vermek – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Wed, 23 Oct 2019 09:38:56 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Hayvanlara eziyet vermek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/23/hayvanlara-eziyet-vermek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/23/hayvanlara-eziyet-vermek/#respond Wed, 23 Oct 2019 09:38:56 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6140

Sual: Eti yenen ve yenmeyen yırtıcı hayvanları herhangi bir maksatla öldürmek günah mıdır? Sözgelişi sansarı postu için, ceylanı eti için avlamak caiz midir?
CEVAP
Hiçbir hayvana eziyet, işkence etmek, suda boğarak yada ateşte yakarak öldürmek caiz değildir. Hayvana işkence etmek, gayri müslim vatandaşa işkence etmekten daha büyük günahtır. Gayri müslim vatandaşa eziyet etmek de Müslümana eziyet etmekten daha büyük günahtır. (Dürr-ül muhtar)

Maksatsız olarak bir hayvanı öldürmek caiz değildir. Ahirette, (Onu niçin öldürdün?) diye sorguya çekilecektir. Hayvanları birbiriyle dövüştürmek de caiz değildir. Hayvanların hakkına riayet etmeli, onlara acımalıdır. Hadis-i şerifte, (Acıma et ki, acıma olunasın!) buyuruldu. (Şir’a)

Zararı olan hayvanları öldürmek caiz olduğu benzer biçimde, sansar, porsuk benzer biçimde hayvanları derisi ve kürkü için, geyik, ceylan benzer biçimde hayvanları eti için öldürmek de caizdir. Domuz hariç, eti yenmeyen çeşitli hayvanları para karşılığı gayrimüslimlere ihraç etmek de caizdir. (Şerh-i Nikaye)

Zararsız hayvanları öldürmek caiz değildir. Zararlıları da eziyetsiz öldürmek caizdir. (Berika)

Sual: Hayvanlara her türlü eziyet etmek haram olduğuna nazaran, kısırlaştırmak haram değil midir?
CEVAP
Gereksiz olarak hayvanı kısırlaştırmak, hayvana eziyet olacağı için haramdır. Fakat bir çıkar için caizdir, günah olmaz. (Hindiyye)

Kısırlaştırılan öküzler, iş yapmada daha verimli olur. Kısırlaştırılan koçlar, daha yağlı ve etleri de daha leziz olur. Peygamber efendimiz, kısırlaştırılmış bir koç kurban etmiştir. (B. Arifin)

Sual: Hayvanlara da acımak gerekmez mi?
CEVAP
Hayvanlara da acımak ve iyilik etmek gerekir. Peygamber efendimiz, (Merhametli olmadan imanlı olamazsınız) buyurunca, oradakiler, (Ya Resulallah, çoğumuz merhametliyiz) dediklerinde, (Yalnız insanlara değil, tüm mahlûkata merhametli olmak gerekir) buyurdu. (Taberani)

Sözgelişi bir hayvan kesecek kimse, bıçağı hayvanın gözü önünde bilememelidir. Bigün bir kimse, bir koyunu kesmek için yere yatırır, bıçağını bilemeye adım atar. Peygamber efendimiz bunu görüp buyurur ki:
(Sen bu hayvanı kesmeden, ona ölüm mü tattıracaksın? Hayvanı yatırmadan ilkin niçin bıçağını bilemedin?) [Hâkim]

Tüm hayvanlara iyilik etmeli, eziyet etmekten sakınmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Bir bayan, bir kediyi kapalı bir yere hapsetti. Kediye yiyecek, içecek vermedi. Dışarıda bir şey bulup yemesi için özgür de bırakmadı. Kedi öldü ve hanım da bu yüzden Cehenneme müstahak oldu.) [Buhari]

(Susuz bir mümin, kuyuya inip su içti. Bir köpek de kuyunun ağzında susuzluktan bitkin vaziyette bekliyordu. O kimse, bu hayvana acıyıp, ayakkabılarından birini çıkardı, onunla köpeğe su verdi. Bu hareketten Allahü teâlâ razı oldu. O kimseyi Cennete koydu.) [Müslim]

(Yeryüzündeki mahlûklara acımayana, göktekiler acımaz.) [Taberani]

(Merhameti olmayana acıma edilmez.) [Buhari]

Eshab-ı kiram dediler ki: Ya Resulallah, hayvanlara iyilikte de, sevap var mıdır? Peygamber efendimiz, (Her canlı hayvana meydana getirilen iyilikte sevap vardır) buyurdu. (Buhari)

Sahabeden bir zat anlatır:
(Resulullahın, kedi su içtikten sonrasında kalanıyla abdest almış olduğu da olmuştur.) [Ebu Nuaym]

Sahabeden bir hanım anlatır:
Eshab-ı kiramdan Ebu Katade’nin abdest alması için bir kaba su koymuştum. Birden kedi gelip bu kaptan su içiverince Ebu Katade birazcık daha su içmesi için, kabı kedinin önüne uzattı. Benim kendisine hayretle baktığımı görünce, niye şaşkınlık ettin ey kardeşimin kızı, Resulullah efendimiz, (Kedi kirli değildir, etrafınızda dolaşır) buyurdu. (Tirmizi)

Hazret-i Ebu Hureyre anlatır:
“Bigün elbisemin içinde minik bir kedi taşıyordum. Resulullah efendimiz beni görünce, “Nedir bu?” buyurdu. Ben de; “Kedicik!” dedim. Bunun üstüne Resulullah, “Ey Ebu Hureyre” buyurdu. Doğrusu kediyi seven, onlara ana babalık eden kimse buyurdu.

Bigün Ahmed Rıfâi hazretlerinin paltosunun eteğinde, kedisi gelip uyudu. Namaz vakti geldi, kediyi uyandırmaya kıyamadı. Bir süre onu şefkatle seyretti. Uyanmayacağını anlayınca kedinin yatmış olduğu yeri kesip namaza gitti. Vardığında kedi uyanıp oradan gitmişti. Kesik parçayı paltosuna dikti.

Ebu Bekir Vasiti hazretleri anlatır:
Bigün giderken başımın üstünde bir kuş uçmaya başladı. Dalgınlıkla kuşu yakaladım. O elimde iken, başka bir kuş daha uçuyordu. Elimdeki kuşun anası sanarak kuşu elimden bıraktığım anda, kuş öldü. Buna oldukça üzüldüm. O günden sonrasında bende bir sorun başladı ve bir yıl geçmedi. Bir gece Peygamber efendimizi rüyamda gördüm. Bir senedir, o denli oldukça sıkıntının tesirinde kaldığımı, oldukça zayıflayıp ayakta namaz kılamaz hâle geldiğimi arz ettim. O süre; “Bunun sebebi, o kuşun, senden şikâyetçi olmasıdır” buyurdu. Evimizdeki kedi yavrulamıştı. Ben bu sorun içinde düşünürken, bir yılanın kedi yavrularından birini yakalamaya çalıştığını gördüm. Bastonumu yılana vurunca, firar etti. Kedinin anası gelip yavrusunu alıp gitti. Ondan sonrasında iyileştim; namazlarımı ayakta kılmaya başladım. O gece rüyamda gene Peygamber efendimizi gördüm. (İyi olmanın sebebi, bir kedinin senin için teşekkür etmesidir) buyurdu.

Sual: Hayvanlara eziyet etmek büyük günah olduğuna nazaran, fare, yılan benzer biçimde zararı olan hayvanları öldürmek caiz değil midir?
CEVAP
İnsanlara zarar veren karıncayı suya atmadan, yakmadan öldürmek caizdir. Fare, akrep benzer biçimde zarar verenleri de eziyet etmeden öldürmek caizdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Zehirli keleri bir vuruşta öldürene yüz, ikinci vuruşta öldürene daha azca, üçüncü vuruşta öldüreneyse bundan daha azca sevap verilir.) [Müslim]

Sual: Evimizdeki ağ icra eden örümcekleri öldürmek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Kuduzu önlemek için başıboş köpekleri öldürmek caiz mi?
CEVAP
Hastalık ihtimali olunca caiz olur.

Sual: Hayvanları öldürmek caiz mi? Sözgelişi sivrisineğin anında kömür eden bir aletle yakılması da caiz midir?
CEVAP
Hayvanları suda boğarak ve ateşte yakarak öldürmek caiz değildir. Dinimiz, zararı olan hayvanları fazla acı çekmeden öldürmeyi emrediyor. Sözgelişi kertenkeleyi bir vuruşta öldürene 100 sevap, iki vuruşta öldürene 50 sevap, birkaç vuruşta öldüreneyse oldukça daha azca sevap veriliyor. Demek ki bir an ilkin öldürmek gerekir. Sivrisineğin öyleki öldürülmesi elle yada ilaçla öldürmekten daha hafiftir. Aniden kömür oluveriyor. Ateşe atmak benzer biçimde değil. Caizdir.

Sual: Hayvan hakkını ödemek için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Ilkin tevbe etmeli, sonrasında hayvanlara iyilik etmeye devam etmelidir.

Sual: Ölmüş bir hayvanı ateşe atmakta sakınca var mıdır?
CEVAP
Bir fakirlik olmadıkça ölmüş hayvanı da ateşe atmamalıdır. (Berika)

Sual: Kanuni Süleyman han, Zenbilli Ali efendiye zarar veren karıncaları öldürmek caiz mi diye sormuş, o da caiz değil diye fetva vermiş diyorlar. Bu tarz bir olay var mı?
CEVAP
Olayın aslı şöyledir:
Kanuni Sultan Süleyman Han, meyve ağaçlarını karıncaların sarması üstüne, meseleyi Zenbilli Ali Efendiye şu şekilde bir beyitle sorar:
Ağaçları sarsa, eğer karınca
Zarar var mı karıncayı kırınca.

Zenbilli Ali Efendinin cevabı şöyledir:
Yarın Hakkın divânına varınca
Süleyman’dan alır hakkın karınca
.

Bu bir fetva değildir. Bir latifedir. Doğrusu demek istiyor ki, (Sen de bilirsin zararı olan hayvanları öldürmek caizdir. Haksız olarak öldürmek caiz değildir.)

Osmanlı Devletinin onuncu sultânı ve İslâm halîfelerinin 75. si olan Kanuni Sultan Süleyman han, Babası Yavuz Sultan Selim’in vazîfelendirdiği devrin büyük âlimlerinden ders alarak yetişmiş, dini detayları oldukça iyi bilen bir padişah idi.

Din kitaplarının hepsinde, zararı olan hayvanları öldürmenin caiz olduğu yazılıdır. Karınca benzer biçimde hayvanları, zarar vermezse öldürmek caiz değil, zarar verirse caizdir. Fare, akrep, yılan benzer biçimde zarar verenleri de, eziyet etmeden öldürmek caizdir. Kuduz hayvanları da öldürmek gerekir.

İnsana ve yiyeceklere zarar veren karıncaları, eziyet etmeden ve suya atmadan öldürmek caizdir. İçinde karınca bulunan odunu, yere vurup silkeledikten sonrasında yakmak caizdir. (Berika)

Hayvanın ölümüne sebep olmak
Sual:
Yolda, otomobille düzgüsel hızla giderken, bir tavuk yada bir kedi yola çıkıp çiğnense, biz görevli olur muyuz?
CEVAP
Kasıt bulunmadığı için ve ölen şey hayvan olduğundan, görevli olunmaz. Ölen çocuk ve büyük insan olsaydı, bunun kefareti ve rejimi olurdu. Bir anne, bebeğiyle uyurken, bilincinde olmadan, çocuk altında kalıp ölse, kasıt olmamasına karşın annenin kefaret vermesi gerekir. Şimdi, kefaret olarak, 60 gün oruç tutulması gerekir.

Hayvanları öldürmek
Sual:
Hayvanları dövmek ve öldürmek caiz midir?
CEVAP
İnsana ve yiyeceklere zarar veren hayvanları, örneğin karıncaları, sinekleri öldürmekte sakınca yoktur. Fare, akrep benzer biçimde zararı olan hayvanları, devamlı öldürmek caizdir. Kuduz köpeği ve yırtıcı hayvanları, keserek, kurşunlayarak yada zehirleyerek öldürmek caizdir.

Hayvanları dövmek caiz değildir. Dövmek terbiye için olur. Hayvanın aklı olmadığı için terbiye edilmez. Hiçbir sebeple, hiçbir canlının yüzüne vurmak caiz değildir.

Hayvanlarla helalleşmek mümkün olmadığı için, onlara karşı daima iyi işlem etmeli. Bir hayvana eziyet edilmişse, tevbe etmeli, pişman olmalı, tekrar hiçbir hayvana eziyet etmemeli, eziyet edilen hayvana iyi işlem etmelidir.

Camiyi kirleten kuşlar
Sual:
Güvercinler köyümüzün camisini kirletiyor, bir de yuva yapmışlar. Öldürmek caiz mi?
CEVAP
Camiyi kirleten kuşları çıkarmak mümkün eğer olmazsa, kesip eti yenir. Eziyet veren hayvanlar devamlı öldürülebilir.

Elde olmadan öldürmek
Sual:
Hayvanları ateşte yakmak ve suda boğmak günah olduğuna nazaran, bahçemizi sularken bahçede bulunan çeşitli böcekler, karıncalar suda boğulup ölüyorlar. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Maksadınız karıncaları ve öteki hayvanları öldürmek değil, bahçeyi sulamak olduğundan, mahzuru yoktur. İçinde karınca bulunan odunu yere vurup silkeledikten sonrasında yakmak caizdir. İçinde görmediğimiz karınca kalsa da mahzuru olmaz. Biz karıncayı değil odunu yakıyoruz.

Kulaklarını kesmek
Sual:
Kuzular ve hayvanlar karışmasın diye kulaklarını keserek çeşitli işaretler yapmak uygun mudur?
CEVAP
Uygun değildir. Kesmemeli, boya ile işaretlemelidir.

Ölü hayvanı incelemek
Sual:
Almanya’da biyoloji öğretmeniyim. Gözünü yada başka uzuvlarını keserek, ölü hayvan üstünde araştırma yapmak dinen günah mıdır?
CEVAP
Hayır, günah değildir.

Horoz dövüşü, boks ve sirk
Sual:
Horoz ve deve dövüşü, boğa güreşlerini ve boks maçlarını seyretmek, sirke gitmek günah mıdır? Cambaz seyretmek benzer biçimde, hayvanat bahçesini de ziyaret etmek günah olur mu?
CEVAP
Horoz ve deve dövüşleriyle boğa güreşleri, hayvanlara zulüm olduğundan günahtır. Boğa güreşlerinde insan da ölebiliyor. İnsanları dövüştürmek de günahtır. Avret yerlerinin açık olması da, bir başka günah oluyor. Boksta insanoğlunun yada canlının yüzüne vurmak da günahtır. Sirklerde de, genel anlamda tehlikeli gösteriler, cambazlıklar yapılıyor. Sirke gitmek, bu gösterileri uygun bulmak anlamına gelir. Bu günah olan şeyleri seyretmek de günahtır, şundan dolayı din kitaplarında deniyor ki:
Cambaz ipten düşüp ölürse, izleyiciler de günaha girer, şundan dolayı onlar seyretmeselerdi, cambaz, tehlikeli gösteriler yapmaz ve ipten düşüp ölmezdi. Öldürülen kimse, eceli geldiği için ölürse de, öldüren yada ölümüne sebep olan kimse de, cezasını görür. (S. Ebediyye)

Yabani hayvanları kafese koymak, hapsetmek örneğin bir aslanı, bir fili yada bir ayıyı ormandan alıp dar bir yere koymak hayvana zulüm olur. Onları seyretmek için gösterildiği bölgelere giden, bu zulmü tasvip etmiş sayılır. Eğer asla kimse seyretmeye gelmese, o hayvanları oraya hapsetmezlerdi. Onların hapsine izleyiciler sebep oluyor. Dinimiz, (Günaha sebep olmak, günah işlemek gibidir) buyuruyor. Günah işlenen ortamlardan sakınmalıdır.

Zarar veren karıncaları öldürmek
Sual:
İnsana zarar veren bit, pire, akrep benzer biçimde haşaratı ve zarar veren karıncaları öldürmek caiz midir, caiz ise iyi mi öldürmelidir?
Yanıt: Bu mevzuda Berika’da buyuruluyor ki:
“İnsana ve yiyeceklere zarar veren karıncaları eziyet etmeden ve suya atmadan öldürmek caizdir. İçinde karınca bulunan odunu yere vurup silkeledikten sonrasında yakmak caizdir. Fare, bit, pire, akrep ve çekirgeyi devamlı öldürmek caizdir. Biti diri olarak yere atmak ve her canlıyı yakmak mekruhtur. Zarar veren kediyi, kuduz köpeği ve yırtıcı hayvanları keskin bıçakla kesmek ve vurmak, zehirlemek caizdir. Dövmek caiz değildir. Dövmek terbiye için olur, hayvanın ise aklı olmadığı için terbiye edilmez. Öldürülmesi vacip olan haşaratı, başka deva bulunmadığı süre yakarak öldürmek caiz olur.”

Sual: İnsanlara zarar veren her türlü hayvanı öldürmek hatta yakmak uygun mudur?
Yanıt: Biti, akrebi ve her hayvanı diri iken yakmak caiz değildir. İçinde karınca bulunmuş olduğu zan olunan odunu bir yere çarparak silkeledikten sonrasında yakmak caizdir. Kuduz köpek benzer biçimde zararı olan hayvanları eziyet etmeden öldürmek caizdir. Başka deva olmayınca yakmak caiz olur. Zarar vermeyen hayvanları öldürmek mekruhtur.

Sual: İpek böceğini, ateşte ısıtarak, kaynar suya koyarak öldürmek caiz midir?
Yanıt:
İpek böceğini öldürmek için kozayı güneşe koymak câizdir. Güneşte öldürmeyip de, ateşte ısıtarak, kaynar suya koyarak öldürmenin caiz olmadığı, Berîkada yazılıdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/23/hayvanlara-eziyet-vermek/feed/ 0 6140
Hastaya kan vermek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/18/hastaya-kan-vermek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/18/hastaya-kan-vermek/#respond Fri, 18 Oct 2019 09:24:14 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6116

Sual: Kan dahil, insanoğlunun hiçbir parçası verilmez deniyor. Yoksulluk olunca da mı verilmez?
CEVAP
Saygın din kitaplarındaki ifadeler şöyledir:
Yoksulluk olunca haramlar mubah hâle gelir. (Redd-ül muhtar)

Zaruretsiz insanoğlunun bir parçasını kullanmak haramdır. Kullanımı haram olan şeyi ilaç olarak yiyecek ve içmek de caiz değildir. (Dürr-ül-muhtar)

Dürr-ül muhtar kitabını şerh eden İbni Abidin hazretleri burasını şu şekilde açıklıyor:
Haram olan şeyi, tahir [temiz] olsun, necis [pis] olsun, ilaç olarak kullanmak haramdır; fakat, hastalığa iyi geleceği bilinirse, ondan başka ilaç da yoksa, kullanmak caizdir. (Redd-ül muhtar)

Müslüman ve uzman hekim, şifa vereceğini ve bu hastalığın başka ilacı olmadığını söyleyince, idrar, şarap yada kan içmek, leş yiyecek caiz olur. (Nihaye, Haniyye, Tehzib)

İnsanın her organı benzer biçimde sütünü de içmek haramdır. Müslüman, uzman hekim, hanım sütünün muhakkak iyi edeceğini ve başka ilacı olmadığını söylerse, [kan nakli yaptırmak] hanım sütü içmek ve satın almak caiz olur. (Fethul-kadir)

Cenazenin saçları dökülürse, kefeni içine konur. Bu sebeple, insanoğlunun her parçası muhteremdir. Diri insandan düşen ve kesilen tırnakları, saçları ve dişleri de defnetmek sünnettir. Ölmeyecek kadar leş yada domuz yenir, kan yada şarap içilir. Yiyip, içmeyip ölen Cehenneme gider. (Redd-ül muhtar)

İnsanın parçaları muhterem olduğundan ondan yararlanmak caiz değildir. Domuz ve insan kemiğiyle tedavi olmak mekruhtur; şundan dolayı bundan yararlanmak haramdır. Kübrada da böyledir. (Fetava-i Hindiyye) [Zaruretsiz böyle yapmak caiz değildir. Ama yukarıda din kitapları da bildirdiği gibi zaruretle yapılırsa caiz olur.]

Bir organı kurtarmak, yaşamı kurtarmak benzer biçimde zaruridir. Diri insanoğlunun organını, etini yiyecek, bir kadının sütünü içmek caiz değildir. Kanını nakletmek ise caizdir. (Dergi-tül muallim)

Tıp ilmini öğrenmek ve tedavi yapmak, farzı kifayedir. Yeni ölen birinin kalbini ve başka organlarını diri insana takmak caizdir. Bu iş ölüye hakaret olmaz. Yoksulluk olunca, bir fazlaca yasaklar mubah olmaktadır. Ölünün de bir yerini kesmek haramdır. İnsana ölünce de kıymet vermek, saygı göstermek vaciptir. Fakat, fakirlik olunca, bu haramlık kalkar. Müslüman uzman doktorlar bir hastanın ölümden kurtulması için, kan, diriden yada ölüden organ naklinden başka deva olmadığını bildirdikleri süre, buna uyulur, din ayrılığı gözetilmez. İslam dini, sıhhati korumayı ve bedenin selametini emretmektedir. Hastaya kan vermek, insani vazifedir. Bu sebeple, yaşamı korumak, kimi zaman kan verilmesine bağlı olmaktadır. Kan vermek, süt kardeşliğe sebep olmaz, nikahı da bozmaz. (Hedy-ül-İslami)

Ölüm tehlikesi var ise ve başka deva de yoksa, kan vermek caiz olur. (S. Ebediyye)

İnsanın parçalarını kullanmak ve satmak haramdır. Yoksulluk olunca caiz olur. (İslam Ahlakı)

Hanbeli’de, ihtilaf var ise da, hanım sütünü ve faydalanılan her şeyi satmak caizdir. Şafii’de de böyledir. Köle satılmış olduğu benzer biçimde öteki organlar da satılır. Kopuk uzvu satmak haramdır; şundan dolayı faydalanılmaz. [Buradan kopuk uzuvdan faydalanılırsa caiz olacağı pek açıktır.] Hanefi ve Maliki’de ise, zaruretsiz hanım sütü de, öteki organlar da satılmaz. Yoksulluk olunca caiz olur. (El Mugni)

Kan satmak
Sual: Kan satmak günah mıdır?
CEVAP
Kan ve insanoğlunun tüm organları dinen mal olmadığı için alınıp satılmaz. İhtiyacı olana, kullanılmak suretiyle kan verilebilir. Kan ve organ satana günah olursa da, fakirlik var ise, alana günah olmaz.

Sual: İhtiyaç olduğu zamanlarda, acil kan arayan hastalara kan vermenin dinimiz açısından hükmü nedir?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak Dürr-ül-muhtârda deniyor ki:
“Yoksulluk olmadıkça insanoğlunun bir parçasını kullanmak haramdır. Kullanımı haram olan şeyi ilaç olarak yiyecek ve içmek de caiz değildir.” İbni Âbidîn hazretleri burasını açıklarken buyuruyor ki:
“Kullanılması haram olan şey, temiz olsun, kirli olsun, ilaç olarak kullanmak haramdır. Fakat, hastalığa iyi geleceği bilinir ise ve ondan başka ilaç yoksa, kullanılmasına izin verilmiştir. Müctehid olmayan Müslümana, Mukallid denir. Mukallid olanların, müctehidin sözüne bakılırsa hareket etmesi vacibdir. Delilini bilmese de, müctehide uyması lazımdır.”

Ölüm tehlikesi olduğu ve başka deva bulunmadığı süre, hanıma ve adama kan vermek caiz olur. Şeyh Tâhir-üz-Zâvî, fetvasında diyor ki:
“İslâm dini, sıhhati korumayı ve bedenin selametini emretmektedir. Hastaya kan vermek, insani vazifedir. Bu sebeple, yaşamı korumak, kimi zaman kan verilmesine bağlı olmaktadır. Kan vermek, süt kardeşliğe sebep olmaz, nikâhı bozmaz.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/18/hastaya-kan-vermek/feed/ 0 6116
Az alkole fetva vermek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/14/az-alkole-fetva-vermek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/14/az-alkole-fetva-vermek/#respond Mon, 14 Oct 2019 20:18:04 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6099

Sual: Gazetelerde şöyleki bir fetva gösterildi:
(Sarhoşluk verecek derecede alkol bulunmayan içeceklerin içilmesi caiz, sarhoş edecek derecede alkol bulunan içeceklerin içilmesi ise haramdır. Sarhoş etmediği için kefirin içilmesi caizdir.)
Peki bir iki bardak bira da insanı sarhoş etmiyor. Bira da mı caizdir?
CEVAP
Duyulan her şeye inanmamak gerekir. Yukarıdaki ifadeleri bir ilim adamı söylemesi imkansız. Zira din kitaplarında bildirilen hadis-i şeriflerde alkolün zerresi de haramdır. Ek olarak bir çok sarhoş eden içeceklerin azı da haramdır. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir çok sarhoş eden şeyin, azını da içmek haramdır.) [Nesai, Tirmizi]

(İhtimar [mayalanarak alkol teşekkül] etmiş her içki haramdır.) [Ebu Davud]
(Bir vakit gelecek, içkinin adı değiştirilecek ve helal sayılacaktır.)
[İ. Ahmed]

Bu hadis-i şeriflerin fıkıh kitaplarında iyi mi açıklandığına bakalım:
Bal, incir, arpa, buğday, mısır, darı, erik, kayısı, elma ve benzerlerinden biri soğuk suda durup ısıtılmasa da, alkol teşekkül ederek bira benzer biçimde olur. Bira, tadı acı ve keskin olduğu [alkol bulunduğu] için azı da bir çok da, her ne maksatla içilirse içilsin, imam-ı Muhammede gore haramdır, fetva da böyledir. Öteki üç mezhepte de haramdır. Zira, Peygamberimiz, (Bir çok sarhoş eden içkinin, azını içmek de haramdır) buyurdu. Bu hadis-i şerif, hepsinin haram bulunduğunu bildirmektedir. Yapıları, bileşimleri aynıdır demek değildir. Zira Muhammed aleyhisselam, maddelerin hakikatlerini, fen bilgilerini öğretmek için değil, bunların hükümlerini bildirmek için gönderilmiştir. Kısrak, inek sütleri, mayalanıp, tadı keskin olunca, bira benzer biçimde haram olur. Kısrak sütünden yapılana Kımız, inek sütünden yapılana Kefir denir. (S. Ebediyye)

Kefir bira gibidir, zaruretsiz içilmez. Bugün kefirin yerini tutan ilaçlar vardır. Bu tarz şeyleri kullanmaya fakirlik yoktur. Eğer, salih bir hekim, (Kefir, şu hastalığa iyi gelir. Bu hastalık için mubah başka ilaç yoktur) derse, o vakit kefir kullanmak caiz olur.

Bazı cahiller, portakal ve öteki meyvelerdeki alkol oranı kefirdekinden oldukça diyerek kefir içmeyi caiz görüyorlar. Dinimiz, alkol de bulunsa meyve yemeyi haram kılmamıştır.

Nakli bırakıp aklı ölçü alınca, yukarıdaki mantıkla, ziyanı azca diye bir çayına oyun oynamaya şu demek oluyor ki kumara da fetva verebilirler, bir dilim domuz eti yemenin mahzuru olmaz diyerek de fetva verebilirler. Aklı değil, nakli ölçü almalıdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/14/az-alkole-fetva-vermek/feed/ 0 6099
Ödünç vermek veya almak https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/04/odunc-vermek-veya-almak/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/04/odunc-vermek-veya-almak/#respond Fri, 04 Oct 2019 14:00:34 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6050

Sual: Hangi durumlarda ödünç istemek caiz olur?
CEVAP
Şu üç durumda ödünç istemek caiz olur:
1- Nafaka almak için. Lüzumlu besin benzer biçimde, lüzumlu çamaşır da nafakaya dâhildir.

2- Ev almak, kirada oturmak, soğuktan korunmak maksadıyla elbise almak veya tedavi tutarı benzer biçimde gereksinimler için.

3- Mevkii, görevi sebebiyle, âdete uygun giyinmek için.

Yalnız bunlara ödünç verilir. Zalimlere, fâsıklara, ihtiyacı olmayana, malını gereksiz yere, harama harcayana ödünç verilmez. Başkasına ödünç vererek, kendini sıkıntıya düşürmek doğru değildir. (S. Ebediyye)

Bu üç maddede bildirilen hususlar haricinde ödünç istemek caiz olmaz. Örnek olarak, parası olmayan kimsenin baklava yiyecek, içecek içmek ve pahalı kumaşlardan elbise almak, komşunun var diye gereksinim olmayan bir şeyi almak için ödünç istemesi doğru değildir. Kısacası makam ve vazifesi gereği değilse, lüks sayılan yiyecek, içecek ve giyecek için ödünç alınmaz.

İhtiyacı olana ödünç verilir. İhtiyacı olmayana, malını gereksiz bölgelere, harama harc edene verilmez. Başkasına ödünç vererek, kendini sıkıntıya düşürmek doğru değildir. Nisaba malik olmayan kimsenin, kurban kesmek için ödünç istemesi caiz değildir.

Ödemek niyetiyle ödünç alana Allahü teâlâ yardım eder, ödünç verene de fazlaca sevap verir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Sadaka için on sevap, ödünç için ise on sekiz sevap vardır.) [Taberani]

(Tanrı rızası için ödünç verene, her gün için sadaka sevabı verilir. Fakirden alacağını acele istemeyene, her gün için malın hepsini sadaka vermiş benzer biçimde sevap verilir.) [Hakim]

Borçlanmamaya fazlaca dikkat etmelidir! Hazret-i Lokman Hakim, (Borç yükü altında ezilmektense, taş taşımayı yeğlerim) buyuruyor. Bundan dolayı borçlanmak, insanı küfre kadar götürür. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Ya Rabbi, küfre düşmekten ve borca girmekten sana sığınırım.) [Nesai]

(Borçsuz olan hür yaşar.) [Beyheki]

(Rahatlık içinde iken, borçlanarak korku içinde yaşamayın!) [Hakim]

(Borçtan sakının! Borç, gece gama, gündüz zillete sebep olur.) [Beyheki]

Ödünç alınan borçları ilk fırsatta ödemeye çalışmalıdır! Alışveriş neticesinde meydana gelen taksitli, borçları da zamanında ödemelidir! Ödemeyi geciktirmek günahtır. İbrahim Edhem hazretleri, (Borcu olan kimse, yağlı ve sirkeli yiyecek yememeli) buyuruyor. Borcu olan, borcunu ödemeden sadaka bile vermemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kendi veya çoluk evladı muhtaç veya borçlu olanın verdiği sadaka kabul olmaz.) [Buhari]

İhtiyacı olmayana, malını gereksiz bölgelere, harama harcayana ödünç para vermemelidir! Borcunu vaktinde ödemeyen kimsenin, gelip mühlet istemesi gerekir. Ödeme imkanı olması durumunda, borcunu geciktirmek zulümdür, günahtır. Bir kimse, malı olması durumunda, borcunu ödemeyi bir saat geciktirirse, zalim ve asi olur. Namaz kılarken de, oruç tutarken de, uykuda da, doğrusu her an, nalet altında bulunur. Malı olmak, parası fazlaca olmak demek değildir. Satılık bir şeyi olup da, satmazsa, günah işlemiş olur.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ödememek niyetiyle borçlanan, Kıyamete hırsız olarak gelir.) [İ Mace]

(İmkanı varken, borcunu ödemeyene her gün zulmetme günahı yazılır.) [Taberani]

(Almış olduğu borcu ödemeyene Allahü teâlâ, Kıyamette “Bu kimsenin hakkını sizde bırakacağımı mı zannettiniz?” buyurarak onun iyi amellerini alıp diğerine verir. Eğer borçlunun, iyi ameli yoksa, alacaklının günahları borçluya yüklenir.) [Taberani]

Borcunu ödeyemeyene mühlet vermek sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyametin dehşetinden kurtulmak isteyen, darda kalan borçluya mühlet versin!) [Taberani]

(Darda olanı feraha kavuşturanı veya onun borcunu ödeyeni, Allahü teâlâ Kıyametin dehşet, korku ve sıkıntılarından kurtarmış olur.) [Müslim]

(Beladan kurtulmak, istediğine kavuşmak ve Arşa sığınmak isteyen, darda kalan borçluya mühlet versin veya ona alacağını bağışlasın!) [Abdürrezzak]

(Kıyamette günahı fazlaca bir müslümanı hesaba çekerler. O kimse de (Benim asla iyiliğim yoktur. Yalnız çırağıma, “Yoksul olan borçluları sıkıştırma, ne vakit ellerine geçerse, o vakit vermelerini söyle, bir şey isterlerse gene ver, boş çevirme!” diye söylerdim) der. Allahü teâlâ da, onu affederek buyurur ki: (Bugün sen muhtaçsın. Sen dünyada kullarıma acıdın, bugün ikimiz de sana acırız.) [Buhari]

Sual: Ödünç verirken, haram işlemeden gün atama edebilmenin bir yolu yok mudur?
CEVAP
Bey ve Şir’a Risalesi
’nin İsmail bin Osman tarafınca meydana getirilen şerhinin 59. sayfasında, (Ödünç verirken, vakit atama etmek, malı, misli ile veresiye satmak olur. Bu ise faizdir, büyük günahtır) buyuruluyor.

Miktarı azca olan paralar için gün tayini önemli değilse de, miktarı fazla olan paralar için gün tayini lazım olabilir. Senede, ödeme zamanı konabilmesi için, Seadet-i Ebediyye’de bildirilen birkaç usul:
1- Ödünç vereceği kimseden kefil ister. Kefilden ödeme zamanı belli bono alır. Borçlu da kefilin ödemesi lazım gelen tarihte öder.

2- Veya borçlu, borcunu kendine borcu olan birine havale eder. Havale olunanın borcunun ödeme zamanı, belli ise, alacaklıya da o zamanda öder. Belli zamanı yoksa, alacaklı havaleyi kabul eden ile, belli bir zamanda, ödemesi için uyuşur.

3- Veya ödünç isteyene, ödünç vereceği kadar fiyatla, ucuz bir şeyi veresiye satar. Ondan bu satış için belli tarihindeki ödeme senedi alır. Sonrasında bu şeyi aynı fiyatla, peşin olarak geri alır. (Hadika)da, (Ödünç vereceği hiç kimseye, bir kağıt parçasını bile bin liraya satmak caizdir) deniyor.

4- Eşbah’da, (Ödünç verirken, senede ödeme zamanı koyabilmek yollarından biri de, Maliki mezhebini yansılamak etmektir) deniyor.

Mizan’da (Maliki mezhebinde, ödünç verilen malı, parayı, ödeme zamanından ilkin veya sonrasında isteyemez. Zamanında istemesi lazımdır) buyuruldu. Fakat başka mezhebi yansılamak, sadece sıkışık durumlarda caiz olur. Yansılamak edilen mezhebin yansılamak etmiş olduğu husustaki tüm şartlarını öğrenip bunlara uymak lazım olur.

5- İbni Âbidin’de (“Falana olan borcuma kefil ol” dese, o da kabul edip ödese, kefil borçluya, “Belli zamanda bana ödersin” diyebilir. Fakat “Falana olan borcumu öde” dese, o da kabul edip ödese, borçlunun bunu ona belli bir zamanda [yani gün tayin ederek] ödemesi caiz olmaz. Bundan dolayı borçlu için ödemiş, borçlu şimdi buna borçlu olmuştur. Borcun belli bir zamanda ödenmesi ise caiz değildir) buyuruldu.

[Samimi tanıdıklar arasında, daha kolay bir usul vardır. Ödünç isteyene, (Falanca gün bana aynı miktar para hediye edersen, şu parayı sana hediye ederim) denir. O da kabul ederse, para alınmış olur.]

Sual: Yardım yaparken, ödünç verirken akrabayı tercih etmek mi lazım?
CEVAP
Her insana iyilik etmek, ödünç veya sadaka vermek fazlaca sevaptır. Akrabaya meydana getirilen iyilik daha sevaptır. Bir karı, Resulullaha, (Yoksul kocama infakta bulunsam, sadaka yerine geçer mi?) diye sual ettirdiğinde Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(İki sevap vardır. Biri sadaka, diğeri de sıla-i rahim sevabı.) [Buhari]

Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şu şekilde:
(Senden yüz çeviren akrabana verilen sadaka daha faziletlidir.) [Taberani]

(Yakın akraba ve komşuya verilen sadakanın sevabı iki misli fazladır.) [Taberani]

(Paranızı ilkin kendi ihtiyaçlarınıza, artarsa çoluk çocuğunuzun gereksinimlerine sarf edin! Bundan da artarsa akrabalarınıza yardım edin!) [Müslim]

(Bir kimseden amcasının oğlu yardım ister de, o da gücü yettiği halde, vermezse, kıyamet günü Allahü teâlânın fazlından yoksun kalır.) [Taberani]

(Bir müslümana ödünç veren iki misli sadaka sevabı kazanır.) [İbni Mace]

Sual: Ödünç altın, ödenirken, değerine nazaran kağıt lira, döviz veya başka mal verilse caiz mi?
CEVAP
Ödünç veren razı olursa her mal verilebilir.

Sual: Ödünç alınan parayı, başkasına ödünç vermek caiz mi?
CEVAP
Bir mahzuru olmaz.

Sual: Benden ödünç isteyen arkadaştan, rehin olarak bir şey istemem caiz midir?
CEVAP
Evet caizdir.

Sual: Hadid suresinde, Tanrı’a karz-ı hasen [güzel ödünç] vermek tabiri geçiyor. Güzel ödünç nedir?
CEVAP
Karz-ı hasen, dine uygun verilen ödünçtür. Gönül hoşluğu ile, ihlas ile, en kıymetli maldan, Tanrı yolunda verilen ödünç anlama gelir. Dine uygun olması için, ödünç yalnız Tanrı rızası için verilmeli! Herhangi dünyevi bir çıkar, bir yarar beklememeli! Ödünç alandan armağan kabul etmek de bir yarar anlama gelir, caiz değildir. Hadis-i şerifte, (Yarar getiren her ödünç faizdir) buyuruluyor. (İ.Süyuti)

Devamlı verilen hediyelerden ise caiz olur. Devamlı yanına gidince çay, kahve ısmarlıyorsa borç para verdikten sonrasında gene gidince çay vermişse caiz olur. Fakat çay ile kalmayıp yanına pasta falan almış, gel bir de yiyecek yiyelim demişse bu caiz olmaz.

Sual: Kazancı haram olandan ödünç para istenir mi?
CEVAP
Kazancının yarısından fazlası helal ise istemek caizdir.

Sual: Dolar olarak ödünç vermişsek değer düşürme veya enflasyondan sonrasında da dolar olarak alsak caiz olur mu?
CEVAP
Evet caiz olur.

Sual: On dost, elimize para geçtikçe, bir arkadaşa emanet olarak veriyoruz. O dost da, her insanın hesabına ne kadar para vermişse yazıyor. Bu paraları bir kasada saklıyor. Arkadaşa parayı verirken de her türlü kullanmaya yetki verdik. Bir tür yardımlaşma sandığı oldu. Bu sandıktan ödünç para almamız caiz midir?
CEVAP
Evet.

Sual: Ödünç verince, zaman içinde, paranın kıymeti düşüyor. Ödünç veren zarar ediyor. Diyelim ki, verdiğim para 100 Euro etse, ödünç verdiğim şahsa, 100 Euro üstünden senet yapsam, “Eline ne vakit geçerse bana 100 Euro getir” desem uygun mudur?
CEVAP
Uygun olur. Hatta alacaklı razı olursa, borçlu borcunu ödediği andaki 100 Euro’nun kıymeti kadar altın, kağıt para, zeytin yağı veya başka mal da verebilir. Önemli olan alacaklının razı olmasıdır. Alacaklı, “Altın verdim, altın isterim” derse, başka şey verilmez. (Bahr-ür-raık)

Sual: Bir arkadaşa, zarfa koyduğum bir milyarı ödünç verdim. Saymadan aldı. Evde saymış, noksan gelmiş. Nasıl yapsak?
CEVAP
Parayı alıp verirken, saymak sünnettir. İkiniz (Yalan söylüyorsam, Tanrı nalet etsin) dedikten sonrasında, para beraber sayılır. Ne çıkarsa kabul edilir.

Sual: Altının gramının değerinde kağıt para ödünç verip, “Bir gram altın isterim” demek caiz mi?
CEVAP
İmam Ebu Yusuf’a nazaran caizdir.

Sual: Ödünç verdiğim parayı, içimden arkadaşa armağan ettim. Dost, borcunu getirince aldım. Caiz oldu mu?
CEVAP
Evet. Niyet etmekle armağan edilmiş olmaz. Armağan teslim etmekle alanın mülkü olur.

Sual: Güvendiğimiz hiç kimseye veya tanığımız bir arkadaşa veresiye mal satınca veya ona borç para verince, senet yazmak gerekir mi?
CEVAP
Evet senet yapmak veya iki tanık bulundurmak sünnettir. Vacip diyen âlimler de vardır. Bundan dolayı Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Ey inananlar, belirli bir süre için borçlandığınız vakit onu yazın. İki tanık bulundurun. Borç büyük veya minik olsun, vadesiyle birlikte yazmaya üşenmeyin; bu, Tanrı katında en doğru, şahitlik için en sağlam ve şüphelenmenizden en uzak olandır.) [Bekara 282]

Senet yapmak itimatsızlık değildir. Dost unutabilir, biz unutabiliriz. Dinimizin emrine uyup senet veya tanık olursa önlem alınmış olur.

Azca oranda ödünç alındığında bir kağıda, (falancadan şu kadar para aldım) diye yazıp, ödünç alınana verilmesi veya tanık bulundurulması iyi olur. (Redd-ül Muhtar)

Sual: Bekara suresinin 282. âyetinde (Borç verirken vadesini yazın) buyuruluyor. Her ne kadar ödünç denmiyorsa da, halk içinde ödünce de borç deniyor. Ödünç verirken, senede tarih koymak caiz midir?
CEVAP
Alışveriş yapmış olup borçlanınca senede tarih konur, ödünç alıp verirken ödeme zamanı bildirilmez ve senede tarih konmaz. Koymak gerekirse, Maliki’yi yansılamak ettim demek yeterlidir. Öteki üç mezhepte ödünç verirken vade tarihini belirtmenin mahzuru yoktur.

Ödüncü taksitle ödemek
Sual: Alınan ödüncü, taksitle ödenmesini istemek caiz midir?
CEVAP
Hayır, caiz değildir. Ödünç almak, alışveriş benzer biçimde değildir. Alışverişte, hem ödeme tarihini, hem de var ise, taksit miktarını ve tarihlerini belirlemek gerekir. Ödünç alanın ise, borcunu mümkün olan ilk fırsatta ödemesi gerekir. Hepsini birden ödemeye gücü yetmezse, eline geçtikçe öder.

Ödünç verirken veya verdikten sonrasında, alacağını taksitlere bağlamak Hanefî’de caiz değildir. İhtiyaç olunca, Mâlikî’yi yansılamak ederek takside bağlanabilir.

Ödünç verirken
Sual: Ödünç alan kimsenin borcunu öderken, ek olarak mal veya para benzer biçimde bir şey armağan etmesi caiz olur mu?
CEVAP
Evet, armağan olarak bir şey verebilir. 10 bin lira ödünç almışsa, 15 bin lira verip, (5 bini hediyedir) diyebilir. Bunun mahzuru olmaz.

Ödünç verirken bir çıkar koşul koymak faiz olur, haram olur. Koşul konmadan, öderken fazladan bir şey vermek caizdir. (S. Ebediyye)

Ödüncü vermek
Sual:
Ödünç alınan para veya armağan edilen bir şey, başkasına verilebilir mi?
CEVAP
Evet, verilebilir. Armağan olarak verilebildiği benzer biçimde, sadaka olarak vermekte veya satmakta da sakınca yoktur.

Ödünç verirken mezhep taklidi
Sual:
Gusül, abdest ve namaz haricinde da başka mezhep yansılamak edilebilir mi?
CEVAP: Hanefi mezhebinde, bir hiç kimseye ödünç para verildiği vakit, ödemesi için vakit atama etmek faiz olur. Maliki mezhebinde ise caizdir. Eşbâhda diyor ki:
“Ödünç verirken, senede ödeme zamanı koyabilmek yollarından biri de, Maliki mezhebini yansılamak etmektir. Maliki mezhebinde, ödünç verirken, ödeme zamanının bildirilmesi lâzımdır.” Mîzân-ül-kübrâ da;
“Maliki mezhebinde, ödünç verilen malı ve satış semenini, ödeme zamanından ilkin veya sonrasında isteyemez. Zamanında istemesi lâzımdır” denmektedir. Fakat, başka mezhebi yansılamak etmek, sadece, sıkışık durumlarda câiz olur. Yansılamak edilen mezhebin, o konudaki tüm şartlarını da öğrenip bunlara uymak lâzımdır.

Hangi hâllerde ödünç istenebilir
Sual: Bir kimse, her durumda mı veya hangi hâllerde, bir başkasından ödünç olarak para isteyebilir?
Yanıt:
Ödünç istemek sadece lazım olunca caiz olur. Lazım olmak ise üç türlüdür:
1- Lüzûm-i îcâbî. Kısaca nafakası olmayanın veya kazancı şüpheli olanın, helal nafaka almak için, ödünç istemesidir. Setr-i avret için çamaşır parası da böyledir.

2- Lüzûm-i aklî. Evi olmayan kimsenin, memleketin âdetine nazaran, kira veya satın almak için ödünç istemesidir. Soğuktan korunmak için, elbise parası da böyledir.

3- Lüzûm-i istihsânî. Mevkisi, vazifesi sebebi ile, âdete uygun giyinmek için, ödünç istemektir.

Bu üç lüzumlu gereksinim için, bir başkasından faizsiz ödünç istemek caiz olur. Yalnız bunlara ödünç verilir. Başkalarına, zalimlere, fasıklara ödünç verilmez. İhtiyacı olana ödünç verilir. İhtiyacı olmayana, malını gereksiz bölgelere, harama harcedene verilmez. Başkasına ödünç vererek, kendini sıkıntıya düşürmek de doğru değildir. Nisaba malik olmayan kimsenin, kurban kesmek için ödünç istemesi de caiz değildir.

Sual: Anadolu’da, bazı eşyalar ariyet olarak alınmaktadır. Ariyetle ödünç aynı şeyler midir, farkları var mıdır?
Yanıt:
Ödünç vermek, ariyet vermek anlama gelir. Sadece ariyet, bir malı, kullanmak için vermektir. Sonrasında malın kendisi geri alınır. Ödünç verilen mal ise, geri alınırken, misli, satılmış olup, semen, karşılık alınmış olur. Mecellede deniyor ki: “Ariyet, ücretsiz bir şekilde kullanmak için verilen mala denir.”

Sual: Herhangi bir hiç kimseye, al şu parayı sarf et, kullan veya al şu elbiseyi giy dense, bunlar armağan edilmiş mi oluyor?
Yanıt:
Herhangi bir hiç kimseye, al, sarf et diye verilip, armağan olduğu söylenmeyen para, o kişiye teslim edilince, ödünç verilmiş olur. Fakat al, giy diyerek verilen elbise ise, armağan olur.

Sual: Oldukca fazla ödünç ekmek isteyen hiç kimseye, bu ekmekleri sayarak mı yoksa tartarak mı vermelidir?
Yanıt:
Eti tartarak, ekmeği ise tartarak veya sayarak ödünç vermek caizdir.

Sual: Bir kimse, borç olarak almış olduğu parayı taksitler hâlinde veya bir başkasına havale ederek ödeyebilir mi?
Yanıt:
Bir kimsenin borcunu başkası ödeyebilir. Borç ödeyenin, borç senedi kendi mülkü ise, geri isteyebilir. Ödünç verilen borç, belli miktar ve belli zamanlarda takside bağlanamaz. Eline geçmiş olduğu vakit, geçmiş olduğu kadar ödeyerek borcunu bitirir. Fakat borcunu başkasına havale ederse, havaleyi kabul eden kimse, belli taksitlerle ödeyebilir.

Sual: Borcunu veya alacağını başkasına havale etti deniyor. Buradaki havale ne anlama gelir?
Yanıt:
Borçlunun, alacaklıya, “borcumu falan kimseden al” deyip, bu ikinci kimsenin doğrusu alacaklının, bu teklife, sözleşme yerinde razı olmasına, Havale etmek denir.

Ödünç verirken vakit atama etmek
Sual: Birisine ödünç olarak para verirken, falan zamanda öde diyerek, ödeme zamanı belirtmenin bir mahzuru var mıdır?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak Hamza Efendi risâlesi şerhinde deniyor ki:
“Ödünç verirken, vakit atama etmemelidir. Bundan dolayı, vakit atama ederse, malı, misli ile veresiye satmış olur. Bu ise faiz olur. Senede ödeme zamanı koymamakla, ödünç veren verdiğini geri almak hakkına daima malik olmakta, belli bir zamanı beklemek zorunda kalmamaktadır. Vakit atama etmeksizin ödünç vermeli ve arzu etmiş olduğu vakit isteyip geri almalıdır. Cahillerin, ödünç verilen şeyin ödenmesi istenirse, sevabı kalmaz demeleri, doğru değildir. Kalp kırmayarak, başa kakmayarak, hakkını istemek caizdir. Kalp kırmak, ayrı bir günahtır.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/04/odunc-vermek-veya-almak/feed/ 0 6050
Kiraya vermek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/04/kiraya-vermek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/04/kiraya-vermek/#respond Fri, 04 Oct 2019 03:58:56 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6048

Sual: Müslümanlar kiralık ev sıkıntısı çekerken, evini boş tutmak günah değil midir? Bazıları iyi kimselerin, salihlerin gücü yetmediği için, yüksek fiyat veren fâsıklara, fena kimselere, evini kiraya veriyorlar. Salihleri düşünmemek vebal değil midir?
CEVAP
Müslümanlar kiralık ev sıkıntısı çekerken evi boş tutmak israf ve günah olduğu şeklinde, yüksek fiyatla kiraya vermek de asla uygun değildir.

Allahü teâlâ, (Bana şükredin, nankörlük etmeyin) buyuruyor. (Bekara 152)

Şükür nedir? İslam âlimleri şükrü çeşitli şekilde tanım etmişlerdir: Şükür, İslamiyet’e uymak, Allahü teâlânın verdiği nimetleri Onun sevilmiş olduğu yerlerde kullanmaktır. Her uzvun şükrü vardır. Örnek olarak gözün şükrü, arkadaşların kusurunu görmemek, kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmak, ayağın şükrü, fena bölgelere gitmemek, bedenin şükrü, oruç tutmaktır. Malın şükrü ise zekât, sadaka vermektir.

Allahü teâlâ insanları sabır ve şükürle sınav etmektedir. Daha fazlaca fakiri sabırla, zengini ise şükürle sınav etmektedir. Allahü teâlânın, (şükredin nankörlük etmeyin) buyurduğunu bildirmiştik. Nankörlük nedir? Nankörlük şükretmemektir.

İmam-ı Mücahid, Nahl süresinin, (Nimetin Tanrı’tan geldiğini itiraf eder, hemen sonra da, onu inkâr ederler. Onların bir çok kâfirdir) mealindeki 83. âyet-i kerimesini (Nimetlerin Tanrı’tan bulunduğunu bilirler. Fakat “Bu tarz şeyleri biz kazandık yada bizlere miras kaldı” diyerek nankörlük ederler) diye tefsir etmiştir.

Allahü teâlâ, bir müslümana iki ev kayra etmiştir. O da, birini boş tutuyor yada yüksek fiyatla veriyor. Sebep olarak da, (Sen benim ortağım mısın? Ben bu evi ne sıkıntılarla yaptırdım. Ben evimi istediğim fiyatla istediğim hiç kimseye fâsık, salih ayırmadan veririm) demek, imam-ı Mücahidin tefsirinde bildirdiği nankörlüğe benzemiyor mu? O yörede kiralar 100-150 lirayken, iyi insanoğlu içinde oturmayı arzu eden kimselere evini, 250-300 liraya kiraya vermek bu iyi niyetli insanları, dışlamak kötüler arasına atmak olmaz mı? Çoluk çocuğunun bozulmasına, sebep olmak değil midir? Kendi akrabasına yada mesai arkadaşına fazla para veremiyor diye, fâsıklara, fena insanlara yüksek fiyatla vermek şükür müdür? Kimi de, yüksek fiyatla kiraya verenleri örnek gösterip, (Hepimiz yüksek fiyatla veriyor, beni mi görüyorsun) diyor, her insana uymak iyi değildir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İnsanların çoğuna uyarsan, seni Tanrı’ın yolundan saptırırlar.) [Enam 116]

Dinimiz, iyi zenginleri över, fena zenginleri yerer. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Kullarımdan şükreden azdır.) [Sebe 13]

(İnsan, varlıklı olunca azar.) [Alak 6-7]

(Malı pek fazlaca seviyorsunuz.) [Fecr 20]

(Altın ve gümüşü [parayı] biriktirip Tanrı yolunda sarf etmeyene fazlaca acı bir azap vardır.) |Tevbe 34]

(Mallarınız ve çocuklarınız, Tanrı’ı anmaktan [iyilik ve ibadet yapmaktan] alıkoyarsa, hüsrana uğrarsınız.) [Münafikun 9]

Peygamber efendimiz de buyuruyor ki:
(İyilik fazlaca, icra eden ise azdır.) [Hatib]

(Cehennemdeki insanların bir çok, zenginlerdir.) [İ. Ahmed]

(Zenginler helak olur. Sadece malını hayra harcayan kurtulur. Bu şekilde zenginler ise azdır.) [İbni Mace]

Evin şükrü iyi mi olur? Tecrübelerle sabittir ki, birden fazla evini kiraya verip bunu geçim vasıtası icra eden, bu paranın hayrını görmez. Bu sebeple dinimiz, fazla olan evin, satılıp parasının değerlendirilmesini yada salihlere Tanrı rızası için, parasız yada ucuz kiraya verilmesini tavsiye etmektedir. Fazla evin şükrü sadece bu şekilde olur. İyilik etmenin, ahiretten başka, dünyaya da faydası vardır. Malı verimli olur. Harcamış olduğu para, fazlası ile geri döner. Hadis-i şerifte, (Bir kimsenin namazı, orucu sizi yanıltmasın. Onu iyi idrak etmek için, para ile arasının iyi mi olduğuna bakın) buyuruldu.

Bir kimsenin para ile arasının iyi mi olduğu da bu şekilde hallerde belli olur. O kimsenin namazı doğru olsaydı, onu kötülükten alıkoyar, iyileri sıkıntıya sokmazdı. Peygamber efendimiz, giden birinin kim bulunduğunu sordu. Oradakiler dedi ki: Bu, o şekilde bir zengindir ki, hangi hanımla evlenmek istese, derhal verilir, biri için aracı olsa, derhal kabul edilir, ortaya bir düşünce atsa, sözü dinlenir. Peygamber efendimiz sustu. Oradan biri daha geçince, Resulullah onun da kim bulunduğunu sordu. Oradakiler dedi ki: Bu o şekilde bir fakirdir ki, bir hanımla evlenmek istese, verilmez, birine aracı olsa, aracılığı kabul edilmez, bir şey söylese, sözü dinlenmez. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Şu salih fukara, diğeri fâsık varlıklı şeklinde dünya dolusu kişiden daha hayırlıdır.) [Buhari]

Ne mutlu malını hayra harcayan zengine.

Acıyana acınır
Yukarıdaki insaflı olmakla ilgili yazıdan dolayı dört sual soruldu.

Birinci sual:
Bir evim olması durumunda, borçlanarak bir ev daha yaptırdım. Borcumu ödeyene kadar evimi düzgüsel rayice bakılırsa kiraya vermem günah mıdır?
CEVAP
Günah değildir.

İkinci sual:
Evim, işyerime uzak olduğundan, işyerime yakın ufak bir evde kirada yaşıyorum. Boş duran kendi evimde, kimi zaman çocuklarım kalıyor. Rahat iş yapabilmek ve dinlenmek için ve daha başka sebeplerle kendim de gidip kalıyorum. Misafirim erişince, rahat etsin diye, boş duran eve alıyorum. Bazı komşular da piknik yeri şeklinde kullanıyor. Evimi bu şekilde kullanmam günah mı?
CEVAP
Günah değildir. Evi sırf konuk için ayırmak da caizdir.

Peygamber efendimiz, (Her şeyin bir zekâtı vardır. Evin zekâtı ise, konuk odasıdır) buyurdu.
Evin bir odası yerine tamamını misafire ayırmak elbet daha iyi olur.

Üçüncü sual:
Evimizi kiraya vermek suretiyle istişarede bulunduk. Bir büyüğümüz, (Evi sat, parasını değerlendir. Ya da birine ucuz ver, duasını al) dedi. Durumu hanıma anlattım. (Büyüklerin sözüne devamlı uymadığına bakılırsa, bu sefer de uyma) dedi. Bu söz, benim de aklıma yattı. Gene hanımın sözünü dinleyip evi yüksek fiyatla kiraya verdim. Allahü teâlâya üç türlü şükrediyorum:
1- Bir ev sahibi olduğum için.
2- Ev boş kalmadığı için.
3- Yüksek kiraya verebildiğim için.
Bir ev için üç kere şükreden nankör olması imkansız. Nahl suresinin, (Nimetlerin Tanrı’tan bulunduğunu bilirler; fakat “Bu tarz şeyleri biz kazandık yada bizlere miras kaldı” diyerek nankörlük ederler) mealindeki 83. âyet-i kerime ile benim ilgim yok. Biz kazandık demiyor, Tanrı verdi diyoruz.
Gelecek yıl, daha yüksek fiyata kiraya verir, daha fazlaca şükrederim. Şükreden bir kimse ile, nankör bir olur mu, aynı kefeye konur mu?
CEVAP
Şükür nedir? Şükür, her uzvu, her malı Tanrı rızasına uygun kullanmaktır. Örnek olarak gözü Allahü teâlâ verdiği için, o göz ile Allahü teâlânın haram etmiş olduğu şeylere bakmamalı. Evi Allahü teâlâ verdiği için, o evde haram işlememeli, kiraya verilecekse, iyi kimselere ucuz vermelidir! Böylece, o kulun şükrettiği anlaşılır. Evi yüksek fiyata verip, (Ya Rabbi, evimi daha yüksek fiyata verirsem, daha fazlaca şükrederim) demek, şükür müdür?

İnsanlara acıyana ahirette acırlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Acıma etmeyene, acıma edilmez, acımayana acınmaz.) [Müslim]

Dördüncü sual:
Evi yada başka bir malı yüksek fiyatla kiraya vermek günah mıdır?
CEVAP
Ev, öteki tecim malları şeklinde değildir. Her malı, alıcısı var ise, kandırmamak şartı ile, yüzde yüz, hatta yüzde bin kârla satmak günah değildir. Bu sebeple Peygamber efendimiz, dinimizde kâr haddinin bulunmadığını bildirmektedir. Fakat ev, dinimizde nafakaya dahildir.

Nafakadan olan besin maddelerini, (Mal benim) diye pahalanınca satmak suretiyle saklamak günahtır.

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Besin maddelerini piyasadan toplayıp, pahalandığı vakit satmak suretiyle yığın etmek, ihtikâr [karaborsa] olur, günah olur. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Almış olduğu besin maddelerini, pahalanınca satmak için, kırk gün saklayan, hepsini fakirlere parasız dağıtsa, günahını ödeyemez.) [Deylemi]

(Besin maddelerini kırk gün saklayan, Tanrı’tan uzaklaşmış olur.) [Hakim]

(Başka yerden besin maddesi satın alıp, şehre getirip piyasaya bakılırsa satan, onu sadaka vermiş yada köle azat etmiş şeklinde sevap kazanır.) [İ.Gazali]

Besin maddesi şeklinde nafakadan olan evde de karaborsacılık yapmak doğru değildir.

İhtikâr yapmak, ev arayanların fazlaca olmasını ganimet bilmek, eğer parayı sevmekten ileri geliyorsa fazlaca kötüdür. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Parayı seven helak olur.) [Tirmizi]

(Paraya tapana nalet olsun!) [Tirmizi]

(Para sevgisi mahvedebilir.) [Taberani]

Vezir, padişaha der ki:
– Öyleki bir iş yap ki, hepimiz seni sevsin.
– Ne yapayım?
– Parayı düşman bilene, hepimiz dost olur. Para kılıç gibidir; kullanmasını bileni güldürür, bilmeyeni öldürür.

Kira anlaşması
Sual:
Bir kimse ile (Sen benim evimde kirasız otur. Ben de senin tarlanı parasız ekeyim) diyerek bir antak kalma yapılsa, uygun olur mu?
CEVAP
Uygun değildir. Evin kirası karşılığı olarak tarlayı kiralamak caizdir. Evimin kirasına karşılık tarlanı kiralıyorum denir. Bu şekilde bir antak kalma yapmak caizdir. Bazıları da, yüklü bir ödünç para veriyor, (evinde parasız oturayım) diyor. Doğrusu, (Para faizsiz, ev kirasız) deniyor. Hâlbuki paranın faizine karşılık evde oturuluyor. Bu caiz olmaz.

Sual: Hırsız kapıyı kırıp eve girse, kapıdaki ziyanı kiracı mı öder? Depremden ev yıkılsa kim öder?
CEVAP
Depremin ve hırsızın verdiği ziyanı kiracı ödemez. Kiracı, kendi dikkatsizliği olan işlerdeki ziyanı öder.

Sual: Ev sahibi, antak kalmamız sona erdikten sonrasında, rayicin üstünde kira istiyor. Rayiçten fazla vermesem günah olur mu?
CEVAP
Evet günah olur.

Sual: Açık kalan musluk, komşuya zarar vermiş. Ziyanı ödemek lazım mı?
CEVAP
Evet. (Mecelle)

Sual: Apartman çatısının ve bahçenin onarım harcamasını kim verir?
CEVAP
Anlaşmaya göredir.

Sual: Biri, (Oturduğun evden çık, sana başka bir ev buldum) dedi. (Evin boyasını da yap) dedim. Bu şartla evi vermek caiz mi?
CEVAP
Akit tamirden sonrasında olur. Akitte koşul söylenmez.

Sual: Sözleşme müddeti bitmeden kiracıyı çıkarmak caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: Evi bir seneliğine kiraladım. Bir süre sonra sahibi öldü. Oğlu yıl dolmadan evden çıkarabilir mi, kirayı artırabilir mi?
CEVAP
Sözleşme süresi dolana kadar çıkaramaz, artıramaz.

Sual: 5 ortaklı dükkanda kiracıyım. Ortağın biri, dükkanda durmama razı eğer olmazsa, çıkmam gerekir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Kiraladığım tarla mahsul vermedi. Ücret vermem lazım mı?
CEVAP
Evet.

Sual: Köyde azca bir arazim vardır. Bir dost, “Tarlanı ben ekip süreyim” dedi. Ücret falan söylemedi. Ben de samimi olduğumuz için bir şey demedim. Asla ücret istemesem, ne verirse alsam, vermezse almasam mahzuru olur mu?
CEVAP
Ücret alacaksanız pazarlık edin! Durumu iyi olanın evinden kira, tarlasından ücret almamasının fazlaca daha iyi bulunduğunu (Din kardeşine tarlasını kiraya vermek yerine ücret almadan ektirmek fazlaca sevaptır) hadis-i şerifi açıkça bildirmektedir. (Nesai)

Sual: Kiracı, eskiyen banyo kazanını, satıp yerine yenisini alsa, ev sahibine haber vermesi gerekir mi?
CEVAP
Haber vermek iyi olur.

Sual: Evimi kiraya verirken bir yıllığını peşin istememde sakınca var mıdır?
CEVAP
Sakınca yoktur. Fakat fakirleri gözetip kollamak fazlaca sevaptır. Genel olarak kiracı fukara kimsedir. İnsanlara acıma etmeli, ödeme kolaylığı göstermelidir. Müslümanın hacetini yerine getirmeli, sıkıntısını gidermelidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kim, din kardeşinin hacetini yerine getirirse, Allahü teâlâ da onun hacetini yerine getirir. Kim bir müslümanın sıkıntısını giderirse, Allahü teâlâ da kıyamet günü, onun bir sıkıntısını kaldırır.) [Buhari]

(Allahü teâlânın, kullarına yararlı olmaları için, kendilerine özel nimetler kayra etmiş olduğu bazı insanoğlu vardır. Bu nimetleri öteki insanlara dağıttıkları müddetçe, Allahü teâlâ onları, bu nimetler içinde bulundurur. Eğer dağıtmaktan imtina eder, kaçarlarsa, bu nimetleri onlardan alır, başkalarına verir.) [Taberani]

(Bir kul, din kardeşine yardım etmiş olduğu müddetçe, Allahü teâlâ da onun yardımcısı olur.) [Müslim]

Müslüman varlıklı, insaflı olmalı, evine yüksek kira istememelidir.

Bankaya yada içki satana kiraya vermek
Sual:
İş yerini, bir bankaya yada içki de satan birine kiraya vermek caiz midir?
CEVAP
Bankaya kiraya vermek caiz ise de, içki satana vermek caiz olmaz.

Kitap kiralamak
Sual:
Okumak için, ücretle kitap kiralamak caiz midir?
CEVAP
Okumak için kitabı kiralamak caiz değildir. (Hulâsa)

İhtiyaç hâlinde, kütüphanelere, derneklere, aidatı verilerek üye olunur, kitap alırken ek olarak ücret verilmezse, okumak için kitap almak caiz olur.

Rayiç karşılık
Sual:
Dükkânı 5 yıllığına kiraya verdim, fakat şimdi paranın kıymeti düştü. Aynı emsaldeki dükkân, 2-3 katı fiyata kiraya veriliyor. Rayiç bedelini istemek caiz midir?
CEVAP
İstemek caiz olur, fakat cebretmek, vermeye mecbursunuz demek caiz olmaz. Bu sebeple anlaşmayı tek taraflı olarak bozma hakkı yoktur. Razı olursa, piyasaya uygun olarak kira artırılır.

Sual: Bir evin kirası karşılığı olarak, bir tarlayı kiralamak ve namaz kılmak için yer kiralamak, dinimiz açısından uygun mudur?
Yanıt: Bir menfaati, başka tür bir çıkar karşılığı kiraya vermek caizdir. Evin kirası karşılığı olarak tarlayı kiralamak caizdir. Fakat, elbiseyi kiraya verip, kira olarak başka elbise almak caiz olmaz. Bir yeri, namaz kılmak için kiraya vermek caiz değildir. Bunun kirasını almak haram olur. Burasını bir iş yapmak için kiralamalı ve namaz da kılmalıdır.

Sual: Kiraya verilen ev, otomobil şeklinde şeyler oluyor, bunlar zarar görmüş olduğu vakit, bu ziyanı kiracı mı yoksa mal sahibi mi öder?
Yanıt:
Kiraya verilen mal, kiracıya teslim edilince emanet olup, kiracının elinde kasıtsız telef olunca, zarara uğrayınca, bu ziyanı ödemez. Kiraya verilen malı, âdet haricinde kullanmak kasıt sayılır. Eğer kiracı kasıtlı zarar vermişse, meydana gelen ziyanı öder.

Sual: Kiradaki bir evi yada dükkanı satın alan bir kimse, ev yada dükkandaki kiracıyı derhal çıkarabilir mi?
Yanıt:
Kirada bulunan malı satın alan başka bir kimse, kontratı bitmeden kiracıyı çıkaramaz. Müşteri, sözleşme bitinceye kadar bekler yada kira akdini mahkeme sonucu ile fesih ettirir.

Sual: Bir tarlayı kiralarken, ne ekileceği, sözleşme yapılırken bildirilmeli midir ve ağaç dikmek için de tarla kiralanabilir mi?
Yanıt:
Tarla kiraya verilirken, ne ekileceği bildirilmeli yada her şey ekilebilir demelidir. Tarla; bina yapmak, ağaç dikmek suretiyle de kiralanabilir. Müddet bitince, bu tarz şeyleri kaldırmak yada tarla sahibinin bu tarz şeyleri satın alması lazımdır. Yonca da ağaç gibidir.

Sual: Ev, dükkân, tarla şeklinde, hayvan, otomobil, elbise de kiralanabilir mi?
Yanıt:
Hayvan, binmek, yük taşımak, elbise de, giymek için kiralanır. Şarta uymayıp, hayvan, ev ve elbise zarar görürse, kiracı tazmin eder. Zarar vermeyen şeyleri koşul ederse, yapmak lazım olmaz. Örnek olarak, evde iki şahıs oturacak denirse, üç, beş şahıs de oturabilir.

Sual: Evi, tarlayı kiralarken, senelik kirası söylenip vakit bildirilmemiş ise, bunun müddeti ne kadar olur ve müddet ne vakit adım atar?
Yanıt:
Evin, tarlanın senelik kirası söylenip, müddet söylenmez ise, müddet bir yıl olur. Müddet, söz kesildiği gün adım atar. Ücret ise, malı teslim almış olduğu gün adım atar.

Sual: Buğday ekmek için tarla kiralayan kimse, buğdaylar olgunlaşmadan kira müddeti biterse, iyi mi hareket eder?
Yanıt:
Buğdaylar olgunlaşmadan kira müddeti biterse, buğdaylar oluncaya kadar kira müddeti uzatılır.

Sual: Ev yada tarla, mektup, mail yazarak, bu şekilde yazışma yapmakla da kiralanabilir mi?
Yanıt: Mektuplaşma ile de kiralamak caizdir. Kiralamada yanıt vermemek, kabul anlamına gelir.

Sual: Buğday ekmek için kiralanan tarlaya, yonca ekilirse, tarlanın kirası değişmiş olur mi?
Yanıt:
Kiracı, tarlaya buğday ekeceğim deyip de yonca ekerse, tarla sahibi kirayı arttırabilir.

Sual: Yük için hayvan yada kamyon kiralayan kimse, bunlara istediği yükü yükleyebilir mi?
Yanıt:
Hayvana, kamyona konacak eşyanın eşeysel değil, ağırlık koşul edilir. Fakat, zararı dokunan şey yüklenmez. Hayvanı çekerek yada döğerek sakat ederse öder.

Sual: Hamala teslim edilen ve kamyona yüklenen yük, zarar görürse, bu ziyanı hamal mı yada kim öder?
Yanıt:
Hamal, kamyon, koşul edilen yoldan gitmeyip, eşya telef olsa, gittiği yol işlek değilse yada arızalı ise, kamyon sahibi ve hamal bunun bedelini öder. Bu şekilde değilse ödemez.

Sual: Dükkânına yada evine, daha çok kira veren olduğu vakit, müddet bitmeden, kiracı çıkarılabilir mi?
Yanıt:
Mal sahibi, daha çok kira veren bulunca, müddet bitmeden, mukaveleyi, anlaşmayı bozamaz.

Sual: Kiradaki bina ve eşyaların kırıldığında tamiri, kiracıya mı yoksa ev sahibine mi aittir?
Yanıt:
Kiradaki binanın ve eşyanın tamiri ve zaman içinde tıkanmış boruların tamiri ev sahibine aittir. Ev sahibi onarım etmezse, kiracı evden çıkabilir. Fakat kiracı, tamiri yaptırmaya ev sahibini cebredemez, zorlayamaz. Ev sahibinin izni ile kiracı kendi yaparsa, parasını ev sahibinden kesebilir. Kiracı kendiliğinden yaparsa, kesemez. Kullanmaya lazım şeylerin onarım parasını da kiradan kesemez.

Sual: Bir dükkânı kiralayan kimse, birkaç ay o dükkâna taşınamasa, gene de kirasını ödemek mecburiyetinde midir?
Yanıt: Bir dükkanı kiralayıp teslim alan kimse, bir süre iş yapmayıp, dükkân kapalı kalsa, kirayı tam vermesi lazımdır. Bir senelik olmak suretiyle, her aylığı şu kadar liraya olarak caiz olduğu şeklinde, senelik toptan söylemek de caizdir. Kiracı, sanatını değiştirirse, batkı ederse, başka şehre yerleşirse kira fesholur.

Sual: Bir evi yada dükkânı kiralayan, bu evi ve dükkânı istediği şeklinde kullanabilir mi?
Yanıt: Ev ve dükkân kiraya verilirken içinde ne yapılacağı söylenmezse, binaya zarar vermeyecek her iş yapılabilir.

Sual: Gösteriş için otomobil, koklamak için çiçek, okumak için kitap kiraya verilebilir mi?
Yanıt: Dürr-ül-muhtâr ve Redd-ül-muhtârda deniyor ki:
“Bir mal, dinen ve aklen nerede kullanılabilirse, o maksatla kullanmak için kiraya verilir. Kumaşı, ev ve mutfak eşyasını, süs, gösteriş olarak bulundurmak için; evi, oturmayıp, altını, gümüşü ve otomobili kullanmayıp, başkalarına gösteriş yapmak için kira ile almak fasit olur. Ücret vermesi lazım gelmez. Bu sebeple bu mallar, icab eden, lüzumlu yerlerde kullanmak için kiraya verilmemiştir. Bunlar yersiz kullanılsa bile, kira vermek lazım olmaz. Koklamak için çiçeği ve okumak için kitabı kiraya vermek caiz değildir. Tutarı ve zamanı söylenerek ariyet vermekle de kiraya verilmiş olur. Fakat tutarı söylemeden kiraya vermek ariyet olmaz, fasit icâre olur.”

Sual: Sütü için ineği, koyunu, meyvesi için ağacı kiralamanın, dinimiz açısından bir mahzuru var mıdır?
Yanıt: Dürr-ül-muhtâr ve Redd-ül-muhtârda deniyor ki:
“Kira süresi içinde bozulup telef olan yada kullanırken helak olan şeyleri kiraya vermek caiz değildir. Örnek olarak para kiraya verilmez. Bu sebeple kullanırken elden gider. Sütü için hayvanı, meyvesi için ağacı yada asmayı, koyun otlatmak için tarlayı, yünü için hayvanı kiraya vermek caiz değildir, fasittir.”

Uzun vakit için kiraya vermek
Sual: Babaları vefat etmiş yetimlerin tarlasını bir seneden fazla olarak kiralamak uygun değil midir?

Yanıt: Mevzu ile ilgili olarak Dürr-ül-muhtâr ve Redd-ül-muhtârda deniyor ki:
“İcarenin kısaca kiralamanın sahih olması için, ücretin ve menfaatin bildirilmesi şarttır. Mekânın ve tarlanın menfaati, vakit bildirmekle belli olur. Sanat sahiplerinin, menfaati, zamanı ve işi beraber söylemekle, nakil vasıtalarında ise, bu iki şarttan herhangi birini söylemekle belli olur. Vakfın, yetimin, Beyt-ül-mâlın olan tarla, üç seneden, ev, dükkân ise, bir seneden fazla kiraya verilemez. Uzun vakit kiraya verilmeleri için, Hanbeli mezhebi taklid edilmelidir. Fakat, kira şartlarının hepsinin Hanbeli mezhebine uygun olması lazım olur. Altından ve gümüşten olan ziynet eşyası, süs olarak kullanmak için ve elbise, kumaş, giymek için kiraya verilir.”

İbadet yapmak için adam kiralamak!..
Sual: Dinimizde, kendisi yada başkası yerine, yakarma yapması örneğin namaz kılması, Kur’ân okuması için birini kiralamak, adam tutmak uygun olur mu?
Yanıt:
İbadet yapmak için adam kiralamak ve namaz kılmak için ev kiralamak, Hanefi ve Hanbeli mezheplerinde sahih değildir. Örnek olarak, ücret ile ezan okutmak, hacca göndermek, imam tutmak, Kur’ân-ı kerim öğretmek, din dersi öğretmek caiz değildir. Şafii ve Maliki mezheplerinde, mezar başlangıcında ve sahibinin yanında ücret ile Kur’ân-ı kerim okutmak caizdir. Fakat, bu mezheplerde, gövde ile meydana getirilen ibadetlerin sevapları, başkalarının ruhuna gönderilemez. Sonradan gelen din âlimleri, Kur’ân-ı kerim ve din dersi öğretmek ve ezan, imamlık için para ile adam tutmak caiz olur dedi. Bunlara, sözleşilen ücretin verilmesi lazım olur. İbni Âbidîn bu satırları açıklarken buyuruyor ki:
“Aslına bakarsak, ücret ile yakarma yaptırmak caiz değildir. Bu sebeple, hadîs-i şerifte;
(Kur’ân-ı kerim okuyun. Fakat, bunu geçim vasıtası yapmayınız!) buyuruldu. Bir hadîs-i şerifte;
(Ezan okuyun. Ezan için ücret almayın!) buyuruldu. Son devirlerde, dinde gevşeklik başladığından, Kur’ân-ı kerimin ve din bilgilerinin unutulmaması, imamlığın, müezzinliğin yapılabilmesi için ücret ile yaptırılması fakirlik hâline gelmiştir. Fakat bu fetva, tüm ibadetlerin ücret ile yapılabileceğini göstermez. Yalnız saydıklarımız fakirlik olup, mezhebin aslından dışarıda bırakılmaktadır. Hafızlara ücret ile Kur’ân-ı kerim okutmak fakirlik olmadığı için, muhakkak caiz değildir. Tâc-üş-şerî’a, Hidâye şerhinde diyor ki:
“Ücret ile okunan Kur’ân-ı kerimden, ne ölüye, ne de okuyana sevap hasıl olmaz.” Aynî, Hidâye şerhinde diyor ki:
“Hafızlar, para için, mal için okumamalıdır. Hafız da, parayı veren de günaha girer.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/04/kiraya-vermek/feed/ 0 6048
Borçluya mühlet vermek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/28/borcluya-muhlet-vermek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/28/borcluya-muhlet-vermek/#respond Sat, 28 Sep 2019 02:40:32 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6019

Sual: Borcunu ödeyemeyene, mühlet vermek gerekir mi?
CEVAP
Borcunu hakikaten ödeyemeyenlere mühlet vermek farzdır, fazlaca sevabdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamet gününün dehşetinden kurtulmak ve Allahü teâlânın himayesine sığınmak isteyen, darda kalan borçluya mühlet versin!) [Taberani]
(Darda olanı feraha kavuşturan yada bu şekilde bir kimsenin borcunu ödeyeni, Allahü teâlâ kıyamet gününün dehşet, korku ve sıkıntılarından kurtarmış olur.)
[Müslim]
(Fukara borçluya, borcunu ödemesi için kolaylık gösterene, her gün o borç miktarı kadar sadaka sevabı yazılır.)
[İ.Ahmed]
(Bir kimse, borcunu ödeyebileceği vakte kadar fakire mühlet verse, günahlarından tevbe etmesi için Allahü teâlâ da ona mühlet verir.)
[Taberani]
(Musibetten kurtulmak, istediğine kavuşmak ve Arşın gölgesine sığınmak isteyen, eli darda olanın borcunun vâdesini uzatsın yada o borcu bağışlasın!)
[Abdürrezzak]
(Kıyamette günahı fazlaca bir müslümanı hesaba çekerler. O kimse de
(Benim asla iyiliğim yoktur. Yalnız çırağıma, “Fukara olan borçluları sıkıştırma, ne süre ellerine geçerse, o süre vermelerini söyle, bir şey isterlerse gene ver, boş çevirme!” diye söylerdim) der. Allahü teâlâ da, o kimseyi affederek buyurur ki: (Ey kulum, bugün sen yoksul, muhtaçsın. Sen dünyada benim kullarıma acıdığın benzer biçimde, bugün ikimiz de sana acırız.) [Buhari]

Sual: Bazı kimselerde alacağım var. Verecek güçleri yok. Vermeleri için sıkıştırsam günah olur mu?
CEVAP
Evet, borcunu veremeyen fakirleri sıkıştırmak haramdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamet gününün sıkıntılarından kurtulmak isteyen, eli darda olana, alacağını tehir etsin yada bağışlasın!) [Müslim]
(Bir müslümana Tanrı rızası için ödünç verene, her gün için sadaka sevabı verilir. Fakirden alacağını acele istemeyene, her gün için malın hepsini sadaka vermiş benzer biçimde sevap verilir.)
[Hakim]
(Kim, fakirdeki alacağını tehir eder yada bağışlarsa, Allahü teâlâ da, kıyamet günü onu kendi himayesine alır.)
[Taberani]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/28/borcluya-muhlet-vermek/feed/ 0 6019
Hacıları karşılamak ziyafet vermek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/25/hacilari-karsilamak-ziyafet-vermek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/25/hacilari-karsilamak-ziyafet-vermek/#respond Sun, 25 Aug 2019 13:48:41 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5890

Sual: Hacca giderken ve hac dönüşü tanıdıklara yiyecek vermek uygun mu?
CEVAP
Hacca ve askere giderken, yolculuğa çıkarken, buna benzer işlerde, yiyecek vermekte, ziyafet çekmekte sakınca yoktur. Dönüşlerinde de böyledir. Bunlar mubah âdettir. Yapılsa da olur, yapılmasa da olur. Sadece gösterişe kaçmadan her ne vakit olursa olsun yiyecek yedirmek sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yiyecek yedirmek ve güzel söz, haccın güzel olmasına sebeptir.) [Beyheki]

(Hayırlınız, yiyecek yedirendir.) [Hakim]
(Amellerin en faziletlisi, bir müminin aybını örtmek, karnını doyurmak ve bir ihtiyacını karşılamak suretiyle onu sevindirmektir.)
[İsfehani]
(Cennette öyleki güzel köşkler vardır ki, bunlar, tatlı konuşan, yiyecek yediren ve hepimiz uyurken namaz kılanlar içindir.)
[Tirmizi]
(Şahıs arkadaşları ile yediği yemekten hesaba çekilmez.)
[İ.Gazali]
(Allahü teâlâ, arkadaşına yiyecek yedirip su içireni, Cehennemden uzaklaştırır.)
[Taberani]

Sual: Hacdan ulaşınca mevlid okutmak uygun mu?
CEVAP
Evet. Daima, bid’at karıştırmamak şartı ile mevlid okutmak sevaptır.

Sual:
Hacıları karşılarken ne yapmak gerekir?
CEVAP
Hacıları karşılamak oldukca iyidir. Hoş geldiniz diyerek sevinçle karşılamak ve teberrüken müsafeha etmek sünnettir. Kucaklamak da caizdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hacılarla, gazilerle kucaklaşan, Peygamberlerle kucaklaşmış gibidir.) [Şir’a]

Eve girmeden ilkin, hacılardan yakarış etmesini istemeliyiz! Hacının günahları affolduğu için duası makbuldür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Hacının ve onun yakarış etmiş olduğu kimsenin günahları affolur.) [Bezzar]

(Ya Rabbi, hacının ve onun affolması için yakarış etmiş olduğu kimsenin günahlarını affet!) [Hakim]

Sırf Tanrı rızası için ve helal para ile hacca giden, vaktinde hac icra eden müminin haccı makbul olur. Haccı kabul olanın da günahları affolur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Suyun kirleri temizlediği şeklinde, hac da günahları temizler.) [Taberani]
(Hacı, yakınlarından dört yüz kişiye şefaat eder ve anasından doğduğu gündeki şeklinde günahlarından kurtulur.)
[Bezzar]

(Hacılar Arafatta durunca, Allahü teâlâ buyurur ki: “Saçları dağınık, toz ve toprak içinde olan kullarıma bakın! Tanık olun ki, onların günahları, yağmur damlaları ve kum taneleri kadar da olsa, affettim.”) [İbni Hibban]

Hacıların vereceği zemzemi içmeyi bir nimet ve ganimet bilmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Zemzem, doyurucu ve hastaya şifa vericidir.) [Bezzar]

(Zemzemi, belalardan korunmak niyeti ile içeni Allahü teâlâ muhafaza eder.) [Hakim]

Abdullah ibni Kutsal hazretleri, (Resulullah, “Zemzem, içildiği niyete bakılırsa yararlı olur” buyurduğu için ben de kıyamet günü susuzluktan kurtulmak için zemzem içiyorum) derdi. (İbni Mace)

Abdullah ibni Abbas hazretleri de, zemzem içerken, (Ya Rabbi, senden yararlı ilim, bolca rızık ve her türlü hastalıktan şifa isterim) diye yakarış ederdi.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/25/hacilari-karsilamak-ziyafet-vermek/feed/ 0 5890
Telkin vermek sünnettir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/11/telkin-vermek-sunnettir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/11/telkin-vermek-sunnettir/#respond Sun, 11 Aug 2019 17:45:25 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5824

Sual: Sen ölüye işittiremezsin âyeti kanıt gösterilip, ölüye telkin vermenin bid’at olduğu söyleniyor. Telkin sünnet değil midir?
CEVAP
Telkin sünnettir. Sünnete bid’at demek, helale haram demek küfrü gerektirir. Muhaddislerden imam-ı Deylemi ve imam-ı İbni Asakir’in bildirdiği hadis-i şerif şu şekilde:
(Kardeşlerinizden biri ölüp de, toprakla örtülmesi tamamlanınca, biriniz kalkıp kabrin başlangıcında “Ey filan kadının oğlu filan” desin! Bundan dolayı o vefat eden kimse, “Bizi irşad et de Tanrı da sana rahmet etsin!” der. Fakat siz bunu duyamazsınız. Telkin veren kimse “Dünyadan çıkarken, Tanrı’ın birliğini, Muhammed aleyhisselamın Onun kulu ve Resulü bulunduğunu, Tanrı’ı Rab, İslamiyet’i din, Kur’anı İmam kabul ettiğini hatırla!” desin! Bundan dolayı münker ve nekir meleklerinden biri diğerine “Gel bunun yanından çıkalım. Bundan dolayı Hücceti kendisine telkin edilen kimsenin yanında durmamıza lüzum yok” der. [Oradaki] bir zat (Ya Resulallah annesin adını bilmezsek ne yapsak?) diye sual etti. Peygamber efendimiz (Ey Havva’nın oğlu filan dersiniz) buyurdu. (Ramuz)

İmam-ı Gazali hazretleri İhya’da, (Sad bin Abdullah, can çekişen Ebu Ümamenin ziyaretine gittim. “Ben ölünce Resulullahın emrettiği benzer biçimde [telkin verip] beni defnedin diyerek Resul-i ekremin telkin şeklini bildirmiştir) diye nakledip, yukarıdaki hadis-i şerifi bildiriyor. (c.4)

Fıkhi hükümlerden bazıları:
Kabirdeki meyyite telkin vermek meşrudur. (Cevhere)

Ölüye, definden sonrasında telkin vermek sünnettir. (Nur-ül yakin fi mebhas-it telkin)

Resulullah, definden sonrasında telkin vermeyi emretti. Kendisi de telkin verdi. (Cila-ül-kulub)

İmam-ı Saffer hazretleri, “Ölü kabre konunca, ruhu ve aklı geri gelir. Kendisine verilen telkini anlamış olur. Telkin meşrudur” buyuruyor. İnaye sahibi “Hocam Kadıhan’dan işittim ki, imam-ı Merginani telkin verirdi ve telkini bizlere vasiyet ederdi” buyurmuştur. (Mevkuffat)

Merakıl-felah ve Tahtavi haşiyesi’nin tercümesi olan Nimet-i İslam kitabında telkinin iyi mi verileceği anlatıldıktan sonrasında deniyor ki:
1- Telkin meşrudur. Bu Ehl-i sünnetin kavlidir, (Mevtanıza telkin edin) hadisine göredir.

2- Definden sonrasında telkin olunmaz. Bu söz, mutezilenin görüşüdür.

3- Meyyite telkin ne emredilir, ne de nehyedilir.

Redd-ül Muhtar ve Birgivi vasiyetnamesi’nde de, telkinin meşru olduğu ve yapılış şekli yazılı.

Aydınlatma-ül kulub, Mugnil muhtac, İanet-üt-talibin, Tuhfe-ül-habib, Tuhfet-ül-muhtaç benzer biçimde Şafii kitaplarında da telkinin sünnet olduğu bildirilmektedir. Bid’at ehline vesika olması bakımından İbni Teymiye’yi öven ve ölünün işitmediğini söyleyen Alusi bile Galiyye-tül-mevaız kitabında Peygamber efendimizin telkin verdiğini ve telkin vermeyi emrettiğini bildirmektedir.

Görüldüğü benzer biçimde telkin meşrudur. Abduhçuların, İbni Teymiyecilerin bid’at demelerinin asla kıymeti yoktur.

İşittirmek kabul ettirmek anlama gelir
Vehhabiler, ruhun ölmediğini söyledikleri halde, Resulullah da ölüdür, işitmez, şefaat ya resulallah diyen kâfir olur diyorlar. Mecazı bilmiyorlar. Bu konudaki birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Harpte öldürülenleri siz değil, Tanrı öldürdü. Attığın süre da, sen değil, Tanrı attı.) (Enfal 17) Birileri, ötekileri öldürüyor, Tanrı, ben öldürdüm diyor, Resulullah atıyor, sen atmadın ben attım buyuruyor.

Aşağıda da kabirdekilere sen değil, ben işittiririm buyuruyor.
(Kâfirler, sağır, dilsiz, kör oldukları için doğru yola gelmezler.) [Bekara 18],

(Kâfirler sağır, dilsiz ve kör oldukları için, akledemezler, düşünemezler.) [Bakara 171] Şu demek oluyor ki hakkı işitmedikleri için sağır, hakikatı söylemedikleri için dilsiz, gerçeği görmedikleri için kör, denilerek hidayete kavuşmadıkları bildirilmiştir. Buradaki işitmek, kabul etmek anlama gelir. (Beydavi)

(Bu dünyada kör olan, ahirette de kördür.) [İsra 72] (Bu âyette de yaşayan ve ölen kâfirlere kör deniyor. Yoksa dünyadaki körler ahirette kör olmayacaktır.

(Sağırlara işittiremezsin. Körleri ve sapıkları doğru yola eriştiremezsin.) [Zuhruf 40] Bu âyette işittiremezsin demek, sen hakkı kabul ettiremezsin anlama gelir. Kabirlerdekilere işittiremezsin demek de, inatçı kâfirlere işittiremezsin, kısaca hakkı kabul ettiremezsin anlama gelir. (Beydavi)

(Körle gören [kâfir ile mümin] karanlıkla aydınlık [Bâtıl ile hak], gölge ile sıcak [Cennetle Cehennem] bir olmaz. Dirilerle ölüler de bir olmaz. Elbet Tanrı, dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere [inatçı kâfirlere] işittiremezsin, sen bir tek bir uyarıcısın.) [Fatır 19-22 Celaleyn, Beydavi] Bu âyette, kâfire kör, mümine gören, Cennete gölge deniyor. Resulullah kabirdekilere ne söyleyecek de işittirecek? Hâşâ bu abes, boş söz olmaz mı? Kabirdekileri niye hidayete kavuşturmaya uğraşsın ki? Derhal âyetin devamında, (Sen bir tek bir uyarıcısın), kısaca vazifen kâfirleri hidayete kavuşturmak değil, bir tek tebliğdir buyuruluyor. Demek ki kabirdekilerden maksat, yaşayan inatçı kâfirlerdir. (Beydavi)

(Kâfirlerin gözleri değil, göğüslerindeki kalbleri kördür.) [Hac 46] Cenab-ı Hak burada kâfirlerin gözleri değil, basiretlerinin kör bulunduğunu açıkça bildiriyor. Şu demek oluyor ki diğeri âyetleri de açıklamış oluyor. Yukarıdaki âyetlerde bir tek onlar kör, sağır ve dilsiz diye geçiyordu. Bu âyette ise kör demek, maddi gözün olmadığı, kalblerinin kör olduğu kısaca kâfir oldukları bildiriliyor. O halde kör denilince baş gözü anlaşılmadığı benzer biçimde, ölü yada kabirdekiler denilince de, mezardaki ölü anlaşılmamalıdır.

(Sen, ölülere işittiremezsin; arkalarını dönerek giden sağırlara da daveti duyuramazsın. Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola getiremezsin; sadece âyetlerimize inananlara duyurabilirsin.) [Neml 80, 81 Rum 52 53] Burada diri olup, gözü kulağı ve beyni olan kâfirler ölüye benzetiliyor, (Ölüleri [kâfirleri] imana kavuşturamazsın) deniyor. (Ölülere, sağırlara işittiremezsin) ifadesinden sonrasında, (Sen sadece âyetlerimize inanç edeceklere işittirebilirsin) buyuruluyor. Kâfirlerin işitmeyeceği, kısaca hakkı kabul etmeyeceği, sadece inanç edeceklerin işitecekleri, kısaca kabul edecekleri açıkça bildirilmektedir. Eğer hakikaten kabirdekilerden maksat ölü olsa idi, ölü de işitmeseydi inanç edenlere işittirebilirsin ifadesi yersiz ve yanlış olurdu ve kâfir ölü işitmez, mümin ölü işitir anlamı çıkardı. Oysa Buhari’deki hadis-i şerifte kâfir ölü de işitir buyuruluyor.

Not: (Ruh ölmez, ölü işitir) hususunda geniş informasyon için Vehhabilik maddesine bakınız.

Telkin sünnettir
Sual:
Meyyite [ölüye] telkin verilmesi yanlış değil mi? Birincisi ölü işitmez. İkincisi, işitse bile, kâfir olarak öldüyse telkinin ona ne faydası olur ki?
CEVAP
Telkin sünnettir. (Cevhere)

Telkin kâfir ölüye değil müslüman ölüye yapılır.

Ek olarak, Müslüman ölünün değil, kâfir ölünün de işittiği hadis-i şerifle sabittir. (Buhari)

Adam için telkin örneği:

Falan oğlu filan, Tanrı’ın selamı üstüne olsun. (3 kez)

(Ondan başka her şey yok olacaktır. Mülk Onun, yargı Onundur. Ona döndürüleceksiniz.) [Kasas 88]

O halde bil ki, bu, senin dünya konaklarının sonuncusu, ahiret konaklarınınsa ilkidir. Gene bil ki, bu alçak dünya yurdundan çıktın. Sonsuz olan ahiret yurduna ulaştın. Aldanma yurdundan çıktın, luk ve ferahlık yurduna ulaştın. Bu fani dünyadan çıktın, ebedî âleme ulaştın. Gene bil ki, şimdi şu an sana refîk, şefkatli, yüzleri siyah, gözleri mavi iki melek gelecek. Biri Münker, diğeri Nekir’dir. Onlardan korkma! Mahzun olma; zira onlar, Rahman olan Allahü teâlâ tarafınca işyar iki kuldur. Sana sual merak ederler ve derler ki: Rabbin kim, peygamberin kim, dinin ne, imamın ne, kıblen nedir, arkadaşların kimlerdir? Açık bir üslupla, o iki meleğe şu şekilde yanıt ver: Rabbim Allahü teâlâdır, Peygamberim Muhammed aleyhisselamdır, dinim İslam’dır, imamım Kur’an-ı kerimdir. Kıblem Kabe-i şeriftir. Dostlarım müminlerdir. Gene bil ki, ölüm hak, mezar hak, Münker ve Nekir’in suali haktır. Haşır hak, neşir hak, hesap hak, mizan hak, sırat hak, müminler için Aden hak, kâfirler için Cehennem haktır.

(Biz sizi topraktan yarattık. Gene sizi oraya döndüreceğiz ve bir kez daha sizi ondan çıkaracağız.) [Taha 55]

Hani sen dünyadayken Allahü teâlâdan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın onun resulü olduğuna şehadet etmiştin, işte o ahdini hatırla!

Tanrı’ım, bu ölüyü, bu yanıt üstüne durağan(durgun) kıl. Ona hakikatı söylet!

Tanrı’ım, eğer o iyi bir kimseyse, iyiliğini artır. Fena bir kimseyse, onu affeyle, ona acıma eyle, onu muaheze etme!

Âmin, velhamdülillahi rabbil âlemin… (3 kez)

Telkinin orijinali:
=========================================

اَلتَّلْقِينُ لِلْمَيِّتِ
عَلَيْكَ سَلاَمُ اللهِ يَا عَبْدَ اللهِ ابْنَ عَبْدِ اللهِ (3 دفعه) كُلُّ شَئٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ، لَهُ اْلمُلْكُ وَ لَهُ اْلحُكْمُ وَ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ. فَاعْلَمْ بِاَنَّ هَذَا آخِرُ مَنْزِلِكَ مِنْ مَنَازِلِ الدُّنْيَا وَ اَوَّلُ مَنْزِلِكَ مِنْ مَنَازِلِ اْلآخِرَةِ. وَ اعْلَمْ بِاَنَّكَ خَرَجْتَ مِنْ دَارِ الدُّنْيَا الدَّنِيَّةِ وَ وَصَلْتَ اِلَى دَارِ اْلعُقْبَى اْلاَبَدِيَّةِ. خَرَجْتَ مِنْ دَارِ اْلغُرُورِ وَ وَصَلْتَ اِلَى دَارِ السُّرُورِ. خَرَجْتَ مِنْ دَارِ اْلفَنَاءِ وَ وَصَلْتَ اِلَى دَارِ اْلبَقَاءِ. وَ اعْلَمْ بِاَنَّ اْلآنَ اْلآنَ قَدْ يَنْزِلُ بِكَ اْلمَلَكَانِ الرَّفِيقَانِ الشَّفِيقَانِ اْلاَسْوَدَانِ اْلوَجْهَانِ وَ اْلاَزْرَقَانِ اْلعَيْنَانِ، اَحَدُهُمَا مُنْكَرٌ وَ آخَرُهُمَا نَكِيرٌ لاَ تَخَفْ عَنْهُمَا وَ لاَ تَحْزَنْ فَاِنَّهُمَا عَبْدَانِ مَأْمُورَانِ مِنْ قِبَلِ الرَّحْمَنِ، سَائِلاَنِ عَنْكَ قَائِلاَنِ لَكَ: مَنْ رَبُّكَ وَ مَنْ نَبِيُّكَ وَ مَا دِينُكَ وَ مَا اِمَامُكَ وَ مَا قِبْلَتُكَ وَ مَنْ اِخْوَانُكَ وَ مَنْ اَخَوَاتُكَ فَقُلْ فِي جَوَابِهِمَا بِلَفْظٍ فَصِيحٍ وَ لِسَانٍ صَرِيحٍ: اَللهُ رَبِّى وَ مُحَمَّدٌ نَبِيِّي، وَ اْلاِسْلاَمُ دِينِي وَ اْلقُرْآنُ اِمَامِي وَ اْلكَعْبَةُ قِبْلَتِي وَ اْلمُؤْمِنُونَ اِخْوَانِي وَ اْلمُؤْمِنَاتُ اَخَوَاتِي. فَاعْلَمْ بِاَنَّ اْلمَوْتَ حَقٌّ وَ اْلقَبْرَ حَقٌّ وَ سُؤَالَ اْلمُنْكَرِ وَ النَّكِيرِ حَقٌّ وَ اْلحَشْرَ حَقٌّ وَ النَّشْرَ حَقٌّ وَ اْلحِسَابَ حَقٌّ وَ اْلمِيزَانَ حَقٌّ وَ الصِِّرَاطَ حَقٌّ وَ اْلجَنَّةَ لِلْمُؤْمِنيِنَ حَقٌّ وَ النَّارَ لِلْكَافِرِينَ حَقٌّ. مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَ فِيهَا نُعِيدُكُمْ وَ مِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرَى. اُذْكُرِ اْلعَهْدَ الَّذِى كُنْتَ عَلَيْهِ فِى دَارِ الدُّنْيَا الدَّنِيَّةِ وَ هُوَ شَهَادَةُ اَنْ لاَ اِلَهَ اِلاَّ اللهُ وَ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللهِ. اَللَّهُمَّ ثَبِّتْهُ عَلَى اْلجَوَابِ وَ اَنْطِقْهُ بِالصِّدْقِ وَ الصَّوَابِ [اَللَّهُمَّ اِنْ كَانَ مُحْسِنًا فَزِدْ فِي اِحْسَانِهِ وَ اِنْ كَانَ مُسِيئًا فَاغْفِرْ لَهُ وَ ارْحَمْهُ وَ تَجَاوَزْ عَنْهُ] «3 دفعه» آمِينَ. وَ اْلحَمْدُ للهِ رَبِّ اْلعَالَمِينَ.

=========================================

Ölüye telkin vermek sünnettir
Sual: Ölen bir kimse, kabre konup defnedildikten sonrasında, kabrin başlangıcında ölüye telkin vermenin dinimizde yeri var mıdır?
Yanıt:
Ölen bir kimse, defnedildikten sonrasında, kabre ve kıbleye karşı ayakta durarak telkin vermek sünnettir. Mecmâ’ul-enhürde diyor ki:
“Öldükten sonrasında telkin verilir. Bundan dolayı, ruhu ve aklı geri verilir ve meydana getirilen telkini anlamış olur. Şafii mezhebinde de böyledir.”

Kabirdeki meyyite telkin yapmanın meşru olduğu Cevherede yazılıdır. Nûr-ul yakîn fî mebhas-it telkîn kitabında, telkinin sünnet olduğu çeşitli deliller ile kanıtlama edilmektedir. Cilâ-ül-kulûb ve Gâliyyede deniyor ki:
“Resûlullah aleyhissalâtü vesselâm, definden sonrasında telkin vermeyi buyruk eyledi. Kendisi de telkin verdi.”

Kâdî-zâdenin Birgivî vasıyyetnâmesi şerhinde, telkinin iyi mi verileceği uzun yazılıdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/11/telkin-vermek-sunnettir/feed/ 0 5824
Kur’ana mâna vermek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/kurana-mana-vermek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/kurana-mana-vermek/#respond Sat, 03 Aug 2019 19:14:58 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5786

Sual: Doğuda medrese usulü Arapça öğrendim. Mısır’a giderek Arapçamı oldukca ilerlettim. Ana dilim şeklinde Arapça biliyorum. Okuduğum âyet ve hadislerin mânasını derhal anlıyorum, fakat ondan sonra Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuyunca âyete ve hadise yanlış mâna vermiş olduğumu gördüm. Birkaç örnek vereyim:
(Dilediğimizi hidayete kavuşturur, dilediğimizi de sapıklıkta bırakırız) âyetini okuyunca sanki bizlere ibadeti işleten de, günaha sokan da Tanrı olduğu anlaşılıyor. Böylece Cebriyye denilen sapık fırkanın görüşü ortaya çıkıyor. (İman edip salih amel işleyenler) âyetini okuyunca amelin imanın bir parçası olduğu, amelsiz imanın yarar vermeyeceği, günah işleyenin kâfir olacağı anlaşılıyor. Böylece sapık fırkalardan Mutezile fırkasının görüşü benimsenmiş oluyor. Bir âyetten (Yaşam kısalmaz ve uzamaz) mânası çıkarken, başka bir âyette ömürlerin kısaldığı yazılıdır. Hadisleri okuyorum ömrü uzatan ve kısaltan amellerin bulunmuş olduğu bildiriliyor. Çıkmaz içindeyim. Ehl-i sünnetten ayrılıp sapıtacağım diye oldukca korkuyorum. (Kur’anı kendi görüşüne nazaran açıklayan kâfir olur) hadisini düşündükçe, korkum bir kat daha artıyor. Kur’an okumaktan vaz mı geçeyim?
CEVAP
Hayır, Kur’an-ı kerimi okuyunca yanlış idrak etmek günah değildir. Anlaşılan yanlış mânaya inanmak günahtır. Kelimelerin, cümlelerin Türkçesini anlamanın mahzuru olmaz. Âyetlere kendi görüşüne nazaran mâna vermek, yargı çıkarmak yanlış olur. Birkaç örnek verelim:
Fâtiha sûresindeki (İyyâke neste’în) ifadesini Türkçe olarak, (Yalnız senden yardım isteriz) şeklinde anlamanın mahzuru olmaz, fakat âyet-i kerimeye kendi görüşüne nazaran mâna vermek mahzurlu olur. Sözgelişi (Tanrı’tan başkasından bir şey istemek, bu âyete nazaran şirktir) diye mâna vermek, kendi görüşüne nazaran tefsir etmek olur. Bu yüzden Kur’ana kendi görüşüne nazaran mâna verip kâfir olan oldukca kimse olmuştur. 72 sapık fırka da, yanlış mâna verdikleri için bid’at ehli olup Cehenneme girecekleri hadis-i şerifle bildirilmiştir.

Boğulmakta olan biri, (İmdat, ben ölüyorum, bana yardım edin!) dese, bu zihniyete nazaran şirke düşmüş olur. (Şu yükümü sırtıma koymama yardım et!) diyen ihtiyara, (Sen Tanrı’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.

(Yâ Resulallah bizlere şefaat et!) diyen Müslümana, (Sen Tanrı’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.

Bir peygamberin yada evliya bir zatın türbesine giderek, (Bana imdat eyle!) diyene, (Sen şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.

(Ben yılandan, fareden korkarım) veya (Ben Tanrı’tan korkmayandan korkarım) diyene, (Başkalarından değil yalnız benden korkun!), (Yalnız Tanrı’tan korkun!) mealindeki âyet-i kerimeleri okuyup, (Sen Tanrı’tan başkasından korktuğun için şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.

(Peygamberler, âlimler, şehidler şefaat eder) hadis-i şerifini bildiren hiç kimseye, (Tanrı’ın izni olmadan kim şefaat edebilir) mealindeki âyet-i kerimeyi okuyup (Kimse şefaat edemez, sen şirke girdin) demek de, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.

Âyet-i kerimeleri okuyup, anlamını bilse bile, (Bu âyete Resulullah ne mâna verdi, âlimlerimiz iyi mi tefsir ettiler bilmiyorum) demek yada biliyorsa, (Bu âyette bildirilen mâna şudur) demenin mahzuru olmaz. Kendi anladığına nazaran söylemek mahzurludur. Kendi görüşüne nazaran açıklamak, Peygamber efendimizin bildirdiği şeklinde, sövgü olur. Meal okumak da, işte bunun için uygun değildir. Meal okuyan, Allahü teâlânın o âyet-i kerimedeki muradını değil; o meali yazanın, kendi düşüncesine, sınırı olan bilgisine ve anlayışına nazaran verdiği mânayı okumuş olur. Hele meal yazarı bid’at ehliyse, okuyup inananın küfre girmemesi imkânsızdır.

Kur’an tercümelerinden, günümüzde tefsir diye yazılan kitaplardan ve hadis kitaplarından dini öğrenmek asla mümkün olmaz, üstelik insan sapıtır, Ehl-i sünnetten ayrılır da haberi bile olmaz. Her Müslüman Ehl-i sünnet âlimlerinin kelam, fıkıh ve terbiye kitaplarını okuyarak dinini öğrenmelidir. (Kur’an yolu), (Hadislerin ışığında) şeklinde kitaplar, dinimizi içeriden yıkmak için hazırlanmış tuzaklardır. Binlerce Ehl-i sünnet âlimlerinin kitapları dururken bu şekilde türedilerin kitaplarını okumak oldukca zararlıdır.

Ana dili Arapça olan Mısırlı ve Suriyeli birçok yazar da, kendi yanlış anlayışına din diyerek sapıklıktan sapıklığa yuvarlanmıştır. Dinimizi öğrenmek için yalnız dil bilmek kafi olsaydı, Mısır’ın ve Suriye’nin tamamının Ehl-i sünnet olması gerekirdi. Bu ülkelerde birçok mezhepsizin yetiştiği malumdur. 72 sapık fırka da, Kur’an-ı kerime yanlış mâna verdikleri için Ehl-i sünnetten ayrılmışlardır. Bunların içinde küfre düşenler çoktur. Bu sapık fırkaların âlim olan liderleri, Kur’an-ı kerimi anlayamayıp, yanlış hükümler çıkarmak suretiyle sapıttığına nazaran, bizim gibilerin Kur’ana mâna vermesi yada Kur’an tercümesi okuması elbet oldukca zararlıdır.

Kur’an-ı kerimi yorumlamak
Sual: (Kur’an-ı kerimi, kendi görüşüne, anlayışına nazaran tefsir eden kâfir olur)
hadisini okuyunca oldukca korktum. Ben Arapçayı iyi biliyorum. Okuduğum âyetlerin tercümelerini anlayıp söylesem sövgü mü olur?
CEVAP
Âyetin tercümesini anlayıp söylemek sövgü olmaz, yetkisi olmadığı hâlde, o âyetten yargı çıkarmak yanlış olur. İki hadis-i şerif:
(Kur’an’ı kendi görüşüyle açıklayan, verdiği mânâ doğru olsa bile, muhakkak hata etmiştir.) [Nesaî]

(Kur’an’a ehliyeti olmadan mânâ veren, Cehennemde azap görecektir.) [Tirmizî]

Bu mevzuda birkaç örnek verelim:
1- Kevser sûresini okuyup, (Bu âyette “Kurban kes!” buyuruluyor) demek sövgü olmaz, fakat (Kurban kes demekten maksat şudur) diyerek kendi görüşünü bir yargı olarak bildirmek yanlış olur. Sözgelişi, (Bu âyette Tanrı, yoksul varlıklı her insanın kurban kesmesini farz kılmıştır) derse, yetkisi olmadan yargı çıkarmış olur.

2- (Fâtiha sûresindeki “Yalnız senden yardım isteriz” âyeti gösteriyor ki, ölü diri herkesten yardım istemek küfürdür) demek, kendi görüşüne nazaran tefsir etmek olur. (Bu âyete nazaran, diriden değil, ölüden yardım isteyen de kâfirdir) demek de, gene kendi görüşüne nazaran tefsir etmek olur.

Boğulmakta olan biri, (İmdat, ben ölüyorum, bana yardım edin!) dese, (Boğulan kimsenin Tanrı’tan başkasından yardım istemesi şirktir) demek âyeti kendi görüşüne nazaran yorumlamak olur.

(Şu yükümü sırtıma koymama yardım et!) diyen ihtiyara, (Sen Tanrı’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek de, kendi görüşüne nazaran tefsir olur.

(Yâ Resulallah bizlere şefaat et!) diye Resulullah’tan yardım isteyen Müslümana, (Sen Tanrı’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran yorumlamak olur.

Vehhâbîlerin, bu şekilde yorumları çoktur. İslam âlimleri, onun için Vehhâbîlerin kâfir olduklarını delilleriyle açıklamışlardır.

3- Kur’an-ı kerimde, (İnsanlardan korkmayın, yalnız benden korkun! Yalnız Tanrı’tan korkun!) şeklinde âyetler var. (Ben yılandan, fareden, hırsızdan korkarım, ben Tanrı’tan korkmayan hainlerden, ajanlardan korkarım) diyene, (Sen Tanrı’tan başkasından korktuğun için şirke girdin) demek, âyetlerden kendi görüşüne nazaran yargı çıkarmak olur.

4- Kur’an-ı kerimde, (Yalnız Tanrı’a güvenin!) buyuruluyor. Salih bir doktora muayene olsak, ilaç verse, ona güvensek, (Sen doktora güvendin, Tanrı’tan başkasına güvendiğin için şirke girdin) demek, âyeti kendi görüşüne nazaran yorumlamak olur.

Kazlıçeşme’den Üsküdar’a giden Marmaray’a binsek, (Bu tren bizi, Üsküdar’a götürür) diye güvensek, (Sen Tanrı’tan başkasına güvendiğin için şirke girdin) demek, âyeti kendi görüşüne nazaran tefsir olur.

Peygamber efendimizin, İmam-ı a’zamın yada öteki âlimlerin sözlerine güvensek, (Sen Tanrı’tan başkasına güvendiğin için şirke girdin) demek, âyeti kendi görüşüne nazaran tefsir etmek olur.

5- Kur’an-ı kerimde, (Tanrı, dilediğini saptırır) buyuruluyor. (Bizi saptıran Tanrı’tır. Bizim günahımız yoktur) demek, âyeti kendi görüşüne nazaran yorumlamak olur.

Yetkili İslam âlimleri, bu âyeti, (Kendi iradesini kullanarak, sapmak isteyenin sapmasını Tanrı da dilerse onu saptırır) diye açıklamışlardır.

Asla tefsire, yoruma gitmeden, yargı çıkarmadan âyetleri anlamanın mahzuru yoktur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/kurana-mana-vermek/feed/ 0 5786