sevgi – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Wed, 26 Jun 2019 18:41:13 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Sevgi varsa kural işlemezmiş https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/26/sevgi-varsa-kural-islemezmis/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/26/sevgi-varsa-kural-islemezmis/#respond Wed, 26 Jun 2019 18:41:13 +0000 Dinimiz>İbadetlerimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5604

Sual: (Günah denilen şeyler, bizi Tanrı’dan uzaklaştıran hareketlerdir. Sevgi ve aşkın olduğu yerde kurallar biter; şu sebeple gerçek sevgi, Tanrı anlama gelir. Aden ve Cehennem bu dünyadadır. Yunus Emre, “Yaratılanı hoş gördük Yaratandan dolayı. Ben dost cemalin görmüşem, huri cinanı neylerim” diyor. Aden olsaydı, bu şekilde der miydi? Mevlana da, “Helal haram ölene kadardır. İlahi aşkın sonu yoktur” diyor. Mühim olan, haram helal değil, tanrısal aşktır. Sevgi olunca namaza, oruca ve öteki ibadetlere gerek kalmamıştır) diyenler oluyor. Bu sözler sövgü değil mi?
CEVAP
Evet, açıkça küfürdür. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kâfirler, “Peygamber size, ölüp kemikleriniz çürüyüp toz toprak olduktan sonrasında, yine dirilerek kabirden kalkacaksınız diyor. Asla bu şekilde şey olur mu? Ne varsa, sadece bu dünyadadır. Aden, Cehennem, hep burdadır. Bu dünya bu şekilde gelmiş bu şekilde gider. Öldükten sonrasında, tekrar dirilmek yoktur” dediler.) [Müminun 35–37]

(O azgınlar ve İblisin adamları, tepetaklak Cehenneme atılırlar.) [Şuara 94, 95]

Sevginin olduğu yerde, kurallar bitmez, aksine kurallara tam uyulur; şu sebeple sevmenin şartı, sevdiğine itaat etmek, Onun komut ve yasaklarına riayet etmektir. İtaat olmayınca, sevgiden söz edilemez. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Resulüm de ki: Tanrı’ı seviyorsanız, bana uyun.) [Âl-i İmran 31]

(Tanrı’a ve Resulüne itaat edin. İtaat etmezseniz [kâfir olursunuz], kâfirleri de elbet Tanrı sevmez.) [Âl-i İmran 32]

Yunus Emre, o sözüyle Cenneti inkâr etmiyor. Cenneti inkâr eden yada Cennetin lüzumsuzluğunu söyleyen kâfir olur. Yunus Emre, (Aden sevgisi, huri sevgisi yada Cehennem korkusuyla değil, yalnız Tanrı rızası için yakarma etmeli, bu şekilde olan, o nimetlere esasen kavuşur) demek istiyor.

Hazret-i Mevlana da, ölene kadar helal ve harama riayet etmek gerekir, dünya imtihanından başarıyla çıkmak kısaca imanla yaşayıp, imanla ölmek gerekir diyor. İlahi aşkın ise, sonsuz bulunduğunu söylüyor. Harama helale riayet etmeyin mi diyor? İlahi aşkın sonsuzluğunu bildiren zat, bu aşkın sahibinin, üç günlük dünyadaki komut ve yasaklarına uymayın der mi?

Peygamber efendimiz, Allahü teâlâyı sevmiyor muydu? O namaz kılmıyor muydu, oruç tutmuyor muydu? Helale, harama riayet etmiyor muydu?

Bir başkası da, (Yunus Emre, bir taraftan “Yaratılmışı hoş gördük yaratandan dolayı” diyerek hoşgörülüğünü sergilerken, bir taraftan da, “Beş zaman namaz kılmayan, bilin Müslüman olmadı, ol Cehenneme girse gerek” diyerek müsamahasızlık çukuruna düşmüştür. Sevgi ve hoşgörünün zirvesine çıkmak, kâfir Müslüman diye ayırmadan herkesi sevmek gerekir) diyor.

TDK’nin sözlüğünde hoşgörü kelimesi için, (Her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme durumu) deniyor. Dikkat edin, her şey deniyor. Her şeyi anlayışla karşılamak deniyor. Gene TDK sözlüğü, mezhebi geniş ifadesini tanım ederken, (Namus mevzusunda aşırı hoşgörülü davranan) diyor. Kısaca mezhebi genişlik, hoşgörülü olarak tasvip ediliyor.

Yunus Emre’yi kötüleyen hiç kimseye nazaran, hoşgörü denilen şeyin bir sınırı yoktur. Ne kadar hoş görülürse, o denli iyidir. Hâlbuki, sınırsız özgürlük şeklinde, sınırsız hoşgörü de, fazlaca yanlıştır. Kötüler, katiller hoş görülür mü? Caniler ve suçlular hoş görülürse, toplumun nizamı iyi mi sağlanır?

Müslüman, dinimizin izin verdiği seviyede hoşgörülü olur. Bunun azı da, bir çok da zararlıdır. Yunus Emre’nin, (Yaratılmışı hoş gördük yaratandan dolayı) diyerek yetmiş iki millete, bir insan olarak aynı gözle bakması, dinimize aykırı değildir; şu sebeple dinimizde ırk üstünlüğü yoktur. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanlar [insan olarak] bir tarağın dişleri şeklinde eşittir.) [İbni Lal]

Bunun için kâfir de olsa, bir kimseden kendini üstün görmek caiz değildir; şu sebeple kâfir, Müslüman olup sonsuz saadete kavuşabilir, Müslüman da, maazallah küfre düşüp Cehennemlik olabilir. Dinimizde, hubb-i fillah, buğd-i fillah var. Bir Müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olduğu şeklinde, kâfire de Müslüman diyerek onu seven kâfir olur.

Hazret-i Mevlana, (Gel, gel, her kim olursan ol gel, müşrik, Mecusi olsan yada puta tapsan da gel! Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Tevbeni yüz kez bozmuş olsan da gel) diyor. Bu söz, (Gel sana Müslümanlığı öğreteyim de, gerçeği gör. Kâfirsen inanç et, günahkârsan tevbe et!) anlama gelir. Yoksa, Tanrı için olmayan sevgi ve düşmanlığın asla önemi yoktur.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İmanın en sağlam temeli ve en güçlü alâmeti, hubb-i fillah, buğd-i fillahtır.) [Ebu Davud] (Hubb-i fillah Tanrı için sevmek, Buğd-i fillah Tanrı için düşmanlık etmek anlama gelir.)

Hubb-i fillah, Tanrı için sevmek, Tanrı için dostluktur. Müslümanları sevip, onlara yardım ve hayır yakarma etmektir. Buğd-i fillah, Tanrı için sevmemek, Tanrı için düşmanlık etmek anlama gelir. Dinimizi beğenmeyenleri, İslamiyet’e ve Müslümanlara düşmanlık edenleri sevmemek ve imana, hidayete kavuşmaları için yakarma etmektir. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Cebrail aleyhisselam şeklinde yakarma etseniz, müminleri, Tanrı için sevmedikçe ve kâfirleri Tanrı için fena bilmedikçe, hiçbir ibadetiniz, hayrat ve hasenatınız kabul olmaz!) [Ey Oğul İlmihali]

Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama sordu:
Ya Musa, benim için ne işledin?
— Ya Rabbi, senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim, zikrettim.
Ya Musa, kıldığın namazlar, seni Cennete kavuşturacak yoldur, kulluk vazifendir. Oruçların, seni Cehennemden korur. Verdiğin zekâtlar, kıyamette, sana gölgelik olur. Zikirlerin de, o günün karanlığında, sana ışıktır. Bunların faydası sanadır. Benim için ne yaptın?
— Ya Rabbi, senin için ne yapmak gerekirdi?
Sırf benim için dostlarımı sevip, düşmanlarıma düşmanlık ettin mi?

Musa aleyhisselam, Allahü teâlâ için yapılması ihtiyaç duyulan en kıymetli amelin, Hubb-i fillah ve Buğd-i fillah bulunduğunu anlamış oldu. (Mektubat-ı Masumiyye)

Cenab-ı Hak, İsa aleyhisselama da vahyetti ki:
(Eğer yerlerde ve göklerde bulunan tüm mahlûkların ibadetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, asla faydası olmaz.) [K.Saadet]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/26/sevgi-varsa-kural-islemezmis/feed/ 0 5604
Aşk, sevgi ve heves https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/16/ask-sevgi-ve-heves/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/16/ask-sevgi-ve-heves/#respond Tue, 16 Apr 2019 16:43:43 +0000 Allah’a iman>Allah sevgisi ve Allah korkusu]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5264

Sual: Aşka geçici heves, sevgiye gerçek duygu denebilir mi?
CEVAP
Sevgiyle aşk aynı şeydir. Sevgi, gönlün zevk almış olduğu şeye meyletmesi anlamına gelir. Güçlü sevgiye aşk denir. Sevgi, hiçbir karşılık beklemeden sevgiliye tâbi olmak, Ona itaat etmek, Onun her işini güzel, her eziyetini, her iyilikten daha tatlı görmek ve Onun [Allah’ın] dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilmektir. Buna, hubb-i fillah buğd-i fillah da denir. Tanrı için olan sevgi değerlidir.

Nefsin şehvani, hayvani arzularına, geçici hevese yanlış olarak sevgi yada aşk deniyor. Kavram karışıklığına sebebiyet veriliyor.

Heves rezalettir, sevgi fazilettir.
Heves uyutmaz, sevgi unutmaz.
Heves aklı mantığı altüst eder, sevgi akılla hedefe gider.
Heves tuzak kurar, sevgide işler aşikâr.
Heves gafilce işlere girişir, sevgi mukaddes menzile erişir.
Heves sıkça oynaş değiştirir, sevgi ayırmaz, birleştirir.
Heves iffeti giderir, sevgi iffet içinde erir.
Heves uyuşturur, gizli saklı buluşturur; sevgi şehveti yatıştırır.
Heves itimatı sarsar ve kandırır, sevgi güven kazandırır.
Heves çiçek koklar, doyar başka arar; sevgi çiçeği sular, büyütür, adam yapar.
Heves geçer yalan olur, sokar yılan olur; sevgi gerçek olur, arar bulur, tehlikeden korur.
Heves kısa sürer, sevgi yaşam boyu gider.
Heves aldatır, bunaltır; sevgi rahatlatır.
Heves nefret saçar, sevgi kucak açar.
Heves doymaz bir açtır, sevgi derde ilaçtır.
Heves riyakârdır, pastır; sevgi ihlâstır.
Heves ezer geçer, yeni av seçer; sevgi onu muhafaza eder, onunla gider.
Heves kısa vade der, sevginin hedefi sonsuza gider.
Heves geçicidir, seçicidir; sevgi kalıcıdır, gönül alıcıdır.
Heves kudurur, vurur; sevgi akıllı durur.

Heves sultanı köle, sevgi ise köleyi sultan eder. Hazret-i Züleyha, sevgisi uğruna, tüm servetini feda etti. Yusuf’u gördüm diyene altınlar saçtı. Hazret-i Yusuf’la evlenince yanına gitmedi. (Rabbimin sevgisi bana yeter!) dedi. Gerçek aşka kavuşmuştu. Allahü teâlâ da Resulünü oldukca seviyor, kısaca ona âşık olmuş ve (Ey Resulüm, İbrahim peygamberi halil [dost], seni ise habib [sevilen, mâşuk] edindim) [Mevahib-i ledünniyye] demiş, Mevlitte de, (Habibim, sana âşık oldum) ifadesi geçiyor.

Bu aşk ne işe benzer?
Sönmez güneşe benzer,
Aşkı olmayan gönül,
Kırılmaz taşa benzer.

Sevdiğini söylemek
Sual: (Birini seven, ona sevdiğini bildirsin)
hadisine uyarak bir kızı yada bayanı seviyorsak ona söylememiz gerekir mi?
CEVAP
Burada bildirilen nefsanî sevgi değildir. Aynı cinsten birinin diğerine duyduğu Tanrı için olan sevgidir. Bu manadaki başka bir hadis-i şerif de şöyledir:
(Din kardeşini seven, onun evine gitsin ve “Seni Tanrı için seviyorum” desin!) [İ. Ahmed]

Bir adam bir bayanı yada bir bayan bir erkeği Tanrı rızası için sevse bile, yüzüne karşı söylemesi doğru değildir. Bu sevgi nefsanî sevgiye dönüşür. Onun için dinimiz, yabancı erkekle yabancı kadının birbirinin yüzüne karşı yakarış etmesini, slm vermesini bile yasaklıyor, şundan dolayı slm da bir duadır. Karşı cinse yakarış edince, (Bu beni seviyor ki, bana yakarış ediyor) diye düşünebilir. Dinimiz, buna fırsat vermemek için namahrem kimselerle zaruretsiz konuşmayı, merhaba iyi günler demeyi, selamlaşmayı, yüzüne karşı yakarış etmeyi, örnek olarak (Tanrı razı olsun) demeyi, teşekkür etmeyi de yasaklamıştır.

Elbet bunların istisnaları vardır. Telefonla yada dükkânımıza girince slm veren hanımefendilerin selamlarını almak, gereksinim kadar konuşmak günah değildir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/16/ask-sevgi-ve-heves/feed/ 0 5264
Allah’ın sevgi ve rızasına kavuşmak için https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/16/allahin-sevgi-ve-rizasina-kavusmak-icin/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/16/allahin-sevgi-ve-rizasina-kavusmak-icin/#respond Tue, 16 Apr 2019 06:43:00 +0000 Allah’a iman>Allah sevgisi ve Allah korkusu]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5262

Sual: Ne yaparsak Tanrı bizlerden razı olur?
CEVAP
İsrailoğulları benzer bir suali Musa aleyhisselama sual etmişlerdir. Allahü teâlâ, (Onlar benden razı olurlarsa, ben de onlardan razı olurum) buyurdu. Kısaca başına gelen belalara katlanmak, ona buna şikâyet etmemek, Tanrı’tan gelen her şeye razı olmaktır.

Musa aleyhisselam, (Ya Rabbi en fazlaca buğzettiğin kimdir?) diye sual etti. Allahü teâlâ (Bir kul, benden hayırlısını isteyip Ben de ona hakkında hükmü gönderince ona rıza göstermeyendir) buyurdu. Allahü teâlânın takdirine razı olmalıdır! Hadis-i kudside buyuruldu ki:
(Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen, verdiğim nimetlere şükretmeyen benden başka rab arasın!) [Taberani]

Tanrı benden razı mı?
Sual:
Tanrı benden razı mı değil mi, bilmiyorum mümkün mü?
CEVAP
Mümkündür. İbadet etmek tatlı ve kolay, günah işlemek acı ve sıkıntılı geliyorsa, o kimseden Allahü teâlâ razıdır.

Sevilmenin iki alameti
Sual:
Allahın, bir kulunu sevilmiş olduğu iyi mi anlaşılır?
CEVAP
Bunun iki alameti vardır:
1- Ona tam inanç etmiş olmak, kısaca asla kuşku etmeden, doğru bir halde, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği şeklinde inanmak.

2- Onun kullarının yaşamına ve ahiretine hizmet etmek. Yaşamına hizmet etmek, örnek olarak bir işini görmek, maddi yardımda bulunmak, fazlaca sevab olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İnsanlar, Allah’ın ıyalidir [kullarıdır], Allahü teâlânın en fazlaca sevilmiş olduğu kimse, onun ıyaline iyilik edendir.) [Bezzar]

Bir kimseyi ateşte yanarken kurtarmak fazlaca kıymetlidir; fakat bu, sonsuz Cehennem ateşinden kurtarmak yanında asla kalır. Bunun için, hizmetin en kıymetlisi, ahireti için destek olmaktır. Kısaca Müslüman değilse Müslüman olması için, Müslümansa dinini doğru olarak öğrenmesine vesile olmak için çalışmaktır. Bugün için, bunun en kolay yolu da, uygun bir din kitabı armağan etmektir.

Tanrı sevgisine ulaştıran şeyler
Sual:
Tanrı sevgisine kavuşmak için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Ilkin temeli sağlam yapmak gerekir. Temel sağlam eğer olmazsa, üzerine meydana getirilen bina da çürük olur, kolay yıkılır. Ilkin doğru itikada haiz olmak gerekir. Doğru itikatla beraber, hubb-i fillah ve buğd-i fillah [Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek] gerekir. Şartlarına uygun olarak kılınan beş zaman namaz da temeldir.

Bunlardan sonrasında, en ilkin, sünnete yapışıp bid’atlerden sakınmak şarttır. Şu sebeple Allahü teâlânın sevgisine ulaştıran yolun esası, bu ikisidir. İşlerimiz, sözlerimiz ve ahlakımız, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına uygun olmalıdır. Salihler şeklinde olmaya ve onları sevmeye çalışmalıyız. Uykuda, yemekte ve söylemekte aşırı gitmeyip orta derecede olmalı. Gece seher vakti kalkmaya çaba etmeli. Bu vakitlerde istigfar etmeyi, ağlamayı, Allahü teâlâya yalvarmayı ganimet bilmeli. Salihlerle birlikte olmaya çalışmalı. (İnsanın dini, arkadaşının dini gibidir) hadis-i şerifini unutmamalı! Cennetin yolu, dünyaya ve dünyadaki faydasız şeylere düşkün olmamaktır.

Tanrı kimi sever?
Sual:
Allahü teâlâ kimleri sever?
CEVAP
Dinin emirlerini yapmış olup yasaklarından kaçan Müslümanları sever. Hubb-i fillah ve buğd-i fillah suretiyle olanları sever. Her işi ihlâsla meydana getiren Müslümanları sever. Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Benim için birbirlerini sevenleri, benim için oturup söyleşi edenleri, benim için mal ve canını birbirlerine feda edenleri ve benim için birbirlerini ziyaret eden Müslümanları sevmemi vacib kıldım.) [Taberani]

Tanrı kimi sever?
Sual: Allah’ın sevilmiş olduğu bir kul olmak için ne yapmak lazımdır?
CEVAP
İtikadı doğru olup, dinin komut ve yasaklarına riayet eden her Müslümanı Allahü teâlâ sever. Aşağıdaki vasıflarda olan Müslümanları da, o huylarından dolayı sever. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, güler yüzlü olanı sever.) [Beyhekî]

(Tanrı muhsindir, muhsinleri [iyilik edenleri] sever.) [Taberani]

(Allahü teâlâ, güzeldir, güzeli [güzel işleri] sever. Cömerttir, cömertliği sever. Temizdir, temizliği sever.) [İ. Adiy]

(Allahü teâlâ, yumuşak davrananı sever.) [Müslim]

(Allahü teâlâ, fazlaca affedicidir, affetmeyi sever.) [Hâkim]

(Allahü teâlâ, tektir, teke riayet edeni sever.) [İbni Nasr]

(Allahü teâlâ, yapmış olduğu işi hakkıyla [temiz, güzel] yapanı sever.) [Beyhekî]

(Allahü teâlâ, tevbekâr genci sever.) [Ebu-ş-Şeyh]

(Allahü teâlâ, gençliğini Tanrı’a itaat yolunda geçiren genci sever.) [Ebu Nuaym]

(Allahü teâlâ, meslek sahibi olan ve mesleğinde maharetli mümini sever.) [Taberani]

(Allahü teâlâ, eski dostluğunu devam ettireni sever.) [Deylemî]

(Allahü teâlâ, mazlumun ve darda kalanın yardımına koşanı sever.) [Beyhekî]

(Allahü teâlâ, ısrarla yakarma edenleri sever.) [Beyhekî]

En büyük perde
Sual:
Tanrı’ın rızasına kavuşmak için, iyi bir Müslüman iyi mi olunur?
CEVAP
İyi Müslüman olmak için, Allahü teâlânın rızasına kavuşmaya mâni olan şeyi zararsız hâle getirmek gerekir. İmam-ı Rabbânî hazretleri, (İnsan birden fazla şeyi sevmesi imkansız. Sevilmiş olduğu o bir şeyin sevgisini bırakmadıkça başka şeyleri sevmesi imkansız. O bir şey, insanoğlunun nefsidir. Mal, mevki, evlat, övülmek şeklinde şeyleri severse de, o, bu tarz şeyleri kendi nefsi için sever. Nefsini sevmezse onları da sevmez. Kul ile Rabbi arasındaki perde, kulun nefsidir. Kul, nefsini bırakmadıkça Rabbini sevmesi imkansız) buyuruyor. İmam-ı Muhammed Masum-i Fârûkî hazretleri de, (Tanrı’ın rızasına kavuşmaya en büyük engel, kişinin kendi nefsidir. Nefsin zararından kurtulmak sadece büyük bir zatın sohbetiyle olur. Bu söyleşi nasip eğer olmazsa, fakat o zat fazlaca sevilirse, ondan gelen feyzler, muhabbet miktarınca sevenin kalbine akıp, gene onu kemale kavuşturur) buyuruyor. (İnsanın en güçlü düşmanı nefsidir) hadis-i şerifini bildiren İmam-ı Maverdî hazretleri, nefisle cihadın, riyazet ve mücahedeyle olacağını açıklıyor.

Riyazet, nefsin arzularını yapmamaktır. Nefsin her istediği kendi zararınadır. Nefis daima haramları ister. Bir âyet-i kerimede meali: (Cenab-ı Hak’tan korkup, nefsini fena arzulardan uzaklaştıranların varacakları yer, muhakkak Cennettir.) [Naziat 40, 41]

Mücahede ise, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Nefsimiz, yakarma etmeyi istemez. Günahlardan kaçmak nefse, yakarma etmekten daha güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha sevabdır. Nefsi daima aşağılamak gerekir. Şu sebeple bir hadis-i şerifte, (Nefsini zelil eden, dinini aziz etmiş, nefsini aziz eden de, dinini aşağılamış olur) buyuruluyor. (Ebu Nuaym)

Nefsini kısaca kendini seven, nefsini kendine dost bilen, kendi görüşünü beğenen, kendini üstün gören, bilmediğini soramayan, kibirlenmiş ve dinini aşağılamış olur. Öyleki ise, nefse uymamak için riyazet ve mücahedeye fazlaca ehemmiyet vermeliyiz.

Sual: Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak için neler yapmalıdır?
Yanıt:
Dünya ve ahiret saadetlerinin başı, en iyisi, Allahü teâlânın rızasına, sevmesine kavuşmaktır. Allahü teâlâya yakın olmak, Onun sevmesine kavuşmak anlama gelir. Bu saadete kavuşana Veli, Evliya yada Arif denir. Veli olmak için, farzları yapmak lazımdır. Farzlar, sırayla, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri şeklinde inanç etmek, haramlardan sakınmak, farz olan ibadetleri yapmak ve salih olan müminleri sevmektir. İhlas ile yapılmayan ibadetin faydası olmaz. İhlas, her şeyi yalnız Tanrı rızası için yapmaktır. İhlas, Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyi sevmemekle, yalnız Onu sevmekle, kendiliğinden hasıl olur. Kalbin yalnız Onu sevmesine, Kalbin tasfiyesi, Kalbin itminânı yada Fenâ fillah denir. Kalbin itminana ulaşması, sadece Onu fazlaca hatırlamakla, büyüklüğünü, nimetlerini düşünmekle olacağını, Ra’d sûresinin 28. âyeti bildirmektedir.

Allahü teâlânın taksimine razı olmak
Sual: Allahü teâlâdan razı olmak, bela ve nimet olarak gelen her şeyden razı olmak, itiraz etmemek mi anlama gelir?
Yanıt:
Rıza demek, Allahü teâlâdan gelen her şeye razı olmak anlama gelir. Allahü teâlâdan bir yıkım gelse, ona da rıza gösterir. Hiç kimseye şikâyet etmez. Bu, her insanoğlunun yapabileceği bir iş değildir. Fakat, bunu yapabilen, büyük bir insandır. Bu şekilde insanlarda, Peygamberlere mahsus sabır ve tahammül var anlama gelir. Allahü teâlânın ebatlarına inanılmış olduğu derecede insan, bu tahammülü ve bu rızayı izah edebilir. Gıpta edilecek bir meziyettir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Her gün insanoğlunun karşılaşmış olduğu her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratması ile var olmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk bu şekilde olur. Kul isek, bu şekilde olmalıyız! Bu şekilde olmamak, kulluğu kabul etmemek ve sahibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ, hadîs-i kudside buyuruyor ki; (Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/16/allahin-sevgi-ve-rizasina-kavusmak-icin/feed/ 0 5262
Sevgi ve korku nasıl olur? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/15/sevgi-ve-korku-nasil-olur/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/15/sevgi-ve-korku-nasil-olur/#respond Mon, 15 Apr 2019 10:40:58 +0000 Allah’a iman>Allah sevgisi ve Allah korkusu]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5258

Sual: Tanrı sevgisi ile Tanrı korkusu nasıl olur?
CEVAP
Sevgi benzer biçimde, korku da çeşitlidir. Tanrı sevgisi, Ana baba sevgisinden, evlat sevgisinden, hanım sevgisinden, doğa (tabiat) sevgisinden farklıdır. Tanrı korkusu ile düşman korkusu da oldukça farklıdır. Kur’an-ı kerimde, (Tanrı’tan nasıl korkmak gerekiyorsa, öyleki korkun) buyuruluyor. (Âl-i İmran 102)

Allahü teâlânın istediği benzer biçimde, Tanrı’tan korkmaya takva denir. Takva, Tanrı’a inanç edip, Onu sevmek, Ona kulluk etmek, kısaca Onun buyruk ve yasaklarına riayet etmektir. Düşmandan korkmak takva değildir. Düşmana inanç edilmez. Düşmanın Cennete ve Cehenneme koyma yetkisi de yoktur. Düşmanın bir tek zarar vermesinden korkulur. Şu halde iki korku içinde oldukça fark vardır. Gene, (Eğer inanç etmişseniz, onlardan [düşmanlardan] değil benden korkun) buyuruluyor. (Âl-i İmran 175)

İnsan, sevilmiş olduğu kimseyi, herhangi bir halde üzmekten korkar. Bizleri yoktan var eden ve çeşitli nimetler kayra eden Rabbimizi elbet oldukça sevmemiz gerektiği benzer biçimde, bu sevgiyi kaybetmekten de oldukça korkmamız gerekir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Tanrı’tan korkun! Biliniz ki Tanrı’ın azabı oldukça çetindir.) [Bekara 196]

(Tanrı’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.) [Maide 100]

Tanrı’tan korkmak, bir zalimden korkmak benzer biçimde değildir! Bu korku, saygı ve sevgi ile karışık olan bir korkudur. Âşıkların, mâşuklarına [sevdiklerine] karşı yazdıkları şiirlerde, bu şekilde korku içinde olduklarını bildiren şiirleri azca değildir. Maşukunu [sevgilisini] kendinden pek yüksek bilen bir âşık, kendini o sevgiye layık görmeyerek, hislerini bu şekilde korku ile anlatmaktadır.

İman etmeyen için, Tanrı korkusu bahis mevzusu olması imkansız. İman edenin de, imanın tadını bulması için, Allahü teâlâyı oldukça sevmesi ve kâfir olmaktan oldukça korkması gerekir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Tanrı’ı ve Resulünü her şeyden oldukça seven, yalnız Tanrı’ın sevdiklerini seven ve küfre düşme korkusu, ateşte yanma korkusundan oldukça olan kimse imanın tadını bulur.) [Buhari]

Dünyadaki pek oldukça rezaletler, cinayetler, iffetsizlik yüzünden meydana gelmektedir. İnsanların pek bir çok, iffetsizliğin kötülüklerini bildikleri halde, kendilerini bu fena yollara sapmaktan alıkoyamaz. Bu güçlü duygu karşısında, onları selamet yoluna çıkaracak deva, terbiye ve terbiye meselesidir. Din, terbiye anlamına gelir. Allahü teâlâdan korkan bir insan iffetsiz olması imkansız. O halde, çocuklarımıza Tanrı korkusunu öğretmeye çalışmak, bizim için en başta gelen vazifedir.

Tanrı’tan korkmak için, Allahü teâlâyı iyi bilmek gerekir. Allahü teâlâyı bilmek için, Onun büyüklüğünü ve sıfatlarını öğrenmek mecburiyetindeyiz. Durup dururken, Tanrı korkusu meydana gelmez. Tanrı’tan korkmak da, bir informasyon, bir emek verme ve bir çaba işidir.

Huzura uçuran kanat
Tanrı korkusu ve Tanrı sevgisi, insanları seadet ve huzura kavuşturan iki kanat gibidir. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:

(Tanrı’tan korkandan her şey korkar. Tanrı’tan korkmayan ise her şeyden korkar.) [Ebuşşeyh]

(En akıllınız, Tanrı’tan en oldukça korkan, emre ve yasaklara en iyi riayet edendir.) [İbni Muhber]

(Aklın çokluğu, Tanrı korkusunun çokluğu ile belli olur.) [İ.Maverdi]

Allahü teâlânın emrine riayet eden mümin Rabbini oldukça sever. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Mümin öyledir ki, Tanrı’ın adı söylenince kalbine korku düşer.) [Enfal 2, Hac 35]

Kişinin, bilmediği şeyi sevmesi ve korkması mümkün değildir. Tanrı’ı oldukça seven ve Onu iyi tanıyan, Tanrı’tan oldukça korkar. Allahü teâlâyı en iyi tanıyan da Peygamber efendimiz olduğuna gore, en oldukça korkan da elbet Odur. Nitekim buyuruyor ki:
(İçinizde Tanrı’tan en oldukça korkan benim.) [Buhari]

Peygamberlerden sonrasında Allahü teâlâyı en iyi tanıyan, onların vârisi olan âlimler ve onlara yakın olanlardır. Kur’an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:

(Tanrı’tan, kulları içinde, sadece âlimler korkar.) [Fatır 28]

(Tanrı’a ve Resulüne itaat edip Tanrı’tan korkan ve sakınanlar; Kıyamette kurtulan işte bunlardır.) [Nur 52]
Müminun suresinin, (Rablerinin huzuruna çıkacaklarından kalbleri korku ile çarpar) mealindeki 60. âyet-i kerimesindeki kimselerin, hırsız mı, zani mi olduğu sorulunca, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Bunlar, namaz kılan, oruç tutan, zekât veren kimse olup, acaba ibadetlerimiz kabul olmadı mı diye korkarlar.) [Tirmizi]

Tanrı korkusu, rızık için de oldukça faydalıdır. Peygamber efendimiz, (Tanrı korkusunu kendine ana para edinenin rızkı, ticaretsiz ve sermayesiz gelir) buyurup, [Talak suresinin] (Tanrı’tan korkana, Tanrı bir çıkış yolu kayra eder, ummadığı yerden rızkını gönderir) [mealindeki 2.ve 3.] âyetlerini okudu. (Taberani)

Tanrı korkusu, sonsuz saadete kavuşturucu büyük nimettir. Âyet-i kerimelerde mealen buyuruldu ki:

(Rabbinden korkan hiç kimseye iki Aden vardır.) [Rahman 46]

(Tanrı’tan korkan kimse, nasihat kabul eder.) [A’lâ 10]

(Yalnız benden korkun.) [Bekara 40]

(İnsanlardan korkmayın, benden korkun.) [Maide 44]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Tanrı korkusu ile kalbi ürperenin, ağaçtan yaprak dökülür benzer biçimde, günahları dökülür.) [Beyheki]

(Günahlarını hatırlayıp ağlayan, hesap görmeden Cennete girer.) [İ.Gazali]

(Tanrı korkusundan ağlayan, Cehenneme girmez.) [Nesai]

(Tanrı’tan hakkıyla korksaydınız, cehilsiz ilme kavuşurdunuz.) [İbni Sünni]

Tanrı sevgisi imanın şartlarındandır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(İman, Tanrı’ı ve Resulünü her şeyden oldukça sevmektir.) [İ.Ahmed]

(Tanrı ve Resulü her şeyden daha sevgili olmadıkça inanç edilmiş olmaz.) [Buhari]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/15/sevgi-ve-korku-nasil-olur/feed/ 0 5258