürücü tarafınca yürütülmektedir) derler.

Tabiattaki her mahlûk da, bu şekilde bir sanat eseridir. Bir yaprak parçası, çok büyük bir fabrikadır. Bir kum tanesi, bir canlı hücre, fennin bugün birazcık anlayabildiği ince sanatların birer sergisidir. Bugün fennin buluşları, başarıları diye öğündüklerimiz, tabiattaki bu güzel sanatlardan birkaçını görebilmek ve öykünmek edebilmektir. İslam düşmanlarının, kendilerine önder olarak gösterdikleri İngiliz tabibi Darwin bile (Gözün yapısındaki sanat inceliğini düşündükçe, hayretimden tepem atacak şeklinde oluyor) demiştir.

Bir otomobilin doğa güçleriyle, tesadüfen meydana geleceğini kabul etmeyen kimse, baştanbaşa bir sanat eseri olan bu çok büyük âlemi, doğa yaratmıştır diyebilir mi? Elbet diyemez. Hesaplı, planlı, ilimli, sonsuz güçlü bir yaratıcının yaptığına tereddütsüz inanmaya zorunlu kalır.

Yaratılanlar, tesadüfen yaratılmamıştır
Sual: Bazı kimseler, her şey, kendi kendine, tesadüfen var olmuştur diyor. Bu şekilde söyleyenlerin sözünde gerçeklik olabilir mi?
Yanıt:
Dünyanın her yerinde ayrı ayrı manzaralar, çeşitli varlıklar var. İnsan bu manzaralara bakmaya doyamıyor ve yaratılan öteki varlıkları görünce de hayranlık duymaktan kendini alamıyor. Acaba bunlar, kendi kendine mi var olmuştur? Her varlık, hep hesaplı ve tertipli, sanki her şey aynı bir makineden çıkmış şeklinde. Her şey fizik, kimya, biyoloji, astronomi kanunlarına bağlı. Hele, insanoğlunun yaratılışındaki uyum ve düzen, insanoğlunun içindeki organların, bir makinenin parçaları şeklinde, beraber emek vermesi, anlayanları fanatik bırakmaktadır. Meşhur İngiliz biyoloğu Darwin bile;
“Gözün yapısındaki intizamı, incelikleri düşündükçe, hayretten tepem atacak şeklinde oluyor” demiştir. Tüm varlıklar, birbirlerine değişmez kanunlarla bağlıdır. Din sahipleri, bu tarz şeyleri yaratan, bilen, bir Hâlık, Yaratıcı vardır diyor. Hiçbir dine inanmayan kâfirler ise, her şey rastgele, tesadüfle var olmuş diyor. Yaratıcı, Peygamberleri ile haber de gönderiyor.

(Her şeyi ben yarattım. Hepinizin sahibi benim. Bana inanırsanız, sizi Cennetime koyacağım. Sayısız nimetler vereceğim. Sonsuz zevk ve mutluluk içinde yaşayacaksınız. Peygamberlerime inanmayanlara Cehennemde sonsuz azap edeceğim) diyor. Aden ve Cehennem yok ise, Peygamberlere inanmış olanlar, aldanmış ise, bunlar asla zarar görmeyecektir. Fakat Peygamberlerin sözleri doğru olduğundan, bunlara inanmayanlar ve bunların sözlerini değiştirenler, sonsuz azap göreceklerdir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/19/tabiata-yaratici-denir-mi/feed/ 0 5710
Yaratıcı var demek yetmez https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/18/yaratici-var-demek-yetmez/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/18/yaratici-var-demek-yetmez/#respond Thu, 18 Jul 2019 02:12:25 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5706

Sual: Biri, (Hiçbir şey kendiliğinden olamayacağı için, fen ve teknik fazlaca ilerlemesine karşın bir karınca, bir domates bile yaratılamadığına bakılırsa, bu çok önemli kâinatın bir yaratıcısı olduğuna inanıyorum, fakat dinlere, peygamberlere, kitaplara ve âhirete inanmıyorum. Ben bir deistim) diyor. Bu hiç kimseye dinsiz denir mi?
CEVAP
Ateist
de, deist de‎, İslamiyet’e inanmayan dinsiz kimsedir. Deist, bir yaratıcı var söylediği hâlde, hiçbir dine ve peygambere inanmayan kâfir anlamına gelir. Nasreddin Hoca’nın, (Doğduğuna inanıyorsun da, öldüğüne niye inanmıyorsun?) söylediği benzer biçimde, (Ben öğrenciyim, fakat öğretmene, derse, imtihana inanmam) denir mi? Talebe ise, öğretmene, derse inanması gerekir. (Ben kanuna inanırım, fakat savcıya, mahkemeye inanmam) denir mi? Ortada bir kanun var ise, bunu hazırlayanlar var, onları tatbik eden mahkemeler var anlamına gelir. Bir kimse, mahlûk şu demek oluyor ki kul olduğuna inanıyorsa, kendini yaratan bir varlığın olduğuna da inanması lazımdır. Yaratıcıya inananın da, normal olarak Onun komut ve yasaklarına inanması gerekir.

(Yaratıcı var) demekle, Tanrı’a inanmak fazlaca farklıdır. Yaratıcı diye, heykel benzer biçimde, hiçbir şeye karışmadığı tasarım edilen hayâli bir varlığa inanmanın, kâfirlik bakımından, ateistlikten asla farkı yoktur. Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselamdan beri çeşitli dinler, peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Bu tarz şeyleri kabul etmeyen, Tanrı’a inanmış sayılmaz. Tanrı’a inanmak, kendi tasarım etmiş olduğu bir hayale değil, bildirilen vasıflarda bir ilaha inanmak anlamına gelir.

Her peygamber, zamanındaki en ileri ilimlerde mucize göstermiş, Allahü teâlânın birer elçisi bulunduğunu kanıtlama etmiştir. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Musa aleyhisselam zamanında sihir fazlaca ileriydi. Büyücüler, Musa aleyhisselamın asasının büyük yılan olup, kendi sihirleri olan ipten meydana getirilen yılanları yuttuğunu görünce, bunun sihrin haricinde ve insan gücünün üstünde bulunduğunu anlayıp, derhal inanç ettiler… İsa aleyhisselamın zamanında, tıp bilimsel fazlaca ileriydi. Fazlaca hastalığa deva bulunmuştu. Hazret-i İsa erişince, tıp uzmanlarının tedavi edemediği hastalıkları iyileştirdi. Allahü teâlânın izniyle anadan doğma körlerin gözünü açtı. Ölüleri diriltti… ‎Muhammed aleyhisselam zamanında da, edebiyat, şairlik ve belagat sanatı en yüksek derecesine varmıştı. Resulullah, Kur’an-ı kerimi getirince bir çok, onun belagatinin icazı karşısında, bunun Tanrı kelamı bulunduğunu anlayarak, Müslüman oldu. (İsbat-ün-nübüvve)

Tüm peygamberler, hep aynı imanı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere inanç etmelerini istemişlerdir. Hepsi Allahü teâlânın var ve bir bulunduğunu, sıfatlarını, sonsuz ahiret yaşamının, Cennetin, Cehennemin var bulunduğunu bildirmiştir. İman mevzusunda hiçbir farklılık yoktur.

Tarih incelenirse insanların, önlerinde Allahü teâlânın gönderilmiş olduğu bir rehber olmadan, kendi başlarına gidince, hep yanlış yollara saptıkları görülür. İnsan, kendisini yaratan büyük kudret sahibinin var bulunduğunu, aklı yardımıyla anlamış oldu, fakat ona giden yolu bulamadı. Peygamberleri işitmeyenler, yaratıcıyı ilkin etraflarında aradı. Kendilerine en büyük faydası olan Güneş’i yaratıcı sandılar ve ona tapmaya başladılar. Sonrasında, büyük doğa güçlerini, fırtınayı, ateşi, kabaran denizi, yanar dağları ve benzerlerini gördükçe, bu tarz şeyleri yaratıcının yardımcıları zannettiler. Her biri için bir fotoğraf, alamet halletmeye kalktılar. Bundan da putlar hayata merhaba dedi. Böylece, çeşitli putlar ortaya çıktı. Bunların gazabından korktular ve onlara kurbanlar kestiler. Hattâ insanları bile bu putlara kurban ettiler. Her yeni vaka karşısında, putların miktarı da arttı. İslamiyet geldiği vakit Kâbe’de 360 put vardı. Kısacası insan, bir, ezelî ve ebedî olan Allahü teâlâyı kendi başına bir türlü tanıyamadı. Bugün bile Güneş’e ve ateşe tapanlar vardır. Bunlara şaşmamalı, bundan dolayı rehbersiz, karanlıkta doğru yol bulunamaz. (H. L. O. İman)

Görüldüğü benzer biçimde, (Yaratıcı var) demekle doğru yol bulunmuş olmuyor. Robot benzer biçimde bir ilah düşünüp, (Hiçbir şeye karışmaz) demek, ne kadar yanlıştır. Her asırda peygamberler gelmiş, mucizeler göstermiş, Tanrı’ın emirlerini bildirmişlerdir. Mucize göstermeyen peygamber olmaz. Yalandan (Peygamberim), (Resulüm) diyen kimseler normal olarak çıkar, fakat bunlar mucize gösteremez. Yalanları kolayca anlaşılır. Körün gözünü açmak, ölüleri diriltmek, parmağından suların akıp bir ordunun içmesi, aniden Mekke’den Kudüs’e gitmesi sonrasında da gökleri gezip gelmesi, cansızların ve hayvanların hitabı, rahat vakalar değildir. Bu tarz şeyleri sadece Tanrı’ın gönderilmiş olduğu peygamber yapar. Hâşâ peygamber yalan söylese Tanrı müdahale etmez mi? Bir âyet-i kerimede mealen, (Eğer o [Resul] bizlere atfen, [Kur’ana] bazı sözler katsaydı, biz onu kuvvetle yakalayıp şah damarını koparır, helâk ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdı) buyuruluyor. (Hakka 44-47)

Şu hâlde, (Tanrı’a inanıyorum) diyenin, kitaplara ve tüm peygamberlere de inanç etmesi ve ibadetlerini yapması, haramlardan kaçması gerekir. İmanın altı şartından birine bile inanmayan inanç sahibi olması imkansız. (Ben yalnız Tanrı’a inanıyorum) demesi kendini aldatmaktan başka bir şey değildir. Tanrı’ın varlığına inanmayan kimselerle, (Tanrı’a inanıyorum fakat âhirete inanmıyorum) diyen kimse içinde, âhiretteki durumu bakımından fark yoktur. İkisi de sonsuz olarak cehennemliktir. (Ben yalnız Tanrı’a inanıyorum) demek kendini aldatmaktan başka bir şey değildir. (Yaratıcıya inanıyorum) söylediği hâlde, ebedî azaptan korkmamak ne büyük ahmaklıktır.

Hazret-i Ali, bir ateiste diyor ki: Biz âhirete inanıyoruz. Diyelim ki, senin söylediğin benzer biçimde yeniden dirilmek olmasaydı, inanıp yakarma etmekle bizim asla zararımız olmazdı. Ya bizim dediğimiz gerçek meydana çıkarsa, ki normal olarak çıkacak, o vakit sen sonsuz olarak azaba maruz kalacaksın.

Dinsiz kimse ölünce, kendi inancına bakılırsa, yok olacak. İslamiyet’e bakılırsa ise, o Cehennemde sonsuz azap görecektir. İnanan da, sonsuz nimetler içinde yaşayacaktır. Aklı, bilgisi olan bir insan, bu ikisinden normal olarak, ikincisini seçer. Sonsuz azapta kalmak, küçük bir ihtimal bile olsa, bunu hangi akıl kabul eder? Hâlbuki âhiret yaşamı, küçük bir ihtimal değil, apaçık bir gerçektir. Dünya yaşamı rüya benzer biçimde, âhiret yaşamı uyanıklık gibidir. Bu sebeple hadis-i şerifte, (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) buyuruluyor. O hâlde aklı, bilimsel olanın, Tanrı’a ve Onun bildirdiklerine inanması gerekir.

İslamiyet’in koyduğu kurallar, yalnız âhirette değil, dünyada da rahat içinde yaşamaya sebep olur. Bir ateist bile, İslam ahlakına uygun yaşarsa, dünyada rahat ve rahatlık içinde olur. Örneğin, bir eczanede yüzlerce ilaç vardır. Her ilacın kutusunda tarifesi vardır. İlacı, tarifeye uygun kullanan, yararını; tarifeye uymayan zararını görür. Yeni bir makine, aygıt yapım edilince, içine kullanım kılavuzu konur. O aleti icra eden, aletin sıhhatli çalışabilmesi için nelere dikkat edilmesi icap ettiğini bilir. İnsanları yoktan yaratan da, onun sıhhatli çalışabilmesi için ne yapması icap ettiğini normal olarak bilir. Kur’an-ı kerimde, (Yaratan asla bilmez mi?) buyuruluyor. (Mülk 14)

Öldükten sonrasında başına gelecekleri düşünmeyene, kendisini sonsuz tehlikeye atana akıllı denebilir mi? Kur’an-ı kerimin fazlaca yerinde, (Düşünmüyor musunuz?) diye uyarı edilmektedir. Bir hadis-i şerifte, (Akıllı, Tanrı’a ve Peygamberine inanan ve ibadetlerini yapandır) buyuruluyor. (İ. Muhber)

Her insanoğlunun yapmış olduğu ibadetin faydası kendisinedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kim, [ibadetlerini yapar ve günahlarından] temizlenirse, faydası kendisinedir.) [Fatır 18]

Bir âyet-i kerimede mealen (Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) buyuruldu. (Müminun 115)

Başıboş yaratılmayan insanoğlunun, ne yapması icap ettiğini, peygamberleri vasıtası ile, kitaplar göndererek bildirmiştir. Son peygamber olan Muhammed aleyhisselama gönderilen kitabı ise Kur’an-ı kerimdir. Kur’an-ı kerim fazlaca veciz olduğundan, Peygamber efendimiz bunu hadis-i şerifleri ile açıklamıştır.

Hadis-i şerifler de, öteki insanların sözlerine bakılırsa veciz olduğundan, bizlerin kolayca anlayabilmesi için Ehl-i sünnet âlimleri bu tarz şeyleri açıklamıştır. Bu, hekim ve eczacının ilacı hastaya verirken, aç karnına tok karnına, sabah akşam birer tane, suyla iç, sütle içme benzer biçimde tarifine benzetilebilir. İnsan niçin yaratılmıştır? Bir âyette mealen, (Cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım) buyuruluyor. (Zariyat 56)

Allahü teâlâ, kendisine doğru inanç edip emrine uyanın Cennete, inanç etmeyenin ise Cehenneme gideceğini bildirmiştir. İbadetlerin faydası Allahü teâlâya değil, her insanın kendinedir. Maaşla çalışan bir hekim, bir hastaya ilaç verse, ilacın doktora faydası yok diye o ilacı kullanmamak akla uygun değildir. Zehir içsem doktora ne ziyanı olur diyerek zehir içmesi de ahmaklıktır. İşte, günahlarımın Tanrı’a bir ziyanı yok diyerek, her çeşit günahı işlemek akıllı insanoğlunun yapacağı iş değildir. Her insanın yapmış olduğu ibadetin faydası kendisinedir. Kur’an-ı kerimde mealen (Kim, [ibadetlerini yapar ve günahlarından] temizlenirse, faydası kendisinedir) buyuruluyor. [Fâtır 18]

(Asla kimsenin ibadetine Tanrı’ın ihtiyacı yoktur. İbadet etsek de etmesek de Tanrı’a bir faydası ve ziyanı yoktur) diye, yanlış düşünen kimse, perhiz yapmayan hastaya benzer. Bu hastasına hekim, perhiz tavsiye ediyor. Bu ise, (Perhiz yapmazsam doktora asla ziyanı olmaz) diyerek, perhiz yapmıyor. Evet, doktora ziyanı olmaz, fakat kendine zarar vermektedir. Hekim, kendine faydası olduğundan değil, onun hastalıktan kurtulması için, perhiz yapmasını tavsiye etmiştir. Doktorun tavsiyesine uyarsa, şifa bulur. Uymazsa ölür gider. Doktorun bundan asla ziyanı olmaz. Bunun benzer biçimde, (Tanrı’ın benim ibadetime ihtiyacı yok) diyerek ibadetten kaçanların da, Cehenneme gitmeleri yadırganmamalı.

Dinsiz felsefeciler
Sual:
Bir dost, (Ben deistim, ateiste bakılırsa dinsiz sayılmam) derken, bir başkası da, (Ben agnostik inanca sahibim, ben de ateiste bakılırsa dinsiz sayılmam) diyor. Bunlar da dinsiz değil mi?
CEVAP
Bunlar Fransızca kelime ve tâbirlerdir. Ilkin bunlar ne demek onu açıklayalım:
Athéisme = ateizm, bir yaratıcıya inanmayan felsefe akımıdır. Bu dinsizlere, athéiste = ateist denir. Bu çok önemli tertipli hâlde olan her şeyin, kendiliğinden tesadüfen yaratıldığını sanan ve korumak için çaba sarfeden ahmak kâfirlerdir.

Déisme = deizm, bu kâinatın bir yaratıcısının bulunduğunu kabul edip, bu kâinattaki insanlara karışmadığını, onları başıboş bıraktığını zanneden felsefe akımıdır. Hiçbir dine inanmayan bu kâfirlere déiste = deist diyorlar.

Agnosticisme = agnostisizm, bir yaratıcıya yok denilemeyeceği benzer biçimde, var da denemez, görülmediği için bilinemez diyen felsefe akımıdır. Bu bataklığa girenlere agnostique = agnostik diyorlar.

Théisme = teizm, bu akım deistler benzer biçimde bir yaratıcıya inanırlar. Bunlara théiste = teist diyorlar. Deistlerden farkı, yaratıcının insanlık için dinler gönderdiğini söylerler. Brahmanizmin kolu olan budizme ve ateşe tapan Mecusilik benzer biçimde semavî olmayan dinlere de inanıyorlar. Ateistler, bu teistlere dinci diyorlar.

Müslümanlığın haricindeki tüm yollar, tüm “…izm”ler dinsizliktir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/18/yaratici-var-demek-yetmez/feed/ 0 5706
İnsanlar yaratılırken https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/16/insanlar-yaratilirken/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/16/insanlar-yaratilirken/#respond Tue, 16 Jul 2019 15:07:15 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5699

Sual: Ateist diyor ki: Tanrı bizi yaratırken, (Seni hanım yada adam, varlıklı yada yoksul yaratacağım, benim sözümü dinleyecek misin?) dedi mi? Biz istemediğimiz hâlde, bizi kul doğrusu köle olarak yaratıyor ve sonrasında da (Benim sözümü tutmadınız) diye hesaba çekiyor. Bu olacak şey midir?
CEVAP
Normal olarak Allahü teâlâ, bizi kendi isteğimizle yaratmadı. Kendi mülkünde tasarrufta bulunmuş oldu. (Temsilde hata olmaz) derler. Biz hayvancılık yapsak, kuzuları kendi malımız diye kasaba satsak yada kesip kebap yaparak yesek, kuzunun, (Niye bana sormadan beni yetiştirdin ve şimdi de kebap yapıyorsun?) demeye hakkı olur mu? Sebze yetiştirsek hepsini istediğimiz şeklinde kullanma yetkisine haiz değil miyiz? Hepimiz malını dilediği şeklinde kullanır. Mal kime ilişkin ise, kullanma yetkisi de onundur. Malını kullanamazsın denmez. Allahü teâlâ da, kâinatta yarattığı her şeyin sahibidir. Yarattığı her şeyi, istediği şeklinde kullanabilir. Asla kimse, (Dünyayı niye kendi çevresinde döndürüyorsun?) yada (Evrendeki nizamı niye bu şekilde kurdun?) diyemez. Dese de, Tanrı’a karşı ne yapabilir ki? Ne gücü vardır ki? İnsan, âcizliğini ve haddini bilmeli. Yaradan’ın işine karışmamalıdır.

Allahü teâlânın, insanları yaratmadan ilkin de, yarattıktan sonrasında buyruk verirken de, hiç kimseye bir şey sorması gerekmez. Çamurdan bir varlık yaratmak isteyince, ona asla sorulur mu? Sorulma imkânı olsa, insanoğlu niye kul, köle olsunlar ki, hepsi, (Ben hükümdar, hattâ tanrı olmak isterim) der. Kadının, (Beni niye hanım yarattın?), adamın de, (Beni niye adam yarattın?) demeye hakkı olmadığı şeklinde, asla kimsenin, (Bizi niye yaratıp dünyaya getirdin, niye bu tarz şeyleri emrettin, niye bu tarz şeyleri yasakladın?) demeye hakkı yoktur. Kul, kulluğunu bilmeli. Yoksa Cehennemde haddi bildirilecektir, fakat iş işten geçmiş olacak, sonsuz azaba düçar olacaktır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/16/insanlar-yaratilirken/feed/ 0 5699
İnsan niye yaratıldı https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/13/insan-niye-yaratildi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/13/insan-niye-yaratildi/#respond Sat, 13 Jul 2019 06:56:35 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5683

Sual: Ateist diyor ki: Tanrı’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoksa ne diye insanları, cinleri, melekleri ve canlı cansız mahlûkları yarattı? Bizim ibadetimizin ona bir faydası, günahlarımızın da ona bir ziyanı olmadığı halde, ne diye yakarma etmeyip isyan edenleri Cehenneme atıyor?
CEVAP
Hadis-i kudside, (İnsanları, beni tanımakla şereflenmeleri için yarattım) buyuruldu.

Bu şerefe kavuşup kavuşmama tercihini de kullarına bıraktı. Ateistlerin, (Biz Tanrı’a inanmıyoruz, Tanrı’ı tanımakla şereflenmediğimize bakılırsa, Tanrı’ın maksadı hâsıl olmadı) demeleri yanlıştır; bu sebeple fazlaca kimse, belli bir yaşa ulaşınca, Allahü teâlâyı tanımaya başlıyor. Kâfir kalıp asla tanımasa bile, esasen tercih kullara bırakılmıştı. Kâfirler de, ahirete gidince tanıyacaklar. Tanımayan asla kimse kalmayacaktır. Bir âyet-i kerime meali:
(Cin ve insanları sadece, beni bilip itaat, yakarma etmeleri için yarattım.) [Zariyat 56]

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Bu âyet-i kerime gösteriyor ki, cin ve insanların yaratılması, Allahü teâlâyı tanımaları içindir ki, bunlar için onur ve saadettir; yoksa Allahü teâlânın bir şey kazanması için değildir. Hadis-i kudside, (Tanınmak için her şeyi yarattım) buyurması, (Onların beni tanımakla şereflenmesi için) anlama gelir; yoksa (Tanınayım ve onların tanımasıyla kemal bulayım) demek değildir. Bu mânâ, Allahü teâlâya lâyık olmaz. (1/266)

Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Yerde olan her şeyi sizin için yarattım.)
[Bekara 29]

İki hadis-i kudside buyuruluyor ki:
(Seni kendim için yarattım. Başka şeylerle oyalanma!) [İslam Ahlakı]

(Ey Âdem oğlu, sizi kendim için yarattım. Her şeyi de sizin için yarattım. Senin için yarattıklarım, seni, kendim için yaratılmış olduğundan alıkoyup gâfil ve meşgul etmesin.) [İslam Ahlakı]

Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Sizi abes olarak, oyuncak olarak mı yarattım? Bizlere döndürülmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz?) [Müminun 115]

(Bizim ibadetimize Tanrı’ın ihtiyacı yoktur, günahlarımız da ona zarar vermez) diyerek Allahü teâlâya yakarma etmeyen kimse, perhiz yapmayan, ilaç kullanmayan hastaya benzer. Hekim bu hastaya perhiz tavsiye etse, bazı ilaçlar verse, bu hasta da, (Perhiz yapmazsam, ilaçları almasam doktora asla ziyanı olmaz, perhizin ve ilaçların ona bir faydası olmaz) diyerek lüzumlu ilaçları kullanmasa, normal olarak doktora ziyanı olmaz; fakat kendine zarar verir. Hekim, kendine faydası olduğundan değil, onun hastalıktan kurtulması için, ilacı tavsiye ediyor. Doktorun tavsiyesine uyarsa şifa bulur, uymazsa hastalığı artarak ölür gider. Doktorun bundan asla ziyanı olmaz. (İşlediğim günahların Tanrı’a ziyanı olmaz, ibadetlerimin de faydası olmaz) diyerek, Allahü teâlâya isyan edip, yakarma etmekten kaçanlar da, Cehenneme gider.

Ateist ve yaratılış gayesi
Sual: Ateistlerin sorusu: Zariyat sûresinin, 56. âyetinde, (Ben cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etmeleri için yarattım) denirken, A’raf sûresinin 179. âyetinde, (Biz, cin ve insanların çoğunu Cehennem için yarattık) deniyor. İnsan ve cin, kulluk için mi, yoksa Cehennem için mi yaratıldı? Bu iki âyet tutarsız değil mi? Bir de, Tanrı, insanların Cennete yada Cehenneme gideceğini biliyorsa yada Cehennem için yaratmışsa, onları sınav etmesi, sorguya çekmesi gereksiz değil mi?
CEVAP
Bu şekilde sualler, ateistlerin sitelerinde bulunmuş olduğu için sık sık gündeme getirilmektedir.

Her bilimsel, sadece o ilmin uzmanları anladığı benzer biçimde, âyetleri de, Peygamber efendimiz ve müfessir âlimler anlamış olur, hepimiz anlayamaz. Anlayamayınca da bu şekilde çelişki var zannedilir.

Birinci âyette, cin ve insanların kulluk için yaratıldığı bildiriliyor. Cin yada insan, bu yaratılış gayesine uymazsa, normal olarak görevli olur.

İkinci âyet noksan alınmış. Devamında açıklaması var. O âyetin tamamının meali şöyledir:
(Biz, cin ve insanların çoğunu Cehennem için yarattık. Onların kalbleri var, anlamazlar, gözleri var, görmezler, kulakları var, işitmezler. İşte bunlar hayvan gibidir, hattâ daha da aşağıdır. Bunlar gâfillerin ta kendileridir.) [A’raf 179]

Âyet-i kerimenin daha kolay anlaşılan meali şöyleki oluyor:
(Cin ve insanların çoğunu teşkil eden, anlamış olmayan kalbleri, görmeyen gözleri, işitmeyen kulakları olan gâfiller, hayvan benzer biçimde, hattâ daha aşağı oldukları için Cehenneme gidecektir.)

Demek ki Cehennem için yaratılan cin ve insanların vasıfları âyetin devamında anlatılıyor. Cehennemlik olanlar için, bu gâfillerin hayvan benzer biçimde, hattâ daha da aşağı olduğu bildiriliyor.

Bu gâfiller niye anlamaz, görmez ve duymaz? Sebebi imansız olmalarıdır. İman olursa, kalbe nur dolar, o nur hem kulağa, hem göze etki eder; göz görmeye, kulak da duymaya adım atar. Bu tarz şeyleri özetlemek gerekirse açıklayalım:
Kalbleri var, anlamazlar: Cehenneme gidecek olan bu imansızlar neyi anlamazlar? İyiyi kötüyü, imanı küfrü, hayrı şerri, kârı ziyanı, Cenneti Cehennemi anlamazlar. Canlıları ayakta tutan ruhu anlayamazlar. Her canlıya can veren çok önemli kudret sahibini normal olarak anlayamazlar. Şu sebeple basiretleri kapalıdır.

Gözleri var, görmezler: Gözleri var, fakat görmezler. Dünya’nın iyi mi direksiz durduğunu, Güneş’in asırlardır devam eden ışık ve ısısını göremezler. Yerdeki ve göklerdeki nizamı göremedikleri benzer biçimde, kendi vücutlarındaki harikaları da göremezler. Camileri, Cennete giden yolları, Ehl-i sünnet âlimlerini ve kitaplarını görmezler, göremezler. Bunun benzer biçimde öğrenek alınması ihtiyaç duyulan varlıkları, vakaları göremezler.

Sözgelişi, Ay, Güneş yıldızlar ve gezegenler var. Bunlar boşa mı yaratıldı. Bu tarz şeyleri ve insanı yoktan kim yarattı? Öküzün trene bakmış olduğu benzer biçimde Ay’a Güneş’e bakar da öğrenek almazlar.

Kulakları var, işitmezler: Okunan Kur’an-ı kerimi ve ezanı işitmezler, şu demek oluyor ki ona inanmazlar. Hak sözleri ve gerçekleri işitmezler. (Hayvan gibidirler, hattâ daha da aşağıdırlar) deniyor. Ha öküz trene bakmış, ha ateist Güneş’e bakmış, içinde ne fark var? Güneş, şimdiki yerinden fazlaca uzakta olsaydı, soğuktan her yer donardı. Şimdikinden fazlaca yakın olsaydı, bu sefer de her yer yanardı. Yaşam olmazdı. Bu tarz şeyleri tam yerine kimin koyduğunu düşünmeyenin hayvandan farkı ne ki?

İmansızların dilsiz oldukları da bildiriliyor. Birkaç âyet-i kerime meali:
(Onlar sağır, dilsiz, kördür, doğru yola dönmezler.) [Bekara 18]

(Onlar, sağır, dilsiz, kördür, düşünemez, akledemezler.) [Bekara 171]

(Onlar karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizdir.) [En’am 39]

(Onlar, yaratıkların en kötüsü, gerçeği düşünemeyen, akledemeyen sağır ve dilsizlerdir.) [Enfal 22]

Niçin dilsizler: Neyi söylemezler ki? Kelime-i şehadeti söylemezler. (Kâinatın bir yaratıcısı vardır) demezler, diyemezler. Ne kadar doğru var ise, hepsini inkâr edip gerçekleri söylemezler.

İmansız, tüm kâinatın yoktan meydana geldiğini, her şeyi yaratanın tabiat bulunduğunu söylediği hâlde, yok olanların, çürüyenlerin ve ölülerin yine dirilebileceğine akıl erdiremiyor. Bu iyi mi tabiat ki, gezegenleri, Dünya’yı, Ay’ı, Güneş’i, insanları, hayvanları, karaları ve denizleri asla yokken meydana getiriyor, bunlar yok olunca eski hâline getiremiyor? Tabiatın gücüne ne oldu? Bu kadar ahmaklık iyi mi oluyor?

Tabiat demeyip başka güç dense de, asla yokken oluşturan, yok olduktan sonrasında da meydana getiremez mi? Önceki enerjisini nereden almışsa, gene aynı yerden niye alamasın?
İmansız ne kadar kafasız ki, Güneş’i, Dünya’yı ve kâinattaki her şeyi görüyor. Kendiliğinden olamayacağını da biliyor. Bu tarz şeyleri yaratanın, yine yaratmasını [diriltmesini] imkânsız görüyor. Bu kadar akılsızlık olur mu?

Yoktan var olduğuna inanıp da, yok olduktan sonrasında yine var olacağına inanmamak kadar saçmalık olur mu? Bu ateist, ateşe, ineğe, puta tapanlardan daha ahmaktır.

Görüldüğü benzer biçimde, ateistin sordurulmuş olduğu iki âyet içinde, hiçbir çelişki yoktur. Dünya işlerinde de bu şekilde değil mi? Sözgelişi devlet, (Tüm okulları eğitim öğretim için açtık. Fakat şu notu alamayanlar, sınıfta kalır, şu kadar yıl üst üste sınıfta kalan da okuldan atılır. Şu suçları işleyenler cezasını görür) diyor. Şimdi, hani öğrenciye eğitim verecektin, niye okuldan attın, niye cezalandırdın denir mi?

İnsanların çoğunun cehennemlik bulunduğunu bildiren yukarıdaki âyete benzer fazlaca âyet vardır. Birkaçının meali şöyledir:
İnsanların bir çok kâfirdir. (Nahl 83)

Bir çok fâsıktır. (Maide 49, 81,Tevbe 8, Hadid 16, 27)

Bir çok müşriktir. (Rum 42)

Bir çok inanmaz, inanç etmez. (Bekara 100, Hud 17, Rad 1)

Bir çok inkârcıdır. (İsra 89)

Bir çok gâfildir. (Yunus 92)

Kâfirlerin bir çok akletmez, kafası çalışmaz. (Maide 103)

Ölüleri Tanrı’ın dirilteceğini bir çok bilmez. (Nahl 38)

Kıyametin geleceğine bir çok inanmaz. (Mümin 59)

Doğru olan dinin Müslümanlık bulunduğunu bir çok bilmez. (Rum 30, Yusuf 40)

(Çoğunu Cehennem için yarattık) mealindeki âyetin, (Bir çok Cehenneme gidecektir) anlamında bulunduğunu yukarıdaki âyetler açıkça göstermektedir.

İmtihan gereksiz mi?
Son probleminin cevabı şöyledir:
Allahü teâlâ, sınav etmeden de, kullarının ne yapacağını, hangi günahları işleyeceğini normal olarak bilir. İmtihanı kendisi için değil, insanoğlu için yapıyor. Sözgelişi Allahü teâlâ, ateiste, (Ben biliyorum ki, sen esasen inanmayacaktın, onun için seni Cehenneme attım) deseydi, ateist, (Suçum yokken, sınav edilmeden, beni cezalandırmak adaletsizliktir. Beni dünyaya gönder, iyi ameller işleyeceğim) demez miydi? Ateistin ve öteki kâfirlerin bu şekilde diyememeleri için, onlar dünyaya getirilmiş, onlara akıl verilmiş, iyi fena yol gösterilmiş, böylece itiraz edecek bir mazeretleri kalmamış oluyor. Kâfirler, buna karşın, bir kurtuluş ümidiyle, mealen şöyleki diyecekler:
(Rableri huzurunda başları öne eğik, “Rabbimiz, gördük, duyduk, şimdi bizi dünyaya geri gönder de, iyi işler yapalım, artık kati olarak inandık” diyecekler.) [Secde 12]

(Ey Rabbimiz, bizlere azca bir süre ver, senin davetine uyup elçilerine tâbi olalım.) [İbrahim 44)

Bunlara, (Siz dünyadan gelmiyor musunuz?) denecektir. Kurtuluş ümidi kalmayan kâfirler, (Keşke toprak olsaydık) diyeceklerdir. (Nebe 40)

Toprak da olamayacaklar, sonsuz azaba mâruz kalacaklardır.

Ateistlere diyoruz ki: Bu feci hâle düşmeden inanç nimetine kavuşmalısınız.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/13/insan-niye-yaratildi/feed/ 0 5683
Yer ve göklerin yaratılışı https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/11/yer-ve-goklerin-yaratilisi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/11/yer-ve-goklerin-yaratilisi/#respond Thu, 11 Jul 2019 14:46:31 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5675

Ateist diyor ki:
Sual:
Yer ve gök bazı âyetlerde altı, bazılarında sekiz yazıyor. Bu çelişki değil mi?
Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. (Araf 54)
O, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. (Hud 7)
Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. (Yunus 3)
Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratandır. (Furkan 59)
Gökleri, yeri ve ikisinin içinde bulunanları altı günde yarattı. (Secde 4)
Biz gökleri, yeri ve ikisi içinde bulunan şeyleri altı günde yarattık. (Kaf 38)
Göklerle yeri ve aralarındakileri altı günde yaratan Odur. (Hadid 4)
Şu âyetlerde de 8 günde yaratıldığı söyleniyor:
Siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip Ona ortaklar mı koşuyorsunuz? O, yeryüzüne durağan(durgun) dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti. Sonrasında duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yer küreye: İsteyerek yada istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de “İsteyerek geldik” dediler. Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı. (Fussilet 9,10,11,12)
CEVAP
Ateist toplamayı bilmiyorsa yada kasıtlı topluyorsa kabahat kimin olur? Arapça’da bir anlatış şekli vardır. Bunu bilmeyince ateist işte bu şekilde zırvalıyor. Doğrusu, Yer küre ve içindekiler dört günde tamamlandı. Gökler de iki günde toplam altı gün eder. 7 âyette 6 gün deniyor. Fussilet’te ise detaylı olarak altı gün açıklanıyor. Bunun ikisi yer küre, ikisi içindekiler, iki günde de gökler. Hepsi altı gün.

İşin uzmanı olan müfessir İmam-ı Kurtubi bu âyet-i kerimeyi şu şekilde açıklıyor:
(Basra’dan Bağdat’a 10 günde, Küfe’ye de 15 günde gittim) denince, Bağdat’la Kufe arasının 15 gün olduğu anlaşılmaz. 15 -10 = 5 gün olduğu anlaşılır. Basra Bağdat arası 10 gün, Bağdat Kufe arası 15 gün denirse, toplam 25 olur ki yanlış olur. Bu sebeple Basra ile Bağdat arası 10 gün, Bağdat ile Kufe arası ise 5 gündür. (Câmi’ul ahkâm)

Âyet-i kerimede de durum aynen böyledir. 2 günde yeri, iki günde gıdaları ki toplam dört gün eder, âyette de bu bildiriliyor. Dört gün bildiriliyor. İki gün de gökler yaratılıyor. Toplam 6 gün. Hani 8 gün nerede?

Tefsir uzmanı İmam-ı Beydavi de şu şekilde açıklıyor:
Orada [yer yüzünde her mahlukatın] gıdalarını [iki gün yerin yaratılışı ile beraber toplam] dört günde yarattı.

Tefsir uzmanlarının hepsi şu şekilde diyor:
Bu şekilde ifadeler, Arap dilinde de oldukca kullanılan bir üsluptur, örneğin, Kufe’den Medine arası 20 gündür, Mekke ise 30 gündür denince, Kufe Mekke arası 50 gün anlaşılmaz. Medine’den Mekke arası 10 gündür toplamı 30 gündür. (Taberi, Beydavi, Kurtubi, Nesefi)

Gün tabiri nedir?
Ateist gene diyor ki:
Sual: 1 gün dünyanın kendi etrafındaki 24 saatlik bir dönüşünden meydana geldiğine gore, dünya yaratılmadan ilkin bu şekilde bir dönüş olamayacağından bu zamanı gün olarak hesaplamak mümkün mü?
CEVAP
Dünya günü, ahiret günü değişik olduğu benzer biçimde Allahü teâlânın indinde gün de farklıdır. Burada bildirilen gün için işin uzmanı müfessir İmam-ı Razi hazretleri (Burada gün demek, devir anlama gelir, hâl anlama gelir) buyuruyor. Allahü teâlâ için vakit mefhumu yoktur. “Ol” denince her şey olur. Buradaki “Ol” ifadesindeki günü 24 saat olarak algılamak yanlıştır. Hâşâ o şekilde emek sarf etmesi falan olmaz. Emek sarf etmek acizler içindir. Kur’an-ı kerimde “Ol” denince her şey olur buyuruluyor.

İşte birkaç âyet-i kerime meali:
(O, [Allahü teâlâ] bir şeyi yaratmak istediği zaman ona “Ol” der, o da derhal oluverir.) [Bekara 117]
(O, gökleri ve yeri hak ve hikmet ile yaratandır. “Ol” söylediği gün her şey oluverir.)
[Enam 73]
(Bir şeyin olmasını isteyince, ona bir tek “Ol” deriz, o da, derhal oluverir.)
[Nahl 40]
(O, bir şey yaratmak isteyince, “Ol” der, derhal oluverir.)
[Yasin 82]

(Dirilten de, öldüren de sadece Odur. Olmasını istediği şeye ol der, o da derhal oluverir.) [Mümin 68]

(Tanrı’ın bir evlat edinmesi, olur şey değildir. O, bundan münezzehtir. Bir işe hükmettiği vakit, ona bir tek “Ol” der ve derhal olur.) [Meryem 35]

Hazret-i Meryem, (Ya Rabbi, bana bir adam eli değmediği halde, iyi mi çocuğum olur) dedi. Allahü teâlâ da, (Tanrı dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona bir tek “Ol” der; o da oluverir) buyurdu. (Al-i İmran 47)

(Tanrı nezdinde İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Tanrı onu topraktan yarattı. Sonrasında ona “Ol” dedi ve oluverdi.)
[Al-i İmran 59]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/11/yer-ve-goklerin-yaratilisi/feed/ 0 5675
Cinler niçin yaratıldı https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/09/cinler-nicin-yaratildi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/09/cinler-nicin-yaratildi/#respond Tue, 09 Jul 2019 12:39:41 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5665

Ateist diyor ki:
Sual:
“Cinler kulluk için mi yaratıldı yoksa Cehennem için mi? İşte tutarsız âyetler:
Ben cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etmeleri, yakarma etmeleri için yarattım. (Zariyat 56)
Biz cin ve insanların çoğunu Cehennem için yarattık. Onların kalbleri var, anlamazlar; gözleri var, görmezler; kulakları var, işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da aşağıdır. İşte aslolan gafil onlardır. (Araf 179)
CEVAP
Yalnız cinler mi, insanoğlu da aynı ifade de geçiyor. Cinleri de, insanları da kulluk etmeleri şu demek oluyor ki yakarma etmeleri için yarattığı bildiriliyor. İkinci âyette ise, Allahü teâlâ, öncesiz ve sonsuz bilimsel ile biliyor ki, cinlerin ve insanların bir çok inanç etmeyecekler, Cehenneme gidecekler. Burada cin ve insanların kâfirleri, şu demek oluyor ki tüm dinsizler ateistler bildiriliyor. Kalbleri olması durumunda anlayamazlar, gözleri olması durumunda, göremezler. Neyi göremezler, ay, yıldız, güneş gezegenler var. Bunlar boşa mı yaratıldı. Bu tarz şeyleri kim yarattı? İnsanı yoktan kim yarattı? Öküzün trene bakmış olduğu şeklinde aya güneşe bakar da öğrenek almazlar deniyor. Gerçekleri işitmezler, okunan ezanları işitmezler. Hayvan gibidirler, hatta daha da aşağıdırlar deniyor. Ha öküz trene bakmış, ha ateist güneşe bakmış, içinde ne fark var. Güneş, şimdiki yerinden oldukca uzakta olsa idi, soğuktan her yer donardı. Şimdikinden oldukca yakın olsa idi bu sefer de her yer yanardı. Yaşam olmazdı. Bu tarz şeyleri tam yerine kimin koyduğunu düşünmeyenin hayvandan farkı ne ki.

Bu iki âyette özetle deniyor ki:
Biz insanları da, cinleri de kulluk etmeleri için yarattık; sadece bir çok kâfir olacağı ve kulluk etmeyeceği için Cehenneme gidecektir.

Burada hiçbir çelişki yoktur. Dünya işlerinde de bu şekilde değil mi? Sözgelişi devlet, (Tüm okulları eğitim öğretim için açtık. Fakat şu notu alamayanlar sınıfta kalır, şu kadar yıl üst üste derslik da kalan da okuldan atılır) diyor. Şimdi, hani öğrenciye eğitim verecektin, niye okuldan attın denir mi? Bu iki söz içinde çelişki aranır mı? Arayan olursa, çelişki, onun aklında olmaz mı?

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/09/cinler-nicin-yaratildi/feed/ 0 5665
Her işin yaratıcısı https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/27/her-isin-yaraticisi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/27/her-isin-yaraticisi/#respond Sat, 27 Apr 2019 13:37:18 +0000 Kaza ve Kadere iman]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5316

Sual: Kur’an-ı kerimde, (Sizi de, işlerinizi de yaratan Tanrı’tır) buyuruluyor. Hadis-i şerifte de, hayrı da, şerri de yaratanın Tanrı olduğu bildiriliyor. Bu bildirilenlerden, Allahü teâlânın, kâfirin sövgü işlemesine izin verdiği anlaşılıyor. Bunun hikmeti ne olabilir?
CEVAP
İzin vermek razı olmayı göstermez. İmam-ı Begavî hazretleri buyuruyor ki: Kaza ve alınyazısı bilgisi, Allahü teâlânın kullarından saklamış olduğu bir sırdır. Bu bilgiyi, en yakın meleklere ve din sahibi olan peygamberlerine bile açmadı. Bu data, büyük bir deryadır. Kimsenin bu denize dalması, kaderin inceliklerinden hitabı caiz değildir. Şu kadar bilelim ki, Allahü teâlâ, insanları yaratıyor. Bir kısmı şakidir, Cehennemde kalır. Bir kısmı da saiddir, Cennete gider. Bir kimse, Hazret-i Ali’den kaderi sorunca, (Karanlık bir yoldur. Bu yolda adım atma!) buyurdu. Yine sorunca, (Derin bir denizdir) buyurdu. Yine tekrar sorunca, (Yazgı, Allahü teâlânın sırrıdır. Bu bilgiyi senden sakladı) buyurdu. (S. Ebediyye)

Şerefüddin Ahmed bin Yahya Müniri hazretleri de buyuruyor ki: Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da ömrünü senelerce tesbih ve ibadetle geçiren bir kimse, ibadetin şartlarını ve ihlâsı öğrenmediği için, bir secdeyi terk edince, öyleki zarar etti ki, helak oldu. Eshab-ı Kehf’in köpeği ise, kirli olduğu hâlde, Sıddıkların arkasında birkaç adım yürümüş olduğu için, öyleki terfi etti ki, asla düşmedi. [Cennete girecektir.] Bu hâl, insanı hayrete düşürmektedir. Asırlar süresince, âlimler bu sırrı çözememiştir. İnsanın kısa aklı, bunun hikmetini anlayamıyor. Âdem aleyhisselama buğdaydan yeme dedi ve yiyeceğini ezelde bilmiş olduğu için, yemesini diledi. Şeytanın Âdem aleyhisselama secde etmesini emreyledi ve secde etmemesini diledi. (Beni arayın!) buyurdu, fakat ihlâsı olmayanın kavuşmasını dilemedi. İlahi yolun yolcuları, (Asla anlayamadık) demekten başka bir şey söyleyemediler. (70. mektup)

Allahü teâlânın da ezelî ilmiyle, kulların kendi istekleriyle günah yada sevab işleyeceklerini bilmesi, kulların işlerine zorla bir müdahale değildir. Sevab işleyen de, günah işleyen de kendi arzusuyla, kendi iradesiyle işlemektedir. Aslına bakarsan öyleki olmasaydı, sevab işleyene mükâfat, günah işleyene ceza verilmesi anlam ifade etmeyen olurdu. İşte kaza ve alınyazısı mevzusunda, bu kadar bilmek yeterlidir.

Sapıklıkta kalan kimse
Sual: (Tanrı, dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini sapıklıkta bırakır)
mealindeki âyetin açıklaması nasıldır? Tanrı, bizi niye sapıklıkta bırakıyor? (Sapıklıkta bırakan Tanrı) yada (Saptıran Tanrı) demek caiz mi?
CEVAP
Ehl-i sünnet âlimleri, bu âyet-i kerimeyi, (Allahü teâlâ, iradesini doğru yolda kullananı hidayete kavuşturur, iradesini fena yolda kullananı da sapıklıkta bırakır) şeklinde açıklıyorlar.

Görüldüğü şeklinde hidayeti veren de, saptıran da Allahü teâlâdır, sadece bunu kulun iyi yada fena ameline bakılırsa yapıyor. Asla kimseyi zorla saptırmıyor. Onun için yanlış anlaşılacağı, hattâ Tanrı suçlanacağı için (Sapıklıkta bırakan Tanrı) yada (Saptıran Tanrı) denmez. Şu sebeple İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
İyi ve fena her iş, Allahü teâlânın yaratmasıyla oluyorsa da, Onu yalnız, fena şeyin yaratıcısı olarak adlandırmak edepsizlik olur. (Kötülüklerin yaratıcısı) dememeli. (İyi ve kötünün yaratıcısıdır) demelidir. Örnek olarak, (Her şeyin yaratıcısıdır) demeli. Fakat (Pisliklerin) yada (Domuzların yaratıcısı) dememelidir. (2/67)

Allahü teâlânın fena işleri yaratması, kulun kendi iradesiyle olmaktadır. Buna birkaç örnek verelim:
1- Yargılanma neticesinde bir hırsızın suçu durağan(durgun) olunca, egemen onu cezalandırır. Hırsızın, ceza veren hâkimi suçlaması yanlıştır. Cezalandıran egemen ise de, suçlu olan hırsızdır. Bunun şeklinde, Allahü teâlâ da, kendi iradesini fena yolda kullananı sapıklıkta bırakıyor, suçsuz olanı sapıklıkta bırakmıyor.

2- İstanbul havaalanından Mekke’ye ve Paris’e giden uçaklar var. İnsan hangi kent için bilet almışsa, o uçağa binip oraya gider. Paris için bilet alıp Paris’e gittikten sonrasında, (Ben haccetmek için Mekke’ye gidecektim, Paris’e beni niye getirdiniz?) demeye kimin hakkı olur? Götürmüş olan pilot ise de, o uçağa kendi iradesiyle binmiştir. Bunun şeklinde, dünyadan âhirete giden iki tayyare var. Birinin üstünde, (Bu tayyare Cennete gider), diğerinde ise, (Bu tayyare Cehenneme gider) diye yazılıdır. Bu uçakları yürüten, Cennete ve Cehenneme götürmüş olan Allahü teâlâdır, fakat insanoğlu, kendi iradeleriyle bu uçaklara biniyorlar. Kimse zorla bindirilmiyor. Asla kimsenin (Cehenneme tayyare kaldırılmasaydı, ikimiz de binmezdik) demeye hakkı olmaz. Uçakları meydana getiren, yürüten ve belli bölgelere götürmüş olan Allahü teâlâ ise de, gideceği yer için bilet alan [inanıp iyi iş yapan veya inanmayıp kötü iş yapan] kişinin kendisidir. Bunun için asla kimsenin Tanrı’ı suçlamaya hakkı yoktur.

3- Bir yerde bir meyhane, bir de cami olsa, hepimiz kendi iradesiyle ikisinden birine gider. Meyhaneye giderek içki içip sarhoş olan ve zararı olan işler meydana getiren kimsenin, (Sapıklıkta bırakan Tanrı olduğuna bakılırsa, beni buraya getiren, bana zorla günah işleten, beni sapıklıkta bırakan Tanrı’tır. Kaderimi bu şekilde yazmış) demesi oldukca yanlıştır. Allahü teâlâ, asla hiç kimseye zulmetmez. Bir beyit:
Hâşâ, asla zulmetmez, kula Huda’sı,
Her insanın çekmiş olduğu, kendi cezası.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/27/her-isin-yaraticisi/feed/ 0 5316
Şerri de Allah yaratır https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/24/serri-de-allah-yaratir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/24/serri-de-allah-yaratir/#respond Wed, 24 Apr 2019 15:21:04 +0000 Kaza ve Kadere iman]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5302

Sual: Kimi zaman Vehhabiliği, kimi zaman Şiîliği korumak için çaba sarfeden mutezile kafalı bir yazar, (Nisa sûresinin 79 âyetinde, şerri insanların yarattığı bildirildi) diyor. Her şeyi Allah yaratmadı mı?
CEVAP
Normal olarak her şeyi yaratan Allah’tır. İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Her şeyin yaratıcısı Allah’tır.) [Zümer 62, Mümin 62]

(Rabbin, dilediğini seçip yaratır. Onların seçme hakkı yoktur.) [Kasas 68]

Sapık yazarın bildirdiği âyet-i kerimenin meali şöyledir:
(Sana gelen her iyilik, Allah’tan [bir ihsanı olarak] gelmekte, her fenalık de [günahlarına karşılık olarak] kendinden gelmektedir.) [Nisa 79]

Bu âyette, günahlarımız yüzünden fenalık geldiği bildiriliyor. Kötülüğü yaratan gene Allahü teâlâdır. Bundan önceki âyette, şerri de Allah’ın yarattığı bildiriliyor. O âyet-i kerimenin meali:
(Kendilerine bir iyilik dokununca, “Bu Allah’tan” derler, başlarına bir fenalık ulaşınca de “Bu senin yüzünden” derler. “Küllün min indillah [Hepsi Allah’tandır]” de! Bunlara ne oluyor ki bir türlü söz anlamıyorlar.) [Nisa 78]

(Hepsini yaratan Allah’tır) dendiği hâlde, bu mutezile kafalılar, bir türlü söz anlamıyorlar.

Peygamber efendimizin ise bu mevzuda sayısız hadis-i şerifi vardır. Bir tanesi şu mealdedir:
(Kaderin, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmayan, mümin değildir.) [Tirmizi]

Meşhur Amentü hadisinde, imanın altı şartından biri şu şekilde bildiriliyor:
(Hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır.) [Buhari, Müslim, Nesai]

Muhammed bin Abdülkerim Şihristani hazretleri buyuruyor ki: Mutezile kafalılar, (İnsan, ihtiyarî kısaca istekli hareketlerini kendi yaratır. Allahü teâlânın şerri yarattığını söylemek doğru olmaz, bu sebeple şer zulmünü yaratan, zâlim olur. Allah’a zâlim denmez) diyor. Bunların bu sözleri yanlıştır. İş sahibi, işi yaratan değil, bu işi yapandır. İnsan mahlûk olduğu benzer biçimde, yapmış olduğu hayrı, şerri de mahlûktur. Saffat sûresinin 96. âyetinde mealen, (Sizi de, yaptığınız işleri de yaratan Allah’tır) buyuruldu. Ehl-i sünnet âlimlerinden İmam-ı Beydavi hazretleri, bu âyetin tefsirinde, (Yaptığınız şeyler, insanoğlunun fiiliyle, hareketiyle olduğundan, insanoğlunun işi olur, fakat hareket kuvvetini veren, iş için lazım olan şeyleri yaratan, Allahü teâlâdır) demektedir. (Milel ve Nihal)

Ebu İshak Efendi hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, iyilik yapana karşılığını verecektir. Kimsenin iyiliği karşılıksız kalmayacaktır. Küfürden başka kötülüklerin birçoğunu da affeder. Küfrü dilemesine ulaşınca, Hak teâlâ âlimdir. İlerde olacak her şeyi bilir. Hâkimdir, her şeyin en iyisini yapar. Dilediği kulunu rahmetine kavuşturur ve hidayet kayra eder. Hiçbir şeyi hayata geçirmeye zorunlu değildir. Nitekim Kur’an-ı kerimde Fatır suresi, 8. âyet-i kerimesinde mealen, (Dilediğini sapık yolda bırakır, dilediğini de hidayete kavuşturur) buyuruldu. Şu demek oluyor ki, iyiliği ve kötülüğü, kulların irade etmesi, dilemesiyle yaratır. Kulun iradesi, yaratmaya sebeptir, vasıtadır. Müminler irade-i cüziyyeleriyle imanı ve itaati dileyince, Allahü teâlâ da diler ve yaratır. Kâfir küfrü, fâsık ise günahı işlemek isterse, O da, irade ederse, yaratır.

Yalnız kulun dilemesiyle bir şey var olmaz. Hak teâlâ da dileyince var olur. Allahü teâlâ, şerleri, kötülükleri de diler ve yaratır, fakat bu tarz şeyleri sevmez, razı olmaz. Hayırları, iyilikleri ise hem diler, hem de razı olur, beğenir ve yaratır. Allahü teâlâ dilemedikçe, bir sinek, kanadını kımıldatamaz. İnsanların yaptıkları tüm iyilikler ve kötülükler, hep Onun dilemesiyle oluyor. Kullar bir şey yapmak irade edince, O irade etmezse o iş olmaz. O da dilerse, olur. Var olmasını dilemediği şey, var olmaz. Var olur demek, hâşâ âcizlik, gücü yetmemek olur. Allahü teâlânın her şeye gücü yeter. (Eshab-ı kiram kitabı)

Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allahü teâlâ, hayır murat ettiğinin maişetini kolaylıkla verir. Şer murat ettiğinin ise, maişetini zorlukla karşılaştırır.) [Beyheki]

(Allahü teâlâ buyurdu ki: Kadere, hayrın ve şerrin benim takdirimle olduğuna inanmayan, benden başka Rab arasın.) [Şirazi]

(Allahü teâlâ buyurur: “Ben âlemlerin rabbiyim, hayrı da, şerri de sadece ben atama ederim. Hakkında şer yazdığıma yazıklar olsun, hakkında hayır yazdığıma ise ne mutlu!) [İ. Neccar]

Allahü teâlâ, kullarının iyilik mi fenalık mü işleyeceklerini, elbet bilir, bildiğini yazıyor. Yoksa yazdığı için kul öyleki yapmak zorunda kalmıyor. Cebriye zorla Allah yaptırır der, Mutezile ise, kaderi inkâr eder.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/24/serri-de-allah-yaratir/feed/ 0 5302
Melekler niye yaratıldı? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/19/melekler-niye-yaratildi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/19/melekler-niye-yaratildi/#respond Thu, 18 Apr 2019 23:54:08 +0000 Meleklere iman]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5275

Sual: Tanrı, herhangi bir desteğe ihtiyacı olmadığı halde, melekleri niye yarattı? Kendisi bir ol demekle yaratabileceği şeyleri, niye meleklere yaptırıyor?
CEVAP
Evet, Allahü teâlânın asla kimsenin yardımına ihtiyacı olmadığı şeklinde, her şeyi yoktan bir ol demekle yaratabilir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Tanrı bir şeyi yaratmak isteyince, ol der, o da derhal oluverir.) [Bekara 117]

Sadece, âdet-i tanrısal şöyledir ki, Allahü teâlâ, her şeyi bir sebeple yaratır. Örneğin Cebrail aleyhisselamı Peygamberlere vahiy göndermekle, Azrail aleyhisselamı insanların ruhunu almakla görevlendirmiştir. Dilerse, Cebrail aleyhisselam olmadan da, Peygamberlerine vahiy gönderebilirdi, nitekim onların kutsal kalbine esin ederek gönderilmiş olduğu de, vaki olmuştur. Azrail aleyhisselam olmadan da, canımızı alabilir. Bulutsuz da, yağmur yağdırır. Çocuğun olması için, ana babayı sebep yaratmıştır. Her ne kadar, âdeti sebeplerle yaratmaksa da, dilerse sebepsiz de yaratır. Nitekim Hazret-i İsa’yı babasız, Hazret-i Âdem’i de, hem anasız, hem de babasız yaratmıştır.

Allahü teâlâ, ekmeği doyurmaya sebep yapmış olduğu şeklinde, ilaçları da, hastalıkları gidermeye sebep yapmıştır. Tüm sebepleri yaratan, bunlara etki kuvveti veren, Allahü teâlâdır.

Musa aleyhisselam, şöyleki bir sual sordu:
— Ya Rabbi, hastalığı icra eden kimdir, hastalığı iyi eden kimdir?
Cenab-ı Hak buyurdu ki:
— Her ikisini de icra eden benim.
— O halde, doktora ne lüzum var?
— Doktorlar, şifa için yarattığım sebepleri bilir ve kullarıma verir. Ben de onlara, bu yoldan rızk ve sevab veririm. (Kimya-i mutluluk)

Şu halde, melekler niye yaratıldı demek, Tanrı ilaçlara niye yararlı etki kuvveti verdi demeye benziyor. Onun için atalarımız, (Hikmetinden sual olunmaz) demişlerdir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/19/melekler-niye-yaratildi/feed/ 0 5275