ticarette – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Tue, 08 Oct 2019 08:08:17 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Ticarette ırk, din farkı olmaz https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/08/ticarette-irk-din-farki-olmaz/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/08/ticarette-irk-din-farki-olmaz/#respond Tue, 08 Oct 2019 08:08:17 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6068

Sual: Ticaretle uğraşıyor, ithalat ve ihracat yapıyorum. Müşteriler içinde her milletten insan var. İngilizlerle Yahudilerle tecim yapılması uygun değil deniyor. Bu tarz bir olay var mı?
CEVAP
Öyleki bir şey yok. Dinimizde, ticarette ırk ve din ayrımı yoktur. Her milletten, her dinden insanlarla alışveriş yapmakta, hatta onların işinde çalışmakta sakınca yoktur.

Tarih süresince Müslüman ülkelerdeki gayrimüslimler, İslam devletinin himayesinde oldukça rahat idiler. Onların ne dinine karışılıyor, ne de yakarma etmelerine engel olunuyordu. İstedikleri sanat ve tecim ile serbestçe uğraşıyorlardı.

Dinimiz, bilimsel, sanatı, ticareti, ziraatı emretmiştir. Bir âyet-i kerime meali:
(Tanrı, alışverişi helal, faizi haram kıldı.) [Bekara 275]

Dâr-ül-harbde, bir müslümanın, kazanmak şartı ile, kumar, faiz ve sigorta yolu ile, para kazanmasının caiz olduğu, (Kuduri, Cevhere, Vikâye, Hindiyye, Mebsut, Dürr-ül-muhtâr, Redd-ül-muhtâr) benzer biçimde saygın eserlerde yazılıdır. Aynı husus Mecma’ul-enhür ve Dürer’de de, (Lâ ribâ beynel müslimi vel harbiyyi fi daril harbi = Dâr-ül-harbde, müslüman ile kâfir içinde faiz yoktur) hadis-i şerifi ile bildirilmektedir. Bundan dolayı, onların malını rızaları ile almak mubahtır. Fakat mallarına istila etmek, zorla almak caiz değildir.

Kilise tamirinde çalışmak da mekruh değildir. Zira, bu işin kendisi günah değildir. (Bezzaziyye)

İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Ücretle kâfirin şarabını taşımak, domuz çobanlığı yapmak, kilise onarım etmek ve Hristiyan’a zünnar [papaz kuşağı] benzer biçimde sövgü alametlerini satmak imam-ı a’zama nazaran caizdir. (Redd-ül muhtar)

Eski hak dinlerde de kâfir ülkesinde çalışmak ve kâfire hizmet yasak değil idi. Dinimizde de yasak değildir. Şimdiki Müslümanların Avrupa’ya çalışmaya gitmesi benzer biçimde, Mekke müslümanları da Habeşistan’a hicret etmişler, orada gayrimüslimlerin işlerinde çalışmışlardı.

Yusuf aleyhisselam, Peygamber olması durumunda, kulların sıkıntıda bulunduğunu görüp, hükümet reisi kâfir iken, ona giderek vazife istedi. Böylece, insanlara hizmet etti. O halde, kullara hizmet edeceğini bilen ve bunu kendinden başka meydana getirecek kimsenin bulunmadığını gören, bu vazifeye bir zâlimin geçmesini önlemek ve Müslümanlara hizmet etmek için, kâfir olan âmirden bile vazife istemelidir.

Peygamber efendimiz vefat etmiş olduğu vakit, bir demir zırh ceketi, otuz kilo arpa için, bir Yahudi’de rehin bırakılmış bulunmuş oldu. Hazret-i Ali de vefat ederken, dünya malı olarak, geride Düldül adındaki, Resulullah efendimizden kalan katırı ile, Zülfikar adındaki kılıcı ve kutsal gömleği kalmıştı. Bunlar da, bir Yahudi’de rehin, şu demek oluyor ki ipotek idi.

Kâfirlerin yapmış olduğu malları, ürettiği gıdaları, elbiseleri kullanmakta yada onlarla tecim yapmakta bir sakınca yoktur. Başta Peygamber efendimiz olmak suretiyle, eshabı kiram ve 14 çağ süresince âlimiyle evliyasıyla tüm Müslümanlar kâfirlerle tecim yapmışlardır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/08/ticarette-irk-din-farki-olmaz/feed/ 0 6068
Ticarette ihsan https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/06/ticarette-ihsan/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/06/ticarette-ihsan/#respond Sun, 06 Oct 2019 06:04:34 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6058

Sual: Ticarette ihsan ne anlama gelir, iyi mi olur?
CEVAP
Ticarette adaletle hareket eden, kendi sermayesini kurtarmış olur. Fakat kâr, ihsan edenedir. Aklı olan, ahiret kârını kaçırmaz. İhsan, emredilmeyen iyiliği yapmaktır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İhsan edenlere Allahü teâlânın rahmeti elbet oldukca yakındır.) [Araf 56]

Ticarette ihsan altı türlü elde edilir:
1-
Müşteri, piyasayı bilmediği için yada malı beğenmiş olduğu için veya bu mala fazla ihtiyacı olduğundan, oldukca kâr vermeye razı olsa bile oldukca kâr istememelidir! Yüksek fiyatla satıp, bir kimseyi aldatmamalıdır!
Sırri-yi Sekâti hazretleri, % 5’ten ziyade kâr istemezdi. Bir kere, 60 altınlık badem içi almıştı. Badem fiyatı ansızın terfi etti. Sırri-yi Sekâti hazretleri, badem satmak için gelen dellâla dedi ki:
– Bademi 63 altına sat!
– Bugün bu kadar badem 90 altın ediyor.
– Ben yüzde beşten fazla kâr almam. Âdetimi ve kararımı değiştirmem.
– Ben de bir dellâl olarak, senin malını, rayiçten aşağı fiyatla satmam.
– Ben de salih bir satıcı olarak yüksek fiyatla satılmasına asla razı olmam.
İşte ihsan bu şekilde olur.

Din büyüklerinden Muhammed bin Münkedir hazretleri, çeşitli kumaş satardı. Kimisinin metresi beş altın, kimisinin, on altın idi. Bigün, kendisi yok iken, çırağı, bir köylüye, beş altınlık kumaşı, on altına satmış. Kendi gelip, haber alınca, akşama kadar köylüyü aradı. Köylüyü bulunca, (Bu kumaş beş altından fazla etmez) dedi. Köylü, (Ben bunu, seve seve aldım) diyince, (Ben kendime uygun görmediğimi din kardeşime de uygun görmem. Ya satıştan vazgeç, ya beş altını geri al, veya gel, on altınlık kumaştan vereyim) buyurdu. Köylü beş altını geri aldı. Köylü, (Bu mert zat kim?) diye sorunca, (Muhammed bin Münkedir) dediler. Bu adı duyunca, (Sübhânallah! Bu, öyleki kimsedir ki, çölde susuz kalınca yağmur duasına çıkıp, onun adını söylediğimiz vakit rahmet yağar) dedi.

Büyüklerimiz azca kârla, oldukca iş yapar, bunu daha verimli bulurlardı.
Hazret-i Ali, Kufe şehri çarşısında dolaşarak, (Azca kârı red etmeyiniz! Fazlaca kârdan yoksun kalırsınız!) buyururdu. Eshab-ı kiramın büyüklerinden Abdurrahman bin Avf’a, o büyük serveti iyi mi kazandın? dediler. Fazlaca azca kâra da razı oldum. Hiçbir müşteriyi boş çevirmedim. Hatta bigün, bin deveyi sermayesine satmıştım. Yalnız dizlerindeki ipleri kâr kalmıştı. Her ip, bir dirhem gümüş değerinde idi. O gün develerin yem parasını ben vermiştim. Kazancım ise, bin dirhem olmuştu, buyurdu.

Alışverişte malın kusurunu gizlemek zulümdür. İtimat edene hile yapmak daha çirkindir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Satıcıya güven eden müşteriden fazla para almak haramdır.) [Taberani]

2- Fakirin malını fazla para ile almalıdır! Örneğin dul hanımefendilerin eğirdiği ipliğine, evlatların sattığı meyvelere oldukca para vermelidir! Bu suretle çalışanlara yardım etmek, sadaka vermekten daha sevaptır. Bu şekilde icra eden Peygamber efendimizin duasına mazhar olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Alışverişte kolaylık gösterene Allahü teâlâ acıma eylesin!) [İ. Gazali]

Zenginden mal alırken aldanmak sevap değildir. Malı zâyi etmektir. Pazarlık edip ucuza almalıdır!

Hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin, her aldıklarında pazarlık eder, ucuz almaya uğraşırlardı. Kendilerine, (Bir günde binlerle dirhem sadaka veriyorsunuz da, bir şey satın alırken niçin uzun pazarlık ederek yoruluyorsunuz?) dediklerinde, (Verdiklerimizi Tanrı rızası için veriyoruz. Ne kadar oldukca versek gene azdır. Fakat, alışverişte aldanmak, aklın ve malın noksan olmasıdır) buyururlardı.

3- Birazcık ucuza satmalıdır. İhsanın en kıymetlisi fakirlere, peşin sattığı fiyatla veresiye vermektir. Parası, malı olmayanın borcunu uzatmak, aslına bakarsanız vaciptir. İhsan değil, hakkaniyet ve vazifedir. Fakat, malı olup da, ziyan ile satmadıkça yada muhtaç olduğu bir şeyi satmadıkça, ödeyemiyecek bir halde olanların ödemesine vakit vermek ihsandır ve büyük sadakadır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette günahı oldukca bir kimseyi hesaba çekip derler ki:
– Sen dünyada asla iyilik yapmadın mı?
– Hayır, yalnız çırağıma, (Fukara olan borçluları sıkıştırma! Ne vakit ellerine geçerse, o vakit vermelerini söyle! İstediklerini gene ver, boş çevirme) derdim.
Allahü teâlâ,
(Ey kulum, bugün sen yoksul, muhtaçsın. Sen dünyada benim kullarıma acıdığın şeklinde, bugün ben de sana acırım) buyurup o kulu affeder.) [Müslim]

Gene hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir Müslümana, Tanrı rızası için ödünç veren hiç kimseye, her gün için sadaka sevabı verilir. Fakirden, alacağını acele istemeyene, her gün için malın hepsini sadaka vermiş şeklinde sevap verilir.) [Hakim]

Büyüklerimizden öyleki kimseler vardı ki, borcun getirilmesini arzu etmezdi. Her gün, o malı sadaka vermiş şeklinde sevap kazanmayı tercih ederlerdi. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki,
(Sadaka için on sevap, ödünç için ise onsekiz sevap vardır. Bu sebeple, borç, ihtiyacı olana verilir. Sadaka bir ihtimal, ihtiyacı olmayanın eline düşebilir.) [Taberani]

4- Borç ödemekte ihsan, istemeye zaman bırakmadan, ilkin vermektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ödünç alan, iyice ödemeyi niyet ederse, borcunu ödemesi için, melekler yakarış eder.) [İ.Ahmed] Malı olması durumunda, borcunu ödemeyi bir saat geciktiren zalim olur. Namaz kılarken de, oruç tutarken de, her an, nalet altında bulunur. Borç ödememek öyleki bir günahtır ki, uykuda bile durmadan yazılır.

5- Alışveriş etmiş olduğu kimse pişman olursa, meydana getirilen satıştan vazgeçmelidir! Bu sebeple oldukca sevaptır ve ihsan etmektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, [karşısındaki pişman olunca] alışverişi fesheder, malı geri alırsa, Hak teâlâ onun günahlarını affeder.) [Hakim]

6- Fakirlere veresiye verip, parası olmayandan, istememelidir! Fakirler için defter tutmayan, getirenden alıp getirmeyenden istemeyen eski salih esnaflar şeklinde olmaya çalışmalıdır!

Sual: Hakkaniyet yapmakla, ihsan etmek değişik mıdır?
Yanıt:
Bir kimsenin hakkını geri vermek, ona olan borcunu ödemek, Hakkaniyet yapmak olur. Hakkından fazlasını vermek ise, ihsan etmek olur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/06/ticarette-ihsan/feed/ 0 6058
Ticarette günahtan kaçmak https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/06/ticarette-gunahtan-kacmak/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/06/ticarette-gunahtan-kacmak/#respond Sun, 06 Oct 2019 01:03:59 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6057

Sual: Ticaretle iştigal ediyoruz. Harama düşmemek için nelere dikkat etmemiz gerekir?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Her sanat ve her ticarette hile yapmamak farzdır. Müşteriye herhangi bir halde zarar vermemelidir! Zarar veren her iş, zulüm olur. Zulüm ise haramdır. Her müslüman, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi, kâfirlere de yapmamalıdır!

Başlıca dört şey yapmamak lazımdır:
1- Satılan malı, aşırı övmemelidir!

Bundan dolayı, hem yalan söylemiş, hem aldatmış, hem de zulmetmiş olur. Hatta, doğru olarak da, müşterinin bilmiş olduğu şeyi söylememelidir! Bundan dolayı, bu da faydasız söz olur. Kıyamette her sözden sual olunacaktır. Yemin ile satmaya erişince, yalan yere yemin etmek haramdır. Kısaca büyük günahtır. Doğru yemin ederse, azca bir şey için Allahü teâlânın adını söylemek saygısızlık olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Alışveriş yaparken, vallahi böyledir, billahi öyleki değildir diye yemin eden hiç kimseye ve “bugün git, yarın gel” diyerek sözünde durmayan sanatkâra yazıklar olsun!) [Deylemi]

(Malını yemin ederek beğendirmeye çalışan hiç kimseye kıyamette acıma edilmez.) [İ.Gazali]

(Esnafın, pazarcının bir çok facirdir! Bundan dolayı, oldukça yemin ederek, yalan söyleyerek günaha girerler. Alışverişleri de helal olmaz.) [Hakim]

(Bir esnaf, verdiği sözde durur, alacaklısını sıkıştırmaz, malını fazla övmez ve yalan söylemez ise, kazancı ona kutsal olur.) [Deylemi]

2- Malın kusurunu gizlememelidir!
Malın aybını, kusurunu müşteriden gizlememeli, hepsini, olduğu benzer biçimde göstermelidir! Kusuru gizlemek, hıyanettir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Satılan bir şeyin kusurunu gizlemek helal değildir. O kusuru bilip söylememek de, hiç kimseye helal olmaz.) [Hakim]

Malın iyi tarafını göstermek, fena tarafını gizlemek zulüm, hile olur. Resulullah efendimiz, buğday satan bir köylünün buğdayına, kutsal parmaklarını yerleştirip, yaş bulunduğunu görünce, sebebini sordu. Köylü, yağmurun ıslattığını söyleyince, buyurdu ki:
(Niçin ıslak yerini saklayıp göstermiyorsun? Hile eden bizlerden değildir.) [Müslim]

Şunu bilmeli ki, hile ile rızk artmaz, aksine malın bereketi gider. Hile ile az az biriktirilen şeyler, ansızın gelen bir felaketle, aniden giderek geride yalnız günahları kalır. Bir sütçü, süte su katardı. Bigün, ansızın sel gelip, ineği boğdu. Adam şaşkın bir halde iken, evladı, “Süte kattığımız sular birikerek, gelip ineği götürdü” dedi. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ticarete hıyanet karışınca, bolluk gider.) [Müslim]

Bolluk demek, azca malın oldukça faydası olmak, oldukça işe yaramak anlamına gelir. Azca bir mal, verimli olunca, oldukça kimsenin rahat etmesine, oldukça iyi işlerin yapılmasına yarar. Verimli olmayan, oldukça mal vardır ki, sahibinin dünyada ve ahirette felaketine sebep olur. O halde, malın oldukça olmasını değil, verimli olmasını istemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(La ilahe illallah diyen, dünyayı dinden üstün tutmadıkça, Allahü teâlânın gadabından, azabından kurtulur. Dini bırakıp, dünyaya sarılırsa, kelime-i tevhidi söyleyince, Allahü teâlâ, yalan söylüyorsun buyurur.) [Beyheki]

3- Seviyede, tartıda hile yapmamalıdır!
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Verirken noksan, alırken fazla ölçene acı azaplar yapacağım.) [Mutaffifin 1]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Alışveriş ettiğin vakit de ki: “Dinimizde aldatma yoktur.”) [Buhari]

(Muamelesinde hilekârlık eden bizlerden değildir.) [Buhari]

(Malının kusurunu gizleyene Allahü teâlâ gazap eder, melekler de nalet eder.) [İ Mace]

(Ölçü ve tartıda hile yapılınca, mahsullerde noksanlık baş gösterir.) [Taberânî]

Büyüklerimiz, her aldıklarını birazcık noksan, verdiklerini de, birazcık fazla ölçüp, (Bu azca fark, Cehennem ile aramızda perdedir. Cenneti, birkaç liraya satanlar ve birkaç lira için, Cehennem azabını hak edenler, ne kadar ahmaktır) derlerdi. Malın iyisi ile kötüsünü karıştırıp, hepsini iyi diye satmak haramdır.

4- Satış fiyatında hile yapmamalıdır!
Peygamber efendimiz, (Müslümanların, şehre mal getiren köylüleri karşılayıp piyasa fiyatını gizleyerek, ucuz satın almalarını) yasakladı. (Müslim)

Piyasayı bilmeyenlere yüksek fiyatla mal satmak da haramdır. Hatta, çömez olup, ucuz satan yada pahalı alanlar ile alışveriş etmemelidir! Piyasadaki fiyatı bunlardan gizlemek günahtır. Müşteriye doğru söylemeli, hile yapmamalıdır! Malda bir arıza oldu ise, haber vermelidir! Malı, akraba yada ahbabından, ona yardım olsun diye yüksek fiyatla aldı ise, müşterisine bunu söyleyerek, doğru kıymetini bildirmelidir! Sözgelişi, on lira etmeyen malı, on liraya aldı ise, o malı satarken, on liraya aldığını söylememelidir! Ucuz almış olduğu bir malın fiyatı yükselip pahalı satıyor ise, almış olduğu fiyatı söylemelidir! Hıyanet yapmaktan kurtulmak için, hepimiz, kendine yapılmasını istemediği şeyleri, başkalarına yapmamalıdır! Bundan dolayı, hepimiz, dikkat ile, pazarlıkla uğraşarak, tam kıymetini verip aldığını sanır. O halde, aldatarak satmak, hıyanet ve dolandırıcılık olur.

Sual: Hacizli ve birkaç senelik vergi borcu olan bir arabam vardı. Bir arkadaşa sattım. Satarken, (Benim arabamın hacizi macizi var. Tüm borçları ile al) dedim. (Aldım) dedi. Sonrasında vergi borçlarının bulunduğunu öğrenince, (Bana, vergi borcu da bulunduğunu söylemedin. Söylemediğin borçları ödemem) dedi. Oysa ben ona tüm borçları ile satmıştım. Hacizi macizi var demiştim. Vergi borçları macizin içinde idi. Vergi borçlarını da ödemesi gerekmez mi?
CEVAP
Hayır ödemesi gerekmez. Bundan dolayı, Müslümanlıkta aldanmak ve aldatmak yoktur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Satılan malın kusurunu gizlemek ve söylememek helal değildir.) [Hakim]

(Alıcı ile satıcı birbirine doğru söyleyip, tembih edince, kazançları verimli olur, malın kusurunu gizleyip, yalan söyledikleri vakit bu bolluk kalkar.) [Buhari]

Hacizi macizi ile arabayı almak ve satmak caizdir. Sadece hacizi ne kadar, macizi ne kadar belli olması lazım. Peşin mi, taksitli mi, ne kadar para verilecek bunlar bilinmeden alışveriş sahih olmaz.

Sual: (Saniye şaşmaz) diye saat satıyorum. Kimi beş saniye geri kalıyor yada ileri gidiyor. Alıcı, geri getirince satışı bozmak caiz mi?
CEVAP
Saniye şaşmaz demek, muhayyer anlamına gelir. Gelen saatleri geri almak lazım. Doğru olmayan sözü de söylememek gerekir.

Çürük iş yapmak
Sual:
İmal ettiğimiz malların bazılarında iyi, bazılarında fena araç-gereç kullanıyoruz. Hepsini aynı fiyattan satıyoruz. Günah oluyor mu?
CEVAP
Kasten çürük iş yapmak ve meydana getirilen bu hileyi gizlemek haramdır.

Helâl rızık ve helâl iş
Sual:
İşinin uygunsuzluğu sebebiyle, rızkının helâl olup olmadığından kuşku eden biri ne yapmalıdır?
CEVAP
Helâl rızık ve helâl bir iş için yakarış etmeli. Peygamber efendimiz, (Cebrail aleyhisselam şu iki duayı bildirdi: Tanrı’ım, bana helâl rızık ve salih iş nasip eyle!) diye yakarış ederdi: [Hâkim]

Fena meslek
Sual:
(Avukat, haksızı da korumak için çaba sarfetmek, yalan söylemek zorundadır, onun için avukat olmak günahtır) deniyor. Avukat olmak günah mıdır?
CEVAP
Avukat olmak günah değildir. Her meslekte gayrimeşru iş yapılırsa günah olur.

Haksızlığı savunmakla, suçluyu korumak için çaba sarfetmek farklıdır. Diyelim biri trafik kazası yapmış oldu. Suçu, örneğin üç ay hapis olsa, fakat savunmasını yapamasa, yanlış anlatsa bir yıl hapis cezası alabilir. Avukat, bu suçun cezası üç aydır diyerek lüzumlu savunmasını yapar. Üç ay ceza alırsa hak etmiş olduğu cezayı alır, mağdur duruma düşmez. Avukat burada suçluyu değil hakkı ortaya koymaya çalışır. Avukatlığın sınırını aşıp yalanı korumak için çaba sarfeden da olur, suçluyu suçsuz çıkarmaya çalışan da olabilir. Bu her meslekte olur. Hekim, hasta olmayan adama rapor veremez mi? Bundan dolayı doktorluğu suçlamak yanlış olur. Işyar rüşvet alıp, rüşvet verenin işini kolayca yapabilir. Kabahat memurlukta mı, yoksa rüşvette mi?

Neticede avukat iyi iş de yapar, fena iş de. Başat de öyleki, öğretmen de öyleki. Suçu mesleğe bulmamalı, suçu o işi icra eden yamuk adama bulmak gerekir.

Hile icra eden pazarcı
Sual: Pazarcılar, genel anlamda, sebze ve meyvelerin iyilerini öne, eziklerini, kötülerini arkaya koyuyorlar. Müşteriye meyve sebze verirken, birazcık da onlardan karıştırıyorlar. Yemin ediyorlar, noksan tartıyorlar. Bunlara oldukça kez tanık oldum. Bu şekilde yapmaları günah değil midir?
CEVAP
Elbet günahtır. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Müslümanı aldatan, ona zarar veren ve ona hile icra eden bizlerden değildir.) [İ. Rafiî]

(Pazarcının bir çok fâcirdir! Bundan dolayı oldukça yemin ederek, yalan söyleyerek günaha girerler. Alışverişleri de helâl olmaz.)[Hâkim]

Pazarcının, esnafın iyisi de övülüyor. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Yalan söylemeyen, sözünden dönmeyen, sattığı malı övmeyen esnafın kazancı makbuldür.) [Deylemî]

(Doğru tüccar, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.) [Tirmizî]

Hile yapmayıp doğru tüccarlardan olmaya çalışmak ve böylece iyilerle birlikte olmak ne büyük nimettir.

“Hile eden, bizlerden değildir”
Sual: Satışa çıkarılan her türlü malın, ayıbını, kusurunu, çürüğünü gizlemek, böylece müşteriyi aldatmak günah değil midir?

Yanıt: Malın ayıbını, kusurunu, müşteriden gizlememeli, hepsini, olduğu benzer biçimde göstermelidir. Kusuru gizlemek, hıyanettir, zalim, asi olmaktır. Malın iyi tarafını göstermek, karanlıkta göstermek zulüm, hile olur. Resulullah efendimiz buğday satan birisinin buğdayına, kutsal parmaklarını yerleştirip, içinin yaş bulunduğunu görünce;
-Bu nedir? buyurdu.
Yağmur ıslatmıştır, diyince;
-Niçin saklayıp göstermiyorsun? Hile eden, bizlerden değildir buyurdu.
Birisi, üçyüz dirhem gümüşe bir deve sattı. Devenin ayağında arıza vardı. Eshâb-ı kiramdan Vâsile bin Eska hazretleri orada idi ve o anda dalgındı. Devenin satıldığını anlayınca, alanın arkasından koşup;
-Devenin ayağı arızalıdır dedi. Müşteri deveyi geri getirip, parasını aldı. Satıcı;
-Satışımı niçin bozdun? diyince, Hazret-i Vâsile dedi ki:
-Resulullah efendimizden işittim, buyurdu ki; (Satılan bir şeyin kusurunu gizlemek helal değildir. O kusuru bilip söylememek de, hiç kimseye helal değildir.) Hazret-i Vâsile gene dedi ki:
-Resulullah efendimiz bizlerden söz aldı ki, Müslümanlara tembih ve onlara acıma edelim. Malın kusurunu saklamak, tembih etmemek olur. Hile ile rızık artmaz, bir ihtimal, malın bereketi gider. Hile ile az az biriktirilen şeyler, ansızın gelen bir felaketle, aniden giderek geride yalnız günahları kalır. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Ticarete hıyanet karışınca, bolluk gider.) Bolluk demek, azca malın oldukça faydası olması, oldukça işe yaraması anlamına gelir. Azca bir mal, verimli olunca, oldukça kimsenin rahat etmesine, oldukça iyi işlerin yapılmasına yarar. Verimli olmayan, oldukça mal vardır ki, sahibinin dünyada ve ahirette felaketine sebep olur. O hâlde, malın oldukça olmasını değil, verimli olmasını istemelidir. Birkaç günlük ömrünün altın ve gümüşünü arttırmak için, sonsuz ömrünü ziyana sokmayı kim ister? Bu şekilde düşünen bir satıcı hıyanet yapması imkansız. Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
(Lâ ilâhe illallah diyenler, dünyayı dinden üstün tutmadıkça, Allahü teâlânın gadabından, azabından kurtulurlar. Dini bırakıp, dünyaya sarılırlarsa, bu Kelime-i tevhidi söyleyince, Allahü teâlâ, onlara, “yalan söylüyorsun!” buyurur.)

Şüpheli şeylerden kaçınmalıdır
Sual: Bir Müslümanın alışveriş yaparken neye dikkat etmesi gerekir, hep beraberce alışveriş yapılabilir mi, seçici olmak gerekir mi?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak, İmâm-ı Gazâlî hazretleri Kimyâ-i se’âdet kitabında buyuruyor ki:
“Şüpheli şeylerden kaçınmalıdır. Harama yaklaşan esasen asi, fasık olur. Kuşku edilen şeyleri, Ehl-i sünnet kitaplarından öğrenmelidir. Bilgisiz hafızlara, hocalara ve her kitaba güvenmemelidir. Kalbine sorun getiren şüpheliyi almamalıdır. Zalimlerle, hile, hıyanet edenlerle, yemin ile satanlarla, dükkânında haram şey satanlarla alışveriş etmemelidir. Zalimlere, fasıklara veresiye satmamalıdır. Bundan dolayı, öldükleri vakit üzülür. Oysa, zalimler şu demek oluyor ki Müslümanlara ve İslâmiyete eli ile, dili ile, kalemi ile zarar yapanlar ölünce üzülmek günahtır. Onlara yardım etmek caiz değildir. Sözgelişi, din ile alay edenlere, yalan yanlış kitaplar yazarak dini yıkmaya uğraşanlara kâğıt satmak günahtır. Velhasıl, hep beraberce işlem etmemelidir. Doğru insan aramalıdır. Bir vakit vardı ki, bir tüccar, her istediği ile işlem edebilirdi. Bundan dolayı, hepimiz, alışveriş ilmini biliyor ve bildiğine gore hareket ediyordu. Sonraları öyleki zamanlar geldi ki, birkaç şahıs ile işlem edilemezdi. Daha sonraları ise, sadece birkaç kimse ile işlem edilebilir oldu. Bir vakit gelmek korkusu vardır ki, alışveriş edecek kimse bulunamayacaktır. Bunu oldukça vakit ilkin, söylemişlerdir. Hepimiz, kim bilir, büyüklerimizin korkmuş olduğu o zamana kaldık. Kim ile olursa olsun, alışveriş edilmektedir. Bilgisiz hafızlar, yangına körükle gidip; ‘Bugün dünyanın her tarafı bu şekilde oldu. Her yerdeki mala haram karıştı. Haramdan kurtulmak imkânsız oldu’ diyorlar. Bu söz, oldukça yanlıştır. {Hiç de} dedikleri benzer biçimde değildir. Bunların hepsini kim yapabilir diyerek ümitsizliğe düşmek doğru değildir. Ne kadar yapılabilirse oldukça kâr olur. Ahiretin dünyadan daha iyi olduğuna inanan kimse, bunların hepsini de yapabilir.”

Sual: Fazla kazanmak için, insanların elindeki malı değerinden aşağıya almak, sattığı malların fiyatını yüksek tutmak için, pahalı olarak almadığı hâlde pahalı olarak aldığını söylemek dinen uygun mudur?
Yanıt:
Müşteriye doğru söylemeli, hile etmemelidir. Malda bir arıza oldu ise, haber vermelidir. Malı, akraba yada ahbabından, ona yardım olsun diye yüksek fiyatla aldı ise, müşterisine bunu söyleyerek, doğru kıymetini bildirmelidir. Sözgelişi, on lira etmeyen malı, on lira vererek aldı ise, o malı satarken, on liraya aldığını söylememelidir. Ucuz almış olduğu bir malın fiyatı yükselip pahalı satıyor ise, almış olduğu fiyatı söylemelidir. Bu şekilde misaller pek çoktur. Bu şekilde hıyanetleri bilmeyerek icra eden çoktur. Hıyanet yapmaktan kurtulmak için, hepimiz, kendine yapılmasını istemediği şeyleri, başkalarına yapmamalıdır. Bundan dolayı, hepimiz, dikkat ile, pazarlıkla uğraşarak, tam kıymetini verip aldığını sanır. O hâlde, aldatarak satmak, hıyanet ve dolandırıcılık olur.

Seviyede, tartıda, hile etmemeli
Sual: Alışveriş yaparken, seviyede, tartıda hile yapmayı, insanları aldatmayı dinimiz yasak etmemiş midir?
Yanıt:
Bu mevzuda Kimyâ-i se’âdet’te deniyor ki:
“Seviyede hile etmemeli, doğru tartmalıdır. Kur’ân-ı kerimde, Mutaffifîn suresi, birinci âyetinde mealen; (Verirken noksan, alırken fazla ölçenlere acı azaplar yapacağım) buyuruldu. Büyüklerimiz, her aldıklarını birazcık noksan, verdiklerini de, birazcık fazla ölçerdi. Bu azca fark, Cehennem ile aramızda perdedir derlerdi. Bunu tam doğru ölçememek korkusundan yaparlardı. Yedi kat yer ve yedi kat gökler genişliğinde olan Cenneti, birkaç kuruşa satanlar ve birkaç arpa tanesi için, Cehennem azabı ile müjdelenenler ne kadar ahmaktır, buyururlardı. Resulullah efendimiz her ne satın alsaydı, parasını birazcık fazla verirdi. Fudayl bin îyâd hazretleri, oğlunu, bir şey satın alıp, vereceği altının kirlerini temizlerken görünce; “Ey oğlum! Bu yaptığın iş, sana iki nafile hacdan ve iki umreden daha faydalıdır” buyurdu. Büyüklerimiz buyuruyor ki: Fasıkların en kötüsü, alırken oldukça, satarken azca ölçenlerdir. Manifaturacılardan, kumaşı alırken gevşek, satarken gerilmiş tutup ölçenler de böyledir. Kemiğini, âdetten fazla koyan kasaplar da böyledir. Hububat içine toz toprak karıştırıp satan köylüler de böyledir. Malın iyisi ile kötüsünü karıştırıp, hepsini iyi diye satan pazarcılar da böyledir. Bunların hepsini yapmak haramdır. Velhasıl, alışverişte her insana karşı doğru hareket etmek vaciptir. Hatta, kendine söylenmesini istemediği sözü başkalarına söylememelidir. Bu şekilde haramlardan kurtulmak için de, kendini, din kardeşinden üstün görmemek lazımdır. Bunu da, her insanın yapması güçtür. Bunun için Allahü teâlâ, (Hepiniz Cehennemden geçeceksiniz!) buyuruyor. Amma, hepimiz Allahü teâlâdan korkusuna gore, oradan acele yada geç kurtulacaktır.”

Satıcının malını övmesi
Sual: Tüccarların, pazarcıların özetlemek gerekirse herhangi bir malı pazarlayanların, satanların, sattıkları malı övmelerinin ve bu mevzuda yemin etmelerinin dinimiz açısından bir mahzuru var mıdır?
Yanıt:
Bu mevzuda Kimyâ-i se’âdet kitabında buyuruluyor ki:
“Satılan malı, olduğundan aşırı methetmemeli, övmemelidir. Bundan dolayı, hem yalan söylemiş, hem aldatmış, hem de zulmetmiş olur. Hatta, doğru olarak da, müşterinin bilmiş olduğu şeyi söylememelidir. Bundan dolayı, bu da faydasız söz olur. Kıyamet günü her sözden sual olunacaktır. Boşuna, gereksiz söz söyleyenler, asla özür bulamayacaktır. Yemin ile satmaya erişince, yalan yere yemin etmek haramdır. Kısaca büyük günahtır. Doğru yemin ederse, azca bir şey için Allahü teâlânın adını söylemek saygısızlık olur. Hadîs-i şerifte buyuruldu ki; (Alışverişte vallahi böyledir, vallahi öyleki değildir diye yemin edenlere ve sanat sahiplerinden, yarın gel, diğer gün gel diye sözünde durmayanlara yazıklar olsun!) Bir hadîs-i şerifte de buyuruldu ki: (Malını yemin ederek beğendiren hiç kimseye kıyamet günü acıma edilmeyecek, acınmayacaktır.) Yunus bin Abîd hazretleri ipekli kumaş tüccarı idi. Malını satarken asla methetmez, övmezdi. Çırağı, bigün, kumaşı gösterirken, müşterinin yanında; “Ya Rabbi! Bu Aden kumaşından bana da nasip et!” diyince, Yunus bin Abîd hazretleri, bu sözün kumaşı methetmek, övmek olacağını düşünerek, kumaşı kaldırıp sattırmadı.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/06/ticarette-gunahtan-kacmak/feed/ 0 6057
Ticarette dinini kayırmak https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/05/ticarette-dinini-kayirmak/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/05/ticarette-dinini-kayirmak/#respond Sat, 05 Oct 2019 20:03:53 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6056

Sual: Ticarette dinini kayırmak iyi mi olur?
CEVAP
Ticareti, ahiret kazancına engel olan kimse bedbahttır. İnsanın sermayesi, dini ve ahiretidir. Bu sermayeyi kaptırmamak için şunlara dikkat etmelidir:
1- Niyetin önemi büyüktür.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ameller niyete nazaran, iyi yada fena olur.) [Buhari]

Taat ve mubahlara niyete nazaran sevap verilir. Her mubah, iyi niyetle yapılınca sevap, fena niyetle yapılınca günah olur. Bir kimse, İslam’ın vakarını korumak niyetiyle şık giyinirse sevap kazanır. Gösteriş için şık giyinirse günah olur. Bundan dolayı Allahü teâlâ, bir kimsenin yeni elbisesine bakarak sevap vermez.

Her sabah şu şekilde niyet etmelidir:
(Kendimin ve çoluk çocuğumun rızkını kazanmak, onları hiç kimseye muhtaç bırakmamak, Allahü teâlâya rahat yakarma edebilmek, ahiret yolunda yürüyebilmek için, vazifeme gidiyorum.)

O gün müslümanlara iyilik etmeyi düşünmelidir! Bu şekilde niyet eden kimse, vazifesini yapmış olduğu kadar, hep sevap kazanır. Onun her işi, yakarma olur.

2- Her müslüman iyi bilsin ki, İslamiyet’in yararlı olarak bildirdiği her sanat, farz-ı kifayedir. Bunu düşünerek, bir sanata yapışmak, tapınmak olur. Bilhassa harp vasıtalarını en çağıl, en ileri şekilde hayata geçirmeye çalışmak farzdır. Bu vasıtaları yapabilmek için, lüzumlu ilimleri, bu niyet ile okumak yakarma olur. Namaz kılan insanoğlunun bu niyet ile, her işi yakarma olur. Namaz kılmayanın her hareketi de günah olur. O halde, her müslüman, namazını kılmalı, sonrasında farz bulunduğunu düşünerek, vazifesini yapmalı! İş görürken niyetin doğru olmasına alamet, insanlara yararlı olan bir meslek seçmektir. Şu demek oluyor ki, öyleki bir iş görmeli ki, eğer o iş olmasa, müslümanlar sorun çekerdi. O halde, keyf, oyun ve benzerlerine, sanat dense de ve haram işleyenlere sanatçı adı verilse de, bu tarz şeyleri yapmak yakarma olmaz.

3- Dünya işleri, ahiret için çalışmaya engel olmamalı! Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Mallarınız ve çocuklarınız, Tanrı’ı hatırlamanıza engel olmasın!) [Münâfikun 9]

İnsanların amellerini yazan ikişer melek, her sabah-akşam değişmiş olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Melekler insanların amel defterlerini götürdükleri süre, başlangıcında ve sonunda iyi iş yazılı ise, gün ortasında yapılanları ona bağışlarlar.) [Ebu Ya’la]

Bunun için sabah kalkınca ve gece yatarken iyi işler yapmalıdır.

4- Çarşıda, işte Allahü teâlâyı zikretmeli, her an Onu hatırlamalıdır! Dili ve kalbi boş kalmamalıdır! İyi bilmelidir ki, o anda kaçırdığını, tüm dünyayı verse, tekrar eline geçiremez. Gafiller arasındaki hatırlamanın sevabı fazlaca olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gafiller içinde Allahü teâlâyı zikreden, kuru ağaçlar içinde bulunan yeşil fidana, ölüler arasındaki canlı olana ve harbde kaçanlar içinde, aslan benzer biçimde savaşana benzer.) [İ.Gazali]

Dinine, ibadetine yardım niyeti ile dünyaya çalışanlara, fazlaca sevap verilir. Yalnız para kazanıp, dünya malı toplamak için çalışanlar, sevaptan yoksun kalır. Hatta bunlar, camide, namazda iken de, kalbleri dükkanın hesabındadır. Fikirleri dağınıktır.

5- Dünya işlerine fazlaca düşkün olmamalıdır! Örneğin, çarşıya herkesten ilkin gidip, herkesten sonrasında çıkmamalıdır! Şeytan, bu şekilde erken gidip, geç dönen müslümanı daha fazlaca günaha sokmaya çalışır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tüccarın en kötüsü, işine erken gidip, geç dönendir.) [Ebu Nuaym]

Sabah namazı kılmadan ve kitap okuyup birkaç şey öğrenmeden işe gitmemeyi âdet edinmelidir! İhtiyacı kadar dünyalık kazanınca, ahireti kazanmakla meşgul olmalıdır! Bundan dolayı, ahiret yaşamı sonsuzdur.

6- Şüpheli şeylerden kaçınmalıdır! Zalimlerle, hile, hıyanet edenlerle, yemin ile satanlarla, dükkanında haram şey satanlarla alışveriş etmemelidir! Zalimlere, fâsıklara veresiye satmamalıdır! Bundan dolayı, öldükleri süre onlar için üzülür. Oysa, zalimler [yani İslamiyet’e eli ile, dili ile, kalemi ile zarar yapanlar] ölünce üzülmek günahtır. Onlara yardım etmek caiz değildir.

7- Alışveriş yapmış olduğu kimse ile olan sözlerini, hareketlerini, aldığını, verdiğini iyi ve doğru hesap etmelidir! Kıyamette, bunların hepsinden hesap vereceğini bilmelidir! Büyüklerden biri, bir bakkalı rüyada görüp, (Ne haldesin?) dedi. Bakkal, (Önüme ellibin sayfa kondu. Ellibin şahıs ile alışveriş yapmışım. Baktım, her sayfada bir kimse ile olan muamelemin inceden inceye yazılmış bulunduğunu gördüm) dedi. Hile icra eden, hak yiyen, ahirette cezasını çekecektir.

Bu zamanda, yukarıda yazılanların hepsini kim yapabilir diyerek yese düşmek doğru değildir. Ne kadar yapılabilirse fazlaca kâr olur. Ahiretin dünyadan daha iyi olduğuna inanan kimse, bunların hepsini de yapabilir. Bunların hepsini gözetmek, yapsa yapsa, insanı fukara yapar. Sonsuz saadete, sonsuz rahatlığa sebep olacak, birkaç senelik fakirliğe elbet katlanılır. Nitekim birçok kimse, birkaç şey kazanmak için, fırtınalı, karlı havalarda, sıkıntılı yolculuklara, bir rütbeye, dereceye yükselmek için de nice mahrumiyetlere katlanıyor. Oysa, ölüm erişince, tüm kazançları elden çıkmakta, boşuna didinmiş olmaktadırlar. (K.Mutluluk)

İş, yakarma hayata geçirmeye mâni olmamalıdır
Sual: Bazı kimseler, inandıkları hâlde, işlerine ara verip namaz kılmıyorlar. İşleri bahane edip, ibadetleri yapmamak, namazı kılmamak yada geciktirmek, dinimizce uygun mudur?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak Kimyâ-i se’âdet kitabında buyuruluyor ki:
“Dünya işleri, ahiret için çalışmaya mâni olmamalıdır. Ahiret için tecim yeri camilerdir. Münâfıkûn suresinin 9. âyet-i kerimesinde meâlen; (Mallarınız ve çocuklarınız, Allahü teâlâyı hatırlamanıza engel olmasın!) buyuruldu. Hazret-i Ömer buyurdu ki; “Ey tüccarlar! Ilkin ahiret rızkını kazanın, sonrasında dünya rızkına çalışın!” Ticaretle meşgul olan büyüklerimiz, sabah ve akşamları ahiret için çalışır, Kur’ân-ı kerim okur, ders dinler, tövbe ve yakarma eder, ilim öğrenir ve gençlere öğretirlerdi. Müslümanlar, böylece sabah, akşam yakarma ederlerdi. İnsanların amellerini yazan ikişer melek, her sabah ve akşam değişmektedir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Melekler insanların amel defterlerini götürdükleri süre, başlangıcında ve sonunda iyi iş yazılı ise, gün ortasında yapılanları ona bağışlarlar.) Gene buyuruldu ki: (Gündüz ve gece melekleri, sabah ve akşam, gidip gelirken birbirleri ile karşılaşırlar. Hak teâlâ, giden meleklere, kullarımı iyi mi bıraktınız? buyurur. Ya Rabbi, namazda bulduk ve namaz kılarken bıraktık, derler. Allahü teâlâ da, tanık olun, onları affettim buyurur.)

Müslüman tüccarlar, sanat sahipleri, gündüzleri de, ezan sesini duyunca, işini derhal bırakıp, camiye koşmalıdır. Dinini seven ve kayıran bir imam bulursa, ona uymalı, dinini dünyaya değişen, ibadete haram, bidat karıştıran, Müslümanlıktan haberi olmayan imam ve hafızların yanına, sesine, sözüne yanaşmamalıdır. Büyüklerimiz; (Ticaretleri, satışları, Allahü teâlâyı unutmalarına sebep olmaz) âyet-i kerimesine mana verirken diyor ki: Demirciler vardı. Demir döğerken, ezan okununca, çekici kaldırmış iken, demire vurmaz, bırakıp namaza koşarlardı… Ve terziler vardı. İğneyi sokunca, ezan okunsaydı, o hâlde bırakıp, cemaate koşarlardı.”

Yolcular, birbirlerine yardım etmelidir
Sual: Her Müslümanın, kendine ve insanlara yararlı olması için bir meslek edinmesi, emek harcaması dinin emri midir ve işi yaparken iyi mi bir niyet edilmesi gerekir?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak, İmâm-ı Gazâlî hazretleri Kimyâ-i se’âdet kitabında buyuruyor ki:
“Minimum, binlerle insan çalışmayacak olursa, kendisinin bigün bile yaşayamayacağını düşünmelidir. Örneğin, ziraatçi, ekmek imalatçısı, dokumacı, demirci, iplikçi ve daha nice sanatkârlar, hep onun için çalışıyor. O hepsine muhtaçtır. Hepimiz onun için çalışıp, ona hazırlayıp da, onun boş oturması, hiç kimseye yararlı olmaması doğru olur mu?

Bu dünyada hepimiz yolcudur, geldik gidiyoruz. Yolcuların birbirlerine yardım etmesi, el ele vermeleri, kardeş benzer biçimde olmaları lazımdır. Her Müslüman bu şekilde düşünmelidir. Vazifesine başlarken, Müslüman kardeşlerime yardım etmek, onları rahat ettirmek için çalışacağım. Din kardeşlerim benim işimi gördükleri benzer biçimde, ben de, onlara hizmet edeceğim demelidir. Allahü teâlâya rahat, temiz yakarma edebilmek, ahiret yolunda yürüyebilmek için, vazifeme gidiyorum demeli, Müslümanlara yardım ve tembih yapmayı, kalbinden geçirmelidir. Her Müslüman iyi bilsin ki, tüm sanatlar, farz-ı kifayedir. Bunu düşünerek, bir sanata yapışmak, tapınmak olur. İster kitaplı kâfirler keşfetsin, ister kitapsız kâfirler bulsun, her sanatı öğrenmek ve hele, harp vasıtalarını en çağıl, en ileri şekilde hayata geçirmeye çalışmak farzdır. Bu vasıtaları yapabilmek için, lüzumlu ilimleri, dersleri mekteplerde, bu niyet ile okutmak ve okumak hep yakarma olur. Namaz kılan insanoğlunun bu niyet ile, her işi yakarma olur. Namaz kılmayanların her hareketi de günah olur. O hâlde, her Müslüman, namazını kılmalı, sonrasında farz bulunduğunu düşünerek, vazifesini yapmalıdır.

İş görürken niyetin doğru olmasına alamet, insanlara yararlı olan bir meslek, sanat seçmektir. Öyleki bir iş görmeli ki, eğer o iş olmasa, Müslümanlar sorun çekerdi. O hâlde, keyif, oyun ve benzerlerine, sanat dense de, haram işleyenlere sanatkâr adı verilse de, bu tarz şeyleri yapmak yakarma olmaz. Hatta, haram olmayan, mubah olan, fakat insanlara lüzumlu olmayan sanatları seçmemelidir. Hadis-i şerifte;
(En iyi tecim, bezzâzlıktır, kumaş satmaktır. En iyi sanat, terziliktir) buyuruldu.”

Müşteriye ihsanda bulunmak
Sual: Ticaretle uğraşan bir kimse, ne yapar ve iyi mi davranırsa, müşterilerine ihsanda bulunmuş olur?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak Kimyâ-i se’âdet kitabında deniyor ki:
“Müşteriden para almakta üç türlü kayra olur: Fiyatta ikram etmelidir. Eski, kirli paraları kabul etmelidir. Peşin verdiği fiyatla, veresiye vermelidir. Veresiye vermek için, fiyatı arttırmak koşul edilirse, alışveriş fasit olur, haram olur. Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Alışverişte kolaylık gösterenlere, Allahü teâlâ, her işinde kolaylık gösterir.) İhsanın en büyüğü, en kıymetlisi, fakirlere veresiye vermektir. Parası, malı olmayanın borcunu uzatmak, aslına bakarsan vaciptir. İhsan değil, hakkaniyet ve vazifedir. Fakat, malı olup da, ziyan ile satmadıkça yada muhtaç olduğu bir şeyi satmadıkça, ödeyemeyecek bir hâlde olanların ödemesine süre vermek ihsandır ve büyük sadakadır. Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Kıyamette bir kimseyi hesaba çekerler ki, fazlaca günah işlemiş, asla iyilik yapmamış. Sen dünyada asla iyilik yapmadın mı? derler. Hayır, yalnız çırağıma derdim ki; fukara olan borçluları sıkıştırma! Ne süre ellerine geçerse, o süre vermelerini söyle. İstediklerini gene ver. Boş çevirme! Allahü teâlâ buyuracak ki; Ey kulum! Bugün sen fukara, muhtaçsın! Sen dünyada benim kullarıma acıdığın benzer biçimde, bugün ikimiz de sana acırız. Onu affeder.) Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir Müslümana, Tanrı rızası için ödünç veren hiç kimseye, her gün için sadaka sevabı verilir. Fakirden, alacağını acele istemeyene, her gün için malın hepsini sadaka vermiş benzer biçimde sevap verilir.)

Büyüklerimizden öyleki kimseler vardı ki, borcun getirilmesini arzu etmezdi. Her gün, o malı sadaka vermiş benzer biçimde sevap kazanmayı tercih ederlerdi. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Sadaka verilen her dirhem için on sevap, ödünç verilen her dirhem için ise, onsekiz sevap vardır. Bundan dolayı, borç, ihtiyacı olana verilir. Sadaka bir ihtimal, ihtiyacı olmayanın eline düşebilir.)”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/05/ticarette-dinini-kayirmak/feed/ 0 6056