müslüman – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Sat, 13 Jul 2019 16:58:01 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Bir müslüman kaç kişiye eşittir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/13/bir-musluman-kac-kisiye-esittir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/13/bir-musluman-kac-kisiye-esittir/#respond Sat, 13 Jul 2019 16:58:01 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5685

Sual: Ateist diyor ki: Bir âyette yirmi Müslüman iki yüz kişiye karşılık. Bir âyette de yüz Müslüman bin kişiye karşılık. Kısaca bire on. Başka bir âyette yüz Müslüman iki yüz kişiye karşılık. Bu bir çelişki değil mi? İşte âyetler:
Ey Nebi, müminleri harbe teşvik et! Sizden sabırlı yirmi şahıs, iki yüz kişiye galip gelir. Yüz kişiniz de, bin kâfire galip gelir; zira onlar hakkı ve işin neticesini düşünmeyen anlayışsız bir toplumdur. (Enfal 65)
Tanrı, sizde bir zaaf bulunduğunu bilip, yükünüzü şimdi hafifletti. [Bire ondan bire ikiye indirdi.] O halde, azimli, sabırlı yüz kişiniz, iki yüz düşmana, bin kişiniz de, Tanrı’ın izniyle iki bin düşmana galip gelir. Tanrı sabredenlerle beraberdir. (Enfal 66)
CEVAP
İki âyet içinde çelişki yoktur. Ateistin anlamayıp çelişki var sanması, anlayışsızlığından ileri geliyor. Allahü teâlâ, birinci âyette kâfirler için, (Şu sebeple onlar hakkı ve işin neticesini düşünmeyen anlayışsız bir toplumdur) buyuruyor. Anlayışsız olan, ne anlamış olur ki?

Önceleri Müslümanların sayısı azdı; çoğalınca Allahü teâlâ onların yüklerini hafifletti. Bire ondan bire ikiye indirdi. Müslüman ordunun, kendisinden iki misli fazlaca olan düşmanla savaşabileceğini bildirdi. (Beydavi tefsiri)

Nitekim Bedir cenginde, üç yüz küsur Müslüman, atlı, silahlı, araç-gereç ve cephane bakımından fazlaca üstün olan binden fazla düşmana galip gelmiştir. Bir âyet-i kerime meali:
(Tanrı’ın izniyle, ne kadar ufak topluluk, büyük topluluğa galip gelmiştir. Tanrı sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 249]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/13/bir-musluman-kac-kisiye-esittir/feed/ 0 5685
Niçin Müslüman oldular https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/05/nicin-musluman-oldular/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/05/nicin-musluman-oldular/#respond Fri, 05 Jul 2019 18:22:45 +0000 Dinimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5647

Sual: Bazı Almanlar, İslamiyet’i incelemek, Hristiyanlıkla karşılaştırmak istiyorlar. Onlara hangi kitabı tavsiye edelim? Bir de din ve Hristiyanlık hakkında data verir misiniz?
CEVAP
Hakikat Kitabevi yayınlarından Her insana Lazım Olan İman ve Yanıt Veremedi şeklinde eserlerde Müslümanlığa ve Hristiyanlığa ilişkin oldukca data vardır. Müslümanlığı doğru olarak öğrenmek isteyen her insana bu kıymetli eserleri tavsiye ederiz. www.hakikatkitabevi.com adresinden okunabilir ve temin edilebilir.

Rabbimiz ilkin Âdem aleyhisselamı, sonrasında Havva validemizi yarattı. Bunların evlatları oldu. Bunlardan da çocuklar meydana geldi. Allahü teâlâ ara sıra Peygamberler gönderip insanları, doğru yola, Hak yola çağrı etti. Bu Peygamberlerin hepsi bir Tanrı’a inanmayı, öldükten sonrasında dirilmeyi, Cenneti, Cehennemi bildirdi. Şu demek oluyor ki tüm Peygamberler aynı imanı bildirdiler. Hazret-i Nuh, neyi bildirmişse Hazret-i İbrahim, Hazret-i Musa, Hazret-i İsa ve Peygamber efendimiz Hazret-i Muhammed de [aleyhimüsselam] aynı imanı bildirmiştir. Hepsinin gayesi de insanları dünya ve ahiret saadetine kavuşturmaktır.

Allahü teâlânın tüm Peygamberlere bildirdiği dinlerde ırk ve millet üstünlüğü yoktur. Allahü teâlâya ve tüm Peygamberlere inanan Müslüman zenci bir hizmetçi, Allahü teâlâya inanmayan beyaz bir kraldan üstündür. Tanrı’ı inkâr eden kral, sonsuz Cehennemde, inanan zenci hizmetçi ise, sonsuz Cennette kalacaktır.

Cennete girmek için imanlı şu demek oluyor ki Müslüman olmak şartı vardır. İman, Muhammed aleyhisselamın Allahü teâlâ tarafınca getirmiş olduğu buyruk ve yasaklara inanmak ve inandığını dil ile söylemek anlamına gelir.

Din, insanları seadet-i ebediyyeye götürmek için Allahü teâlâ tarafınca gösterilen yol anlamına gelir. Din adı altında insanların uydurmuş olduğu eğri yollara din denmez, dinsizlik ve kâfirlik denir.

Her din, kendisinden ilkin gelen dini nesh etmiş, değiştirmiştir. Son olarak gelen ve her dini değiştirmiş, daha doğrusu dinlerin hepsini kendinde toplamış olup, kıyamete kadar asla değişmeyecek olan din, Muhammed aleyhisselamın dinidir. Bugün, Allahü teâlânın sevilmiş olduğu, beğenmiş olduğu din de, bu ahkam ile kurulmuş olan İslam dinidir.

İslam dini, insanoğlunun hem ruhi, hem de maddi refahını temin edecek bir terbiye getirmiştir. Bu mukaddes din, yalnız, fert ile Tanrı içinde bağlantı kurmakla kalmayıp, fertlerin birbirlerine, hatta insanlık camiasına karşı haklarını ve vazifelerini şümullü olarak tanzim eder, hep ileriyi gösterir, ileriyi ister ve ilericidir. İlericiliğin ve dinamizmin mümessilidir. Bu din, insan ruhunu ve tüm insanlığı, saadete kavuşturacak prensiplerden ibarettir. İslamiyet’te sınıflaşma yoktur. Hepimiz aynı haklara, aynı itibarlara haizdir. Ferdin, belirli bir topluluğun, hatta yalnız Müslümanların değil, tüm insanlığın, hür ve çağdaş bir yaşam seviyesine ulaşmasını emretmekte, bunun için de, toplumsal adaleti esas tutmaktadır.
İslam dini, ırk, milliyet, siyasal inanç, lisan ve öğrenim seviyesi ayırt etmeksizin, her insanoğlunun onur ve itibarına saygı etmiş olduğu için, yabancılar içinde Müslümanlık yayılmaktadır.

Yabancıların Müslüman olma sebepleri
Sual:
Dinimizin öteki dinlerden farkı nedir? Yabancıların Müslüman olmalarına sebep olan şeyler nedir? İslamiyet’i kabul edenler genel olarak dinimiz hakkında ne diyorlar?
CEVAP
Birçok dış ilişkiler uzmanı, devlet, ilim ve fen, hatta din adamlarının Müslüman oluşları, İslamiyet’in ebatlarına fanatik kaldıklarındandır. Misyonerler, milyarlar harcayarak Hristiyanlık propagandası yapıyorlar. Oysa propagandasız birçok yabancı, İslam’ı seçmiştir.

İslamiyet ilim ve akıl dinidir. Dinlerini değiştirip Müslüman olan insanların bir çok, ilim adamı ve araştırmacıdır. İslam’ı inceledikten sonrasında Müslüman olmuşlardır.

Bu sebeplerin birkaçı şu şekilde:
1- İslam’da tek ilah vardır. Hristiyanlıktaki üç tanrı inancı, ilim sahiplerince saçma görülmüştür.

2-
İslam, yalnız ahiret saadetini değil, dünyada da mutlu hayata devam etmenin yollarını bildirmiştir.

3-
İslam’da, her çocuk günahsız doğar. Hristiyanlıkta ise, günahkâr doğar. Bu da, akla, ilme, aykırıdır.

4-
İslam’da, ibadetlerin mabedde yapılmış şartı yoktur. Her yerde yakarma edilebilir. Hristiyanlar, kilisede putu, papazı aracı yaparak yakarma eder.

5-
İslam’da günahları yalnız Tanrı affeder. Hristiyanlıkta, güya papazın, günahları affetme ve dinden çıkarma şu demek oluyor ki aforoz etme şeklinde yetkisi vardır.

6-
Yahudi kendini asil bilir. Hristiyan ise, zenciyi aşağı görür. İslam’da ise ırk, renk ve dil ayrımı yoktur.

7-
İslam’da tüm Peygamberler beşer, şu demek oluyor ki insandır. Sadece seçilmiş, günahsız insandır. Asla kimse, diğerlerinin günahını çekmez. Hristiyanlıkta, Hazret-i İsa Oğul tanrıdır, günahkârların affolması için çarmıhta ölmüştür. Bu da akla ve ilme aykırıdır.

8-
İslam’da hurafe yoktur. Öteki dinlerde ateşe, güneşe, taşa, heykele tapılır.

9-
İslam’da, (Dinde zorlama yoktur) düsturu vardır. Asla kimse dine girmeye zorlanmaz. Hristiyanların dine sokmak için yaptıkları işkenceler ve mezhep kavgaları meşhurdur.

10-
İslam, iç temizliği yanında, dış temizliğe de oldukca ehemmiyet verir. Meşhur Versay Sarayında senelerce bir wc yoktu.

11-
İslam, sömürüyü reddeder. Bunun için kapitalizmi, komünizmi kabul etmez. İslam hariç, hiçbir dinin iktisat sistemi yoktur. Bugün Hristiyan ülkelerde kapitalizm hakimdir.

12-
Müslümanların geri kalışları sebebi, dinlerinin icaplarına uymamalarındandır. Hristiyanların maddi refaha kavuşmaları ise, dinlerinden uzak kalmalarındandır. Müslümanlıkta bilgisiz olan dinden çıkar, Hristiyanlıkta ise, âlim olan Hristiyanlığı bırakır.

13-
İslam’da, alkol, uyuşturucu ve kumar haramdır. Zinanın cezası ise, ağır olduğundan, fuhuş yaygınlaşamaz. Hristiyan Batı, fuhuş bataklığı içindedir.

14-
İslam, en yeni ve son olarak dindir. Kur’an-ı kerim, günümüze kadar asla bozulmadan, bir kelimesi bile değişmeden gelmiştir. Oysa İncillerin birbirini tutmadığını hepimiz bilir.

15-
İslam, bayanlara oldukca kıymet vermiş, onlara en büyük hakları tanımış, (Aden anaların ayağı altındadır) buyurmuştur. Öteki dinlerde bu tarz bir olay yoktur.

16-
İslam dini, bir milletin, bir ırkın değil, tüm insanlığındır. Allahü teâlâ, Rabbülâlemin’dir, şu demek oluyor ki tüm âlemlerin Rabbidir.

17-
İslam’da, tüm Müslümanlar kardeştir. Tanrı huzurunda hepimiz eşittir. Namaz kılarken; komutan ile er, varlıklı ile yoksul, beyaz ile zenci Müslüman yan yana durup beraber secde ederler.

18-
İslam’daki yakarma saatleri belirli olduğundan, Müslümanların hayatları tertipli ve intizamlıdır. Bunun için, gerçek Müslüman, bir asker şeklinde disiplinlidir. Yılda bir ay tutulan oruç, iradenin kuvvetlenmesini sağlar ve nefse hakim olmayı öğretir.

19-
İnsanların öldükten sonrasında ne olacaklarını, ahiret yaşamını, hallerini hiçbir Hristiyan din adamı izah edemez. Bazı papazlar, Hazret-i İsa’nın gökte krallık kuracağından bahseder. Oysa ahiret yaşamını, Cenneti ve Cehennemi, en güzel ve en mufassal şekilde izah eden din, İslamiyet’tir.

20-
İslamiyet’te her şey açıktır. Öteki dinlerde olduğu şeklinde (sır) kabul edilen akideler yoktur.

21-
İslamiyet, tutumsal bakımdan paracı ve komünist düşünceleri reddeder. Fakiri korumuş, zengini de kötülememiştir. Zenginlerin, fakirlere zekat ve sadaka vermesini emretmiştir. Ek olarak dünyadaki çeşitli millet ve ırklara mensup Müslümanları bir araya getirerek Hac şeklinde, dünyada en muhteşem toplumsal nizamı atama etmiştir.

22-
İslamiyet, temizliğe oldukca ehemmiyet veren bir dindir. İbadete başlamadan ilkin, vücut temizliğini emreden yegane din, İslamiyet’tir. Öteki dinlerde bu tarz bir olay yoktur. İslamiyet’te, ibadetler kısa olduğundan, bunlar günlük yaşam üstünde aksi bir etki yapmaz.

23-
Hristiyanların hiçbir vakit yapmadığı hilm, yardım ve acıma şeklinde iyi huylar, yalnız Müslümanlıkta vardır. [İslamiyet’ten uzak yetişen gençler, beraber yemek yedikleri zaman, Alman usulü olsun, herkes kendi yediğini versin derler.]
24-
İslamiyet, fakirlere, kimsesizlere, misafirlere ve hangi dinden olursa olsun, yabancılara yardım etmeyi hatta hayvanlara iyilik etmeyi emreden tek dindir.

25-
İslamiyet, ruh ve gövde temizliğidir. Bu ikisini eşit meblağ. İslamiyet’te, sevgi, güler yüz, tatlı söz, dürüstlük ve iyilik etmek vardır.

26-
İslamiyet, insanları, çalışmaya, yararlı şeyleri öğrenmeye, ilkin kendi aklı ve gayreti ile iş görmeye başladıktan sonrasında, Tanrı’tan yardım istemeye çağrı eder. (Bir saat tefekkür ve yararlı iş görmek, bir yıl nafile ibadete eşittir) diyen başka bir din yoktur.

27-
İslam, din, ırk farkı gözetmeksizin mutlak adaleti emreder.

Niçin Müslüman oldular?

(Anarşinin sadece İslam ahlakına haiz olmakla önleneceğine inandım. İçkiyi bıraktım, tesettüre girdim ve namaza başladım.) Tina Gfanzil (Alman)

(İslam’da, ırk, renk ve dil farkı gözetilmediğini, her insanın eşit bulunduğunu, namaz kılarken de aşama ayrımı yapılmadığını gördüm, Müslüman oldum.) Thomas Clayton (Amerikalı)

(İslam, en iyi şeyleri ihtiva eder. Hiçbir dinde kardeşlik, İslam’daki şeklinde değildir.) Dr. Rolf Freiherr (Avusturyalı)

(İslam, sevgi, doğruluk, temizlik ve güzel ahlakı emrettiği için Müslüman oldum.) A.Uemura (Japon)

(İslam’ı akla da uygun bulup Müslüman oldum.) Cecilla Cannolly (Avusturyalı)

(İlim Çin’de de olsa alın hadisini okudum. İslam’ın ilme verdiği önemi görünce Müslüman oldum.) Mr. Board (Amerikalı)

(İslam, israf ve cimriliği yasaklayan, maddi- tinsel her hususta en güzel kaideleri olan dindir.) Albay Ronald Rockwell (Amerikalı)

(İslam dünya ve ahiret mutluluğunu gösterdiği için Müslüman oldum.) B.Karai (Zengibar)

(Putlara değil de, bir Tanrı’a yakarma etmeyi, doğruluğu, emanete riayeti, insanların haklarını gözetmeyi emreden İslamiyet’i kabul ettim.) Necaşi (Habeş İmparatoru)

Tufeyl bin Amr
, usta bir şairdi. Onun şeklinde şiirden anlayan pek azdı. Kur’an-ı kerimi okuyunca, onun şiir ve beşeri bir söz değil, tanrısal bir kelam bulunduğunu derhal anlayıp Müslüman oldu.

Kur’an-ı kerimin (Tanrı kelamı) olduğuna inandım
Sual:
Fransız ilim adamı Kaptan Kusto’nun, İslam dinini tercih etmesine sebep olan hadise nedir?
CEVAP
Televizyonda gösterilen, Yaşayan Deniz programı ile okyanusların sırrını gözler önüne getiren Kaptan Kusto, İslam dinini tercih etmesine aslolan sebep olan olayın, Atlas Okyanusu ile Akdeniz sularının birbirine karışmadığını tespit ettikten sonrasında, bunun 1400 yıl ilkin Kur’an-ı kerimde beyan buyurulduğunu görmesi bulunduğunu bildirmiştir.

Kaptan Kusto, özetle diyor ki:
(1962 senesinde Alman ilim adamları, Aden körfezi ile Kızıldeniz’in birleştiği Mendeb boğazında, Kızıldeniz’in suyu ile Hind Okyanusunun suyunun birbirine karışmadığını bildirmişlerdi. Ikimiz de, Atlas Okyanusu ile Akdeniz’in sularının birbirine karışıp, karışmadığını incelem etmeye başladık. Öncelikle, Akdeniz’in kendine özgü sıcaklığı, tuzluluğu ve kesâfeti ile ihtiva etmiş olduğu canlıları tespit ettik. Aynı tetkikatı Atlas Okyanusunda tekrarladık. İki su hacmi binlerce seneden beri Cebelitarık boğazında birleşiyordu. Bu vaziyette, iki su hacminin karışması ile tuzluluk, kesâfet şeklinde unsurların birbirlerine müsavi, asla eğer olmazsa yakın olması gerektiriyordu. Oysa, her iki denizin en yakın kısımlarında bile deniz suyu kendi hassasını koruyordu. Şu demek oluyor ki, iki denizin birleşme noktasında bir su perdesi iki deniz suyunun birbirine karışmasına engel oluyordu. Bu hâli anlattığım [İslamiyet’i seçerek müslüman olan] Profesör Maurice Bucaille, bunda şaşılacak bir şey olmadığını, İslam’ın kudsi kitabı Kur’an-ı kerimin bunu açık bir halde yazdığını söylemiş oldu. Hakikaten bu hâl Kur’an-ı kerimde açıklanıyordu. Bunu öğrenince Kur’an-ı kerimin (Tanrı kelamı) olduğuna inandım. Hak din olan İslamiyet’i seçtim.)

Karışmayan denizlerle ilgili âyet-i kerime mealleri şöyledir:
(Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, ötekinin ki tuzlu ve acı iki denizin arasına bir engel, aşılamaz bir serhat koyan Odur.) [Furkan 53]
(İki deniz, birbirine bitişik iken,
[Rabbinizin koyduğu engel ile] birbirine karışmaz.) [Rahman 19, 20]
(….iki deniz arasına perde koyan…)
[Neml 61]

(İki denizden biri tatlıdır, harareti keser, içimi kolaydır. Diğeri de tuzludur, boğazı yakar.) [Fatır 12]
İslam’ı seçmekle çağı seçtim
Sual:
Bazıları İslamiyet’in eskiden geçerli bulunduğunu, şimdi yeni çağlara ayak uyduramayacağını söylüyorlar. İslamiyet, her çağa yanıt vermez mi?
CEVAP
İslamiyet’i gönderen, her şeye gücü yeten, her şeyi yoktan yaratan Allahü teâlâdır. Tanrı için hiçbir güçlük olmaz. Namaz, oruç şeklinde dinimizin tüm emirleri, zamana gore değişmez. Asla biri de dönemin şartlarına ters düşmez. Şu sebeple dini gönderen Allahü teâlâ, her asırda neler olacağını bilir. Aslına bakarsan bilmeyen ilah olması imkansız.

(İslamiyet her çağa ayak uyduramaz) demek yuvarlak bir sözdür. (İslam’ın şu hükmü, şu asra uymaz) şeklinde açık bir şey söylemek gerekir. Dinimizde tamamlanmamış olan bir şey yoktur. Var diyen biri çıkarsa, bu şeyin ne işe yaradığını açıklaması gerekir. Onların soracakları sorulara âlimlerimiz, asırlar ilkin yanıt vermiştir.

8 Nisan 1983 günü Karyünes Üniversitesinin konuşma salonunda bir büyük ilim adamı, bir büyük yazar Roger Garaudy diyor ki:
Evet, bugün ben Müslümanım. Niçin İslam’ı seçtiniz, diyorsunuz, İslam’ı seçmekle çağı seçtim.

70 yaşındaki Roger Garaudy ki, senelerce Fransa’da komünist sistemin yakıcı savunucusu olmuştu. Üniversiteden politika kürsülerine kadar Fransızlara ve Batı hayatına hep Marksizm’i anlatmış, insanların kurtuluşunu yalnız bu sistemde bulmuştu. Çağımızda Fransız komünistlerinin en büyük “Fikir mimarı” durumunda idi. Nerede komünistlerin düzenlemiş olduğu bir miting, konuşma ve seminer var, orada Garaudy vardı. Katolik ve Hristiyanlığa karşı, düşüncesiyle, kalemiyle hitabetiyle büyük bir savaşım veriyordu.

Fakat, şimdi o bilim adamı hakikatı anlamış oldu. Şöyleki diyordu:
(İslam, çağları arkasında sürükleyen bir dindir. Öteki dinler ise, çağların arkasında sürüklendi. Şu demek oluyor ki, İslam dışındaki tüm dinler zamana uyduruldu. Reforma tâbi tutuldu. Mukaddes kitaplar zamana gore tahrif edildi. Kur’an-ı kerim ise, inmiş olduğu günden beri hep zamana hükmetti. O, zamanı değil, vakit onu izledi. Vakit yaşlandıkça o gençleşti. Bu, çağlar üstü bir vakadır. Bugüne dek, bunca savaşların bıraktığı korkulu, toplumsal, siyasal ve ekonomik sarsıntılardan daha büyük bir vakadır. İslam, materyalizme de, pozitivistlerin görüşüne de, egzistansiyalistlere de hakimdir. Fakat bunlardan asla biri, İslam’a hakim değildir.

Büyük Peygamberimiz, (Yarın ölecekmiş şeklinde ahirete, asla ölmeyecekmiş şeklinde, dünyaya çalışın) derken, her şeyi anlatmıştır. İslam hem maddeye, hem de manaya hükmetmiştir. O şekilde ise, bunların ikisi birbirinden koparılamaz. Iyi mi koparılabilir ki, İslam, (İlim Çin’de de olsa gidip bulunuz. İlim ve Fen müminin kaybolmuş malıdır, ara ve bul) diyor. İlmin ve çalışmanın burada sınırı yoktur. İslam, dünyayı saran bu iki vakaya sınır koymadığına gore, dünyayı sarsmıştır.

İnsanı, mahlukların efdalı ve en şereflisi olarak bildirirken, onun sömürülemeyeceğini anlatmıştır. İsrafı, gösterişi ve lüksü yasaklayan, kazancı alın terindeki damlacıklarda arayan, biriken sermayeyi fakire ölçülü ve terbiye hükümleri içinde aktaran, faizi, tembelliğe sebep olduğundan yasaklayan ve gayrimeşru serveti böylece imha eden bir sistemler manzumesidir.

İslam, halife ile kölenin aynı hakka haiz olmasını zorunlu kılmıştır. Deve vakası vardır ki, bu kralların kılıçlarından daha keskin bir vakadır. Hazret-i Ömer ile kölesi bir şehirden bir şehire giderken deveye sıra ile binerler. Bazen, devenin yularını halife çeker, ara sıra da köle… İşte hakkaniyet ve hukukta İslam’ın devrimidir bu. Marksizm ile kapitalizmin ikisi de, insanı sömüren sistemlerdir. İslam bunlara karşı, insana prestijini iade eden bir semavi dindir.)

Müslümanlık ile Hristiyanlığın mukayesesi
Sual:
Hristiyanlık Müslümanlıkla karşılaştırma edilirse, birinin diğerinden üstün yönü nedir?
CEVAP
Hristiyanlık o denli oldukca değişti ki, dinin hiçbir hükmü kalmadı. Bozdular ve ortadan kaldırdılar. Asla bozulmayıp orijinali bile olsaydı, Allahü teâlâ tarafınca yürürlükten kaldırılmıştı, dolayısıyla İslamiyet ile Hristiyanlık hiçbir yönden karşılaştırma kabul etmez. Birkaçını bildirelim:

1-
Hristiyanlıkla en ufak bir dernek, bir köy muhtarlığı yönetim edilemez. Hiçbir yönetim şekli, yönetim şekli yoktur. Devletin şekli nasıldır? Devletin başkanının vasıfları nedir, bunu kimler seçer? Fakat İslamiyet’te bunların hepsi detayı ile bildirilmiştir.

2-
İslamiyet baştan başa bir hukuk sistemidir. 1960 yılına kadar İsrail bile İslam dininin kanunları olan Mecelleyi uygulama etmiştir. Her olayın cezası bildirilmiştir. Hırsızlık edenin, içki içenin, zina edenin, gaspın, adam öldürmenin insanları yaralamanın, gözünü kulağını çıkarmanın cezaları, hatıra ne geliyorsa hepsinin cezası bildirilmiştir. Hristiyanlıkta bunların asla biri yoktur.

3-
Ceza hukukunda olduğu şeklinde, öteki hukukta da, sözgelişi miras hukukunda, evlilik hukukunda da her şey inceden inceye detayına kadar bildirilmiştir. Nikah ve boşanma şekilleri, alışveriş detayları, kâr oranları, müşteriyi kandırmanın cezası, işçi ve işveren hakları, ana baba evlat hakkı, karı koca ve dost hakkı, komşu hakkı, gayrimüslimlerin hatta hayvanların hakları hep bildirilmiştir.

4-
Dinin şartları, imanın şartları bildirilmiştir. Namaz iyi mi kılınır, oruç iyi mi tutulur, namazı neler bozar, orucu neler bozar, hac iyi mi yapılır, zekat iyi mi ve kimlere verilir. Kimler zekat alabilir, hepsi detaylı olarak bildirilmiştir. Etek tıraşı iyi mi olunur, tırnak ve bıyık iyi mi kesilir ve ne kadar zamanda bir kesilir. Her şey detaylı bir şekilde bildirilmiştir. Bunların asla biri Hristiyanlıkta yoktur.

5-
Hristiyanlığın yalnız adı kalmıştır hiçbir kaidesi, kanunu yoktur. Hristiyanlığı bozuk bir din olarak kabul etmek bile yanlıştır. Yanlış da olsa ortada hiçbir kaide; hiçbir kanun kalmamıştır. Papazlar tarafınca yazılan İncillerde şu demek oluyor ki Hristiyanlık konseyinin yüzlerce İncil arasından seçtiği dört İncilde, birbirini tutmayan yanlış, çelişki bir tarafa bu şekilde şeylerden asla bahsedilmez. Baba tanrı bu şekilde dedi, oğul tanrı şuraya gitti, tanrı, kuzusunu kurban etti, şaraplı ekmek yedi, falanca falancayı öldürdü, falanca zina etti, hepsi bu şekilde şeylerdir, üstelik bunlar da birbirini tutmaz.

Dediğimiz şeklinde tüm kaideleri kanunları bile olsa yürürlükten kaldırılmıştır. İslamiyet ile Hristiyanlık karşılaştırma edilemez.

Gayrimüslimlerin İslamiyet’i inceleyip Müslüman olduktan sonrasında neler söylediklerinden yukarıda özetlemek gerekirse bahsettik, şu demek oluyor ki en doğal mukayeseyi bizzat gayrimüslim iken müslüman olanlar yapmış oldu.

Netice:
Kur’an-ı kerimde mealen şu şekilde buyurulmaktadır:
(Tanrı indinde hak din sadece İslam’dır.) [Al-i İmran 19]

(Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3]

(Kim İslam’dan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [Al-i İmran 85]

Dinde zorlama yoktur
Sual:
(Dinde ikrah yoktur) ne anlamına gelir?
CEVAP
Dinde zorlama yok anlamına gelir. Kâfir tutsak, Müslüman olmaya zorlanamaz anlamına gelir. Kâfir tutsak isterse zimmi olabilir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/05/nicin-musluman-oldular/feed/ 0 5647
Emir ve yasak Müslüman içindir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/27/emir-ve-yasak-musluman-icindir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/27/emir-ve-yasak-musluman-icindir/#respond Wed, 26 Jun 2019 23:42:44 +0000 Dinimiz>İbadetlerimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5605

Sual: Dinin komut ve yasaklarına dinsizler de, uymazlarsa günah olur mu?
CEVAP
Hayır, onlara günah olmaz. Günah, Allahü teâlânın emirlerini yapmamak, yasak ettiklerinden sakınmamaktır. Emir ve yasaklar, Müslümanlara, şu demek oluyor ki imanı olanlaradır. İmanı olmayanlara, şu demek oluyor ki kâfirlere, komut ve yasaklara muhatap olmak, tapınmak şerefi verilmedi.

Kâfirlere, yalnız bir komut verilmiş, onlardan yalnız bir şey istenilmiştir. Bu bir komut, inanç etmeleri, şu demek oluyor ki Müslüman olmalarıdır. Kâfirler, bu emri dinlemedikleri için, bir tek kabahat işlemiş oluyorlar. Fakat bu kabahat, en büyük suçtur. Bu suçun cezası, pek büyük, oldukça acı ve sonsuzdur. Dünyada bu şekilde ceza olması imkansız. Bu sonsuz ceza, bunlara, ahirette, Cehennemde verilecektir.

Sual: Gayr-i müslimler de hayatta iken işledikleri günahların karşılığını, cezasını dünyada görürler mi?
Yanıt:
Günah, Allahü teâlânın emirlerini yapmamak, yasak ettiklerinden sakınmamak anlamına gelir. Sadece bu komut ve yasaklar, Müslümanlaradır, imanı olanlaradır. Allahü teâlâ, imanı olmayanları, kafirleri, komut vermekle, yakarma ettirmekle şereflendirmedi. Onlar, hayvanlar şeklinde, her istediklerini yapar ve günah olmaz. Bunlar, yakarma yapmadıkları, günah işledikleri için, dünyada azap çekmezler. Her türlü nimete ulaşırlar. İstediklerini, çalıştıklarını elde ederler. Yalnız, zalim olanları, mahluklara eziyet verenleri, dünyada cezalarını çeker. Kâfirlere, yalnız bir komut verilmiş, onlardan yalnız bir şey istenilmiştir. Bu bir komut, inanç etmeleri, Müslüman olmalarıdır. Kâfirler, bu emri dinlemedikleri için, biricik kabahat işlemiş oluyorlar. Fakat bu kabahat, en büyük suçtur. Bu suçun cezası, pek büyük, oldukça acı ve sonsuzdur. Dünyada bu şekilde ceza olması imkansız. Bu sonsuz ceza, bunlara, ahirette, Cehennemde verilecektir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/27/emir-ve-yasak-musluman-icindir/feed/ 0 5605
Müslümanın davranışı https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/16/muslumanin-davranisi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/16/muslumanin-davranisi/#respond Sun, 16 Jun 2019 17:49:22 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5556

Sual: Gerek çevremizde, gerekse işyerimizde çeşitli inançta ve karakterde insanlarla karşılıyoruz. Bir müslüman olarak onlara karşı hareketlerimiz iyi mi olmalıdır?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri insanları dört kısma ayırmaktadır:
1- Yiyip içmek ve zevk etmekten başka bir şey bilmeyenlerdir.
2- Sertlik, zulüm ile hareket edenlerdir.
3- Hilekârlık ve mürailikle etrafındakileri aldatanlardır.
4- Güzel terbiye sahibi olan, hakiki müslümanlardır.

Unutmamak gerekir ki, her insanoğlunun kalbinden Allahü teâlâya giden bir yol vardır. Tüm sorun, bu yoldan İslam nurunun insanlara ulaştırılmasıdır. O nuru kalbinde hisseden bir insan, hangi kısımdan olursa olsun, yapmış olduğu fenalıklara pişman olur ve doğru yolu bulur.

Eğer tüm insanoğlu, İslam dinini kabul etseler, dünyada ne fenalık, ne hilekârlık, ne harp, ne sertlik ve ne de zulüm kalırdı. Bunun için, tam ve muhteşem bir müslüman olmaya çaba etmek ve müslümanlığın esasını ve inceliklerini izah ederek, tüm dünyaya yaymak, hepimizin boynuna düşen bir borçtur. Bunu yapmak cihad olur.

Başka dinden de olsa, insanlara daima tatlı dille ve anlayışla hitap etmeli! Bunu, Kur’an-ı kerim emretmektedir. Müslüman olmayanın yüzüne karşı, kâfir, dinsiz diyerek, onun kalbini incitmenin günah olduğu, bu şekilde söyleyenin cezalandırılması gerektiği, fıkıh kitaplarında yazılıdır. Maksat, her insana İslam dininin yüceliğini anlatmaktır. Bu cihad da, sadece tatlı dille, sabır, ilim ve imanla olur.

Bir kimseyi bir şeye inandırmak isteyenin ilkin kendisinin ona inanması şarttır. Mümin ise, hiçbir vakit sabrını kaybetmez ve inandığını anlatmakta müşkülat çekmez. İslam dini kadar, açık ve mantıki hiçbir din yoktur. Bu dinin esasını anlayan bir kimse, her insana bu dinin biricik hak din bulunduğunu kolaylıkla kanıtlama edebilir.

Başka dinden olanların hepsini, kötü huylu bir insan kabul etmemelidir. Evet sövgü, şu demek oluyor ki müslüman olmamak, daima ve her yerde fenadır. Bu sebeple sövgü, insanı dünyada ve ahirette felakete götürmüş olan zararı olan bir inanış ve bozuk bir yaşayıştır.

Allahü teâlâ, İslam dinini, insanların dünyada rahat ve rahatlık içinde, kardeşçe yaşamaları için ve ahirette sonsuz azaplardan kurtulmaları için göndermiştir. Kâfirler, şu demek oluyor ki müslüman olmayanlar, bu mutluluk yolundan yoksun kalmış zavallı kimselerdir. Bunlara, acımalı ve incitmemelidir! Bu tarz şeyleri gıybet etmek bile haramdır. İnsanın, said yada şaki olduğu son nefeste belli olur.

Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde tüm insanları doğru yolda bulunmaya çağrı ediyor. Doğru yola kavuşan insanoğlunun, geçmişteki tüm hatalarını affedeceğini vaat buyuruyor. Başka dinden olanlar, şeytanın yada müslümanlıktan haberi olmayanların aldattıkları zavallı kimselerdir. Bunların bir çok, Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için, yanlış yola saptırılmış insanlardır. Biz bunlara sabırla, tatlı dille, akıl ve mantık ile doğru yolu şu demek oluyor ki İslamiyet’i göstermeliyiz!

Vehhabi inanışındakileri sevmek
Sual: Bazıları, Vehhabiler için birkaç yanlışları var ise da, bidat ehli oluyorlar ve ehl-i kıbledirler. Vehhabileri de kardeş bilmemiz, sevmemiz lazım diyorlar. Bunlara ne yanıt vermelidir?
Yanıt:
Bu şekilde düşünmek normal olarak doğrudur. Fakat bidat sahiplerini sevmek, onlara tembih vermekle olur. Bunlara yanıt veren Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuyan ve anlayan kimsenin, bunların hâlini anlamakta asla şüphesi kalmaz. Ahmed Rızâ Hân Berîlevî hazretleri Fetâvel-Haremeyn kitabında diyor ki:
“Taberânînin ve başkalarının bildirdiği hadîs-i şerifte; (Bidat sahibine saygı eden kimse, İslâmiyeti yıkmaya yardım etmiş olur) buyuruldu.”

Muhammed Ma’sûm hazretleri, Mektûbât-i Ma’sûmiyye kitabında buyuruyor ki:
“Bidat sahibinin meclisinde bulunma! Gafil din adamlarından, yaltakçı hafızlardan ve bilgisiz tekke şeyhlerinden kendini koru! İslâmiyete uymakta gevşek davranan din adamlarına yaklaşma! Onların sözlerini işitme! Hatta onların bulunmuş olduğu şehirden uzak ol ki, zaman içinde kalbin onlara kaymasın! Onlara uymamalıdır. Onlar din adamı değil, din hırsızlarıdır. Şeytanın tuzaklarıdır. Onların yaldızlı, acıklı sözlerine aldanmamalı, aslandan kaçar şeklinde, yanlarından kaçmalıdır.”

Bidat yayılmış olduğu ve zararının çoğaldığı vakit, bunun kötülüğünü Müslümanlara duyurmak farzdır. Selef-i sâlihîn ve bunların halefleri hep bu şekilde yaptılar. Hadîs-i şerifte;
(Fitne yada bidat yayılmış olduğu ve Eshâbım kötülendiği zamanda, hakkı bilen, bilgisini Müslümanlara duyursun! Hakkı, şu demek oluyor ki doğru yolu bilmiş olduğu hâlde, Müslümanlara duyurmayanlara, Allahü teâlâ ve melekler ve tüm insanoğlu nalet eylesin! Allahü teâlâ, bu kimsenin farzlarını ve nafile ibadetlerini kabul etmez) buyuruldu.

Bidat ehline aldanarak bidat işleyeni sevmemek değil, ona acımak, tembih vermek lazımdır. Bugün, tüm dünyadaki Müslümanlar, ya Eshâb-ı kiramın yolunda olan Müslümanlardır ki, bunlara Ehl-i sünnet denir. Yada Eshâb-ı kirama düşman olanlardır ki bunlara Şii ve Fırka-i dâlle denir. Veya Sünnilere ve Şiilere düşman olan bidat sahipleridir ki bunlara da Vehhabi ve Necdi denir. Bu sebeple bunlar, ilk olarak Arabistan’ın Necid şehrinde meydana çıkmıştır. Bunlar, Müslümanlara kâfir demektedirler. Bu şekilde diyene, Resûlullah efendimiz, nalet etmiştir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/16/muslumanin-davranisi/feed/ 0 5556
Hristiyan Müslüman mukayesesi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/12/hristiyan-musluman-mukayesesi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/12/hristiyan-musluman-mukayesesi/#respond Wed, 12 Jun 2019 18:37:58 +0000 Dinimiz>Tek hak din]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5537

Sual: Avrupa’daki bazı Müslümanlar, din kardeşi benzer biçimde, Hristiyanlarla düşüp kalkıyorlar. (Onlar bizim camimize geliyor, ikimiz de onların kilisesine gidiyoruz, onlar bizim cemaatimize geliyorlar, ikimiz de onların âyinlerine katılıyoruz, onlar Kur’an okuyorlar, ikimiz de İncil okuyoruz. Onlar bizim mukaddes değerlerimize saygı duydukları için, bizim de onların mukaddes değerlerine örneğin haçlarına, kiliselerine saygı duymamızın ne ziyanı olur? Aslına bakarsan onlarla inanç birliğimiz olduğundan teferruatla uğraşmamalı) diyorlar. Hristiyanlarla aramızda inanç birliği var mı?
CEVAP
Onların Müslümanlara yaptıklarını, Müslümanların onlara yapması caiz olmayan, haram, hattâ sövgü olan fazlaca şey vardır. Onlar bizim zemzemimizi içse bâtıl dinlerine bir zarar gelmez, bizim onların şaraplarını içmemiz haram olur.

Hristiyanlar camiye girmekle, bozuk dinlerine bir zarar gelmez. Cami Tanrı’ın evidir, kilise şeytanların evidir. Kilisede, putlar olduğundan namaz kılmak bile tahrimen mekruh olur. (Redd-ül-muhtar)

Onların Kur’an okumaları dinlerine bir zarar getirmez, bizim bozuk İncilleri okumamız ve onlara inanmamız caiz olmaz. Onlar cemaatimize gelse, namaz kılsa, dinlerine bir zarar gelmez, fakat Müslüman, onların âyinlerini beğenirse küfre girer. Onlar bizim mukaddes değerlerimize saygı gösterse, onlara bir ziyanı olmaz, biz haça saygı göstersek sövgü olur. Onlar bizim bayramlarımızı kutlama etse, sakıncası olmaz, fakat biz onların Noellerini kutlama edersek küfre gireriz. Onların kızları Müslümanlarla evlense, Hristiyanlıklarına zarar vermez, fakat bizim kızlarımız onlarla evlenirse kâfir olur.

Geçen gün, bir kilisede, Hristiyanlarla, Hristiyan hayranı Müslümanlar yakarış etmişti. Bu haber, (Dinler değişik, fakat yakarış aynı) şeklinde verilerek, üç tanrıya yakarış edenlerle, bir Tanrı’a yakarış edenler aynı benzer biçimde gösterilmişti.

(Onlarla inanç birliğimiz var) denmesi de fazlaca yanlıştır. Onlar kâfir, biz Müslümanız, onlarla inanç birliğimiz yoktur. Amentü’deki altı esasa inanmayanlarla inanç birliği olur mu?

Hristiyanlarla aramızdaki inanç birliği yok, ayrılık ise çoktur. Birkaçı şöyledir:
1- En başta Tanrı’a imanda birlik yoktur. Biz bir Tanrı’a inanırız. Onlar üç tanrıya inanırlar. Hazret-i İsa’ya Tanrı’nın oğlu ve Tanrı derler. Bir âyet-i kerime meali:
(Tanrı’la beraber başka ilah edinen Cehenneme atılır.) [İsra 39]

Biz, (Tanrı, mekândan münezzehtir) deriz, onlar (Tanrı göktedir) derler. Biz, (Tanrı, insana yada tahayyül edilen hiçbir şeye benzemez, oğlu kızı yoktur, doğmadı ve doğurmadı) deriz, onlar (Tanrı babamızın oğlu vardır, melekler Tanrı’nın kızlarıdır) derler. Biz, (Tanrı hiçbir şeyi hayata geçirmeye zorunlu değildir) deriz, onlar (Tanrı insanlığın kurtuluşu için biricik oğlunu kurban etmek mecburiyetinde bırakıldı) derler. Sanki hâşâ oğlunu kurban etmeden insanları affedemezmiş benzer biçimde, Tanrı’ı âciz bir varlık benzer biçimde gösterirler. Hâşâ Tanrı’ın da oğlu bulunduğunu söylerler. Bu sakat mantıkla, (Tanrı, yeni bir oğul yaratır, onu da kurban eder, her insanın günahını böylece affeder) diyen biri çıkarsa ne diyecekler?

2- Onlar, meleklere kız derler. Biz ise, (Meleklerde erkeklik dişilik yoktur) deriz. Bir âyet-i kerimede mealen, (Rabbiniz oğulları size ayırdı da, kendisi için kız olarak, melekleri mi edindi? Elbet vebali fazlaca büyük söz ediyorsunuz) buyuruldu. (İsra 40)

3- Biz semavî kitapların hepsine inanırız, onlar Kur’an-ı kerime inanmazlar.

4- Biz peygamberlerin hepsine inanırız, onlar Peygamberimize inanmazlar. Bir âyet-i kerime meali:
(Kimi, Ona
[Resulüme] inanç etti, kimi de, Ondan yüz çevirdi. Bunlara da deli alev ateş Cehennem yetti. Âyetlerimizi inkâr edip kâfir olanları normal olarak ateşe atacağız.) [Nisa 55–56]

Bir hadis-i şerifte, (Bana inanç etmeyen Yahudi ve Hristiyan, ne olursa olsun Cehenneme girecektir) buyuruldu. (Başat)

5- Biz, (Hayrın da, şerrin de yaratıcısı Tanrı’tır) deriz, onlar Mutezile sapıkları benzer biçimde, (Kötülükleri Tanrı yaratmaz) derler. Her şeyin yaratıcısı Allahü teâlâdır.

Amentü’ye inanmayan Cennete gider mi? (Tanrı’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır) diyerek gâvurlara da ahirette rahmet edileceği söylenir mi asla? Rahman, dünyadaki her mahlûka acıyan; Rahim ise, ahirette yalnız müminlere acıyan anlamına gelir. Allahü teâlânın rahmeti, şefkati dünyada müminlere ve kâfirlere, her insana beraber yetiştiği halde, ahirette kâfirlere merhametin zerresi bile yoktur.

Bir tek Hristiyanlarla değil, hiçbir kâfirle inanç birliğimiz yoktur. Bir âyet-i kerime meali:
(Kâfirlerin cami yapmaları ve öteki tüm [iyi] işleri, boşa gidecek, Cehennemde sonsuz kalacaklar.) [Tevbe 17]

Kâfiri etkilemeyen işler
Sual: Bizlere, Avrupa’da kiliseye gidip Kur’an okuma imkânı sağlanıyor. Papazlar da camiye gelip Hristiyanlığı konu alıyor, fes, sarık giyebiliyor. Ikimiz de, kiliseye gidince haç taksak ne mahzuru olur?
CEVAP
Hristiyan yada başka bir gayrimüslim, fes, sarık giyse, camiye gelse, Kur’an dinlese, zemzem içse, bozuk dinine tesiri olmaz. Kâfir, Müslüman olmadıkça, ne yaparsa yapsın, kendi bâtıl dininden çıkmış olmaz, şu demek oluyor ki kâfirliğine zarar gelmez. Fakat Müslüman öyleki değildir, dinine aykırı ne yapsa ziyanı olur. Örnek olarak, onların verdiği içkiyi içse yada onlarla domuz eti yese büyük günah işlemiş olur. Haçlarını boynuna taksa, zünnarlarını kuşansa kâfir olur. Bunun benzer biçimde gayrimüslim, Müslümanın bayramını kutlasa, bâtıl dinini etkilemez, fakat Müslüman kâfirin Noel’ini kutlasa kâfir olur. Kâfir olunca, imanı ve nikâhı gider. Bu inceliği iyi anlamalıdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/12/hristiyan-musluman-mukayesesi/feed/ 0 5537
Cennete Müslüman olan girer https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/08/cennete-musluman-olan-girer/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/08/cennete-musluman-olan-girer/#respond Sat, 08 Jun 2019 09:15:07 +0000 Dinimiz>Tek hak din]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5516

Sual: İnsanlara da hizmet etmek sevab mıdır? Sevapsa, bazı kâfirlerin hizmetleri pek çoktur. Onların da Cennete gitmesi gerekmez mi? Sayısız iyilikleri, cami yaptırmak şeklinde ibadetleri ve insanlığa büyük hizmetleri olan oldukça eli açık bir kâfir, zulüm ve işkence görüp, mazlum olarak öldürülse, Cennete gitmez mi?
CEVAP
İmanı olmayanın hiçbir amelinin kıymeti yoktur. İbadetler ve tüm iyi işler kıymetli ise de, bu tarz şeyleri yapmak, imanın yanında ikinci derecede kalır. İman temel, iyi işleri yapmak, ikinci derecededir, imandan sonrasında gelir. İmanın ve inanç ile beraber olan iyi işlerin dünyada da, ahirette de yararları vardır. İnsanı saadete ulaştırırlar. İmansız olan iyi işler, insanı, dünyada saadete kavuşturabilir. Ahirette faydası olması imkansız.

İyi işlere, ibadetlere sevap verilebilmesi için muntazam inanç sahibi olmak gerekir. Bir kâfirin yapmış olduğu hiçbir iyiliğin Tanrı katında kıymeti yoktur, hatta cami, çeşme yaptırsa, namaz kılsa, oruç tutsa asla kıymeti olmaz. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İmansızların yaptıkları yararlı işler, fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu kül gibidir. Ahirette o işlerin hiçbir faydası olmaz.)
[İbrahim 18]
(Kıyamette onların yaptıkları her işi toz duman ederiz.)
[Furkan 23]
(Kıyamette en oldukça ziyana uğrayanlar, iyi işler yaptıklarını sanıp da, tüm çabaları boşa gidenlerdir.)
[Kehf 103–104]
(Kâfir olarak ölenlerin yaptıkları işler, dünyada da, ahirette de boşa gider, Cehennemde sürekli bırakılırlar.)
[Bekara 217]

Kâfirlerin azapları hafiflemez. Birkaç âyet meali şöyledir:
(Onlar, Cehennemin bekçilerine, “Rabbinize yalvarın da bari bigün, azabımızı hafifletsin” derler. Oysa kâfirlerin yalvarması boşunadır.) [Mümin 49, 50]
(Hak din yalnız İslam’dır.)
[Al-i İmran 19]
(İslam dininden başka din isteyenlerin, dinlerini Tanrı kabul etmez. Bunlar ahirette en büyük zarara maruz kalacaklardır.)
[Al-i İmran 85]

Kâfirlerin iyilikleri, Müslüman olmalarına sebep olabilir. Fakat inanç etmedikçe, kâfirlerin hiçbir iyiliğine sevap verilmez. Müslümanların yapmış olduğu iyilikler de, günahlarının affına sebep olur. Hadis-i şerifte bildiriliyor ki, Müslüman bir karı, susuz bir köpeğe pabucu ile kuyudan çıkarıp su verdiği için, Allahü teâlâ onun günahlarını affetmiştir.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İman edip, salih amel işleyenler Cennete girer.) [Kehf 107]

İman doğru eğer olmazsa, ibadetlerin, hizmetlerin asla kıymeti olmaz. Bunun için Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri şeklinde inanç etmek, ibadetleri yapmış olup haramlardan sakınmak lazımdır. Kalbde doğru imanın olmasına alamet, dinin emirlerini seve seve yapmak ve kâfirleri düşman bilmektir.

Mülk Tanrı’ındır. Mülkün sahibi Odur. Allahü teâlâ, Cennete girmek için, yalnız imanlı olma şartını koymuştur. Kabahat ve günah işlese de, inanç kaydı bulunan mümin Cennete gider. İman kaydı bulunmayan kâfir de, yararlı işler yapsa da Cehenneme gider.

Şimdi ilk suale yanıt verelim. Muhammed Masum hazretleri buyurdu ki:
Allahü teâlânın kullarına hizmet etmek için çalışmalı! Rabbimizin kullarına hizmet etmekle dünyada ve ahirette nimetlere kavuşulacağını düşünmeli! İnsanlara karşı yumuşak olmanın, onlara iyilik etmenin, onların işlerini güler yüzle ve tatlı dille ve kolaylıkla yapmanın, Tanrı sevgisine kavuşturan yol bulunduğunu bilmeli! Ahiretin azaplarından kurtulmaya ve Aden nimetlerinin artmasına sebep olacağında, asla kuşku etmemelidir! İnsanlara hizmet etmek ve onların gereksinimlerini karşılamak, dünya ve ahiret derecelerine kavuşmaya sebeptir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Seferde, topluluğun efendisi, onlara hizmet edendir. Şehitlik hariç, hiçbir amel onun sevabına erişemez.)
[Hâkim]
(İnsanlar, Tanrı’ın ıyali
[çoluk çocuğu gibi] dir, Allahü teâlâya en sempatik olan, Onun ıyâline iyilik edendir.] [Bezzar]

(Din kardeşine yardım edenin yardımcısı, Allahü teâlâdır.)
[Müslim]

(Müslümanın işini gören, hac ve umre yapmış şeklinde sevaba kavuşur.)
[Hatib]
(Bir Müslümana elbise veren, o elbiseden bir parça kalsa da, Allahü teâlânın hıfzı emanında olur.)
[Hâkim]

Cennete girmenin şartlarının ne işe yaradığını, Allahü teâlâ açıkça bildirdi. Cennete gitmenin şartı imanlı, kısaca Müslüman olmaktır. İmanlı olmayan, kısaca kâfir olan Cennete giremez. Kâfirlerin gideceği ve sonsuz kalacağı yer cehennemdir.

Şu halde, bir kâfir haksız olarak, işkence ile zulüm ile öldürülse, tüm dünyaya hizmet etse, Cennete giremez.

Bazıları da, (oldukça temiz olan, yalan dolan bilmeyen, hırsızlık etmeyen, yol köprü, çeşme şeklinde insanlığa hizmet eden kâfirler de var. Bunlar da mı cennete girmeyecek) diyorlar. Cennete girmenin çaresini, yolunu Cennetin, Cehennemin ve kâinatın sahibi olan Allahü teâlâ bildirdi. Bizim istememizle kimse Cennete yada Cehenneme girmez. Varlıklı-fakir, zenci-beyaz, köylü-şehirli, kadın-erkek, temiz-kirli, tembel-çalışkan, cimri-cömert, cahil-bilgin, zalim-mazlum aynı hiçbir fark yapılmaz. Bir tek imanlı ve imansız ayrımı yapılır. Şu demek oluyor ki Müslüman olan Cennete girer, sonsuz nimetlere kavuşur. İmansız olan da, Cehenneme gider, sonsuz azaba maruz kalır.

Ehl-i kitap Cennete girer mi?
Sual:
Bir yazar, (Tanrı’a inanıp barışa yönelik hizmetler veren hepimiz, ister Yahudi, ister Hristiyan olsun Cennete girecek) diyor. Doğru mu?
CEVAP
Elbet doğru değildir. Cennete yalnız Müslüman olanlar girer. Hud suresi 16. ve Tevbe suresi 17. âyet-i kerimelerinde, gayrimüslimlerin iyi amellerinin asla yarar vermeyeceği, Muhammed aleyhisselama tâbi olmadıkları için Cehennemde sonsuz kalacakları bildirilmektedir. İyi işlere, ibadetlere sevap verilebilmesi için muntazam inanç sahibi bir Müslüman olmak şarttır. (Kitab-üt-tevhid)

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Eğer Ehl-i kitap
[Kur’ana ve Muhammed aleyhisselama] inanç edip [kötülükten] sakınsaydı, günahlarını örter, nimetleri bolca Cennetlere koyardık.) [Maide 65]
(
[Ehl-i kitap] “Yahudi ve Hristiyanlar hariç asla kimse Cennete girmeyecek” dediler. O iddia, onların kuruntusudur. Onlara de ki “Doğru söylüyorsanız delilinizi getirin.”) [Bekara 111]
(İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyan idi; fakat o, Tanrı’ı bir tanıyan hanif, doğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi.)
[Al-i İmran 67]

Hazret-i İbrahim, Hazret-i Musa, Hazret-i İsa da her Peygamber şeklinde Müslüman idi. Hazret-i Musa’ya ve Hazret-i İsa’ya o vakit inanan kimseler de Müslüman idi. Şimdiki Yahudi ve Hristiyanlar, Muhammed aleyhisselama inanmadıkça, kısaca Müslüman olmadıkça sonsuz Cehennemliktir.

Diyalogcuyu sollayan şahıs
Sual:
Bir yazar, sanki azap âyetleri yokmuş şeklinde, hep rahmet âyetlerini yazarak, Hristiyanlara kucak açan diyalogcuları geride bırakıyor. Kitap, sünnet, icma ve kıyasa aykırı olarak, mazlum olarak ölen Hristiyanların şehit olduklarını söylüyor. Şöyleki diyor: (Şirke girmemiş, fakat zulümle ölmüş Hristiyanların bir nevi şehit olduklarını söylemek âyet ve hadislere aykırı değildir. Bundan dolayı Tanrı’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır.)
CEVAP
Yazarın bu sözü dindeki dört delile [Kur’ana, sünnete, icmaya ve kıyas-ı fukahaya] aykırıdır. Şirke girmemiş Hristiyan demek, Müslüman bir kâfir anlama gelir. Kâfirse Müslüman denmez, Müslümansa kâfir denmez. Bu söz, necasete [pisliğe], temiz necaset demeye benzer. Şu demek oluyor ki temiz necaset denmez, temiz ise, o vakit necaset değildir. Hristiyan gayrimüslimdir, kâfirdir. Her kâfir şirke girmiştir. Şirke girmemiş olana gayrimüslim yada Hristiyan denmez, o Müslümandır. Şirke girerse kâfir olur. Hangi Hristiyan Amentü’deki altı esasın hepsine inanıyor ki? Diyalogcu bir yazar da, (Hristiyanlarla inanç birliğimiz, Amentü’de ittifakımız var) diyordu. Fakat o mazlum ölen Hristiyana şehit demiyordu.

Hristiyanlarla aramızdaki inanç farklılıkları oldukça ise de birkaçını bildirelim:
1-
Biz bir Tanrı’a inanırız. Onlar üç ilaha inanırlar. Hazret-i İsa’ya tanrının oğlu ve tanrı diyorlar. Onlar melekleri kız şeklinde görüyorlar, biz ise, meleklerde erkeklik dişilik olmadığını biliyoruz. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Tanrı ile beraber başka ilah edinen Cehenneme atılır. Rabbiniz oğulları size ayırdı da kendisi için kız olarak melekleri mi edindi? Elbet vebali oldukça büyük söz ediyorsunuz.)
[İsra 39, 40]
2-
Onlar tanrı gökte derler, biz Tanrı’ı mekândan münezzeh biliriz.

3-
Biz semavi kitapların hepsine inanırız, onlar, Kur’ana inanmazlar.

4-
Biz tüm Peygamberlere inanırız, onlar, Muhammed aleyhisselama inanmazlar. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:

(Kimi, Ona
[Resulüme] inanç etti, kimi de, Ondan yüz çevirdi. Bunlara da deli alev ateş Cehennem yetti. Âyetlerimizi inkâr ederek kâfir olanları normal olarak ateşe atacağız.) [Nisa 55–56]

5- Biz hayrın ve şerrin Tanrı’tan olduğuna inanırız, onlar, (Tanrı kötülükleri takdir etmez) derler.

Amentü’ye inanmayan Cennete gider mi? Yazar, Tanrı’ın rahmeti her şeyi kuşatmış diyerek gâvurlara da ahirette rahmet edileceğini söylüyor. Rahman, dünyadaki her mahlûka acıyan, Rahim, ahirette yalnız müminlere acıyan anlama gelir. Allahü teâlânın rahmeti, şefkati dünyada müminlere ve kâfirlere, her insana beraber yetiştiği halde, ahirette kâfirlere merhametin zerresi bile yoktur. İşte üç âyet meali:

(Kâfirlerin cami yapmaları ve öteki tüm [iyi] işleri, boşa gidecek, Cehennemde sonsuz kalacaklar.) [Tevbe 17]

(Bunlara ahirette yalnız Cehennem vardır. Emekleri ahirette boşa gider.) [Hud 15, 16]

(Kâfirlerin dünyada yaptıkları iyi işler, çölde görünen seraba benzer.) [Nur 39]

Doğru inanç [Ehl-i sünnet itikadı] şöyledir: Tanrı’ın azabından güvenilir olmamak, rahmetinden de umut kesmemek. Dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmak… Hazret-i Zekeriyya şöyleki övülüyor:
(Korku ile umut içinde yakarma ederdi.) [Enbiya 90]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Müslüman havf ve reca [korku ile ümit] içinde bulunursa, Allahü teâlâ, ona umduğunu verir ve korktuğundan onu güvenilir kılar.) [Tirmizi]

(İmanın temeli Müslümanı sevmek ve kâfiri sevmemektir.) [İ. Ahmed]

(İmanın efdali Tanrı için sevgi, Tanrı için buğzdur.) [Taberani]

Cenab-ı Hak, Hazret-i İsa’ya buyurdu ki:
(Yer ve göklerdekilerin ibadetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve kâfirlere düşmanlık etmedikçe, asla faydası olmaz.) [K.Saadet]

Hak din yalnız İslam’dır
Sual:
(Hristiyanların mazlumları şehit olarak ölür ve Cennete gider) deniyor. Niye Yahudilerin yada başka kâfirlerin değil de, Hristiyan kâfirlerin mazlumları şehit oluyor ve Cennete gidiyor?
CEVAP
Müslüman olmayan kimse, mazlum da olsa, zalim de olsa asla Cennete giremez. Zerre imanı olan Müslüman da, oldukça zalim de olsa, oldukça günahkâr da olsa, gene sonunda Cennete gider. Bu şekilde inanmayan kimse Müslüman olması imkansız.

Çocuktan al haberi
Sual:
Hristiyanlarla bağlantı halinde olan Müslüman bir komşumuzun 9–10 yaşlarında bir kız çocuğuyla konuşuyordum. Namaz kılıyor musun dedim. Bana dedi ki:
(Hristiyanlık da hak dinmiş. Onlar da Tanrı’a inanıyormuş. Müslümanlıkta olduğu şeklinde komut ve yasaklar yokmuş. Her gün namaz kılmak gerekmiyormuş. Hanımefendilerin örtünmesi de lazım değilmiş. Bunun için, annem babam, namaz kılmama lüzum olmadığını söylediler.)
Acaba, Tanrı’a inandıkları için, Hristiyanlar da Cennete girerler mi?
CEVAP
İman, yalnız Tanrı’ın varlığına inanmak demek değildir. Amentü’de bildirilen altı esasın hepsine birden inanmak ve beğenmek gerekir. Şu demek oluyor ki Tanrı’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, öldükten sonrasında dirilmeye, hayrın ve şerrin Tanrı’tan olduğuna inanmak şarttır. Bunlardan birine inanmayan Müslüman olması imkansız. Peygamber efendimize inanç etmeyen, hangi dinden olursa olsun, kâfirdir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Beni duyup da inanç etmeyen Yahudi ve Hristiyan normal olarak Cehenneme girecektir.) [Hâkim]

Hristiyanlar ehl-i kitabdır. Ehl-i kitab kâfirdir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Elbet, ehl-i kitabından [Yahudi ve Hristiyan] olsun, müşriklerden olsun tüm kâfirler Cehennem ateşindedir, orada sonsuz bırakılırlar. Onlar yaratıkların en kötüsüdür.) [Beyyine 6]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/08/cennete-musluman-olan-girer/feed/ 0 5516
Müslüman fen adamları https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/musluman-fen-adamlari/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/musluman-fen-adamlari/#respond Tue, 04 Jun 2019 19:58:46 +0000 Dinimiz>Dinimiz ve fen]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5499

Sual: Bazı kimseler, “Müslümanlıkta hep yakarma olduğu, fenne ihtiyaç duyulan ehemmiyet verilmediği için, müslümanlar içinde fen adamı çıkmamıştır. İslam dini, fenne ehemmiyet verseydi, müslümanlar arasından da Edisonlar, Pastörler çıkardı” diyorlar. Niçin müslümanlardan fen adamları çıkmamıştır?
CEVAP
İslam dini, tüm yenilikleri emreden bir dindir. İşte bundan dolayı ilim adamlarına oldukca ehemmiyet verilmiş, bilimsel, fenni ve teknik araştırmalar yapılmış, müslümanlar tıpta, kimyada, astronomide, coğrafyada, tarihte, edebiyatta, matematikte, mühendislikte, mimarlıkta ve bunların hepsinin temeli olan, güzel terbiye ve toplumsal bilgilerde, en üstün dereceye varmışlardır.

Batının bugün dahi büyük saygı ile anmış olduğu kıymetli bilginler, mütehassıslar, üstadlar yetiştirmişler, dünyanın hocası, medeniyetin önderi olmuşlardır. O vakit; yarı yırtıcı olan Avrupalılar, en çağdaş detayları İslam üniversitelerinde öğrenmişler, hatta Papa Sylvester şeklinde, hristiyan din adamları bile Endülüs Üniversitelerinde öğrenim görmüştür.

Bugün bile, hâlâ Avrupa dillerinde kimyaya “Chemie” ve cebire [Arapça El-cebir kelimesinden] “Al-gebra” adı verilmektedir. Bundan dolayı bu ilimler, ilkin müslümanlar tarafınca dünyaya öğretilmiştir. Avrupalılar, dünyayı sini şeklinde dümdüz ve etrafı duvarlarla kaplı zannederken, müslümanlar, ilk olarak, dünyanın küre şeklinde bulunduğunu ve döndüğünü buldular.

Dünyada ilmin öncüleri olan ve İslam kültürü ile yetişen ilim adamları çoktur. Bazıları şunlardır:
Ali Kuşcu, büyük astronomi âlimi, ilk kere Ayın şekillerini özetleyen kitap yazdı.

Ammar Musuli
, ilk kere katarakt ameliyatını gerçekleştirmiş oldu.

Battani
, dünyanın en meşhur astronomi âlimi ve trigonometrinin kaşifidir.

Biruni
, dünyanın döndüğünü ve yerçekimini Newton’dan ilkin kanıtlama etti.

Cabir bin Hayyan
, atom bombası fikrinin ve kimya ilminin babası olan büyük dahidir.

Cezeri
, 8 çağ ilkin otomatik sistemin kurucusu ve bilgisayarın babasıdır.

Demiri
, Avrupalılardan 400 yıl ilkin zooloji ansiklopedisini yazmıştır.

Ebu Bekir Razî
, o zamana kadar aynı hastalık sanılan kızıl, kızamık ve çiçeğin ayrı hastalıklar bulunduğunu ilk kere gören tabiptir.

Ebu Kâmil Şuca
, Avrupa’ya matematiği öğretmiştir.

Ebül-Vefa
, trigonometride tanjant, kotanjant, sekant, kosekantı gören matematikçidir.

Farabi
, ses vakasını ilk kere fiziki yönden açıklamıştır. Sesin fiziki izahını ilk kere o yapmıştır.

Fatih Sultan Mehmed
, havan topunu ortaya çıkarmıştır.

Gıyasüddin Cemşid
, matematikte ondalık kesir sistemini ilk kere bulmuştur.

Huneyn bin İshak
, göz doktorlarının babası sayılır.

İbni Cessar
, cüzzamın sebebini ve tedavilerini 900 yıl ilkin açıklamıştır.

İbni Firnas
, Wringt kardeşlerden bin yıl ilkin ilk uçan aracı yapmış olup uçmayı gerçekleştirmiştir.

İbni Haldun
, zamanı, ilim haline getirmiş, sosyolojiyi kurmuştur.

İbni Hatib
, vebanın bulaşıcı bir hastalık bulunduğunu bilimsel yoldan açıklamıştır.

İbni Karaka
, dokuzyüz yıl ilkin mükemmel bir torna tezgahı yapmıştır.

İbni Sina,
hastalıkların mikroplardan geldiğini ilk gören hekimdir.

İbni Türk
, cebirin temelini atan bilginlerdendir.

Kadızade Rumi
, yaşamış olduğu asrın en büyük matematik ve astronomi bilginidir. Fizik kurallarını astronomiye uygulamıştır.

Kambur Vesim
, verem mikrobunu R. Koch’dan 150 yıl ilkin ortaya çıkarmıştır.

M. Akşemseddin
, Pasteur’den 400 yıl ilkin mikrobu buldu.

Nurüddin Batruci
, Endülüs İslam üniversitesinde astronomi profesörü idi. Güneş merkezli sistemi Kopernik’ten ilkin o kurdu.

Piri Reis
, 400 yıl ilkin bugünküne oldukca yakın dünya haritasını çizmiştir.

Uluğ Bey
, çağının en büyük astronomudur.

Lagari Hasen Çelebi
, füzeciliğin atasıdır. Osmanlılarda ilk kere füzeyle uçan budur.

Fen bilgilerinin temeli
Avrupalı, fen bilgilerinin çoğunu ve hepsinin temelini İslam kitaplarından aldı. Avrupalılar, dünya sini şeklinde düz, etrafı duvar çevrili zannederken, Müslümanlar dünyanın yuvarlak olup, kendi çevresinde döndüğünü biliyorlardı. Hatta Musul’un Sincar sahrasında, meridyenin uzunluğunu ölçerek, bugünkü şeklinde buldular. (Şerh-i Mevakıf)

Galile, Kopernik, Newton, dünyanın döndüğünü, Müslüman kitaplarından öğrenip söyleyince, kabahat sayıldı. İslam hekimlerinin eserleri ortaçağda ders kitabı olarak dünya üniversitelerinde okutulmakta idi. Batı’da akıl hastaları şeytan tarafınca tutulmuş kimseler olarak canlı canlı yakılırken, Müslüman devletlerinde özel akıl hastaneleri kurulmuştu.

Fen, vakaları görmek, inceleyip idrak etmek ve deneyip benzerini yapmak anlamına gelir ki, bu üçünü de dinimiz emretmektedir.

İslam ilimleri iki kısımdır:
1- Din detayları,
2- Fen detayları. İslam âlimi olmak için her ikisini de öğrenmek gerekir. Din bilgilerini öğrenmek ve yapmak, her Müslümana farz-ı ayndır. Fen bilgilerine, sanata ve en çağdaş harp silahlarını halletmeye uğraşmak, farz-ı kifayedir. Bu iki farzı yerine getiren millet, muhakkak ilerler, çağdaş olur. Bir âyet-i kerime meali:
(İsteyene dünya nimetlerini; isteyene ahiret nimetlerini veririz.) [Şûrâ 20]

İstemek, sebebe yapışmak, doğrusu çalışmakla olur. Allahü teâlâ, çalışanlara dilediklerini vereceğini vaad ediyor. Müslüman olsun olmasın, çalışan her insana, vereceğini bildiriyor. Amerikalılar, Japonlar bu şekilde çalışmış oldukları için dünya nimetlerine kavuşuyorlar. Ortaçağdaki Müslümanlar, bu şekilde çalışmış oldukları için, uygarlık rehberi olmuşlardır. Abbasiler ve Osmanlılar son zamanlarında, iç ve dış düşmanların tesirleriyle, fen bilgilerini öğrenmekten ve öğretmekten yoksun edildiler. Bu sebeple çok büyük devletleri çöktü.

Din ve fen
Din düşmanları, temiz gençleri aldatmak için, (İslamiyet ilerlemeye engel olmaktadır. Hristiyanlar aşama kaydediyor. Her nevi fen vasıtası yapıyorlar. Tıpta, muharebede, haberleşmelerde kullandıkları fen aletleri, gözlerimizi kamaştırıyor. Ikimiz de hristiyanlara uymalıyız) şeklinde sözlerle, İslamiyet’teki güzel ahlakı, kardeşliği bıraktırmaya uğraşıyorlar ve Avrupalılara, Amerikalılara benzemeye ilericilik diyorlar. Gençleri, kendileri şeklinde İslam düşmanı halletmeye, felakete sürüklemeye çalışıyorlar.

Oysa İslamiyet, fende, sanatta ilerlemeyi emrediyor. Hristiyanlar ve tüm gayrı müslimler, babalarından, ustalarından öğrendiklerini yapıyorlar. Önceki neslin yaptıklarını, küçücük ilavelerle, yine yapıyorlar. Öncekiler yapmasalardı, bunlar hiçbirini yapamazdı. (Tekmil-i sinaat telahuk-ı efkar iledir) sözü asırlarca ilkin açıklanmıştır. Şu demek oluyor ki sanatın, fennin, tekniğin ilerlemesi, fikirlerin, deneylerin birbirlerine eklenmesi ile olur.

Fendeki yenilikler
Tarih gösteriyor ki, fendeki yenilikleri, hep müslümanlar yapmış oldu. Fen bilgilerini, fen aletlerini yüz yıl evvelki hâle kadar yükselttiler. Bu terakkilere, hep İslam dini ve bu dini uygulama eden İslam devletleri sebep oldu. Hristiyanlar, haçlı seferleri ile İslam devletlerini yıkamadıkları için, siyasal oyunlarla, yalanlarla, hilelerle, içerden yıktılar. Bunların topraklarında, çeşitli rejimler kurdular. Fakat, İslamiyet’i yok edemediler. Müslümanlardan kalan, fendeki keşiflere, ilaveler yaparak bugünkü terakkiyi kendilerine mal ediyorlar. Yalnız kendi keyiflerini, zevklerini, menfaatlerini düşünenler kötülüklerini ortaya koyduğu için, fen ve sanatı emreden İslamiyet’e gericilik diyorlar. Yahudiler, hristiyanlar, hatta başka din mensupları da Cennete, Cehenneme inanıyor, mabedleri dolup taşıyor. Bu inananlara gerici demediklerine nazaran, fenne, sanata değil, zevk ve safaya, ahlaksızlıklara ilericilik dedikleri anlaşılıyor. Bu şekilde mesnetsiz ve haksız yalanlarla, İslamiyet’e küstahça, ilk hücum eden İngilizlerdir. [İngiliz Casusunun İtirafları kitabında kâfi bilgi vardır.]

Şimdi müslümanların İslamiyet’in emrettiği, fen bilgilerine de sarılmaları, gene büyük endüstri kurarak yeni aletler yapmaları, hristiyanlardan üstün olarak, tüm insanlığı saadete kavuşturmaları gerekir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/musluman-fen-adamlari/feed/ 0 5499
Mürted müslüman olsa https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/15/murted-musluman-olsa/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/15/murted-musluman-olsa/#respond Wed, 15 May 2019 13:22:15 +0000 Şirk ve tehlikeli sözler]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5402

Sual: Mürted, yeniden Müslüman olunca, mürted olmadan ilkin kılmadığı namazları kaza etmesi gerekir mi?
CEVAP
Müslüman iken dinden çıkana mürted denir. Mürted, Müslüman olunca, Müslüman iken terk etmiş olduğu ibadetleri kaza etmesi gerekir, şu sebeple namaz ve orucu terk etmek günahtır ve yeniden Müslüman olduktan sonrasında günah kalımlı kalır. (Dürer ve gurer)

Mürtedin, mürted olmadan önceki ibadetleri ve sevabları yok olur. Yeniden imana gelirse, zenginse, tekrardan hacca gitmesi gerekir. Namazlarını, oruçlarını, zekâtlarını kaza gerekmez. Mürted olmadan ilkin, kazaya bırakmış olduklarını kaza etmesi lazımdır. Şu sebeple mürted olunca, önceki günahlar yok olmaz. (İslam Ahlakı)

Mürtedin dinsizlik zamanında kılmadığı namazları kaza etmesi gerekmez. (Hindiyye)

Hindiyye’de yalnız, mürted iken kılmadığı namazları kaza etmez deniyor. Mürtedlikten ilkin kılmadığı namazları kaza edeceği anlaşılmaktadır.

Dininden dönen bir kimse, mürtedliği zamanındaki namazlarını kaza etmediği şeklinde, daha ilkin kıldığı namazlarını da kaza etmez. Bundan yalnız hac müstesnadır. (Dürr-ül-muhtar)

Burayı açıklayan İbni Abidin hazretleri, (Daha ilkin kıldıklarını iade etmez) buyuruyor. Buradan da, kılmadıklarını kaza etmesi gerektiği anlaşılmaktadır, şu sebeple Dürer ve gurer’de bu husus açıkça bildirilmiştir.

Mürted inanç edebilir
Sual:
(Bir âyette, bir Müslüman mürted olsa, sonrasında tevbe edip Müslüman olsa, sonrasında yeniden mürted olsa, bundan sonrasında tevbe etse bile, artık o affedilmez) deniyormuş. Bu doğru mu?
CEVAP
Doğru değildir. O âyet-i kerimenin meali şöyledir: (İman edip sonrasında inkâr edenleri, sonrasında gene inanç edip yeniden inkâr edenleri, sonrasında da inkârlarını arttıranları, Tanrı ne bağışlayacak, ne de onları doğru yola iletecektir.) [Nisa 137]

Burada, (İnkârdan sonrasında tevbe edenler affedilmez) denmiyor, (İnkârlarını arttıranlar şu demek oluyor ki kâfir olarak devam edenler affedilmez) deniyor. Bir kimse kaç kere mürted olursa olsun, sonunda tevbe ederse Müslüman olur. Şu demek oluyor ki bin kere tevbesini bozsa da, sonunda tevbe etmişse, son durumu geçerli olur. Yargı, neticeye nazaran verilir. İmam-ı Kurtubi hazretleri de buyurdu ki: Bu âyet-i kerimeye nazaran, Musa aleyhisselama inanç edip, sonrasında Üzeyir aleyhisselamı inkâr edip kâfir olanları, sonrasında Üzeyir aleyhisselama inanç edip de, ondan sonra İsa aleyhisselamı inkâr edip kâfir olanları, sonrasında da Muhammed aleyhisselamı inkâr ederek küfürlerini artırmış olanları Tanrı mağfiret etmez. (Sonrasında da küfürlerini artırmış olanlar) sözünün anlamı, (Sövgü suretiyle ısrar edenler) anlamına gelir. (Kurtubi Tefsiri)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/15/murted-musluman-olsa/feed/ 0 5402
Müslüman kadının ölümü https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/02/musluman-kadinin-olumu/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/02/musluman-kadinin-olumu/#respond Wed, 01 May 2019 23:03:26 +0000 Ahiret gününe iman>Ölüm ve kabir hayatı]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5337

Sual: Müslüman kadının ölümü iyi mi olur?
CEVAP
Bir Müslüman hanım, lohusa yada hâmileyken yada bulaşıcı bir hastalıktan veya iç hastalıklardan ölmüşse veyahut yabancı erkeklere açık saçık görünmemişse ve kendisinden kocası razı olmuşsa, o hanıma, ölürken Aden melekleri gelip karşısında, saf saf durarak ona izzet ve ikramla merhaba verip şu şekilde derler: (Allahü teâlânın sevgili, şehit kulu, gel çık, ne durursun bu viranede? Senden Allahü teâlâ razı oldu ve senin bu hastalığını bahane edip, günahını bağışladı, sana Aden kayra etti, gel emanetini teslim et!)

O hanım, bu ihsanı görüp, ruhunu vermek istediğinde, etrafına bakıp, (Arkadaşlarımı da dualarla yargılasın, sonrasında ruhumu teslim edeyim) der. Melekler onun bu ricasını arz edince, Cenab-ı Hak, (İzzetim hakkı için, kulumun ricasını kabul ettim) buyurur. Melekler bu müjdeyi ona söylerler. Sonrasında, ölüm meleği, 120 rahmet meleğiyle gelir. Yüzlerinin nuru Arşa çıkmıştır. Ellerinde, Aden yemişleri, kokuları misk benzer biçimde gelmiş olarak, izzet ve ikramla merhaba verip, (Allahü teâlâ, sana merhaba söyler ve Aden verip, habibi Muhammed aleyhisselama komşu ve hazret-i Âişe’ye dost eyler) derler. Bu imanlı hanım, bu sözleri işitince, gözlerinin perdesi açılır, ehl-i inanç bayanları görür. Bunlardan, günahkâr olup, azap olunanları görünce, (Onların günahlarını da bağışla Rabbim!) diye yakarış eder. Cenab-ı izzetten, (Ey kulum! Arzularını yerine getirdim, ver emanetini, Habibimin hanımı ve kızı seni bekliyorlar) diye bir ses gelir.

Derhal bu hitabı işitince, canı titrer, ayakları atılır, terler döker ve can vermek üzereyken, iki melek gelir. Ellerinde alevden bir çomak vardır, sağ yanında biri, sol yanında biri durur.

Şeytan da koşup gelir ve (Gerçi bundan bizlere yarar yok, fakat ben gene görevimi yerine getireyim) diyerek, elinde bir cevherli çanak içinde buzlu su vardır, bu sûretle gelip, suyu gösterir. O melekler, o habisi görünce, ellerindeki çomaklarla vurarak, elindeki çanağı kırıp, kendisini kovarlar. O Müslüman hanım bunu görünce güler. Sonrasında, o huriler, ona cevherli kâseyle Kevser şarabı verirler, içer. Aden şarabının lezzetinden canı sıçrayıp kadehe yapışır ve ölüm meleği canını o kadehten alır. Melekler, (İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci’ûn) derler. Canı alıp, gökleri seyrettirip, Cennete götürürler ve oradaki makamını gösterip, derhal gene, ölünün başucuna getirirler.

Ne süre ki, elbiselerini çıkarıp, saçını çözdüklerinde, ruhu derhal cesedinin başucuna gelip, (Ey yıkayıcı! Yavaş ol! Zira Azrail pençesinden can yarası yemiştir. Tenim de oldukça zahmet çekmiştir ve sarsılmıştır) der. Teneşire vardığında, (Suyu oldukça sıcak etme! Tenim pek zayıftır. Sav beni elinizden kurtarın ki, rahat olayım) der. Yıkayıp kefene sarılınca bir miktar durur, gene der ki:
(Bu dünyayı son görüşümdür. Hısım ve akrabalarımı göreyim, onlar da beni görsünler ve öğrenek alsınlar. Onlar da bigün benim benzer biçimde öleceklerinden, ardımdan feryat etmesinler. Beni unutmayıp, Kur’an-ı kerim okuyarak sevabını göndersinler. Her gün yapamasalar da, cuma ve bayramlarda beni hatırlayıp hayır hasenat yapsınlar. Benim mirasım için, aralarında çekişmesinler ki, kabirde azap görmeyeyim.)

Sonrasında, musalla üstüne konulduğunda ise, (Rahat kalınca, ey oğlum ve kızım, anam ve babam! Bunun benzer biçimde ayrılık günü yoktur. Görüşmemiz kıyamete kaldı. Elveda olsun sizlere, ey ardımdan gözyaşı dökenler!) der. Namazı kılınıp, omuza alındığında da (Beni yavaş yavaş götürün! Eğer kastınız sevab kazanmaksa, bana zahmet vermeyin! Sizden Allahü teâlâya hoşnutluk götüreyim!) der. Mezar kenarına konulduğunda ise şu nasihati yapar:
(Görün benim hâlimi de, öğrenek alın! Şimdi beni, karanlık yere koyup gidersiniz. Ben amelimle kalırım. Bu anları görüp vefasız, yalancı dünyanın hilesine aldanmayınız!)

Definden sonrasında salih bir kimse, sünnet olan telkini yapmasını bekler. Kabrine konunca can, ölünün başucuna gelir. Allahü teâlânın talimatıyla, ölü, kabirde uykudan uyanır benzer biçimde uyanır ve görür ki, bir karanlık yerdedir. Yakınlarına seslenip, ışık yakmalarını söyler, fakat ses gelmez.

Mezar yarılıp, iki sual meleği [Münker ve Nekir] görünür. Bunların ağızlarından yalın ateşler ve burunlarından, siyah dumanlar çıkmaktadır. Bu hâlde, ona (Rabbin kim, dinin ne ve Peygamberin kim?) derler. Bunlara doğru yanıt verirse, o melekler, onu Hak teâlânın rahmetiyle müjdeleyip giderler. Derhal o anda kabrin sağ tarafınca bir pencere açılır ve bir ay yüzlü şahıs çıkıp yanına gelir. Bu imanlı hanım ona bakıp sevinir. (Sen kimsin?) diye sorar. (Ben senin, dünyada, sabrından ve şükründen yaratıldım. Kıyamete kadar, sana yoldaş olurum) diye yanıt verir. (Aden Yolu İlmihali)

Müslüman olarak yaşayıp, Müslüman olarak ölmeye çalışmalıdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/02/musluman-kadinin-olumu/feed/ 0 5337
Yeni Müslüman olan https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/28/yeni-musluman-olan/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/28/yeni-musluman-olan/#respond Thu, 28 Mar 2019 16:49:11 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5173

Sual: Yeni Müslüman olan bir yabancı dost var. Buna öncelikle neyi öğretmeliyiz?
CEVAP
İlk ilkin imanı, kısaca Allahü teâlâyı, Onun sıfatlarını, Resulullah efendimizin Tanrı’ın Peygamberi bulunduğunu, Amentü’de bildirilen altı esası, sonrasında da İslam’ın beş şartını öğretip namaz kılmasını sağlamalıdır. Zira bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kitab ehli olan bir kavme görevle gidince, ilkin, La ilahe illallah Muhammedün Resulullah demeye çağrı et. Bunu kabul ederlerse, günde beş zaman namazın farz bulunduğunu bildir. Bunu da kabul ederlerse, Tanrı’ın Müslümanların zenginlerinden alınıp fakirlerine verilen zekatı farz kıldığını söyle.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]

Bu hadis-i şerifte öncelikle, Tanrı’a imanla beraber Resulünü de onaylama bildirilmiştir. Resulullahı onaylama etmeyen mümin ve Müslüman olması imkansız.

Sual: Yeni müslüman olanın yada akıl-baliğ olan çocuğun, ilkin Kelime-i şehadet söylemesi ve bunun manasını öğrenip, inanması gerekir mi?
CEVAP
Evet gerekir. Bundan sonrasında, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan itikad, kısaca inanç edilmesi ihtiyaç duyulan detayları öğrenip, bunlara inanması gerekir.

Sonrasında Ehl-i sünnetin dört mezhebinden birinin kitaplarında yazılı olan fıkıh bilgilerini, kısaca İslam’ın beş şartını ve helal, haram olan şeyleri öğrenmesi ve bunlara inanması ve uygun yaşaması gerekir. Bu tarz şeyleri öğrenmek ve uymak gerektiğine inanmayan, ehemmiyet vermeyen mürted olur. Şu demek oluyor ki kelime-i şehadet getirerek müslüman olduktan sonrasında, yine kâfir olur.

Nikahlı müslüman bir kız, baliga olduğu süre, Müslümanlığı bilmezse, nikahı bozulur. Şu demek oluyor ki mürted olur. Allahü teâlânın sıfatlarını ona bildirmelidir. O da, yine etmeli ve (bunlara inandım) demelidir. (Dürr-ül-muhtar)

İbni Abidin hazretleri bunu açıklarken diyor ki:
Kız minik iken, ana-babasına tâbi olarak müslümandır. Baliga olunca, ana-babasının dinine tâbi olması devam etmez. İslamiyet’i bilmeyerek baliga olunca, mürted olur. İman edilecek şeyleri işitip de, inanmamış kimse, kelime-i tevhid söylese, kısaca (La ilahe illallah Muhammedün resulullah) dese, müslüman olmaz. (Amentü billahi…) de bulunan altı şeye inanan ve (Allahü teâlânın emirlerinin ve yasaklarının hepsini kabul ettim, beğendim) diyen kimse müslüman olur.

Her müslüman, çocuklarına Amentü’yü ezberletmeli, manasını iyice öğretmelidir! Çocuk bu altı şeyi öğrenmez ve inandığını söylemezse, baliğ olduğu süre müslüman olmaz, mürted olur.

Bir tek Tanrı’a inandım demek kâfi değildir. Amentü’de bildirilen altı husustan birini, örneğin kaderi inkâr eden, kâfir olur, tüm iyi amelleri yok olur. (Redd-ül-muhtar)

Sual: Kâfir (Beni İslam’a uygun defnedin) dese, mümin sayılır mı?
CEVAP
Hayır. Kelime-i şehadeti yada manasını söylerse evet.

Sual: Yeni Müslüman oldum, fıkıh bilgilerim yok sayılır, her şeyi yeni öğreniyorum, küfre sebep olan şeylerin hepsini de bilmiyorum. Bilmeyerek küfre düşürecek bir şey yaparsam yada söylersem, benim durumum o süre ne olur? Bilmeyerek yaparsam imanımı yitirmiş olur muyum?
CEVAP
Hayır imanınızı yitirmiş olmazsınız. Polonya benzer biçimde bir yerde, yeni Müslüman olmuş bir kimse, normal olarak küfre düşüren bir fazlaca şeyi bilmesi imkansız. Bilmediği için de derhal ona küfre düştün denmez. Peki ne yapmalı? (Allahü teâlâya ve Resulüne ve Onun Allahü teâlâdan getirdiklerinin hepsine inandım, beğendim, kabul ettim. Allahü teâlânın ve Resulünün dostlarını severim ve düşmanlarını sevmem demek kâfidir.) Dinimizin bildirdiği bir şeyde şüpheye düşen kimse, (Allahü teâlâ ve Onun Peygamberi, bu şey ile neyi bildirmek istemiş ise, öylece inanç ettim, inandım) demelidir.

Secdenin önemi
Sual:
Bir gayrimüslim, secde âyetini dinledikten sonrasında tilavet secdesi yapsa, bu hiç kimseye Müslüman oldu denebilir mi?
CEVAP
Evet, Müslüman olduğu anlaşılır. (Bezzaziyye, İbni Abidin)

Gene bunun benzer biçimde, namazlarını cemaatle kılan bir kimsenin Müslüman olduğu anlaşılır, şundan dolayı İslamiyet’ten önceki hak dinlerde namaz yalnız kılınır, cemaatle kılınmazdı. (İ. Ahlakı)

Dinimizde zahire, görünüşe bakılırsa yargı verildiği için, bir gayrimüslim bu tarz şeyleri yapınca Müslüman olduğuna hükmedilir. Yoksa bâtıl inancından vazgeçmedikçe, dinimizin bildirdiği hususlara inanç etmedikçe, bir tek bu tarz şeyleri yapmakla Müslüman olmuş olmaz. Müslüman görünmek için münafıklık da yapmış olabilir, fakat küfrünü belli eden bir sözü, hareketi görülmedikçe, dünyada ona Müslüman muamelesi yapılır.

Sual: Gayr-i müslim bir ülkede inanç etmiş olan kimsenin, derhal farzları yapması, haramlardan sakınması gerekir mi?
Yanıt: Gayr-i müslim bir memlekette Müslüman olan bir kimse, farzları, haramları işitince, bunlara uyması lazım olur. Müslümanların yaşamış olduğu bir ülkede imana gelen yada baliğ kısaca erişkinlik çağına giren kimse de, derhal o andan itibaren, farzları yapması, haramlardan kaçınması lazım olur. Müslümanların yaşamış olduğu ülkede imana gelen kimsenin, farz bulunduğunu öğreninceye kadar, kılmadığı namazları ve tutmadığı oruçları kaza etmesi de lazım olur. Bilmemesi, terk etmek günahından kurtulması için özür olur. Öğrenmeyi terk etti ise, asla özür olmaz.

Sual: Hanım, adam her Müslümanın ilk bilmesi, inanması lazım olan şey nedir?
Yanıt: Yükümlü olan, kısaca akıl ve baliğ olan, hanım, adam her Müslümanın, Allahü teâlâyı tanıması, bilmesi, kısaca Allahü teâlânın sıfât-ı zâtiyyesini ve sıfât-ı sübûtiyyesini, doğru bilmesi ve inanması lazımdır. Her insana ilk farz olan şey budur. Bilmemek özür olmaz, bilmemek günah olur.

Sual: Yeni Müslüman olan bir kimsenin, ne olursa olsun gusül abdesti alması gerekir mi?
Yanıt:
Yeni Müslüman olan bir gayr-i müslimin, Müslüman olunca, gusül abdesti alması müstehabdır.

Not: Öteki maddelerde Amentü’nün bu 6 esası hakkında geniş informasyon verilmiştir.
 

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/28/yeni-musluman-olan/feed/ 0 5173