mudara – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Fri, 13 Sep 2019 21:36:02 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Müdara ve Müdahene https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/14/mudara-ve-mudahene/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/14/mudara-ve-mudahene/#respond Fri, 13 Sep 2019 21:36:02 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5951

Sual: Müdahene ve müdara ne anlamına gelir?
CEVAP
Müdahene
, gücü yettiği halde, haram işleyene engel olmamak, dalkavukluk yaparak, birinin gönlünü alırken, İslamiyet’in dışına çıkmak, günaha girmektir.

Kendisine yada başkalarına zarar gelme korkusundan dolayı iyiliği emretmek ve haramı men etmek mümkün eğer olmazsa, bu şekilde durumlarda fitneye engel olmak için susmaya, müdara denir.

Müdara
, dini zarardan kurtarmak için dünya menfaatinden vermek, insanlarla iyi geçinmektir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, farzları emrettiği şeklinde, müdara etmemi de emretti.) [Hakim]

(Müdara etmek sadakadır.) [Deylemi]

(Müdara edenler, şehit olarak ölür.) [Deylemi]

(Şerefinizi mallarınızla [para ile], dininizi de dilinizle [müdara ederek] koruyun!) [İ. Asakir]

(İyi idame aklın başıdır.) [Beyheki]

Müdara ederken tatlı dilli ve güler yüzlü olmak gerekir. Talebeye ders verirken müdara gerekir. Hanımına müdara etmeyenin rahatı, huzuru kalmaz. İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki, insanoğlu üç kısımdır:
1- Besin şeklinde olanlar, daima gerekir.
2- İlaç şeklinde olanlar, kimi zaman gerekir.
3– Hastalık şeklinde olanlar. Bunlar gerekmez ise de, gelip musallat olur. Bunlardan kurtulmak için, müdara etmek gerekir.

Harpte, hile yapmak, yalan söylemek caizdir. Bir örnek:
Düşmanın biri, oturmakta olan Hazret-i Ali’nin karşısına ansızın kılıçla çıkıp, “Şimdi seni benim elimden kim kurtarabilir?” der. Hazret-i Ali de, parmağı ile insanın arkasını gösterip “Peki dövüşelim, fakat iki kişiyle mi?” der. Düşman, arkadaki kim diye bakınca, Hazret-i Ali, kılıcını çekip, düşmanını zararsız hâle getirir. Düşmanı, “Bana hile yaptın?” der. Hazret-i Ali de, (Cenk hiledir) hadis-i şerifini bildirip, “Fakat sen de beni gafil avlayacaktın” der. Şu demek oluyor ki seninki hile değil miydi demek ister.

Hindiye
’de, (Günah işleyene tatlı sözle nasihat verilir. Dinlemezse, fitne çıkacak ise susulur. Fena söylenmez) deniyor. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış!) [Nahl 125]

Kadı zade Ahmed efendi buyuruyor ki:
El ile, güç kullanarak nehy-i münker yapmak, doğrusu günah işleyene engel olmak; hükümetin vazifesidir. Söz ile, yazı ile cihad etmek, âlimlerin vazifesidir. Kalb ile yakarış etmek ise, her müminin vazifesidir. Etkili olacaksa, bu vazifeleri yapmak vacip olur. Fitneye sebep olacağı umulursa, terk etmek vacip olur. Fitne bulunan yere zaruretsiz gitmek caiz değildir. Eğer dinini korumak için hicret ederse, güzel olur, Cennete girmeye layık olur.

Abdülgani Nablusi hazretleri de buyuruyor ki:
(Emr-i maruf ve nehy-i münkeri el ile yapmak, hükümete, dil ile yapmak, din adamlarına, kalb ile yapmak da her müslümana farzdır. Kendinin ve Müslümanların dinine yada yaşamına zarar gelecek işleri bırakmak vacip olur. Öldürüleceğini bilenin cihad yapması caiz olmaz. Sultanın, kendi aklı ile, arzusu ile verdiği emirlerine itaat etmek gerekmez. Fakat sultan zalim ise, eziyet ve işkence ediyorsa, onun emirlerine uymak gerekir. Hele, itaat etmeyenleri öldürüyorsa, kendini tehlikeye atmak, hiç kimseye caiz olmaz. Emr-i maruf, fitneye yol açarsa yapılmaz.) [Hadika]

Çifte standart ve müdara
Sual:
Çifte standart ve müdara aynı manaya mı gelir?
CEVAP
Çifte standart, riya, nifak, takıyye, müdara şeklinde kelimelerin ifade etmiş olduğu manalar, birbirine benziyorsa da, değişik işlem icra eden her insana aynı kelime kullanılmaz.

Hazret-i Âişe validemiz bildirir:
Bigün içeri girmek için biri geldi. Resul-i ekrem, (Müsaade edin, içeri girsin! O kabilesinin en kötüsüdür) buyurdu. O kimse, odaya girince, gülerek karşılayıp iltifat etti. O kimse gidince merak edip sormuş oldum:
– Ya Resulallah, fena biri dediğiniz hiç kimseye iltifat etmenizin sebebi nedir?
Buyurdu ki:
– İnsanların kötüsü, zararından korunmak için kendisine ikram edilendir.) [Buhari]

Resulullah efendimizin bu değişik hareketine çifte standart değil, müdara denir. Müdara sünnettir.
Müdarayı iyi bilmek gerekir. Müdara icra eden her insana münafık demek doğru olmaz.

Müdara nedir? Müdara, dini zarardan kurtarmak için dünya menfaatinden vermek, güler yüz göstermek, İslamiyet’in dışına çıkmadan, gönül almaktır. Müdahene, gönül alırken, İslamiyet’in dışına çıkmak, günaha girmektir.

Dine, kendine yada başkasına zarar gelme korkusundan dolayı iyiliği emredip haramı men etmek mümkün eğer olmazsa, bu şekilde durumlarda fitneye engel olmak için susmaya müdara etmek denir.
Her insana karşı hep tatlı dilli ve güler yüzlü olmalıdır! Fakat, kötülere ve sapıklara müdahene etmemeli, onun sapık yolundan razı bulunduğunu zan ettirmemelidir! [Hindiyye]
Cihadda çifte standart uygulamak, hile yapmak, yalan söylemek caiz ve gerekir.
Bu meseleleri iyi öğrenip müslümanlara suizan etmekten, onlara kâfir, münafık şeklinde çirkin kelime söylemekten sakınmalıdır! Şundan dolayı hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]

Müslümanım diyen, kelime-i şehadet söyleyen hiç kimseye kâfir denmez. Bir muharebede, kelime-i şehadet getiren birini öldüren hiç kimseye, Resulullah efendimiz, (Kelime-i şehadet söyleyen kimseyi niçin öldürdün?) buyurdu. O kimse de, (Dili ile söylüyordu fakat, kalbi ile inkâr ediyordu) dedi. (Kalbini yarıp da baktın mı?) diyerek onu azarladı. Onun için mümine kâfir demekten, ona nalet etmekten sakınmalıdır!

Nalet, sahibine döner. Hadis-i şerifte, (Nalet edilince, nalet edilen buna müstahak değilse, kendine döner) buyuruldu. (Beyheki)

Müdara etmek
Sual:
İnsanları yönetmek için günah işlemek caiz midir?
CEVAP
Buna müdahane denir, caiz olmaz. Dinini ve dünyasını korumak için dünyalık vermeye ise, müdara denir. Her insana karşı tatlı dilli, güler yüzlü olmalıdır. Fakat müdahane etmemelidir. Şu demek oluyor ki hatır için, günah işlememelidir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/14/mudara-ve-mudahene/feed/ 0 5951
Sünnet, fitne ve müdara https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/14/sunnet-fitne-ve-mudara/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/14/sunnet-fitne-ve-mudara/#respond Wed, 14 Aug 2019 15:58:11 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5838

Sual: (Fitne zamanında sünnetimi terk edebilirsiniz diye bir hadis yoktur; aksine fitne zamanında sünnete sarılana yüz şehit sevabı var diye hadis var. Sünnete uymak asla fitne olur mu? Aslolan, sünneti terk etmek fitnedir. Örnek olarak sarıkla, çarşafla, şalvarla dolaşmak gerekir) diyenler oluyor. Sünnete uymak mı, yoksa uymamak mı fitne olur?
CEVAP
Sünnete değil, yerine bakılırsa farza uymak bile fitne olur. Aşağıda bu hususlar vesikalarıyla açıklanmıştır. Sünnet ikiye ayrılır:
1- Sünnet-i hüda: İslam dininin şiarıdır, başka dinlerde yoktur. (Redd-ül-muhtar)
2- Sünnet-i zevaid:
Peygamber efendimizin, yakarma olarak değil de âdet olarak sürekli yapmış olduğu şeylere denir. Zevaid sünnetleri terk etmek mekruh değildir. Peygamber efendimizin giyiniş şekli, sarık sarması, iyi şeyleri hayata geçirmeye sağdan başlaması benzer biçimde şeyleri sünnet-i zevaiddir. (Redd-ül Muhtar)

Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Farza bağlı olan ve olmayan sünnet vardır. Farzdaki sünnetin aslı Tanrı’ın kitabındadır. Bu sünneti, [sünnet-i hüda’yı] almak hidayet, terki ise dalalettir. Öteki sünneti [sünnet-i zaide’yi] almak erdem, terki ise günah değildir.) [Taberani]

Terki günah olmayan zevaid sünnetler, sarık sarmak ve adamların entari giymesi benzer biçimde olan sünnetlerdir. Çarşaf ve şalvar zevaid sünnet de değildir, bid’attir; fakat âdette bid’at olduğundan giymek caizdir. II. Abdülhamid han, çarşafın yurdumuza girmesini yasaklamışsa da, moda olarak girmiş, engel olunamamıştır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamber efendimizin bu şekilde âdet olarak yapmış olduğu şeyleri yapmamak bid’at değildir. Bu tarz şeyleri yapmış olup yapmamak, ülkelerin ve insanların âdetlerine bağlı olup, dini hükümler değildir. Her ülkenin âdeti başka başkadır; hatta bir ülkenin âdeti, zaman içinde değişmiş olur. (2/55)

Deveye binmek, adamların entari giymesi zevaid sünnetlerdendir. Sualdeki sözü söyleyen kimse, deveye değil otomobile bindiğine ve entari de giymediğine bakılırsa, sünnete yapışmadığı için fitne mi çıkarmış oluyor? Evet ise, niye fitne çıkarıyor?

Peygamber efendimiz, âdete bağlı olarak, uzun entari giymiş, şalvar ve pantolon giymemiştir. Şalvar ve pantolon giymek âdette bid’attir. Âdette bid’at olan şeyi yapmak, günah değildir. Bunun için âdet olan yerlerde, kâfirlerden gelmiş olsa bile, hanımefendilerin çarşaf ve adamların şalvar giymeleri günah olmaz. Tirmizi’nin bildirdiği hadis-i şerifte Resulullahın, Rum cübbesi de giydirilmiş olduğu bildirilmiştir. Papaz ayakkabısı da giymiştir. (Redd-ül-muhtar)

Bugün Arap denilen insanların bir çok entari giymektedir. Türkiye’de ise âdet olmadığı için erkekler entari giymiyorlar. Zevaid sünnet olduğundan, entari giymemek günah ve mekruh değildir. Sarıkla dolaşmak de Resulullah’ın âdeti idi. O vakit, kâfirler de sarıklıydı. Hadis-i şerifte, (Sarık Arapların tacıdır) buyuruldu. (Beyheki)

Adamların entari giymesi benzer biçimde memleketin âdeti olmayan elbiseler giymekte ısrar etmek, dinimizin örtünme direktifiyle alay edilmesine, hatta bunların yasaklanmasına sebep olursa, bunun vebali de büyük olur.

Müdara iyi bilinmemektedir. Müdara, dini yada dünyayı zarardan kurtarmak için, dünya menfaatinden vermek, insanlarla iyi idame, İslamiyet’in dışına çıkmadan, güler yüz göstermek, gönlünü almaktır. Bazı toplumlarda, dinimize zarar gelmemesi için müdara gerekir. Müdara, inancını ve bazı konulardaki görüşünü saklamak anlama gelir. Sırrını açıklayan kimse, oldukça kere söylediğine pişman olur. İnsan, söylemediği sözüne hâkimdir, söylediğinin ise mahkûmudur. Onun için, (Zehebini, zihâbını ve mezhebini gizli saklı tut!) derlerdi. Burada, zeheb=para; zihâb=inanç; mezhep=gidilen yol anlama gelir. Kısaca paranı, dînî inancını ve siyasî görüşünü gizli saklı tut anlama gelir. Bu birkaç çeşittir:
1- Kâfirler içinde kalıp, malından, canından korkanın, onlara kalben değil de, dilden sevgi göstermesi caizdir. Nitekim müşrikler, Hazret-i Ammar’a, babası Hazret-i Yasir ve anası Sümeyye hatuna işkence edip, (Lat ve Uzza putu, Muhammed’in dininden iyidir de!) diye zorlarlar, demeyince de işkenceyi artırırlardı. Nihayet, ana babası şiddetli işkenceyle şehit edildiler. Hazret-i Ammar, kâfirlerin zorlamaları üstüne onların istediği sövgü sözleri diliyle söyleyince, (Ammar, dinini bırakıp kâfir oldu) dediler. Resulullah efendimiz onun hakkında buyurdu ki:
(Ammar kâfir olmadı, o baştan ayağa imanla doludur. O, iki durumla karşılaştığında en doğru olanını tercih eder.) [İbni Mace, Ebu Nuaym]

Görüldüğü benzer biçimde fitne olmaması için Hazret-i Ammar, sövgü söz söylemiş oldu. Demek ki fitne var ise sünnet terk edilebildiği benzer biçimde, fitnenin durumuna bakılırsa farz terk edilebilir, hattâ sövgü söz bile söylenir.

Hazret-i Ammar özgür bırakıldığında, Resulullah efendimiz, kutsal eliyle gözünün yaşını silip teselli buyurdu. Bu vaka üstüne, Nahl sûresinin, (Tanrı’a küfredenlere şiddetli azap vardır. Sadece kalbine inanç yerleşmiş olduğu hâlde [küfre] zorlanıp, bir tek diliyle söyleyenler müstesnadır) mealindeki 106. âyeti nazil oldu. Resulullah efendimiz de Hazret-i Ammar’a, (Müşrikler eziyet ederse, gene bu şekilde söyle!) buyurdu. (İbni Mace)

Demek ki, sövgü olan bir sözü, bu şekilde durumda dille söylemek caizdir. Bu şekilde durumlarda sövgü söz bile caiz olunca, sünneti terk etmek, hatta yalan yada başka haramlar da normal olarak caiz olur; zira muharebede hile yapmak yalan söylemek caizdir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Harb hiledir, cenk hileden ibarettir.) [İbni Sünni, İbni Lal]

(Ümmetimin içinde, fitne yayılmış olduğu vakit sünnetime sarılana, yüz şehit sevabı vardır) hadis-i şerifindeki sünnet, İslamiyet anlama gelir. Yoksa sarık sarmak, entari giymek, sakal bırakmak demek değildir. Benim sünnetim demek, benim yolum, kısaca İslamiyet anlama gelir. İmam-ı Nâsırüddin Seyyid Ebül-Kâsım Semerkandi hazretleri buyuruyor ki:
Bu hadis-i şerif, ümmetim içinde fesat çıkmış olduğu vakit, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadında olup, beş zaman namazı cemaatle kılana yüz şehit sevabı verilir anlama gelir. (Rıyad-un-nasıhin)

Yoksa ufak evlatların başına sarık sarıp dinimizin aleyhine kanunların çıkmasına sebep olmak, sünnete yapışmak demek değildir. Fitnedir ve haramdır.

Bidatler çıkmış olduğu vakit, sünnete kısaca İslamiyet’e uyana, yüz şehit sevabı verilir; zira fitne zamanında İslamiyet’e uymak, kâfirlerle savaşmak benzer biçimde güç olur. (Hadika)

Bu hadis-i şerif, Selef-i salihin zamanındaki inanç ve ahkâm-ı İslamiyye’ye uyana yüz şehit sevabı verileceğini bildirmektedir. (S. Ebediyye)

(Sünnetimi terk edene şefaat etmem)
hadis-i şerifindeki sünnet de, İslamiyet anlama gelir. Sarık, entari, sakal benzer biçimde zevaid sünnet değildir. Şeyh-ul-islam İbni Kemal Paşa, (Şerh-ı hadis-i erbain) kitabında, (Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadis-i şerifini açıklarken, (Bu hadis-i şerifteki sünnet, İslamiyet anlama gelir; zira büyük günah işleyen mümin şefaate kavuşur) buyuruyor. Bir hadis-i şerif şu mealdedir:
(Ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Nesai]

Demek ki, fitne zamanında, zevaid sünnetlere, kısaca sarık sarana, cübbe ve entari giyene değil, itikadını düzeltip haramlardan kaçarak farzları yapana yüz şehit sevabı verileceği, yukarıdaki vesikalardan da anlaşılmakta, zevaid sünnetleri yapanların yüz şehit sevabına kavuşacağını söyleyenlerin hata ettiğini, bu vesikalar açıkça göstermektedir.

2- Küfrün galip olduğu yerde, gerçeği söylememek caizdir. Şafii’de, zalim Müslümanlar içinde da caiz olur. Müslümanlar acayip ve zayıf olduğu müddetçe, kıyamete kadar her yerde caizdir; zira müminin mümkün olmasıyla birlikte zarardan uzaklaşması gerekir. (Mektubat-ı Masumiyye 3/55)

Müslümanın bu şekilde durumlarda, bir tek zevaid sünnetleri değil, farz olan ibadetini bile, örnek olarak namaz kıldığını, oruç tuttuğunu gizlemesi gerekir; zira işinden, aşından olacağı benzer biçimde, din aleyhine kanunların çıkmasına, fitneye de sebep olur. Bu vebalden kurtulması için ibadetlerini gizlemesi gerekir. Entariyle, sarıkla ve cübbeyle ortada dolaşması caiz olmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir vakit gelir ki, şimdi aranızda münafıkların küfürlerini gizlediği [ibadet yapar göründüğü] benzer biçimde, o vakit da müminler gizlenir. [İbadetleri gizli yapar.]) [İbni Sünni]

İbadet gizli saklı yapılınca zevaid sünnetlerin gizlenmesi normal olarak lazımdır.

3- Müdara yakarma değil, zarardan korunma ruhsatıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, farzları emrettiği benzer biçimde, müdara etmemi de emretti.) [Hâkim]

(Müdara edenler, şehit olarak ölür.) [Deylemi]

Bu hadis-i şerifler de, dinsizlerin, din düşmanlarının şerrinden korunmak için, onlara müdara etmek ve farz ibadetleri gizlemek lazım olduğu benzer biçimde, zevaid sünnetleri de gizlemenin lazım bulunduğunu açıkça bildirmektedir.

Dinimizde teke riayet etmek, sağdan adım atmak zevaid sünnetlerdendir. İngiltere’de yaşayan bir Müslüman, yolun solundan gitme zorunluluğu varken, ben sünnete uyacağım diye otomobiliyle yolun sağından giderse, trafik kazasına sebep olur, insanların ölümüne yada yaralanmasına sebep olarak günaha girer. Kaza yapmasa bile, kabahat işlediği için cezalanır. Cezalanması fitnedir. Fitne ise, büyük günahtır. Ben küfrün kanunlarına riayet etmem demek ahmaklık olur.

Fitne, Müslümanlar içinde bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak anlama gelir. (Hadika, Tarikat-ı Muhammediyye, Berika)

Bu tarife bakılırsa, bir Müslüman zevaid sünnetlerden olan sarığı giyip cezalansa veya Müslümanların aleyhine kanun çıkmasına sebep olsa, zarara soktuğu için fitne olur. Veya askerlikte, illa ben sakal bırakacağım diye diretse, sonrasında da emre uymadığı için cezalansa, fitne olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Fitneden sakının! Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir.) [İ. Mace]

Fitnenin ne işe yaradığını bilememek de, kıyamet alametidir. Kur’an-ı kerimde, fitnenin adam öldürmekten fena olduğu bildirildi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamet yaklaştıkça, gece başlarken karanlığın artması benzer biçimde fitneler çoğalır. Sabah evinden mümin çıkan, akşam evine kâfir olarak döner. Akşam mümin iken, gece imanları gider, kâfir olarak sabaha çıkarlar. Bu şekilde zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan, yürüyenden, yürüyen de, koşandan hayırlı olduğundan evinizde oturun, fitneye karışmayın! O gün oklarınızı kırın! Silâhlarınızı, kılıçlarınızı bırakın! Herkesi tatlı dille, güler yüzle karşılayın! Evinizden çıkmayın.) [Ebu Davud]

(Hadiseler, fitneler, tefrika ve ihtilaflar zuhur edince, katil [öldüren] olmaktan kurtulup, maktül [öldürülen] olabilirsen ol!) [Ebu Nuaym]

(Fitne zamanı evinize girdikleri vakit, Âdem aleyhisselamın, [Maide suresinin 28. âyetinde bildirildiği gibi] “Beni öldürmek için, sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için ben sana elimi uzatmam” diyen oğlu [Habil] benzer biçimde ol!) [Ebu Davud, Tirmizi] (Allahü teâlâ da, Resulü de, kâfir olan Kabil’e (Ben sana el uzatmam) diyen Habil’i övüyor.)

(Fitne uykudadır, uyandırana Tanrı nalet etsin!) [İ. Rafii]

Bir Müslüman zevaid sünnetleri işleyerek fitneye sebep olursa haram işlemiş olur; hatta farzı işlemek bile fitneye sebep olacaksa, farzı tehir yada terk etmek gerektiği bildirilmiştir.

Yaşanmış bir vaka:
Sakallı bilgisiz ve fitneci bir hoca, namaz kılan bir subaya, alaylı bir eda ile, (Niçin sakal bırakmıyorsun? Yoksa rızkından mı korkuyorsun? Tanrı başka yerden de sana rızk verir) diyor. Subay, (Rızkımdan korkmuyorum. Allahü teâlâ rızka kefildir. Vatan, namus, din müdafaası için farz olan ilimlere çalışıyor, kâfirlerden, din ve vatan düşmanlarından üstün olma sebeplerini araştırıyorum. Din ve vatan düşmanlarının gelip, senin sakallarını yolmaması için sakal bırakmıyorum) diyor.

Görüldüğü benzer biçimde, fitneden uzak durmak gerekirken, her taraf günah ve fitne dolu iken, yangına körükle gider benzer biçimde fitne çıkarmak ne kadar yanlıştır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ahir zamanda, âlim [geçinen]ler fitne unsuru olur, camiler ve hâfızlar çoğalır; fakat içlerinde [hakiki] âlim asla bulunmaz.) [Ebu Nuaym]

Maalesef, fitneciler de kendilerini sofu ve âlim sanıyorlar.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/14/sunnet-fitne-ve-mudara/feed/ 0 5838
Müdahene ve müdara ne demektir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/16/mudahene-ve-mudara-ne-demektir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/16/mudahene-ve-mudara-ne-demektir/#respond Sun, 16 Jun 2019 12:49:21 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5555

Sual: Müdahene ve müdara ne anlama gelir?
CEVAP
Müdahene
, gücü yettiği halde, haram işleyene engel olmamak, dalkavukluk yaparak, birinin gönlünü alırken, İslamiyet’in dışına çıkmak, günaha girmektir.

Müdara
ise, dini yada dünyayı zarardan kurtarmak için, dünya menfaatinden vermek, insanlarla iyi idame, İslamiyet’in dışına çıkmadan, güler yüz göstermek gönlünü almaktır.

Müdahene
, dünyalık ele geçirmek için, dinden ödün vermektir. Haram işleyenlere olan saygısı ya da dine olan bağlılığının gevşekliği, müdaheneye sebep olur. Fitne olmadığı, kısaca dinine yada yaşamına yada başkalarına zarar olmadığı vakit, haram ve mekruh işleyene engel olmak gerekir. Engel olmamak, susmak haram olur. Hadis-i şerifte, (Tanrı’a isyan edenlerle gezip tozan, günah işleyene gücü yettiği halde, ses çıkarmayan, müdahene eden, kabrinden maymun ve hınzır şeklinde kalkar) buyuruldu.

Müdahene etmek, haram işlemeye razı olmayı gösterir. Susmak oldukça yerde iyi ise de, hakkı, hayrı söyleyecek yerde susulmaz. (Ya Resulallah, geçmiş ümmetlerden bir kısmına azap yapılmış oldu. Hepsi öldü. Bunların içinde salihler de vardı) denildiğinde, (Evet, salihler de helak oldular. Bu sebeple, Tanrı’a isyan olunurken susmuşlardı) buyurdu.

Bazı hiziplerin takıyye söylediği şeye İslam âlimleri Müdara diyor. Kalbinde olanın aksini söylemek, itikadını, dini ve siyasal görüşünü, saklamak anlama gelir. Sırrını açıklayan kimse, oldukça kere söylediğine pişman olur, üzülür. İnsan, söylemediği sözüne hakimdir, söylediğinin ise, mahkumudur. Keşke söylemeseydim, der. Malı ve eşyayı güvenilir olarak saklayan oldukça kimse, sır saklayamaz. Asla ummadığınız kimse, gizli saklı sırlarınızı açıklayabilir. Bunlar deneyim ile bildirilmiş gerçeklerdir. Onun için eskiden, (Zehebini, zihâbını ve mezhebini gizli saklı tut!) derlerdi. Doğrusu paranı, dini ve siyasal görüşünü, hizbini gizli saklı tut anlama gelir. Bu birkaç çeşittir:

1-
Kâfirler içinde kalıp, malından, canından korkanın, onlara kalben değil de, dilden sevgi göstermesi caizdir. Kalbindekini gizlememek daha iyidir. Peygamberim diyen yalancı Müseyleme, doğru söyleyen bir sahabiyi şehit etmişti. Sahabinin inancını gizlemesi de caiz idi. Nitekim, müşrikler, Hazret-i Ammar’a, babası Hazret-i Yasir ve anası Sümeyye hatuna işkence edip, “Lat ve Uzza putu, Muhammedin dininden iyi de” derler, demeyince de işkenceyi artırırlardı. Nihayet ana babası şiddetli işkence ile şehit edildiler. Hazret-i Ammar, kâfirlerin zorlamaları üstüne dediklerini diliyle söylemiş oldu. Ammar kâfir oldu dedikleri vakit, Resul-i Ekrem efendimiz, (Ammar kâfir olmadı, o baştan ayağa inanç ile doludur. O, iki durumla karşılaştığında en doğru olanını tercih eder) buyurdu. Demek ki sövgü olan bir sözü, bu şekilde durumlarda yalnız dil ile söylemek caizdir. Resulullah efendimiz, Hazret-i Ammar’a (Müşrikler eziyet ederse, gene bu şekilde söyle) buyurdu. (İ. Asakir, İbni Mace)

2-
Kâfirlerin galip olduğu yerde gerçeği söylememek caizdir. Şafii’de, zalim Müslümanlar içinde da caiz olur. Müslümanlar acayip ve zayıf olduğu müddetçe kıyamete kadar her yerde caizdir. Bu sebeple, müminin kendinden ziyanı, mümkün olmasıyla birlikte uzaklaştırması gerekir.

3-
Malını korumak için de, gerçeği söylememek, örneğin gaspçılar yakalayınca, parası olması durumunda yok demek caizdir. (Malını korurken öldürülen, şehit olur) ve (Müminin malı, canı benzer biçimde kıymetlidir) hadis-i şerifleri buna delildir. Bu sebeple, insanoğlunun mala ihtiyacı pek çoktur. Örnek olarak, su pahalı satılmış olduğu vakit, abdest almak, farz olmaz. Teyemmüm etmek caiz olur.

Kendisine yada başkalarına zarar gelme korkusundan dolayı iyiliği emretmek ve haramı men etmek mümkün eğer olmazsa, bu şekilde durumlarda fitneye engel olmak için susmaya, müdara denir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, farzları emrettiği benzer biçimde, müdara etmemi de emretti.) [Hakim]

(Müdara etmek sadakadır.) [Deylemi]

(Müdara edenler, şehit olarak ölür.)
[Deylemi]

(Şerefinizi mallarınızla
[para ile], dininizi de dilinizle [müdara ederek] koruyun!) [İ. Asakir]

(İyi idame aklın başıdır.) [Beyheki]

Müdara ederken tatlı dilli ve güler yüzlü olmak gerekir. Talebeye ders verirken müdara gerekir. Hanımına müdara etmeyenin rahatı, huzuru kalmaz. İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki, insanoğlu üç kısımdır:
1- Besin benzer biçimde olanlar, daima gerekir.
2- İlaç benzer biçimde olanlar, kimi zaman gerekir.
3- Hastalık benzer biçimde olanlar. Bunlar gerekmez ise de, gelip musallat olur. Bunlardan kurtulmak için, müdara etmek gerekir.

Harpte, hile yapmak, yalan söylemek caizdir. Bir örnek:
Düşmanın biri, oturmakta olan Hazret-i Ali’nin karşısına ansızın kılıçla çıkıp, “Şimdi seni benim elimden kim kurtarabilir?” der. Hazret-i Ali de, parmağı ile insanın arkasını gösterip “Peki dövüşelim, fakat iki kişiyle mi?” der. Düşman, arkadaki kim diye bakınca, Hazret-i Ali, kılıcını çekip, düşmanını zararsız hale getirir. Düşmanı, “Bana hile yaptın?” der. Hazret-i Ali de, (Harp hiledir) hadis-i şerifini bildirip, “Fakat sen de beni gafil avlayacaktın” der. Doğrusu seninki hile değil miydi demek ister.

Müdahene
Sual: S. Ebediyye’de, (“Kur’an-ı kerimi hepimiz anlamalıdır” demek, dine müdahene etmek olur) deniyor. Acaba müdahale mi olacak, yoksa müdahene burada ne anlama gelir?
CEVAP
Müdahene;
münafıklık, dalkavukluk, dünyalık ele geçirmek için dinden tâviz vermek, gücü yettiği hâlde, haram işleyene mâni olmamak benzer biçimde mânâlara gelirse de, buradaki mânâsı, dinde gevşeklik göstermek, dine ehemmiyet vermemek, dinin emirlerini ciddiye almamak, dini bozmak anlama gelir.

Hepimiz, kendi görüşüyle Kur’an-ı kerime mânâ vermeye çalışırsa, oldukça tehlikeli olur. Bu sebeple Mektubat-ı Rabbânî’deki hadis-i şerifte, (Kur’an-ı kerimi kendi görüşüne bakılırsa tefsir eden kâfir olur) buyuruldu. (Deylemî)

İnsanları Kur’an-ı kerimin mânâsını anlamaya zorlayarak, kaldıramayacakları yükü yükleyip onları kâfir hayata geçirmeye çalışmak, oldukça yanlış olur. Her bilimsel ehlinden öğrenmelidir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/16/mudahene-ve-mudara-ne-demektir/feed/ 0 5555
Çifte standart ve müdara https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/15/cifte-standart-ve-mudara/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/15/cifte-standart-ve-mudara/#respond Sat, 15 Jun 2019 16:48:09 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5551

Sual: Bir kimse, babasından yada oğlundan dolayı kötülenebilir mi? Çifte standart ve müdara aynı manaya mı gelir?
CEVAP
1-
Bir kimse, babasından yada oğlundan dolayı kötülenmez. Örneğin Nuh aleyhisselamın oğlu kâfir idi diye, babasına bir şey söylemek caiz olur mu? Ebu Cehlin oğlu İkrime radıyallahü anh bir sahabidir. Babası kâfir diye oğluna bir şey söylenemez. İnancına, yapmış olduğu işe nazaran, bir kimsenin iyi yada fena olduğu anlaşılır.

2-
Çifte standart, riya, nifak, takıyye, müdara şeklinde kelimelerin ifade etmiş olduğu manalar, birbirine benziyorsa da, değişik işlem meydana getiren her insana aynı kelime kullanılmaz. Örneğin, Peygamber efendimiz, birinden fena biri diye bahsediyordu. O kimse, yanına ulaşınca ona çeşitli ikramlarda bulunmuş oldu. Resulullah efendimizin bu hareketine çifte standart değil, müdara denir. Müdara sünnettir.

Müdara ve Müdahene
Müdarayı iyi bilmek gerekir. Müdara meydana getiren her insana münafık demek doğru olmaz.
Müdara nedir? Müdara, dini zarardan kurtarmak için dünya menfaatinden vermek, güler yüz göstermek, İslamiyet’in dışına çıkmadan, gönül almaktır. Müdahene, gönül alırken, İslamiyet’in dışına çıkmak, günaha girmektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, farzları yapmamı emrettiği şeklinde, müdara etmemi de emretti.) [Deylemi]

Dine, kendine yada başkasına zarar gelme korkusundan dolayı iyiliği emredip haramı men etmek mümkün eğer olmazsa, bu şekilde durumlarda fitneye engel olmak için susmaya müdara etmek denir. Her insana karşı hep tatlı dilli ve güler yüzlü olmalıdır! Fakat, kötülere ve sapıklara müdahene etmemeli, onun sapık yolundan razı bulunduğunu zan ettirmemelidir! [Hindiyye]

Cihadda çifte standart uygulamak, hile yapmak, yalan söylemek caiz ve gerekir. Örneğin, düşmanın biri ansızın Hazret-i Ali’nin karşısına kılıçla çıkıp, (Şimdi seni benim elimden kim kurtarabilir?) der. Hazret-i Ali de, parmağı ile insanın arkasını gösterip (Peki dövüşelim, fakat iki kişiyle mi?) der. Düşman, arkamdaki kim diye bakınca, Hazret-i Ali, kılıcını çekip, düşmanını zararsız hale getirir. Düşmanı, (Bana hile yaptın?) der. Hazret-i Ali de, (Harp hiledir) hadis-i şerifini bildirir. [Düşmanı da hile yapmış, çek kılıcını dövüşelim dememişti.]

Bu meseleleri iyi öğrenip müslümanlara suizan etmekten sakınmalıdır!

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/15/cifte-standart-ve-mudara/feed/ 0 5551