onemi – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Thu, 24 Oct 2019 15:40:00 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Ağaç dikmenin önemi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/24/agac-dikmenin-onemi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/24/agac-dikmenin-onemi/#respond Thu, 24 Oct 2019 15:40:00 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6146

Sual: Dinimizde ağaç dikmenin önemi nedir?
CEVAP
Meyveli, meyvesiz ağaçların ve ormanların insanlara olan yararları sayılamayacak kadar çoktur. İnsanlığa bu şekilde bir hizmet etmenin dinimizdeki önemi büyüktür. Bu hususta bildirilen hadis-i şeriflerden bazıları şu şekilde:
(Dikilen ağaçtan alınacak meyve sayısı kadar dikene sevap verilir.) [İ.Ahmed]
(Bir kimse, bir ağaç diker, ağaç meyve verene kadar onu koruyup bakarsa, bu ağaçtan
dökülen her meyve, Tanrı indinde, o kimse için, bir sadaka olur.) [İ.Ahmed]
(Bir ağaçtan, insanoğlu, hayvanlar yada kuşlar istifade ederse, o ağacı diken için bir sadaka olur.)
[Buharî]
(Bir ağaçtan yenilen yada çalınan şeyler, o ağacı diken için sadaka olur.)
[Müslim]
(Şu yedi şeyi icra eden, öldükten sonrasında da sürekli sevap kazanır:
1-
[Dine uygun] bilimsel bir yapıt yazan,
2- Bir çeşme icra eden,
3- Bir su kuyusu açan,
4- Bir hurma ağacı diken,
5- Bir mescid bina eden,
6- Bir Mushaf yazan,
7- Öldükten sonrasında kendisine yakarış edecek salih bir evlat yetiştiren.)
[Beyheki]

Dikilen bir ağacın gölgesinden de istifade edilse, ağacı diken için sevap vardır. O ağaçtan ne kadar istifade edilirse, sevabı da o denli oldukca olur. (El-Envar)

Yaş kesmek
Sual:
Yeşil bir şeyi kopartmak günahmış, (Yaş kesen, baş keser) diyorlar. Yeşil otu yada yeşil bir yaprağı koparmak da günah mıdır?
CEVAP
Günah değildir. Fidanları, genç ağaçları bir gerekseme olmadan kesmenin uygun olmadığını belirtmek için öyleki denmiştir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/24/agac-dikmenin-onemi/feed/ 0 6146
Helal gıdanın önemi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/15/helal-gidanin-onemi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/15/helal-gidanin-onemi/#respond Tue, 15 Oct 2019 16:18:49 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6103

Sual: Şimdiki çocuklar istenildiği şeklinde niçin eğitilemiyor?
CEVAP
Evladı helal besin ile beslemelidir! Haram gıdanın tesiri çocuğun özüne işler, çocukta uygunsuz işlerin meydana gelmesine sebep olur. Hadis-i şerifte (Yiyip içtikleriniz helal, temiz olsun! Çocuklarınız, bunlardan hasıl olur) buyuruldu.

Evlatları, ahlaksız bayanlara da emzirtmemelidir! Peygamber efendimiz, ahmak bayanları da süt anne olarak tutmamayı, sütün fena tesirinin olacağını bildirmektedir. Buradan kâfir hanımı süt anne olarak tutulmaz manası çıkarılmamalıdır! Zira fıkıh âlimi İbni Âbidin hazretleri, (Kâfir kadının müslüman çocuğa ve müslüman kadının kâfir çocuğa süt anne tutulması caizdir) buyurmaktadır. (Redd-ül Muhtar)

İbrahim Ethem hazretlerine, gece gündüz yakarma eden, vecde gelip kendinden geçen bir gençten bahsettiler. Gencin yanına gidip üç gün konuk kaldı. Fazlaca şaşırtıcı ve hayret verici haller görmüş oldu. Gencin bu halinin şeytandan olup olmadığını öğrenmek istedi. Yediğine baktı. Helalden değildi. Bu hallerin şeytandan bulunduğunu anlamış oldu. Genci evine çağrı etti. Gence helal yiyecek verdi. Gençteki eski aşk ve çaba kalmadı. Genç, bana ne yaptın dedi. İbrahim Ethem hazretleri, gence, (Sendeki haller şeytandandı. Helal yiyince şeytan giremedi. Esas halin meydana çıktı) buyurdu. (Tezkiretül-evliya)

Haram yiyecek kalbi karartır, hasta eder. Zünnun-i Mısri hazretleri buyurdu ki:
Kalbin kararmasının dört alameti vardır:
1- İbadetin tadını duymaz.
2- Tanrı korkusu hatırına gelmez.
3- Gördüklerinden öğrenek almaz.
4- Okuduklarını, öğrendiklerini anlayıp kavrayamaz.

Muhammed bin Fadl Belhi hazretleri de buyurdu ki:
Kalbin kararmasına 4 şey sebep olur:
1- Öğrendiği ile amel etmemek.
2- Bilmeyerek yapmak.
3- Bilmediklerini öğrenmemek.
4- Başkasının öğrenmesine engel olmak.
Nefs, fena isteklerden [dinin yasakladığı şeylerden] kurtarılınca, kalb temizlenir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/15/helal-gidanin-onemi/feed/ 0 6103
Ticaretin önemi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/09/ticaretin-onemi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/09/ticaretin-onemi/#respond Wed, 09 Oct 2019 09:12:50 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6073

Sual: Bazı kimseler, (Tecim, üçe aldığını beşe satmaktır. Bu da, dinen pek uygun değildir) diyorlar. Ticaretle uğraşmak, tüccar olmak uygun değil midir?
CEVAP
Dinimizde tecim de, doğru tüccar da övülmüştür. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bolluk ticarettedir.) [Ebu Davud]

(Rızkın dokuzu ticarette, biri de hayvancılıktadır.) [İbni Sa’d]

(Cennette tecim olsaydı, manifaturacılığı emrederdim, bu sebeple Ebu Bekir manifaturacıydı.) [Deylemi]

(En iyi kazanç, el emeğiyle kazanılandır. Tecim de makbuldür.) [Hâkim]

(Doğru tüccar, Peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.) [Tirmizi]

(Doğru tüccar, Kıyamet günü Arş’ın gölgesinde olacaktır.) [Deylemi]

(Doğru tüccar, Cennetin hiçbir kapısında bekletilmez.) [İ. Neccar]

(En uygun kazanç şu tüccarındır ki, ticarette yalan söylemez, sözünden dönmez, satarken malını övmez, alırken de [ucuza almak için] kötülemez.) [Deylemi]

(Korkak tüccar yoksun kalır, yürekli tüccar rızka kavuşur.) [Kudai]

(Şu üç kimse, başka himayenin bulunmadığı Kıyamet günü, Tanrı’ın himayesindedir:
1- Güvenilir tüccar,

2- Âdil yönetici,
3- Namaz kılmak
için vaktin girmesini hararetle bekleyen kimse.) [Hâkim, Deylemi]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/09/ticaretin-onemi/feed/ 0 6073
Birlik ve beraberliğin önemi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/24/birlik-ve-beraberligin-onemi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/24/birlik-ve-beraberligin-onemi/#respond Tue, 24 Sep 2019 13:30:14 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6002

Sual: Dinimizde birlik ve beraberlik içinde olmanın yeri nedir?
CEVAP
Fazlaca önemlidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Toplulukta, birlik ve beraberlikte rahmet var, ayrılıkta ise azab-ı tanrısal vardır.) [Beyheki]

Birlik ve beraberlik içindeki cemiyet çoğaldıkça, rahmet de artar. Bir hadis-i şerif meali:
(İki şahıs bir kişiden, üç şahıs iki kişiden hayırlıdır. O halde birlik olun!) [İ. Asakir]

Hangi iş olursa olsun, toplulukla birlik ve beraberlik içinde hareket etmekte oldukça faydalar vardır. Örnek olarak toplu olarak yiyecek yemekte bile rahmet vardır. Bir hadis-i şerif meali:
(Yemeği toplu olarak yiyin; bolluk topluluktadır.) [İbni Mace]

(Kim olduğumuz değil, kiminle olduğumuz önemlidir) buyurulmuştur. Doğrusu kendimiz oldukça fena biri olsak bile, iyilerin topluluğuna katılmalıyız. Bizlere gelecek beladan, onların içinde olunca kurtuluruz. Onlarla bir yere gidince, onlarla beraber bizi de oraya kabul ederler. Hatta ahirette Cennete iyiler giderken, ikimiz de aralarındaysak, bizi ayırmazlar. Eshab-ı kehfin köpeği, salihlerin, iyilerin peşinden gittiği, onları sevip bırakmadığı için, Allahü teâlâ onu, bir hayvan olmasına rağmen, salihlerle beraber Cennete koyacağını bildirdi. Demek ki, iyilerle birlikte olan hayvan da olsa kurtulur. İki hadis-i şerif meali:
(Tanrı bir cemaate rahmet ederse, içlerindeki fena birini affetmemekten hayâ eder.) [Ebu-ş-şeyh]

(Şahıs sevdikleriyle haşrolur. Kâfirleri seven onlarla beraberdir, yapmış olduğu iyi amellerin asla faydası olmaz.) [Taberani]

Resulullah, bu ümmetin çeşitli gruplara ayrılacağını, sadece kendisinin ve kutsal Eshabının yolunda olanların kurtulacağını bildirdi. Bu fırkaya Ehl-i sünnet vel-cemaat fırkası dendi. Bu fırkada olmayanların Cehenneme gideceği gene hadis-i şerifle bildirildi. Bir hadis-i şerif meali:
(Ümmetimin âlimleri asla sapıklıkta birleşmez. O halde, sivad-ı a’zam suretiyle [salih âlimlerin yolunda] olun; şundan dolayı Tanrı’ın rahmeti cemaatle beraberdir. Bunlardan ayrılan Cehenneme gider.) [Hâkim, İbni Cerir, Hakîm-i Tirmizi]

Birlik ve beraberlik içinde olmanın önemini bildiren üç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Şeytan insanoğlunun kurdudur. Sürüden ayrılan koyunu kurt kaptığı şeklinde, şeytan da cemaatten ayrılanı kapar. Sakın cemaatten ayrılmayın!) [Tirmizi]

(Cemaatten bir karış ayrılan, İslam halkasını boynundan çıkarmış olur.) [Ebu Davud]

Bildirilen cemaat, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Hepimiz Ehl-i sünnetim diyebilir. Ehl-i sünnet olmanın ölçüsü vardır. Allahü teâlâ, İslamiyet’i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine yemin etti. Bunun için, (Ya Rabbi, sana inanıyorum, seni ve Peygamberlerini seviyorum. İslam bilgilerini doğru olarak öğrenmek isterim. Bunu bana nasip et ve beni, yanlış yollara gitmekten koru) diye yakarma etmeli, istihare yapmalı! Cenab-ı Hak ona doğru yolu gösterir. Allahü teâlânın sözüne güvenmeli, Ona sığınmalı. Ben iyi mi olsa doğru yoldayım diye yakarma etmekten kaçınmamalı.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/24/birlik-ve-beraberligin-onemi/feed/ 0 6002
Ziyaretin önemi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/23/ziyaretin-onemi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/23/ziyaretin-onemi/#respond Mon, 23 Sep 2019 12:27:30 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5997

Sual: Kimleri ziyaret gerekir? Ziyaretin önemi nedir?
CEVAP
Ziyaretler yalnız Tanrı rızası için olmalıdır! Ilkin ana-baba ve sonrasında ötekiler ziyaret edilir.
1- Kâfir olan ana-babaya da hizmet etmek, nafakalarını vermek, ziyaretlerine gitmek gerekir. Küfre sebep olan şey yaptıracaklarsa, ziyaretlerine gidilmez.

Ana-baba ölmüşse kabirlerini ve dostlarını ziyaret etmeli. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ana-babanın kabrini, Cuma günleri ziyaret edenin günahları affolur, haklarını ödemiş olur.) [Tirmizi]

(Ana-babası öldükten sonrasında, onun dostlarını ziyaret eden, iyiliklerin en iyisini yapmış olur.) [Müslim]

2- Günah işlemeye sebep olacak akrabayı ziyaret gerekmez. Fakat salih olan akrabayı ziyaret gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Sıla-i rahm, gelmeyen akrabayı arayıp ziyaret ve iyilik etmektir.) [Tirmizi]

(Rızkının bolca, ömrünün uzun olmasını isteyen, sıla-i rahm etsin!) [Buhari]

(Sıla-i rahm, malı çoğaltır, ailede sevgiyi artırır ve ömrü uzatır.) [Taberani]

Salih akrabayı asla eğer olmazsa, haftada yada ayda bir ziyaret etmeli, kırk günü geçirmemeli, uzak şehirde ise mektupla, telefonla gönlünü almalıdır!

3- Salih arkadaşları, din kardeşlerini, komşuları ziyaretin önemi de büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Arkadaşını Tanrı rızası için ziyaret edene, bir melek, (Ne güzel oldu, Cenneti hak ettin) der. Allahü teâlâ da, (Kulum beni ziyaret etti. Ağırlaması bana aittir. Ona, Cennetten başka bir ziyafete razı olmam) buyurur.) [İ. Ebiddünya]

(Din kardeşini, arkadaşını Tanrı için ziyaret edene, bir melek, “Ne iyi ettin, Aden sana helal olsun” der. Allahü teâlâ da buyurur ki: “Kulum beni ziyarete geldi. Bana da onu ağırlamak düşer.”) [E.Ya’la]

(Bir din kardeşini ziyaret edene bir melek, “Ne mutlu sana, Cennete girmiş oldun” der. Hak teâlâ da buyurur ki: “Benim için ziyaret eden kuluma, Cennette hoşlanacağı mükafatlar vereceğim”) [Bezzar]

(Din kardeşini ziyaret eden, dönene kadar, rahmet içindedir.) [Taberani]

(Cennette o şekilde güzel köşkler vardır ki, bunlar, birbirini Tanrı için ziyaret eden, Tanrı için sevip yardım edenler için hazırlanmıştır.) [Taberani]

(Bir mümini ziyaret için evinden çıkana, 70 bin melek, “Ey Rabbimiz; senin rızan için ziyarete giden şu kuluna rahmet et” diye yakarış eder.) [E.Nuaym]

(Bir müslüman, müslüman kardeşini ziyaret edince, 70 bin melek “Ey Rabbimiz, senin rızan için ziyaret eden bu kulundan razı ol” diye yakarış ederler.) [Taberani]

(Din kardeşini, sırf Tanrı rızası için ziyaret eden Cennettedir.) [Taberani]

(Din kardeşini ziyaret edene Cennette bir aşama verilir.) [Ey Oğul İlmihali]

(Ziyaretçinize ikram edin!) [Haraiti]

(Arşın çevresinde nurdan kürsülerde, nur şeklinde parlayan insanlara Peygamberler ve şehitler gıpta ederler. Bunlar, Tanrı için birbirini seven, Tanrı için buluşan, Tanrı için birbirini ziyaret edenlerdir.) [Nesai]

(Allahü teâlâ buyurur ki: Benim için birbirini ziyaret eden, benim için birbirini seven, benim için veren, benim için birbirine yardım eden, sevgime mazhar olur.) [Hakim]

(Tanrı için sevilmiş olduğu arkadaşının ziyaretine gidene, peşinden bir melek, “Ne güzel iş yapıyorsun, Cenneti hak ettin” der.) [Tirmizi]

(Allahü teâlâ buyurdu ki: Benim için birbirine sevgi gösterenlere, birbirlerini ziyaret edenlere, birbirlerine yardım edenlere, muhabbetim haktır.) [Taberani]

(Bir kimse, köydeki arkadaşını ziyarete gider. Bir melek ona der ki:
– Bu şekilde nereye gidiyorsun?

– Bu köyde bir dostum var. Onu ziyarete gidiyorum.
– Bunun sana bir iyiliği, bir yardımı dokundu da, onun için mi gidiyorsun?
– Hayır, sırf Tanrı rızası için ziyaretine gidiyorum.
– Müjdeler olsun sana! Beni Hak teâlâ gönderdi. Hiçbir çıkar ummadan arkadaşını ziyarete gittiğin için, Rabbimizin sevgisine kavuştun.) [Müslim, Hakim]

(Mümin kardeşini ziyaret edip müsafeha eden kimselerin, elleri ayrılmadan, ağaçtan yaprak dökülür şeklinde, günahları dökülür.) [Ey Oğul ilmihali]

4- Her müslümanı ziyaret mühim ise de, bilhassa âlimi ve fakiri ziyaret daha önemlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimi ziyaret eden, beni ziyaret etmiş şeklinde sevaba kavuşur.) [Taberani]

(Zengini ziyaret eden hiç kimseye, saim ve kaim sevabı, fakiri ziyaret eden hiç kimseye ise, fi sebilillah cihad sevabı verilir, her adımı, Tanrı yolunda atılan adıma denk olur.) [Deylemi] [Saim; oruçlu, Kaim; gece yakarma eden. Fi sebilillah; Tanrı yolunda]

5- Ziyaret aralıklı olmalıdır! Hikmet ehli, (Ziyareti terk etme, seni unuturlar. Pek sık da gitme, senden bıkarlar) diyor. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ziyareti aralıklı yapınız ki, sevgiyi artırasınız!) [Bezzar]

6- Ev sahibinden izin almadan kalkmamalıdır! Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Ziyarete gelen kimse, izin almadan kalkıp gitmesin!) [Deylemi]

Çağrı edilince gitmemek günah mı?
Sual:
Ziyafetlere, davetlere, örneğin düğün yemeğine gitmek vacip mi, sünnet mi? Çağrı edilince, gitmemek günah mıdır?
CEVAP
(Buhari)deki hadis-i şerifte, (Davete icabet etmeyen, Tanrı ve Resulüne isyan etmiştir) buyuruluyor. Âlimler bu hadis-i şerifi açıklamış, her çeşit davete icabet etmenin vacip değil, sünnet bulunduğunu bildirmişlerdir. (Menahic-ül-ibad)

Düğün yemeğine çağırılınca gitmek de sünnettir. Bazı âlimler vacip demişlerdir. Yalnız, günah işlenmiyorsa gitmek sünnettir. Şartlardan biri noksan olan ziyafete gitmek sünnet değildir. Sözgelişi, yiyecek riya ve şöhret için değilse, helal maldan hazırlanmışsa, içki, çalgı ve aynı günah olan şeyler yoksa, zengin-fakir ayrımı yapılmadan hepimiz çağrı edilmişse, bu şekilde davete, sünnet bulunduğunu düşünerek gitmeli, karın doyurmayı ve başka şeyleri düşünmemelidir.

Süfyan-ı Sevri hazretleri buyuruyor ki:
(Tanrı rızası için niyet etmeden yemeğe çağrı edene, bir günah yazılır. Bu şekilde niyet etmeden gidene de, iki günah yazılır)

Düğünde, fakir-zengin ayrımı yapmadan çağrı edilmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yemeklerin en fenası, zenginlerin çağrı edilip de fakirlerin çağrılmadığı düğün yemekleridir.) [Buhari]

Sual: Tanrı için ziyaretin önemi nedir?
CEVAP
Önemi büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Benim için birbirini seven, benim için toplanıp dağılan, benim için birbirini ziyaret eden, benim için birbirine yedirip içireni severim.) [İ. Malik]

(Tanrı için ziyarete gidene, yetmiş bin melek arkadaşlık eder.) [Ebu Nuaym]

(Allahü teâlâ buyurdu ki: Benim için birbirlerini sevenlere, benim için oturup söyleşi edenlere, benim için mallarını, canlarını birbirlerine feda edenlere ve benim için birbirlerini ziyaret edenlere muhabbetimi vacib kıldım.) [Taberani]

Sual: Salihleri Tanrı rızası için ziyaret etmenin önemi nedir?
CEVAP
Bir din kardeşini ziyaretin sevabı, yüz kabul olmuş nafile hac yada umre sevabından fazladır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimlerin meclisinde bulunan, benim meclisimde de bulunmuş olur. Benim meclisimde bulunan ise, sanki Rabbinin meclisinde bulunmuş olur.) [Taberani]

(Seni ziyaret etmeyeni ziyaret et! Sana armağan vermeyene armağan ver!) [Buhari]

(Sadaka vermek, iyilik etmek, ana babaya ihsanda bulunmak ve akrabayı ziyaret etmek, şekaveti saadete çevirir, ömrü uzatır ve insanı fena ölümden korur.) [Ebu Nuaym]

(Camiler Tanrı’ın evleridir ve müminler de Tanrı’ın ziyaretçileridir. Ziyaretçisine ikram etmesi, ziyaret edilen üstüne haktır.) [Hâkim]

Arkadaşı ziyaret
Sual: Salih bir arkadaşı sırf Tanrı rızası için ziyaret etmek sevab olur mu?
CEVAP
İslam Ahlakı
kitabındaki hadis-i şerifte, (Din âliminin ve salihlerin yanına gidenin, her bir adımına Hak teâlâ, kabul olmuş nafile bir hac sevabı kayra eder) buyuruluyor. Demek ki, sırf Tanrı rızası için ziyaret etmek oldukça sevab oluyor.

Ziyarette dikkat edilecek hususlar
Sual: Bir arkadaşı yada bir tanımış olduğu ziyarete gidildiğinde, nelere dikkat etmeli, iyi mi hareket etmeli ve gelen misafiri iyi mi karşılamalıdır?
Yanıt:
Bu mevzuda Süleyman bin Cezâ hazretleri, Eyyühel Veled kitabında buyuruyor ki:
“Din kardeşini ziyarete gideceğin süre, onun uygun, uygun bir zamanını öğren, kendisinden bir söz al ve o zamanda ziyarete git, geç kalma! Evine gireceğin süre, kapı açık olsa bile, ondan izin iste ve izin verdikten sonrasında içeriye gir, içeri girince, sağa sola bakma. İçeride haram işleniyorsa, bir bahane ile oradan ayrıl! Salih bir kimse yiyecek ikram ederse, yavaş ve adâbı ile ye! Fazla konuşma, dostunda fazla eğlenme, giderken, tevazu ve slm ile ayrıl!

Tanıdığın bir Müslüman, sana ulaşınca, elinden geldiği kadar iyi ve tatlı karşıla, yiyecek ikram eyle! Kapıya çık, kendisini karşıla! Merhaba verince, selamını al ve kendisine güzelce iltifatta bulunup: Efendim safa geldiniz, hoş geldiniz, diyerek odanın baş tarafına oturmasını teklif eyle! Sen aşağı tarafta otur! Dinden, ibadetten, haramların zararlarından ve evliyânın hayatlarından anlat! Bir şeyler öğret! Yiyecek yerken onu utandırmamak için, sen de ye! Giderken, onu uğurla ve yakarış eyle!

Evine gelip geçici salih bir konuk gelirse, onun hizmetini iyice yap! Derhal yemeğini ver, bir ihtimal acıkmıştır. Yanında fazla oturma, bir ihtimal yorgundur. Yatmadan ilkin, kıbleyi, helayı, seccadeyi ona göster, abdest havlusunu ve öteki gereksinimlerini temin eyle! Sabah olunca, sabah namazına kaldır ve cemaat hâlinde birlikte kılınız! Erkence yemeğini hazırla, gideceği yol bir ihtimal uzundur.”

Sual: Eve gelen misafire ikramda bulunmanın belli bir müddeti var mıdır?
Yanıt:
Mâ-lâ-büddede deniyor ki:
“Gelen misafire üç gün ziyafet vermek, müekked sünnettir. Sonraki günlerde müstehabdır.”

Uygunsuz toplantılara gitmek
Sual: Akraba ve komşular içinde uygunsuz çeşitli toplantılar oluyor, bu şekilde toplantılara gidilir mi ve bir de yolda yürürken etrafa, açık olan kapılara, pencerelere bakmak dinen mahzurlu olur mu?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak Muhammed bin Kutbüddîn-i İznikî hazretleri Miftâh-ul Aden kitabında buyuruyor ki:
“Zaruri bir işin olmadıkça, toplantılar arasına girme! İçki, kumar, çalgı bulunan, hanım adam birlikte oturulan bölgelere gitme ve zevceni, hanımını, çocuklarını gönderme! Bu şekilde bölgelere Fısk meclisi denir. İster kapalı olsun, ister açık saçık olsun, yabancı bayanlara ve kızlara bakma! Bir kızı görüp de, haram olduğundan ona bakmayanlara şehit sevabı verilir. Mahallede yürürken pencerelere bakma! Gördüğün hanıma yakın adım atma! İlk görünce senin bir şeyin olmadığını anlarsın, artık ondan sonrasında bir kez daha bakma! İlk görmeye günah yazılmaz. Bakmaya devam edince yada yine bakınca yazılır. Hazret-i Ali buyurdu ki; ömrümde bir kere dahi bayanlara kösnü ile bakmadım. Kösnü nazarı ile bayanlara bakmak, göz zinasıdır. Tövbe etmelidir. Her yere burnunu sokma, ya bir kazaya uğrar, veya bir bühtana, iftiraya düçar olursun.”

Sual: Davete gidildiğinde, orada haram olan şeyler var ise iyi mi hareket etmelidir?
Yanıt:
Bu mevzuda İbni Âbidînde deniyor ki:
“Haram olan şeyler, odada ise gidilir, sofrada ise gidilmez. Bilmeyerek gidildi ise, kalbi ile beğenmeyerek oturulur yada bir bahane ile geri dönülür. Şundan dolayı, haram işlememek için, sünnet terk edilir. Gıybet söylemek yada dinlemek, çalgıdan ve oyundan daha büyük günahtır. Söz yada makam sahibi ise, sofrada günaha mâni olmalı yada geri dönmelidir.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/23/ziyaretin-onemi/feed/ 0 5997
Tatlı dil ve güler yüzün önemi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/20/tatli-dil-ve-guler-yuzun-onemi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/20/tatli-dil-ve-guler-yuzun-onemi/#respond Fri, 20 Sep 2019 04:14:35 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5981

Sual: Güler yüz ve tatlı dilin önemi hakkında data verir misiniz?
CEVAP
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Müslüman güler yüzlü, münafık asık suratlı olur.
Tebessüm, bedavadır, alanı mutlu eder, vereni üzmez.

Huzurun anahtarı tebessümdür.
Tebessüm edemeyen zavallıdır.
Tebessüm ateşinde erimeyen maden bulunmaz.

Gülümsemesini bilmek, iki cihan mutluluğuna sebep olur.
İslamiyet, sevgi, güler yüz, tatlı söz, dürüstlük ve iyilik dinidir.
Dostlara doğru söylemeli, düşmanları güler yüzle ve tatlı dil ile yönetim etmelidir.

Başarının sırrı, güler yüz, tatlı dil ve güzel siyasettir. Güzel politika, her insanın memnun olması anlamına gelir.

Düşmanınıza iyilik edin, armağan verin. Kırıldığınız arkadaşınıza iyilik edin, sıkıldığınız insana güler yüz gösterin. Bu tarz şeyleri yapmış olursanız rahat edersiniz.

Bir kimsenin veli olduğu; tatlı dili, güzel ahlakı, güler yüzü, cömertliği, münakaşa etmemesi, özürleri kabul etmesi ve her insana acıma etmesi ile anlaşılır.

Güzel ahlaklı kimse, edeplidir, azca konuşur, hatası azdır, gıybet etmez, Tanrı için sever, Tanrı için buğzeder, emanete riayet eder, komşu ve arkadaşını korur. Güzel ahlaklı bir zata, fena huylu hanımı ile iyi mi iyi geçindiği sorulunca, (İyi huylu ile hepimiz geçinir. Marifet fena huylu ile geçinebilmektir. Onun fena huyuna sabredemezsem benim iyi huylu olduğum nereden belli olacaktır) dedi.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Mümin kardeşinin yanında suratı asık durana melekler nalet eder.) [Hatib]

(İyiliği, güzel yüzlü kimselerden talep ediniz.) [Beyheki]

(Mümin kardeşinin yüzüne tebessüm etmek sadakadır.) [C. Sagir]

(Din kardeşine güler yüz göstermek, iyi şeyler öğretmek, fenalık yapmasını önlemek birer sadakadır.) [Tirmizi]

(Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil ile, güzel ahlakla memnun etmeye çalışınız!) [Hakim]

(Slm verirken gülümseyen, sadaka sevabına kavuşur.) [İ.E.dünya]

(Hayrı, iyiliği, güzel yüzlülerin yanında arayınız!) [Buhari]

(Huyu ve yüzü güzel olan dünya, ahiret iyiliğine kavuşur.) [İbni Şahin]

Güler yüzlü olmak
Sual: (Müslüman güler yüzlü ve tatlı dilli olur) hadisine gore, güler yüzlü, tatlı dilli olmak yalnız hemcinse karşı mı olmalı, yoksa namahremlere karşı da olması caiz midir?
CEVAP
Hemcinse ve mahremlerimize karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmak gerekir. Karşı cinsle yumuşak konuşmak ve ona gülümsemek oldukça yanlıştır. Hattâ onun yüzüne karşı yakarış etmek, Tanrı razı olsun demek bile yanlıştır. Namahremin yüzüne karşı yakarış etmek yasak olduğundan ona merhaba vermek de yasaktır. Zira merhaba da duadır. Birine güler yüz, tatlı dil gösterip yakarış edersek, karşımızdaki ister istemez, (Galiba bu beni seviyor ki bu şekilde davranıyor) der. Art niyetsiz, sırf Tanrı rızası için sevilse bile, zaman içinde bu sevgi gayrimeşru sevgiye sebep olabilir. Bunun için dinimiz, karşı cinse şu demek oluyor ki namahreme karşı ciddi olmayı emrediyor. İhtiyaçsız konuşmayı, yüzüne karşı yakarış etmeyi, hattâ merhaba vermeyi bile yasaklıyor.

Sual: Bir Müslüman, Müslüman olsun olmasın öteki insanlara karşı iyi mi davranmalıdır?
Yanıt:
Dosta, düşmana, Müslümana, gayr-i müslime, bidat sahiplerinden başka, her insana, tatlı dil ve güler yüz göstermelidir. İnsanlara yapılacak en yararlı kayra, en kıymetli armağan, tatlı dil ve güler yüzdür. İneğe tapanları görünce, ineğin ağzına saman vererek, düşman olmalarına engel olmalıdır. Kimse ile münakaşa etmemelidir. Münakaşa, dostluğu azaltır, düşmanlığı arttırır. Hiç kimseye kızmamalıdır. Kızmak, sinir ve kalp hastalığı yapar. Hadis-i şerifte; (Gadab etme!) kızma buyuruldu.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/20/tatli-dil-ve-guler-yuzun-onemi/feed/ 0 5981
Selamlaşmak ve önemi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/17/selamlasmak-ve-onemi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/17/selamlasmak-ve-onemi/#respond Tue, 17 Sep 2019 16:06:55 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5969

Sual: Selamlaşmanın hükmü nedir? Bir yerden çıkarken de merhaba verilir mi?
CEVAP
Slm vermek sünnet, almak ise farzdır. Slm verirken, selamın sünnet bulunduğunu düşünmeli ve o hiç kimseye yakarış etmeye niyet etmelidir! Sünnet olduğu düşünülmeden, alışkanlık halinde, şuursuzca merhaba verilince, sevap olmaz. Bir yere girerken de, çıkarken de merhaba verilir. Dinimizde selamın önemi büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir yere, bir meclise giren oradakilere merhaba versin. Oradan kalkıp giderken gene merhaba versin.) [Tirmizi]

(İnsanların en âcizi yakarış etmeyen, en cimrisi de merhaba vermeyendir.) [Taberani]

(Bir eve girince, ev halkına merhaba verin. Çıkarken de merhaba verin.) [Beyheki]

Slm ne anlamına gelir
Slm, güvenlik, rahatlık, selamet, sıhhat, sulh, rahatlık, iyi netice, kurtuluş benzer biçimde manalara gelir. Slm vermek, bir hiç kimseye yapılacak en güzel duadır. Slm, (Ben müslümanım, benden sana zarar gelmez, selamettesin) manasına, selamet suretiyle ol, müslüman olarak öl manalarına da gelir. Gayrı müslimlerin hidayete kavuşmaları niyetiyle, gereksinim olduğu süre onlara merhaba vermek, hidayete kavuşmaları için yakarış etmek caizdir. (R.Nasıhin, Redd-ül Muhtar)

Selamlaşırken eğilmek günahtır. Hadis-i şerifte, (Karşılaştığınız süre birbirinize eğilmeyin, kucaklaşmayın) buyuruldu. (Berika)

Eshab-ı kiram, yolculuktan döndükleri süre kucaklaşırlardı. Şu halde, uzun yoldan gelmiş yada uzun süredir görülmeyen bir arkadaşla kucaklaşmak caiz olur.

Selamün aleyküm diye merhaba vermek caiz ise de Esselamü aleyküm demek daha iyidir.

Selamün aleyküm denince, Ve aleyküm merhaba demek farzdır. Esselamü aleyküm denince de, Ve aleykümüsselam denir. Her ikisinde de “ve” harfini söylemelidir! (Ve aleyküm…) deki “ve”, (dahi) manasındadır. Kısaca, (Tanrı’ın selamı bizim üzerimize olduğu benzer biçimde, sizin de üzerinize olsun!) anlamına gelir. Bir tek (Aleyküm merhaba) ise, sanki (Slm bizlere değil size olsun) benzer biçimde uygunsuz bir manaya gelebilir.

Selamı muntazam verip muntazam almak iyidir. “Ve” söylemeden de almak caiz ise de, ve‘li söylemelidir.

Verilen selamı daha güzeli ile almak da farz değil ise de, fazlaca sevaptır. Peygamber efendimiz, (Selamün aleyküm) diyen için, (On sevap kazanmıştır) buyurdu. Başka biri, (Selamün aleyküm ve rahmetullahi) dedi. (Yirmi sevap kazanmıştır) buyurdu. Bir başkası da, (Selamün aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü) dedi. Bu kimse için de, (Otuz sevap kazanmıştır) buyurdu. Bu sırada orada oturanlardan biri merhaba vermeden çıkıp gitti. Resulullah efendimiz, (Dostunuz [selamın faziletini] ne sav unuttu) buyurdu. Hemen sonra, (Bir topluluğa ulaşınca de, ayrılırken de merhaba verin! Birinci merhaba, ikincisinden daha önemli değildir) buyurdu. (Taberani)

Dinimizde selamlaşmanın önemi büyüktür. Müslümanların yanına girerken, çıkarken, karşılaşınca, ayrılırken kesinlikle merhaba vermelidir! Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyleki:
(Mümin kardeşine merhaba vermek, yanına ulaşınca ona yer göstermek ve hoşlanılmış olduğu isimle hitap etmek, aradaki sevgiyi pekiştirir.) [Taberani]

(Darlıkta infak eden, rastlamış olduğu müslümana merhaba veren, kendi aleyhinde de olsa adaletli davranan, inanç hasletlerini toplamış olur.) [Ebu Nuaym]

(Yirmi müslümana merhaba veren bir mümin Cenneti hak eder.) [Deylemi]

(Tatlı dilli olmak, selamlaşmak ve yiyecek yedirmek, Cennete götürür.) [Hakim]

Kimlere merhaba verilmez?
Sual:
Kimlere merhaba verilmez?
CEVAP
Şunlara yalnız o halde iken merhaba verilmez:
1- Namazda olana,
2- Hutbe okuyana ve hutbeyi dinleyene,
3- Kur’an-ı kerim okuyana ve dinleyene,
4- Vaaz edene ve dinleyene,
5- Fıkıh dersi çalışana,
6- Din dersi verene ve din dersi ile meşgul olanlara,
7- Eşi ile meşgul olana,
8- Avret yeri açık olana,
9- Abdest bozmakta olana,
10- Yiyecek yemekte olana,
Baştan ikisi hariç, diğerlerine merhaba verilirse, alma mecburiyeti yoksa da selamı almaları iyi olur.

Şunlara da devamlı merhaba verilmez:
1- Yabancı kızlara ve genç bayanlara,
2- Kumarbaza ve her oyunu oynayana,
3- İçki içenlere,
4- Gıybet edenlere,
5- Şarkıcılara,
6- Fasıklara [Açıktan günah işleyenlere],
7- Hanımefendilere, kızlara bakanlara merhaba verilmez.

Gayrimüslimlere, sadece iş düşmüş olduğu süre merhaba verilebilir ve selamları alınır. Bid’at ehline de gereksinim halinde merhaba verilir. Zengine, varlıklı olduğundan merhaba vermek caiz değildir. Dilencinin, dilenirken verdiği selamı almak gerekmez. Yabancı hanım yaşlanmış ise merhaba verilir. (Dürr-ül-muhtar)

Kâfire saygı göstermek için merhaba verilmez. Hadis-i şerifte, (Münafık [ve her çeşit kâfir] ile konuşurken, efendim, demeyiniz) buyuruldu. Zalime, kâfire saygı etmek, saygı ile merhaba vermek, üstadım demek, sövgü olur. (Berika)

İslamiyet’in hakim olduğu dönemlerde gayrı müslime ve fasık müslümana merhaba verilmezdi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yahudi ve Hristiyanlara merhaba vermeyiniz!) [Müslim]

(Bir kitap ehli [Yahudi veya Hristiyan] size merhaba verdiği süre, “ve aleyküm” deyiniz!) [Buhari]

Bir kâfire, (Tanrı ömürler versin) demek, caiz değildir. Müslüman olması için yada cizye vererek devletimizin kuvvetlenmesi için, bu şekilde yakarış etmek, caiz olur. (Berika)

Demek ki, gereksinim fikir yada onu üzmemek için yada buna benzer sebeplerle Yahudiyle, Hristiyanla yada başka bir kâfirle selamlaşmak yada onun müslüman olması için yakarış etmek caiz olur.

Müsafeha ederken
Sual:
Günahların dökülmesi için iyi mi tokalaşmak gerekir?
CEVAP
İki müslüman, muhabbetle müsafeha ederek tokalaşırsa günahları dökülür. Müsafeha, sevgi ve dostluk kazandırır. Müsafeha, iki kişinin, sağ elin avuç içlerini birbirine yapıştırıp, iki baş parmağın yanlarını birbirlerine değdirmesidir. Dört el ile beraber de yapılır. (Merakıl-felah)

Müsafeha ederken salevat getirmeli ve elleri sallamalıdır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kim mümin kardeşini ziyaret edip müsafeha ederek üç kere elini sallarsa, ellerini ayırmadan her ikisinin ağaçtan yaprak döküldüğü benzer biçimde günahları dökülür.) [Ey oğul ilm.]

(İki müslüman karşılaşınca, müsafeha edip “Tanrı’a hamd” ederse, günahları dökülür.) [Hakim]

(Müslüman, din kardeşi ile müsafeha eder ve birbirine kin duymazlar ise, elleri hemen hemen ayrılmadan, günahları affolur. Kin duymadan, müslüman kardeşine sevgi ile bakanın da, günahları affolur.) [İ.Neccar]

Slm, kelamdan öncedir
Sual:
Bir yere telefon edince yada bir yere girince, karşımızdakine merhaba vermek gerekir mi? (Slm ver ilkin) deniyor. Dinimizde bunun önemi nedir?
CEVAP
Bir odaya giren yada telefon edenin, ilkin merhaba vermesi, söze selamdan başlaması gerekir. Bu konudaki hadis-i şeriflerden birkaçının meali şöyledir:
(Slm, kelamdan öncedir.) [Tirmizi]

(Slm vermeden söze başlamayın. Slm vermeden konuşana yanıt vermeyin.) [Hakim]

(Slm, sualden öncedir. Slm vermeden sual sorana, yanıt vermeyin.) [İ.Neccar]

(Mümin, ilkin merhaba vermek için atılır; münafık ise ilkin kendisine merhaba verilmesini bekler.) [Dare Kutni]

(Ilkin merhaba veren, Tanrı’a ve Resulüne daha yakındır.) [Ebu Davud]

(Allahü teâlânın rahmet ve affına en layık olan, ilkin merhaba verendir.) [Ebu Davud]

(Ilkin merhaba veren kibirden uzak olur.) [Beyheki, Hatib]

Selamlaşmayı yaymak fazlaca sevaptır. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Selamlaşmayı yaygınlaştırın, yiyecek yedirin, [salih] akrabayı ziyaret edin, gece hepimiz uykuda iken namaz kılın, sonrasında selametle Cennete girin.) [Darimi]

(Karşılaştığınız arkadaşa merhaba verin. Eğer aranıza ağaç, duvar, ya da taş benzer biçimde bir engel girip de, sonrasında karşılaşırsanız yine merhaba verin.) [Ebu Davud, İbni Mace]

(Bir yere giren oradakilere merhaba versin. Oradan kalkıp giderken gene merhaba versin.) [Tirmizi]

Selamda sünnet olan
Sual:
Selamda sünnet olan öncelik sırası nasıldır?
CEVAP
Selamda sünnet şöyledir: Aşama ve nimeti fazlaca olan ilkin merhaba verir. Büyük küçüğe, bir vasıta üstündeki yerdekine, yürüyen durana, ayakta olan oturana, azca olan fazlaca olana,âmir memura, hoca talebesine,baba oğluna, ana kızına ilkin merhaba verir. Bir odaya girildiğinde ise, aşama, büyüklük küçüklük düşünülmez. Odaya giren, odadakine merhaba verir. Kısaca, ufak, büyüğe; işgören, âmire; öğrenci, hocasına; oğlu babasına merhaba verir. Telefonda ise, telefon eden merhaba verir.

Aynı anda merhaba vermek
Sual:
İki şahıs, karşılaşınca ikisi aynı anda merhaba verse, birbirlerinin selamlarını almaları gerekir mi?
CEVAP
Evet. İki Müslüman, birbirine aynı anda merhaba verirse, her ikisinin de, birbirine yanıt vermesi farz olur. Biri diğerinden sonrasında merhaba verirse, ikincinin verdiği merhaba, yanıt yerine geçer.

Eve girerken merhaba
Sual:
Nisa suresinin, (Verilen selamı daha güzeli ile alın yada aynı ile karşılık verin) mealindeki 86. âyeti ile Nur suresinin, (Evlere girince, kendinize, ehlinize Tanrı’tan bolluk, esenlik ve güzellik dileği olarak merhaba verin) mealindeki 61. âyetine gore, merhaba vermek farz değil mi?
CEVAP
Hadis-i şerifte, (Slm vermek sünnet, almak farzdır) buyuruldu. (Deylemi)
Kur’an-ı kerimde, (Yapın, edin) benzer biçimde bildirilen âyetlerin bir kısmı farz değildir. Araf suresinin, (Her namazda, süslü, temiz, sevilen elbiselerinizi giyiniz) mealindeki 31. âyet-i kerimesi de böyledir. Kısaca namazda kıymetli elbise giymek farz değildir. Bunun benzer biçimde birçok âyet-i kerime vardır.

Eve girince, evdekilere merhaba vermeli, evde kimse yoksa, Esselamü aleynâ ve alâ ibadillahissalihin [Allah’ın selamı bizim ve salih kulların üzerine olsun] demelidir! Şundan dolayı Müslümanın evinde rahmet melekleri bulunur. Kendi üzerimizde de melekler vardır. Hepsine merhaba vermiş oluruz. Evine giren kimse, merhaba verince, şeytan, (Artık benim bu evde duracak yerim kalmadı) der. (B. Arifin)

[Camiye erken gidip kimse yoksa, içeri girince de aynı şekilde selam verilir. Çünkü camide de melekler vardır.]

Dilencinin selamı
Sual:
Dilencinin selamı alınır mı?
CEVAP
Verilen selamı almak farzdır. Fakat dilencinin, dilenirken verdiği selamı almak farz değildir. Alınmasa da günah olmaz. Şundan dolayı dilenmek için merhaba veriyor. Selamı dilenmeye alet ediyor. Bir dilenci, dilenmeden gezerken merhaba verirse, selamını almak gerektiği halde, dilenirken verdiği selamı almak gerekmez. Slm alıp verirken fakir-zengin ayrımı gözetilmez. Sadece, zengine varlıklı olduğundan merhaba vermek caiz olmaz. (Hindiyye)

Slm veren mi, alan mı?
Sual:
Slm veren alandan daha fazlaca sevap alır deniyor. Slm vermek sünnet almak farz olduğuna gore merhaba veren iyi mi fazlaca sevap alıyor?
CEVAP
Bu bir istisnadır. Slm veren, karşıdaki Müslümana farz sevabı işletiyor. Bir sevaba sebep olana da aynı sevap verilir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Hayra delalet edene [yol gösterene, o hayra sebep olana], o hayrı işleyen kadar sevap verilir.) [Buhari, İ. Ahmed, Ebu Ya’la]

Slm veren sünnet sevabı almış olduğu benzer biçimde, karşısındakine de farz işlettiği için onun kadar sevap da alıyor. Böylece o daha fazlaca sevap kazanıyor. Onun için merhaba vermeyi dikkatsizlik etmemelidir.

İyi ki varsın
Sual:
Slm verirken iyi sabahlar deniyor. Gece bile söyleyenler var. Doğum günlerinde iyi ki doğdun deniyor. Bir de teşekkür için iyi ki varsın deniyor. Bu şekilde söylemek uygun mudur?
CEVAP
Bunlar yabancı dillerdeki ifadeleri yanlış çeviri etmekten ileri geliyor. Fransızlar bonjour diyorlar. Gününüz iyi olsun anlamındadır. İngilizler good morning diyorlar, bu da aynı anlamdadır. Almanlar da aynı anlamda guten tag diyorlar. Hepsi de iyi günler anlamındadır. Kısaca günün iyi geçmesi için meydana getirilen bir dilektir. Bu yüzden, iyi sabahlar yerine gününüz aydın olsun yada iyi günler dilerim yada yalnız iyi günler dense de olur. Elbet uygun olanı merhaba vermektir. Fakat selamı bilmeyenlere iyi sabahlar falan demekte sakınca yoktur.

İyi ki doğdun kelimesi de İngilizce’den yanlış çeviri edilmiş. Şundan dolayı insan kendisi doğmaz. İyi ki doğmuşun diye çeviri edilmeliydi. Fakat bu şekilde de çeviri edilse bizim geleneklerimize ve dinimize uygun değildir. İyi ki varsın demek de öyleki.

Eğer adam iyi ise, Tanrı’a hamd olsun ki sizi bana tanıttı. Elhamdülillah sizinle tanışmak şerefine kavuştum benzer biçimde bir şey söylemelidir.

El sallayarak merhaba
Sual:
Kitaplarda el ile merhaba vermenin ve eli başa kaldırarak ve eğilerek selamlaşmanın günah olduğu bildiriliyor. Peki uzaktaki bir arkadaşa iyi mi merhaba vereceğiz?
CEVAP
Uzakta olunca el sallayıp, ağız ile de yavaşça Selamün aleyküm demek günah olmaz. O da, yavaşça, Ve aleyküm merhaba diye yanıt verebilir.

Gönderilen selamı almak
Sual:
Biri, falancanın selamı var söylediği süre, biz ne demeliyiz? Aleyhisselam demek mi gerekir?
CEVAP
Kelime mânâsı olarak üçüncü kişi olduğundan öyleki denebilirse de, aleyhisselam peygamberler için söylenir. Kavram karışıklığına sebep olmamalı. Bir de, yalnız merhaba gönderene değil, getirene de, müminin yanında meleklere de merhaba vermek için (Ve aleyküm merhaba) demeli. Kısaca küm = siz demekle, hem selamı getirene, hem meleklere, hem de gönderene merhaba verilmiş olur. Bunu değiştirmemelidir.

Hep Tanrı ile kal
Sual: Kur’anda mealen, (Nerede olursanız, olun, Tanrı sizinle beraberdir) buyuruluyor. Bu bakımdan (Hep Tanrı ile kal) demek caiz olur mu?
CEVAP
Âyet-i kerimede de, söylenilen sözde de, mecaz var. Allahü teâlânın bizim ile birlikte olması, bir kimsenin bir kimse ile birlikte olması benzer biçimde elbet değildir. O süre hâşâ mahluka benzetilmiş olur. Hep Tanrı ile kal demek de, (Allahü teâlânın seni gördüğünü, ne yaptığını, ne düşündüğünü, şu demek oluyor ki her şeyini bildiğini asla unutma, hep uyanık ol) anlamındadır. Bu bakımdan Tanrı ile kal demenin bir mahzuru olmaz ise de, tevilsiz yanlış anlaşılabilecek bu şekilde sözleri, asla söylememek iyi olur. Atalarımız, (Tanrı’a emanet olun) yada (Tanrı’a ısmarladık) demişler yada merhaba verip ayrılmışlardır. Ikimiz de onlar benzer biçimde yapmalıyız, onlar benzer biçimde söylemeliyiz. Tanrı’a ısmarlamak, Tanrı’a emanet etmek anlamına gelir.

Misyonerlerin yada öteki din düşmanlarının itikadımızı bozmak için uydurdukları şeylere saygınlık etmemelidir. Ata sözlerimiz çoğu zaman âyet-i kerime ve hadis-i şerif meallerinden alınmıştır. Bir âyet-i kerime meali:
[Babaları] dedi ki, “Daha ilkin [Bünyamin’in] kardeşini [Yusuf’u] size emanet ettiğim benzer biçimde, şimdi onu [Bünyamin’i] emanet eder miyim? Ben onu Tanrı’a emanet ediyorum, Tanrı en iyi koruyandır, O merhametlilerin merhametlisidir dedi. [Yusuf 64]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Vedalaşırken, birbirinizden ayrılırken, seni, emanetleri zayi etmeyen Tanrı’a emanet ediyorum deyin.) [İbni Mace]

Slm vermek
Sual: Aşûre günü, minimum on Müslümana merhaba vermenin fazlaca sevap olduğu bildiriliyor. Bu selamı telefonla versek aynı sevaba kavuşur muyuz?
CEVAP
Evet.

Sual: Mektup falan yazarken, büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim deniyor. Bu şekilde demenin mahzuru olur mu? Büyüklerin içinde namahrem kimseler var ise öyleki demenin mahzuru olur mu?
CEVAP
Mektupla olunca mahzuru olmaz. Gözden öpülmez fakat mektupta denir. Namahrem olan büyük hiç kimseye de ellerinden öperim demenin mahzuru olmaz.

Sual: Abdest alana merhaba verilir mi? Slm verene yanıt vermek gerekir mi?
CEVAP
Evet abdest alana merhaba verilir. Slm vermek sünnet, alması ise farzdır. Kısaca muhakkak selamı almalıdır.

Sual: Selamı daha güzeli ile almak için “ve aleyküm merhaba ve rahmetullahi ve berekatühü ve mağfiretühü, ebeden daimen” desek uygun olur mu?
CEVAP
Tatarhaniyye
de bildiriliyor ki, en fazla veberekatühüye kadar söylenir. Bundan sonrasında bir şey ilave etmek uygun değildir. (Hediyyet-ül-alaiyye, Hindiyye)

Sual: Tam İlmihal’de “selamlaşmak” bahsinde; “Selamün aleyküm yada Esselamü aleyküm diyerek merhaba verilir. Slm aleyküm diyenlere ve başka sözlerle merhaba verene yanıt vermek farz olmaz” buyuruluyor. Alınırsa mahzuru olur mu?
CEVAP
Selamını almak farz olmaz ise de, alınırsa mahzuru olmaz.

Sual: Slm gönderen kimsenin sözgelişi; “babana merhaba söyle” demesi kafi mi?
CEVAP
Evet, kafi.

Sual: Slm gönderen kimse “babana merhaba söyle” söylediğinde “Başüstüne efendim” deniliyor. Slm götürecek kimsenin selamı aldıktan sonrasında “Başüstüne efendim” demesi uygun mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Selamı götürmüş olan kimsenin selamı aldıktan sonrasında “Ve aleyküm merhaba” demesi gerekiyor mu?
CEVAP
Hayır bir şey demesi gerekmez. Peki diyebilir, olur diyebilir. Olur anlamında başını sallayabilir.

Sual: (İstanbul’dayım, görüşmek suretiyle…) Bu şekilde demek uygun mudur?
CEVAP
Görüşmek suretiyle demek caiz ise de, âdet etmemeli, şu demek oluyor ki merhaba yerine Allahaısmarladık yerine kullanmamalı.

Sual: Yolda yürürken bir yakarış yada sure okuyor isek karşıdan gelen biri merhaba verirse ne yapmamız gerekir?
CEVAP
Selamı alırız.

Sual: Kimi zaman dostlar merhaba gönderecekleri şahısların isimlerini söylemeyip, arkadaşlara merhaba söyle diyor. Bu şekilde söylenmesi uygun mudur?
CEVAP
Uygun değil. Uygunu şöyleki olabilir: Sözgelişi adam kitabevinde çalışıyor. Oradakileri teker teker saymayıp oradakilere merhaba söyle denebilir. Maksat belli olmalı. Önceki uygun olmaz.

Sual: Falanı görürsen merhaba söyle, ya da merhaba söylenebilecekleri sen biliyorsun onlara söyle de deniliyor. Bu şekilde söylenmesi uygun mu?
CEVAP
Biliniyorsa sorun yok. Sözgelişi devamlı kimlere merhaba gönderiliyorsa, gene onlara merhaba söyle anlamına gelir. Falanı görürsen merhaba söyle demek de caizdir.

Sual: Falan arkadaşa merhaba söyle denildiğinde selamı götürecek kişi Ve aleykümselam derse, selamı almış olduğundan gene götürmesi lazım mı?
CEVAP
Gene götürmesi farzdır.

Sual: Ve aleyküm merhaba denildiğinde götürülmesi unutulursa durum aynı olmuyor mu?
CEVAP
Unutmak şer’i özürdür. Ve aleyküm merhaba denilse de götürmek gerekir. Daima inşallah demelidir. Unutulursa yada olanak eğer olmazsa mahzuru olmaz.

Sual: Kimi zaman bir dost merhaba göndermeyi unutuyor öteki arkadaşta unutmuştur diye niyet edip sana merhaba söylemiş oldu diyor. Uygun mudur?
CEVAP
Eğer kanaati güçlü ise caiz olur.

Sual: Arkadaşlara benden devamlı merhaba söyleyebilirsin diye bir yetki verilebilir mi?
CEVAP
Verilebilir.

Sual: İnternette bildiri gönderirken yada chat yapmış olup giderken bye bye deniyor. Good bye deniyor. Ya da ayrılırken deniyor. Bonjur deniyor, goodmorning, hello, hi deniyor, ya da Türkçe iyi sabahlar deniyor. Slm vermeyip de bu tarz şeyleri söylemekle küfre girer miyiz?
CEVAP
Kâfirlere, gayrı müslimlere söylemek caizdir. Müslümana, cevazdan küfre kadar gider. Eğer selamı beğenmeyip de öyleki diyorsa diyen kâfir olur. Size hello diyene hello demek, bye bye diyene aynısını söylemek sövgü olmaz. Selamı hafife almadan bu şekilde söylemek sövgü olmaz. Fakat söylememek daha iyidir. Iyi sabahlar demek de öyledir. Selamın önemini bilmeyene, devamlı iyi sabahlar diyene iyi sabahlar demek caiz olur. Hello demek benzer biçimde bir şey. Selamı beğenmiş olduğu halde, bir ihtiyaca mebni başka şeyler söylemek de caiz oluyor.

Sual: Selamün aleyküm yerine (s.a) yazmakta bir sakınca var mıdır?
CEVAP
(s.a) yazmak uygun değil. Yeni yazılan bazı kitaplarda da aynı kısaltmalar var, uygun değildir, tam yazmalıdır. Peygamber efendimizin adı yazılınca da sallallahü aleyhi ve sellem yazmalı, özetlemek gerekirse SAV yazmamalı, Allahü teâlânın adı yazılınca da (c.c.) yazıyorlar, bu şekilde yazmamalı. Celle celalühü yazmalıdır. Ya da Allahü teâlâ demelidir.

Sual: Ayrılırken Allahaısmarladık mı denir, merhaba mı verilir?
CEVAP
İkisi de söylenir.

Sual: Bir bayan (Hanımına merhaba söyle) dese, selamı götürülür mü?
CEVAP
Yabancı kadının selamını götürmek gerekmez. Vaka çıkmayacaksa, suizanna sebep olmayacaksa falanca hanımın selamı var denebilir.

Sual: Eldivenle tokalaşmak (müsafeha) caiz mi?
CEVAP
Fazlaca soğuk havalarda caizdir.

Sual: Mevtaya verilen selamı kendimizin alması caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: (Slm söyle) diyene (Ve aleyküm merhaba) demek caiz mi?
CEVAP
Evet. Böylece merhaba götürmeyi kabul etmiş olur.

Sual: İki el ile müsafeha daha mı efdaldir?
CEVAP
Evet.

Sual: Ve’siz (Aleyküm merhaba) demekle de merhaba alınmış olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Sağır ve dilsize işaretle merhaba vermek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Mezarlığa (ve aleyküm merhaba) ve (selamün aleyküm) denir mi?
CEVAP
İkisi de caizdir.

Sual: Namahrem akraba (Eşine merhaba söyle) diyor. Götürmeli mi?
CEVAP
Caiz olmayan selamı götürmemelidir!

Sual: Akıl balig kızı ile konuşana merhaba verilir mi?
CEVAP
Verilir.

Sual: El öptükten sonrasında, alna koymak bid’at mi?
CEVAP
Bu âdette bid’attir. Mahzuru olmaz.

Sual: Karşılaşınca, hanım bayanı, adam erkeği öpse mekruh mu?
CEVAP
Umumi yerlerde mekruhtur.

Sual: Müslüman kadının, kâfir hanımla tokalaşması haram mı?
CEVAP
Zaruretsiz caiz olmaz. Yoksulluk olunca da Hanbeli mezhebi yansılamak edilir.

Sual: Âyet-el-kürsi okurken merhaba alıp, okumaya devam caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Selamı var denilince ve aleyhisselam demek de caiz mi?
CEVAP
Ve aleyküm… demek efdaldir.

Sual: Sorana merhaba… deniyor. Sorana selamı var demek lazım mı?
CEVAP
Evet.

Sual: Bir arkadaşı iki taraflı kucaklamakta sakınca var mı?
CEVAP
Hayır.

Sual: Müsafeha ettikten sonrasında eli yüze sürmek bid’at mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Yaşlı fasıklar, ellerini uzatınca, kerhen öpmek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Gözden öpmek caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: Evden çıktıktan sonrasında sokakta yürürken okuduğumuz sureler oluyor, biz okurken karşılaştığımız arkadaşlarla selamlaşmak gerekiyor, doğal ki okuduklarımızı keserek selamlaşıyoruz. Selamlaştıktan sonrasında kaldığımız yerden devam etsek olur mu, yoksa tekrardan mi adım atmak gerekir?
CEVAP
Kalınan yerden devam edilir.

Sual: Yolda hanımı ile yada kızı ile gezene merhaba verilir mi?
CEVAP
Hanımı ile gezene merhaba vermemeli, kızı ile gezene merhaba verilir.

Slm almanın önemi
Sual:
Slm verince bazıları almıyor. Slm almak farz değil mi?
CEVAP
Evet, merhaba almak farzdır. Selamı mazeretsiz almamak haramdır. Tüm nafile ibadetler, merhaba almanın yanında, denizde damla bile olması imkansız. Farzın önemini düşünerek, selamlaşmayı büyük bir nimet bilmelidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâya vallahi billahi ki, mümin olmadıkça Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de, mümin olamazsınız. Size, bir amel bildireyim de, onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı gösterim!) [Müslim]

Sual: Bir kimse bizlere, filana merhaba söyle dese, selamını ona iletmemiz gerekir mi?
CEVAP
Falancaya merhaba söyle diyene, (ve aleyküm merhaba) dense de, denmese de, o selamı götürmek kabul edilmiş olur ve o selamı yerine iletmek gerekir. İnşallah denirse, iletilemediği süre mahzuru olmaz.

Sual: Telefonda, alışverişte kâfire (efendim) demek caiz midir?
CEVAP
Evet, kâfirlere de âdet olarak söylenilen hitapları söylemek caizdir.

“Kendine iyi bak” demek
Sual: Gençlerin, ana babasına yada yaşlı kimselere, İngilizlerden gelen (Kendine iyi bak!) ifadesini kullanmaları doğru mudur?
CEVAP
Yaşlı olmasa da, arkadaşı bile olsa, gene bu şekilde akıl verir benzer biçimde konuşmak edebe aykırıdır. Torunlarımıza bile bu şekilde söylesek, tepki verirler, (Dede, biz çocuk muyuz?) derler. Asla kimseyi ufak görmemeli, (O önlem almayı bilmiyor da, biz hatırlatıyoruz) rolüne girmemeliyiz. (Kendine iyi bak!) yerine, (Tanrı’a ısmarladık), (Tanrı’a emanet ol!) yada (Hoşça kal!) demeli ya da merhaba verip ayrılmalıdır. Kısaca bunlardan birini yapmalı.

Merhaba ne demek?
Sual:
Bazı yerlerde, gelen misafire merhaba deniyor. Merhaba ne anlama geliyor?
CEVAP
Burada, (Rahat ol, özgür ol, sefalar getirdin, bizlerden sana zarar gelmez) manasındadır.

Selamda öncelik
Sual:
Yaşça ufak olan mı, yoksa büyük olan mı ilkin merhaba verir?
CEVAP
Büyük olan, makam ve nimeti fazlaca olan, ilkin merhaba verir. Peygamber efendimiz, (Ben bu yazınsal [büyüğün küçüğe önce selam vermesini] Rabbimden öğrendim) buyurdu. (R. Nasihin)

Mirac gecesinde, ilkin Allahü teâlâ, Resulullaha merhaba verdi. Peygamber efendimiz de, (Ettehiyyatü lillahi, vessalevâtü, vettayyibatü) diyerek Rabbimizi övdü. Allahü teâlâ, (Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi veberekâtühü) buyurunca, Peygamber efendimiz, (Esselâmü aleyna ve alâ ibâdillahissâlihîn) dedi. Cebrail aleyhisselam da, (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resülühü) dedi.

Baba oğluna, âmir memuruna, hoca talebesine, yaşlı olan genç olana ilkin merhaba verir.

“Slm” demek
Sual:
Bir tek (merhaba) demek, merhaba yerine geçer mi? Bu selamı almak gerekir mi?
CEVAP
Slm yerine geçmez, almak da gerekmez. Bu şekilde söyleyenlere, iyi sabahlar falan denebilir.

Soranlara merhaba
Sual: Bir yere giderken, (Beni soranlara merhaba söylersin) deniyor. Ikimiz de, (Tamam), (İnşallah) yada (Söyleriz) diyoruz. Sorulunca, (Selamı var) demek gerekir mi?
CEVAP
Evet, gerekir.

Selamlaşmak
Sual:
Kutsal gün ve gecelerde merhaba vermeyi çoğaltmak gerekir mi?
CEVAP
Evet, fazlaca iyi olur. Slm vermek, bir hiç kimseye yapılacak en kıymetli duadır. (Dünyada ve âhirette selamette ol!) anlamına gelir. Slm vermek sünnet, almak farz ise de, kural dışı olarak merhaba veren de, farz sevabı alıyor. Farzın yanında sünnetler ve nâfile ibadetler denizde damla gibidir. Eshab-ı kiram, farz sevabı almak için sokak başlarında durup bir dost merhaba versin yada bir arkadaşa merhaba vereyim diye beklerlerdi. Slm verip almayı ve selamı her insana yaymayı asla dikkatsizlik etmemelidir. Slm vermek için bir bahane aramalı, Peygamber efendimiz, (Karşılaştığınız arkadaşa merhaba verin. Eğer aranıza ağaç, duvar ya da taş benzer biçimde bir engel girip de, sonrasında karşılaşırsanız yine merhaba verin!) buyuruyor. Farz sevabını gereksiz görmemeli.

Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” selamsız içeri giren hiç kimseye geri dönmesini, merhaba verdikten sonrasında yine içeri girmesini, selamın kelamdan ilkin bulunduğunu, şu demek oluyor ki merhaba vermeden konuşmaya başlanmayacağını bildirdi. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Müslümanın Müslüman üstündeki altı hakkından biri merhaba vermektir.) [Müslim]

(Bir yere girerken oradakilere merhaba vermek borç olduğu benzer biçimde, çıkarken de merhaba vermek borçtur.) [Beyhekî]

(Din kardeşinize rastlayınca merhaba verin!) [İbni Sünnî]

(Allahü teâlâya vallahi billahi ki, inanç etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de inanç etmiş olamazsınız. Size bir amel bildireyim onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı gösterim!) [Müslim, Tirmizî]

(İki Müslüman, selamlaşıp müsafeha eder ve bir de bana salevat-ı şerife okursa, yeni doğan benzer biçimde tüm günahları temizlenir.) [R. Nasıhîn]

(Slm verip müsafeha eden iki Müslümanın arasına yüz rahmet iner. Bunun doksanı, ilkin merhaba verip elini uzatana, onu ise ötekine verilir.) [Bezzar]

(Karşılaştığın her insana merhaba ver ki, hasenatın çoğalsın! Evine girince, ev halkına merhaba ver ki, evin iyiliği ve bereketi artsın!) [Harâitî]

(Bir yere girerken de, oradan çıkarken de merhaba verin!) [Tirmizî]

(Bir kimse ayrılırken, merhaba verirse, onların hayırlı işlerine ortak olur.) [Rüzeyn]

(İnsanlara güler yüzle merhaba vermek sadakadır.) [Beyhekî]

(Selamlaşmayı yayarsanız, Cennete girersiniz.) [Taberanî]

(Amellerin en iyisi, selamlaşmayı yaymaktır.) [Taberanî]

(Selamı gösterim ki, selâmette kalasınız.) [Buharî]

(Selamı gösterim ki, düşmanlarınıza üstün gelesiniz.) [Taberanî]

(Slm, Tanrı’ın isimlerindendir. Öyleki ise selamı aranızda gösterim!) [Buharî]

(Yalnız tanıdıklara merhaba vermek, Kıyamet alametidir.) [Taberanî]

(Selamı gösterim! Şundan dolayı o, Tanrı’ı razı eden bir ameldir.) [Taberanî]

(Evine girerken merhaba veren, Tanrı’ın koruması altındadır.) [Ebu Davud]

(Şeytandan korunmak için, eve girerken merhaba verin ve yemeği Besmeleyle yiyin!) [Taberanî]

Resulullah, Eshabından birine rastlayınca ilkin merhaba verir, sonrasında onunla müsafeha ederdi. (Taberanî)

Mektupla gelen selamı okuyunca derhal (ve aleyküm merhaba) demek farzdır. Bunu yazıp yanıt olarak göndermek müstehabdır. (S. Ebediyye)

Selamın mânâsı nedir?
Sual:
Selamlaşmadaki selamın mânâsı nedir?
CEVAP
Slm, güvenlik, rahatlık, selamet, sıhhat, sulh, rahatlık, iyi netice, kurtuluş benzer biçimde mânâlara gelir. (Selamün aleyküm) diyerek merhaba vermek, bir hiç kimseye yapılacak en güzel duadır. (Ben Müslümanım, benden sana zarar gelmez, selamettesin. Selamet suretiyle ol, Müslüman olarak öl!) anlamına gelir. (Esselamü aleyküm ve rahmetüllahi ve berekatühü) diyerek merhaba verince, (Rahatlık, selamet, Allahü teâlânın rahmeti ve bereketi sizin üzerinize olsun) demiş oluyoruz. Fazlaca güzel bir duadır.

Selamı alan farz sevabı işlemiş olur. Slm vermek sünnetse de, karşımızdakinin farz işlemesine sebep olduğundan, o da, farz sevabı alıyor. Gece sabaha kadar zikir çeksek, hattâ Kur’an okusak farz sevabı alamayız. Farz olan merhaba nimetini bir ganimet bilmeliyiz. Selamı yaymaya çalışmalıyız. Eshab-ı kiram, farz sevabı kazanmak için, sokağa çıkarlardı. (Bir dost, bana merhaba verir yada ben ona merhaba veririm de farz sevabı alırız) derlerdi.

Uzaktan geçen arkadaşa da merhaba vermeli, el kaldırıp ağzımızla da (Selamün aleyküm) demeliyiz. Bir tek işaretle merhaba olmaz.

Günah işleyene merhaba vermek
Sual: (Günah işleyenlere merhaba verilmez) deniyor. Sözümüzü dinleyeceğine inandığımız birine, oyundan kaldırmak niyetiyle, kumar oynarken, merhaba vermek caiz olur mu?
CEVAP
Evet, caiz olur. Şundan dolayı kitaplarda, (Günah işlerken mâni olmak niyetiyle selâm verilebilir) deniyor. (S. Ebediyye)

Günah işleyenin yanına yaklaşmak için merhaba veriyor, o haram işi bıraktırmaya çalışıyoruz. Demek ki merhaba verilmez denilen durumların istisnası olabiliyor, merhaba verirken de maksat aranıyor. Kâfire de merhaba verilmez, fakat işimiz fikir kendimizi korumak yada onu kazanıp Müslüman olmasına sebep olmak için merhaba verilebiliyor.

Slm vermekte öncelik sırası
Sual: Karşılıklı olarak merhaba verilirken, sıralama iyi mi olmalı, kim ilkin merhaba vermelidir?
Yanıt: Slm verirken, kimlerin ilkin ve iyi mi merhaba vereceği mevzusunda kitaplarda sünnete uygun şekli şöyleki bildirilmektedir:
“Ilkin büyük küçüğe, şehirli köylüye, devedeki ata binmiş olana, attaki merkepte olana, merkep üstündeki yaya yürüyene, ayakta olan oturana, azca olan fazlaca olana, efendi hizmetçisine, baba oğluna, ana kızına verir. Aşama ve nimeti fazlaca olan ilkin verir. Nitekim mirac gecesi ilkin Allahü teâlâ merhaba verdi.”

İki Müslüman, birbirine aynı anda merhaba verirse, her ikisinin de, birbirine yanıt vermesi farz olur. Birbirinden sonrasında merhaba verirlerse, ikincinin verdiği merhaba yanıt yerine geçer. Fazlaca hiç kimseye merhaba verildiği süre, bir şahıs, hatta bir çocuk yanıt verince, ötekiler vermese de olur.

Âdem aleyhisselamdan İbrâhim aleyhisselama kadar selamlaşma birbirine secde etmekle olurdu. Sonrasında, bunun yerine boynuna sarılmakla oldu. Muhammed aleyhisselâm zamanında el ile müsafeha sünnet oldu.

Sual: Slm verene ve aksırıp “Elhamdülillah” diyene derhal yanıt vermek gerekir mi?
Yanıt: Slm verene ve üçe kadar aksırıp da Elhamdülillah diyene derhal yanıt vermek farz-ı kifayedir. İşitenlerin cevabı geciktirmesi haramdır. Tevbe etmeleri lazım olur. Birisine merhaba götürmeyi kabul eden kimsenin, bu selamı götürmesi farzdır. Şundan dolayı üstünde emanettir. Götürmeyi kabul etmemiş ise, götürmek lazım olmaz.

Sual: Dinimizde, insanoğlu birbirlerine merhaba verirken, gözetmeleri ihtiyaç duyulan bir usul, bir yol var mıdır, var ise bu usul nasıldır?
Yanıt: Slm vermekte sünnet olan usul şöyledir ki, ilkin büyük küçüğe, şehirli köylüye, devedeki ata binmiş olana, attaki merkepte olana, merkep üstündeki yaya yürüyene, ayakta olan oturana, azca olan fazlaca olana, efendi hizmetçisine, baba oğluna, ana kızına verir. Aşama ve nimeti fazlaca olan ilkin verir. Nitekim, mirac gecesi, ilkin Allahü teâlâ selâm verdi.

Sual: Dilencinin verdiği selamı almanın hükmü nedir?
Yanıt: Bu mevzuda İbni Âbidînde deniyor ki:
“Dilencinin selamına yanıt vermek lazım değildir. Yerken, içerken, helada iken, çocuğun, sarhoşun ve fâsıkın selamlarına yanıt vermek farz değildir.”

Sual: Slm verirken, karşımızdaki bir şahıs de olsa çoğul olarak mı vermelidir?
Yanıt: Mevzu ile ilgili olarak Rıyâd-un-nâsıhîn kitabında deniyor ki:
“Bir hiç kimseye merhaba verirken, cem şu demek oluyor ki çoğul olarak vermeli, fazlaca hiç kimseye verir benzer biçimde vermelidir. Şundan dolayı, mümin yalnız değildir. Muhafaza melekleri ve Kirâmen kâtibîn adındaki iki melek onunla beraberdir.”

Sual: Slm verirken eğilmek, dinimiz açısından uygun mudur?
Yanıt:
Bu mevzuda Berîka kitabında deniyor ki:
“Slm verirken ve merhaba alırken eğilmek günahtır. Hadîs-i şerifte; (Karşılaştığınız süre, birbirinize eğilmeyiniz, kucaklaşmayınız!) buyuruldu. Allahü teâlâdan başkası için rüku ve secde yapmak haramdır.” İbni Nüceym Zeyneddîn Mısrî hazretleri Segâir ve Kebâir kitabında, el ile merhaba vermek günahtır diyor. İsmail Sivasî hazretleri, bunu açıklarken; “Şundan dolayı, el ile merhaba vermek, kâfirlerin âdetidir” diyor.

Sual: Slm verirken öncelik kime aittir, merhaba vermenin sünnet olan şekli nasıldır?
Yanıt: Slm vermekte sünnet şöyledir ki, ilkin büyük küçüğe, şehirli köylüye, devedeki ata binmiş olana, attaki merkepte olana, merkep üstündeki yaya yürüyene, ayakta olan oturana, azca olan fazlaca olana, efendi hizmetçisine, baba oğluna, ana kızına verir. Aşama ve nimeti fazlaca olan ilkin verir. Nitekim, mirac gecesi, ilkin Allahü teâlâ merhaba verdi.

Sual: İki Müslüman karşılaştığında, ikisi de aynı anda merhaba verirse, yine yanıt vermeleri gerekir mi?
Yanıt: İki Müslüman, birbirine aynı anda merhaba verirse, her ikisinin de, birbirine yanıt vermesi farz olur. Birbirinden sonrasında merhaba verirlerse, ikincinin verdiği merhaba yanıt yerine geçer.

Sual: Bir topluluğa merhaba verince, orada bulunan her insanın mi selamı alması gerekir?
Yanıt: Fazlaca hiç kimseye merhaba verildiği süre, bir şahıs, hatta bir çocuk yanıt verince, ötekiler vermese de olur.

Sual: Namaz kılmakta olana, Kur’ân-ı kerim okuyana ve Cuma günü camide hutbe okuyan hocaya merhaba verilebilir mi?
Yanıt:
Namaz kılmakta olana, Kur’ân-ı kerim okuyana ve Cuma günü hatip efendiye hutbe okurken, bunlar bu hâlde iken merhaba verilmez.

Sual: Bir Müslüman, gayr-i müslim birine merhaba verebilir mi?
Yanıt:
Bu mevzuda İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
“İhtiyaç olduğu zaman, zimmiye şu demek oluyor ki gayr-i müslime merhaba vermek ve müsafeha etmek caiz olur. Saygı için ise, caiz olmaz. Şundan dolayı kâfire saygı küfürdür.”

Sual: Slm verene yada aksırıp elhamdülillah diyene derhal, geciktirmeden yanıt vermek gerekir mi?
Yanıt:
Slm verene ve üçe kadar aksırıp da Elhamdülillah diyene derhal yanıt vermek farz-ı kifayedir. İşitenlerin cevabı geciktirmesi haramdır. Tövbe etmeleri lazım olur.

Selamlaşmak fazlaca mühimdir
Sual: Müslümanların birbirine merhaba vermesi dinimizin emri midir ve ne şekilde selamlaşmalıdır?
Yanıt:
Peygamber efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde;
(Geçmiş ümmetlerden iki fenalık sizlere bulaştı: Haset ve kazımak. Bu sözümle onların başlarını kazıdıklarını anlatmak istemiyorum. Dinlerinin kökünü kazıyıp yok ettiklerini söylüyorum. Vallahi billahi ki, imanı olmayan Cennete girmeyecektir. Birbirinizi sevmedikçe, imana kavuşamazsınız. Birbirinizi sevmek için, fazlaca selamlaşınız!) buyurmuşlardır.

Selamlaşmanın fazlaca önemli bulunduğunu bu hadîs-i şerif açıkça gösteriyor. Selamlaşmayı komut ediyor. İki Müslüman karşılaşınca, birisinin “Selamün aleyküm” demesi sünnettir. Ötekinin yanıt olarak, “ve aleyküm merhaba” demesi farzdır. Gayr-i müslimlere mahsus kelimelerle selamlaşmak ve el, gövde hareketleri ile selamlaşmak caiz değildir. Karşılaşan iki Müslüman, birbirinden uzak olarak yürüyorlarsa, sesini işitemeyeceğini anladığı süre, söylemekle beraber, sağ eli kaşının kenarına kaldırmanın da caiz olduğu bildirilmiştir. Müslümanlıkta el ve vücut hareketi ile selamlaşmak yoktur. İbni Nüceym hazretleri, bu şekilde selamların günah bulunduğunu bildiriyor. Gayr-i müslimlere karşı başka kelimelerle selamlaşarak, fitne çıkmasına engel olmalıdır. Fitneyi uyandırmak haramdır. Bu harama engel olmak fazlaca sevaptır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/17/selamlasmak-ve-onemi/feed/ 0 5969
Nasihatin önemi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/15/nasihatin-onemi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/15/nasihatin-onemi/#respond Sun, 15 Sep 2019 03:58:58 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5957

Sual: Nasihatin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Tembih, Allahü teâlânın bir hiç kimseye verdiği nimetin onda kalmış olarak, dinine ve yaşamına yararlı olmasını istemek anlama gelir. İlim sahipleri, olanak nispetinde emr-i maruf ve nehy-i münker yapmalı, doğrusu iyiliği yaymaya, kötülükten sakındırmaya çalışmalıdır! Nasihatten uzak kalan kalb kararır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dinin temeli nasihattir.) [Buhari]

(Duyduğu hak sözü, bir müslüman kardeşine söylemek ne güzel hediyedir.) [Taberani]

(Hayra sebep olana, bunu yapanın ecri kadar sevap verilir.) [Müslim]

(Kendi için istediğini din kardeşi için de istemeyen, inanç etmiş olmaz.) [Buhari]

(Allahü teâlânın en oldukca sevilmiş olduğu kimse, oldukca tembih edendir.) [İ. Ahmed]

Nasihatin edepleri
Sual:
Vaaz ve tembih ederken dikkat edilecek hususlar nedir?
CEVAP
Vaaz ve tembih eden şunlara dikkat etmelidir:
1- Tembih eden, yumuşak, mütevazı olmalıdır! Kur’an-ı kerimde, (Âl-i İmran suresinde) Allahü teâlâ, Peygamber aleyhisselamın yumuşak davrandığını, bilfarz kaba ve katı yürekli olsaydı, çevresinde kimse kalmayıp dağılmış olacaklarını bildirmektedir. Demek ki, söylenilen söz, ne kadar kıymetli ve hikmetli olursa olsun, güler yüzlü, yumuşak olmadıkça, sözlerin tesiri olmaz. İnsanların hayırlısı, hep beraberce iyi geçinendir. İnsanların şerlisi ise geçimsiz olandır. Şu halde mütevazı olup, hep beraberce iyi geçinmelidir!

2- Daima doğru konuşmalı, yalandan uzak durmalı, ihtilaflı mevzulara girmemelidir! Hazret-i Lokman Hakim’e bu dereceye ne ile çıkmış olduğu sual edildiğinde, (Doğru konuşmak, emanete riayet etmek ve bana gerekmeyeni bırakmakla) buyurdu.

3- İnsanları yoracak kadar uzun anlatmamalıdır!

4- Daha oldukca, kendisinin amel etmiş olduğu, uygulama etmiş olduğu hususları söylemelidir! Şu sebeple Allahü teâlâ, (İnsanları iyiliğe teşvik edip de kendinizi unutur musunuz? Niçin kendi yapmadıklarınızı başkalarına söylersiniz) buyurmaktadır. (Bekara 44)

Başkalarına, (Şunu yapmayın) der de, kendisi onu yaparsa, sözü tesirli olmaz. Örnek olarak gıybet etmeyin söylediği halde, kendisi gıybet eden, hem insanların, hem de Allahü teâlânın yanında kıymetten düşer.

5- Umumi konuşmalı, her insana hitap etmeli, sürekli bir kişiye bakmamalıdır!

6- Allahü teâlânın rahmetinden umut kesici, azabından güvenilir olucu şekilde konuşmamalı, korku ile ümidi bir arada söylemelidir! Bigün Allahü teâlânın rahmetinin bolluğundan bahsederken, başka bir süre da azabının sertliğinden bahsetmelidir!

7- Eğer konuşmayı uzatacaksa, insanların hoşlanılmış olduğu şeyleri, güzel menkıbeleri anlatmalıdır! Hazret-i Ömer, ahiretten bahseder, dinleyenlere ağırlık çöktüğünü görünce, dünya işlerinden bahsederdi. Onların açıldıklarını görünce, yine ahiret mevzusuna dönerdi.

8- İhsan sahibi olmalı, alıcı değil verici olmalıdır! Veren elin, alan elden üstün bulunduğunu bilmelidir! Hazret-i Ali, (Her şeyin bir kıymeti vardır. İnsanın kıymeti ise, ihsanı ve edebidir) buyurdu. Her işte, her yerde yazınsal muhafaza etmelidir!

9- Yararlı şey anlatmalıdır! Kulağa hoş gelse de, faydasız şeylerden uzak durmalıdır! Hikmet ehli diyor ki:
(Yararlı ilim ve edep, öyleki bir kazançtır ki, onları hiçbir hırsız çalamaz. Bunlar Cennetin ziynetidir. Din ve dünya güzelliği bunlardır.)

10- Öğrendiği bilimsel kâfi görmemelidir! Şu sebeple Kur’an-ı kerimde, her ilim sahibinin üstünde bir âlim bulunmuş olduğu bildirilmektedir. (Yusüf 76)

Öğrendiği ilimle, insanlara yararlı olabilmek için, dinin yayılmasına hizmet etmelidir!

İyiliği tavsiye etmenin şartları
Sual:
Kendisi iyi olmayan bir kimse, başkalarının iyi olmalarını tavsiye edebilir mi?
CEVAP
Bazıları, bu husustaki âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden hakkı tavsiyeyi sadece günahsız insanoğlunun yapabileceğini zannetmişlerdir. Doğru olmayan kimsenin başkasını doğrultmaya çalışmasının, salih olmayan kimsenin başkasını ıslah etmesinin doğru olmadığını sanmışlardır. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kendiniz tam yapamasanız da iyiliği emredin! Kendiniz tam sakınamasanız bile kötülükten sakındırınız!) [İ.Gazali]

Demek ki iyiliği tavsiye etmek için günahsız olmak koşul değildir. Sonrasında Peygamberler hariç günahsız kul bulmak kolay mıdır? Yukarıda bildirilen âyet-i kerime ve hadis-i şerif iyiliği emri ve kötülüğü men etmeyi yasaklamıyor, iyiliği emrederken kendimizi unutmamamız bildirilmektedir. Şu sebeple kötülüklerin tehlikesini bilen âlime yapılacak azap daha şiddetlidir.

Âlim günah işlerse, (Bilmiyordum) diye bir mazeret ileri süremez. Fakat iyiliği tavsiye etmiş olduğu ve kötülükten sakındırdığı için günaha girmeyecektir. Âlim, kendisi yapmazsa bile iyiliği bildirmesi farzdır. Farzı icra eden da ihlasına bakılırsa ecir kazanacaktır.

Vaaz yolu ile irşatta bulunan kimsenin fâsık olması, fâsıklığının bilinmesi, sözünün tesirsiz olmasına sebep olur. Allahü teâlâ, ilkin kendimize nasihat vermemizi, eğer kendimiz yaparsak, başkalarına da tavsiye etmemizi bildiriyor. İyiliğe kendimizden başlamamız gerekir, kendimiz yapamazsak bile iyiliği tavsiye etmekten vazgeçmemeliyiz.

İyiliği tavsiye edecek kimsenin dikkat edeceği hususlar:
1- Niyeti muntazam olmalıdır! Yalnız rıza-i tanrısal için iyiliği tavsiye etmeyi düşünmelidir!
2- Tavsiye edeceği iyiliğin iyi olduğuna, men edeceği kötülüğün fena olduğuna dair saygın kitaplardan delili bulunmalıdır!
3- Sabretmesini bilmelidir!

Bu üç şartın yanında iyiliği tavsiye edecek kimsede üç haslet bulunmalıdır:
1- Rıfk ile konuşmalıdır. Rıfk yumuşaklık anlama gelir. Katılığın tersidir. Yumuşak yerine sert ve kaba konuşan fitneye sebep olur. Kur’an-ı kerimde Firavuna yumuşak şekilde tembih edilmesi emredilmiştir.
2- İlim sahibi olmalı, doğru söylemelidir. İlmi olmayan iyiliği tavsiye edemez. Yarar yerine zarar verir.
3- Hilm ile tatlılıkla söylemelidir. Hadis-i şerifte iyiliği tavsiye eden kimsenin, yumuşaklıkla, şefkatle işlem etmesi emredilmektedir.
Bu şartları taşıyan akıllı şahıs, gücü nispetinde iyiliği tavsiye etmelidir. Akıllının kim olduğu hadis-i şerifte şu şekilde bildirilmektedir:
(Aklın alameti, nefse hakim olup öldükten sonrasında gerekenleri hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Tanrı’tan af ve acıma beklemektir.) [Tirmizi]

Bu hususların yanında, iyiliği tavsiye eden kimse, güzel terbiye sahibi olmalıdır. Güzel terbiye sahibi olmayan kendini ıslaha çalışmalıdır. (İnsanlar, kendilerine iyilik edenleri sever) ve (Hediyeleşirseniz, birbirinizi seversiniz) hadis-i şeriflerine uymaya çalışmalıdır. Hediyenin en kıymetlisi güler yüz, tatlı dildir. Bid’at sahiplerinden başka her insana, dost, düşman, müslüman ve kâfire, daima güler yüz, tatlı dil göstermelidir. Kimse ile münakaşa etmemelidir. Münakaşa, dostluğu giderir, düşmanlığı arttırır.

Nasihatin önemi ve çeşitleri
Sual:
Tembih iyi mi olmalıdır?
CEVAP
Tembih dört çeşittir:
1- Allahü teâlânın var bulunduğunu, bir bulunduğunu, tüm kemal ve cemal sıfatlarının Onda bulunduğunu, Ona layık olmayan sıfatların, ayıpların, kusurların Onda bulunmadığını, halis niyet ile Ona tapınmak icap ettiğini, gücü yettiği kadar Onun rızasını almaya çalışmasını, Ona isyan edilmemesini, Onun dostlarına muhabbet, düşmanlarına karşıcılık edilmesini, Ona itaat edenleri sevmeyi ve isyan edenleri sevmemeyi, nimetlerini saymayı ve bunlara şükretmeyi, tüm mahluklarına acımayı, Onda bulunmayan sıfatları Ona söylememeyi bildirmek, Allahü teâlâ için tembih etmek olur.

2- Kur’an-ı kerimde bildirilenlere inanmayı, emredilenleri yapmayı, kendi aklı ile, görüşü ile uydurma tercümeler yapmamayı, onu oldukca ve doğru olarak okumayı, ona abdestsiz el sürmenin caiz olmadığını, insanlara bildirmek, Kur’an-ı kerim için tembih etmek olur.

3- Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerinin hepsine inanmak, hepsini beğenmek icap ettiğini, Onun sünnetlerini yapmayı ve yaymayı, Onun güzel ahlakı ile huylanmayı, ehl-i beytini ve eshabını ve ümmetini sevmeyi bildirmek, Resulullah için tembih olur.

4- İnsanlara dünyada ve ahirette yararlı olan şeyleri yapmak ve zararı dokunan olan şeyleri yapmamak icap ettiğini ve hiç kimseye eziyet etmemeyi, kalb kırmamayı, bilmediklerini öğretmeyi, kusurlarını örtmeyi, farzları emretmeyi, haramlardan nehyetmeyi, bunların hepsini tatlılıkla bildirmeyi, küçüklere acıma, büyüklere saygı edilmesini, kendilerine yapılmasını istemediklerini başkalarına da yapmamalarını, onlara bedenleri ile, malları ile yardım edilmesini bildirmek de, tüm insanoğlu için tembih etmek olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslümanlara yardım etmeyen, onların iyilikleri ve rahatları için çalışmayan, onlardan değildir. Gece ve gündüz, Tanrı için ve Kur’an-ı kerim için ve Resulullah için ve devlet reisi için ve tüm müslümanlar için tembih etmeyen kimse de, bunlardan değildir.) [Taberani]

İlmiyle amil olmayanın sözleri her ne kadar tesirsiz olsa da, sözü tesirli olan İslam âlimlerinin hikmetli sözlerini naklederek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak gerekir. Nasihati rıfk ile söylemeli, sert olmamalıdır. Hadis-i şerifte buyurulmuştur ki:
(Emr-i maruf icra eden, yumuşak ve şefkatle yapmalıdır.) [İ. Gazali]

Ek olarak nasihati gizli saklı yapmalıdır. Her insanın yanında yapmak, onu teşhir etmek ve elâleme rezil etmek olur. İmam-ı Şafii hazretleri buyurdu ki:
(Arkadaşına gizli saklı tembih eden gerçek nasihat vermiş ve onu yükseltmiş olur. Halk içinde tembih vermeye kalkan onu rüsvay ve perişan etmiştir.)

Hepimiz hakikatı, doğru olan öğüdü kabul etmez. Doğru olan öğüdü kabul edenler iyi kimselerdir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Tanrı’tan korkan nasihat kabul eder.) [Ala 10]

Hepimiz Tanrı’tan hakkıyla korkmaz. Salih âlimler daha oldukca korkar.

Hadis-i şerifte, (Hikmetin başı Tanrı korkusudur) buyuruluyor. (Beyheki)

Hikmetin bir oldukca manası vardır. Yararlı ilim, fen ve sanat, tinsel ilim şeklinde manalara gelir. Şu halde Tanrı’tan korkup haramlardan kaçan ve ibadetleri icra eden kimsenin hikmet sahibi, akıllı biri olduğu anlaşılır. Hadis-i şerifte, (En akıllınız, Tanrı’tan en oldukca korkan, dinimizin komut ve yasaklarına en güzel şekilde riayet edendir) buyuruldu. (İ. Gazali)

Sözümüzün etki etmesi için ilkin o işleri kendimiz yapmamız gerekir. Allahü teâlâ, (Ilkin kendine, sonrasında başkalarına vaaz et! Bu şekilde yapmayan benden utansın!) buyuruyor. Tembih, uygun şekilde yapılırsa etki eder. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Onlara tembih et, tembih müminlere normal olarak yarar verir.) [Zariyat 55]

Günah işleyene tatlı sözle tembih edilir. Dinlemezse, fitne çıkacak ise edilmez, susulur. Sözü dinlenecek ise, sert söylenir. Fena söylenmez. (Hindiyye)

Sual: Arkadaşımın dinle ilgili kusurlarını söylemem lazım mıdır?
CEVAP
Eğer söylediğinize memnun olacaksa söylersiniz, üzülecekse, sen kim oluyorsun diyecekse söylenmez. Onu incitmeden söyleme imkanı var ise söylenir. Kendi iyiliği için söylendiğini bilmeli! Arkadaşımıza destek olmalıyız. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, müminin kardeşidir, ona nasihati terk etmemelidir!) [İbni Neccar]

Sual: Bana bir tembih verir misiniz?
CEVAP
Din kitaplarında bildirilen her şey nasihattir. Dinimizin emrine uymak, haramlardan kaçmak, ne bildirilmişse hepsini beğenmek nasihatlerin başıdır. Özel bir tembih de yazalım. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Özür dilemek zorunda kalacağın söz ve hareketten uzak dur!) [Hakim]

Sertlikten sakınmalıdır
Sual:
Dinin emirlerini yada yasakladığı şeyleri anlatırken, sert bir üslup kullanmak doğru mudur?
CEVAP
Dinin emirlerini yada yasakladığı şeyleri anlatmaya emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker denir. Kısaca iyiliği yaymaya, kötülükten sakındırmaya çalışmaktır. Bu tarz şeyleri sertlik kullanmadan, en güzel şekilde öğretmeye çalışmak farzdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış!) [Nahl 125]

Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(İlim öğretirken sert davranmayın.) [Beyheki]

(Tanrı yumuşaktır, yumuşaklığı sever ve yumuşak olana verdiğini, sert olana vermez.) [Müslim]

(Şu kimselere Cehennem haram olur. Kibirsiz, yumuşak, cana yakın ve sert olmayan.) [Beyheki]

(Yumuşak huyluluğa dört elle sarıl. Sertlikten uzak dur.) [Buhari]

(Emr-i maruf ve nehy-i münkeri, sadece rıfk ve hilm sahibi fakihler yapar.) [İ.Gazali] (Rıfk, yumuşaklık anlama gelir, sertliğin, kaba konuşmanın zıttıdır. Hilm, tatlılıkla söylemek, şefkatle işlem etmek anlama gelir.)

(Tanrı’tan korkan kırıcı konuşmaz ve öfkesine hakim olur.) [İbni Ebid-dünya]

O halde emr-i maruf icra eden, bilimsel ile âmil olmalı, sert olmamalı, daima yumuşak olmalıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İsrâ gecesinde, [Miraca çıktığım gece] alevden makaslarla, dudakları kesilen insanoğlu gördüm. Kim olduklarını sormuş oldum. Onlar da, “İyiliği emreder, kendimiz yapmazdık. Kötülükten nehyeder; fakat kendimiz sakınmazdık” diye yanıt verdiler.) [İbni Hibban]

Kâdı zâde Ahmed efendi buyuruyor ki:
El ile, güç kullanarak emr-i maruf ve nehy-i münker yapmak, doğrusu günah işleyene engel olmak; hükümetin vazifesidir. Söz ile, yazı ile cihad etmek, âlimlerin vazifesidir. Kalb ile yakarma etmek ise, her müminin vazifesidir.

Vaaz ve hatim duası
Sual:
Bir vaizimiz var, vaazları ve duaları oldukca uzun sürüyor. Hatim duasını otuz dakikada yapmış oldu. Yaşlılar hastalar, abdesti daralanlar perişan oldu. İşi olanlar da oluyor. Bu kadar uzun yakarma yapmanın alemi ne? Bir amca torunu ile gelmiş, torunu kucağında uyuyup kaldı. Vaize sormuş oldum, niye bu kadar uzatıyorsun diye. “Rahatsız oluyorsan çıkıp gidersin, seni iple bağlayan mı var?) dedi. Bu şekilde durumlarda çıkıp gitmek uygun olur mu?
CEVAP
Normal olarak işi olan, gereksinim duyan çıkıp gidebilir. Cemaati rahatsız etmek de asla uygun değildir. Peygamber efendimiz bu şekilde icra eden birine (Sen fitneci misin) buyurarak, onu azarlamıştır.

Bizim Temel seyis imiş. Bigün camiye geliyor asla kimse yok. Hoca, buna diyor ki
– Senden başka kimse yok. Ne diyorsun vaaz etmesem uygun olmaz mı?

Temel diyor ki:
– Ben seyisim bu işlerden anlamam. Fakat benim 20 atım var. Hepsi kaçıp gitse, biri kalsa, o birine gene bakarım. Senin de tek cemaatin olsa ona vaaz etmelisin.

Hoca, birkaç saat vaaz ediyor, Temel’in canı çıkıyor. Hoca Temel’e soruyor:
– Iyi mi vaazımı beğendin mi?
– Ben seyisim, vaazdan anlamam. Nezaket icabı dinledim işte. Sadece ben bir atıma da bakarım dedim fakat, yirmi atın suyunu yemini bir ata verip de onu çatlatmam.

Vaazları uzatıp da insanları nefret ettirmemelidir.

Bazı öğütler
Sual: Çocuklar ve gençler için ergonomik birkaç nasihat vermek mümkün müdür?
CEVAP
Babamdan ve büyüklerimizden duyduğum öğütlerden bazıları şöyledir:
1- Her işe Besmeleyle başla! Peygamber efendimiz, (Besmeleyle başlanmayan her mühim iş noksan kalır) buyurdu. Allahü teâlâ, İsa aleyhisselama, (Yatarken, kalkarken, otururken, ayakta iken, inerken, çıkarken, dururken, yürürken Besmele oku! Kıyamette bir kimsenin amel defterinde, 800 Besmele var ise, o kimse bana inanmış ve benim Rab olduğumu onaylama etmiştir. Onu Cehennemden çıkarır, Cennetime koyarım) buyurmuştur.

2– Sabah erken kalk ve işe erken başla! Peygamber efendimiz, (Çalışmaya erken gidenin işi verimli olur ve başarı kazanır) buyurdu. İbni Abbas hazretleri, sabah vakti uyuyan oğluna, (Evladım rızıkların dağıtıldığı saatte uyunmaz. Bu saatte uyumak, tembellik alametidir, unutkanlığa sebep olur) buyurmuştur. Peygamber efendimiz de, (Sabah uykusu, rızka manidir) buyuruyor.

3- Öğle saatlerinde azca da olsa uyu, sıhhat açısından iyidir. Buna kaylule denir, sünnettir.

4- Namazları vakti girince derhal kıl! Peygamber efendimizin son sözü, (Namaza dikkat edin!) mealindeydi. Büyüklerimiz de, (Namaza engel olan işte hayır yoktur) buyurmuşlardır.

5- Tüm kötülüklerin başı fena arkadaştır. Peygamber efendimiz, (İnsanın dini arkadaşının dini gibidir. O hâlde kiminle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin!) buyuruyor. O hâlde salih kimselerle dost ol! Atalarımız da, (Arkadaşını söyle senin kim bulunduğunu söyleyeyim) demişlerdir. İyi insan olmak için, iyilerle birlikte ol! Büyüklerimiz de, (Kim olduğun değil, kiminle olduğun önemlidir) demişlerdir.

6- Babamın iki nasihati beni mezhepsiz ve dinsiz olmaktan korumuştur:
Birincisi, Mızraklı İlmihal’i okumamı söyler, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde bildirildiği şeklinde, Eshabı kiramın tamamını istisnasız sevmek icap ettiğini anlatırdı. Bilhassa hazret-i Muaviye’ye dil uzatmamak icap ettiğini belirtirdi. Bu, Ehl-i sünnet olmama sebep oldu.

Diğeri de, oldukca büyük diye malum bazı kimselerin din düşmanı olduklarını söylerdi. Böylece, seviye adamı bir dinsiz olmaktan kurtulmama sebep oldu.

7- Bir şey alırken, pahalı da olsa, iyi ve kalitelisini al! (Ucuz etin yahnisi yenmez) ve (Ucuz mal alacak kadar varlıklı değilim) demişlerdir. Bilhassa ev ve vasıtanın iyisini almalı, suyun ve yağın iyisini tercih etmeli.

8- Zaruretsiz asla kimseyi asla hiç kimseye ve herhangi bir makama şikâyet etme!

9- (Saatinizi bir dakika ileri alın) buyurulmuştur. Şahsen bunun oldukca yararını gördüm. Namazı vaktinde kılmaya, randevuya, otobüse yetişmeye sebep olmuştur.

10- Ayakkabı ve elbisenin birazcık bolunu al!

11- (Sana meydana getirilen iyilikleri taşa, sana meydana getirilen kötülükleri kuma yaz!) demişlerdir. Hazret-i Lokman buyurdu ki:
(İki şeyi unut, iki şeyi unutma! Yaptığın iyilikleri unut, sakın tekrar bahsetme! Şu sebeple her anlatışta, bir miktar daha sevabı azalır. O yazılmış bir sevab, onu unut! Sana meydana getirilen kötülükleri de unut! Şu sebeple sabrettin, Allahü teâlâ sana ecrini verdi, her söylediğinde kaybediyorsun. İki şeyi de unutma! Allahü teâlâyı bir de ölümü.)

12- Akraba da olsa, hanım adam karışık oturmamalı. Akrabası diye dikkati çekmezse de, baldız – enişte, kayın – yenge vakaları oldukca görülmüştür. Peygamber efendimiz, (Hanımlarla yalnız kalmaktan sakının!) buyurunca, oradakiler, bir kadının, kayınbirader, enişte şeklinde akrabalarla yalnız kalmasının da mı uygun olamayacağını sordular. (Kayınbirader daha tehlikelidir, ölüm gibidir) buyurdu.

13- Abdülkuddüs hazretleri buyuruyor ki:
(Vaktin kıymetini bil! Gece gündüz ilim öğrenmeye çalış! İlim öğrenmek yakarma yapmak içindir. Kıyamet günü işten sorulacak, oldukca ilim öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve yakarma de ihlâs elde etmek içindir.)

O hâlde, ilim, amel ve ihlâsın üçü beraber olmalıdır. Biri eğer olmazsa, öteki ikisinin faydası olmaz.

Nasihatlerin başı
Sual:
Bizlere bir tembih yazar mısınız?
CEVAP
Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıklarının hepsi birer nasihattir. Başka bir şey söylemek uygun olmaz. Biz kitaplarda olanları yazıyor ve söylüyoruz. Bazı tanıdıklarımız, karşılaşınca ısrarla, (Kitabından olsun, bir şey söyle!) diyorlar. Ikimiz de, çıkarıp bir İslam Ahlakı kitabı veriyoruz.

İmam-ı Rabbanî hazretleri, (Nasihatlerin ilki, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında bildirdiklerine bakılırsa itikadı düzeltmektir) buyuruyor. İşin başı budur. İtikat muntazam değilse, meydana getirilen ibadetlerin asla kıymeti yoktur. Bu doğru imanı koruyabilmek için de, küfre düşmekten oldukca sakınmalıdır.

Gene İmam-ı Rabbanî hazretleri, (Dinimize tam uyabilmek için ilim, amel ve ihlâs şarttır) buyuruyor. Abdül Kuddüs hazretleri de, (İlim öğrenmek, yakarma içindir. Kıyamette, işten sorulur, “Fazlaca ilim öğrendin mi?” diye sorulmaz. İş ve yakarma de, ihlâs elde etmek içindir. İhlâs da, Allahü teâlâyı sevmek ve her şeyi onun rızası için yapmaktır) buyuruyor. Demek ki, esas olan, ilim olarak, İslamiyet’in komut ve yasak etmiş olduğu şeyleri öğrenmek, öğrendikleriyle amel etmek ve her amelini yalnız Tanrı için yapmaktır. Bu üçünden biri noksan olursa yapılanlar bir işe yaramaz. Bildirilen bu nimetlere kavuşabilmek için de, İmam-ı Rabbani hazretleri şeklinde bir Tanrı adamını tanıyıp sevmek ve yolunda gitmek gerekir. Bu tarz şeyleri icra eden kurtulur.

Tüm bu tarz şeyleri güzel ahlakla hayata geçirmeye çalışmalı. Güzel terbiye, ilim ve edep öğrenmekle, iyi insanlarla arkadaşlık etmekle elde edilir. Güzel ahlaklı kimselere imrenip, onlar şeklinde olmaya çaba etmeli. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Nimete kavuşanlardan, tevazu gösterene ve kendini hep kusurlu bilene, helâlden kazanıp, hayırlı yerde harcayana, fıkıh bilgileriyle hikmeti [tasavvufu] birleştirene, helâle harama dikkat edene, fakirlere acıyana, işlerini Tanrı rızası için yapana, huyu güzel olana, hiç kimseye fenalık yapmayana, ilmiyle amel edene ve malının fazlasını dağıtıp, sözünün fazlasını saklayana müjdeler olsun.) [Taberani]

Güzel ahlaklı olmak için, insanlara bakmalı, biri bir şey yapar da, dine uygun olmadığı için hoşumuza gitmezse, ikimiz de aynı şeyi yapmamalıyız. Bizim yaptığımız da başkasının hoşuna gitmez. Birinin yapmış olduğu şeyi beğenirsek, ikimiz de aynısını hayata geçirmeye çalışmalıyız. Beğenip beğenmemekte de ölçü, dinimize uygunluktur. İsa aleyhisselama, (Bu güzel ahlakını kimden öğrendin?) dediklerinde, (İnsanlara baktım, hoşuma gitmeyen şeylerinden sakındım. Beğendiğimi ben de yaptım) buyurdu. Hazret-i Lokman’a, (Yazınsal kimden öğrendin?) diye sorulduğunda, (Edepsizlerden) diye yanıt verdi. Kısaca birinin yapmış olduğu hareket bizim hoşumuza gitmiyorsa, edepsizlik olarak görüyorsak, onu ikimiz de yapmamalıyız. Biri bizim bir kusurumuzu söyleyince sevinmiyorsak, başkalarının da kusurlarını söylememeliyiz. Biri bizi eleştiri edince hoşlanmıyorsak, ikimiz de başkalarını eleştiri etmemeliyiz. Kesinlikle, ne niyetle olursa olsun, tartışmadan uzak durmalıyız. (Münakaşa dostların dostluğunu azaltır, düşmanın düşmanlığını artırır) buyurmuşlardır.

Kulağa küpe olacak söz
Sual: Yaşam boyu uygulayacağım, kulağıma küpe olacak bir tembih bildirir misiniz?
CEVAP
İmam-ı Gazalî hazretlerinin Kıyamet ve Âhiret kitabındaki hadis-i şerifte, (Yapacağın bir işten, Allahü teâlânın razı olup olmadığını düşün! Eğer Onun rızasına uygunsa yap, değilse yapma!) buyuruluyor. Bu hadis-i şerif, kulağımıza küpe olursa yaşam boyu bizlere yeter. Bu oldukca sağlam bir ölçüdür. Bu ölçüye uyarsak, yanlış iş yapmaktan ve günaha girmekten korunmuş oluruz.

Tembih kabul etmek güçtür
Sual: Genel anlamda, insanlara hatta kendi yakınlarına, çocuklarına dinin bir emri hatırlatıldığında, tembih edildiğinde derhal itiraz ediliyor. Bunun sebebi ne olabilir?
Yanıt:
Bu mevzuda İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“Tembih vermek kolaydır, tembih kabul etmek ise güçtür. Şu sebeple, nefislerine uyanlara, dünya zevklerinin ardında koşanlara, tembih acı gelir, haramlar ise tatlı gelir. Bunun için, Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerimde, mealen; (Kâfirlerle harp ediniz! Harp, size, acı ve sıkıntılı gelir. Size zor gelen şeyler, doğrusu Allahü teâlânın emirleri, sizin için hayırlıdır, iyidir. Size iyi gelen, sevdiğiniz şeyler, doğrusu haramlar, size zararlıdır, fenadır. Hayırlı olanları Allahü teâlâ biliyor, siz bilmiyorsunuz) buyurdu. Hele senin şeklinde, ilim adı verilen ve ilim şekline sokulan, gereksiz şeyleri öğrenenlere ve bilimsel, dünyada ve ahirette kendine, insanlara yararlı olmak için değil, her insana büyüklük satmak ve yalnız dünyalık kazanmak için okuyup, ahiretlerini düşünmeyenlere tembih etki etmez. Amelsiz ilim, insanı kurtarmış olur zannediyorsun ve ilim sahibi olunca, amel etmeden kurtuluruz sanıyorsun. Bu hâlinize oldukca şaşılır. Şu sebeple bilimsel olan kimsenin, amelsiz kuru ilmin kıyamette kendine zarar vereceğini, bilmiyordum, diye özür ve bahane yapamayacağını bilmesi lazımdır. Peygamber efendimizin şu hadis-i şerifini de işitmediniz mi? Buyuruyor ki; (Kıyamet günü azapların en şiddetlisi, normal olarak, ilminin yararını görmeyen âlime olacaktır.)

Din Büyüklerinden biri, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerini rüyada görüp ne hâlde bulunduğunu sorunca, Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri; “O denli sözlerim, bulgu ve işaretlerim, doğrusu zahiri ve batıni bilgilerim hep harap oldu, tükendi; yalnız bir gece kıldığım iki rekat namaz imdadıma yetişti” buyurur.

Sen de şunu iyi bil ki, amelsiz ilim, insanı kurtarmaz, kurtaramaz. Bunu sana bir örnek ile anlatayım: Bir kimse, dağda bir arslana rastlasa, yanında tüfeği ve kılıcı bulunsa ve bu tarz şeyleri kullanmasını iyi bilse ve ne kadar yürekli olursa olsun, bu aletleri kullanmadıkça, arslandan kurtulabilir mi? Sen de bilirsin ki, kurtulamaz. İşte bunun şeklinde, bir kimse ne kadar ilim sahibi olursa olsun, bildiğine bakılırsa hareket etmezse, ilminin faydası olmaz.”

Tembih, dünyalık için olmaz
Sual: Dini mevzuları, dini söyleşi ve tembihleri ücret, çıkar karşılığında yapmak, dinimiz açısından uygun olur mu?
Yanıt:
Dünyalık ele geçirmek için dinini vermek, aklı olanın yapacağı bir şey değildir. Din bilgilerini ve her ibadeti, Tanrı rızası için değil de, mal, mevki, şöhret kazanmak için icra eden kimse, gerçek anlamda hakiki, olgun bir Müslüman değildir. Zira ilim ve amel, Allahü teâlânın rızası, Onun sevgisini kazanmak için olmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dünyalık ele geçirmek için, ilim öğrenen, dünyada mal ve mevki elde eder. Ahiretteki kazancı sadece Cehennem ateşi olur.)

İmâm-ı Evzâî hazretleri, kendisinden tembih isteyen Halife Cafer’e hitaben buyurur ki:
“Cebrâil aleyhisselam bigün Peygamber efendimizin huzuruna gelmişti. Resulullah efendimiz, Cebrail aleyhisselama;
-Ya Cebrail! Bana Cehennemi anlat buyurunca, Cebrail aleyhisselam;
-Allahü teâlâ Cehenneme emretti. Bin yıl iyice kırmızılaşıncaya kadar yandı. Bundan sonrasında bin yıl daha yandı, sapsarı oldu. Bin yıl daha yanıp, simsiyah oldu. Onun için Cehennem koyu ve siyahtır. Alevleri ve parçaları parlamaz. Seni Peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya vallahi billahi ki, Cehennem elbiselerinden birisi, dünyadakilere gösterilmiş olsaydı, hepsi ölürlerdi. Eğer, Cehennemin içeceklerinden biri, dünya suyuna dökülmüş olsaydı, ondan tadan hepimiz ölürdü. Eğer, Allahü teâlânın bildirdiği zincirden, bir arşın, dünyadaki dağlar üstüne konulsaydı, tüm dağlar erirdi. Bir kimse Cehenneme girip çıksaydı, yeryüzündekiler onun kokusundan ölürlerdi, buyurdu. Bunun üstüne Peygamber efendimiz ağladı, Cebrâil aleyhisselam da ağladı ve;
-Ya Muhammed! Sen de mi ağlıyorsun, oysa Allahü teâlâ seni günahtan muhafaza eyledi diyince, Resulullah efendimiz;
-Allahü teâlâya şükredici bir kul olmayayım mı? buyurdu.
-Ey müminlerin emiri! En üstün şey takvadır. Şu sebeple, kim Allahü teâlâya itaat için onur isterse, Allahü teâlâ onu yükseltir. Kim de şerefi günah işlemek için isterse, Allahü teâlâ onu alçaltır.”

Halife, imâm-ı Evzâî hazretlerine, yapmış olduğu bu nasihatlerden dolayı hediyeler vermek ister, fakat o, bu armağanları kabul etmez ve;
“Benim ona ihtiyacım yok. Ben bu nasihati, dünyalık için yapmadım” buyurur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/15/nasihatin-onemi/feed/ 0 5957
İstişarenin önemi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/10/istisarenin-onemi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/10/istisarenin-onemi/#respond Mon, 09 Sep 2019 22:30:24 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5932

Sual: İstişarenin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Bir iş yaparken ehline sormaya “meşveret” yada “istişare” denir. İstişare sünnettir. Kur’an-ı kerimde mealen, (Yapacağın işi ilkin meşveret et!) buyuruluyor. (Al-i İmran 159)

İyi kimseler övülürken de (İstişare ederek iş yaparlar) buyuruluyor. (Şura 38)

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(İstişare, pişmanlığa karşı kaledir.) [İ. Maverdi]

(İstihare eden, yoksun kalmaz, istişare eden pişman olmaz.) [Taberani]

(İnsanı pişman eden, kendi görüşündeki ısrardır.) [İ. Maverdi]

(Kendi düşüncenize bakılırsa hareket etmeyin!) [Taberani]

(Yapacağı işi ehli ile istişare edene, o işin en güzeli nasip olur.) [Taberani]

Hazret-i Âdem, “İşlerinizi istişare ile yapın. Eğer ben, yasak meyve mevzusunda meleklerle istişare etseydim, musibete maruz kalmazdım” buyuruyor. İstişare edilecek kimsede şu vasıflar bulunmalıdır:
1- Akıllı olmalı! Akıllı ile istişare yengi, ahmakla istişare yenilgi denilmiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Akıllıya danışıp onu dinleyen, hakikatı bulur, dinlemeyen pişman olur.) [İ. Maverdi]

2- Tecrübeli, işinin ehli olmalı! Şu sebeple, her şey akla, akıl da tecrübeye muhtaçtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Önlemli kimse, işinin ehli olana danışıp, ona bakılırsa hareket eder.) [Ebu Davud]

Hazret-i Lokman Hakim de buyurdu ki:
(Yapacağın işi, daha ilkin bunu denemiş, tecrübeli hiç kimseye danış! Şu sebeple o, kendisine pahalıya mal olmuş doğru görüşleri sana parasız verir.) [İ. Maverdi]

3- İlim sahibi ve salih olmalı! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Salih olan âlimlerle istişare edin!) [Taberani] Hazret-i Ömer, (Tanrı’tan korkanlarla istişare edin) buyurmuştur.

4- Dost olmalı! Dost olmayan kimseler, yanlış informasyon verebilir.

5- Fikri güçlü, sağlıklı olmalı! Düşüncesi dağınık, kaygılı kimselerin görüşü isabetli olmaz.

Danışılacak kimsenin, insanların hâlini, dönemin ve ülkenin şartlarını bilmesi gerekir. Bundan başka, aklı, fikri güçlü, ileriyi gören ve hatta sıhhati yerinde olan kimselerle istişare edilir. Bu şekilde vasıflara haiz olmayan kimselerle istişare etmek günah olur. Peygamber efendimiz eshabı ile istişare eder, kimi zaman bir iş için, akıl, takva, hikmet ve deneyim sahibi on kişiye danışırdı.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İstişare edilen, güvenilen kişidir, kendisine layık gördüğünü başkasına tavsiye eder.) [Taberani]

(Danışana, bilerek yalan söyleyen ona hıyanet etmiş olur.) [İbni Cerir]

(Danışan desteğe kavuşur. İstişare edilen emindir.) [Askeri]

(Danışılan, güvenilir kimsedir. Biliyorsa söyler, bilmiyorsa susku eder.) [Kudai]

İstişare ile meydana getirilen iş, hatalı görünse de, sormadan yapılandan üstündür.

İstişare sünnettir, danışan dağı aşar,
Danışmayan zavallı, düz yolda bile şaşar.

Bilmemek ayıp değil, sormamak ayıp olur,
Ehline soran şahıs, hakiki yolu bulur.

Meşveretin Türkçesi, ehline danışmaktır,
Başlamadan bir işe sebebe yapışmaktır.

İstişare edenler, asla pişman olmaz elbet
Danışacak bir yerin var ise ne büyük nimet

Şaşkınlık içindesin, sendeki bu çile ne?
Eğer bin bilsen bile, sormalısın bir bilene

İstişare sünnettir
Sual:
Allahü teâlâ yapacağımız işleri danışarak yapmamızı emrediyor. Danışarak iş yapmak farz mıdır? Hangi işi kimlere sormak gerekir?
CEVAP
İstişare, şu demek oluyor ki danışmak sünnettir. Unutulmuş, sünnetleri meydana çıkarmak fazlaca sevaptır. Danışmak insanı pişman olmaktan sakınan bir kale gibidir.

Danışılacak kimsenin, insanların halini, dönemin ve ülkenin şartlarını bilmesi gerekir. Buna politika bilgisi denir.

Bundan başka, aklı, fikri güçlü, ileriyi gören ve hatta sıhhati yerinde olan kimselerle istişare edilir. Bu şekilde vasıflara haiz olmayan kimselerle istişare etmek günah olur. Gerek din ve gerek dünya işlerinden bilmeden yargı verene melekler nalet eder.

Malum şeyde istişareye lüzum yoktur. Fakat bildiğimizi zannettiğimiz nice şeyleri bilmediğimiz meydana çıkıyor.

Bir iş, neticesine bakılırsa ölçülür. Sonu hayırla mı, yoksa şerle mi biteceğini bilemeyiz. Olmasını şiddetle arzu ettiğimiz bir iş, bizim için fazlaca tehlikeli olabilir. Aksine olmamasını istediğimiz bir iş, bizim için fazlaca hayırlı olabilir.

Yukarıda vasıflarını bildirdiğimiz salih kimselerle istişare edince, verdikleri yanıt pek aklımıza yatmasa da o işi yapmamız gerekir. Şu sebeple ehli ile danışılarak meydana getirilen işin neticesi hayırlı olur. Onun için (Danışan dağı aşmış, danışmayan düz ovada yolu şaşırmış) dedikleri şeklinde, (Meşveretsiz meydana getirilen şeyden hayır gelmez) de demişlerdir. (Şir’a)

Kendi görüşünde direnen şahıs bir başka fikre muhtaç olmaktan kendisini hiçbir zaman kurtaramaz. Danışma yolunu benimseyen şahıs ise helakten korunmuş olur. Hikmet ehli buyuruyor ki:
“İstişare, doğru yolu bulmanın tâ kendisidir! Her kim ki, kendi görüşünü beğenip başkası ile istişareye muhtaç olmadığını düşünse ve müşavereye lüzum görmese normal olarak yapacağı işte hata meydana gelir.”

İşlerinde güçlükle karşılaşırsan akıllı kişilerin görüşlerine müracaat et. İstişareden kaçınma! Kendi görüşünle baş başa kalıp pişmanlık duymaktan normal olarak daha fazlaca iyidir.

İdarede istişare şekli
Sual:
İdareci, kendileri ile istişare edilecek kişilerin hepsi ile bir araya gelmiş olarak mi, yoksa her biri ile ayrı ayrı mı istişare etmesi daha uygundur?
CEVAP
Arap, Fars ve Hind hükümdarları toplu danışmayı, şu demek oluyor ki hep bir araya gelmiş olarak istişare olunmasını tercih etmişler, “Topluca bir araya gelinerek istişare olunmalıdır. Şu sebeple hepimiz kendi görüşünü açıklar. Karşılıklı itiraz, eleştiri ve tartışmalar olur. İddialar kanıtlama edilir. Ve en isabetli olan görüş her insanın oybirliği ile kabul edilir. Bu şekilde istişare çoğu zaman hatadan uzak kalır” demişlerdir.

Rum ve Mısır hükümdarları ise münferit olan danışmayı tercih etmişler, “Tek başına olan şahıs sorun hakkında zihninde beliren çözüm şeklini, hiçbir tesir altında kalmadan ortaya koyar. Böylece ayrı ayrı tüm danışmanların kendine özgü görüşleri, yönetici tarafınca alınmış olur. Oysa toplu danışmada kişilerden birinin ortaya attığı düşünce, öteki kişileri tesiri altında bırakır ve ötekilerin ona uyma ihtimali belirir. Bu suretle her insanın o meseleye ilişik fikrinin ortaya çıkması imkanı kalmaz” demişlerdir.

Türk hakanları ise, duruma bakılırsa hareket edilmesini tercih etmişler, ilkin, teker teker her insanın görüşünü almalı, sonrasında da hepsini biriktirerek beraber istişare olunmalıdır demişlerdir.

İdare, bir bahçeye benzer. Bahçe sahibi gece gündüz o bahçenin bakımına, geliştirilmesine ne kadar dikkat ederse ve bu ne aşama lüzumlu ise idarenin sürekli bir halde terbiyesine dikkat etmek gerekir. Bahçe sahibi, bahçede meydana gelen işe yaramaz dikenleri, çalıları ayıklar; bu tarz şeyleri bahçenin etrafını çeviren sınıra, duvarlara yerleştirir. Böylece bahçedeki zararı olan ot ve dikenler temizlenerek mahsulün verimli olmalarına sebep olur. Ek olarak dışarıdan bahçeye gireceklere engel olur.

Not: İstişare toplantısının kutsal olması için, Mehmed isminde birinin bulunması iyi olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Meşveret için toplananların içinde Muhammed isminde biri yoksa, o toplantı kutsal olmaz.) [İbni Asakir]

İdarecinin istişaresi
Sual:
Bir kimse yada bir yönetici istişare ettikleri kimselerin görüşlerine aynen uyması gerekir mi?
CEVAP
İstişare, bir işi yaparken o işin ehli olan kimselerin görüşlerini almak anlamına gelir. İstişare ettikten sonrasında, istişare etmiş olduğu kimselerin görüşlerine uyma zorunluluğu yoktur. Hangi görüş aklına yatarsa ona uyar. İstişare edilen kimselerin, (Bizim görüşümüzü aldı, fakat bizim dediklerimize uymadı) demeye hakları olmaz.

Bunun bir örneği Eshab-ı kiram zamanında yaşanmıştır. Hazret-i Ebu Bekir halife iken, mürtedlerle harp etmeye karar verince, Hazret-i Ömer, istişare edilmesini teklif etti. Hazret-i Ebu Bekir de, ileri gelenlerle istişare etti. Müşavere heyetindekiler, çeşitli makul sebepler yüzünden savaşmayı uygun görmediklerini belirttiler. Eğer savaşılırsa da, askerlerin yarısının şehirde kalıp, şehrin emniyetini sağlaması icap ettiğini söylediler. Hazret-i Ebu Bekir, hepsini dinledikten sonrasında, (İstişare yapılmıştır, muharebeye karar veriyorum, tek şahıs kalmadan askerlerin hepsinin de muharebeye gitmesini emrediyorum) buyurdu. Eshab-ı kiram, kendi görüşlerine aykırı karar alınmasına en küçük bir tepki göstermediler. Şu sebeple istişare sonunda bu karar verilmiştir. Onun için, idareciler, bizimle görüşüp de bizim düşüncemize aykırı hareket ederlerse, tepki göstermemiz caiz olmaz.

Buyruk üstüne tüm ordu, harp meydanında toplandı. Düşman ordusu, yerin göğün askerlerle dolu bulunduğunu görünce, bunların, minimum yarısı da şehirde nöbet bekliyordur diyerek sulh teklifinde bulunmaya, istenileni vermeye zorunlu kaldı. Böylece Hazret-i Ebu Bekrin basireti, yüksek deha sahibi olduğu bir kez daha meydana çıktı. Müslümanlar içinde birlik beraberlik bozulmadan kâfirlere karşı savaşsız yengi kazanıldı.

İstişare hep beraberce yapılmaz
Sual:
İstişare ettiğimiz kimse yanlış yanıt verirse, istişarenin ne faydası olur?
CEVAP
İstişare, hep beraberce yapılmaz. O işin ehli olanla yapılır. Bir iş, salih olan ehliyle istişare edilirken, soran Tanrı rızası için sorar, yanıt veren de Tanrı rızası için ihlâsla yanıt verirse, yanıt yanlış bile olsa, Allahü teâlâ o işin neticesini hayra çevirir, şu demek oluyor ki o iş ne olursa olsun hayırla sonuçlanır.

Hikmet ehli buyuruyor ki:
Salihlerden sormaktan utanma ve onlardan yardım istemekten çekinme! Hep kendi düşüncesiyle hareket eden, hakikatı göremez. Akıllı ile istişare galip olmaktır, ahmakla istişare yenik olmaktır. Her sanatı ehlinden öğren, her işi de ehline danış!

Hanımla istişare
Sual:
Hanımlarla istişare etmekle ilgili hadis var mıdır?
CEVAP
Evet, vardır. Bahsedilen hadis-i şerif istişarenin önemini bildiriyor. Bayanlar genel anlamda hisleriyle karar verirler. Onun için bunların söylediklerini ihtiyatla karşılamak gerekir. Kimse bulunmazsa, hanımlarla da istişare etmeli; fakat hisleriyle konuşuyorsa ihtiyatla karşılamalıdır. Gene de onlarla istişareden uzak durmamalıdır.

Sor kurtul!
Sual: (Sor kurtul!)
deniyor. Malum, yararlı ve iyi şeyleri de mi sormak gerekiyor?
CEVAP
Evet malum, yararlı ve iyi şeyleri de sormak gerekir. İstişare demek, mubah şeyleri yapayım mı, yapmayayım mı diye sormaktır. İstişare fazlaca önemlidir. Kur’an-ı kerimde iyiler övülürken, (İstişare ederek iş yaparlar) buyuruluyor. (Şura 38)
Dinimizde üç beş şahıs bir araya ulaşınca, birini emîr şu demek oluyor ki başkan seçmek sünnettir. Emire tâbi olmak ise vacib şu demek oluyor ki farzdır. Buyruk seçilen kimse öbürlerinden üstün olmayabilir. Üstün olması koşul değildir, zira Peygamber efendimizden üstün asla kimse yoktu. Fakat Allahü teâlâ ona, (Yapacağın işi ilkin meşveret et!) buyuruyor. (Al-i İmran 159)

Danışılacak kimsenin, insanların hâlini, dönemin ve ülkenin şartlarını bilmesi gerekir. Bundan başka, aklı, fikri güçlü, ileriyi gören ve hatta sıhhati yerinde olan kimselerle istişare edilir. Bu şekilde vasıflara haiz olmayan kimselerle istişare etmek günah olur. Peygamber efendimiz, Eshabı ile istişare eder, kimi zaman bir iş için, akıl, takva, hikmet ve deneyim sahibi on kişiye danışırdı.

Mubah olan her işimizi emîre danışmalıyız. Bilhassa evlilik, eğitim, ev ve otomobil almak şeklinde işlerimizi ne olursa olsun danışmalı, verilen cevaba bakılırsa hareket etmeli. En basiti, bir ayakkabı alırken bile, hangi mağazadan almalıyım, rengi, biçimi ne olmalı diye sormanın bile mahzuru olmaz. Sormakla onu rahatsız etmiş olmayız. Kendimizi soru sormaya alıştırmalıyız. Ev alacaksak ev almanın uygun olup olamayacağını, uygunsa hangi şehirden, hangi mahalleden almak icap ettiğini sormalı. Evlenirken hiçbir koşul ileri sürmeden kimi uygun görürse onunla evlenmeli. Eğer sorup da cevaba uygun hareket edilmeyecekse asla sormamak, daha azca hatalı olur.

Emîr olan, sorulan sorulara, soranın âhiretini düşünerek yanıt verir. (Soran Tanrı rızası için sorar, yanıt veren de Tanrı rızası için yanıt verirse, yanıt yanlış görünse de, Allahü teâlâ onu hayra çevirir) buyuruluyor. Onun için istişaresiz iş yapmamalıdır.

Kendi görüşünde ısrar
Sual: Danışmadan, kendi aklına uyarak yargı vermenin, kendi görüşünde ısrar etmenin dindeki hükmü nedir?
CEVAP
İstişare etmeden, kendi görüşüne uyanın sonu felakettir. Şu sebeple Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Kendi görüşünde ısrar eden hüsrana uğrar) buyurmuştur. (Şir’a şerhi)

İmam-ı Ebu Yusuf’un yüzüğünde, (Men amile bi-re’yihi nedime) yazılıydı. (Ehline danışmadan, kendi görüşüyle hareket eden pişman olur) anlamına gelir. Kendi görüşünde ısrar etmeyip, istişarenin, ehline sormanın önemini bildirmektedir. Hele Kur’an-ı kerimden kendi anladığına uymak daha büyük felakettir. Bir hadis-i şerifte, (Kur’an-ı kerimi kendi görüşüyle açıklayan kâfir olur) buyuruluyor. (Deylemî)

(Benim görüşüm doğrudur) diye ısrar etmek, hakkı kabul etmemek, direnme olur. İki hadis-i şerif:
(Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabul etmemekte direnme edendir.) [Buhârî]

(Bilmediği mevzuda direnme edene, inadından vazgeçene kadar Allahü teâlâ gazap eder.) [İbni Ebi’d-dünya]

Sual: Kendisine, bir mevzuda danışılan kimsenin, güvenilir olması, söylenenleri başkasına anlatmaması gerekmez mi?
Yanıt:
Mümin, her insanın malını, canını güvenlik etmiş olduğu kimsedir. Emanet ve hıyanet, malda olduğu şeklinde, sözde de olur. Hadîs-i şerifte; (Meşveret edilen kimse emindir) buyuruldu. Kısaca onun hakikatı söyleyeceğine ve sorulanı başkalarından gizleyeceğine emanet olunur, güvenilir. Onun, doğru söylemesi vaciptir. İnsan, malını, güvenlik etmiş olduğu hiç kimseye bıraktığı şeklinde, doğru söyleyeceğine güvenilir olduğu kimse ile istişare eder, danışır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/10/istisarenin-onemi/feed/ 0 5932
Sünnete uymanın önemi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/05/sunnete-uymanin-onemi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/05/sunnete-uymanin-onemi/#respond Mon, 05 Aug 2019 06:18:46 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5793

Sual: Sağ yada sol ayakla girilir, sağdan başlanır, teke riayet edilir şeklinde şeylere ehemmiyet vermenin iyi olduğu söyleniyor. Bu tarz şeyleri yapmazsak günah mı olur? Ne diye bu mevzular üstünde duruluyor?
CEVAP
Bunlara âdetle ilgili sünnet denir. Bu tarz şeyleri yapmamak günah olmaz. Hatta mekruh bile değildir. Sadece, âdete bağlı şeylerde de Resulullaha uymak, dünya ve ahirette, insana fazlaca şey kazandırır ve çeşitli saadetlere neden olur.

Her işte Peygamber efendimize uymaya çalışmak, hep Onu anımsamak, Onunla bağlantı oluşturmak gafletten kurtulmaya sebep olur. Müslüman her işte şuurla hareket etmeli, adımını iyi mi attığını nereye attığını bilmelidir. Nereye hangi ayakla girilip hangi ayakla çıkılacağının şuurunda olmalıdır. Mutlak müctehid olan imam-ı Süfyan hazretleri, bigün camiye girerken, şuursuzca adımını içeri atıyor, sonrasında bunun farkına varıp kendi kendine diyor ki: (Buraya bir hayvanı, bir öküzü de koysak ya sağ ayakla yada sol ayakla girer. Senin hayvandan farkın olmalıydı, hangi ayakla girdiğine dikkat etmeliydin. Bundan sonrasında senin adın sevr = öküz olsun.)

Hakkaten de o şekilde oluyor. Bugün tüm kitaplarda bu büyük zatın adı imam-ı Sevri olarak meşhurdur. O halde her işte Resulullahın sünnetine uymaya çalışmalı. Sünnete uymak için, iyi, temiz işlere sağdan başlamalı, bir şey alırken teke riayet etmeli, şu demek oluyor ki 1,3,5,7 şeklinde tek olmasına çaba etmeli. Camide, evde, otobüste sağ tarafı seçmeli. Mümkünse kıbleye karşı oturmaya çalışmalı. Elimiz temiz de olsa, yiyecek yiyeceğimiz süre elimizi yıkamalıyız. Yemeğe tuz ile başlayıp tuz ile bitirmeliyiz. Tinsel temizlik şeklinde, maddi temizliğe de riayet etmeliyiz. Abdest alırken misvakla dişlerimizi temizlemeliyiz.

Minimum haftada bir Cuma günü gusletmeliyiz. Her hafta saç, sakal, tırnak kesmek, koltuk, kasık temizlemek sünnettir. Daha çok geciktirmemelidir. Kırk günü geçirmek ise günah olur.

Resulullaha uymak için
Peygamber efendimizden bin kadar mucize görüldü. Bu mucizelerin en kıymetlilerinden biri de, edepli ve güzel huylu olması idi. Resulullaha uymak için şunları da hayata geçirmeye çalışmalıyız:

Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, ilkin merhaba vermeliyiz. Tokalaşmak için, ilkin biz elimizi uzatmalıyız. Günah olmayan her davete gitmeliyiz. Hep beraberce iyi geçinmeye, güler yüzlü, tatlı sözlü olmaya çalışmalıyız.

Resulullah efendimiz, kendisine hizmet edenlere de fazlaca iyi davranırdı. İnsanların başlangıcında bulunan kimsenin, Resulullah efendimize uyarak, bunlardan gelen her türlü sıkıntılara katlanması gerekir. Aslına bakarsanız sıkıntıya katlanmak, hepimiz için iyi bir huydur. Fakat âmirlerin katlanması ise daha güzel olur.

Her insana iyilik etmeliyiz. Nazik ve eli açık olmalıyız. İsraftan kaçınmalıyız. İnsanlara acımalıyız. Bir kişinin bile Cehenneme gitmesine razı olmamalıyız. Her insana uygun bir din kitabı armağan etmeye çalışmalıyız. Kimseden bir şey beklememeliyiz. Azca konuşmalıyız, dinlemesini bilmeliyiz.

Resulullah efendimizin güzel huyları pek çoktur. Her Müslümanın bu tarz şeyleri öğrenmesi ve bu güzel huylarla ahlaklanması gerekir. Böylece, dünya ve ahirette felaketlerden, sıkıntılardan kurtulmak ve O iki cihan efendisinin şefaatine kavuşmak nasip olur.

Sual: Peygamber efendimizin peygamberliğini kabul eden, fakat ona uymayan Cennete gider mi?
CEVAP
M. Masum hazretleri buyuruyor ki:
(En büyük mutluluk, iki cihanın en üstün insanı olan Muhammed aleyhisselama tâbi olmaktır. Cehennem azabından kurtulmak için, Allahü teâlânın seçtiği sevilmiş olduğu insanların reisine uymak gerekir. Aden nimetlerine kavuşmak, Ona tâbi olanlara mahsustur. Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, Ona tâbi olmak şarttır. Ona uymayanların tevbeleri, zühdleri, tevekkülleri ve duaları kabul olmaz. Onun yolunda olmayanların zikirleri, fikirleri, şevkleri ve zevkleri kıymetsizdir. Peygamberler, Onun yaşam veren deryasından bir kadehe kavuşmakla, o derecelere yükselmişlerdir. Evliya, Onun sonsuz bahrinden bir yudum içmekle muradlarına ermişlerdir. Yer yüzündeki melekler, Onun hizmetçileri, göklerdekiler, aşıklarıdır. Her şey, tüm varlıklar, Onun şerefine yaratılmış, tüm varlıklar, Onun kutsal ruhundan feyz almışlardır. Allahü teâlânın varlığını O açıklamış, her şeyin yaratanı, Onun rızasını almak istemiştir. Ona ve Onun Âline ve Eshabına bizlerden dualar olsun. O yüce Peygamber, hepimizden razı olsun!) [c.1, m.10]

[Ey saadete kavuşmak isteyen akıl sahipleri! Bütün gücünüzle Ona tâbi olmaya çalışınız! Bu devlete, bu nimete mani olan her şeyden kaçınız! Harikalar gösteren bir din yobazını ve yüksek mevkiler, diplomalar ele geçirmiş olan bir fen yobazını, yani Ona tâbi olmak şerefinden mahrum olan bir cahili, bir gafili görürseniz, bunun sözlerinin, yazılarının, radyolardaki, televizyonlardaki saçmalarının, yalanlarının, insanı felakete sürükleyeceğini ve hiç böyle gösteriş yapmayan, fakat çok dikkat ile ve titizlikle Ona tâbi olana inanmanın, Onu sevmenin, felaketlerden kurtarıcı çok kıymetli ilaç olduğunu biliniz!]

Sual: Tanrı’ı sevmiş olmak için Resulünü de sevmek gerekir mi?
CEVAP
Allahü teâlânın sevgili Peygamberine uymadıkça, Allahü teâlâyı sevmek saadetleri ele geçemez. Kur’an-ı kerimde mealen, (Allahü teâlâyı seviyorsanız, bana tâbi olunuz! Bana uyanları Tanrı sever!) buyuruldu. (A. İmran 31)

Allahü teâlâ, Habibine bu şekilde demesini komut buyurmaktadır. Saadete kavuşmak isteyen kimse, tüm âdetlerini, ibadetlerini ve alışverişlerini Onun şeklinde hayata geçirmeye çalışmalıdır! Bu dünyada, bir kimsenin sevdiğine benzemeye çalışanlar, bu hiç kimseye sempatik ve güzel görünürler. Bu kimse, onları da fazlaca sever, beğenir. Bunun şeklinde, sevgiliyi sevenler, devamlı sevilir. Sevgilinin düşmanları, sevenin de düşmanları olur. Bundan dolayı, görünen ve görünmeyen tüm iyilikler, tüm üstünlükler, sadece o yüce Peygamberi sevmekle ele geçebilir. Yükselebilmenin, ilerlemenin ölçüsü, bu sevgidir.

Allahü teâlâ, sevgili Peygamberini, insanların en güzeli, en iyisi, en sevimlisi olarak yarattı. Her iyiliği, her güzelliği, her üstünlüğü Onda topladı. Eshab-ı kiramın hepsi, Ona aşık idiler. Hepsinin kalbi, Onun sevgisi ile yanıyordu. Onun ay yüzünü, nur saçan cemalini görmeleri, lezzetlerin en tatlısı idi. Onun sevgisi uğruna canlarını, mallarını feda ettiler.

Tanrı’ı seviyorum diyenlerin, Eshab-ı kiram şeklinde olmaları gerekir. Seven bir kimse, sevdiğinin sevdiklerini de sever. Sevdiğinin düşmanlarına düşman olur. Bu sevmek ve düşmanlık, bu kimsenin elinde değildir. Kendiliğinden hasıl olur. Bu kimse, sevmesinde ve düşmanlığında deli gibidir. Bunun içindir ki, (Bir hiç kimseye deli denilmedikçe, bu kimsenin imanı tam olmaz!) buyuruldu. Kendisinde bu delilik bulunmayanlar, sevmekten mahrumdurlar. Düşmanlık etmeyince, dostluk olmaz! Seviyorum diyebilmek için, sevgilinin düşmanlarına düşman olmak gerekir.

Sual: Önemli meseleler varken mekruhla, sünnetle uğraşmak doğru mudur?
CEVAP
Sünnetin dinimizdeki yeri büyüktür. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]

(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

Hanefi bir kimse, ağzına burnuna su alıp denize girse yada duş altında yıkansa, gusletmiş olur. Sadece bir mazeret olmadan sünneti terk etmemelidir.

Dinimiz her şeyin en iyisini, en güzelini bildirmiştir. Bir kimse, madem ki gusledecektir, bunu en güzel şekilde şu demek oluyor ki Resulullah efendimizin sünnetine uygun olarak yapmalıdır.

Kutsal ve temiz işleri yaparken sağdan adım atmak sünnet-i zevaiddir, şu demek oluyor ki müstehaptır. Müstehabı terk etmek günah olmaz. Örneğin camiye sağ ayakla girmek müstehaptır. Bir kimse, sol ayağı ile camiye girse, günah işlemiş olmaz. Fakat bir başkası, (Sağ ayakla camiye girmek sünnettir, niçin sol ayakla girdin?) dese, o kimse de, (Sünnetse, sünnet, n’olacak şu demek oluyor ki) diye yanıt verse, niyeti sünnete ehemmiyet vermemek ise küfre düşer.

Başka bir hiç kimseye, (O işi yapma, mekruhtur) dense, o da, (N’olacak yaparsam) diyerek mekruha ehemmiyet vermezse Müslümanlıktan çıkar. Şundan dolayı sünneti ve mekruhu bildiren Muhammed aleyhisselamı küçültmüş, Onu beğenmemiş olur.

Peygamber efendimizi beğenmemek, Onu Peygamber olarak gönderen Tanrı’ı beğenmemek olur. Bir kimse, müstehapları yapmasa da, mekruh işlese de, bunların önemini inkâr etmemelidir. Farzlar da böyledir. Bir farzı yapmayan Müslümanlıktan çıkmaz. Fakat, (N’olacak farzsa farzdır) diyerek önemini inkâr ederse imanı gider. (Hadika)

Sual: Bir yazar, “Farzla beraber sünnet kılmak şirktir. Aslen sünnetle iştigal eden müşrik olur” diyor. Sünnet namazlar da Tanrı için kılınmıyor mu? Peygamber efendimiz sünnet namazları kıldığı için -hâşâ- Ona müşrik mi denmek isteniyor? Sünnetlerin kılınmasını, sünnetlere uyulmasını Tanrı emrediyor mu?
CEVAP
Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın bildirdiklerinden başka şey söylemez, başka yol tutmaz. Peygamber efendimizin kıldığı namazlar da, bizim kıldığımız sünnetler de Tanrı için kılınan namazlardır. Tanrı için kılınan sünnetlere, nafile namazlara şirk demek, Tanrı’ın Resulüne uyana müşrik demek olur. Peygamber efendimizin yanlış bir şey söyleyeceğini düşünmek, Allahü teâlânın kelamını inkâr olur. Şundan dolayı Allahü teâlâ, (Resulüme uyan kurtulur) buyururken, buna inanmamak Tanrı’ı inkâr etmek olur. [Geniş bilgi için diğer maddelerdeki yazıları okuyunuz.]

Bu din edep dinidir
Sual:
“Peygamberimizin yaşamış olduğu süre ve koşullarla ilgili boyutu bölgesel olup, evrensel değildir. Bunun için Peygamberimizin kendi örf-âdetleri ve o zamanki uygulamaları din açısından bizi bağlamaz” demek caiz midir?
CEVAP
Bizi bağlamaz sözü fazlaca çirkin ve nahoştur. Şundan dolayı imam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
Peygamber efendimizin âdet olarak yapmış olduğu şeyleri yapmamak bid’at değildir. Bu tarz şeyleri yapmış olup yapmamak, ülkelerin ve insanların âdetlerine bağlı olup, dini hükümler değildir. Her ülkenin âdeti başka başkadır. Hatta bir ülkenin âdeti zaman içinde değişmiş olur. Bununla birlikte, âdete bağlı şeylerde de [bir mazeret yoksa] Resulullaha tâbi olmak, dünya ve ahirette insana fazlaca şey kazandırır ve çeşitli saadetlere neden olur. (Mekt. 2/55)

Bu din edep dinidir. Sualdeki çirkin ifadede her ne kadar örf ve âdetler kastediliyorsa da, Allahü teâlâya ve Onun âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olduğu Resulüne karşı yazınsal muhafaza etmeli. Muhatap şu yada bu zât değil, Tanrı ve Resulüdür. Âyet-i kerimelerde mealen buyuruluyor ki:
(Resulullahta sizin için [uyulması gereken] güzel örnekler vardır.) [Ahzab 21]

(Resulüm, kendi arzusu ile konuşmaz. Onun [dini hükümlere ait her] sözü vahiydir.) [Necm 3, 4]

(Biz seni âlemlere rahmet olarak yolladık.) [Enbiya 107]

(Resulüm de ki; “Bana uyun ki, Tanrı da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31]

Bu şekilde yüce bir Peygamberin, sünnet-i zevaid olarak yaptıkları, giyiniş şekli, adım atması, hitabı, sakal bırakması, sarık sarması, sağdan başlaması şeklinde âdetleri bizi bağlamaz demek çirkin bir söz değil midir?

İslâm dini acayip olarak başladı…
Sual: “İslâm dini acayip olarak başladı” diye başlamış olan bir hadis var mıdır, var ise bu hadiste ne anlatılmak istenmiştir?
Yanıt:
Tüm ehl-i sünnet âlimleri şeklinde İmam-ı Rabbânî hazretleri de, Mektûbât adlı kitabında bu hadis-i şerifi nakletmektedir. Peygamber efendimiz;
(İslâm dini acayip olarak başladı. Son zamanlarda da acayip olacaktır. Bu acayip insanlara müjdeler olsun! Bunlar, insanların bozmuş olduğu sünnetimi düzeltirler) buyurmuştur. Ehl-i sünnet âlimleri bu hadis-i şerifi açıklarken buyuruyorlar ki:
“İslâmiyetin başlangıcında, insanların bir çok, Müslümanlığı bilmedikleri, onu yadırgadıkları şeklinde, ahir zamanda da, dini bilenler azalır. Bunlar, bozulmuş olan sünneti, ıslah ederler. Bunun için, emr-i ma’rûf ve nehyi anilmünker yaparlar. Sünnete, şu demek oluyor ki İslâmiyete uymakta başkalarına örnek olurlar. İslâm bilgilerini doğru olarak yazıp, kitaplarını yaymaya çalışırlar. Bu tarz şeyleri dinleyenler azca, karşı gelenler fazlaca olur. O zamanda, sevenleri fazlaca olan din adamı, doğru arasına eğrileri, hoşa giden sözleri karıştıran kimsedir. Şundan dolayı yalnız hakikatı söyleyenin düşmanları fazlaca olur.”

Ümmetinin başına gelecekleri biliyordu
Sual: Peygamber Efendimiz, ümmetinin başına gelecekleri biliyor mu idi ve biliyorsa tavsiyesi ne olmuştur?
Yanıt:
Peygamber Efendimiz, ümmetinin başına gelecekleri biliyordu ve bu tarz şeyleri da haber verdi. Örneğin bir hadîs-i şerifte;
(Benden sonrasında, ümmetim içinde ayrılıklar olacaktır. O zamanda olanlar, benim sünnetime ve Hulefâ-i râşidînin sünnetine yapışsın! Dinde meydana çıkan şeylerden uzaklaşsın! Dinde meydana getirilen her yenilik bidattir. Bidatlerin hepsi dalalettir. Dalalet sahiplerinin gidecekleri yer, Cehennem ateşidir) buyuruldu.

Bu hadîs-i şerif, bu ümmette çeşitli ayrılıklar olacağını haber vermekte ve Resûlullah Efendimizin ve dört halifesinin yolunda olana sarılınız denmektedir. Sünnet, Resûlullah Efendimizin, sözleri, tüm ibadetleri, işleri, itikatları, ahlakı ve bir şey yapılırken görünce, mâni olmayıp susması anlama gelir. Nitekim hadîs-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetim arasına fesat yayılmış olduğu süre, sünnetime yapışan için yüz şehit sevabı vardır!) Bidatlere ve kendi aklına uyarak İslâmiyetin hududu dışına çıkılmış olduğu süre, benim sünnetime uyana, kıyamet günü yüz şehit sevabı verilecektir. Şundan dolayı fitne fesat zamanında İslâmiyete uymak, kâfirlerle harp etmek şeklinde güç olacaktır.

En mesut, en kazançlı kimse
Sual: Zamanımızda, İslâmiyet mevzusunda, insanı bahtiyar edecek, dünyada ve ahirette kazançlı kılacak şey ne olmalıdır?
Yanıt:
Bu mevzuda İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“En mesut, en kazançlı kimse, dinsizliğin çoğaldığı bir zamanda, unutulmuş sünnetlerden birini meydana çıkaran ve yayılmış bidatlerden birini yok eden kimsedir. Şimdi o şekilde bir zamandayız ki, insanların en iyisinden bin yıl geçmiş bulunuyor. Peygamber Efendimizin zamanından uzaklaştıkça, sünnetler örtülmekte, yalanlar çoğaldığı için, bidat yayılmaktadır. Bidati yaymak, din-i islâmı yıkmaktır. Hadîs-i şerifte; (Bidat işleyenlere büyük diyen, Müslümanlığı yıkmaya yardım etmiş olur) buyurulmuştur. Bir sünneti meydana çıkarmak ve bir bidati ortadan kaldırmak için, son gayretle çalışmak lazımdır. Müslümanlığın fazlaca zayıfladığı bu zamanda, İslâmiyeti kuvvetlendirmek için, sünnetleri yaymak ve bidatleri yıkmak lazımdır. Bidatlerden hiçbirini güzel görmüyor, hepsini karanlık görüyorum. Peygamber Efendimiz; (Bidatlerin hepsi dalâlettir, yoldan çıkmaktır) buyurdu. Müslümanlığın zayıfladığı bu zamanda, Cehennemden kurtulmak, sünnete yapışmakla; dini yıkmak ise, herhangi bir bidate kapılmakla bulunduğunu görüyorum.

Bidatlerin her birini, İslâm binasını yıkan bir kazma şeklinde, sünnetleri ise, karanlık gecede yol gösteren, parlak yıldızlar şeklinde anlıyorum. İslâmiyetin güçlü olduğu zamanlarda, bidatlerin zulmeti belli olmuyor ve bunun için, güzel deniliyordu. Oysa, bu bidatlerde de, hiçbir güzellik yoktu. Şimdi ise, Müslümanlık zayıflamış, kâfirlerin âdetleri, Müslümanlar arasına yerleşmiş olduğundan, her bir bidat, zararını göstermekte, kimsenin haberi olmadan, Müslümanlık sıyrılıp gitmektedir.

Bu süre, bidatler dünyayı kapladığından, karanlık bir gece şeklinde görünmektedir. Sünnetler fazlaca azalmakta, nurları da, bir karanlık gecede, tek tük uçan ateş böcekleri şeklinde parlamaktadır. Bidat işlenmesi çoğaldıkça, gecenin karanlığı artmakta, sünnetin nuru azalmaktadır. İsteyen, bidat karanlığını çoğaltsın, şeytan fırkasını kuvvetlendirsin! İsteyen de sünnetin nurunu arttırsın. Şunu iyi bilmelidir ki, şeytan fırkasının sonu felakettir. Allahü teâlânın fırkasında olan, saadet-i ebediyeye erecektir.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/05/sunnete-uymanin-onemi/feed/ 0 5793