resulullah – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Sat, 27 Jul 2019 01:42:08 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Resulullah Kur’anı açıkladı https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/27/resulullah-kurani-acikladi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/27/resulullah-kurani-acikladi/#respond Sat, 27 Jul 2019 01:42:08 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5749

Sual: Resulullah efendimiz Kur’anı niye açıkladı?
CEVAP
Kur’an-ı kerimde, (Resulüm, sana indirdiğimiz Kur’anı insanlara açıkla) buyuruluyor. (Nahl 44)

İmam-ı Şarani hazretleri de buyuruyor ki:
Kur’an-ı kerimde, namazların kaç rekat olduğu, rüku ve secdede okunacak tesbihler, zaman namazları ile bayram ve cenaze namazlarının iyi mi kılınacağı, namazı bozan şeyler, zekât nisabı, zekâtın hangi maldan verileceği orucun ve haccın farzları, oruç kefareti, hukuk detayları, kedi köpek etinin yenilip yenilmeyeceği şeklinde birçok husus açıkça bildirilmemiştir. Kısaca hiçbir âlim, bu tarz şeyleri Kur’an-ı kerimden bulup çıkaramazdı. Bu tarz şeyleri Peygamber efendimiz açıklamıştır. (Mizan-ül kübra)

Yalnız Kur’an diyen müsteşriklere [oryantalistlere] soruyoruz. Kur’an-ı kerimde (Meyte ve kan size haram kılındı) buyuruluyor. (Maide 3) Meyte, boğazlanmadan ölen yada öldürülen kısaca leş olan hayvandır. Bir müsteşrik, bu âyete bakarak balık yemenin haram bulunduğunu söyler. Ona nazaran bir tek kanıt Kur’andır. Oysa Allahü teâlâ (Bir işte anlaşamazsanız, bu işin hükmünü öğrenmek için Kur’ana ve sünnete bakın!) buyuruyor. Balık kesilmeden yenir mi diye Kur’ana bakınca müsteşrik yenmeyeceğini anlamış olur. Dalak kandır. Müsteşrik, âyete bakınca bunun da haram bulunduğunu anlamış olur. Fakat sünnete bakılınca kural dışı olarak balık ve dalağın helal olduğu görülür. Hadis-i şerifte, (Size iki meyte ve iki kan helal kılındı. İki meyte balıkla çekirgedir, iki kan ise, karaciğerle dalaktır) buyurulmuştur. (İbni Mace, Ebu Davud)

Gene Peygamber efendimiz, (Denizin suyu temizdir, meytesi helaldir) buyurarak deniz meytelerinin helal bulunduğunu bildirmiştir. (Ebu Davud, Abdürrezzak)

Buna da açıklık getirilmiş, her meyte değildir. Örnek olarak kendiliğinden ölüp su yüzüne çıkan balığın da yenilmeyeceği hadis-i şerifle bildirilmiştir. (Dare Kutni)

Aslan, kaplan, kurt, maymun ve köpek şeklinde yırtıcı hayvanlarla, atmaca, kartal, doğan ve şahin şeklinde yırtıcı kuşların etlerinin haramlığı da hadis-i şerifle bildirilmiştir. (Müslim)

Peygamber efendimiz, (Vallahi billahi ki, ben size sadece Tanrı’ın emrettiğini emrediyor, nehyettiğini nehyediyorum) buyurdu. (Taberani), Esasen Onun sözleri vahiydir. (Necm 4)

Kur’ana, İslam’a uymak için, Peygamber efendimize uymak gerekir. Peygamber efendimize uymak için de İslam âlimlerine uymak gerekir. Kur’an-ı kerimde (Bilmiyorsanız âlimlere problem) buyuruluyor. (Nahl 43)

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimlere tâbi olun!) [Deylemi]

(Âlimler yeryüzünün ışıklarıdır. Benim ve öteki Peygamberlerin vârisleridir.) [Ebu Nuaym]

(Âlimler rehberdir.) [İ. Neccar]

(Âlim, Allahü teâlânın güvenilmiş olduğu kimsedir.) [Deylemi]

Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
(Kur’an-ı kerimdeki, (Tanrı’ın ipine sarılın!) emri, (Fıkıh âlimlerinin, mezhep imamlarının bildirdiklerine uyun) anlama gelir.) [Dürr-ül muhtar haşiyesi]

Iyi mi kanunlar, Anayasadan ayrı kabul edilmezse, sünnet, kısaca hadis-i şerifler de Kur’an-ı kerimden ayrı değildir. Onun açıklamalarıdır. Iyi mi, tüzükler, yönetmelikler, kanunlara aykırı kabul edilmiyorsa, icma ve kıyas-ı fukaha da sünnete aykırı değildir. Benzetme, Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin açıklamasıdır. Sünneti Kur’an-ı kerimden ayrı, kıyası [âlimlerin ictihadlarını] hadis-i şeriflerden başka göstermeye çalışanların, sapık olduğu Mektubat-ı Rabbani’de yazılıdır.

Sual: (Peygamberin Kur’anı açıkladığını gösteren bir hadis gösterilemez. Âyetleri sadece âyetler açıklar. Başkalarının açıklamasına gerek kalmamıştır) diyenler oluyor. Bu, yanlış değil mi?
CEVAP
Normal olarak, fazlaca yanlıştır. Peygamber efendimiz açıklamasaydı, namazın farzlarını, her gün kaç rekât kılınacağını bile bilemezdik.

Hazret-i Âişe vâlidemiz, (Onun ahlakı, Kur’an-ı kerim ahlâkıdır) buyurmuştur. Kısaca onun yaşamı, sözleri Kur’an-ı kerimin tefsiridir, açıklamasıdır. Her hareketi Rabbimizin rızasına uygundu. O hâlde Peygamber efendimiz, her hareketiyle, her sözüyle, dinimizin emrini bildiren açık bir kitap gibiydi. Hadisler, âyetleri açıklar. Bu mevzuda birkaç hadis-i şerif:
1- Eshab-ı kiramdan Sehl İbni Sa’d hazretleri anlatır:
Bekara sûresinin (Beyaz iplik siyah iplikten, ayrılıncaya kadar yiyin için!) mealindeki 187. âyeti inince, fecrin = tan yerinde kelimesi hemen hemen nazil olmamıştı. Bir kısım insanoğlu oruç tutacakları vakit ayaklarına siyah ve beyaz iplik bağlar, bunlar görülünceye kadar yiyip içerlerdi. Sonrasında inen (Minel fecri) kelimesiyle beraber âyet-i kerimeyi, Peygamber efendimiz, (Beyaz ve siyah ipliğin ayrılmasından maksat, gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığının iplik şeklinde birbirinden ayrılmasıdır) diye açıkladı. Böylece beyaz ve siyah iplikle alakası olmadığı anlaşıldı. (Buhârî, Müslim)

2- Nûr sûresinin, (Müslüman bayanlar, ziynetlerini göstermesinler! İş yaparken zarûrî açılanlar günah olmaz. Başörtülerini yakalarına kadar örtsünler [Böylece, saçları, kulakları ve göğüsleri iyi örtülsün]) mealindeki 31. âyetinde bildirilen (Ziynetlerini, süslerini örtsünler) ifadesinin, (Ziynet takılan, süslenen yerlerinizi örtün!) demek bulunduğunu, açılması günah olmayan ziynet yerlerinin, yüzle el bulunduğunu da, Peygamber efendimiz bildirmiştir. (Halebî-yi kebîr)

3- Kur’anda (Meyte ve kan size haram kılındı) buyuruluyor. (Maide 3) Meyte, boğazlanmadan ölen yada öldürülen kısaca leş olan hayvandır.

Balık boğazlanmadan [kesilmeden] ölürse meyte olur, (Yalnız Kur’an) diyenlere nazaran yenmemesi gerekir. Fakat Allahü teâlâ, (Bu Kitabı, insanların ihtilafa düştükleri şeyi açıklayasın diye sana indirdik) buyuruyor. (Nahl 64) Müslümanlara da, (Bir işte anlaşamazsanız, bu işin hükmünü öğrenmek için Kur’an ve sünnete bakın!) buyuruyor. (Nisa 59) Balık yenir mi diye Kur’ana bakınca (Yalnız Kur’an) diyenlere nazaran, yenmeyeceği anlaşılır. Dalak kandır. Âyete bakınca buna da haram demeleri gerekir. Fakat sünnete bakılınca balığın ve dalağın helâl olduğu görülür. Bunu açıklayan hadis-i şerif şöyledir:
(Size iki meyte ve iki kan helâl kılındı. İki meyte balıkla çekirgedir, iki kan ise, karaciğerle dalaktır.) [İbni Mace, Ebu Davud]

Aslan, kaplan, kurt, maymun ve köpek şeklinde yırtıcı hayvanlarla, atmaca, kartal, doğan ve şahin şeklinde yırtıcı kuşların etlerinin haramlığı da hadis-i şerifle bildirilmiştir. (Müslim)

4- Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Namaz, müminlere belli vakitlerde farz kılındı.) [Nisa 103]

Bu vakitler Kur’an-ı kerimde açıkça belli değildir. Onun için kimileri üç, kimileri altı yada yedi zaman diyorlar. Bunu Peygamber efendimiz açıklamış ve vefat edene kadar beş zaman olarak kılmıştır. Şu linkte kafi informasyon var:
Namaz beş vakittir

5- Peygamber efendimiz, Nisa sûresinin, (Yeryüzünde sefere çıkınca, namazı kısaltabilirsiniz!) mealindeki yüz birinci âyetini açıklamış, seferde namazlarını kısaltmış ve kısaltılmasını emretmiştir. Bu konudaki birkaç hadis-i şerif meali:
(Seferde namazı tamam kılan, mukimken noksan kılan gibidir.) [Dâre Kutnî, İbni Neccar]

(Allahü teâlâ seferde, dört rekâtlı namazları iki rekât kılmayı emretmiştir.) [Tirmizî, Nesaî, Ebu Davud]

İbni Abbas hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ, Resulullah’ın diliyle, dört rekâtlı farzları, seferde iki rekât olarak kılmayı emretmiştir. (Müslim, Ebu Davud, Nesaî)

İbni Mesud hazretleri de, Resulullah’ın seferde yatsının dört rekât farzını iki rekât kıldığını bildirmiştir. (Buhârî)

Oruç tutup bayılan birini gören Resulullah, “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Seferde oruç tutmak, taat ve yakarma değildir) buyurdu. (Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Nesaî)

Eshab-ı kiramın büyüklerinden Abdullah İbni Ömer hazretlerine, (Nisa sûresinde, bir tek korku hâlinde ve seferde namazı kısaltmaya izin verildiği hâlde, niye namazları kısaltıyoruz?) diye sorulunca, (Resulullah, bizlere dinimizi anlatırken, seferde namazı iki rekât kılmayı öğretti) buyurdu. (Nesaî)

6- (Şahıs, dünyada kimi seviyorsa, âhirette onunla birlikte olur) hadis-i şerifi, Maide sûresinin, (Ey inanç edenler, Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin! Onlar, birbirinin dostudur. Onları dost edinen de onlardan [kâfir] olur. Allahü teâlâ, [kâfirleri dost edinip, kendine] zulmedenlere hidayet etmez) mealindeki 51. âyet-i kerimesinin açıklamasıdır.

Kur’anı açıklamak gerekmez mi?
Kur’an-ı kerimi hepimiz anlayabiliyorsa, şu sorulara yanıt verilebilir mi?
1- (Âyetleri açıklamak Tanrı’a aittir) ne anlama gelir?

2- Resulullah, Kur’an-ı kerimi açıklamak için yüz binlerce hadis-i şerifi niye bildirdi?

3- Madem âyetleri açıklamak Tanrı’a aitse, Peygamber efendimiz hâşâ niye Tanrı’ın emrini dinlemeyip Kur’an-ı kerimde olmayan birçok haramları hadis-i şeriflerle açıklamıştır?

4- Eğer, Kur’an açık, hepimiz anlarsa, niye Tanrı, Kur’an-ı kerimin birçok yerinde (Resulüme uyun!) diyor? Niye (Yalnız Kur’ana uyun!) buyurmuyor?

5- Eshab-ı kiramın ileri gelenleri, âyet-i kerimeleri niye Peygamber efendimize sual ettiler?

Bu tarz şeyleri maddelerle açıklayalım:
1- Hazret-i Katade, (Kur’anı açıklamak bizlere aittir) ifadesinin, (Onun muhtevasındaki helâlleri ve haramları açıklamak bizlere aittir) demek bulunduğunu bildirdi. Ek olarak, (Kur’an-ı kerimde yer edinen vaatleri ve tehditleri açıklayıp, gerçekleştirmek bizlere aittir) anlamına geldiği ve Resulullah’a hitaben, (Senin dilinle açıklamak, bizlere aittir) demek olduğu bildirilmiştir. (Kurtubi tefsiri)

İmam-ı Kurtubî hazretleri buyuruyor ki:
Resulullah’ın beyanı iki türlüdür:
a)
Kitapta mücmel [özet, kısa, kapalı] olarak gelen ifadeleri açıklamaktır. Beş zaman namaz, vakitleri, secdeleri, rükûları, bozanlar, mekruhlar ve öteki hükümler, zekâtın miktarı, vakti, hangi mallardan alınacağı, haccın iyi mi yapılacağı şeklinde hususların açıklamasını Resulullah yapmıştır. İki hadis-i şerif:
(Haccın iyi mi yapılacağını benden öğrenin!) [Müslim, Ebu Davud]

(Namazı benim kıldığım şeklinde kılın!) [Buhârî]

b) Resulullah’ın ikinci beyan şekli, Tanrı’ın kitabının hükmünden başka yargı ortaya koymaktır. Bir kadının, halası ve teyzesiyle beraber nikâhlanmasının haram kılınması, evcil eşeklerin ve parçalayıcı azı dişi olan yırtıcı hayvanların yenmesinin haram kılınması şeklinde hükümler buna örnektir. (Cami-ul-ahkâm)

Kur’an-ı kerimin birçok yerinde (Resulüme tâbi olun, ona uyun!) buyuruluyor. (Yalnız Kur’an) diyenler samimi olsaydı, Tanrı’ın emrine uyup Resulullah’ın emirlerini de esas alırlar, (Yalnız Kur’an) demezlerdi.

2- Resulullah efendimiz, Allahü teâlânın (Resulüme uyan, bana uymuş olur) emrine uyarak, âyet-i kerimeleri açıklamış, Kur’an-ı kerimde bulamadığımız binlerce yargı bildirmiştir.

3- Peygamber efendimiz, hâşâ Allahü teâlânın emrine aykırı iş yapmaz. Yapar denirse, bu Tanrı’ı suçlamak olur. Allahü teâlâya itaat etmeyen peygamber olur mu? Hâşâ Resulü yanlış iş yapar da, Allahü teâlâ düzeltmez mi?

4- Resulü de, Allahü teâlânın bildirdiğini bildireceği için (Resulüme uyun!) buyuruyor.

5- Normal olarak Eshab-ı kiram, Kur’an-ı kerimi anlayamadıkları için sual ettiler. Anlayabilselerdi niye soracaklardı ki?

Eshab-ı kiramın ileri gelenlerinden ve Cennetle müjdelen on kişiden önde gelen Hazret-i Ali şeklinde büyük bir zatın anlayamadığını, günümüzün mezhepsizleri iyi mi anlayacak? O hâlde, Resulullah efendimizin açıkladığından değişik bir halde Kur’ana mânâ vermek yanlıştır.

Kur’an-ı kerimin hakiki mânâsını öğrenmek isteyenin, din âlimlerinin kelam, fıkıh ve terbiye kitaplarını okuması gerekir. (Hadika)

Kur’an-ı kerimi doğru idrak etmek için, Peygamber efendimizin açıklamasına gerekseme vardır. Yoksa Peygamber efendimizin gönderilmesine lüzum kalmaz, Arapça bilenler aslından, bilmeyenler de mealinden okuyarak inanç ve ibadetlerini buna nazaran yapardı. Kur’an-ı kerimde Peygamber efendimize hitaben mealen, (Kur’anı insanlara beyan edesin, açıklayasın diye sana indirdik) buyuruluyor. Huccetullahi alel-âlemin kitabında bildirildiğine nazaran, buradaki beyan etmek, âyet-i kerimeleri başka kelimelerle ve başka şekilde anlatmak anlama gelir. Eğer hepimiz Kur’an-ı kerimi doğru olarak anlasaydı, 72 sapık fırka ortaya çıkmaz, hepimiz doğru itikada haiz olur, Ehl-i sünnet itikadında olurdu. Hepimiz değişik anladığı ve değişik çeviri etmiş olduğu içindir ki, 72 sapık fırka meydana çıkmıştır. Kur’an-ı kerim sağlamdır diye, meallerine de sağlamdır denilemez. Meal okumakla, Kur’an-ı kerimde nelerin anlatıldığı da doğru olarak öğrenilemez. Tâbir caizse, Kur’an-ı kerim anayasa gibidir. Kısaca kanunlar, tüzükler, yönetmelikler olmasa, sırf anayasa ile suçlular cezalandırılamaz.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/27/resulullah-kurani-acikladi/feed/ 0 5749
Resulullah’ın hüküm koyma yetkisi ve vahyin mahiyeti https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/26/resulullahin-hukum-koyma-yetkisi-ve-vahyin-mahiyeti/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/26/resulullahin-hukum-koyma-yetkisi-ve-vahyin-mahiyeti/#respond Fri, 26 Jul 2019 05:40:14 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5745

Sual: Bazıları, Yalnız Kur’an sloganı ile, “Peygambere Kur’an harici başka data verilmedi. Vahiy haricindeki sözleri senet olması imkansız” diyerek peygambersiz bir din meydana çıkarmak istiyorlar. Kur’anda Peygamber efendimize Kur’an harici data verildiğine dair âyet yok mudur?
CEVAP
Fazlaca âyet var. Kur’anda, (Yalnız Tanrı’a itaat edin) denmiyor, Resulüne itaati de koşul koşuyor:
(Tanrı’a ve Resulüne itaat edin!) [Al-i İmran 32]

(İhtilaflı bir işin hükmünü Tanrı’tan [Kur’andan] ve Resulünden [Sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]
(Tanrı ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış hanım ve adama, o işi kendi isteğine gore, tercih, seçme hakkı kalmaz.)
[Ahzab 36]
(Resulullahta sizin için
[uyulması gereken] güzel örnekler vardır.) [Ahzab 21]

Allahü teâlâ, Resulünü kendi ile birlikte bildirirken şu âyetlerde de bir tek Resulünü bildiriyor:
(Resulüme uyun ki, doğru yolu bulasınız!) [Araf 158]

(Resule itaat eden, Tanrı’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]

(İhtilaflarda seni yargıcı edip verdiğin hükmü tereddütsüz kabullenmeyen inanç etmiş olmaz.) [Nisa 65]

Peygamber efendimizin Kur’an dışındaki, dini hükümlere ilişkin tüm komut ve yasaklardaki sözleri de, vahye dayanır. Bir âyet meali şöyledir:
(Resulüm, kendi arzusu ile konuşmaz. Onun [dini hükümlere ait her] sözü vahiydir.) [Necm 3, 4]Demek ki dini komut ve yasaklarda hüküm bildiren her sözü vahiyledir. Birkaç örnek verelim:

Birinci örnek:
Bir âyet meali:
(Hani, Tanrı size, iki taifeden
[Kervan veya Kureyş ordusundan] birinin sizin olacağını vaat etmişti. Siz de kuvvetsiz olanın [kervanın] sizin olmasını istiyordunuz. Oysa, suçluların hoşuna gitmese de, hakkı ortaya çıkarmak ve batılı yıkmak için, Tanrı hakkı ortaya koymak ve [Kureyş ordusunu yok edip] kâfirlerin kökünü kesmek istiyordu.) [Enfal 7]Kervan kaçarak kurtuldu. Fakat Kureyş ordusu birkaç misli oldukça olmasına karşın Bedir’de yenildi. Allahü teâlâ daha ilkin bunu bildirdiğini söylüyor. Oysa daha ilkin böyle bir durum söylediği Kur’an-ı kerimde yok. Demek ki, Peygamber efendimize vahiy ile bildirdi.

İkinci örnek:
Bir âyet meali de şu şekilde:
(Hani siz Rabbinizden yardım istemiştiniz de, O da, “Ben peş peşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim” diyerek bu duanızı kabul etmişti.) [Enfal 9]Allahü teâlâ, (Bin melekle size yardım edeceğim) söylediğini bildiriyor. Bunu Kur’an-ı kerimde daha ilkin bildirmediğine gore, Kur’andan ayrı olarak Resulullaha vahiy ile bildirdiği ortaya çıkıyor.

Üçüncü örnek:
Peygamber efendimiz Hazret-i Hafsa’ya gizlice bir söz söylemişti. Tefsirlerde bu gizli saklı sözün Hazret-i Ebu Bekir’in halife olacağına dair olduğu bildiriliyor. O da, bunu, sakınca yok diye Hazret-i Âişe’ye söyledi. Allahü teâlâ da bunu Resulüne bildirdi. İşte âyet-i kerime meali:
(Peygamber, hanımlarından birine [Hazret-i Hafsa’ya] gizlice bir söz söylemişti. O, bunu [Hazret-i Âişe’ye] haber verince, Tanrı da Resulüne durumu bildirdi, o da bir kısmını deklare etti, bir kısmını da söylemedi. Hanımı [Hafsa], “Bunu sana kim haber verdi?” dedi, o da, “Bana, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Tanrı haber verdi” dedi.) [Tahrim 3]Allahü teâlâ, Hazret-i Hafsa’nın sözünü Resulüne bildirdiğini söylüyor. Fakat bu Kur’anda yok. Demek ki, Allahü teâlâ, Kur’andan başka da, Resulüne vahiy ile bildiriyor.

Dördüncü örnek:
Bir âyet meali de şu şekilde:
(Siz [Hayber’den gelen] ganimetleri almak için giderken, [Hudeybiye seferinden] geri bırakılanlar, «Ikimiz de sizin arkanızdan gelelim» diyecekler. Onlar [böyle söylemekle] Tanrı’ın [Hudeybiye seferine katılmayan bedevileri, bundan böyle başka bir sefere çıkarma] emrini değiştirmelerini isterler. De ki: «Bizim arkamıza asla gelemezsiniz. Tanrı, daha ilkin bu şekilde buyurdu.» Bunun üstüne de «Hayır, siz bizi çekemiyorsunuz» diyeceklerdir. Oysa onlar pek azca söz anlayan kimselerdir.) [Fetih 15]Burada Bedevilerin Hayber savaşına katılmalarının yasaklandığı, bu harbe bir tek Hudeybiye’de bulunanların katılacağı, bunun da, Resulullaha daha ilkin bildirildiği belirtiliyor. Kur’anda bunu bildiren bir âyet yoktur. Bu da gösteriyor ki, Resulullaha Kur’an harici vahiy de gelmektedir.

Kur’an-ı kerimde hikmet ile ilgili bir oldukça âyet vardır. Bir tanesinin meali şöyledir:
(Size kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi öğreten bir Resul yolladık.) [Bekara 151]İmam-ı Şafii hazretleri, (Bu âyetteki hikmet, Sünnettir. Ilkin Kur’an, peşinden hikmet bildirilmiştir) buyurdu. (Risale s.78)

Sünnetler de, Kur’an-ı kerim benzer biçimde vahiy iledir. Dinimizdeki dört delilin ikincisidir.
Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Cebrail aleyhisselam, Kur’an ile birlikte açıklaması olan sünneti de getirmiştir.) [Darimi]

(Bana Kur’anın misli kadar daha hüküm verildi.) [İ. Ahmed]

(Ben size sadece Allahü teâlânın emrettiğini emrediyor, nehyettiğini nehyediyorum.) [Taberani]

Kur’an dışı gelen üç vahiy de şöyledir:
Bigün Resulullah efendimizin devesi kayboldu. Münafıklar bunu fırsat bilip, “Hani göklerden, Cennetten, Cehennemden bahsediyordu. Kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor” dediler. Münafıkların bu sözü Resulullaha ulaşınca, (Vallahi ben sadece Rabbimin bana bildirdiklerini bilirim. Şu anda Rabbim, bana devemin nerede bulunduğunu bildirdi. Devem, şu anda falanca yerdedir) buyurdu. Tanım edilen yere gidip deveyi bir ağaca bağlı olarak buldular. (Mevahib-i ledünniyye)

(Üzeyrin ve Zülkarneynin Peygamber olup olmadığını bilmiyorum. Hazret-i Cebrail gelinceye kadar, oturulacak yerlerin en iyisi ve en kötüsünün ne işe yaradığını soranlara “bilmiyorum” dedim. Cebrail de, “bilmiyorum” dedi. Nihayet Allahü teâlâ bildirdi ki, “Oturulacak yerlerin en iyisi camiler, en kötüsü de sokaklardır.”) [Ebu Davud]

Peygamber efendimiz, mestleri üstüne mesh edince, (Ya Resulallah, [ayakları yıkamayı] unuttunuz galiba dediler. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Hayır, ben unutmadım, Rabbim bu şekilde yapmamı emretti.) [Ebu Davud]

Resulullah efendimiz, tüm komut ve yasakları örneğin namazın ve öteki ibadetlerin farzlarını, sünnetlerini, müfsitlerini vahye uygun olarak ümmetine bildirmiştir. Hiçbir şeyi gizli saklı bırakmamıştır. İşte iki âyet-i kerime meali:
(Eğer O [Peygamber] bizlere atfen, [Kur’ana] bazı sözler katsaydı, biz onu kuvvetle yakalayıp şah damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.) [Hakka 44-47]
(O gayb hakkında pinti değildir.)
[Tekvir 24]
Müfessirler bu âyeti şu şekilde açıklıyorlar:
(Gaybdan kısaca kimsenin bilmediği vahiyle bildirilen detayları ümmetine açıklamak hususunda cimrilik yapmaz, hepsini bildirir. Tanrı’ın bildirdiklerini niye gizledin diye töhmet altında bırakılamaz, itham edilemez.)

Bu gayb bilgilerini de Resulullah ümmetine bildiri etmiştir. Namazın farzları, iyi mi kılınacağı, öteki yakarma detayları hep bu gayb bilgilerdendir. Bu tarz şeyleri hâşâ bildirmemesi mümkün mü? İşte bir âyet-i kerime meali:
(Ey Resulüm, Rabbinden sana indirileni bildiri et. Eğer bunu yapmazsan Onun elçiliğini [Peygamberlik görevini] yapmamış olursun.) [Maide 67]

Netice:
Tanrı Resulüne düşmanlık, Peygambersiz din meydana çıkarma gayreti, İslamiyet’i içeriden yıkmanın başka yoludur. Bu niyette olup, Yalnız Kur’an diyenler kesinlikle Kur’an-ı kerime de inanmıyorlar. Oysa, Resulüne karşı gelenlerin yapmak istediklerinin çirkinliğini ve akıbetlerini de Allahü teâlâ Kur’an-ı keriminde mealen şu şekilde bildiriyor:
(Tanrı’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36]

(Kimi, Resule inanç etti, kimi de, yüz çevirdi. Bunlara deli alev ateş Cehennem kâfi gelir.)
[Nisa 55]

Vahiysiz dine ilişkin hüküm yoktur
Sual:
Yukarıdaki yazıda (Peygamber efendimizin Kur’an dışındaki sözleri de, vahye dayanır) deniyor. Azca da olsa, ictihada dayanan sözleri yok mudur?
CEVAP
Evet vardır. Bazı sözlerine, Allahü teâlâ, yanlış demiş ve affettiğini bildirmiştir. Tevbe suresi, 43. âyetinde mealen, (Hay Tanrı seni affetsin [iyiliğini versin]; [mazeretinde] doğru olanlar ile, yalancı olanlar belli olmadan, niçin onlara izin verdin?) buyuruldu. Demek ki ictihadla söyledikleri de var. Eshab-ı kiram, Peygamber efendimizin Kur’an-ı kerim dışındaki kutsal sözlerini idrak etmek için, (Ya Resulallah, bu vahiy mi, kısaca Allahü teâlânın kati emri mi, yoksa kendi ictihadınız mı?) diye sorarlardı. Peygamber efendimiz de, vahiyse vahiy, değilse kendi ictihadı bulunduğunu bildirirdi.

İctihad makamına varmış bulunan yüksek kimseler, kendi ictihadlarına gore hareket etmek mecburiyetindedir. Başka müctehidlerin ictihadlarına tâbi olamazlar. Hatta Peygamberlerin zamanlarında da, sahabeden biri, kendi Peygamberinin ictihadına uymayan ictihadda bulunursa, kendi ictihadına gore hareket ederdi. Peygamberler de ictihad ederlerdi. Fakat ictihadlarında hata ederlerse, Allahü teâlâ, derhal Cebrail aleyhisselamı göndererek, hataları vahiy ile düzeltilirdi. Şu demek oluyor ki Peygamberlerin ictihadları hatalı kalmazdı. Örneğin, Bedir gazasında alınan esirlere yapılacak şey için, Server-i âlem bazı Sahabe-i kiram ile beraber bir türlü, Hazret-i Ömer ise, başka türlü ictihad etmişti. Sonrasında, âyet-i kerime gelmiş olarak, Allahü teâlâ, Hazret-i Ömer’in ictihadının doğru bulunduğunu bildirdi.

Peygamber efendimiz tarafınca bu şekilde ictihadla söylenenler, dini komut ve yasaklara ilişkin hüküm ise, düzeltildiği için, neticede Peygamber efendimizin söyledikleri vahiy oluyor, kısaca son söylediği vahiy oluyor. Âyet âyeti nesh edebiliyor, hadis hadisi nesh edebiliyor, hadis âyeti nesh edebiliyor. Bunlar da vahiy ile oluyor, kısaca dine ilişkin bir hüküm vahiy ile oluyor. Vahiysiz dine ilişkin hüküm yoktur.

İctihadda Eshab-ı kiramdan biri, Peygamber efendimize uymayabilirdi. Fakat bu ahkam, Peygamber efendimiz zamanında hatalı ve şüpheli olamazdı. Zira, Cebrail aleyhisselam gelmiş olarak, yanlış olan ictihadlar, Allahü teâlâ tarafınca derhal düzeltilir, hak ile bâtıl birbirinden derhal ayrılırdı. Peygamber efendimizin vefatından sonrasında meydana çıkarılan ahkam ise, bu şekilde değildir. Bunun için, vahiy zamanında ictihad olunan ahkamı, hem yapmak, hem de inanmak lazımdır. (c.2, m.36)
Düzeltildiği için Resulullahın yanlış olan, vahye dayanmayan bir ictihadı yoktur. Hepsi vahye dayanır.

Peygamber efendimizin zamanında eshab-ı kiramın ictihadı bile hatalı olmuyor, derhal vahiy gelip düzeltiliyor, düzeltilmiş hâli vahiy oluyordu. [Buradan, (Her birine Cenneti vaad ettim, Hepsinden razıyım, onlar da benden razıdır) mealindeki âyet-i kerimelerle ve, sekiz muhaddis âlimin naklettiği (Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz. Eshabımın ihtilafı [değişik ictihadları] sizin için rahmettir) mealindeki hadis-i şerifle methedilen Eshab-ı kiramın derecesini de anlamalıdır. Bu yüzden mezhep imamlarımız da onlardan gelen her haberi senet kabul etmiş, bunlara uymayan ictihadlarını bile derhal terk etmişlerdir.] Mühim olan neticedir. Bunun için Peygamber efendimiz, (Vallahi billahi ki, ben size sadece Allahü teâlânın emrettiğini emrediyor, nehyettiğini nehyediyorum) buyuruyor. (Taberani)

Bu hadis-i şerif de gösteriyor ki, dine ilişkin, hüküm koyan sözler vahiyledir, yanlış olma ihtimali asla yoktur.

Bir başka örnek:
Kisra’nın gönderilmiş olduğu iki elçi sakalsız ve uzun bıyıklı idi. Resulullah, bu elçilere, (Size bunu kim emretti?) diye sordu. Elçiler de, (Rabbimiz Kisra emretti) dediler. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Benim Rabbim de, bana sakalımı uzatmamı ve bıyığımı kısaltmamı emretti.) [Ebu Nuaym]

Bu şekilde açık bir komut, Kur’an-ı kerimde yoktur, Kur’an-ı kerim haricinde de vahiy geldiğini bu vaka göstermektedir. Demek ki, bu hadis-i şerif de, Peygamber efendimizin dine ilişkin sözlerinin vahye dayandığını gösteriyor.

Resulullah’ın yetkisi
Sual:
Bir hadis şöyledir:
(Koltuğuna kurulup, “Tanrı, Kur’an’dakilerden başka hiçbir şeyi yasaklamadı” diyen bilsin ki, Allahü teâlâya yemin ederek söylüyorum ki, ben de bazı şeyleri emrettim, bazı şeyleri de yasakladım. Bunların miktarı, Kur’an kadar yada sayıca daha fazladır.) [Ebu Davud, Tirmizî]Peygamberimizin dînî bir hüküm koyma yada bir şeyi yasaklama yetkisi var mı?
CEVAP
Bu hadis-i şerifi bilip de, bu şekilde bir sual sormak oldukça çirkindir. Bu Ondokuzcu zındıkların sorusuna benziyor. Sağlam kaynaklı yukarıdaki hadis-i şerifte Peygamber efendimiz, (Emrettim, yasakladım) diyor. (Yetkisi var mı?) diye onu yalanlamak oldukça yanlıştır, insanı küfre de sokar. Bu sahih hadis-i şerife uydurma demek de, mümkün değildir. Bu hususta, sayısız başka kaynaklar da vardır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/26/resulullahin-hukum-koyma-yetkisi-ve-vahyin-mahiyeti/feed/ 0 5745
Resulullah efendimizin vefatı https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/24/resulullah-efendimizin-vefati/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/24/resulullah-efendimizin-vefati/#respond Fri, 24 May 2019 08:07:03 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5444

Sual: Peygamber efendimizin vefatı iyi mi oldu, bir vasiyette bulunmuş oldu mu?
CEVAP
Resulullah efendimizin, hicretin onbirinci yılı, Safer ayının yirmi yedinci günü, kutsal başı ağrımaya başladı. Kendisinden sonrasında, Ebu Bekri Sıddıkın halife seçilmesi için, vasiyet yazdıracağını bildirip kalem getirilmesini komut buyurdu. Hazret-i Abdurrahman emirlerini halletmeye giderken (Sonrasında getirirsin, şimdi dursun!) buyurdu ve mescid-i âlem minbere çıkıp Eshabına tembih verdi ve helalleşti. Sonrasında, Ebu Bekri Sıddıkın üstünlüğünü, kıymetini, kendisinden oldukça hoşnut bulunduğunu bildirdi. Birkaç gün sonrasında hastalık arttı. Ensar-ı kiram, oldukça üzüldü.

Hazret-i Abbas’ın oğlu Fadl ile Hazret-i Ali bu hâli Resulullah efendimize haber verdi. Acıma buyurarak, sıkıntıya katlanıp ve bu ikisinin koltuğuna girip yine mescid-i şerife gelip minbere çıktı. Ensara dönerek buyurdu ki:

(Ey Eshabım! Benim ölümümü düşünüp telaş ediyorsunuz. Hiçbir peygamber, ümmeti içinde sonsuz kaldı mı ki, ben de sizin aranızda sonsuz kalayım? Biliniz ki, ben Rabbime kavuşacağım. Size nasihatim olsun ki, Muhacirin büyüklerine saygı gösterin!)

Sonrasında, (Ey Muhacirler! Size de vasiyetim şudur ki, ensara iyilik edin! Onlar size iyilik etti. Evlerinde barındırdı. Geçinmeleri sıkıntılı olması durumunda, sizi kendilerinden üstün tuttular. Mallarına sizi ortak ettiler. Her kim, Ensar üstüne hakim olur ise, onları gözetsin, kusur edenleri olursa affetsin. Allahü teâlâ, bir kulunu dünyada kalmak ile, Rabbine kavuşmak içinde özgür bıraktı. O kul, Rabbine kavuşmak istedi) buyurdu.

Ebu Bekri Sıddık, bu sözün ne demek bulunduğunu anlayıp, canımız sana feda olsun ya Resulallah! diyerek ağladı. Resul-i ekrem ona, sabır ve katlanmak lazım geldiğini emretti. Kutsal gözlerinden yaş akıyordu. (Ey Eshabım! Din-i İslam yolunda sıdk ve ihlas ile malını feda eden Ebu Bekir’den oldukça razıyım. Ahiret yolunda dost edinmek elde olsaydı, onu seçerdim) buyurdu. Gene lütuf ederek söze başlayıp buyurdu ki:

(Ey muhacirler ve ey Ensar! Vakti belli olan bir şeye kavuşmak için acil etmenin faydası yoktur. Allahü teâlâ, hiçbir kulu için acil etmez. Bir kimse Allahü teâlânın kaza ve kaderini değiştirmeye, iradesinden üstün olmaya kalkışırsa, onu kahr ve perişan eder. Allahü teâlâya hile etmek, Onu aldatmak isteyenin işleri bozulup, kendi aldanır. Cennete girmek, bana kavuşmak isteyen, boş yere konuşmasın.

Ey Müslümanlar! Kâfir olmak, günah işlemek, nimetin değişmesine, rızkın azalmasına sebep olur. Eğer insanoğlu, Allahü teâlânın emirlerine itaat ederse, hükümet başkanları, amirleri, valileri onlara acıma ve şefkat eder. Fısk, fücur, taşkınlık yapar, günah işlerlerse, merhametli başkanlara kavuşamazlar.

Benim hayatım, sizin için hayırlı olduğu şeklinde, ölümüm de hayırlıdır ve rahmettir. Eğer birini haksız yere dövmüşsem yada birine kötü bir söz söylemiş isem, bana aynı şeyi yaparak hakkını alsın, birinizden haksız bir şey almışsam, geri istesin helalleşelim. Bundan dolayı, dünya cezası, ahiret cezasından pek hafiftir. Buna katlanmak daha kolaydır.)

Resulullahın ölüm hastalığı
Hastalık zamanında, ezan okundukça, mescid-i şerife çıkar ve imam olup, cemaat ile namaz kılardı. Vefatına üç gün kala, hastalığı ağırlaştı. Artık mescide çıkamadığından (Ebu Bekre açıklayın Eshabıma namaz kıldırsın) buyurdu. Ebu Bekri Sıddık, Resulullahın hayatında müslümanlara imam olarak, 17 zaman namaz kıldırdı. Cenaze işlerini Hazret-i Ali’nin yapmasını komut buyurdu. Resulullahın hastalığı ağırlaştı. Pazartesi günü Eshab-ı kiram, mescid-i şerifte saf saf olup Ebu Bekri Sıddıkın arkasında sabah namazını kılarlar iken, Fahr-i âlem mescide geldi. Kendi de Hazret-i Ebu Bekir’e uyup, arkasında namaz kıldı.

O gün öğleden ilkin, Cebrail aleyhisselam, Azrail aleyhisselamla beraber kapıya gelip içeri girdi. Azrail aleyhisselamın girmek için izin beklediğini söylemiş oldu. Resulullah efendimiz izin verdi. Azrail aleyhisselam içeri girip slm verdi. Allahü teâlânın emrini bildirdi. Resul-i ekrem, Hazret-i Cebrail’in yüzüne baktı. O da, (Ya Resulallah! Mele-i ala sizi bekliyor) dedi. Bunun üstüne (Ya Azrail! Gel, vazifeni yap) buyurdu. O da, kutsal ruhunu alıp, ala-yı illiyyine ulaştırdı.

Resul-i ekremde mevt alametleri görünce, Ümm-i Eymen hazretleri, oğlu Üsame’ye haber gönderdi. Üsame ve Ömer Faruk ve Ebu Ubeyde bu acı haberi alınca, ordudan ayrılıp, Mescid-i Nebeviye geldiler.

Hazret-i Âişe ve öteki hatunlar, ağlayınca, mescid-i şerifteki Eshab-ı kiram şaşırdı. Ne olduklarını anlayamadılar. Beyinlerinden vurulmuşa döndüler. Hazret-i Osman’ın dili tutuldu. Hazret-i Ebu Bekir, o anda evinde idi. Koşarak geldi. Derhal, hücre-i saadete girdi. Fahr-i âlemin yüzünü açtı, kutsal yüzü ve her yeri latif, nazif olarak, nur şeklinde parlıyordu. (Mematın da, yaşamın şeklinde ne güzel ya Resulallah!) diyerek, öptü. Oldukca ağladı. Mescide geldi. Şaşırmış olan Eshab-ı kirama tembih verip, ortalığı düzene koydu. Resulullah vefat edince, Eshab-ı kiramın hepsi bu derin üzüntü ile ne yapacağını şaşırdı. Üstlerine çöken acıdan, dehşetten, kiminin dili tutuldu kimisi yerinden kalkamaz, sokağa çıkamaz oldu.

Hazret-i Ali de, ayrılık ateşinden ne yapacağını şaşırmıştı. Hazret-i Ömer şaşkınlıktan eline kılıç alıp, (Kim Resulullah öldü derse, boynunu vururum) diyerek köy köy dolaşmıştı. Fena niyetli olan münafıklar bu kargaşalıktan istifadeye kalkmıştı.

Bu karışık hâli gören Ebu Bekri Sıddık mescide gidip, minbere çıkarak, (Ey Resulullahın Eshabı! Biz Allahü teâlâya kulluk ediyoruz. O hep diridir. Asla ölmez. Hiçbir vakit yok olmaz. Zümer suresinin (Ey sevgili Peygamberim! Bigün gelecek, sen normal olarak öleceksin. Onlar da normal olarak ölecektir) mealindeki otuzuncu âyetini okudu. Allahü teâlânın haber verdiği şeklinde, Resulullah efendimiz vefat etmiştir) dedi. Bu şekilde tesirli sözlerle tembih etti.

Eshab-ı kiramın şaşkınlıkları gidip, akılları başlarına geldi. Hatta Hazret-i Ömer, bu âyet-i kerimeyi işitince (Bu âyet, öyleki hatırımdan çıkmıştı ki, yeni nazil oldu sandım) buyurmuştur.

Hazret-i Ebu Bekir, münafıkların bir fesat çıkarmak suretiyle olduklarını, bir münafığı halife seçmek için toplandıklarını sezerek, cenaze işlerini Hazret-i Ali’ye bırakıp, halife seçmeyi görüşen Eshab-ı kiramın yanlarına gitti. Görüşme sonunda, oradakilerin hepsi, Hazret-i Ebu Bekri halife seçti. Resulullahın vefatının ikinci günü, Hazret-i Ali de mescide gelmiş olarak Hazret-i Ebu Bekir’e biat eyledi. Hazret-i Ebu Bekir, sözbirliği ile halife yapılmış oldu.

Hazret-i Ebu Bekir, halife seçilince, ertesi günü, mescide gelip, minbere çıkıp buyurdu ki:

Ey müslümanlar! Sizin üzerinize vali ve komut oldum. Oysa, sizin en iyiniz değilim. Eğer iyilik yaparsam bana yardım edin. Fena iş yaparsam, bana doğru yolu gösterin! Doğruluk emanettir. Yalancılık hıyanettir. Sizin zayıfınız, bence oldukça kıymetlidir. Onun hakkını kurtarırım. Kuvvetine güvenen ise, bence zayıftır. Bundan dolayı, ondan, başkasının hakkını alırım. Hiçbiriniz cihadı terk etmesin, cihadı terk edenler zelil olur. Ben Tanrı’a ve Resulüne asi olur, doğru yoldan saparsam, sizin de bana itaat etmeniz gerekmez. Kalkın, namaz kılalım! Allahü teâlâ hepinize iyilik versin! (H.S. Vesikaları)

Resulullah’ın cenaze namazı
Sual:
S. Ebediyye’de (Eshab-ı kiram, bölük bölük gelip, imamsız olarak, Resulullah’ın cenaze namazını kıldılar. Namaz, gece yarısına kadar devam etti. Gece yarısı, kabr-i şerife koydular) deniyor. Niye cemaatle kılınmadı?
CEVAP
Piyasada bu mevzuda verilen yanlış cevaplar iki türlüdür:
1- (Resulullah hayatında olduğu şeklinde, ölümünden sonrasında da, her insanın imamı olduğundan, O’nun cenaze namazında kimse imam olmadı, hepimiz namazını münferit olarak eda etti) diyenler var. Bu yanlıştır. Bundan dolayı hayatında bile, hasta olunca imamlık yapmamış, imamlığa Hazret-i Ebu Bekir’i geçirmiş ve onun arkasında namaz kılmıştır. Cenaze namazını da, Hazret-i Ebu Bekir yada başka bir zat kıldırabilirdi.

2- (Halife olmadığı için cemaatle kılınmamıştır) diyenlerin görüşleri de iki yönden yanlıştır: Birincisi, cenaze namazının cemaatle kılınması için halife olması gerekmez. İkincisi, Resulullah efendimiz defnedilmeden ilkin, ümmet başsız kalmasın diye âcilen Hazret-i Ebu Bekir halife seçilmişti. Kısaca halife vardı. Şiîler, Resulullah defnedilmeden ilkin derhal halife seçilmesini eleştiri ediyorlar. (Hazret-i Ali gasil işleriyle uğraşırken derhal halife seçtiler) diyorlar. Hâlbuki Müslümanların başsız kalmaması için acil etmek gerekirdi ve Eshab-ı kiramın tamamı da öyleki yapmış oldu. İcma olan bir işi suçlamak yanlıştır. Hazret-i Ali de gelip derhal biat etti.

Görüldüğü şeklinde hem halife vardır, hem de cenaze namazının cemaatle kılınması için halifeye gerekseme yoktur. Bugün dünyada halife yoktur diye, cenaze namazlarının münferiden kılınması gerekmez.

İşin doğrusu şudur: Hazret-i Ebu Bekir, halife seçildikten sonrasında, Resulullah efendimizin vasiyetine uyarak, münferit olarak onun cenaze namazını kıldı. Arkasından Hazret-i Ömer ve sonrasında öteki Eshab-ı kiram kıldı. Namaz gece yarısına kadar devam etti.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/24/resulullah-efendimizin-vefati/feed/ 0 5444
Namazda Resulullahı övmek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/23/namazda-resulullahi-ovmek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/23/namazda-resulullahi-ovmek/#respond Thu, 23 May 2019 11:59:23 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5440

Sual: (Fâtiha sûresinde yalnız Tanrı övülüyor, Peygamber övülmüyor. Namazda Peygamberi övmek, doğrusu Salli Barik salevatlarını okumak şirktir) diyenler oluyor. Peygamberi övmek niye şirk oluyor ki? O süre Resulullah’ın övüldüğü Ettehıyyatü’yü okumak da mı şirktir? Ek olarak birçok âyette de Resulullah övülüyor. Bu âyetleri zamm-ı sûre olarak okumak da mı şirktir?
CEVAP
Hepimiz kendi anladığına nazaran Kur’an-ı kerimden mânâ çıkarmaya kalkarsa, ortaya insan sayısı kadar din çıkar. Görüldüğü benzer biçimde, insan kendi aklına nazaran hareket ederse, hâşâ, Kur’an-ı kerimdeki âyet-i kerimeleri okumaya bile, şirk diyebiliyor. Kur’an-ı kerimde zamm-ı sûre olarak okunmayan âyet-i kerime yoktur. Örnek olarak şu âyetler zamm-ı sûre olarak okunması mümkün:
(Resulüm biz seni âlemlere rahmet olarak yolladık.) [Enbiya 107]

(Resulüm elbet sen en büyük terbiye üzeresin.) [Kalem 4]

(Senin şânını, şöhretini yücelttik.) [İnşirah 4]

Bu son âyetin tefsirinde deniyor ki:
Ezan, ikamet, teşehhüd, hutbe benzer biçimde birçok yerde benimle birlikte adını çağrıştırmak sûretiyle şanını yücelttik. (Celâleyn)

Öyleki bir, yüceltme ki kendi isminin, Habibinin ismiyle beraber anılmasını emretti, Ona itaati kendisine itaat olarak gösterdi, melekler Ona salât etti, müminlere de Ona salevat getirmeyi emretti, Onu ismiyle değil, hep Resulüm, Habibim benzer biçimde güzel sıfatlarla andı. (Beydâvî)

İmam-ı Beydâvî’nin bildirdiği benzer biçimde Kur’an-ı kerimde Resulüne salevat getirilmesi emrediliyor:
(Tanrı ve melekleri, Resule salevat getiriyor, inanç edenler, siz de salevat getirin.) [Ahzab 56]

Şâfiî mezhebinde, namazda Resulullah’a salevat getirmek farzdır. Bunun için, salevat getirilmezse namaz bozulmuş olur. Hanefi mezhebinde ise müekked sünnettir. Ettehıyyatü okumak vacibdir. Ettehıyyatü’de de Resulullah övülüyor, (Ey Nebi! Tanrı’ın selamı, rahmeti ve bereketi senin üstüne olsun!) deniyor.

Namazların iyi mi kılınacağını, nerelerde nelerin okunacağını Resulullah efendimiz bizzat göstermiştir. Peygamber efendimiz, (Sallû kema reeytümüni usallî) buyuruyor. (Ben iyi mi namaz kılıyorsam, siz de öyleki kılın, doğrusu benden gördüğünüz benzer biçimde namaz kılın!) anlamına gelir.

Resulullah’ın dine ilişik her sözü senettir. Bir âyet-i kerime meali:
(O, kendiliğinden konuşmaz. Onun [dinle ilgili] her sözü vahiy iledir.) [Necm 3-4]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/23/namazda-resulullahi-ovmek/feed/ 0 5440
Resulullahın üç vazifesi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/23/resulullahin-uc-vazifesi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/23/resulullahin-uc-vazifesi/#respond Thu, 23 May 2019 06:55:46 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5439

Sual: Resulullahın kaç türlü vazifesi vardı?
CEVAP
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
Peygamber efendimizin üç türlü vazifesi vardı:
1- Kur’an-ı kerimin hükümlerini, kısaca inanç edilecek detayları ve fıkhi hükümleri her insana bildiri etmek. Fıkhi hükümler, yapılması buyruk yada yasak edilen işlerdir. Bu bilgilere İslami hükümler denir.

2- Kur’an-ı kerimin tinsel hükümlerini, kısaca Allahü teâlânın zatına ve sıfatlarına ilişkin marifetlerini, yalnız ümmetinin yüksek olanlarının kalblerine akıtmaktır. Bu vazife, birinci bildiri vazifesinden farklıdır. Ebu Hüreyre hazretleri buyuruyor ki:
(Resulullah’tan iki türlü ilim öğrendim. Bunlardan birini sizlere bildirdim. İkincisini söylersem, beni öldürürsünüz.) [Buhari, Hadika]

3- Fıkhi hükümleri vaazla, nasihatle yapmayan Müslümanlara dinin emirlerini uygulamaktır.

Resulullah’tan sonrasında dört halifeden her biri, bu üç vazifeyi tam olarak başardı. Hazret-i Hasan’ın hilafeti zamanında fitneler çoğaldı. İslâmiyet üç kıtaya yayıldı. Resulullahın nuru, yeryüzünden uzaklaştı. Sahabe-i kiram azaldı. Bu üç vazifeyi, bir şahıs yapması imkansız oldu. Bu üç vazife, değişik üç sınıfa ayrıldı:
1- İmanı ve fıkhi hükümleri bildirmek vazifesi, müctehid âlimlere verildi. [Böylece dört hak mezhep meydana çıktı.]

2- Dileyen Müslümanları, Kur’an-ı kerimin manevî ahkâmına kavuşturmak, Ehl-i beytin 12 imamına ve tasavvuf büyüklerine verildi. Sözgelişi Cüneyd-i Bağdadi ve Sırri-yi Sekati hazretleri bunlardandır. [Böylece tarikatlar meydana çıktı.]

3- Devleti yönetme işi, sultanlara kısaca hükümetlere verildi.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/23/resulullahin-uc-vazifesi/feed/ 0 5439
Resulullahın çok evlenmesi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/22/resulullahin-cok-evlenmesi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/22/resulullahin-cok-evlenmesi/#respond Wed, 22 May 2019 20:54:15 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5437

Sual: Peygamberimiz niye çok evliliğe ilk adımını atmıştır?
CEVAP
Resulullah efendimiz, ilkin 25 yaşlarında iken, 40 yaşlarında dul bir karı olan Hazret-i Hatice ile evliliğe ilk adımını attı. 25 yıl onunla yaşadı. Peygamber efendimiz, ilk zevcesi Hazret-i Hatice hayatta iken başkası ile evlenmedi.

Hazret-i Hatice validemizin vefatından uzun bir süre sonra, 55 yaşlarında iken, Allahü teâlânın emri ile Hazret-i Âişe’yi nikahladı. Mekke, Medine şeklinde Ekvatora yakın yerlerde kızlar erken yaşta örnek olarak dokuz yaşlarında büluğa eriyorlar. Rusya, Hollanda şeklinde soğuk ülkelerde ise, büluğa erme yaşı uzuyor. Bu bakımdan ekvatorla kutuplar karşılaştırma edilmez. Hazret-i Âişe validemiz 9 yaşlarında iken nikahlandı, ondan sonra evliliğe ilk adımını attı.

Hazret-i Âişe, kendisinin, ezvac-ı tahiratın hepsinden daha üstün bulunduğunu söyler, Allahü teâlânın nimetlerini sayar, (Resulullah benimle evlenmeden ilkin, Cebrail aleyhisselam, benim resmimi Resulullaha gösterip “Bu senin zevcendir” demişti) derdi. O süre canlı resmi yapmak haram olmamıştı ve resmi, insan da yapmamıştı. Resulullah efendimiz, Âişe validemize buyurdu ki:
(Seni üç gece rüyada gördüm. Melek, beyaz ipek üstündeki resmini bana gösterdi. Bu senin zevcendir, dedi. Rüyada, meleğin gösterdiği resmini unutmadım.) [Buhari ve Müslim]

Resulullah efendimize, Hazret-i Âişe’den başka, hiçbir zevcesinin yatağında (vahiy) gelmedi. Bu da, Hazret-i Âişe’nin Allahü teâlâ indinde kıymetinin pek çok bulunduğunu göstermektedir. Ümmi Seleme validemiz Hazret-i Âişe için bir şey söyleyince, Resulullah efendimiz, (Âişe için beni incitme. Bana vahiy, yalnız Âişe’nin yatağında iken gelmektedir) buyurdu ve Ümmi Seleme validemiz de, tevbe etti.

Diğerlerini dini sebeplerle yada kayra ederek nikah etti. Bunların hepsi dul ve bir çok da yaşlı idi.

Birkaç örnek:
Eshab-ı kiramın bir kısmı Habeşistan’a hicret etmişti. Habeş padişahı Necaşi, İsevi idi. Müslümanlara sorular sorup, almış olduğu cevaplara fanatik kalmış olarak imana geldi. Ubeydullah bin Cahş, papazlara aldanıp, hristiyan olmuştu. Karısı Ümmi Habibe’yi de dinden çıkarıp varlıklı olmaya zorladıysa da, o, yoksulluk ve ölüme razı olacağını, fakat dinden çıkmayacağını söyleyince, sefalet içinde sürünmesi için bunu boşadı. Hazret-i Ümmi Habibe, Mekke müşriklerinin baş kumandanı Ebu Süfyan’ın kızı idi. Resulullah, o zamanlarda, onlarla, çok çetin savaşlar yapıyordu.

Resulullah efendimiz, Hazret-i Ümmi Habibe’nin dininin kuvvetini ve başına gelenleri işitince, Necaşi’ye mektup yazıp, (Ümmi Habibe ile nikahımı yapmış olup buraya gönder) buyurdu. Necaşi daha ilkin Müslüman olduğundan mektuba çok saygı edip, oradaki müslümanları sarayına çağrı ederek, ziyafet verdi. Nikah yapılıp, armağan ve ihsanlarda bulunmuş oldu. Bu suretle, Hazret-i Ümmi Habibe, imanının mükafatına kavuştu. Onun yardımıyla, oradaki müslümanlar da rahat etti. Bu nikah, Ebu Süfyan’ın ileride müslüman olmasını hazırlayan sebeplerden biri oldu.

Hazret-i Ömer, dul kalan kızı Hazret-i Hafsa’yı alması için Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Osman’a teklif etti ise de pozitif yanıt alamadı. Durumu öğrenen Resulullah efendimiz, çok sevilmiş olduğu üç arkadaşının üzüntülerini giderip onları sevindirmek için, (Ya Ömer, kızını, bu ikisinden daha iyisi ile evlendireyim) buyurdu Hazret-i Ömer şaşırdı. Zira onlardan daha iyisinin olmadığını biliyordu. (Ya Ömer kızınla ben evleneyim) buyurdu.

Beni Mustalak kabilesinden alınan yüzlerce tutsak içinde, Cüveyriyye, kabilenin reisi Haris’in kızı idi. Bunu satın alıp azat ederek, kendilerine nikah edince, Eshab-ı kiramın hepsi, (Resulullahın ailesinin, annemizin akrabasını hizmetçi olarak kullanmaktan haya ederiz) dedi. Hepsi, esirlerini azat etti. Bu nikah, yüzlerce esirin azat olmasına sebep oldu.

İnsafı olana da, bu üç örnek, normal olarak yetişir. İkinci bir husus, her bakımdan, insanların en üstünü olması durumunda, yalnız birkaç yıl dokuz ailesi ile yaşamıştı. O zamanlar, aslına bakarsanız hep savaşlarla uğraşıyor, evinde azca kalıyordu. Genç kızlarla evlenme imkanı olması durumunda evlenmemişti. Savaşlarda, Ona canlarını feda eden o aslanlar, kızlarını Ona vermezler mi idi? Fakat O, istemedi.

Resulullah efendimiz, halasının kızı Zeyneb’i, evlatlığı Zeyd ile evlendirdi. Epey sonrasında, Hazret-i Zeyd, boşayacağını söylemiş oldu. (Boşama) buyurdu ise de, Allahü teâlâ, Resulünün buna engel olmamasını istedi. Hazret-i Zeyd boşayınca, Allahü teâlâ, Resulüne onu nikah eyledi. (Mevahib)

Çok evlenmesinin mühim bir sebebi de, dini bildirmek içindi. Hicab âyeti gelip, bayanların yabancı erkeklerle oturmaları, konuşmaları yasak edilince, yabancı bayanları kabul etmedi. Hazret-i Âişe’den sormalarını emretti. Soranların çokluğundan, Hazret-i Âişe, hepsine yanıt vermeye süre bulamıyordu. Bu hizmeti kolaylaştırmak ve Hazret-i Âişe’nin yükünü hafifletmek için, gerektiği kadar hanımı nikah etti. Hanımefendilere ilişik yüzlerle ince detayları, hanımefendilere, kutsal hanımları yolu ile bildirdi. Hanımı bir tek olsaydı, tüm bayanların ondan sorması güç ve hatta olanaksız olurdu.

Bir âyet-i kerime meali:
(Resulullahın zevceleri müminlerin anneleridir.) [Ahzab 6]

Hazret-i Mariye
Sual: Peygamberimizin eşi olan Mariye, Müslüman mıydı?
CEVAP
Evet, Müslümandı. Peygamber efendimizin İslamiyet’e davet etmiş olduğu Heraklius’un Mısır valisi olan Mukavkas, bazı kıymetli hediyelerin yanında, Mariye ve Sirin isminde iki cariye de gönderdi.

Mariye Hatun, Resulullah’ın tevazuuna fanatik kalıp derhal Müslüman oldu. Peygamberimiz de, onun Müslüman oluşundan çok memnun oldu ve onunla evliliğe ilk adımını attı. Resulullah’ın oğullarının üçüncüsü ve tüm evlatlarının sonuncusu olan İbrahim’in anası Mariye validemizdi. Hicretin 16. senesinde Medine’de vefat eden Mariye validemizin cenaze namazını Hazret-i Ömer kıldırdı.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/22/resulullahin-cok-evlenmesi/feed/ 0 5437
Resulullah efendimizi anmak ibadettir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/21/resulullah-efendimizi-anmak-ibadettir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/21/resulullah-efendimizi-anmak-ibadettir/#respond Tue, 21 May 2019 09:46:28 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5430

Sual: Mevlid ne anlamına gelir, mevlid okumaya bazıları bid’at diyor, doğru mu?
CEVAP
Mevlid, doğum zamanı anlamına gelir. Mevlid gecesi, Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimizin doğum günü, tüm Müslümanların bayramıdır.

Resulullah efendimiz dünyaya erişince, amcası Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe, (Kardeşin Abdullah’ın oğlu oldu) diyerek kendisine müjde getirince, sevinmişti. (Ona süt vermek şartı ile, seni azat ettim) demişti. Bunun için, Ebu Leheb’in, her mevlid gecesinde, azabı birazcık hafiflemektedir. Mevlid gecesi sevinen, o geceye kıymet veren müminlerin pek oldukca sevap kazanacağı buradan da anlaşılmaktadır. Hâfız Muhammed ibni Cezeri Şafii diyor ki: (Ebu Leheb rüyada görülüp, ne halde olduğu sorulduğunda, oldukca azap çekiyorum. Sadece, her yıl, Rebiul-evvel ayının 12. geceleri, azabım hafifliyor. Resulullah dünyaya erişince, müjde veren cariyemi sevincimden azat etmiştim. Bunun için, bu gecelerde azabım hafifliyor) dedi. Ebu Leheb şeklinde azgın bir kâfirin azabı hafifleyince, O yüce Peygamberin ümmetinden olan bir mümin, Onun doğduğu gece sevinir, malını uygun bölgelere dağıtır, ziyafet verir, böylece, Peygamberine olan sevgisini gösterirse, Allahü teâlâ onu Cennetine sokar.) [M. Nasihat]

Resulullah efendimiz, mevlid gecelerinde eshab-ı kirama ziyafet verir, dünyayı teşrifindeki ve çocukluk zamanındaki şeyleri anlatırdı. Hazret-i Ebu Bekir de, halife iken, eshab-ı kiramı toplar, Resulullah efendimizin dünyayı teşrifindeki muhteşem hâlleri konuşurlardı. Bu gece, Resulullahın doğum zamanında görülen hâlleri, olağanüstü şeyleri okumak, dinlemek, öğrenmek oldukca sevaptır. Bugün yada ertesi gün oruç tutmakta sakınca yoktur. Tutulması iyi olur, sevap olur.

İslam âlimleri mevlid gecesine oldukca ehemmiyet vermişlerdir. Hazret-i Mevlana, (Mevlid okunan yerden belalar gider) buyurmuştur.

Mevlid gecesi, Kadir gecesinden sonrasında en kıymetli gecedir. Hatta, Mevlid gecesinin Kadir gecesinden de kıymetli bulunduğunu bildiren âlimler de vardır.

(Allahü teâlâ bir hiç kimseye söz ve yazı sanatı kayra ederse, Resulullahı övsün, düşmanlarını kötülesin) hadis-i şerifine uyularak, asırlardır mevlid kitapları yazılmış ve okunmuştur. Resulullah efendimizi öven çeşitli mevlid kasideleri vardır. Meşhur olan ve Türkiye’de devamlı okunan Mevlid kasidesini Süleyman Çelebi, 15. asırda yazmıştır. Bu kasidenin asr-ı saadetten sonrasında yazılması, bid’at olmasını gerektirmez. Şu sebeple Resulullah efendimizi övmek ibadettir. Devamlı Onu övücü kasideler, yazılar yazılabilir. Onları da okumak bid’at değil, sevap olur. Mevlid-i şerif okumak, Resulullah efendimizin dünyaya gelişini, miracını ve yaşamını anlatmak, Onu anımsamak, Onu övmek anlamına gelir. Her müminin Resulullah efendimizi oldukca sevmesi gerekir. Bu da aslına bakarsan imanın gereğidir. Oldukca sevmek kâmil mümin olmanın da alametidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Beni ana-baba, evlat ve herkesten daha oldukca sevmeyen, mümin olması imkansız.) [Buhari]

(Peygamberleri anmak, anımsamak ibadettir.) [Deylemi] (Bu ibadeti, şiir olarak söylemek daha tesirli olur. Resulullah efendimizin şairleri, camide, Resulullahı öven ve kâfirleri kahreden şiirler okurlardı.)

(Bir şeyi oldukca seven, elbet onu oldukca anar.) [Deylemi] (Resulullahı seven de Onu oldukca anar.)

Vehhabiler, mezhepsizler, Resulullah efendimizi öven ve ondan şefaat isteyen Müslümanlara müşrik damgasını basıyorlar. Bunu açıkça söyleyemedikleri için, mevlide bid’at diyorlar. Resulullahı övmek bid’at olmaz. Bu övgüden sadece Tanrı’ı sevmeyen rahatsız olur; şu sebeple Allahü teâlâ Onu övmektedir:
(Biz seni âlemlere rahmet olarak yolladık.) [Enbiya 107]

(Senin için bitmeyen, sonsuz ecir vardır. Normal olarak sen en büyük terbiye üzeresin.) [Kalem 3-4]

(Tanrı ve melekleri, Resule salevat getiriyor. Ey inanç edenler, siz de salevat getirin!) [Ahzab 56]

Adam hanım karışık olmadan, çalgı, müzikli tanrısal ve başka haram karıştırmadan, Tanrı rızası için okumak, salevat-ı şerife getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehabdır. (Ni’met-ül kübrâ, Hadika, M. Tembih)

Resulullah efendimizi oldukca övmek, mahlûkların en üstünde bulunduğunu söylemek, Allahü teâlânın, sevgili Peygamberine verdiği üstünlükleri saymak ve Ondan şefaat istemek, büyük ibadettir. Buna karşı koymak, koyu bir cahillik, pek çirkin bir inattır. Resulullahı övmek, anmak lazım geldiğine kanıt olarak, Ahzab suresinin (Tanrı ve melekleri, Resule salevat getiriyor, inanç edenler, siz de salevat getirin) mealindeki 56.âyet-i kerimesi yetmez mi?

Vehhabi mantığına bakın!
Vehhabi Feth-ul-mecid kitabının önsözünde, (Süud torunu Abdülaziz tevhidi yeniledi. Arabistan yarım adasına barış ve güvenlik getirdi. Oğlu Süud da, geçmişlerinin yoluna yaşam verdi. Hulefa-i raşidinin yolunu açtı) diyor. Süud oğullarının kılıçlarının keskin olmasına yakarma ediyor. Yunanistan’da, Atina’nın en lüks otellerinde, yüzlerce gayrimeşru cariye ile, Yunan kızları içinde, senelerce sefalet, içki ve fuhuş âlemleri sürerek 1384 [m. 1964] de zevk, safa, işret içinde ölen Süudü ve dedelerini övmek için (yaşam verdi, yol açtı) şeklinde methiyeler söylemesi, ondan yardım dilemesi şirk, kabahat olmuyor da, ehl-i sünnetin, Allahü teâlânın sevgili Peygamberini övmesi, o yüce Peygamberin, mahlukların en yüksek derecesinde bulunduğunu bildirmesi, (Her istediğini vereceğim) müjdesi ile şereflenmiş olan o en yüksek Peygamberden yardım ve şefaat istemesi, kabahat ve şirk oluyormuş.

Utanmadan bu yazıları, din kitabı diyerek müslümanların önüne sürmektedir. Gençleri aldatmak, mezhepsiz yapmak için, İslam âlimlerine, müslümanların gözbebeklerine, müşrik, sapık demekten haya duymamaktadır. Hadis-i şeriflerde, Resulullahın kendi yüksek makamını anlatmasına, acaba ne diyecektir. Peygamberlerin seyyidi, gelmiş gelecek, tüm insanların en üstünü bulunduğunu bildirdiği için, o şerefli Peygambere de, (hâşâ) kirli kalemini bulaştırmak küstahlığını mı meydana getirecek?

Peygamber efendimiz hem habib hem halildir
“Bazı kimseler, Peygamberimize Habib denmesi uygun değildir. Habib sevgili anlamına gelir. Tanrı’ın sevgilisi olur mu!“ diyorlar.

Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselama “Habibim” buyuruyor. Habib, sevgili anlamına gelir. Sevgi ise çeşitlidir. Ormanı, çiçeği, suyu sevmek başkadır, yiyecekleri, meyveleri sevmek başkadır. Ana babayı, evladı sevmek başka, hanımı sevmek başka, Allahü teâlâyı sevmek daha başkadır. Tüm sevgileri yalnız hanımı sevmek şeklinde kabul etmek oldukca yanlıştır.

Şimdi imam-ı Gazali, imam-ı Kastalani hazretleri şeklinde İslam âlimlerinden naklen Allahü teâlânın sevip sevmediği kimseleri bildirelim!

Kur’an-ı kerimde mealen (Tanrı, onları [Eshab-ı kiramı, salihleri] sever, onlar da Tanrı’ı sever) buyuruluyor. (Maide 54)

Allahü teâlâ şunları sever:

(Sabredenleri sever.) [A.İmran 146]

(Tevekkül edenleri sever.) [A.İmran 159]

(İyilik edenleri sever.) [Bekara 195]

(Hakkaniyet edenleri sever.) [Maide 42]

(Tevbe edenleri sever.) [Bekara 222]

Allahü teâlâ şunları sevmez:

(Aşırı gidenleri sevmez.) [Bekara 190]

(Fesadı sevmez.) [Bekara 205]

(Zalimleri sevmez.) [A. İmran 57]

(Kibredenleri sevmez.) [Nahl 23]

(Hainleri sevmez.) [Enfal 58]

Allahü teâlâ, Peygamber efendimize, (De ki, eğer, Tanrı’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Tanrı da sizi sevsin, günahlarınızı affetsin!) buyuruyor. (A.İmran 31)

Peygamber efendimiz de, (Tanrı ve Resulü bir hiç kimseye, herkesten daha sevgili olmadıkça, inanç etmiş olmaz) buyuruyor. (Buhari)

Selman-ı Farisi hazretlerinin bildirdiği hadis-i kudside buyuruluyor ki:
(Ey Resulüm, İbrahim’i halil [dost] edindiysem de, seni de habib [sevgili] edindim. Senden daha sevgili hiçbir şey yaratmadım. Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım.) [Mevahib-i Ledünniyye]

Gene aynı kitaptaki hadis-i şerifte, (Tanrı, İbrahim’i halil edinmiş olduğu şeklinde beni de halil edindi) buyuruluyor. Şu halde Peygamber efendimiz hem habibdir, hem halildir.

Sevginin güçlü olmasına aşk denir. Mevlidde de (Habibim sana aşık olmuşam) ifadesi geçer. Bazı kimseler, nefsin şehvani arzularına aşk dedikleri için Allahü teâlânın, Habibini oldukca sevmesini, şu demek oluyor ki aşk ile sevmesini kabul edemiyorlar. (Mevlidin burası yanlış) diyorlar.

Allahü teâlâ, en oldukca Habibini sever.

Dinde, fazla sevgiye aşk denir. Mevlidde geçen ifade de yanlış değildir. İlahi tenzihe aykırı yeri yoktur. (Tanrı Habibini oldukca sevmez) demek yanlıştır.

Sual:
Mevlid kitabında, (Habibim sana âşık olmuşam) ifadesini, bazı kimseler uygun bulmuyor, hatta, Hristiyanları seven bazı kimseler, o kısmı değiştirip okuyorlar. Bunun dinen mahzuru var mıdır?
CEVAP
Sevginin güçlü olmasına aşk denir. Aşk denilince illa şehevî aşk anlaşılmamalıdır. Kitap okuma aşkı olur, parayı sevme aşkı olur. Tanrı aşkı olur, hocayı sevme aşkı olur, dine hizmet etme aşkı olur. Ana babaya yardım etme aşkı olur, olur da olur.

Mevlitte bildirilen aşkla ilgili ifade, Allahü teâlânın habibini [sevgilisi olan Muhammed aleyhisselamı] sevdiğini bildiriyor. Normal olarak Allahü teâlâ habibini her şeyden, herkesten oldukca seviyor. Tanrı için niye seviyor ki denmez. Doğrusu Mevlitteki ifade oldukca yerindedir.

Mevlid okumak ibadettir
Sual:
İmam-ı Şa’rani’nin ve İbni Âbidin’in mevlid okutmaya bid’at söylediği doğru mu?
CEVAP
Hayır, doğru değildir. Bu, Selefîlerin uydurmasıdır. Bu iki zat, dine aykırı olarak yapılanlara ve bid’at karıştırılanlara bid’at demişlerdir. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Minarede yakılmak için yağ adamak bâtıldır. Seyyid Abdülkadir’e yağ adarlar da, minarenin doğu tarafına yakılır. Bundan daha çirkini de, minarelerde mevlid okutmayı nezrederler. Hâlbuki bu mevlide çalgı katıyorlar, şarkı ve oyun şeklinde şeyler karıştırıyorlar. (Redd-ül muhtar)

Demek ki, o günkü mevlidlerde de, bugünkü bazı mevlidlerde olduğu şeklinde teganni ve uygunsuz şeyler varmış. Onun için bu iki büyük âlime isnat edilen yazılarda, mevlid kötülenmiyor, mevlid cemiyetlerinde işlenen haramlar kötüleniyor. Bugün de mevlidlere bid’at karıştırılıyor. Hanım adam birlikte oturup dinliyorlar. (Bu şekilde mevlid okumak uygun değil) demek, mevlidin kendisi fena anlamına gelmez. Mevlid, Resulullah efendimizi övmektir. Resulullah’ı övmek ise ibadettir, fakat Selefîler bu övmeye bid’at demektedir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/21/resulullah-efendimizi-anmak-ibadettir/feed/ 0 5430
Resulullah gelecekten haber verdi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/21/resulullah-gelecekten-haber-verdi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/21/resulullah-gelecekten-haber-verdi/#respond Mon, 20 May 2019 23:41:16 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5428

Sual: Bazıları mucizeye, keramete inanmıyorlar. Resulullah da gaybı bilmesi imkansız diyorlar. Bu hususta âyet ve hadis yok mu da bu şekilde diyorlar?
CEVAP
Allahü teâlâ bildirirse, Resulullah da gaybı, gelecekte olan şeyleri bilir.

Peygamber efendimizin bildirilen gaybları bildiğini bildiren üç âyet meali de şöyledir:
(Tanrı gaybı her insana bildirmez; sadece dilediği resul müstesna, [Mucize olarak ona bildirir.] Bu sebeple her peygamberin önünden ve peşinden gözcüler [melekler] salar.) [Cin 26, 27] (Beydavi tefsiri)

(Tanrı, müminleri bulunmuş olduğu şu durumda bırakmaz, temizi pisten ayırır. Tanrı size gaybı da bildirmez. Fakat Tanrı Resullerden dilediğini seçip, ona gaybı bildirir. Artık Tanrı’a ve resullerine emin olun, eğer inanç eder, müttaki olursanız sizin için de fazlaca büyük bir ecir vardır.) [Al-i İmran 179]
(O, gaybın bilgilerini
[vahiy ile bildirilen gizli şeyleri sizden] esirgemez.) [Tekvir 24]

Resulullah efendimizin mucize olarak gelecekten haber verdiği (Bir süre gelecek) diye başlamış olan hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır:
(Bir süre gelecek, insanoğlu, yalnız parayı düşünüp, helal haram düşünmeyecekler.) [Buhari]

(Rüşvet, armağan adı altında verilecek, gözdağı için suçsuz kişiler öldürülecek.) [İ. Gazali]

(Âmirler, imamlar, namazı öldürecek, vaktinden sonraya bırakacaklar.) [Müslim]

(Peygamberim diyen yalancılar çıkacak, benden sonrasında peygamber gelmeyecek.)
[Mişkat] (Peygamberim diyen birçok yalancı çıkmıştır.)

(Sünnetimi öldürerek dini bozmaya çalışan kimseler çıkacak.)
[Deylemi]

(Tanrı’ın kitabının haricinde uyacağımız bir şey yok diyenler çıkacaktır.) [Ebu Davud]
(Kâfirler için gelmiş olan âyetleri, Müslümanları kötülemek için kanıt olarak kullanacaklar.)
[İbni Ömer] (Vehhabiler, müşrikler hakkında inen âyetleri Müslümanlar için, rafiziler de münafıklar hakkında inen âyetleri Eshab-ı kiram için kanıt gösterdiler. Resulullahın mucizesi meydana çıktı.]
(Sünnet, bid’at benzer biçimde çirkin, bid’at da sünnet benzer biçimde rağbet görecek. Sünnete uyan acayip olacak, yalnız duracak. Bid’ate uyan, fazlaca destek bulacaktır.)
[Şir’a]
(Kur’an, dünyalık için okunacaktır.)
[Ebu Davud]

(Camilerde binden fazla şahıs namaz kılacak, içlerinde bir mümin bulunmayacak.) [Deylemi]
(Âlimler fitne unsuru olacak, camiler ve hâfızlar çoğalacak, fakat hakiki âlim asla bulunmayacak.)
[Ebu Nuaym]
(Sonrasında gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacak.)
[Asakir]

(Din adamları, ince meseleleri ele alıp, halkı şaşırtacaklar.) [Taberani]
(Din âlimi kalmayacak, din adamı yerine geçirilen cahiller, bilmeden fetva verecek, herkesi, doğru yoldan çıkarmaya çalışacak.)
[Buhari]

(Din adamları, halkın istediği yönde fetva verecek, helale haram, harama helal diyecekler, dini ticarete, menfaate alet edecekler.)
[Deylemi]
(Hacca, hükümdarlar
[devlet başkanları] seyahat için, zenginler tecim, fakirler dilenmek, din görevlileri de gösteriş için gidecekler.) [Hatib]
(Şahıs dinini ve dünyasını sadece para ile ayakta dokunabilecek, altını gümüşü
[parası pulu] olmayan rahat edemeyecek.) [Taberani]
(İnsanın tüm kaygısı midesi olacak, şerefi mal, kıblesi hanım, dini para olacak.)
[Sülemi]

(Her çağ, evvelkinden daha fena olacak, böylece Kıyamete kadar hep bozulacak.) [Hadika]

(İstanbul fethedilecektir. Bunların kumandanı ne güzel komut, askerleri ne güzel askerdir.) [Hakim, İ. Ahmed, İ. Süyuti]
(Ey dağ, sallanma, üstünde bir peygamber, bir sıddık, iki de şehit var.)
[Buhari] (Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osman’ın şehit olacağını haber verdi.)

(Ya Osman halife olacaksın, hilafet gömleğini çıkarmak isteyecekler, sakın çıkarma! O gün oruçlu olacak, benim yanımda iftar edeceksin.)
[Hâkim] (Aynen vaki olmuştur.)

(Erkekler azalacak, bayanlar çoğalacak.)
[Buhari]

(Düzensizlik ve ölüm çoğalacak.) [İbni Mace]

Kıyametin kopması ile ilgili hadis-i şerifler:
(Adam erkekle, hanım hanımla yetinmedikçe, kıyamet kopmayacak.) [Hatib]

(Lutilik mubah sayılmadıkça kıyamet kopmayacak.) [Deylemi]

(Zelzele, fitne, katillik artmadıkça, kıyamet kopmayacak.)
[Buhari]

(Kardeşler değişik dinden olmadıkça kıyamet kopmayacak.) [Deylemi]

(Kötüler dünyaya başat olmadıkça kıyamet kopmayacak.)
[Tirmizi]

(Müslümanlarla Yahudiler savaşmadıkça kıyamet kopmayacak.) [Müslim]

(Tanrı’a inanan Müslüman kalmış olduğu müddetçe kıyamet kopmayacak.) [Müslim]

Yukarıda bildirilen ufak alametlerin bir çok çıktı. Hemen hemen çıkmamış olan ufak alametlerden bazıları şunlardır:
(Şahıs yol kenarında hanımla birlikte olacak.) [Hâkim]

(Konuşan hayvanlar olacak.) [Tirmizi]

(Kıyamet alametidir ki, adam evde yokken kadının yaptıklarını ayakkabısı haber verecektir.) [İ. Ahmed]

Kıyametin büyük alametleri de şunlardır:
(Mehdi gelecek.) [Ebu Nuaym]

(Deccal gelecek.) [İ.E. Şeybe]

(İsa gökten inecek, duman çıkacak, Kâbe yıkılacak.) [Buhari]

(Dabbet-ül-arz çıkacak) [Tirmizi]

(Yecüc ve Mecüc çıkacak.) [İbni Cerir]

(Ateş çıkacak, güneş batıdan doğacak.) [Müslim]

Güneşin batıdan doğmasını, bâtıniler, batılıların Müslüman olması diye tevil etmişlerse de, bu tevilleri bâtıldır. Bu sebeple hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Güneş batıdan doğmadıkça kıyamet kopmaz. Güneş batıdan doğunca, insanoğlu onu görür ve hepsi de inanç ederler. Fakat bu imanları yarar vermez.) [Buhari]

Peygamber gaybı bilir mi?
Sual:
Misyonerlere aldanan bir genç diyor ki: Hazret-i Muhammed gaybı bilmezdi. Şu âyetler onun gaybı bilmediğini gösteriyor:
“De ki, ben size, Tanrı’ın hazineleri benim yanımda demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, yalnız bana vahyedilene uyarım.” (Enam 50)
“Gaybın anahtarları Tanrı’ın yanındadır; onları Ondan başkası bilmez.” (Enam 59)
“De ki: gaybı sadece Tanrı bilir.” (Yunus 20)
“De ki, göklerde ve yerde, Tanrı’tan başka kimse gaybı bilmez.” (Neml 65)
“Tanrı gaybı hiç kimseye bildirmez.” (Cin 26)
Bu âyetler açıkça gösteriyor ki, peygamberin gelecek hakkında söyledikleri şeyler yanlıştır, gelecekten haber veren hadislerin hepsi uydurmadır, gerçekle asla ilgisi yoktur.
CEVAP
Misyonerler, 19 cular, vehhabiler, Hansçılar, hep aynı şeyi söylerler. Cin suresindeki 26. âyeti yazıp 27. âyeti gizlerler. Âyetin tamamı şöyledir:
(Tanrı gaybı her insana bildirmez; sadece dilediği Resul müstesna. [Mucize olarak ona bildirir.] Bu sebeple her Peygamberin önünden ve peşinden gözcüler [melekler] salar.) [Cin 26, 27] (Beydavi)

Peygamber efendimizin bildirilen gaybları bildiğini bildiren iki âyet meali de şöyledir:
(Tanrı, müminleri bulunmuş olduğu şu durumda bırakmaz, temizi pisten ayırır. Tanrı size gaybı da bildirmez. Fakat Tanrı Resullerden dilediğini seçip, ona gaybı bildirir. Artık Tanrı’a ve resullerine emin olun, eğer inanç eder, müttaki olursanız sizin için de fazlaca büyük bir ecir vardır.) [Al-i İmran 179]
(O, gaybın bilgilerini
[vahiy ile bildirilen gizli şeyleri sizden] esirgemez.) [Tekvir 24]

Resulullah efendimizin gaybdan verdiği haberler çoktur. Bunlardan bir kısmını yukarıda bildirdik.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruyor ki:
(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]
(Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!)
[Araf 158, Nur 54]

(Resule itaat eden, Tanrı’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Tanrı’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.)
[Ahzab 36]

(Tanrı ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]
(Kimi, ona
[Resulüme] inanç etti, kimi de, ondan yüz çevirdi. Bunlara deli alev ateş Cehennem yetti. Âyetlerimizi inkâr ederek kâfir olanları elbet ateşe atacağız.) [Nisa 55-56]

Resulullah, mucize olarak kıyamet alametlerini, sözgelişi Hazret-i İsa’nın, Hazret-i Mehdi’nin, Deccal’in geleceklerini ve hadis-i şerifleri inkâr edecek sapıkların da çıkacağını bildirmiştir. İki hadis-i şerif meali:
(Bir süre gelecek, beni yalanlayanlar çıkacaktır. “Hadisi bırak, Kur’ana bak” diyeceklerdir.)
[Ebu Ya’la]
(Tanrı’ın kitabının haricinde uyacağımız bir şey yok diyenler çıkacaktır.)
[Ebu Davud]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/21/resulullah-gelecekten-haber-verdi/feed/ 0 5428
Resulullah efendimiz ümmi idi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/20/resulullah-efendimiz-ummi-idi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/20/resulullah-efendimiz-ummi-idi/#respond Mon, 20 May 2019 13:39:33 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5426

Sual: Peygamberimiz, okuma yazma biliyor muydu?
CEVAP
Resulullah efendimizin okuma yazma bilmediği âyet-i kerimelerle, hadis-i şeriflerle ve zamanı vakalarla sabittir. Resulullah ümmi idi, şu demek oluyor ki kitap okumamış, yazı yazmamış, kimseden bir ders görmemiş idi. Mekke’de doğup, büyüyüp, belli kimseler içinde yetişip, gezi etmemiş iken, Tevrat’ta ve İncil’de ve Yunan ve Roma devirlerinde yazılmış kitaplarda bulunan bilgilerden, hadiselerden haber verdi. İslamiyet’i bildirmek için, Müslümanlara mektuplar yazdırıp yolladı. Hicretin altıncı senesinde Rum, İran ve Habeş hükümdarlarına ve öteki padişahlara mektuplar gönderdi. Kur’an-ı kerimi kâtiplerine yazdırdı.

Batılılar, aslına bakarsan (İslam Peygamberi) ifadesiyle Peygamberimize inanmadıklarını, Onu Peygamber olarak kabul etmediklerini bildiriyorlar. Peygamber efendimizin bu detayları, başkalarından öğrendiğini savunabilmeleri için de, Onun tahsilli bulunduğunu söylüyorlar. Tevrat ve İncil’e ilişik detayları gezi etmiş olduğu yerlerdeki papazlardan öğrendiğini iddia edebilmek için bu iftiraya baş vuruyorlar. Misyonerlere uşaklık eden bazı bid’at ehli de buna inanıyor. Oysa Peygamber efendimizin ümmi olduğu, şu demek oluyor ki tahsilli olmadığı pek meşhurdur. Tüm detayları vahiy ile Allahü teâlâdan öğrendi.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Sen bundan [Kur’an-ı kerim indirilmeden] ilkin, bir yazı, bir kitap okumadın, elinle de yazı yazmadın. Bu şekilde olsaydı, bâtıl yoldakiler şüpheye düşerlerdi.) [Ankebut 48] (Müşrikler, Kur’anı başkasından öğrenmiş yada önceki semavi kitaplardan almış derlerdi. Yahudiler de, Onun vasfı Tevrat’ta ümmi olarak bildirilmiştir, bu ise ümmi değil diye şüpheye düşerlerdi.)

(Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de [ismini ve sıfatını] yazılı buldukları ümmi nebi olan o Resule [Muhammed aleyhisselama, iman edip] tâbi olanlara [çeşitli nimetler vereceğiz]. O resul, onlara iyiyi emreder, onları kötülüklerden alıkoyar, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılar, murdar ve fena şeyleri de üstlerine haram kılar, sırtlarından ağır yükleri indirir, üzerlerindeki zincirleri kırar, [Yapılması güç ağır teklifleri kaldırır kolaylarını emreder] işte o zaman ona inanç eden, ona kuvvetle saygı gösteren, ona destek olan ve onun peygamberliği ile beraber indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte onlar saadete, kurtuluşa erenlerdir.) [Araf 157]

(De ki: “Ey insanoğlu, elbet ben, göklerin ve yerin hükümranı, Ondan başka ilah bulunmayan, dirilten ve öldüren Tanrı’ın, hepiniz için gönderilmiş olduğu resulüyüm. Tanrı’a ve Onun ümmi nebi olan Resulüne uyun ki doğru yolu bulasınız.) [Araf 158]

Allahü teâlânın bu şekilde bildirmesi, ümmî olduğu, [okur yazar olmadığı] halde kendisinin tüm ilimlerin zirvesinde bulunmasından dolayıdır. Resul denmesi Tanrı’a gore, Nebi denilmesi de kullarına göredir. Doğrusu O, Tanrı’ın elçisi olmak bakımından, Resul, halka Hakkın emirlerini bildiri etmesi yönüyle de Nebi’dir. (Beydavi)

Alak suresinin birinci âyetinde ikra = oku buyurulup, üçüncü âyetinde yeniden oku buyurulması, ben okumak bilmiyorum demesinden dolayıdır. (Beydavi)

Sahihi Buhari’de şöyleki bildirilmiştir:
Resulullah, peygamberliği bildirilmeden ilkin sahih rüyalar görürdü. Görmüş olduğu rüyalar gündüz aynen çıkardı. Bir çok geceleri Hira dağındaki mağarada yakarma ile geçirirdi. Ramazan ayında bigün Hira dağındaki mağarada yakarma ile meşgul iken, bir kimse [Cebrail aleyhisselam] geldi. Elinde ipekten bir örtü vardı. Resulullah efendimiz şöyleki buyurmuştur:
(O kimse bana “Oku” dedi. (Ben okuma bilmiyorum) dedim. Elindeki örtüyü başımın üstüne koydu. Başımı ve yüzümü örttü. Sonrasında o örtüyü başımdan kaldırdı ve “Oku” dedi. Ben gene (Okuma bilmiyorum) dedim. Gene önceki şeklinde, Alak suresinin (İnsanı bir “alak”tan [döllenmiş yumurtadan] yaratan Rabbinin adıyla oku! Oku, insana bilmediklerini öğreten ve kalemle yazdıran Rabbin en büyük kerem sahibidir) [mealindeki] âyet-i kerimeleri okudu. Ondan işittiklerim kalbime tamamen yerleşti.) [Bundan sonrasında oku dendiği süre öğrendiklerini aynen tekrarlamıştır.]

Resulullah efendimiz ile Kureyş arasındaki antlaşmayı Hazret-i Ali yazdı. Antlaşmanın başına Bismillahirrahmanirrahim ve Muhammedün Resulullah yazdı. O sırada hemen hemen inanç etmemiş olan Süheyl bin Amr dedi ki:
(Bizim kitabımıza gore ben Rahmanı bilmiyorum, onun yerine Bismike Allahümme yaz. Muhammedün Resulullah yerine de Muhammed bin Abdullah yaz. Eğer biz Onun Peygamberliğini kabul etseydik, aslına bakarsan Onunla savaşmazdık.)

Eshab-ı kiram ile Süheyl içinde konuşmalar devam ederken, Resulullah efendimiz buyurdu ki:
– Ya Ali, Onu sil, Süheylin söylediği şeklinde yaz.
Hazret-i Ali’nin, edebinden silmeye eli varmadı. Resulullah efendimiz, (Silinecek yeri bana gösterin de orasını sileyim) buyurdu. Gösterdiler ve orasını sildi. (Şevahid-ün nübüvve)

Bu vesikalara karşın, bid’at ehli bile olsa, Müslüman olan bir kimse, Resulullah okur yazardı diyemez. Kâfirlerin demesinin aslına bakarsan bir kıymeti yok. Yılanın zehir saçmasına benzer.

Peygamber efendimiz ümmi idi
Sual: Hintli Hamidullah şeklinde bazı ilahiyatçılar da, Peygamber efendimizin ümmi olmadığını söylüyorlar. Bu doğru mudur?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak Kısas-ı Enbiyâda deniyor ki:
“Resulullah efendimiz ümmi idi. Doğrusu kimseden bir şey öğrenmemişti. Yazı yazmazdı, okumazdı. Ümmi olan insanların içinde yetişti. Mekke’de, geçmiş insanların hallerini bilen bir âlim yoktu. Başka bölgelere giderek kimseden bir şey öğrenmemişti. Bu şekilde iken, Tevrat’ta, İncil’de ve başka tanrısal kitaplarda bulunan detayları ve eski insanların hâllerini haber verdi. O zamanlarda tarih detayları, karışmış, bozulmuş, doğrusunu eğrisinden ayırabilen pek azca kimse vardı. Her dinden adamlara cevaplar verip, hepsini susturdu. Bu başarıları, kendisinin Tanrı tarafınca gönderilmiş bir Peygamber bulunduğunu göstermektedir. Zamanındaki edebiyatçılara, şairlere meydan okumuş olduğu hâlde, hiçbiri onun getirmiş olduğu Kur’ân-ı kerim şeklinde, bir satır bile söyleyemediler. Oysa Mekkeliler, şiir okumaya, söylev anlatmaya meraklı olup, bu yolda oldukca çalışırlar ve yarışırlardı. Muntazam konuşmakla övünürlerdi. Kur’ân-ı kerim, tüm şairlere galip geldi. Kur’ân-ı kerime karşı koyamadılar. Şaşkınlıklarından, kılıca sarılıp, dövüşmeyi, ölmeyi göze aldılar. Ebû Zer hazretlerinin kardeşi Üneys, o zamanlar meşhur bir ozan idi. Kur’ân-ı kerimi işitir işitmez, Tanrı kelamı bulunduğunu anlayıp, derhal Müslüman oldu.” Ankebût suresinin 48. âyetinde mealen;
(Sen bu Kur’ân ulaşmadan önce, bir kitap okumazdın. Yazı yazmazdın. Okuryazar olsaydın, başkalarından öğrendin diyebilirlerdi) buyurulmaktadır.

Nübüvvetten ilkin, Peygamber efendimizin bir kervanla, Şam’a olan son yolculuğunda, kervan başkanı olan Meysere, hazret-i Hatice’ye müjdeci olarak Resulullah efendimizi göndereceği süre, kervanda bulunan Ebu Cehil’in;
“Muhammed daha gençtir. Bir yere seyahat yapmamıştır. Yolu şaşırır. Başkasını gönder” demesi de, Hamidullah’ın yanlış ve sapık düşündüğünü göstermektedir. Çeşitli bölgelere gidip, oralarda öğrendiklerini ortaya koyarak, kavmini ıslaha kalkıştı demek, bir Müslümanın yapacağı şey değildir.

Allahü teâlânın ve İslâm âlimlerinin bu şahitlikleri karşısında, imanı ve aklı olan hepimiz, Hamidullah ve benzerleri hakkında kati hükmünü vermekte güçlük çekmez.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/20/resulullah-efendimiz-ummi-idi/feed/ 0 5426
Resulullahın bütün dedeleri mümindi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/20/resulullahin-butun-dedeleri-mumindi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/20/resulullahin-butun-dedeleri-mumindi/#respond Mon, 20 May 2019 08:38:46 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5425

Sual: Resulullah efendimiz, Hazret-i İbrahim’in soyundan geldiğine nazaran, Hazret-i İbrahim’in babası Azer de kâfir olduğuna nazaran, iyi mi olur da, Resulullahın kutsal nuru bir kâfire geçebilir? Peygamberimizin bütün dedeleri mümin değil mi idi?
CEVAP
Resulullah efendimizin anası, babası ve bütün dedelerinin temiz bir mümin olduğu, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerle sabittir. Bunun aksini söylemek, bu husustaki nassları inkâr olur.

Geniş bilgi için tıklayınız.

(Babam ve baban ateştedir)
hadis-i şerifi için âlimler iki türlü izahat yapıyorlar:
1- Bu hadis-i şerif, Ebu Lehebin Cehennemde bulunduğunu bildirmektedir. Bu sebeple Arablar amcaya da baba derler. (El müstened)

2-
Bu hadis-i şerif, imanlı oldukları bildirilmeden ilkin, ictihad ile söylenmiş idi. İmanlı oldukları sonradan bildirildi. (Mir’at-i kâinat) [Hazret-i Hatice’nin iki evladı için de bu şekilde buyurmuştu. Cehennemde olmadıkları sonradan bildirildi. (Ahvali etfalil-müslimin)]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/20/resulullahin-butun-dedeleri-mumindi/feed/ 0 5425