soylemek – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Sun, 22 Sep 2019 06:23:41 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Yalan söylemek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/22/yalan-soylemek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/22/yalan-soylemek/#respond Sun, 22 Sep 2019 06:23:41 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5991

Sual: Yalan söylemenin dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Yalan söylemek büyük günahtır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Yalan söyleyenler, karacılık edenler, sadece Allahü teâlânın âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.) [Nahl 105]

Yalan, günahların en çirkini, ayıpların en fenası, kalbleri karartan tüm kötülüklerin başıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yalan, nifak kapılarından biridir.) [İbni Adiy]

(Mümin, her hataya düşebilir, fakat hainlik yapması imkansız ve yalan söylemesi imkansız.) [Bezzar]

(Doğru olun, doğruluk iyiliğe, iyilik ise, Cennete çeker. Yalandan sakının, yalan fücura, fücur ise Cehenneme götürür.) [Buhari]

(Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir. Yalan söylemek, karacılık etmek ile çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitneden de kötüdür.) [İbni Mace]

(Pazarcıların bir çok facirdir! Oldukça yemin ederek günaha girerler ve yalan söyleyerek alışveriş yaparlar.) [Hakim]

(Aldatan Cehennemdedir.) [Taberani]

(Yalan yere yemin büyük günahtır.) [Buharî]

(Danışana, yalan söyleyen kimse, ona hıyanet etmiş olur.) [İbni Cerir]

(En büyük günah, yalan yere yemin etmektir.) [Buharî]

Peygamber efendimiz, yalan söyleyenin ağzının bir taraftan kulağına kadar demir çengelle yırtılacağını, öteki tarafa geçildiğinde, önceki yırtılan tarafın iyi olacağını, sonrasında iyi olan tarafın yeniden yırtılarak bu şekilde Kıyamete kadar, kabrinde azabın devam edeceğini bildirmiştir. (Buharî)

Bir genç, Peygamber efendimize, üç büyük günaha yakalandığını bildirdi. Bunlardan biri yalandı. Peygamber efendimiz, (Yalanı benim için terk et!) buyurdu. Genç, peki diyerek gitti. Bir günahı işleyeceği vakit, (Eğer bu günahı yaparsam, Resulullah sorduğunda, evet dersem suçum meydana çıkar. Hayır dersem, yalan söylemiş, verdiğim sözü tutmamış olurum) diye düşündü. Öteki iki günahı da bıraktı. (Şir’a)

Büyükler buyuruyor ki:
Oğlum, yalandan sakın, o serçe eti şeklinde tatlıdır. Ondan azca kimse kurtulur. (Lokman Hakim)

Tanrı indinde en büyük hata, yalan konuşmaktır. (Hazret-i Ali)

Yalancı ile pinti Cehenneme girer, fakat hangisi daha derine atılır, bilmiyorum. (Şabi)

Doğru ile yalan, biri ötekini çıkarıncaya kadar kalbde boğuşur. (Malik bin Dinar)

İçi dışına, sözü işine uymamak, nifaktandır. Nifakın temeli ise yalandır. (Hasan-ı Basrî)

Eshab-ı kiram indinde yalandan daha fena bir şey yoktu, bu sebeple onlar, yalanla imanın bir arada bulunamayacağını bilirlerdi. (Hazret-i Âişe)

Sual: Birini üzmemek, kalbini kırmamak için sözgelişi, başka şehirde oturan annem sağlığımı sorduğunda, hasta olsam bile “fazlaca iyiyim” diyorum. Hasta olduğumu söylersem üzülüp vesvese yapıyor. İyiyim dersem caiz midir?
CEVAP
Caizdir, günah değildir.

Sual: Biri yiyecek bir şey ikram edip de sorarsa (yada sormadan), asla beğenmediğimiz halde “fazlaca güzeldi, ellerinize sıhhat” demek caiz mi?
CEVAP
Caizdir.

Sual: Aynı konuşma o kişinin gıyabında geçerse, sözgelişi, ev sahibinden ayrıldıktan sonrasında biri “yiyecek nasıldı, beğendin mi diye” sorarsa, beğenmesek de “evet, güzeldi” demek caiz mi?
CEVAP
Caizdir.

Sual: Fransa’da yüksek öğrenim yapıyorum. Bilhassa namazımı kılabilmek için kimi zaman okulda yalan söylemek zorunda kalıyorum. Bu yalan caiz mi?
CEVAP
Fransa şeklinde İslamiyet ile yönetim edilmeyen yerlerde, kendimize ziyanı gelecekse idarecilere yalan söylemek caiz olur. Namaz kıldın ve okula geç kaldın, nerede idin denince, doğru söylersek bir zarar gelme durumu var ise yalan söyleyebiliriz, bu dinimizin emridir. Hatta zorunlu kalınca küfrü gerektirici söz bile söylenir, mühim olan kendimize zarar gelmemelidir.

Müşrikler, Hazret-i Ammar’a, babasına ve annesine [Sümeyye Hatuna] işkence edip, sıcak kum içine gömerler ve üstünde et pişecek kadar sıcak taşları gövdelerine dizerlerdi. Sonrasında “Lat ve Uzza putu, Muhammed’in dininden iyi de” derlerdi. Demeyince de işkenceyi artırırlardı. Bir keresinde Resul-i Ekrem, (Sabredin ey Yaser ehli! Size vaat edilen yer Cennettir) buyurdu. Yaserlerin müşriklerden görmüş olduğu işkence, dillere destan olmuştur. İşkenceye uğramadığı günleri yoktu. Bigün Hazret-i Sümeyye’yi iki devenin arkasına bağlamışlar işkence ediyorlardı. Nihayet Ebu Cehlin kamçılarına dayanamayıp şehit oldu. Hazret-i Yaser’i de şiddetli işkence ile öldürdüler. İslam’da ilk şehit olan bunlardır. Hazret-i Ammar, kâfirlerin zorlamaları üstüne dediklerini diliyle söylemiş oldu. Resul-i Ekrem efendimize, Ammar kâfir oldu dediler. Buyurdu ki:
(Hayır o kâfir olmaz. Baştan ayağa kadar inanç ile doludur.) [İbni Mace]

(Allahü teâlâ imanı Ammar’ın tepeden tırnağa tüm vücuduna sindirtmiştir. İman onun et ve kanına karışmıştır. O hak neredeyse orada yer alır. Onun vücudundan herhangi bir şey yemesi Cehenneme yakışmaz.) [İbni Asakir]

(Ammar bin Yaser, iki durumla karşılaştığında ne olursa olsun en doğru olanını tercih eder.) [İbni Mace]

Hazret-i Ammarı özgür bıraktılar. Resulullah efendimiz, kutsal eliyle gözünün yaşını silip teselli buyurdu. Bu hadise üstüne, Nahl suresinin (Tanrı’a küfredenlere şiddetli azap vardır. Sadece kalbine inanç yerleşmiş olması durumunda [küfre] zorlanıp, yalnız diliyle söyleyenler müstesna) mealindeki 106. âyeti nazil oldu. Resulullah efendimiz de Hazret-i Ammar’a (Müşrikler eziyet ederse, gene bu şekilde söyle) buyurdu.

Sual: Tariz ve kinayeli konuşmada sakınca var mıdır?
CEVAP
Tariz ve kinayeli ifade kullanmakta sakınca yoktur. Tariz, delalet yolu ile, bir sözü bir manayı karşısındakine anlatmaktır. Örnek olarak karşıdaki kimse pinti ise, ona (Sen cimrisin) demeyip (cimrilik çirkin bir şeydir) demek böyledir.

Kinaye, maksadı, kapalı bir halde dolaylı olarak anlatmaktır. Örnek olarak, (Falancanın kapısı her insana açıktır) denince bu kimsenin misafirperver olduğu anlaşılır. Peygamber efendimiz yaşlanmış bir hanıma, (yaşlanmış hanım Cennete girmez) buyurunca hanım üzüldü. Bunun üstüne, (Sen o gün yaşlanmış olmazsın) buyurdu. Doğrusu Cennetteki tüm bayanların genç olacağını bildirdi.

İnsanın yalan söylemek zorunda olduğu vakit tariz ve kinaye yollu ifade kullanmasında sakınca yoktur. Örnek olarak bir kimseyi evden arasalar, o kimsenin de acil işi olduğundan gitmek istemese, oğluna, (Çoğu kez babam falanca kütüphaneye gider) demesini söylese, günah olmaz. Veya babası bahçede ise, (Babam evde yok) demesinde sakınca yoktur. Fakat sebepsiz bu şekilde yapması uygun olmaz. Örnek olarak, elindeki güzel bir kalemi görüp, (Bu kalemi sana falanca âlim mi verdi?) diye soranlara, o âlim kalemi vermediği halde, (Tanrı o âlimden razı olsun) demek uygun olmaz. Şu sebeple bu şekilde demekle kalemi âlimin verdiğine işaret edilmektedir.

Sual: “Yüzünü gören Cennetlik” yada “Yüzünü gören hacı oluyor” deniyor. Bu şekilde söylemekte sakınca var mıdır?
CEVAP
Her ikisini de söylemek caiz olmaz. Şu sebeple bu tarz şeyleri söylemek yalan olur. Bir kimseyi görmekle hacı yada Cennetlik olunmaz. Peygamber aleyhisselamı bile gören kimsenin imanı yok ise Cennetlik olması imkansız. Latife olarak yada mecaz olarak da bu şekilde şeyleri söylememelidir!

Sual: Ticaretle uğraşıyorum. Kimi zaman yemin ediyor, yalan söylüyorum. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?
CEVAP
Her müslüman, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi, kâfirlere de yapmamalıdır!

Satılan malı, aşırı övmemelidir! Şu sebeple, hem yalan söylemiş, hem aldatmış, hem de zulmetmiş olur. Hatta, doğru olarak da, müşterinin bilmiş olduğu şeyi söylememelidir! Şu sebeple, bu da faydasız söz olur. Kıyamette her sözden sual olunacaktır.

Yemin ile satmaya ulaşınca, yalan yere yemin etmek haramdır. Doğrusu büyük günahtır. Doğru yemin ederse, azca bir şey için Allahü teâlânın adını söylemek saygısızlık olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Alışveriş yaparken, vallahi böyledir, billahi öyleki değildir diye yemin eden hiç kimseye ve “bugün git, yarın gel” diyerek sözünde durmayan sanatkâra yazıklar olsun!) [Deylemi]

(Malını yemin ederek beğendirmeye çalışan hiç kimseye kıyamette acıma edilmez.) [İ. Gazali]

Sual: Yalan yere yemin ederek başkasının hakkını almak günah değil midir?
CEVAP
Yalan yere meydana getirilen yemine, yemin-i gamus denir. Günaha, Cehenneme sokucu yemin anlamına gelir. Peygamber efendimize, (Yemin-i gamus)un ne olduğu sorulunca, (Yalan yere yemin ederek müslümanın malını almaktır) buyurdu. (Buhari)

Yalan yere yemin ederek birinin malını almak, büyük günahlardandır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir müslümanın malını, haksız olarak almak için yalan yere yemin eden, Hak teâlânın gazabına uğrar.) [Buhari]

(Birinin malını almak için yalan yere yemin eden, Allahü teâlânın huzuruna cüzzamlı bir facir olarak çıkar.) [İbni Mace] [Facir; fitneci, fesatçı, günahkâr kimsedir.]

(Yalan yere yemin etmek, evleri harap eder.) [Beyheki]

(Yalan yere yemin eden, Cehenneme gidecektir.) [Hakim]

(Yalan yere yemin, malın yok olmasına sebep olur.) [Bezzar]

(Yalan yere yemin ederek, bir müslümanın malını alana, Aden haram, Cehennem vacip olur.) [Hakim]

Yalan yere yemin ederek, başkasının malını alan kimse, pişman olursa almış olduğu malı sahibine, sahibi ölmüşse, vârislerine vermelidir! Vârisleri de yoksa, fakirlere vermelidir! Malını almış olduğu kimselerle helalleşmeli, onlara yakarma etmelidir.

Yalanın caiz olduğu bölgeler
Sual:
Yalan hangi hallerde caizdir?
CEVAP
Yalan söylemek haramdır, fazlaca büyük günahtır. Ölmemek için leş yiyecek caiz olduğu şeklinde, ölümden kurtulmak için yalan söylemek de caizdir. (Hadika)

Hazret-i Sevban buyurdu ki: (Her yalan günahtır. Sadece bir Müslümana faydası dokunan yada bir Müslümanın zararını kaldıran yalan bundan hariçtir.)

Yalanın caiz olduğu yerlerden bazıları şunlardır:

1- Harpte: Hazret-i Ali otururken düşmanın biri, ansızın karşısına kılıçla çıkıp, (Şimdi seni benim elimden kim kurtarabilir?) der. Hazret-i Ali de, parmağı ile insanın arkasını gösterip (Peki dövüşelim; fakat iki kişiyle mi?) der. Düşman, arkamdaki kim diye bakınca, Hazret-i Ali, kılıcını çekip, düşmanını zararsız hâle getirir. Düşman, oturan insana yapmış olduğu kendi hilesini görmeden (Bana hile yaptın?) der. Hazret-i Ali de, (Fakat aslolan sen beni gafil avlayacaktın ya) der ve şu hadis-i şerifi bildirir:
(Harb hiledir.) [İbni Sünni, İbni Lal]

2- İki Müslümanı barıştırmak için:
Üç günden sonrasında dargın durmak günahtır. Dargın olan iki Müslümanı barıştırmak için aralarını bulucu yalan söylemek caizdir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İki kişinin arasını bulmak, nafile namaz, oruç ve sadakadan daha faziletlidir.) [Tirmizi]

(İki kişinin arasını düzeltmek ve hayırlı iş için söylenen söz, yalan sayılmaz.) [Müslim]

(İki Müslümanı barıştırmak için, birbirlerine iyi söz getirmek yalan sayılmaz.) [İbni Lal]

Peygamber efendimiz gülümsediği vakit, Hazret-i Ömer sebebini sual edince, buyurdu ki:
(Ümmetimden iki şahıs, Allahü teâlânın huzuruna çıktı. Biri dedi ki:
-Ya Rabbi, bu adamdan hakkımı al!
Allahü teâlâ buyurur:
– Bu insanın hakkını ver!
-Ya Rabbi, bir iyiliğim kalmadı ki iyi mi vereyim?

Allahü teâlâ hak sahibine buyurur:
– Bu insanın iyiliği kalmadı. Ne yapacaksın?
– Günahlarımı alsın!

Ayrıca Peygamber efendimiz ağlayarak (O gün öyleki dehşetli bir gündür ki, o gün başkalarının günahlarını yüklenmek şu şekilde dursun insan kendi günahının yükünü çekemez.)
Allahü teâlâ, hak sahibine buyurur:
– Başını kaldırıp Cennetin şu görkemli köşklerine bak!

Gerçek sahibi baktıktan sonrasında der ki:
– Evet görüyorum. Bu görkemli köşkler, hangi şehit, hangi sıddık yada hangi peygamberindir?
– İşte o gördüğün göz kamaştırıcı köşkler, bedellerini ödeyenler içindir.

-Ya Rabbi bunların bedellerini kim ödeyebilir?
– Sen ödeyebilirsin.

– Iyi mi ödeyebilirim, neyim var ki?
– Hakkını bu kardeşine bağışlamakla bu köşke haiz olursun.
– Bağışladım ya Rabbi.

Allahü teâlâ buyurur ki:
– Haydi kardeşinin elinden tutup Cennete girin!
Peygamber efendimiz devamla buyurdu ki:
(Tanrı’tan korkun ve aralarınızı düzeltmeye çalışın! Zira Allahü teâlâ, kıyamet gününde sizin aralarınızı düzeltir.) [Harâiti]

3- İki Müslümanın aralarının açılmasını önlemek için:
Araları bozulmak suretiyle olan iki Müslümanın aralarının açılmasını önlemek için yalan söylemek caiz olur. İyiliğe vesile olan yalan, fitneye sebep olan direkt makbuldür.

4- Eşi ile iyi idame için:
Eşler birbirini yönetmek için yalan söyleyebilir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Eşini yönetmek için yalan söylemek caizdir.) [İbni Lal]

(Eşler birbirini yönetmek için yalan söylerse günah olmaz.) [Müslim]

İbni Erkam hazretleri, Hazret-i Ömer’e, (Eşim beni sevmiyor. Sevmediğini de yüzüme karşı söylemiş oldu. Bu şekilde bir eş ile yaşamak istemem) dedi. Hazret-i Ömer, hanıma (Niçin kocanızın yüzüne karşı öyleki söylediniz) buyurdu. (Yalan söylememek için. Yoksa burada yalana izin var mıdır?) dedi. Hazret-i Ömer, (Normal olarak burada yalan anlatmaya izin vardır. Bir bayan, kocasını sevmese de, onu üzmemek için, yalan söylerse günah olmaz) buyurdu.

5- Zalimden, bir Müslümanın bulunmuş olduğu yeri gizlemek için.

6- Müslümanın malını zalimlerden korumak için.

7- Müslümanı memnun etmek için:
Bir dost beğenip bir kravat alsa yada bir elbise diktirse, bu bizim hoşumuza gitmese de, bu elbise size fazlaca yakışmış demek caiz olan yalana girer. Bir Müslümanı sevindirmek için bir bahane aramalıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Farzdan sonrasında Allahü teâlânın en fazlaca sevilmiş olduğu iş, bir mümini sevindirmektir.) [Taberani]

Genel olarak bayanlar, süse düşkündür, giyimlerine dikkat ederler. Almış olduğu bir elbise için, (Bu elbise, sana ne kadar da güzel yakışmış?) demek, yalan olmaz. Şu sebeple dinimiz, hanımla iyi idame için yalan söylemeyi caiz görmüştür. Hele haklı bir takdiri esirgemek ahmaklıktır.

8- Müslümanın günahını, sırrını ve aybını gizlemek için:
Müslüman gencin biri, iftiraya uğrar. Sonunda idama mahkum olur. İnfaz saatini beklerken, kendisine karacılık edenlere, ayrıca hükümdara ağzına gelen sözleri sarf eder, sövüp sayar. Bu acı acı bağırmalar, bir süre devam eder. Hükümdar, saraydan bu feryatları duyar. Fakat ara uzak olduğundan ne söylediğini anlayamaz.

İki vezirinin yanına giden hükümdar, bu gencin neler söylediğini sorar. Birinci vezir, “Hükümdarım bu genç, (Tanrı, affedenleri aziz eder) hadis-i şerifini söylüyor, “Affedenlerin yeri Aden” diyor. Sizden af talebinde bulunuyordu” der. Bu söz, hükümdarın hoşuna gider. (Bu genci affettim, özgür bırakın) der. İkinci vezir, derhal atılır: “Haşmetli hükümdarımız, bu veziriniz, zat-ı âlinize karşı, yalan söylüyor. Genç, af istemiyor, size sövüp sayıyordu” der. Hükümdar der ki: (Bre vezir, sen yersiz doğru söylemekle, iki kişinin ölümüne sebep olmak istiyorsun. Şu vezirin yalanı ise bir canı kurtarmıştır. Unutma ki, iş bitiren yalan, fitneye sebep olan direkt iyidir.)

Hükümdar, yersiz doğru söyleyen veziri azleder, yerinde yalan söyleyerek bir suçsuzu idamdan kurtaran veziri de kendisine sadrazam yapar.

9 – Fakire ikram için:
Biz satıcı olsak, yoksul biri de gelip beğenmiş olduğu bir malı almak istese, fakat pahalı gelse, biz o malı on liraya almışsak, fakire, biz bu malı beşe aldık, bir lira kâr ile size altıya satabiliriz desek bu caizdir, günah olmaz.

10 – Haklı iken, karşısındakine sen haklısın demek:
Eşin biri diğerine sen haklısın derse geçim olur. İkisi de ben haklıyım derse geçim olmaz. İkisi de sen haklısın derse, o vakit o evde tanrısal aşk adım atar. Hadis-i şerifde buyuruldu ki:
(Tanrı rızası için affedeni, Allahü teâlâ yükseltir.) [Müslim]

Daha bunun şeklinde şeylerde yalan söylemek caizdir. Örnek olarak içki içen yada başka bir günah işleyen hiç kimseye sen günah mı işliyorsun diye sorduklarında, fena örnek olmamak için, hayır günah işlemedim diyebilir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Fena şeyler icra eden, bu tarz şeyleri gizlemeye çalışsın!) [Hakim]

Büyükler yalan söylemek gerekince, sözün manasını değiştirerek, doğru söylemeyi tercih etmişlerdir. Örnek olarak Muaz ibni Cebel hazretleri, vazifesinden dönünce, hanımı (Bu kadar çalıştın, zekat topladın, bizlere ne getirdin?) dedi. O da, (Beni gözeten vardı, bir şey getiremedim) dedi. O, gözetenden Allahü teâlâyı kastetti. Hanımı ise, Hazret-i Ömer’in onu denetim eden birini gönderdiğini sandı. Hanımı, Hazret-i Ömer’in evine gidip, kızarak, (Muaz, Resulullahın ve Ebu Bekr-i Sıddık’ın yanında güvenli idi. Siz niçin onun peşine adam takıyorsunuz?) dedi. Hazret-i Ömer, Hazret-i Muaz’dan işin aslını öğrenince, hanımına bir miktar armağan gönderdi.

Kuyruklu yalan uyduranlar
Sual: Yalanın caiz olduğu bölgeler var. Adam, bunu ruhsat bilerek, ne kuyruklu yalanlar savuruyor. Ana babasına ve öteki büyüklere karşı akıl almaz yalanlar uyduruyor. Kimi zaman de yalanı meydana çıkınca latife yaptım diyor. Yalan dinimizde büyük günah değil midir?
CEVAP
Yalan Kur’an-ı kerimde de, hadis-i şeriflerde de büyük günah olarak bildirilmektedir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Tanrı’ın âyetlerine inanmayanlar, sadece yalan uydurur.) [Nahl 105]

Görüldüğü şeklinde yalan söylemek imana zıttır. Dört hadis-i şerif meali şöyledir:
(Yalan, imana aykırıdır.) [Beyheki]

(Yalan, münafıklık alametidir.) [Buhari]

(Şu üç şeyden biri bulunan kimse, namaz kılsa da, oruç tutsa da münafıktır: Yalan söylemek, sözünde durmamak, emanete hıyanetlik.) [Buhari, Ebu Davud]

(Müminde her alışkanlık olabilir. Fakat, hain olmaz ve yalan söylemez.) [İbni Ebi Şeybe, Bezzar]

Yalanın zararları ile ilgili birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Yalan, Cehennem kapılarından bir kapıdır.) [Hatib]

(Yalandan sakının! Şu sebeple yalan günaha, günah da Cehenneme götürür.) [Buhari]

(Yalan rızkı azaltır.) [İsfehani, Ebuşşeyh]

(Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona hıyanet ve yalan söylemez.) [Tirmizi]

Güldürmek için, şakadan da olsa yalan söylemek de caiz değildir. Bir hadis-i şerif meali:
(İnsanları güldürmek için yalan söyleyenlere, yazıklar olsun!) [Ebu Davud]

Hazret-i Abdullah bin Âmir anlatır:
Ben küçükken, Resul-i Ekrem evimize gelmişti. Oynamaya giderken, annem bana, (Abdullah gel, sana bir şey vereceğim) dedi. Resul-i Ekrem, (Ona ne vereceksin?) buyurdu. Annem de (Hurma vereceğim) dedi. Bunun üstüne Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Eğer bir şey vermeyip aldatmak için söyleseydin, yalan günahı yazılırdı.) [Şir’a]

Yalan olmaz
Sual: Bir şeyi 15 liraya alan kimse, 10 lira ile 5 lira verdiğini düşünerek, 10 lira verdim dese, yalan söylemiş olur mu?
CEVAP
Hayır, yalan söylemiş olmaz; bu sebeple 10 lira verdiği yalan değildir. Öteki verdiği 5 lirayı söylememiş oluyor, yalan olmuyor. Gene bunun şeklinde, 15 hurma yemiş olan birine kaç hurma yedin diye sorsalar, o da 10 tane hurma yedim dese, yalan söylemiş olmaz; yalnız yediği 5 taneyi söylememiş olur. (F. Hindiyye)

Bunun şeklinde, biz satıcı olsak, bir yoksul de gelip beğenmiş olduğu bir malı almak istese; fakat pahalı gelse, biz o malı 10 liraya aldığımız halde, (Bu mala 5 lira verdik, size 6 liraya satabiliriz) desek caiz olur, günah olmaz.

Gene bunun şeklinde sebeplerle, kölenin efendisine, babanın oğluna yada oğlunun babasına yapmış olduğu şahitlikler geçerli olmaz. Örnek olarak baba, bir hiç kimseye 10 sopa vursa, o kimse de babaya 5 sopa vursa, oğluna yemin ettirseler, o da, (Vallahi bu insanın babama 5 sopa vurduğunu gördüm) dese doğru söylemiş olur, yalan olmaz. Söylediği doğru; fakat gizledikleri de vardır. Başka şeyleri gizlemesi, ayrı bir mevzudur. Babasının vurmuş olduğu sopa, büyük ve kalınca olabilir. Insanın sopası ince olabilir. Bunlar sorulmazsa, tanık söylemezse yalan olmaz.

Sualde de bu şekilde bir incelik var. Bir 5 lira, bir de 10 lira vermiştir. Birini söylemeyip, verdiği 10 lirayı söylemesi yalan değildir.

Yalan yere yemin edilmez
Sual:
Dinimizde, (Zaruretler haramları mubah kılar) kuralı olduğu hâlde, S. Ebediyye’de, (Fakirlik olsa da, yalan yere yemin etmek caiz olmaz. Tariz, doğrusu iki manalı kelime söyleyip yemin edilir) deniyor. Zaruretler haramları niye mubah kılmıyor?
CEVAP
Tariz söyleyerek bu işten kurtulma imkânı varken yalan yere yemin etmek caiz olmaz. Tariz doğrusu iki manaya gelen kelimeyle söylemek caiz olur. Örnek olarak, bir kimsenin babasını eşkıyalar götürmeye gelseler, babası bahçede yada komşuda ise, (Vallahi babam evde yok. O, genel anlamda falanca kütüphaneye gider) derse, yalan söylememiş olur. Böylece eşkıyalardan kurtulmuş olur.

Güzel yalan, çirkin doğru
Sual: Helal olan yalanla, haram olan doğru nedir? Güzel yalana ve çirkin doğruya bir örnek verir misiniz?
CEVAP
Yalan söylemek haramdır, fakat harpte düşmana karşı helâl, hatta yerine bakılırsa farz olur. Müminleri zarardan kurtarmak için, dini korumak, İslamiyet’in bir emrini yerine getirmek için olursa sevabdır. Fitneye sebep olan doğru ise günahtır. (Fitne çıkaran doğru söz, günahtır) ve (Fitneye engel olan yalan, fitneye sebep olan direkt iyidir) denmiştir.

Yalan söylemek
Sual:
Patron, sekreterine, (Kim ararsa arasın, patron burada yok dersin, yoksa işine son veririm) diye yönerge verse, sekreterin yalan söylemesinin günahı patrona mı ilişkin olur? Değilse ne yapmak gerekir?
CEVAP
Yalan söylemek zorunda olan kimse, tariz ve kinaye yollu ifade kullanmalıdır. Tariz, iki manaya gelen söz anlamına gelir. Bu şekilde zor durumlarda, telefonda patronu soranlara, masanın üzerine elini koyup, (Patron burada yok) demeli, patron masanın üstünde olmadığı için yalan söylememiş olur. Patronun da emrini yerine getirmiş olur. Zorunlu kalmadıkça bu şekilde işlerde çalışmamalıdır.

Tevazu için yalan söylenmez
Sual:
Bazıları, (Büyük zatlar tevazu göstermek için yalan söyleyebilirler. Örnek olarak, “Benim günahım çoktur” demeleri böyledir. Aslına bakarsak “Siz fazlaca günahkârsınız” demek isterler) diyorlar. Bu, yanlış değil mi?
CEVAP
Normal olarak yanlıştır. Büyük zatlar, latife yada tevazu için de olsa, asla yalan söylemezler. Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri bir beytinde, (Günahlarım fazlaca, dağ şeklinde, yüzüm kara, katran şeklinde) diyor. Normal olarak doğru söylüyor. Fakat onların günah dedikleri işleri bizim iyi işlerimizden de kıymetlidir. İmam-ı Rabbanî hazretleri de buyuruyor ki:
İbadetlerini, iyiliklerini kusurlu, bozuk görmeye kavuşan bir kimse, öyleki bir hâle gelir ki, sağ omzundaki, iyilikleri yazan meleğin hiçbir şey yazmadığını sanır. Şu sebeple yazacağı bir iyilik yaptığını görememektedir. Sol omzundaki, kötülükleri yazan meleğin durmadan yazdığını sanır. Şu sebeple yaptıklarının hepsinin çirkin ve fena bulunduğunu görmektedir. Bu hâle kavuşan ârife, her insanın anlayamayacağı ve anlatamayacağı iyilikler kayra olunur. (2/53)

“Sözünün eri olan mürid şöyledir ki, sol omzundaki melek, yirmi yıl içinde, yazacak bir şey bulamaz” buyuruluyor. Bu kusurları fazlaca, pek muhtaç olan [İmam-ı Rabbanî hazretleri] kendimi iyi anlıyorum ki, sağ omzumdaki melek, yirmi seneden beri, yazacak bir iyilik bulamamıştır. Allahü teâlâ biliyor ki, bu sözü gösteriş olarak söylemiyorum. Gene iyi anlıyorum ki, Frenk kâfiri, kendimden kat kat daha iyidir. Hatalarla, kusurlarla çevrilmişim ve günahlarımın altında ezilmişim. Yaptığım ibadetleri, iyilikleri, sol omzumdaki melek yazsa, yeridir. Sol omzumdaki melek, hep yazmaktadır. Sağ omzumdaki ise işi olmayan, boş durmaktadır. Sağdaki amel defterim bomboştur. Yabancılar, buna ister inansın, ister inanmasınlar. Eğer, bunun içyüzünü anlamış olsalar, inanırlar. (1/222)

Şimdi kim, imam-ı Rabbanî hazretleri yalan söylüyor diyebilir ki? (Sağ omzumdaki melek sevab yazmıyor) ifadesi için, yemin de ediyor: (Allahü teâlâ biliyor ki, bu sözü gösteriş olarak söylemiyorum) diyor. Hâşâ, yalan olsaydı, Tanrı’ı tanık göstermek fazlaca tehlikeli olurdu. Bir hadis-i şerif:
(Yalan yere yemin etmek en büyük günahtır.) [Buharî]

Demek ki, (Büyük zatlar, tevazu için yalan söyler) demek fazlaca çirkindir.

Sual: Küs olan iki Müslümanı barıştırmak, aralarını bulmak için, yalan söylenebilir mi?
Yanıt: Yalan söylemek haramdır, günahtır. Yalnız, harpte düşmana ve iki Müslümanı barıştırmak, aralarını bulmak ve zalimden mazlumu kurtarmak için caiz olur.

Yalan yere yemin etmek
Sual: Yalan söylemenin ve yalan yere yemin etmenin günahı, fazlaca mu büyüktür?
Yanıt:
Bigün Resûlullah efendimiz, yanındakilere hitaben;
(Tüccarın, pazarcıların bir çok facirdir!) buyurur. Onlar da sebebini sorunca; (Alışverişleri helal olmaz. Şu sebeple, fazlaca yemin ederek günaha girerler ve yalan söylerler) buyururlar. Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yalan yere yemin ederek, birinin malını alan kimse, kıyamet günü, Allahü teâlâyı gadablı görecektir.)

(İman sahibi, her kabahati yapabilir. Fakat, hıyanet yapması imkansız ve yalan söylemesi imkansız.)

Peygamber efendimiz yalan anlatmaya izin mevzusunda;
(Yalan üç yerde caiz olur: Harpte ve devamlı, din düşmanlarının zararından korunmak yada Müslümanları korumak için. İkincisi, iki Müslümanı barıştırmak için, birinden diğerine iyi söz getirmek. Üçüncüsü, zevcelerini yönetmek için) buyurmuşlardır.

Zalimden, bir Müslümanın bulunmuş olduğu yeri, malını, günahını saklamak, iki Müslümanın arasının açılmasını önlemek, malını korumak, Müslümanın sırrının meydana çıkmaması ve bunlar şeklinde haramları önlemek için, yalan söylemek caiz olur. Ölmemek için leş yemeye benzer.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/22/yalan-soylemek/feed/ 0 5991
Kur’an’a uyduğunu söylemek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/29/kurana-uydugunu-soylemek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/29/kurana-uydugunu-soylemek/#respond Mon, 29 Jul 2019 18:56:34 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5762

Sual: (Yalnız Kur’an) sloganıyla ortaya çıkanlar, (Eğer yalnız Kur’an’a uyulsa, hepimiz aynı şeyi söyler. Asla ayrılık olmaz) diyorlar. Mutezile ve Cebriye’nin bazı görüşlerini benimseyenlerle, Vehhâbîler ve İbni Sebeciler, (Kur’an bu şekilde söylüyor) dedikleri hâlde, birinin bildirdiği ötekine niçin uymuyor?
CEVAP
Nakle uymadıkları için Kur’an’dan değişik şeyler anlıyorlar. Bu değişik şeylere de (Kur’an) diyorlar. Ne kadar garip ki, bu değişik şeylere, (Kur’an) diyorlar da, mezhep imamlarının, Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına, hattâ Resulullah’ın bildirdiklerine (Kur’an) diyemiyorlar. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan her söz yanlıştır.

Peygamber efendimizin, sallallahü aleyhi ve sellem, ömrünün sonuna kadar beş zaman namaz kıldığını, kâfir ve Müslüman hepimiz bilmiş olduğu hâlde, (Namaz üç vakittir) diyebilen çıkıyor.

Kâfir olan her insanın cehennemlik olduğu meşhur iken, (Hristiyanlar şehit olabilir, Cennete girer) diyen çıkıyor.

Allahü teâlâ, her şeyi bilmiş olduğu hâlde, (Tanrı her şeyi bilmez) diyen türeyebiliyor.

Kurban yalnız deve, sığır ve davardan olduğu hâlde, (Balıktan da kurban olur) yada (İslamiyet’te kurban kesmek yoktur. Kurban kesmek, hayvan katliamıdır) diyen çıkabiliyor.

Tesettür farz iken, (Tesettür farz değil) diyen oluyor.

Kur’an’da nesh olduğunda icma hâsıl olduğu hâlde, Mutezile benzer biçimde (Nesh yoktur) diyenler oluyor. Namaz ilkin Beytül Makdis’e doğru kılınırken, Kâbe’ye dönülmesi emredildi, eski kıble nesh edildi. Yahudiler bunun üstüne Peygamber efendimize kara çalma etmeye başlayınca, şu âyet-i kerime indi:
(Biz, daha iyisini yada onun gibisini getirmeden bir âyeti nesh etmez yada unutturmayız. Tanrı’ın her şeye kadir bulunduğunu bilmez misin?) [Bekara 106]

Nesh ile ilgili başka bir âyet-i kerime meali:
(Biz, bir âyetin yerine, bir âyeti değiştirip getirdiğimiz vakit [önceki âyetin hükmünü kaldırdığımız vakit] Tanrı ne indirdiğini pek iyi bilmişken, kâfirler “Sen, sadece bir iftiracısın” dediler. Hayır, onların bir çok Kur’ân’ın hakikatini ve yargı değiştirmenin yararını bilmezler.) [Nahl 101, A. Fikri Yavuz meali]

İmanın altı şartını bildiren Amentü hadisi, meşhur ve mütevatir iken, imanın şartlarından kaderi açıkça inkâr edenler oluyor. Bu Mutezile itikadını İbni Sebeciler de savunuyorlar.

Kimi de imanın şartını çoğaltıyor, yediye çıkarıyor. Şimdiye kadar gelen tüm İslâm âlimlerini câhillikle suçlayıp, (İmanın şartına Tanrı’a ulaşmak maddesini de koydum) diyor.
Kimi de, (Namaz asla mühim değildir) diyor.

Peki, o âyetlerde Allahü teâlâ ne buyuruyor? Kendi yanlış anlayışları için, Tanrı adına konuşmaktan ve (Tanrı bu şekilde diyor) demekten daha tehlikeli ne olabilir?

O hâlde yapılacak iş, (Yalnız Kur’an) diyenlere yada (Ben Kur’an’dan söylüyorum) diyenlere değil, Peygamber efendimize ve Onun açıklamalarını esas alan Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymaktır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/29/kurana-uydugunu-soylemek/feed/ 0 5762
Herkese aynı şeyi söylemek doğru mu? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/16/herkese-ayni-seyi-soylemek-dogru-mu/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/16/herkese-ayni-seyi-soylemek-dogru-mu/#respond Sun, 16 Jun 2019 07:49:01 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5554

Sual: Emr-i maruf yaparken her insana aynı şeyi söylemek doğru mu?
CEVAP
İnsanlar farklıdır. Herkese aynı şeyi söylemek yanlışlığa neden olur. Bazısına azimetle, bazısına ruhsatla amel edilmesi söylenmelidir! Nabza bakılırsa şerbet verilmelidir! Şu demek oluyor ki aynı hastalıktan muzdarip hastalarını, bünyelerine ve hastalığın derecesine bakılırsa çeşitli metotlarla tedavi eden hekim şeklinde olmalıdır.

(Amellerin en faziletlisi, nefse en zor geleni yapmaktır) hadis-i şerifine uyup, iman-ı kâmil sahibi olan müminler, Allahü teâlânın rızasını ve sevgisini kazanmak için, nefslerine zor gelen, güç şeyleri yapmayı seçerler. Böylece ahirette yüksek derecelere kavuşmak isterler. Fakat bir insanoğlunun nefsi, kolaylıkları yapmak istemezse, bunun azimetleri bırakıp, ruhsat ile amel etmesi efdal olur.

Havf, Tanrı’tan korkmak, reca da Tanrı’ın rahmetini umut etmek anlamına gelir. Hep Tanrı’ın azabından bahsedip insanları korkutmak doğru olmadığı şeklinde, azaptan asla bahsetmeyip hep Tanrı’ın rahmetinin bolluğundan anlatmak de isabetli olmaz. Mümin ikisi içinde olmalıdır! Yaşarken, havfı, ölürken recası daha çok olmalıdır! Azimetle hareket etmek elbet fazlaca iyidir. Sadece azimeti yapamadığı için ruhsatı bile terk edene azimetten anlatmak yanlış olur. Örnek olarak vesvese sahibi olan, ruhsat ile amel etmelidir!

Necmüddin-i Gazzi hazretleri, (Şeytan insana, Allahü teâlânın bildirdiği kolaylıkları yaptırmaz. Örnek olarak mest üstüne mesh ettirmeyip ayaklarını yıkattırır. Ruhsat ile amel etmelidir) buyurmuştur. İmam-ı Rabbani hazretleri de, (Gerektiğinde en kolay fetvaya uymalıdır! Allahü teâlâ, insanlara güç gelen şeyleri değil, kolay olanların yapılmasını istiyor. Bundan dolayı insan zayıf, dayanıksız yaratılmıştır) buyuruyor.

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, emrettiği şeyler şeklinde, ruhsat verdiği şeyleri yapmanızı da sever.) [Beyheki]

(Allahü teâlânın size verdiği kolaylık ve ruhsatlardan istifade edin!) [Buhari]

(Ruhsatlardan istifade etmeyen, Arafat dağı kadar günah işlemiş olur.) [Taberani]

Peygamber efendimiz, kutsal ayakları şişinceye kadar geceleri, fazlaca namaz kılmıştır. Fakat, ümmetine fazlaca acıma etmiş olduğu için, onların bu şekilde sorun çekmelerini istemezdi. Ümmetine ruhsat ile emrederdi. Kendisi azimet ile yakarma yapardı. Din, yalnız buyruk demek değildir. Ruhsat ile azimetin ikisi de dindir.

Tahrim suresinde, (Allahü teâlânın helal ettiklerini kendinize haram etmeyiniz) mealindeki âyet-i kerime, (Ruhsat, izin verilen şeyleri inkâr etmeyiniz! Bu tarz şeyleri haram etmeyip de, terk eder, çekinirseniz zühd olur, iyi olur. Yapması ise, günah olmaz) anlamına gelir. (Sünnetimi kabul etmeyen benden değildir) hadis-i şerifi de, (Ruhsat, izin verdiğim şeyleri kabul etmeyip, kendine sorun veren benim sünnetime uymamış olur) anlamına gelir. (Müslim)

Günah işleyene tembih etmek
Sual: Günah işleyene, her insanın içinde, sert bir halde o günahtan vazgeçmesini söylemek, dinen uygun mudur?
Yanıt:
Haram, günah işleyecek hiç kimseye gizlice tembih edilir. Haram işlemekte olana, tatlılıkla orada söylenir. Herkese ilkin gizli saklı, tenhada tembih vermek, daha tesirli olur. Emr-i ma’rûf yapmanın üç şartı vardır:
Birincisi, Allahü teâlânın emrini ve yasağını bildirmeye niyet etmektir.
İkincisi, söylediğinin vesikasını, kaynağını bilmektir.
Üçüncüsü, hasıl olacak sıkıntılara sabretmektir. Yumuşak söylemek, sertlik yapmamak lazımdır. Sert söyleyen ve münakaşa eden fitne çıkmasına sebep olur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/16/herkese-ayni-seyi-soylemek-dogru-mu/feed/ 0 5554
İnsanlara ihtiyacını söylemek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/17/insanlara-ihtiyacini-soylemek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/17/insanlara-ihtiyacini-soylemek/#respond Wed, 17 Apr 2019 12:46:31 +0000 Allah’a iman>Allah’a güvenmek ve tevekkül]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5268

Sual: (İhtiyaçları insanlara bildirmemeli) deniyor. Bildirilmeyince ihtiyacımız iyi mi karşılanır?
CEVAP
Burada, ihtiyaçların karşılanmasını Allahü teâlâdan değil de, insanlardan beklemek kastediliyor. Doğrusu sebebe yapışmak için, ihtiyacımızı başkasına bildirsek de, gene ona değil Allahü teâlâya güvenmek ve Ondan beklemek gerekir. Hadis-i şerifte, (İnsan, gereksinimlerini, Tanrı’a havale ederse, gereksinimlerini [meydana getirecek sebepleri] kayra eder) buyuruldu. Örneğin, her insanın ona acıma ve hizmet etmesini temin eder, böylece gereksinimleri görülmüş olur. Başka bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsan, umut bağladığı yere havale edilir. Eğer Tanrı’tan başkasına umut bağlamazsa, Allahü teâlâ da onun işini kendi üstüne alır, başkasına havale etmez.) [Hâkim]

Kim Tanrı içinse, Tanrı da onun içindir. Allahü teâlâ, her işte rıza-i ilahiyi düşüneni kendi himayesine alır. İnsanların rızasını gözetip, Rabbimizin rızasına uymayanların işini insanlara bırakır.

Yahya bin Muaz-ı Razi hazretleri buyuruyor ki: İnsanlar seni, Tanrı’ı sevdiğin kadar sever. Tanrı’tan korktuğun kadar, senden korkarlar. Tanrı’a itaat ettiğin kadar, sana itaat ederler. Ona itaatin nispetinde, sana hizmet ederler. Hülasa, her işin, Onun için olsun! Yoksa hiçbir işinin faydası olmaz. Hep kendini düşünme! Allahü teâlâdan başka, hiç kimseye güvenme!

İmam-ı Rabbani hazretleri, (Eşin, dostun gönüllerini yapmak için, kendini günaha sokmak ve ahiretin sonsuz azaplarına atılmak, aklı olanın yapacağı iş değildir) buyuruyor.

Ebu Muhammed Raşi hazretleri buyuruyor ki:
Kendin ile Allahü teâlâ içinde en büyük perde [engel], hep kendi menfaatini düşünmek ve kendin şeklinde, bir acize güvenmektir. Sofilik, istediğin her yere gidebilmek ve bulutların gölgesinde rahat etmek ve herkesten saygı görmek değildir. Her halinde Allahü teâlâya güvenmektir.

Ilkin Tanrı’a, sonrasında sana
Sual:
Birine bir şey verirken ya da çocuğunu bırakırken, (Ilkin Tanrı’a, sonrasında sana emanet ediyorum) demek caiz midir? (Tanrı’a pek güvenmiyorum, onun için sana da emanet ediyorum) anlamı çıkmaz mı?
CEVAP
Müslüman, o manada söylemez. Emanet edilecek aslolan yerin, Allahü teâlâ bulunduğunu bilir. Esasen bu sözüyle bunu bildiğini ve buna inanç ettiğini de bildiriyor, ek olarak bu kıymetli bilgiyi karşısındakine de hatırlatıyor, doğrusu sen de bunu unutma demeye getiriyor.

(Deveni bağla, sonrasında Allahü teâlâya tevekkül et) hadis-i şerifi, sebeplere yapıştıktan sonrasında, neticesini Tanrı’a bırakmak icap ettiğini bildiriyor. Birine çocuğunu emanet etmek, deveyi bağlamak gibidir. Deveyi bağlamadan Tanrı’a emanet etmek, tevekküle aykırıdır.

(Ilkin Tanrı’a, sonrasında sana emanet ediyorum) demek, (Bunu sana emanet ediyor, Tanrı’a da tevekkül ediyorum) anlama gelir. Yoksa (Allaha güvenmediğim için, sana emanet ediyorum) demek değildir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/17/insanlara-ihtiyacini-soylemek/feed/ 0 5268
Allah yerine tanrı ve başka isimler söylemek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/06/allah-yerine-tanri-ve-baska-isimler-soylemek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/06/allah-yerine-tanri-ve-baska-isimler-soylemek/#respond Sat, 06 Apr 2019 06:13:09 +0000 Allah’a iman>Allah’ın isimleri ve sıfatları]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5214

Sual: Allah yerine tanrı demek caiz mi? Allah kelimesinin yabancı dillerde karşılığı var mıdır?
CEVAP
Allahü teâlânın adları tevkifidir. Kısaca, İslamiyet’te bildirilen adları söylemek caiz, bunlardan başkasını söylemek caiz değildir. Örnek olarak Allahü teâlâya âlim denir. Fakat; âlim manasına gelen fakih kelimesini Allah için kullanmak caiz olmaz. Şu sebeple, İslamiyet, Allahü teâlâya fakih dememiştir. İlah manasına tanrı kelimesini kullanmakta sakınca yoktur. Örnek olarak, (Hindlilerin tanrıları inektir), (Birdir Allah, ondan başka tanrı yoktur), (Bizim tanrımız Allah’tır) demek caizdir. Fakat (Bizim Allah’ımız tanrıdır) demek caiz olmaz. Bu inceliği iyi idrak etmek gerekir.

Allahü teâlânın adları sonsuzdur. Binbir adı var diye meşhurdur. Kısaca, adlardan binbir tanesini insanlara bildirmiştir. Dinimizde bunlardan 99’u bildirilmiştir. Bunlara Esma-ül hüsnâ denir.

Allah adı yerine, tanrı yada tanrı adı yerine Allah demek caiz değildir. Şu sebeple tanrı, ilah, mabud-put anlamına gelir. Asuriler, Türkleri, güneşe, yıldızlara tapınmaya alıştırdıkları için tanyeri ağarınca, güneşe tapınırlardı. Bu sebepten, Güneşin adı, tanyeri ve nihayet tanrı oldu.

Allah kelimesi özel isimdir. Hiçbir dilde karşılığı olmaz. Allah kelimesinde müzekkerlik, müenneslik yoktur. İlah kelimesinin ise her dilde karşılığı, bazı dillerde de müzekker [erkek] ve müennes [dişi] şekli vardır. Örnek olarak Arapça’da Mabud-Mabude, Türkçe’de Tanrı-Tanrıça, İngilizce God-Goddess, Fransızca Dieu-Deesse, Almanca Gott-Göttin benzer biçimde. Bu kelimelerin asla biri Allah adı yerine kullanılmaz. Allah manasına yalnız Allah kelimesini kullanmakta fayda vardır. Şu sebeple Allahü teâlâ, (Benim ismim Allah’tır. Bana, Allah diye yakarma edin) buyuruyor. Kendisi ne bildirmişse onu kullanmakta fayda vardır. İlah manasında her millet kendi dilindeki kelimeyi kullanır. Fakat Allah her dilde aynıdır. (S.Ebediyye)

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah sadece bir tek ilahtır.) [Nisa 171]

(Ben Allah’ım, benden başka ilah yoktur.) [Taha 14]

(Mevlanız Allah’tır.) [Âl-i İmran 150]
(De ki: “İster Allah, ister Rahman deyin, hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O’nundur.”)
[İsra 110]

(En güzel isimler Allah’ındır, O’na o isimlerle yakarma edin, O’nun adları mevzusunda eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını göreceklerdir.) [Araf 180]

İbadet haricinde
Sual:
Allahü teâlâ için bazı şiirlerde, Tanrı, Padişah, Çalap, Sultan, Üstad, Hudâ benzer biçimde ifadeler kullanılıyor. (Tanrı misafiri) de deniyor. Bu tarz şeyleri kullanmak caiz mi?
CEVAP
Bunlar Allah isminin yerine kullanılmaz, sözgelişi Allahü ekber yerine tanrı uludur denmez, fakat bu kelimeler ilah, mabud anlamında kullanılabilir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın adları, tevkîfîdir, doğrusu dinin sahibinin bildirmesine bağlıdır. İslamiyet’in söylediği adı söylemeli. İslamiyet’in bildirmediği isim, ne kadar iyi, güzel olsa da söylenemez. (2/67)

Allah kelimesinin tercümesi söylenmez. Allahü teâlâ, (Benim ismim Allah’tır) buyuruyor. Hangi milletten olursa olsun, lisanı, dili ne olursa olsun, her insanın Allah demesi gerekir.

Âsûrîler, Güneş’e, yıldızlara tapınırlardı. Tanyeri ağarınca, Güneş’e tapınırlardı. Bu sebepten, Güneş’in adı, tanyeri ve nihayet tanrı oldu. Tanrı kelimesi ile ötekiler ibadette kullanılmaz, fakat yakarma haricinde ilah anlamında kullanılabilir. Sırayla her birine birer örnek verelim:
1- İlah mânâsında tanrı kelimesini kullanmak caizdir. Örnek olarak, (Hintlilerin tanrısı inektir), (Allah’tan başka tanrı yoktur), (Bizim tanrımız Allah’tır) ve (Tanrı misafiri, rızkıyla gelir) demekte sakınca yoktur.

Bir ozan diyor ki:
Tanrımız tek bir ilah,
Yok bizlere başka penah,
İkiye tapmak günah,
La ilahe illallah.

2- Kuddusî baba der ki:
Ey rahmeti bolca Padişah,
Ben işledim hadsiz günah,
Gece gündüz çekerim ah!
Boynu bükük geldim sana.

3- Yunus Emre der ki:
Hak Çalap’ım, Hak Çalap’ım,
Senden gayrı yok Çalap’ım,
Günahları affedersin,
Ey rahmeti oldukca Çalap’ım.

4- Süleyman Çelebi der ki:
Dertlilerin dermanısın,
Âlemlerin Sultan’ısın.

5- Mektubat-ı Rabbânî’deki bir beyit:
Ayna arkasındaki papağana benzerim,
O ezelî Üstad’ın sözlerini söylerim.

6- Hudâ kelimesi, daha oldukca Farsçada kullanılır. Yunus Emre der ki:
Hudâ bizlere verdi sevda,
Sevmek oldu, artık besin,
Ele geçmez bu dünyada,
Gülme gözüm bundan sonrasında!

Yabancı dillerdeki Dieu, Gott ve God kelimeleri de, ilah, mabud mânâsında kullanılabilir. Allah adı yerine kullanılamaz. (Bizim tanrımız Allah’tır) anlamında şöyleki denebilir:
İlahünâ hüvallahü. (Arapça)
Hudâ mâ Allah est. (Farsça)
Notre Dieu est Allah. (Fransızca)
Our God is Allah. (İngilizce)
Unser Gott ist Allah. (Almanca)

Hancı yolcu
Sual:
(Dünya han, insanoğlu yolcu ve Allah hancı) demek; bir de, koyunları insana, ağılı dünyaya, çobanı da Allah’a benzetmek caiz midir?
CEVAP
Dünyayı hana, insanları yolcuya benzetmek normaldir. Koyunları insana, ağılı dünyaya benzetmek de normaldir, fakat çobanı ve hancıyı Allahü teâlâya benzetmek hoş değildir. Bir insana bile çoban dense alınır. Dinimizin bildirdiği adları söylemelidir. Allahü teâlânın bin bir adı varken, benzetmelerden uzak durmalıdır. Birgivi Vasiyetnamesi şerhinde, Allah’ın isimlerinin tevkifî olduğu, doğrusu dinin bildirdiği adları söylemek gerektiği bildirilmektedir.

Allah ve God
Sual:
Allah yerine Tanrı yada God demekte sakınca var mıdır?
CEVAP
Evet, caiz olmaz, zira Allah kelimesi özel isimdir. Hiçbir lisanda karşılığı yoktur. Bununla birlikte Allah’ın adları tevkîfîdir, doğrusu dinin bildirmesine bağlıdır, dinimiz iyi mi bildirmişse, aynen onu söylemek gerekir. Tercümesi söylenmez. Allahü teâlâ, (Benim ismim Allah’tır) buyuruyor. Lisanı ne olursa olsun, her insanın Allah demesi gerekir.

Bir kimsenin adı Tahir olsa, ona Tahir bey demeyip, mânasını söylemek, doğrusu Temiz bey demek yanlış olur. Bahadır, yiğit, kahraman kelimeleri aynı mânadadır. Bahadır beye, Yiğit bey yada Kahraman bey desek doğru olmaz. Bunun benzer biçimde muhabbet kelimesiyle sevgi kelimesi aynı anlamdadır. Muhabbet hanıma Sevgi hanım desek uygun olur mu? Sevgi ablaya da Muhabbet abla denmez. Murat; arzu, istek anlamına gelir. Murat adlı birine Arzu yada Arzu desek asla uygun olur mu? Bunun benzer biçimde münevver, aydın anlamına gelir. Münevver adlı birine Aydın denir mi?

İlah yerine başka dildeki karşılığı olan God, Gott, Dieu, Huda, Tanrı benzer biçimde kelimeleri kullanmanın mahzuru olmaz, fakat Allah yerine başka kelime kullanılamaz.

Tanrı kelimesini kullanmak
Sual: (Tanrı kelimesini Şamanistler, Güneş’e tapanlar çıkardığı için asla kullanmamak daha iyi olur) diyorlar. İlah anlamında kullanmanın mahzuru var mıdır?
CEVAP
İlah anlamında kullanmanın mahzuru olmadığı benzer biçimde, asla kullanmamanın da mahzuru olmaz. Kullanmak bir gerekseme değildir. Tanrı yerine kullanılacak oldukca kelime var. Genel anlamda bu kelimeyi, dinden uzak kimseler kullandığı için, asla kullanmamak daha uygundur. Allah isminin yerine asla kullanılmaz, ilah anlamında gerekseme olursa kullanılabilir. Birkaç örnek verelim:
Allah adı yerine, tanrı demek caiz değildir. Şu sebeple tanrı, ilah, mabud anlamına gelir. Örnek olarak, (Hintlilerin tanrıları inektir) denilmektedir. (Birdir Allah, Ondan başka tanrı yok) denilebilir. Başka dillerdeki Dieu, Gott ve God kelimeleri de, ilah, mabud mânâsına kullanılabilir. Allah adı yerine kullanılamaz. Allahü teâlâya ortak, Allahü teâlâ benzer biçimde ikinci bir tanrı var olması imkansız. Vacib-ül-vücud, bir olan bu ilah, bu tanrı; isminin (Allah) bulunduğunu kendisi bildirmiştir. (H. L. O. İman)

(Enbiya) sûresi yirmi ikinci âyetinde mealen, (Allah’tan başka bir ilah, bir tanrı daha bulunsaydı, âlemdeki düzen bozulur, karma karışık olurdu) buyuruldu. (F. Bilgiler)

Fahreddin Râzî, (İlahın, tanrının, daima var olması lazımdır. Madde, cisim, yer kaplayan şeyler tanrı olması imkansız) diyor. Komünistler, masonlar, tanrısız kâfir olup, Dehriyye kısmındandır. Komünist memleketlerde tanrısızlar [ateistler] dernekler kurmuşlardır. (S. Ebediyye)

Musa aleyhisselam, (Allahü teâlâdan başka tanrı yoktur) dedi. (Dıyâ-ül Kulûb)

Kâfirlerin bâtıl, bozuk mabudlarını reddetmek, bu bozuk tanrılarda uluhiyet sıfatı bulunduğuna inanmamaktır. Bir şeyde uluhiyet sıfatı bulunduğuna inanmak, onu tanrı yapmak olur. Hiçbir insana tanrı dememelidir. (Hak Sözün Vesikaları)

Yunus Emre’nin de, tanrı kelimesini kullandığı bir dörtlüğü şöyledir:
Uzak durma ehillerden,
Kaçmak gerek cahillerden.
Tanrı, bîzar bahîllerden,
Bahîl dîdâr görür değil.

Farsça huda, tanrı anlamına gelir. Huda kelimesi de, tanrı anlamında kullanılmaktadır.

(Hâşâ, zulüm etmez kuluna hudası, her insanın çekmiş olduğu kendi cezası) sözü, Nahl sûresinin 33. âyetinden alınmıştır. (İslam Ahlakı)

İhtiyaç olmadıkça tanrı kelimesini kullanmamalı. Zaman içinde yaygınlaşarak Allah anlamında kullanılabilir. Şu sebeple biz, (Tanrı uludur) denildiği zamanları yaşadık. O zamanlar, tanrı, Allah yerine kullanılıyordu. Hâlbuki Allahü teâlânın 99 ism-i şerifi bile, Allah isminin yerine kullanılmaz.

Allahü teâlâ için tanrı demek günah olur. Allah adını kullanmak istemeyip, bunun yerine, tanrı demek hattâ 99 isimden birini bile kullanmak, oldukca büyük ve çirkin kabahat olur. (S. Ebediyye)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/06/allah-yerine-tanri-ve-baska-isimler-soylemek/feed/ 0 5214
Kelime-i şehadeti söylemek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/28/kelime-i-sehadeti-soylemek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/28/kelime-i-sehadeti-soylemek/#respond Thu, 28 Mar 2019 11:48:41 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5172

Sual: Müslüman olmak için (Kelime-i şehadet) söylemek kafi midir?
CEVAP
Bir tek Kelime-i şehadet söylemek yetmez. Önceki bâtıl dinini terk ettikten sonrasında, Amentü’de bildirilen altı şarta da inanmak lazımdır. Amentü’nün ilk şartı Tanrı’a imandır. (Tanrı’a inandım) demek de yetmez. Tanrı’a iyi mi inanıyor? Her şeyi yaratana mı inanıyor? Yoksa hiçbir şeyden haberi olmayan bir puta mı? Bunun için Allahü teâlânın, sıfat-ı zatiyye ve sıfat-ı sübûtiyye denilen sıfatlarını bilmek gerekir. Allahü teâlâya, bu şekilde sıfatlarını bilerek inanmak gerektiği şeklinde, meleklere de, peygamberlere de sıfatlarıyla inanmak gerekir. Sözgelişi, meleklerde erkeklik dişilik olmadığını bilmek gerekir. Peygamberlerin sıfatlarını, örneğin, yalancı olmadıklarını, asla günah işlemediklerini bilmek, öteki şartlara da, bildirildiği şeklinde inanmak lazımdır. Bunlardan biri noksan olursa, o inanç geçerli olmaz. Tüm bu şartlara inandıktan sonrasında, İslam Ahlakı kitabında bildirilen şu şartları da, yerine getirmek gerekir. Kelime-i şehadeti söylemenin dört şartı vardır:
1- Dille söylerken, kalb hazır olmak: Kalb hazır olmadan doğrusu ne söylediğinin bilincinde olmadan, rastgele Kelime-i şehadet getirmek geçerli olmaz.

2- Mânâsını bilmek: Kalb hazır, fakat ne söylediğini bilmiyor. Bu da geçerli olmaz. Kendisinden başka ilah olmayan Tanrı’a ve onun Resulü Muhammed aleyhisselama inandığını bilmesi şarttır.

3- Hulus-i kalble söylemek: Kalb hazır, ne söylediğini de biliyor, fakat ihlâslı değil. Söyle dedikleri için, latife yada bir çıkar için, doğrusu inanmadığı hâlde söylüyor. Bu da geçerli olmaz. Hakikaten inanılmış olduğu için söylemesi gerekir.

4- Hürmetle söylemek: Bunların hepsi tamam, fakat saygısızca, asla ehemmiyet vermeden, Müslüman olmak da neymiş dercesine, tazim göstermeden, alaylı bir halde söylemek de geçerli olmaz.

Kelime-i şehadetin dört şartına uyulsa da, hubb-i fillah buğd-i fillah yoksa, imanı geçerli olmaz. Doğrusu sevilmiş olduğu de, sevmediği de, Tanrı için olmalı. Bu, imanın esasıdır, şartıdır. (Tanrı için seven, Tanrı için buğzeden, gerçek inanç sahibidir) hadis-i şerifi, bunu açıklamaktadır. (Ebu Davud)

Şehadet getirmenin yüz otuz kadar faydası vardır; fakat dört şeyden biri bulunursa, faydası yoktur. O dört şey: Şirk, şek, teşbih, ta’til’dir. Bu tarz şeyleri açıklayalım:
Şirk: Allahü teâlâya bir şeyi ortak koşmak anlama gelir. Şirke birkaç örnek verelim: Puta tapmak, ineğe tapmak, İsa heykeli denilen puta tapmak şirktir. Kâfirlerin bayramlarında, onların yakarma olarak yaptıklarını, yakarma niyetiyle yapmak şirktir. Hastalıktan kurtulmak için papazdan imdat beklemek şirktir. Tanrı’tan başka yaratıcı olduğuna inanmak şirktir.

Şek: Kuşku anlama gelir. Bir şeyin varlığı ile yokluğu içinde duraksamak anlama gelir. Meksetmek, tevakkuf etmek, durmak anlama gelir. Bir kimse Allahü teâlânın varlığı ile yokluğu içinde duraklarsa, yanıt veremezse, şüpheye düşerse, şek etmiş olur. Şek edince kelime-i şehadet yarar vermez.

Teşbih: Allahü teâlâyı, yarattığı bir mahlûka benzetmek anlama gelir. Bu teşbihi meydana getiren fırkaya Müşebbihe yada Mücessime denir. Bu fırka mensupları kâfirdir. Bu fırkayı ilk çıkaran Yahudi İbni Sebe’dir. Allahü teâlâyı bir cisim olarak kabul eden ve Ona insanlardaki şeklinde uzuvlar isnat eden, Kur’an-ı kerimdeki müteşabih âyetlere yanlış mana verip, Tanrı’ın el, yüz şeklinde organlarının bulunduğunu iddia eden sapık fırkadır. Müşebbihe denilen fırkalar, Tanrı’ı yürüyen, oturan, madde, cisim şeklinde görür. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Onun aynı hiçbir şey yoktur, O hiçbir şeye benzemez.) [Şura 11]

Teşbih sahipleri, doğrusu Müşebbihe denilen bozuk fırka mensupları, kâfir oldukları için, onların kelime-i şehadet söylemelerinin asla kıymeti yoktur.

Ta’til: (Tanrı âleme karışmaz, her şey, vakti erişince kendi kendine olur) diyen bir felsefi görüşün inancıdır. Bu felsefecilere gore, hâşâ Allahü teâlâ, robot şeklinde olup, hiçbir şeye karışmaz, emirleri, yasakları yoktur. Bu, ilah yok demenin başka şeklidir. Hâlbuki Allahü teâlâ, kâinatı ve insanları başıboş bırakmamıştır. Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) [Müminun 115]

İmanı bilmeyen çocuk
Sual:
Dinimizden habersiz yetişen bir çocuk, âkıl baliğ olunca, yalnız (La ilahe illallah Muhammedün Resulullah) dese, Müslüman sayılmaz mı?
CEVAP
Hayır, imanın şartlarını, dinin esaslarını bilmezse Müslüman sayılmaz. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: Kız küçükken, ana babasına tâbi olarak Müslümandır. Büluğa erince, ana babasının dinine tâbi olması devam etmez. İslamiyet’i bilmeyerek büluğa erince, mürted olur. İman edilecek şeyleri işitip de inanmamış kimse, kelime-i tevhidi söylese, doğrusu (La ilahe illallah Muhammedün Resulullah) dese, Müslüman olmaz. Amentü’de bulunan altı şeye inanan ve (Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını kabul ettim) diyen kimse, Müslüman olur. (Redd-ül muhtar)

Demek ki, her Müslüman, çocuklarına Amentü’yü ezberletmeli, mânasını iyice öğretmeli. Çocuk bu altı şeyi ve İslamiyet’in emirlerinden ve yasaklarından birini öğrenmez ve inandığını söylemezse, baliğ olduğu süre Müslüman olmaz, mürted hükmünde olur. Âkıl ve baliğ olunca, bir kızla bir oğlana, nikâh yapılsa, fakat imanın sıfatlarını bilmeseler, Müslüman olmadıkları için, onlara inanç edilecek şeyleri öğretip, tekrardan nikâhlarını kıymak gerekir. (İslam Ahlakı)

Çocuk büluğa erince
Sual: Bir Müslümanın evladı, büluğa erince, imanın ve İslâmın şartlarını bilmez, inandığını söylemezse Müslümanlıktan çıkmış mı olur?
Yanıt:
Çocuklar küçükken, ana, babalarına doğal olarak olurlar. Büluğa erince, ana, babalarına bağlı olarak Müslüman kalmazlar. Bu sebeple ana, babalar, evlatları büluğa erince onlara imanın şartlarını, İslâmiyeti anlatıp inanç etmelerini sağlamalıdırlar, aksi hâlde mürtet olurlar. Bu mevzuda İbni Âbidînde deniyor ki:
“Kız minik iken; anasına, babasına doğal olarak olarak Müslümandır. Baliğa olunca, anasının, babasının dinine doğal olarak olması devam etmez. İslâmiyeti bilmeyerek baliğa olunca, mürted olur. İman edilecek altı şeyi öğrenip inanmadıkça ve İslâmiyete uymak lazım olduğuna inanmadıkça, Kelime-i tevhid söylese, doğrusu Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah dese de, Müslümanlığı devam etmez. ‘Âmentü billâhi…’de bulunan altı şeyi öğrenip, bunlara inanması ve Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını kabul ettim demesi lazımdır.”

İbni Âbidîn hazretlerinin bu sözünden anlaşılıyor ki, bir kâfir, Kelime-i tevhid söyleyince ve bunun manasına özetlemek gerekirse inanınca, o anda Müslüman olur. Fakat, her Müslüman şeklinde, bunun da, imkân bulunca;
“Âmentü billâhi ve Melâiketihi ve Kütübihi ve Rüsülihi vel Yevmil-âhiri ve bil Kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel-ba’sü ba’delmevti hakkun, eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü” diye Amentünün esaslarını ezberlemesi, manasını ve İslam bilgilerinden kendisine lazım olanları iyice öğrenmesi lazımdır.

Bir Müslüman evladı da, bu altı şeyi ve İslâm bilgilerini öğrenmez ve inandığını söylemezse, âkıl ve bâliğ olduğu süre, mürtet olur. İman ettikten sonrasında, İslâm bilgilerini, doğrusu farzları, haramları, abdesti, guslü ve namaz kılmasını, avret mahallini örtmesini derhal sorup öğrenmesi de farz olur. Sordurulmuş olduğu kimsenin öğretmesi yada hakiki din kitabı bildirmesi, buna da farz olur. Sormuş olacaktır kimseyi yada kitabı bulamazsa araması farz olur. Aramazsa kâfir olur. Buluncaya kadar bilmemesi özür olur. Farzları vaktinde yapmayan ve haram işleyen Cehennemde azap görecektir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/28/kelime-i-sehadeti-soylemek/feed/ 0 5172