sünnet – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Thu, 15 Aug 2019 01:58:50 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Sünnet ve mekruh denilen iş https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/15/sunnet-ve-mekruh-denilen-is/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/15/sunnet-ve-mekruh-denilen-is/#respond Thu, 15 Aug 2019 01:58:50 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5840

Sual: Dört mezhep içinde değişik hükümler olduğu benzer biçimde, bir mezhep içinde de değişik ictihadlar oluyor. Kimi zaman birinin sünnet söylediğine, diğeri âlim mekruh diyor. Bu durumda hangisine uymak gerekiyor?
CEVAP
Fetva buna göredir diye, tercih edilen kavil bildirilmemişse, mekruh diyen âlime uyularak, o iş yapılmaz. Örneğin abdestte yüzü yıkayacağı süre, kalble niyet etmek sünnettir. Ağızla da niyet etmeye sünnettir, müstehabdır yada bidattir denildiği İbni Abidin’de yazılıdır. Sünnettir yada bidattir denilen bir şeyi yapmamak gerektiği, Berika, Hadika ve İbni Abidin’de bildirilmektedir. (S. Ebediyye)

O hâlde, niyeti kalbden yapmalı. Bunun benzer biçimde fazlaca sorun vardır. Birkaçı şöyledir:
1- Namazda teşehhütte parmak kaldırmaya Hanefî âlimleri, sünnettir, mekruhtur, haramdır demiştir. O hâlde Hanefi’de, teşehhütte parmak kaldırılmamalı. (Mektubat-ı Rabbani)

2- Cuma günü tek başına oruç tutmak müstehabdır. Mekruh diyen âlimler de vardır. O hâlde, ihtiyaçsız cuma günü tek başına oruç tutmamalı. (S. Ebediyye)

3- Çıplak yıkanmak mekruh diyen âlimler olduğu benzer biçimde caiz diyenler de olmuştur. (Redd-ül-muhtar)
O hâlde guslederken peştamalla yıkanılırsa tüm âlimlere uyulmuş olur.

4- Hanımefendilerin namazda ellerinin üstü avrettir ve değildir diyen âlimler vardır. Âlimlerin hepsine uymuş olmak için, bayanların ellerini örtecek kadar uzun kollu namazlık yada geniş başörtüsü ile elleri örtülü olarak kılmaları uygun olur. (S. Ebediyye)

5- Hanımefendilerin namazda ayaklarının avret bulunduğunu, açılırsa namazlarının sahih olmadığını bildiren âlimler olduğu benzer biçimde, mekruh olur diyen âlimler de vardır. O hâlde hanımefendiler namazda ayaklarına çorap giymeli yada uzun etekle ayaklarını örterek kılmalı. (Umdet-ül-İslam)

6- Adamların sakız çiğnemesi mekruhtur. Caiz diyen âlimler de vardır. (İslam Ahlakı)
O hâlde, gerekseme olmadan erkekler sakız çiğnememeli.

7- Ayakta idrar yapmak mekruhtur, caizdir diyen âlimler de olmuştur. Bu bakımdan zaruretsiz ayakta idrar yapmaktan sakınmalı. (İslam Ahlakı)

Sünnet ve mekruh denilen iş
Sual:
Din kitaplarında bir iş için, her birinde değişik hükümler bulunsa, örneğin birinde sünnet, diğerinde mekruh, ötekinde haram, bir başkasında caiz denmişse, ne yapmak gerekir?
CEVAP
Müslüman ihtiyatlı hareket eder. Örneğin, bir tek cuma günü oruç tutmak müstehabdır. Mekruhtur diyen âlimler de olmuştur. O hâlde ihtiyatlı davranarak yalnız cuma günü oruç tutmamalı. Bigün öncesi yada sonrasıyla tutmak daha uygundur.

Çıplak yıkanmak mekruhtur. Dar yerde caiz diyen kitaplar da vardır. Dar yada geniş yerde de, çıplak yıkanmamalı.

Ayakta bevletmek mekruhtur. Caiz diyenler de olmuştur. İhtiyaç yokken ayakta bevletmemeli.

(Hala, teyze, kız kardeş benzer biçimde mahrem bayanların göğüslerine şehvetsiz bakmak caiz değildir) diyen âlimler olduğu benzer biçimde, caiz diyenler de olmuştur. Zaruretsiz bakmamalıdır.

Bir de bazı kitaplarda (Mahrem bayanların göğüslerine bakmak caizdir) ifadesi geçer.

Burada göğüslerden maksat, kolye takılan gerdan kısmıdır. (El-fıkhü alel mezahibil-erbea)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/15/sunnet-ve-mekruh-denilen-is/feed/ 0 5840
Sünnet, fitne ve müdara https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/14/sunnet-fitne-ve-mudara/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/14/sunnet-fitne-ve-mudara/#respond Wed, 14 Aug 2019 15:58:11 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5838

Sual: (Fitne zamanında sünnetimi terk edebilirsiniz diye bir hadis yoktur; aksine fitne zamanında sünnete sarılana yüz şehit sevabı var diye hadis var. Sünnete uymak asla fitne olur mu? Aslolan, sünneti terk etmek fitnedir. Örnek olarak sarıkla, çarşafla, şalvarla dolaşmak gerekir) diyenler oluyor. Sünnete uymak mı, yoksa uymamak mı fitne olur?
CEVAP
Sünnete değil, yerine bakılırsa farza uymak bile fitne olur. Aşağıda bu hususlar vesikalarıyla açıklanmıştır. Sünnet ikiye ayrılır:
1- Sünnet-i hüda: İslam dininin şiarıdır, başka dinlerde yoktur. (Redd-ül-muhtar)
2- Sünnet-i zevaid:
Peygamber efendimizin, yakarma olarak değil de âdet olarak sürekli yapmış olduğu şeylere denir. Zevaid sünnetleri terk etmek mekruh değildir. Peygamber efendimizin giyiniş şekli, sarık sarması, iyi şeyleri hayata geçirmeye sağdan başlaması benzer biçimde şeyleri sünnet-i zevaiddir. (Redd-ül Muhtar)

Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Farza bağlı olan ve olmayan sünnet vardır. Farzdaki sünnetin aslı Tanrı’ın kitabındadır. Bu sünneti, [sünnet-i hüda’yı] almak hidayet, terki ise dalalettir. Öteki sünneti [sünnet-i zaide’yi] almak erdem, terki ise günah değildir.) [Taberani]

Terki günah olmayan zevaid sünnetler, sarık sarmak ve adamların entari giymesi benzer biçimde olan sünnetlerdir. Çarşaf ve şalvar zevaid sünnet de değildir, bid’attir; fakat âdette bid’at olduğundan giymek caizdir. II. Abdülhamid han, çarşafın yurdumuza girmesini yasaklamışsa da, moda olarak girmiş, engel olunamamıştır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamber efendimizin bu şekilde âdet olarak yapmış olduğu şeyleri yapmamak bid’at değildir. Bu tarz şeyleri yapmış olup yapmamak, ülkelerin ve insanların âdetlerine bağlı olup, dini hükümler değildir. Her ülkenin âdeti başka başkadır; hatta bir ülkenin âdeti, zaman içinde değişmiş olur. (2/55)

Deveye binmek, adamların entari giymesi zevaid sünnetlerdendir. Sualdeki sözü söyleyen kimse, deveye değil otomobile bindiğine ve entari de giymediğine bakılırsa, sünnete yapışmadığı için fitne mi çıkarmış oluyor? Evet ise, niye fitne çıkarıyor?

Peygamber efendimiz, âdete bağlı olarak, uzun entari giymiş, şalvar ve pantolon giymemiştir. Şalvar ve pantolon giymek âdette bid’attir. Âdette bid’at olan şeyi yapmak, günah değildir. Bunun için âdet olan yerlerde, kâfirlerden gelmiş olsa bile, hanımefendilerin çarşaf ve adamların şalvar giymeleri günah olmaz. Tirmizi’nin bildirdiği hadis-i şerifte Resulullahın, Rum cübbesi de giydirilmiş olduğu bildirilmiştir. Papaz ayakkabısı da giymiştir. (Redd-ül-muhtar)

Bugün Arap denilen insanların bir çok entari giymektedir. Türkiye’de ise âdet olmadığı için erkekler entari giymiyorlar. Zevaid sünnet olduğundan, entari giymemek günah ve mekruh değildir. Sarıkla dolaşmak de Resulullah’ın âdeti idi. O vakit, kâfirler de sarıklıydı. Hadis-i şerifte, (Sarık Arapların tacıdır) buyuruldu. (Beyheki)

Adamların entari giymesi benzer biçimde memleketin âdeti olmayan elbiseler giymekte ısrar etmek, dinimizin örtünme direktifiyle alay edilmesine, hatta bunların yasaklanmasına sebep olursa, bunun vebali de büyük olur.

Müdara iyi bilinmemektedir. Müdara, dini yada dünyayı zarardan kurtarmak için, dünya menfaatinden vermek, insanlarla iyi idame, İslamiyet’in dışına çıkmadan, güler yüz göstermek, gönlünü almaktır. Bazı toplumlarda, dinimize zarar gelmemesi için müdara gerekir. Müdara, inancını ve bazı konulardaki görüşünü saklamak anlama gelir. Sırrını açıklayan kimse, oldukça kere söylediğine pişman olur. İnsan, söylemediği sözüne hâkimdir, söylediğinin ise mahkûmudur. Onun için, (Zehebini, zihâbını ve mezhebini gizli saklı tut!) derlerdi. Burada, zeheb=para; zihâb=inanç; mezhep=gidilen yol anlama gelir. Kısaca paranı, dînî inancını ve siyasî görüşünü gizli saklı tut anlama gelir. Bu birkaç çeşittir:
1- Kâfirler içinde kalıp, malından, canından korkanın, onlara kalben değil de, dilden sevgi göstermesi caizdir. Nitekim müşrikler, Hazret-i Ammar’a, babası Hazret-i Yasir ve anası Sümeyye hatuna işkence edip, (Lat ve Uzza putu, Muhammed’in dininden iyidir de!) diye zorlarlar, demeyince de işkenceyi artırırlardı. Nihayet, ana babası şiddetli işkenceyle şehit edildiler. Hazret-i Ammar, kâfirlerin zorlamaları üstüne onların istediği sövgü sözleri diliyle söyleyince, (Ammar, dinini bırakıp kâfir oldu) dediler. Resulullah efendimiz onun hakkında buyurdu ki:
(Ammar kâfir olmadı, o baştan ayağa imanla doludur. O, iki durumla karşılaştığında en doğru olanını tercih eder.) [İbni Mace, Ebu Nuaym]

Görüldüğü benzer biçimde fitne olmaması için Hazret-i Ammar, sövgü söz söylemiş oldu. Demek ki fitne var ise sünnet terk edilebildiği benzer biçimde, fitnenin durumuna bakılırsa farz terk edilebilir, hattâ sövgü söz bile söylenir.

Hazret-i Ammar özgür bırakıldığında, Resulullah efendimiz, kutsal eliyle gözünün yaşını silip teselli buyurdu. Bu vaka üstüne, Nahl sûresinin, (Tanrı’a küfredenlere şiddetli azap vardır. Sadece kalbine inanç yerleşmiş olduğu hâlde [küfre] zorlanıp, bir tek diliyle söyleyenler müstesnadır) mealindeki 106. âyeti nazil oldu. Resulullah efendimiz de Hazret-i Ammar’a, (Müşrikler eziyet ederse, gene bu şekilde söyle!) buyurdu. (İbni Mace)

Demek ki, sövgü olan bir sözü, bu şekilde durumda dille söylemek caizdir. Bu şekilde durumlarda sövgü söz bile caiz olunca, sünneti terk etmek, hatta yalan yada başka haramlar da normal olarak caiz olur; zira muharebede hile yapmak yalan söylemek caizdir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Harb hiledir, cenk hileden ibarettir.) [İbni Sünni, İbni Lal]

(Ümmetimin içinde, fitne yayılmış olduğu vakit sünnetime sarılana, yüz şehit sevabı vardır) hadis-i şerifindeki sünnet, İslamiyet anlama gelir. Yoksa sarık sarmak, entari giymek, sakal bırakmak demek değildir. Benim sünnetim demek, benim yolum, kısaca İslamiyet anlama gelir. İmam-ı Nâsırüddin Seyyid Ebül-Kâsım Semerkandi hazretleri buyuruyor ki:
Bu hadis-i şerif, ümmetim içinde fesat çıkmış olduğu vakit, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadında olup, beş zaman namazı cemaatle kılana yüz şehit sevabı verilir anlama gelir. (Rıyad-un-nasıhin)

Yoksa ufak evlatların başına sarık sarıp dinimizin aleyhine kanunların çıkmasına sebep olmak, sünnete yapışmak demek değildir. Fitnedir ve haramdır.

Bidatler çıkmış olduğu vakit, sünnete kısaca İslamiyet’e uyana, yüz şehit sevabı verilir; zira fitne zamanında İslamiyet’e uymak, kâfirlerle savaşmak benzer biçimde güç olur. (Hadika)

Bu hadis-i şerif, Selef-i salihin zamanındaki inanç ve ahkâm-ı İslamiyye’ye uyana yüz şehit sevabı verileceğini bildirmektedir. (S. Ebediyye)

(Sünnetimi terk edene şefaat etmem)
hadis-i şerifindeki sünnet de, İslamiyet anlama gelir. Sarık, entari, sakal benzer biçimde zevaid sünnet değildir. Şeyh-ul-islam İbni Kemal Paşa, (Şerh-ı hadis-i erbain) kitabında, (Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadis-i şerifini açıklarken, (Bu hadis-i şerifteki sünnet, İslamiyet anlama gelir; zira büyük günah işleyen mümin şefaate kavuşur) buyuruyor. Bir hadis-i şerif şu mealdedir:
(Ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Nesai]

Demek ki, fitne zamanında, zevaid sünnetlere, kısaca sarık sarana, cübbe ve entari giyene değil, itikadını düzeltip haramlardan kaçarak farzları yapana yüz şehit sevabı verileceği, yukarıdaki vesikalardan da anlaşılmakta, zevaid sünnetleri yapanların yüz şehit sevabına kavuşacağını söyleyenlerin hata ettiğini, bu vesikalar açıkça göstermektedir.

2- Küfrün galip olduğu yerde, gerçeği söylememek caizdir. Şafii’de, zalim Müslümanlar içinde da caiz olur. Müslümanlar acayip ve zayıf olduğu müddetçe, kıyamete kadar her yerde caizdir; zira müminin mümkün olmasıyla birlikte zarardan uzaklaşması gerekir. (Mektubat-ı Masumiyye 3/55)

Müslümanın bu şekilde durumlarda, bir tek zevaid sünnetleri değil, farz olan ibadetini bile, örnek olarak namaz kıldığını, oruç tuttuğunu gizlemesi gerekir; zira işinden, aşından olacağı benzer biçimde, din aleyhine kanunların çıkmasına, fitneye de sebep olur. Bu vebalden kurtulması için ibadetlerini gizlemesi gerekir. Entariyle, sarıkla ve cübbeyle ortada dolaşması caiz olmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir vakit gelir ki, şimdi aranızda münafıkların küfürlerini gizlediği [ibadet yapar göründüğü] benzer biçimde, o vakit da müminler gizlenir. [İbadetleri gizli yapar.]) [İbni Sünni]

İbadet gizli saklı yapılınca zevaid sünnetlerin gizlenmesi normal olarak lazımdır.

3- Müdara yakarma değil, zarardan korunma ruhsatıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, farzları emrettiği benzer biçimde, müdara etmemi de emretti.) [Hâkim]

(Müdara edenler, şehit olarak ölür.) [Deylemi]

Bu hadis-i şerifler de, dinsizlerin, din düşmanlarının şerrinden korunmak için, onlara müdara etmek ve farz ibadetleri gizlemek lazım olduğu benzer biçimde, zevaid sünnetleri de gizlemenin lazım bulunduğunu açıkça bildirmektedir.

Dinimizde teke riayet etmek, sağdan adım atmak zevaid sünnetlerdendir. İngiltere’de yaşayan bir Müslüman, yolun solundan gitme zorunluluğu varken, ben sünnete uyacağım diye otomobiliyle yolun sağından giderse, trafik kazasına sebep olur, insanların ölümüne yada yaralanmasına sebep olarak günaha girer. Kaza yapmasa bile, kabahat işlediği için cezalanır. Cezalanması fitnedir. Fitne ise, büyük günahtır. Ben küfrün kanunlarına riayet etmem demek ahmaklık olur.

Fitne, Müslümanlar içinde bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak anlama gelir. (Hadika, Tarikat-ı Muhammediyye, Berika)

Bu tarife bakılırsa, bir Müslüman zevaid sünnetlerden olan sarığı giyip cezalansa veya Müslümanların aleyhine kanun çıkmasına sebep olsa, zarara soktuğu için fitne olur. Veya askerlikte, illa ben sakal bırakacağım diye diretse, sonrasında da emre uymadığı için cezalansa, fitne olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Fitneden sakının! Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir.) [İ. Mace]

Fitnenin ne işe yaradığını bilememek de, kıyamet alametidir. Kur’an-ı kerimde, fitnenin adam öldürmekten fena olduğu bildirildi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamet yaklaştıkça, gece başlarken karanlığın artması benzer biçimde fitneler çoğalır. Sabah evinden mümin çıkan, akşam evine kâfir olarak döner. Akşam mümin iken, gece imanları gider, kâfir olarak sabaha çıkarlar. Bu şekilde zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan, yürüyenden, yürüyen de, koşandan hayırlı olduğundan evinizde oturun, fitneye karışmayın! O gün oklarınızı kırın! Silâhlarınızı, kılıçlarınızı bırakın! Herkesi tatlı dille, güler yüzle karşılayın! Evinizden çıkmayın.) [Ebu Davud]

(Hadiseler, fitneler, tefrika ve ihtilaflar zuhur edince, katil [öldüren] olmaktan kurtulup, maktül [öldürülen] olabilirsen ol!) [Ebu Nuaym]

(Fitne zamanı evinize girdikleri vakit, Âdem aleyhisselamın, [Maide suresinin 28. âyetinde bildirildiği gibi] “Beni öldürmek için, sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için ben sana elimi uzatmam” diyen oğlu [Habil] benzer biçimde ol!) [Ebu Davud, Tirmizi] (Allahü teâlâ da, Resulü de, kâfir olan Kabil’e (Ben sana el uzatmam) diyen Habil’i övüyor.)

(Fitne uykudadır, uyandırana Tanrı nalet etsin!) [İ. Rafii]

Bir Müslüman zevaid sünnetleri işleyerek fitneye sebep olursa haram işlemiş olur; hatta farzı işlemek bile fitneye sebep olacaksa, farzı tehir yada terk etmek gerektiği bildirilmiştir.

Yaşanmış bir vaka:
Sakallı bilgisiz ve fitneci bir hoca, namaz kılan bir subaya, alaylı bir eda ile, (Niçin sakal bırakmıyorsun? Yoksa rızkından mı korkuyorsun? Tanrı başka yerden de sana rızk verir) diyor. Subay, (Rızkımdan korkmuyorum. Allahü teâlâ rızka kefildir. Vatan, namus, din müdafaası için farz olan ilimlere çalışıyor, kâfirlerden, din ve vatan düşmanlarından üstün olma sebeplerini araştırıyorum. Din ve vatan düşmanlarının gelip, senin sakallarını yolmaması için sakal bırakmıyorum) diyor.

Görüldüğü benzer biçimde, fitneden uzak durmak gerekirken, her taraf günah ve fitne dolu iken, yangına körükle gider benzer biçimde fitne çıkarmak ne kadar yanlıştır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ahir zamanda, âlim [geçinen]ler fitne unsuru olur, camiler ve hâfızlar çoğalır; fakat içlerinde [hakiki] âlim asla bulunmaz.) [Ebu Nuaym]

Maalesef, fitneciler de kendilerini sofu ve âlim sanıyorlar.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/14/sunnet-fitne-ve-mudara/feed/ 0 5838
Bid’at, sünnet ve farklı ictihad https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/07/bidat-sunnet-ve-farkli-ictihad/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/07/bidat-sunnet-ve-farkli-ictihad/#respond Tue, 06 Aug 2019 22:25:31 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5801

Sual: İmam-ı Rabbani, namaza dururken niyeti dil ile söylemek bid’at der. Bid’ati hasene’yi kabul etmez. Şimdi, dil ile niyet eden bid’at mi işlemiş oluyor? Bid’ati hasene diyen âlimler yanlış yolda mıdır?
CEVAP
Farklı ictihad rahmettir. Âlimin biri bir meseleye bid’at diğeri caiz, hatta sünnet diyebilir. Fıkıhta bu şekilde sayısız sorun vardır. Şu demek oluyor ki müctehidlerin farklı ictihadları çoktur. İmameyne gore sünnet, imam-ı a’zama gore vacip olanlar var. Örnek olarak bugünkü ikindi namazının başlama vakti imameyne gore bildirilmiştir. İmam-ı a’zama gore o vakitte ikindi kılınsa, vakti girmediği için sahih olmaz. Bu mezhep içinde olduğu benzer biçimde mezhepler içinde da böyledir. Örnek olarak kurban kesmek, Hanefi’de vacip, öteki üç mezhepte sünnettir. Bayram namazı kılmak da öyledir. Deniz haşaratı yediği için Şafiileri kötülemek caiz olur mu? Şafii’de sünnet olan şey, Hanefi’de bid’attir. Örnek olarak her farzdan sonrasında âyet-el kürsi okumak Şafii’de sünnet, Hanefi’de bid’attir. [Hanefi’de farzdan sonra değil, namaz bittikten sonra okumak sünnettir.] Farklı ictihadlardan dolayı âlimler suçlanmaz.

Namazda niyetin kalb ile yapılması dört mezhepte de farzdır. Bir tek dil ile yapılması hiçbir mezhepte caiz değildir, kalbin de hazır olması lazımdır. Kalb ile birlikte dil ile anlatmaya izin verilmiş, hatta müstehab bulunduğunu bildiren âlimler de olmuştur. Namazda parmak kaldırmak da böyledir. Bid’at ve sünnet diyen âlimler vardır. Bu durumda bizim benzer biçimde avam ne yapmış olacaktır? Dinde noksan bir şey bırakılmamıştır, bu da bildirilmiştir. Tercih erbabı âlimlerin, müftâbih kavil olarak bildirdiklerine, kısaca onların seçtiği söze uyarız, sorun kalmaz. Sünnet yada bid’at denilen bir şeyi yapmamak gerektiği, Berika, Hadika ve İbni Abidin’de bildirilmektedir. Dinimizde çözülmemiş hiçbir sorun yoktur.

İslam âlimleri, bid’ati, Bid’at-i hasene ve Bid’at-i seyyie diye ikiye ayırmışlar, mektep, kitap benzer biçimde sonradan çıkanlara Bid’at-i hasene demişlerdir. Hadika’da (Bu şekilde bir bid’at, bir ibadetin yapılmasına destek olduğundan, dinimiz izin verir) buyuruldu. İmam-ı Rabbani hazretleri ise, dinin izin verdiği bu şekilde yararlı şeylere, bid’at kelimesini bulaştırmamak ve bunlara Sünnet-i hasene [iyi iş] demek icap ettiğini bildirir. Sünnet, burada yol, iş anlamına gelir. Yolun, işin iyisi de, kötüsü de olur. Hadis-i şerifte, Sünnet-i hasene [iyi çığır] açanlar övülüyor, Sünnet-i seyyie [kötü çığır] açanlar kötüleniyor. (Müslim)

İmam-ı Rabbani hazretlerini, bid’at-i hasene’yi kabul etmiyor benzer biçimde göstermek yanlıştır. O bir tek verilen adı uygun bulmuyor. Örnek olarak bid’at için pislik dense, iyi pislik, fena pislik diye ayırmamalı diyor, madem meydana getirilen iyi bir şey ise ona sünnet-i hasene = iyi iş demeli, bid’at kelimesini güzel işlere bulaştırmamalı buyuruyor.

Sual: Dinin hükümlerinden birisi hakkında vacip yada bidat olduğunda tereddüt eden kimse, bu hükmü yapar mı yoksa terk mi eder?
Yanıt:
Bir şeyin vacip yada bidat olmasında kuşku edilse, bu şeyi yapmak iyi olur. Bidat ile sünnet içinde kuşku olsa, o şeyi yapmamak lazım olur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/07/bidat-sunnet-ve-farkli-ictihad/feed/ 0 5801
Sünnet çeşitleri nelerdir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/05/sunnet-cesitleri-nelerdir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/05/sunnet-cesitleri-nelerdir/#respond Mon, 05 Aug 2019 01:18:33 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5792

Sual: (Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadis-i şerifini âlimlerimiz iyi mi açıklamışlardır?
CEVAP
Peygamber efendimizin kendiliğinden emrettiği yada yapmış olduğu ibadetlere (Sünnet) denir.

Sünnet ikiye ayrılır:
1- Sünnet-i hüda
2- Sünnet-i zevaid

1-Sünnet-i hüda:
Buna sünnet-i müekkede de denir. İslam dininin şiarıdır, başka dinlerde yoktur. Peygamber efendimiz bu tarz şeyleri sürekli yapmış, nadiren terk etmiş ve terk edenlere de bir şey dememiştir. Ara sıra terk etmiş olduğu sünnetlere de (gayri müekkede) denir. Müekked sünneti, özürsüz [mazeretsiz] sürekli terk etmek mekruhtur, ufak günah olur. Namaz içindeki müekked sünnetleri terk etmek ise tahrimen mekruhtur. (Redd-ül Muhtar)

Dinimizin tüm hükümleri Kur’an-ı kerimden çıkmaktadır. Bu hükümler üç kısımdır:
a- Manaları açık olan ve ilim ehli tarafınca bildirilen hükümlerdir. [Allah birdir gibi]

b- Müctehidler tarafınca ictihadla çıkarılan hükümlerdir. [Abdestin farzının, Hanefi’de dört, Hanbeli’de on olması gibi.]

c- Bir kısmı ise oldukca gizlidir. Allahü teâlâ bildirmedikçe anlaşılması imkansız. Bunlar bir tek Peygamber efendimize bildirilmiştir. Bu hükümler de Kur’an-ı kerimden çıkartılıyor ise de, Peygamber efendimiz tarafınca açıklanmış olduğu için bunlara (Sünnet) denir. (Mektubat-ı Rabbani c.2, m. 55)

Ezan okumak, cemaatle namaz kılmak benzer biçimde sünnetler (Sünnet-i hüda)dır. (Hadika)

2-Sünnet-i zevaid:
Peygamber efendimizin, yakarma olarak değil de âdet olarak sürekli yapmış olduğu şeylere denir. Zevaid sünnetleri terk etmek mekruh değildir. Peygamber efendimizin giyiniş şekli, iyi şeyleri halletmeye sağdan başlaması benzer biçimde şeyleri sünnet-i zevaiddir. (Redd-ül Muhtar)

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Farza bağlı olan ve olmayan sünnet vardır. Farzdaki sünnetin aslı Tanrı’ın kitabındadır. Bu sünneti, [sünnet-i hüda’yı] almak hidayet, terki ise dalalettir. Öteki sünneti [sünnet-i zaide’yi] almak erdem, terki ise günah değildir.) [Taberani]

Peygamber efendimizin bu şekilde âdet olarak yapmış olduğu şeyleri yapmamak bid’at değildir. Bu tarz şeyleri yapmış olup yapmamak, ülkelerin ve insanların âdetlerine bağlı olup, dini hükümler değildir. Her ülkenin âdeti başka başkadır. Hatta bir ülkenin âdeti zaman içinde değişmiş olur. Bununla birlikte, âdete bağlı şeylerde de [Bir mazeret yoksa] Resulullaha tâbi olmak, dünya ve ahirette insana oldukca şey kazandırır ve çeşitli saadetlere neden olur. (Mektubat-ı Rabbani c.2, m.55)

Kitab ve Sünnet denilince, buradaki sünnet, hadis-i şerifler anlamına gelir. Farz ve Sünnet denince, buradaki sünnet, Peygamber efendimizin farz olmayarak yapmış olduğu işler anlamına gelir. Sünnet, yalnız olarak kullanılınca (İslamiyet) anlamına gelir. Bu sünnete uyanlara (Ehl-i sünnet) denir. (Cevhere)

Şeyh-ul-islam İbni Kemal Paşazade hazretleri, (Şerh-ı hadis-i erbain) kitabında, (Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadis-i şerifini açıklarken buyuruyor ki: Bu hadis-i şerifteki sünnet, İslamiyet anlamına gelir. Bundan dolayı mümin, büyük günah işlese de şefaatten yoksun kalmaz. Nitekim hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetimden, büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Ebu Davud]

Görüldüğü benzer biçimde Ehl-i sünnetten ayrılanlar şefaate kavuşamayacaklardır. (Şir’a)

(Ümmetimin içinde fitne, fesat yayılmış olduğu süre, sünnetime sarılana yüz şehit sevabı vardır) hadis-i şerifi, fitne zamanında, ehl-i sünnet ve cemaat itikadında olup, beş zaman namazı cemaat ile kılana yüz şehit sevabı verileceğini bildirmektedir. (Rıyad-un-nasıhin)

Bunun için, ilkin ehl-i sünnete uygun inanç etmek, sonrasında haramlardan sakınmak, sonrasında farzları yapmak, sonrasında mekruhlardan sakınmak, sonrasında müekked sünnetleri, hemen sonra da müstehapları yapmak gerekir.

Sağa ve teke riayet
Sual:
Çayın şekerini karıştırırken, sağdan sola doğru karıştırmak, bardağı sağ elle tutmak, çayı tek sayıda içmek zevaid sünnettir deniyor. Peygamber efendimiz çay mı içti de, bunlar sünnet olsun?
CEVAP
Çay, kahve, limonata benzer biçimde tek tek isim verilmez. Bunlar mubah şeylerdir. Mubah olan her işe sağdan adım atmak, teke riayet ekmek sünnet-i zevaiddir. Doğrusu adetlere ilişkin sünnettir. Buna müstehab da denir. Bu tarz şeyleri terk etmek günah olmaz; fakat yapılması sevab olur. Birkaç örnek verelim:
Camiye sağ ayakla girmek, girince sağ tarafa oturmak müstehabdır. Ayakkabı, gömlek giyerken, başı tıraş ederken ve tararken, tırnak keserken, Müslümanın evine ve odasına girerken, sadaka verirken sağdan başlanır. Bunların zıddı olanları yaparken, örneğin ayakkabı, çorap, elbise çıkarırken, Müslümanın evinden, odasından çıkarken, wcye girerken, sümkürürken, taharetlenirken soldan adım atmak müstehabdır. Özürsüz bunların tersini yapmak, tenzihi mekruh olur. Sağ elle yiyip içmek, sağ elle kurban kesmek, sağ elle yazmak, çay, kahve, su benzer biçimde şeyler verirken sağdan adım atmak müstehabdır. Solak olanların, sol elle yazmasında ve sol elle kurban kesmesinde sakınca olmaz.

Dört şeyin kıymeti
Sual:
Teke riayet etmek sünnettir; fakat tek olmayan kıymetli olmaz mı?
CEVAP
Teke riayet etmek ayrı, kıymetli şeylerin tek ve çift olması ayrıdır. Dört şey ile ilgili oldukca husus vardır. Birkaçı şöyledir:

Yer yeryüzünün düzeni dört şey iledir: Toprak, su, ateş ve rüzgâr.

Tabiatın düzeni dört şey iledir: Isı, soğukluk, rutubet ve kuraklık.

Dinin salahı dört şey iledir: Namaz, zekât, oruç ve hac.

İnsanın salahı dört şey iledir: Yiyecek, içmek, giyinmek ve barınmak

Dört kitap: Tevrat, İncil, Zebur ve Kur’an-ı kerim.

Dört melek: Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail (aleyhimüsselam)

Dört halife: Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali (radıyallahü anhüm)

Dört mezhep: Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli.

Dört mevsim: İlkbahar, yaz, son bahar, kış.

Sual: Din kitaplarında bildirilen; “fesat yayılmış olduğu süre, sünnetime yapışan için yüz şehit sevabı vardır” hadis-i şerifindeki sünnet kelimesi ne anlama gelmektedir?
Yanıt: Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde;
(Ümmetim arasına fesat yayılmış olduğu süre, sünnetime yapışan için yüz şehit sevabı vardır!) buyurmuşlardır. Ehl-i sünnet âlimleri bu hadis-i şerifi açıklarken buyuruyorlar ki:
“Nefsine, bidatlere ve kendi aklına uyarak İslâmiyetin hududu dışına çıkılmış olduğu süre, benim sünnetime şu demek oluyor ki benim getirdiğim dine uyana, kıyamet günü yüz şehit sevabı verilecektir. Bundan dolayı fitne fesat zamanında İslâmiyete uymak, kâfirlerle harp etmek benzer biçimde güç olacaktır.”

Sual: Peygamber Efendimiz, saçlarını taramak için tarak kullanır mıydı?
Yanıt:
Bu mevzuda Mevâhib-i ledünniyyede deniyor ki:
“Resulullah Efendimiz misvakını ve tarağını yanından ayırmazdı. Kutsal saçını ve sakalını tararken aynaya nazar eyler, bakardı. Geceleri kutsal gözlerine sürme çekerdi.”

Hayırlı işlere sağdan adım atmak
Sual: İyi, hayırlı işlere, hep sağdan mı adım atmak gerekir?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak Hadîkada deniyor ki:
“İmâm-ı Nevevî Müslim şerhinde buyuruyor ki: Kutsal, şerefli ve temiz işleri yaparken sağdan adım atmak müstehabtır. Ayakkabı, don, gömlek giyerken, baş tıraş ederken ve tararken, bıyık kırkarken, misvak kullanırken, tırnak keserken, el, ayak yıkarken, mescide, Müslümanın evine, odasına girerken, heladan çıkarken, sadaka verirken, yiyecek yerken, su içerken sağdan başlanır. Bunların zıddı olanları yaparken, örneğin ayakkabı, çorap, elbise çıkarırken, camiden ve Müslümanın evinden, odasından çıkarken, helaya girerken, sümkürürken, taharetlenirken soldan adım atmak müstehabtır. Bu tarz şeyleri tersine yapmak, tenzihi mekruh olur. Bundan dolayı şekilde olan sünneti terk etmek olur.”

Sünneti terk eden, şefaate kavuşamaz
Sual: Bazı kimseler, (Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadîs-i şerifini beş zaman namazın sünnetlerini terk edenler için bulunduğunu söylüyorlar, hakikaten bu şekilde midir?
Yanıt:
Şeyh-ul-islâm Ahmed bin Süleymân bin Kemâl Paşa hazretleri Şerh-i hadîs-i erba’în kitabında;
(Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadîs-i şerifini şöyleki açıklamaktadır:
“Bu hadîs-i şerifte sünnet demek, İslâmiyet yolu anlamına gelir. Bundan dolayı, mümin kimse, büyük günah işlese de, şefaatten yoksun olmaz. Hadîs-i şerifte; (Büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim) buyuruldu. Resûlullah efendimizin Hak teâlâdan getirmiş olduğu dine doğal olarak olmak lazımdır. Bunu terk eden, şefaate kavuşamaz.” Şir’at-ül-islâm kitabında deniyor ki:
“Bu hadîs-i şerifteki sünnet, yapması vacip olan şeyler anlamına gelir. Bu da, Eshâb-ı kiramın, Tâbiîn ve Tebei tâbiînin imanı ve ibadetleridir. Bu sünnete yapışanlara, Ehl-i sünnet denir. O hâlde, hadîs-i şerifin manası, inanılacak şeylerde, yapılacak ve sakınılacak işlerde Ehl-i sünnetten ayrılanlar, şefaate kavuşamayacaklardır anlamına gelir.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/05/sunnet-cesitleri-nelerdir/feed/ 0 5792
Sünnet nedir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/sunnet-nedir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/sunnet-nedir/#respond Sun, 04 Aug 2019 20:17:50 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5791

Sual: Sünnet ne anlama gelir?
CEVAP
Sünnet kelimesi yerine gore, değişik anlamlarda kullanılır:
1- Kitab ve sünnet ifadesindeki sünnet, hadis-i şerifler anlama gelir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tanrı’ın kitabına, Peygamberin sünnetine sarılırsanız asla sapıtmazsınız.) [Hakim]

2- Farz ve sünnet ifadesindeki sünnet, Resulullah efendimizin farz olmayarak yapmış olduğu işler anlama gelir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetim bozulunca, sünnetime uyana şehit sevabı verilir.) [Hakim]

3- Sünnet, yalnız olarak kullanılınca, İslamiyet anlama gelir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir süre gelecek ki, ortalık bozulmuş olduğu süre sünnetime [İslamiyet’e] tutunmak avuçta ateş tutmak şeklinde olacaktır.) [Hakim]

4- Sünnet, yol, çığır şeklinde manalara da gelir. Örnek olarak sünnet-i hasene iyi çığır, sünnet-i seyyie fena çığır anlama gelir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, sünnet-i hasene çıkarırsa, [iyi bir çığır açarsa] onun sevabı ve kıyamete kadar onunla amel edenlerin sevabı kadar sevap alır. Bir kimse de sünnet-i seyyie çıkarırsa, [kötü bir çığır açarsa] onun günahı ve kıyamete kadar onu işleyenlerin günahı kadar günah kazanır.) [Müslim]

Bir de, sünnet âdet, iş anlamındadır. Örnek olarak Sünnetullah tabiri, Tanrı’ın âdeti, Tanrı’ın işi anlama gelir. Hazret-i Ömer’in sünneti demek, Hazret-i Ömer’in âdeti anlama gelir.

5- Ehl-i sünnet, kurtuluş fırkasının adıdır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
Tirmizi’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Ümmetim 73 fırkaya ayrılır, 72si Cehenneme gider, yalnız bir fırka kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir) buyuruldu. Bu fırkaya (Ehl-i sünnet vel cemaat) denir.

6- Evlatların sünnet olmasına da sünnet denir.

Sual: Sünneti değiştirmekte sakınca var mıdır? Örnek olarak tesbihi 33 yerine, daha çok sevap olsun diye 44 olarak çeksek mahzuru olur mu? Sakalı bir tutam yerine bir yada iki karış uzatsak yada oldukça kısa yapsak bir mahzuru olur mu?
CEVAP
Peygamber efendimizin yapmış olduğu işlere sünnet denir. Hatta birini bir şey yaparken görüp de bir şey demediği işlere de sünnet denir. Peygamber efendimiz bu yaptıklarını ya yakarma olarak yada âdet olarak yapardı. Âdet olarak yaptıklarına sünnet-i zevaid denir. Uzun entari giymesi, saçlarını uzatması yada kısaltması, sakal bırakması şeklinde. Bir kimse, (Peygamberimiz, hanımefendiler şeklinde entari, uzun gömlek giyermiş) diyerek alay etse, imanı gider. Ya da sakalı beğenmeyen yada sünnete uygun sakalı olana çember sakallı, top sakallı diye hakaret eden kâfir olur. Bu sebeple Peygamber efendimizin yapmış olduğu işleri şu demek oluyor ki sünnetini, beğenmemiş olur. Oysa Allahü teâlânın tüm insanların en üstünü olarak yarattığı ve âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olduğu Peygamberini beğenmemek, Tanrı’ı beğenmemek olur. (Niye bu şekilde Peygamber gönderdin) demek olur. Tanrı’ı beğenmeyenin de kâfir olacağı pek açıktır. Kur’an-ı kerimde, Peygamber efendimizin emrettiğini yapmak, yasakladığından kaçmak gerektiği bildiriliyor. (Haşr 7)

İbadete ilişik hükümler zaman içinde değişmez. İbadetleri değişiklik yapmak, dini değişiklik yapmak olur, dinsizlik olur. Bir kâfir, bir söz ile [kelime-i şehadet getirerek] müslüman olur. Bir müslüman da küfre düşürücü bir söz ile kâfir olur. Dinimizin herhangi bir hükmünü beğenmeyen, örnek olarak, (tesettür lüzumsuzdur) diyenin imanı gider. Resulullah efendimize uymanın önemi büyüktür. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Resule itaat eden, Tanrı’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

Peygamber efendimiz de aynı mealde buyuruyor ki:
(Bana itaat eden, Tanrı’a itaat etmiş olur, bana isyan eden de Tanrı’a isyan etmiş olur.) [Buhari]

Kur’an-ı kerimde, Resulullaha itaatin Tanrı’a itaat olduğu, Ona isyan edenin Tanrı’a isyan etmiş olduğu bildirilmekte, (Tanrı’a ve Resulüne itaat), (Tanrı ve Resulüne isyan) ifadeleri oldukça yerde geçmektedir. (Nisa 13-14)

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.) [Müslim]

(Bir bid’at çıkarılınca, bir sünnet kalkmış olur.) [İ.Ahmed]

İbadet maksadı ile dine bir şey ilave etmek bid’attir, büyük günahtır. Dinimiz noksan değildir. Hâşâ Allahü teâlâ yada Peygamber efendimiz dinde bir şeyi noksan bırakmış da, daha iyisini biz mi yapacağız? İbadete bid’at karıştırmak, Allahü teâlânın bildirdiği dinde noksanlık bulmak, koyduğu hükümleri beğenmemek, dini değişiklik yapmak olur. Örnek olarak akşam namazının farzını 3 rekat yerine, daha çok yakarma edeyim diye 4 rekat kılmak bid’attir. 3 yerine de geçmez, namaz asla kabul olmaz. Tesbihleri 33 yerine, oldukça sevap olsun diye 40 kere yada daha çok çekmek bid’at olur. Asla tesbih çekilmese günah olmaz. Fakat sünnet sevabından yoksun kalınmış olur.

Bir din kitabını tahkir etmek, İslam âlimlerinden biri ile alay etmek ve tazim etmemiz emrolunan bir şeyi tahkir etmek, tahkir etmemiz emrolunan bir şeyi tazim etmek küfürdür. Bu tarz şeyleri icra eden kâfir olur. (Birgivi)

Sakalı sünnet diye kısa bırakmak yada yalnız çenede bırakmak bid’at olur, Resulullah efendimizin sakal şekli beğenilmemiş olur. Hadis-i şerifte, (İbadetleri bizim şeklinde yapmayanlar bizlerden değildir) buyuruluyor.

Namazlardan sonrasında âyet-el-kürsi okunması mümkün. Sonrasında tesbihler çekilir, ondan sonrasında yakarış edilir. Yakarma ederken salâten tüncina yada başka dualar da okunması mümkün. Âyet-el-kürsinin okunduğu yerde salâten tüncinayı okumak sünneti değişiklik yapmak olur, şu demek oluyor ki bid’attir. Peygamber efendimiz iyi mi yakarma etmişse, mezhebimiz bunu iyi mi bildirmişse, o şekilde yakarma edilir. (Şunu da yapalım, ötekini de ilave edelim) demek, dinde değişim olur. (Hadika)

(Kim dinde olmayan bir şey çıkarırsa merduddur) hadis-i şerifi gösteriyor ki, dinden olmayan bir itikad, bir söz, bir iş, bir hâl ortaya çıkarılır ve bunun din ve yakarma olduğuna inanılırsa, ya da İslamiyet’in bildirmiş olduklarında, bir fazlalık yada noksanlık yapılırsa ve bunu yapmaktan sevap beklenirse, bu yenilikler, değişimler bid’at olur. İslamiyet’e uyulmamış, ona inanç edilmemiş olur.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bugün kalbler kararmış olduğundan, bazı bid’atler güzel görünse de, hepsinden kaçınmak gerekir, kıyamette hepsinin zararı dokunan olduğu anlaşılacaktır. Hadis-i şerifte, (Her bid’at sapıklıktır) buyuruldu. (Müslim)

Din bir bütündür. Bir hükmünü beğenmeyen yada değiştiren kâfir olur. Örnek olarak sünnet olan sakalı da beğenmeyen kâfir olur. Beğenmiş olduğu halde yapmaz ise kâfir olmaz. Sünneti değiştirirse bid’at ehli olur.
[Hadika, Berika, Birgivi Vasiyetnamesi, Mektubat-ı Rabbani]

Sual: Sünnete yapışmak ne anlama gelir?
CEVAP
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetim içinde ayrılık olunca, benim sünnetime ve Hulefa-i raşidinin sünnetine yapışın!) [Tirmizi]

Bu hadis-i şerif, bu ümmette çeşitli ayrılıklar olacağını haber veriyor. Bunlar içinde, Resulullahın ve Onun 4 halifesinin yolunda olana sarılınız diyor. Sünnet, Resulullahın, sözleri, tüm ibadetleri, işleri, itikadları, ahlakı ve bir şey yapılırken görünce, engel olmayıp susması anlama gelir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Fitne fesat yayılmış olduğu süre, sünnetime yapışana yüz şehit sevabı verilir!) [Hakim]

Şu demek oluyor ki nefse ve bid’atlere ve kendi aklına uyarak İslamiyet’in hududu dışına taşıldığı süre, benim sünnetime uyana, kıyamette yüz şehit sevabı verilecektir. Bu sebeple fitne fesat zamanında İslamiyet’e uymak, kâfirlerle harp etmek şeklinde güç olacaktır. Bir hadis-i şerif meali:
(İslam dini acayip olarak başladı. Sonu da acayip olacaktır. Bu gariplere müjdeler olsun! Bunlar, insanların bozmuş olduğu sünnetimi düzeltir.) [Müslim]

Şu demek oluyor ki, İslamiyet’in başlangıcında, insanların bir çok, Müslümanlığı bilmedikleri, onu yadırgadıkları şeklinde, ahir zamanda da, dini bilenler azalır. Bunlar, benden sonrasında bozulmuş olan sünnetimi ıslah ederler. Bunun için, emr-i maruf ve nehy-i münker yaparlar. Sünnete, şu demek oluyor ki İslamiyet’e uymakta başkalarına örnek olurlar. İslam bilgilerini doğru olarak yazıp, kitaplarını yaymaya çalışırlar. Bu tarz şeyleri dinleyenler azca, karşı gelenler oldukça olur.

Sünnet nedir?
Sual:
Hakikat Kitabevi yayınlarından, Eshab-ı Kiram kitabında deniyor ki:
(Server-i âlem, namazda rükudan kalkarken, (Semi’ Allahü limen hamideh = Allahü teâlâ, kendisine hamd edenin hamdini işitir şu demek oluyor ki kabul eder) diyince, ilk safta bulunan Hazret-i Muaviye, (Rabbena lekel hamd = Hamdimizi kabul eden Rabbimiz, sana hamd olsun) dedi. Bu şekilde söylemesini, Resulullah efendimiz takdirle karşıladı. Bunu söylemek, kıyamete kadar sünnet olarak kaldı. Resulullahın takdirine mazhar olmak, ne büyük nimettir. Onun söylediği bir sözü kıyamete kadar Müslümanların söylemesine sebep olmak da, ayrı bir fazilettir.)
Bir sahabinin söylemesi, iyi mi namazda sünnet olur ki?
CEVAP
Sünnet, yalnız Peygamber efendimizin yapmış olduğu işler değildir. Birini bir şey yaparken görüp de bir şey demezse yada onu yapın derse, o da sünnet olur. Burada meydana getirilen işi beğenmesi, o işe razı olması ve bundan sonrasında bu işin yapılmasını emretmesi, o işin sünnet bulunduğunu gösteriyor.

Sünnet kelimesinin dinimizdeki manası
Sual: Sünnete uyan, sünneti yerine getiren, sünneti iyi bilen tabirleri din kitaplarında geçmektedir. Buradaki “sünneti iyi bilen” tabirinden, Peygamberimizin emirlerini, sünnetini iyi bilen manası mı anlaşılmaktadır?

Yanıt: Sünnet kelimesinin dinimizde üç manası vardır. Kitap ve sünnet beraber söylenince, kitap Kur’ân-ı kerim, sünnet de hadis-i şerifler anlama gelir. Farz ve sünnet denilince, farz Allahü teâlânın emirleri, sünnet ise Peygamber efendimizin sünneti şu demek oluyor ki emirleri anlama gelir. Sünnet kelimesi yalnız olarak söylenince, İslâmiyet şu demek oluyor ki tüm İslâmiyetin bildirdiği hükümler, buyruk ve yasaklar anlama gelir. Fıkıh kitapları bu şekilde bulunduğunu bildiriyor. Örnek olarak Kudûrî muhtasarında “Sünneti en iyi bilen imam olur” diyor. Cevhere kitabında burayı açıklarken; “Sünnet demek, burada ahkâm-ı islâmiyye şu demek oluyor ki İslâmiyetin hükümleri anlama gelir” diyor.

Sual: Peygamber efendimizin, yakarma olarak ve âdet olarak yapmış olduğu şeylerin hepsi sünnet midir ve hepsini yapmak gerekir mi?
Yanıt: Resulullah efendimizin yakarma olarak yapmış olduğu ve ara sıra bıraktığı şeylere Sünnet-i hüdâ yada Müekket sünnet denir. Bu tarz şeyleri ara sıra yapmayanlara azap bildirilmedi. Asla terk etmediği ve terk edenlere azap yapılacağını bildirdiklerine Vacip denir. Ara sıra yapmış olduğu ibadetlere Müekket olmayan sünnet yada Müstehap denir. Âdet olarak yaptıklarına Sünnet-i zevâid yada Edeb denir. İyi şeylere sağdan, kötü şeylere soldan adım atmak ve sağ, sol elleri kullanmak edebdir.

Gariplere müjdeler olsun!
Sual: Din kitaplarında, İslâmiyetin acayip olarak başlayıp sonrasında gene o acayip hâline döneceğini bildiren bir hadis-i şerif var. Bu hadis-i şerifteki acayip olmaktan maksat, murat nedir?

Yanıt: Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde;
(İslam dini acayip olarak başladı. Son zamanlarda da acayip olacaktır. Bu acayip insanlara müjdeler olsun! Bunlar, insanların bozmuş olduğu sünnetimi düzeltirler) buyurmuştur. Ehl-i sünnet âlimleri, bu hadis-i şerifi açıklarken buyuruyorlar ki:
“İslâmiyetin başlangıcında, insanların bir çok, Müslümanlığı bilmedikleri, onu yadırgadıkları şeklinde, ahir zamanda da, dini bilenler azalır. Bunlar, benden sonrasında bozulmuş olan sünnetimi ıslah ederler. Bunun için, emr-i ma’rûf ve nehyi anilmünker yaparlar. Sünnete, şu demek oluyor ki İslâmiyete uymakta başkalarına örnek olurlar. İslâm bilgilerini doğru olarak yazıp, kitaplarını yaymaya çalışırlar. Bu tarz şeyleri dinleyenler azca, karşı gelenler oldukça olur. O zamanda, sevenleri oldukça olan din adamı, doğru arasına eğrileri, hoşa giden sözleri karıştıran kimsedir. Bu sebeple yalnız gerçeği söyleyenin düşmanları oldukça olur.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/sunnet-nedir/feed/ 0 5791
Kur’an ve sünnet https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/28/kuran-ve-sunnet/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/28/kuran-ve-sunnet/#respond Sun, 28 Jul 2019 07:48:50 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5755

Sual: (Kur’an ve Sünnet varken mezheplere uyulmaz. Şahsen ben Tanrı’ın kelamını hiçbir mezhep âliminin sözüne değişmem. Onun için self servis yaparım, kendim pişirir kendim yerim. Kur’an varken başka şeye ne gereksinim vardır? Hadisler de böyledir. Tanrı’ın kelamı varken niye hadislere bakılır ki?) deniyor. Peygamberimiz ve âlimler Kur’ana aykırı mı konuşuyorlar?
CEVAP
Bu safsataya mugalata, söz ebeliği denir. Şimdi demagoji deniyor. Karşısındakini yanıltmak için doğruya benzer yanlış söz anlama gelir. (Tanrı’ın kelamını hiçbir mezhep âliminin sözüne değişmem) diyor, bunun aksini kim söyleyebilir? Peygamber efendimizin ve mezhep imamlarımızın bildirdiklerine uymak, başkalarının sözünü Tanrı’ın sözüne tercih etmek olmaz. Bu mezhepsizlerin kullandığı, alçakça demagojik bir taktiktir. Kendisi, Kur’an mealinden bir şey okuyor, bir şey anlıyor, bunun adı Kur’an oluyor, fakat Peygamber efendimizin yada mezhep imamlarımızın Kur’an-ı kerimden anladığı hâşâ Kur’an’dan değişik oluyor. Bu iyi mi sapıklık, akıl alacak benzer biçimde değil.

(Niye Tanrı kelamına değil de, başka kaynaklara bakıyorsunuz?) diyorlar. Bu dinin sahibi, peygamberi, Allahü teâlânın habibi Resulullah efendimizin yada Onun vârisleri olan mezhep imamlarımızın anladıkları Kur’an’dan ayrı bir şey oluyor da, bizim Kur’an’dan anlayacağımız iyi mi din oluyor? Bizim anladığımız senet oluyor, Resulullah’ın ve onun vârisleri olan âlimlerin anladıkları iyi mi sapıklık oluyor?

Din nakle dayanır, kendi anladıklarımız dinde senet olmaz. Kendi anladıklarımıza, (Kur’an böyledir) denmez. Denirse insan sayısı kadar değişik görüş meydana çıkar. Ortada din diye bir şey kalmaz.

Hakkı tanımak iyi mi olur?
Sual: Bir mezhepsiz diyor ki: (Hak kişilerle kim bilir, tersine kişiler hakla tanınır. Sen ilkin hakkı tanı, hakkın ehlini de bilirsin. Hak olan Kur’an ve Sünnet’tir. Bir sözü söyleyenin sözü Kur’an ve Sünnet’e uyuyorsa, o kimse hak ehlidir, uymuyorsa hak ehli değildir. İmam-ı a’zamın yada başka imamların sözleriyle hak tespit edilmez.) Bu söz doğru mu?
CEVAP
(Kur’an ve Sünnet) diyerek, art niyetini bu kelimelerin arkasına gizliyor. Kur’an ve Sünnet hakkın kendisidir. Fakat Kur’an ve Sünnet’ten kimin anladığı ölçü olur? Bir mezhepsiz, Kur’an ve Sünnet’e bakarak, (İmam-ı a’zam yanlış söylemiştir, o hak ehli değildir) diyemez. Kur’an ve Sünnet’i en iyi anlayan müctehid âlimlerdir, örneğin bunların en büyüğü olan İmam-ı a’zamdır. O, (Hak şudur) diyorsa, ona uyulur. Mezhepsizin anladığına uyulmaz. Bir örnek verelim:
Mezhepsiz, (Kur’anda Kevser sûresinde, “Tanrı için kurban kes!” emrine bakılırsa, kurban kesmek her insana farzdır) dese de, onun Kur’andan anladığı hak değildir. Hiçbir mezhep imamı, (Kurban kesmek farzdır) dememiştir. Demek ki, bizim gibilerin Kur’anla, Sünnet’le hakkı tespit etmemiz, imkânsız denecek kadar zor olsa gerek. Bir bakkalın kanundan, anayasadan anlamasıyla bir hukukçunun anlaması aynı olmaz. Kur’an-ı kerimi idrak etmek, anayasayı idrak etmek kadar kolay da değildir. Mezhepsizlerin, hak mezheplere aykırı olarak Kur’an ve Sünnet’ten çıkardığı yargı asla hak olması imkansız. Bugün için hakkı saptamak, sadece tâbi olduğu mezhebin hükmüne uymakla olur.

Peygamber efendimiz, Kur’an-ı kerimi anlayıp şerefli arkadaşlarına [Eshab-ı kirama] anlatmıştır. Kur’an-ı kerimi onun anlattığından değişik söyleyenin bildirdiği yargı geçersizdir. Hak sadece Resulullah efendimiz, Eshab-ı kiram ve mezhep imamlarıyla bilinir. Mezhepsizlerin Kur’an ve Sünnet’ten anladıklarıyla hak bilinemez. Bunlar, (Hak, kişilerle kim bilir) sözüyle mezhep imamlarını kastediyorlar. Kendi anladıklarını da hak kabul ediyorlar. Bunun için meal okuyorlar, Tesettür âyetlerini anlamadıkları benzer biçimde, Resulullah’ın açıklamasına da saygınlık etmeyip, (Kur’anda kapanmak yok) diyorlar. İçkinin haram edilişini bildiren âyetleri de anlayamadıkları ve gene Resulullah efendimizin açıklamasına da saygınlık etmedikleri için, (Sarhoş etmeyecek kadar, efendice içki içmekte sakınca yoktur) diyorlar. Üstelik, (Ben Kur’andan söylüyorum) diyerek kendi anladıklarını Kur’an sanıyorlar. Resulullah efendimizin bildirdiklerine, Ehl-i sünnet âlimlerinin o âyet-i kerimeleri açıklamalarına bakmıyorlar. (Onlar da insandır, kişiye bakılırsa din olmaz) diyorlar. Kur’an-ı kerimden kendi anladıkları din oluyor, hak oluyor da, İmam-ı a’zamın ve öteki mezhep imamlarının anladıkları, kişilerin görüşleri oluyor, hak olmuyor, din olmuyor! Mezhepsizlerin, dört hak mezhebe aykırı sözlerine saygınlık etmemelidir.

Kitap Sünnet demek
Sual:
Ehl-i sünneti savunduğu söylenen bir yazar, (Biri, davasını korumak için çaba sarfetmek için Kur’an’dan onlarca âyeti kanıt gösterse Sünnete ve sahabeye uygun değilse, bunun hakikat bulunduğunu onaylama etmeyin) diyor. O, Sünnete ve sahabeye uygun olsa, fakat mezhebimize aykırı olsa, onaylama etmek doğru mudur? Bir de, niye âyet diyor da, âyet meali yada o kişinin âyetten anladığı mânâ demiyor?
CEVAP
Her iddiayı sahibine sormalı. Bizim onlar adına konuşmamız yanlış olur. Fakat sözün zahirine bakarak ne anlaşıldığını bildirelim:
Bu sözü için (Yalnız Kur’an) diyenler, bu yazarı suçlamıştır. Suçlamaları kasıtlıdır, yanlıştır. Yazar, öyleki söylemekle (Âyetler kanıt olmaz) demiyor. (Kur’an’ı en iyi anlayan Resulullah ve sahabe-i kiramdır. Onların anladıklarına uygun değilse, sizin âyetlerden anladığınız yanlıştır) diyor. (Yalnız Kur’an) diyenler, Kur’an’dan kendi anladıklarına Kur’an diyorlar. Hâlbuki onların yada bizim anlamamız doğru olsa da yanlıştır. Zira icazetli müfessir değiliz. Kendi anladığımız mânâya iyi mi (Bu, Tanrı’ın kelamıdır) deriz? Yazar, bunu anlatmaya çalışıyor. Sadece sizin dediğiniz benzer biçimde, bir kimsenin Kur’an-ı kerimden anladığı Sünnete uygun olabilir, fakat mezhebimize uymuyorsa, (Bu anlayış, bizim mezhebimize aykırıdır) deriz.

Biri çıkıp, (Abdest âyetinde, sırayla yıkamanın farz olduğu bildiriliyor) dese, sahabe-i kiramdan örnekler de verse, biz (Evet) dersek mezhebimizden çıkmış, mezhepsiz olmuş oluruz. Zira Hanefî’de düzenleme farz değildir, Şâfiî’de farzdır. Şâfiî olan onaylama eder, fakat Hanefî onaylama edemez.

Gene biri, (Abdest âyetinde, muvalatın ve başın tamamını mesh etmenin farz olduğu bildiriliyor) dese, ikimiz de evet dersek, mezhepsiz oluruz. Zira Hanefî’de ikisi de farz değildir. Bunlar Mâlikî’de farzdır. Mâlikî olan onaylama eder, fakat Hanefî onaylama edemez.

Başka biri de, (Abdest âyetinde, başı olduğu benzer biçimde, çıplak ayakları da mesh etmek farzdır. Ayakları yıkamak bid’attir) dese, mezhebimize aykırı olduğundan onaylama edemeyiz. Yalnız, (Şiîlerde öyledir) deriz.

Gene biri, (Ben Kur’andan Fâtiha okumanın farz bulunduğunu anlıyorum) dese, bu sözü sünnete aykırı değildir. Sadece Hanefî mezhebine aykırıdır. Onun için ölçü, mezhebimizin bildirdiği hükümlerdir. Yalnız Kur’an diyen mezhepsizlerin, mezhebimize aykırı olan sözlerini, (Biz Kur’an’dan söylüyoruz) deseler de, onaylama edemeyiz.

(Yalnız Kur’an) diyenlerin yanında, (Yalnız Kitap ve Sünnet) diyen mezhepsizler de var. Bunlar mezhepsizliği meşrulaştırmak için, Kur’an’dan anladıkları hükümlere (Kur’an yolu), hadislerden anladıkları yola da, (Sahabenin yolu) diyerek ahmakları kandırmaya çalışıyorlar.

Onun için mezhebi olan, dört mezhebin hak olduğuna inanan kimse, (Kitap ve Sünnet) tâbirini kullanmaktan kaçınmalıdır. Zira şimdi bu tâbiri genel anlamda mezhepsizler kullanıyor. Ehl-i sünnet olan bilir ki, dinimizde kanıt bir tek, (Kitap ve Sünnet) değil, (İcma) ve (Kıyası fukaha) da vardır. Mezhepsizlere, mezhebimizin dışına çıkanlara, mezhebi geniş olanlara saygınlık edilmez.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/28/kuran-ve-sunnet/feed/ 0 5755
Sünnet de delildir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/26/sunnet-de-delildir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/26/sunnet-de-delildir/#respond Fri, 26 Jul 2019 20:41:55 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5748

Sual: Sünnetin kanıt olduğuna dair İmam-ı Şafii’nin bir yazısı varmış. Bu yazı nasıldır?
CEVAP
Oldukça yazısı vardır. Birinin özeti şöyledir:

Resulullah efendimizin, Kur’an-ı kerimi açıklayan sünnetine ehemmiyet vermeyen biri, İmam-ı Şafii hazretlerine der ki:
— Kur’anın bir kelimesini inkâr eden kâfir olur. Öyleyse neye dayanarak, herhangi bir buyruk hakkında; âyet yok iken “Bu farzdır” iyi mi denebilir? Şu halde biz bazı hadisleri kabul etmesek ne lazım gelir?

İmam Şafii, Kur’anda geçen Hikmet’in sünnet demek bulunduğunu kanıtlama ettikten sonrasında der ki:
— Allahü teâlâ buyuruyor ki:

(Resule itaat eden Tanrı’a itaat etmiş olur.)
[Nisa 80]

(Hayır, Rabbine andolsun ki anlaşmazlıklarda seni yargıcı kılıp verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sorun duymadan tam manasıyla kabullenmedikçe inanç etmiş olmazlar.) [Nisa 65]

Demek ki, Tanrı’ın hükmünü bildiren Kitap’tan ayrı olarak, Resulullahın hükmü de vardır. Allahü teâlâ gene buyuruyor ki:
(Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan da sakının!) [Haşr 7]

Bu âyet de, Resulullahın buyruk ve nehyine sarılmanın farz bulunduğunu bildiriyor.

İmam Şafii hazretleri, Kur’anda bulunan bazı genel hükümlerden sünnet ile özel hükümlerin çıkarıldığını bildirir:
— Namaz kılmanın genel emrinden hayzlı bayanların hariç bırakılması, zekâta yalnız bazı malların tâbi tutulması, vasiyetin feraiz âyetleriyle nesh edilmesi, miras âyetlerinin tüm anne, baba ve küçüklere şamil olmasına rağmen, kâfir olanlarına miras verilmeyeceği şeklinde istisnalara sünnet ile açıklık getirilmiştir.

Bu açıklamalardan sonrasında insaf ehli olan zat, sünnetin de kanıt bulunduğunu kabul eder. Fakat gene bazı sorular sorar. Der ki:
— Peki, sünnet ile kati bir haram iyi mi mubah kılınabilir?
— Bak şu yanında duran insanın kanına ve malına kimse dokunamaz. İki salih tanık, “Bu şahıs falancayı öldürdü ve elindeki malını aldı ve işte tarafındaki mal da gasbettiği maldır” dese, bu durumda ne yapılır?

— Kısas olarak öldürülür, malı da aslolan sahibinin vârislerine dağıtılır.
— Peki, bu şahitlerin yalan söyleme yada yanılma ihtimali var mıdır?

— Elbet vardır.
— Peki, kesinlikle dokunulmaz olan can ve malı iyi mi oldu da kati olmayan iki şahidin sözü ile mubah oldu?

— Bundan dolayı şahitliği kabul etmek de dinin emridir.
— Peki, Kur’anda katillikte şahitliğin kabulünü gösteren bir âyet var mı?

— Hayır, Tanrı’ın öteki emirlerinden benzetme ederek bunu çıkarıyorum.
— Şahitlerin hakiki hallerine yalnız Allahü teâlâ vakıf olmasına rağmen, zahire gore onları kabul ediyorsun. Biz de muhaddisten zapt, hıfz, hakkaniyet, tek kalmama şeklinde şartları arıyoruz. Kısaca iki şahitten beklenenden daha fazlasını hadis âliminden istiyoruz. Sadece bu şartlara haiz hadisler kanıt oluyor. (El Ümm)

Sen iki şahitle, bu şahitlerin yanılma ve yalan söyleme durumları da olabildiği halde, bunlara inandın yargı verdin, bir cana kıydın. Allahü teâlâ Kur’an-ı kerimde onlarca defa (Resulüme uyun, getirdiklerini alın, yasak ettiklerinden kaçının, O kendiliğinden konuşmaz, sözleri vahye dayanır, Ona itaat bana itaattir, Sizi sevmemi istiyorsanız Ona tâbi olun, Onun yolu ile benim yolumu ayıranlar kâfirdir) buyuruyor. Sünneti kanıt almak için, Allahü teâlânın emri ve şahitliği yetmiyor mu?

Sünnet namaz yok mu?
Sual: (Yalnız Kur’an) diyen etiketli yamuklardan biri, (Sünnet namaz diye bir şey yoktur, Peygamber, sünnet değil nâfile kılardı. Sünnet kılmak peygambere tapmak olur) diyor. Tüm İslam âlimleri sünnet kılmadı mı? Bunlar peygamberimize mi tapmıştır?
CEVAP
Hâşâ, bu fazlaca çirkin bir iftiradır. Sünnet kılan, sünnete uyan Peygamber efendimize tapmış olmaz. Ona uymuş olur, ona uymak da Tanrı’ın emridir.

Peygamber efendimiz, “sallallahü aleyhi ve sellem” farzların yanında nâfile kıldığı şeklinde, başka vakitlerde de nâfile kılardı. Bu nâfile namazlara sünnet adı verilmiştir. Bunun tapmakla ne alakası vardır? Peygamber efendimizin farzların haricinde yapmış olduğu her şeye sünnet denir. Sözgelişi farz oruçlar haricinde tuttuğu nâfile oruçlara sünnet oruç denir. Abdestin, namazın, haccın, orucun sünnetleri olur. Yemeğin, elbise giymenin sünneti olur. Yapmış olduğu her mübah şey sünnettir. Âdet olarak yapmış olduğu sünnetlerin yanında ezan okumak; kamet getirmek şeklinde yakarma olarak yaptıkları da vardır. Bu sünnetlere uymayı Resulullah’a tapmak şeklinde göstermek şeytanın kıyasına benziyor. Başka bir yamuk da, Kâbe istikametinde namaz kılmayı, Kâbe’ye tapmak olarak göstermişti. Şeytan da, Hazret-i Âdem istikametinde secde edilmesini, Hazret-i Âdem’e secde olarak kabul edip isyan etmişti. Biz, Kâbe istikametinde Allahü teâlâya secde ediyoruz. Sünneti de Peygamber efendimize uymak için yapıyoruz. Bundan dolayı Kur’an-ı kerimde mealen, (Resulüme uyun, o size ne emrederse onu yapın, niçin sakındırırsa ondan kaçının) buyuruluyor. Görüldüğü şeklinde Resulullah’ın sünnetine uymak, Tanrı’a uymak olur. Tanrı’ın emrine uyan Müslümanlara (Peygambere tapıyorsunuz) demek, ne kadar çirkin bir sözdür.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/26/sunnet-de-delildir/feed/ 0 5748
Ehl-i sünnet itikadı https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/29/ehl-i-sunnet-itikadi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/29/ehl-i-sunnet-itikadi/#respond Fri, 29 Mar 2019 07:51:47 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5176

Sual: Ehl-i sünnet itikadında olmanın şartları nedir?
CEVAP
Ehl-i sünnet itikadından, mühim olanlardan bazıları şunlardır:

1- Amentü’deki altı esasa inanmak. [Hayrın, şerrin ve her şeyin Allah’tan olduğuna inanmak. İnsanda irade-i cüziye vardır. İşlediği günahlardan mesuldür.]

2- Amel, imandan parça değildir. Şu demek oluyor ki yakarma etmeyen yada günah işleyen mümine kâfir denmez. [Vehhabiler, (amel imanın parçasıdır, namaz kılmayan ve haram işleyen kâfirdir) derler.]

3- İman ya vardır ya yoktur, artıp eksilmez. [Parlaklığı artıp eksilir.]

4- Kur’an-ı kerim yaratık [yaratık] değildir.

5- Tanrı mekândan münezzehtir. [Vehhabiler, (Allah gökte veya Arşta) derler. Bu küfürdür.]

6- Ehl-i kıble tekfir edilmez. [Vehhabiler, kendilerinden başka herkese kâfir derler.]

7- Mezar suali ve mezar azabı haktır.

8- Gaybı yalnız Tanrı bilir, dilerse enbiya ve evliyasına da bildirir.

9- Evliyanın kerameti haktır.

10- Eshab-ı kiramın hepsi cennetliktir. [Rafiziler, (Beşi hariç sahabenin tamamı kâfirdir) derler. Halbuki Kur’anda, tamamı cennetlik deniyor.] (Hadid 10)

11-
Ebu Bekr-i Sıddık, eshab-ı kiramın en üstünüdür.

12- Mirac, ruh ve bedenle beraber olmuştur.

13- Öldürülen, intihar eden eceli ile ölmüştür.

14- Peygamberler günah işlemez.

15- Bugün için dört hak mezhepten birinde olmak.

16- Peygamberlerin ilki Âdem aleyhisselam, sonuncusu Muhammed aleyhisselamdır. [Vehhabiler, Hazret-i Âdem’in, Hazret-i Şit’in, Hazret-i İdris’in peygamber olduğunu inkâr ederler. İlk peygamber Hazret-i Nuh derler. Liderlerine resul [Peygamber] diyen bazı gruplar da, (Nebi gelmez, fakat resul gelir) derler. Bunun için de Resulüm diyen zındıklar türemiştir.]

17- Şefaate, sırata, hesaba ve mizana inanmak.

18- Ruh ölmez. Kâfir ve Müslüman ölülerin ruhları işitir.

19- Mezar ziyareti caizdir. İstigase, doğrusu Enbiya ve evliyanın kabirlerine gidip, onların hürmetine yakarma etmek ve onlardan yardım istemek caizdir. [Vehhabiler ise buna şirk derler. Bu yüzden Sünnilere ve Şiilere müşrik, yani kâfir derler.]

20- Kıyamet alametlerinden olan Deccal, Dabbet-ül-arz, Hazret-i Mehdi’nin geleceğine, Hazret-i İsa’nın gökten ineceğine, güneşin batıdan doğacağına ve bildirilen öteki kıyamet alametlerine inanmak.

İmam-ı a’zam hazretleri (Kıyamet alametlerine tevilsiz inanmalı) buyuruyor. (Fıkhı ekber)

Bir hadis-i şerif meali:
(Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O vakit hepimiz inanç eder, fakat inanç artık yarar vermez.) [Buhari, Müslim]

Güneşin batıdan doğmasını, (Avrupa Müslüman olacak) diye tevil etmek, imam-ı a’zamın sözüne aykırıdır. Hiçbir İslam âlimi tevil etmemiştir. Hâşâ Resulullah, bilmece benzer biçimde mi söz söylüyor? Bu şekilde tevil etmek, (elma dersem çık, armut dersem çıkma) demeye benzer. Nitekim (Salat, duadır, namaz diye bir şey yok) diyenler çıkmıştır. O vakit ortada din diye bir şey kalmaz. Bir de Avrupa Müslüman olunca, inanç niye yarar vermesin? Güneşin batıdan doğması, ilmen de mümkündür. Dinsizler itiraz eder diye mecburi tevile gitmek gerekmez. Allahü teâlâ, dünyayı şimdiki yörüngesinden çıkarır, başka yörüngeye koyar. Dönüşü değişince, güneş batıdan dünyaya gelen olur.

21- Ahirette Allahü teâlâ görülecektir.

22- Kâfirler Cehennemde sonsuz kalır ve azapları hafiflemez, hatta gittikçe artar.

23- Mest üstüne mesh etmek caizdir.

24- Sultana isyan caiz değildir.

(Bu bilgiler, Fıkh-ı ekber, Nuhbet-ül-leali, R. Nasihin, Mektubat-ı Rabbani, F. Fevaid’den alınmıştır.)

Cehennemden kurtulan tek fırka
Sual:
Ben dini bilgilerden yoksun olarak yetiştim. Dinimi doğru olarak öğrenmek isterim. Birçok kitap aldım. Kitaplarda oldukça fazlaca farklılık var. Kur’an mealleri de değişik. Kendi başıma hakikatı bulmam mümkün değildir. Aynı mevzuları hocalara sormuş oldum. Onlar da değişik şeyler söylediler. Dinimi doğru olarak öğrenmeden ölürsem, mazur sayılır mıyım? Yoksa yanlış bildiğimden görevli olur muyum?
CEVAP
Aynı ve benzer sualleri fazlaca kimse soruyor. Her fırka, her grup, benim yolum doğru diyor. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hadis-i şerifte, müslümanların 73 fırkaya ayrılacakları bildirildi. Bu 73 fırkadan herbiri, İslamiyet’e uyduğunu, Cehennemden kurtulacağı bildirilen bu fırkanın kendi fırkası bulunduğunu anlatmaktadır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Her fırka, doğru yolda bulunduğunu sanarak, sevinmektedir.) [Müminun 53 ve Rum 32]

Bu çeşitli fırkalar içinde kurtuluş fırkasının alametini Peygamber efendimiz bildirmiştir:
(Bu fırkada olanlar, benim ve Eshabımın gittiği yolda bulunanlardır.) [Tirmizi]

Peygamber efendimiz, kendini söyledikten sonrasında, Eshab-ı kiramı da söylemesine lüzum olmadığı halde, bu tarz şeyleri da söylemesi, (Benim yolum, Eshabımın gittiği yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshabımın gittiği yoldur) anlama gelir. Eshab-ı kiramın yolunda giden, normal olarak Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Cehennemden kurtulan fırka, yalnız bunlardır. (C.1, m.80)

Bugün fazlaca kimse de kendilerinin Ehl-i sünnet bulunduğunu söylüyor. Bu bakımdan Ehl-i sünnet itikadının ne işe yaradığını bilmek şarttır. Bu bilindikten sonrasında hakikatı, hakkı bilmek zor olmaz.

Şirki affetmez ne demek?
Sual:
Tanrı’ın her günahı affedebileceği söyleniyor. Oysa en büyük günah olan şirki affetmeyeceği Kur’anda yazılı imiş. Bu hususu açıklar mısınız?
CEVAP
İtikadımızı düzeltmeliyiz. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İtikad edilecek şeylerde, bir sarsıntı olursa, kıyamette Cehennemden asla kurtulmak olmaz. İtikad doğru olup da işlerde [ibadetleri yapmakta, haramlardan kaçmakta] gevşeklik olursa, tevbe ile ve bir ihtimal tevbesiz de af olabilir. Eğer af olunmazsa, Cehenneme girse bile, sonunda gene kurtulur. İşin aslı, temeli itikadı düzeltmektir. (1/193)

Gene İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Her müslüman, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmeli, imanını buna gore düzeltmelidir. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan itikada uymayan kötü, bozuk itikadlar, imanlar, doğrusu bunlara gönül bağlamak, gönlü öldüren bir zehirdir. İnsanı sonsuz azaba götürür. Amelde, ibadetlerde tembellik, gevşeklik olursa, affolunabilir. Amma itikadda gevşek hareket etmek affolunmaz. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Tanrı [ahirette] şirki [küfrü, bozuk imanı] asla affetmez. Öteki tüm günahları ise, istediği kimselerden affeder.) [Nisa-48]

O halde ölmeden ilkin itikadı düzeltmelidir. (2/67)

Görüldüğü benzer biçimde, şirk doğrusu sövgü suretiyle ölen kimse, sonsuz olarak Cehennemde kalır. Dünyada iken, doğrusu ölmeden ilkin şirke [küfre] düşen kimse, tevbe ederse affolur.

Bir kâfir, kâfirliğine tevbe ederse, tertemiz, günahsız müslüman olur. Bir müslüman da şirke [küfre] düşerek kâfir olur, sonrasında pişman olup tevbe ederse, gene müslüman olur. Tevbe etmek için yalnız Kelime-i şehadet söylemek kafi değildir. Küfre sebep olan şeyden de tevbe etmek lazımdır. (Tanrı şirki affetmez) sözü yanlış anlaşılmaktadır. Şirk suretiyle ölmüş olan affolmaz; fakat hayattayken, onlarca kere şirke düşüp sonrasında tevbe eden affolur.

Ehl-i sünnet olmak için
Sual:
Bir saygın kitapta, (Tafdil-uş-şeyhayn, hubb-ül-hateneyn ve mest üstüne mesh, Ehl-i sünnet olmanın alametidir) deniyor. Burada ne denmek isteniyor?
CEVAP
Tafdil-uş-şeyhayn
, iki kayınpeder olan Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer’in öteki sahabe-i kiramdan üstün olduğuna inanmaktır. Hubb-ül-hateneyn, iki damadı, doğrusu Hazret-i Osman ile Hazret-i Ali’yi sevmek anlama gelir. Bir de, mest üstüne mesh etmek, Ehl-i sünnet olmanın alametlerindendir. Bilhassa İbni Sebeciler, ilk üç halifeyi sevmezler ve mest üstüne meshi caiz görmezler. Çıplak ayağa mesh ederler. Bu tarz şeyleri kabul etmeyenin Ehl-i sünnet olmadığı anlaşılır.

Her şeyi yaratan Tanrı’tır
Sual:
İmam-ı Rabbani hazretleri, 289. mektubunda, (Cebriye’nin, “İşi insanoğlunun yapması mecazdır, görünüştür, insanda kudret yoktur. Kullar, rüzgârla sallanan yaprak gibidir. İnsanların her hareketi, ağacın hareketi benzer biçimde mecburidir” sözü sövgü olduğu benzer biçimde, “Kulların iyi fena, tüm işleri, hakikatte onların değildir. İhtiyarî [isteğe bağlı] hareketleri de icra eden, yalnız Tanrı’tır” sözleri de küfürdür) buyuruyor. Aynı mektupta ve başka mektuplarda da, her şeyi yaratanın Tanrı olduğu bildiriliyor. İkisi değişik benzer biçimde görünüyor. Biz iyi mi inanırsak Ehl-i sünnete uygun doğrusu doğru inanmış oluruz?
CEVAP
Her şeyin yaratıcısı normal olarak Allahü teâlâdır. Aksini söylemek sövgü olur. Sadece bizlere irade-i cüziyye vermiştir. (Şunu yaparsan günah olur, şunu yaparsan sevab olur) diyor. İrade-i cüziyyemiz olmasa, doğrusu her şeyi bizlere zorla işletse, günahımıza ceza, ibadetimize sevab vermez. Bizlere irade-i cüziyye kuvvetini veren de Allahü teâlâdır. Her şeyin yaratıcısı Odur. Bu şekilde inanırsak doğru inanmış oluruz.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/29/ehl-i-sunnet-itikadi/feed/ 0 5176
Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? https://www.cennetinbahcesi.com/2017/11/13/ehl-i-sunnet-itikadi-nedir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2017/11/13/ehl-i-sunnet-itikadi-nedir/#respond Mon, 13 Nov 2017 08:18:58 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2494 Ehl-i sünnet itikadı konusunun Müslüman bireylerce anlaşılması için ilk olarak “İtikat” ilminin ve anlamının iyice idrak edilmesi gerekmektedir. Dinimizin genel hüküm ve prensipleri olarak değerlendirebileceğimiz bu kavram temel anlamıyla sözlüklerde “kalben inanmak” olarak geçmektedir. İtikatlar inanma şekillerini belirleyen prensip ve hükümler olarak algılanabilir. Ancak İslam dini bu konuda anlaşılırlığı biraz da maneviyat etkilerine bırakmıştır. İtikat kavramını anlamak için ilk önce inanmanız gerekmektedir. Sonrasında da Ehl-i sünnet itikadı hükümlerine uygun olarak inanmanız gerekmektedir. Yüce Allah insanlara inanmak konusunda birçok bilgi ve birikim sunmuştur. Ancak irade sahibi olan üstün varlık insan bu inanç türünce bazen dara düşebilir veya doğruyu bulamayabilir. İşte o dar anlarda Yüce Allah bizlere yardımcı olabilmesi için temel itikat bilgilerini sunmuştur.

Ehl-i Sünnet İtikadı Hakkında

Ehl-i sünnet itikadı tam olarak anlamını karşılamamakla birlikte Peygamber efendimiz yolunda iman etmek anlamına gelmektedir. Ehl-i sünnet itikadı 4 temel mezhebi karşılarken din anlamında evrensel bir inanıştır. Ehl-i sünnet itikadı hükümlerince inancınızı taçlandırmak ve Allah yolunda daha kuralcı bir inanç sergilemek için ilk olarak inanç kavramını tüm kalbinizle idrak etmeniz ve sonrasında Ehl-i sünnet itikadı hükümlerini anlayarak bu çerçeveler içerisinde iman etmeniz gerekmektedir. Bu itikat dâhilinde iman edebilmek için bu itikadın hükümlerini öğrenmeniz gerekmektedir.

Hükümlerin uygulanması ve hayata geçirilmesi Müslüman bireylere büyük katkılarda bulunacaktır. Bu nedenle bu hükümlere uygun yaşanılması hepimiz için uygundur. İslam dini büyük kurallar ve hükümler çerçevesinde şekillenmektedir. Bu kurallar ve hükümler İslam dinine uyanlar ve inanlar için büyük önem arz etmektedir. Ehl-i sünnet itikadı da bu hükümlerin Peygamber efendiniz inancını baz alan türleridir. Yani Peygamber efendimiz inanç açısından gerçekten faydalı bir bilgi birikimi paylaşmıştır. Peygamber bilincinde inanmak dinin son ve en güzel haddidir. Hükümler itikatların yapı taşlarıdır. Ehl-i sünnet itikadı hüküm örnekleri şu şekilde sıralanabilir:

  • Kuran-ı Kerim yaratık (mahluk hali) değildir.
  • Kabirde bulunan sual ve azap kulun hakkıdır.
  • Peygamber ki günah eylemez.
  • Ahiret makamında Allah’ı teâlâ görünecektir.
]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2017/11/13/ehl-i-sunnet-itikadi-nedir/feed/ 0 2494