maruf – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Wed, 03 Jul 2019 01:11:07 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Emr-i maruf ve nehy-i münker https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/03/emr-i-maruf-ve-nehy-i-munker/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/03/emr-i-maruf-ve-nehy-i-munker/#respond Wed, 03 Jul 2019 01:11:07 +0000 Dinimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5634 https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/03/emr-i-maruf-ve-nehy-i-munker/feed/ 0 5634 Emr-i maruf ve cihad https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/emr-i-maruf-ve-cihad/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/emr-i-maruf-ve-cihad/#respond Wed, 19 Jun 2019 01:04:11 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5567

Sual: Emr-i maruf, cihad demek midir? Cihadsa şartları nedir?
CEVAP
Evet, cihaddır. İslam Ahlakı kitabında deniyor ki:
Bu cihad ikiye ayrılır:
1- Kâfirlere İslamiyet’i tanıtmak, onları sövgü felaketinden kurtarmak,
2- Müslümanlara dinlerini, ilmihallerini öğretmek, onların haram işlemelerine engel olmak.

Bunların her ikisi de, üç türlü yapılır:

Birincisi: Bedenle yapılır. Bunu yalnız devlet yapar. Devletin izni olmadan şahısların saldırması caiz değildir, eşkıyalık olur.

İkincisi: Her türlü gösterim organlarıyla İslamiyet’i yaymak, duyurmaktır. Bu cihadı, sadece İslam âlimleri yapar yada bunların kitaplarını yaymak suretiyle yapılır. Asrımızda İslamiyet’e karşı olanlar, misyonerler, masonlar, komünistler ve mezhepsizler, her türlü yayınlarla İslamiyet’e saldırıyorlar. Yalanlarla, iftiralarla insanları aldatarak, İslam dinini yok etmeye çalışıyorlar. Bunlar, milyonlar sarf ederek, basın kanalıyla, kitaplar, dergiler çıkarıyor, web siteleri kuruyor, radyo ve televizyonlarla bozuk inanışlarını yayıyorlar. İslamiyet’i dünyaya yanlış olarak tanıttıkları şeklinde, bir taraftan da, Ehl-i sünnet olan hakiki Müslümanları aldatarak İslamiyet’i içerden yıkmaya çalışıyorlar. Müslüman olmak isteyen yabancılar, bu propagandalar karşısında ne yapacaklarını şaşırıp, ya Müslüman olmaktan vazgeçiyor veya yanlış, bozuk bir yola girerek, Müslüman olduklarını sanıyorlar.

İslam’ın iç ve dış düşmanlarının yıkıcı, aldatıcı propagandalarına karşı Ehl-i sünnet âlimlerinin yolu olan hakiki Müslümanlığı, kısaca Muhammed aleyhisselamın ve Eshab-ı kiramın yolunu, medya kanalıyla tüm dünyaya yaymak, günümüzün en kıymetli cihadıdır.

Üçüncüsü: Yakarma kanalıyla meydana getirilen cihaddır. Tüm Müslümanların bu cihadı yapmaları farz-ı ayndır. Bunu yapmamak, büyük günah olur. Bu cihad, cihadın birinci ve ikinci kısımlarını yapanlara yakarış etmekle olur.

Bu üç türlü cihadı, Allahü teâlânın yardımına güvenerek ve dinine uyarak yapanlara, Allahü teâlâ muhakkak yardım eder. Bunun için emek harcamadan, birbirimizi sevmeden, oturduğumuz yerde meydana getirilen duaları Allahü teâlâ kabul etmez. Duanın kabul olması için, ilkin sebeplerine yapışmak gerekir.

Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını yürüyerek vakıflara, kuruluşlara yardım etmek, malla cihad olur. Bedenle ve parayla cihad edenlere, Allahü teâlâ Cenneti söz vermiştir. (Müftiy-yi mücahid)

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
İslamiyet’in emirlerini bildirip yaymak için, keramet sahibi olmak gerekmez. Her insanın bilgisi ve gücü nispetinde emek vermesi şarttır. İmkânım yoktu diyerek, bahane ileri sürmek, kıyamette insanı azaptan kurtarmaz. (Mektubat-ı Rabbani)

Gazete abone emek vermesi
Sual:
Türkiye gazetesinin tirajının artması için abone emekleri yapılıyor. Dînî yazılar da olduğundan, gazetenin fazlaca kişiye ulaşmasının mânevî yönden de faydası olur mu?
CEVAP
Türkiye gazetesi, daima haberleri, itidalli, provokasyondan uzak bir halde vermiş, devletinin ve milletinin yanında durarak, “Refah veren gazete” olmuştur. Bizim Sayfa’da da, nakle dayanan doğru ve lüzumlu bilgiler verilmektedir. Bid’atlerden uzak durulmakta, Ehl-i sünnetten ödün verilmemektedir. Doğrusu Bizim Sayfa’da, dînî mevzularda yanlış yazılmasına asla müsaade edilmez. Öteki sayfalar ise, dînî bakımdan aslına bakarsanız ölçü olmaz.

Bu kıymetli bilgilerin yer almış olduğu gazetenin, her eve girmesi fazlaca faydalıdır. Asla okunmasa bile, evliya zatların, Ehl-i sünnet âlimlerinin adları, sözleri, eve feyz gelmesine, ev halkının istifade etmesine sebep olur.

İşin önemini bilenler, abone değilse abone olmalı, yeni abone de bulmalı, hattâ mümkünse parasını kendi vererek tanıdıklarını abone etmeli. Böylece millî ve mânevî değerlerin korunmasına katkısı olmalı. Bunu meydana getiren, farz olan emr-i maruf sevabına da kavuşmuş olur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/emr-i-maruf-ve-cihad/feed/ 0 5567
Emr-i maruf – Fitne çıkarmak https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/15/emr-i-maruf-fitne-cikarmak/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/15/emr-i-maruf-fitne-cikarmak/#respond Sat, 15 Jun 2019 01:46:38 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5548

Sual: Bir hakkı alabilmek için eylemlere girişmek, emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker midir? Kötülükleri, yanlış işleri önlemeye, çalışırken dikkat edilmesi ihtiyaç duyulan hususlar nedir?
CEVAP
İmam-ı Gazali
hazretleri buyuruyor ki:
(İnsanlar üç kısımdır:
Birinci kısmı besin gibidir. Her insana, devamlı gerekir.
İkincisi ilaç gibidir. İhtiyaç zamanında gerekir.
Üçüncüsü, hastalık gibidir. Bunlara gereksinim olmaz. Fakat, kendileri bulaşırlar. Bunlardan kurtulmak için, dinimizin emrettiği şekilde müdara etmek gerekir.)

Emr-i maruf yapmak, güvenlik kuvvetlerine karşı gelmek ve isyan etmek, dövmek, yıkmak, kırmak, sövmek demek değildir. Bu şekilde şeyler yapmak, fitne çıkarmak, kısaca bölücülük olur. Müslümanların ezilmesine, hapse girmesine ve din, inanç bilgilerinin yasak edilmesine neden olur. Bu şekilde fitne çıkarana Peygamber efendimiz nalet etmiştir.

Kendisine yada başkalarına zarar gelme korkusundan dolayı iyiliği emretmek ve haramı men etmek mümkün eğer olmazsa, bu şekilde durumlarda fitneye engel olmak için susmak gerekir. Buna müdara denir. Fitne zamanında, ineğe tapanların yanında, ineğin ağzına ot vermeli, onları kızdırmamalıdır.

Zarardan kurtulmak için
Müdara
, İslamiyet’in dışına çıkmadan, dini yada dünyayı zarardan kurtarmak için, dünya menfaatinden vermek, gönül almaktır.

Müdahene, gönül alırken, İslamiyet’in dışına çıkmak, günaha girmektir. Hindiyye’de, (Günah işleyene tatlı sözle nasihat verilir. Dinlemezse, fitne çıkacak ise susulur. Fena söylenmez) deniyor.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış!) [Nahl 125]

Kâdı zâde Ahmed efendi buyuruyor ki:
El ile, güç kullanarak emr-i maruf ve nehy-i münker yapmak, kısaca günah işleyene engel olmak; hükümetin vazifesidir. Söz ile, yazı ile cihad etmek, âlimlerin vazifesidir. Kalb ile yakarış etmek ise, her müminin vazifesidir.

Etkili olacaksa, bu vazifeleri yapmak vacip olur. Fitneye sebep olacağı umulursa, terk etmek vacip olur. Fitne bulunan yere zaruretsiz gitmek caiz değildir. Eğer dinini korumak için hicret ederse, güzel olur. Cennete girmeye layık ve şefaate mazhar olur. (Birgivi vasiyetnamesi şerhi s.200)

Abdülgani Nablusi hazretleri de buyuruyor ki:
(Emr-i bil marufu ve nehy-i anil münkeri el ile yapmak, hükümet adamlarına, dil ile yapmak, din adamlarına, kalb ile yapmak da her müslümana farzdır.

Kendinin ve müslümanların dinine yada yaşamına zarar gelecek işleri bırakmak vacip olur. Öldürüleceğini bilenin cihad yapması caiz olmaz.

Sultanın, kendi aklı ile, arzusu ile verdiği emirlerine itaat etmek gerekmez. Fakat sultan zalim ise, eziyet ve işkence ediyorsa, onun dine aykırı da olsa, emirlerine uymak gerekir. Hele, itaat etmeyenleri öldürüyorsa, kendini tehlikeye atmak, hiç kimseye caiz olmaz.

Ahi Çelebi Armağan kitabında (Emr-i maruf farzdır, fitneye yol açarsa yapılmaz) buyuruyor.) [Hadika]

Kâfirlerle sulh yapmak
İbni Âbidin
hazretleri de buyuruyor ki:
(Savaşınca, ölüneceği, savaşmayınca tutsak olunacağı biliniyorsa, savaşılmaz. Müslümanların herhangi şekilde helak olmalarından korkulursa, kâfirlere mal vererek sulh yapılır.
Sultanın, zalimin, ölümle, hapis ile, işkence ile korkutarak emrettiği günahı işlemek mubah, hatta farz olur. Emrini yapmamak günah olur.) [Redd-ül Muhtar]

Mişkât-ül-mesâbih şerhinde diyor ki:
(Bir hadis-i şerifte, (Öyleki idareciler gelir ki, benim yolumdan ayrılırlar. Kalbleri şeytan yuvasıdır. Bunlara da itaat ediniz! Karşı gelmeyiniz! Döverek, söverek, mallarınızı alsa da karşı gelmeyiniz) buyuruldu. Doğrusu, (zalim olan, malınıza, canınıza hücum eden idareye de isyan etmeyin, fitne çıkarmayın. Sabredip, ibadetiniz ile meşgul olun. Şehirde fitneden kurtulamazsanız, ormana gidin, orada ot yiyecek zorunda kalırsanız, ormanda kalınca, fitnecilere karışmayın) anlama gelir. Peygamber efendimiz, (İyi kulak verin ve itaat edin) buyurdu. Bu, fitne çıkarmamak için, dikkatli olun anlama gelir.) [Eşi’at-ül-leme’ât]

Müslüman, Allahü teâlânın emirlerine uymalı, günah ve kabahat işlememeli, fitne çıkmasına sebep olmamalıdır! Her insana iyilik etmeli ve her insanın hakkını gözetmelidir! Asla hiç kimseye zulüm, yapmamalıdır!
Müslümanlığın güzel ahlakını, şerefini, her yerde her insana göstermeli, her milletin İslam dinine sevgi duymasına, saygılı olmasına sebep olmalıdır! (İslam Ahlakı)

Kötülüğü önlemek
Gücü yeten müslümanlar, hakkı, gerçeği söylemezse, kısaca emr-i maruf ve nehy-i münker yapılmazsa, o ülkenin başına büyük belaların geleceğini dinimiz haber vermektedir. İbni Abbas hazretleri sual etti ki:
– Ya Resulallah, içinde iyilerin de bulunmuş olduğu bir ülke helak olur mu?
– Evet helak olur.
– Niçin?
– Allahü teâlâya isyan edildiğinde iyiler susku edince, hepsi helak olur. (Bezzar)

Peygamber efendimiz gene buyurdu ki:
(Allahü teâlâ, bir meleğe, bir kasabanın altını üzerine getirmesini emreder. O melek, bu kasabada asla günah işlemeyen bir zatın da bulunduğunu, o zatı kurtarıp kurtarmayacağını sual edince, Cenab-ı Hak, “Tüm kent halkı ile onu da alt üst et! Bu sebeple o zat, bana isyan edenlere karşı yüzünü ekşitmemiştir” buyurdu.) [Beyheki]

Hazret-i Âişe validemiz tarafınca bildirilen hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İçinde Peygamberler benzer biçimde yakarma eden seksen bin şahıs bulunan bir ülke azaba maruz kalmıştır. Bu sebeple onlar, Tanrı için buğzetmedi, emr-i maruf ve nehy-i münkerde bulunmadı.) [İhya]

Daha başka hadis-i şeriflerde de, iyiler, kötülükleri önlemeye muktedir iken önlemezlerse, o ülkede azabın umumi olarak geleceği bildirilmiştir. (Tirmizi)

Kötülüğü önlerken iyilere de zarar gelebilir. Birkaç iyiye zarar gelecek diye, kötülüğe göz yummak caiz olmaz. Nitekim, Mecelle’de buyuruluyor ki:
(Fazlaca kimseyi zarardan kurtarmak için, bir hiç kimseye gelecek zarar tercih olunur.) [Madde 26]

Örnek olarak, düşmanlar müslümanlardan bir kısım insanları tutsak alsalar, ön safa müslümanları koysalar, o halde gelip bir ülkeyi salgın etmek isteseler, düşmanın umumi zararına engel olmak için ön safta bulunan müslümanları da öldürmek caiz olur. Kangren olup tüm vücuda sirayet edecek olan bir uzvu kesip atmaya benzer. Milletin menfaati, fert menfaatinden ilkin gelir. Atalarımız, (Kurunun yanı sıra yaş da yanar) buyuruyor. Akılsız başın cezasını yalnız ayak değil, tüm vücut çeker. Onun için kötülerden, kötülükten uzak durmaya çalışmalıyız.

Emr-i maruf yaparken
Sual:
Emr-i maruf yapmanın ölçüsü nedir?
CEVAP
Emr-i maruf her insana farz değildir. Farz-ı kifayedir. Doğrusu emr-i maruf meydana getiren var ise, ötekiler görevli olmaz. Emr-i maruf nehy-i anil münkerin ölçüsü şudur:

Hükümet güç kullanarak, âlimler söz ve yazı ile, öteki insanoğlu kalb ve yakarış ile, bir de imkânı nispetinde, âlimlerin kitaplarının yayılmasına yardım ederek emr-i maruf yapar.

Sözümüzün geçeceği kati biliniyorsa, günah işleyenlere emr-i maruf yapılır. Eğer günah işleyen, tatlı sözle edilen nasihati dinlemezse, fitne de çıkacaksa susulur. Tepki gösterecek hiç kimseye, emr-i maruf yapılmaz.

Emri maruf farz-ı kifâyedir
Sual:
Emr-i maruf farz olduğuna bakılırsa, günah işleyenlere engel olmak, gördüğümüz her hatası düzeltmek, hattâ güç kullanarak müdahale etmek gerekmez mi?
CEVAP
Gerekmez. Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker farzdır, fakat cenaze namazı kılmak gibidir. Doğrusu farz-ı ayn değil, farz-ı kifâyedir. Her insana farz değildir. Bir yerde, bu işi yapanlar var ise, diğerlerine farz olmaz. Diyelim ki, Ehl-i sünnete uygun bir ilmihâl yazılmışsa, tekrardan bir ilmihâl yazmak gerekmez. Mevcut olanın yayılmasına yardım ederek emr-i maruf yapılmış, farz sevabı alınmış olur.

Emr-i marufu devletin güvenlik kuvvetleri güç kullanarak; âlimler sözle, yazıyla; öteki insanoğlu, yakarış ve kalble yaparlar. Hepimiz vazifesini bilmeli, asla kimse, görevi olmayan işe karışıp fitneye sebep olmamalıdır.

Korkmadan emr-i maruf yapmak
Sual:
Kendine zarar gelecek diye emr-i marufu bırakmak caiz olur mu?
CEVAP
Bu iş, şahıslara ve duruma göre değişiklik gösterir. Emr-i marufun bırakılması ihtiyaç duyulan bölgeler de olur. Duruma bakılırsa emr-i maruf yapmanın iyi olduğu bölgeler de olabilir. Örnek olarak aşağıdaki örnekteki âlim, oradaki duruma bakılırsa, sultandan çekinmeden emr-i maruf yapmıştır:
Buharalı bir âlim, Semerkant’ta sultanın evlatlarının sokakta abes oyun oynadıklarını görünce elindeki bastonla hafifçe döver. Çocuklar kaçıp babalarına şikâyet ederler.

Sultan, Buharalı âlimi çağırtarak, haşmetiyle der ki:
— Ey hoca, Sultana karşı çıkanın derhal hapse atılacağını bilmiyor musun?
— Bilirim sultanım, fakat ya sen, Rahman’a karşı çıkanın Cehenneme gideceğini bilmiyor musun?
— Sana bu şekilde emr-i maruf yapmak vazifesini kim verdi âlim?
— Ilkin söyler misin? Seni kim sultan yapmış oldu?
— Kim olacak elbet halife.
— Beni de, o halifenin Rabbi vazifelendirdi.
— O hâlde sana Semerkant’ta emr-i maruf vazifesini veriyorum. Kimseden çekinmeden emr-i marufunu yap!
— Ben de kendimi bu vazifeden derhal azlettim.
— Hoca, senin bu cevabına şaşkınlık ettim, emredilmeden, izinsiz vazife yapıyorsun. İzin verilince de, istemiyorsun.
— Sultanım, sen izin verince, sonrasında azledersin. Rabbimin verdiği görevden beni kimse azledemez.
— Sen iyi birine benziyorsun. Dile benden ne dilersen!
— Peki, her şey isteyebilir miyim?
— Elbet.
— İhtiyarladım, hâlsizleştim, gençleşmek isterim, beni genç yap!
— Bu iş elimden gelmez.
— O vakit bana bir buyruk yaz, görevli melekler beni Cehenneme atmasın!
— Bunu da yapamam.
— Benim öyleki bir sultanım var ki, her şeyimi Ondan isterim. Asla (Bunu yapamam) demedi.
— Haklısın, haydi yolun açık olsun. Beni duadan unutma! (İslam Ahlakı)

Tarafını belli etmek
Sual:
Büyüklerimiz, (Tarafımızı belli etmeliyiz) dedikleri için oğlum, sevdiklerini, sevmediklerini toplumsal medyada açıkça bildiriyor. Sevmediklerini kötülüyor, fitneye sebep oluyor. Bu şekilde yapması uygun mudur?
CEVAP
Büyüklerimiz, Ehl-i sünnet âlimleri, (Fitne çıkarmayın! Bu zamanda en kıymetli hizmet fitneye sebep olmamaktır) diyorlar. Peygamber efendimiz, fitne çıkarana lânet ediyor. Tarafımızı belli etmek, fitneye sebep olmadan yapılır. Din kitaplarında deniyor ki:
Fitneden sakınmak için, Müslüman, inancını, görüşünü, partisini, grubunu, gittiği yolu saklamalıdır. Sırrını açıklayan kimse, oldukça kere söylediğine pişman olur, üzülür. İnsan, söylemediği sözünün hâkimidir, söylediğinin ise, mahkûmudur. (Keşke söylemeseydim) der, fakat iş işten geçmiştir. Malı ve eşyayı güvenilir olarak saklayan oldukça insan, sır saklayamaz. Asla ummadığınız kimse, gizli saklı sırlarınızı açıklayabilir. Onun için, eskiden büyük zatlar, (Zehebini, zihabını ve mezhebini gizli saklı tut) derlerdi. Doğrusu (Paranı, dînî inancını, siyasî görüşünü, grubunu gizli saklı tut!) anlama gelir. Müminin, kendini zararlardan koruması lazımdır. Örnek olarak namaz kılanlara tepki gösterenlerin arasındaysa, namazı gizli saklı kılmalıdır.

Fitne çıkmayacaksa tarafımızı belli ederiz. Açıktan camiye gideriz. Hanım isek, tesettürle dışarı çıkarız. Doğrusu fitne çıkmayacak her işte, kimliğimizi ortaya koyarız. Böylece tarafımızı belli etmiş oluruz.

Sual: Fitne çıkarmayın sözünü oldukça kimse anlatmaktadır. Fitne ne anlama gelir, ne yapılır yada söylenirse fitne olur?
Yanıt: Hadika’da, fitne anlatılırken buyuruluyor ki:
“Fitne, Müslümanlar içinde bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak anlama gelir. Zalim olan idareye de itaat etmek vaciptir.”

Berika’da da buyuruluyor ki:
“Başınızdaki âmir, bir Habeş hizmetçi benzer biçimde aşağı kimse olsa da, İslamiyet’e uygun emirlerine itaat vaciptir. İslamiyet’e uymayan emirlerine de, fitneye sebep olmamak için karşı gelmemelidir.”

Din adamlarının insanlara yapamayacakları fetvaları bildirmeleri de fitneye sebep olur. Köylüye ve ihtiyara, tecvitsiz namaz kılınmaz demek böyledir. Bu sebeple bunlar, artık öğrenemez ve namazı büsbütün bırakır. Oysa, tecvitsiz namazın caiz olduğuna fetva verenler vardır. Bu fetva zayıf ise de, asla kılmamaktan iyidir. Haraç, sorun, meşakkat olunca başka mezhebi taklidin caiz bulunduğunu düşünerek, cahillere, acizlere güçlük çıkarmamalıdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/15/emr-i-maruf-fitne-cikarmak/feed/ 0 5548
Emr-i maruf nehy-i münker nedir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/14/emr-i-maruf-nehy-i-munker-nedir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/14/emr-i-maruf-nehy-i-munker-nedir/#respond Fri, 14 Jun 2019 05:43:57 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5544

Sual: Emr-i maruf ve nehy-i münkeri kimler, iyi mi yapabilirler? Kimlere yapabilir? Ne süre farz olur, ne süre caiz olmaz?
CEVAP
Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker, farz-ı kifayedir. Maruf, dinimizin emrettiği hususlardır. Münker ise, dinimizin yasakladığı, şu demek oluyor ki Allahü teâlânın razı olmadığı işlerdir.

Emr-i maruf fazlaca mühimdir. Emr-i maruf yapılmazsa, ilim yok olur. Bilgisizlik ve sapıklık yayılır. Fitne her tarafı kaplar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın yeryüzünde şehitlerden üstün mücahidleri vardır. Bunlar, emr-i maruf ve nehy-i münker yapanlardır.) [İ. Gazali]

Bu şekilde önemli olan emr-i marufun bazı şartları vardır. Örneğin emr-i maruf icra eden, aynı kötülükleri kendisi işlememelidir. İşlerse sözü tesirli olmaz. Kur’an-ı kerimde mealen, (İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?) buyuruluyor. [Bekara 44]

O halde emr-i maruf icra eden, bilimsel ile amil olmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İsra gecesinde, alevden makaslarla dudakları kesilen insanoğlu gördüm. Kim olduklarını sormuş oldum. Onlar da “İyilikle emreder kendimiz yapmazdık. Kötülükten nehyeder; fakat kendimiz sakınmazdık” diye yanıt verdiler.) [İbni Hibban]

(Emr-i maruf ve nehy-i münkeri, rıfk ve hilm sahibi fakihler yapar.) [İ.Gazali]

Emr-i maruf fazlaca önemli olduğundan, insan, kendisi her iyiliği yapamazsa ve her kötülükten kaçamazsa da, gücü yetiyorsa, emr-i marufta bulunması gerekir. Hazret-i Enes, (Ya Resulallah, tamamen yapamadığımız bir şeyi emretmeyelim mi? Kendimiz tamamen sakınamadığımız bir şeyi nehy etmeyelim mi?) diye sual edince, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Her ne kadar iyiliğin hepsini yapamasanız ve her ne kadar kötülükten sakınamasanız da, emr-i maruf ve nehy-i münker yapınız!) [İ. Gazali]

Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:
(Söz ve yazı ile emr-i maruf âlimlerin vazifesidir. Kalb ile, yakarma ederek günah işleyene engel olmaya çalışmak da her müminin vazifesidir. El ile müdahale ise devletin vazifesidir.) [Hadika]

Faydası olmayacağı ve zarar geleceği bilinmiş olduğu halde, her günah işleyene emr-i maruf halletmeye kalkmak doğru değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, kıyamet günü, bir kuluna, günah işleyeni görmüş olduğu süre niçin engel olmadığını soracaktır, o kimse de, “Onun zararından, düşmanlığından korktum, senin af ve mağfiretine güvendim” diyecek [ve mazur görülecek]tir.) [İbni Mace]

Emr-i maruf farzdır
Sual:
İmam-ı Rabbani, (Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker Peygamber efendimizin sünnetinden, bir ihtimal İslamiyet’in vaciblerinden ve farzlarındandır) diyor. Emr-i maruf sünnet mi, vacib mi, farz mı?
CEVAP
Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker farzdır. Farz-ı ayn değil, farz-ı kifayedir. Şu demek oluyor ki, her insana farz değil, gücü yetene farzdır. Her gücü yetene de farz değildir. Bir yerde, bu işi yapanlar var ise, diğerlerine farz olmaz. Bu sebeple Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(İçinizde, hayra çağıran, marufu emreden ve münkeri nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerdir.) [Âl-i İmran 104]

Maruf, dinimizin emrettiği hususlardır. Münker ise, dinimizin yasakladığı, şu demek oluyor ki Allahü teâlânın razı olmadığı işlerdir.

Bir ihtimal kelimesi devamlı olasılık manasında değildir. Kimi zaman elbet o şekilde anlamına gelir, kesinlik ifade eder.

Vacib de, yalnız kullanıldığı süre genel anlamda farzdır, şarttır anlamındadır. Örneğin bu işi yapmak vacibdir demek şarttır, farzdır anlamına gelir. Farz ve vacib denilince, o süre farz ile sünnet arasındaki yargı anlaşılır. Örneğin namazın farzları ve vacibleri var denince burada vacib, her insanın bilmiş olduğu vacibdir.

Yukarıda vaciblerinden ve farzlarından deniyor. Bu, şartlarından ve farzlarından demek oluyor. Birbirini kuvvetlendirmek için açıklanmıştır.

Sünnet de, tek başına kullanılınca İslamiyet anlamına gelir. Örneğin (Sünnetimi terk edene şefaat etmem) demek, Müslüman olmayana şefaat etmem anlamına gelir. Yoksa büyük günah işleyenlere de şefaat vardır. Yukarıda emr-i maruf farzı için, Peygamber efendimizin sünnetinden demek, Peygamber efendimizin yapmış olduğu farzlardan biridir anlamına gelir.

Kelimenin tek manası ile hareket edilirse yanlış neticeye varılır.

Emr-i maruf nedir?
Sual: (Emr-i maruf farzı kifâyedir, fakat farz-ı ayn olduğu durumlar da vardır) deniyor. Emr-i maruf hangi durumlarda yapılır? Emr-i maruf tam olarak nedir?
CEVAP
Kur’an-ı kerime, hadis-i şeriflere ve akla uygun gelen, şu demek oluyor ki iyi şeylere Maruf, bunlara uymayan fena şeylere de Münker denir. Müctehidlerin sözbirliğiyle yasak edilen şeylere de Münker denir. Emr-i maruf; iyiliği emretmek, nehy-i münker de kötülükten sakındırmak anlamına gelir.

İslamiyet’in temeli; imanı, farzları ve haramları öğrenmek ve öğretmektir. Tüm peygamberler bunun için gönderilmiştir. Gençlere bunlar öğretilmezse, İslamiyet yıkılır, yok olur. (S. Ebediyye)

Birkaç hadis-i şerif:
(Birbirinize Müslümanlığı öğretin! Emr-i marufu bırakırsanız, Allahü teâlâ, en kötünüzü başınıza musallat eder ve dualarınızı kabul etmez.) [Bezzar]

(Tüm ibadetlere verilen sevab, Tanrı yolunda gazaya verilen sevaba gore, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazanın sevabı da, Emr-i maruf ve nehy-i anilmünker sevabı yanında, denize gore bir damla su gibidir.) [Deylemî]

(Günahkâr bir toplumdaki iyi kimseler, kötülükleri düzeltmeye güçleri yettiği hâlde, düzeltmezlerse, Allahü teâlâ, ölümlerinden ilkin onların hepsine şiddetli azap eder.) [Ebu Davud]

(Allahü teâlâ, bir meleğe, bir beldeyi yıkmasını emreder. O melek, bu beldede asla günah işlemeyen bir zatın da bulunduğunu bildirince, Cenab-ı Hak, “Belde halkıyla onu da alt üst et! Bu sebeple o zat, günah işleyenlere yüzünü ekşitmedi” buyurdu.) [Beyhekî]

(Eski milletlerden bir kısmına depremle azap yapılmış oldu. İyiler de helak oldu. Bu sebeple işlenen günahlar karşısında susup, imkânları varken önlememişlerdi.) [Taberanî]

(Yâ Resulallah, içinde iyilerin de bulunmuş olduğu bir ülke helak olur mu?) diye soranlara, (Evet günah işlenirken, iyiler sükût ederse, hepsi helak olur) buyurdu. (Bezzar)

Emr-i maruf farzdır. Sadece, münkere, fitneye neden olan emr-i marufu yapmamak lazım olur (Hadika)

Seyyid Abdülkadir-i Geylanî hazretleri buyuruyor ki: Bir kimse, bir günah işleyeni görüp de men edince, kendine zarar gelme ihtimali olsa da, [Fitneye sebep olmayacaksa yani İslamiyet’e ve Müslümanlara zarar gelmeyecekse] men etmesi bizlere gore fazlaca kıymetli olur. Allahü teâlâ için kâfirlerle cihad etmek şeklinde sevab verilir. (Gunyet-üt-talibin)

Peygambere tâbi olan, emr-i maruf, nehy-i münker etmekte de tâbi olur. Bu tarz şeyleri yapmayan, Ona tâbi olmuş olmaz. (S. Ebediyye)

Emr-i maruf iki suretle yapılır:
1- Söz, yazı ve medya ile: Bunu yaparken, data azsa ve şahsa, âdetlere, kanunlara dikkat ve riayet edilmezse, fitneye sebep olabilir.
2- Hâl ile: İslam’ın güzel ahlakına uyarak, örnek olmaktır. Her insana tatlı dil, güler yüz göstermek, kimseyi incitmemek, kimsenin malına, ırzına göz dikmemek, kanunlara uymak, vergilerini, borçlarını ödemek, en tesirli, en yararlı tembih olur. Bunun içindir ki, (Lisan-ı hâl, lisan-ı kalden entaktır) demişlerdir. Şu demek oluyor ki, insanoğlunun hâl ve hareketi, sözünden daha tesirli olur. Görülüyor ki, İslam’ın güzel ahlakına uygun yaşamak, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmanın en güzel yoludur. Önemli bir farzı yapmak, yakarma etmektir. (S. Ebediyye)

(Günah işleyeni, elinizle men edin, buna kuvvetiniz yetmezse, sözle mâni olun! Bunu da yapamazsanız, kalbinizle beğenmeyin! Bu ise, imanın en aşağısıdır) hadis-i şerifinin açıklaması şöyledir: Kadı zade Ahmed efendi buyuruyor ki:
El ile, güç kullanarak nehy-i münker yapmak, şu demek oluyor ki günah işleyene mâni olmak hükümetin vazifesidir. Sözle, yazıyla cihad etmek, âlimlerin vazifesidir. Kalble yakarma etmek ise, her müminin vazifesidir. Etkili olacaksa, bu vazifeleri yapmak vacib olur. Fitneye sebep olacağı umulursa, terk etmek vacib olur. Fitne bulunan yere zaruretsiz gitmek caiz değildir. Eğer dinini korumak için hicret ederse, güzel olur, Cennete girmeye lâyık olur.

Abdülgani Nablusî hazretleri de buyuruyor ki:
Emr-i maruf ve nehy-i münkeri el ile yapmak, hükümete, dille yapmak, din adamlarına, kalble yapmak da her Müslümana farzdır. Kendinin ve Müslümanların dinine yada yaşamına zarar gelecek işleri bırakmak vacib olur. Öldürüleceğini bilenin cihad yapması caiz olmaz. Sultanın, kendi aklıyla, arzusuyla verdiği emirlerine itaat etmek gerekmez. Fakat sultan zalimse, eziyet ve işkence ediyorsa, onun emirlerine uymak gerekir. Hele, itaat etmeyenleri öldürüyorsa, kendini tehlikeye atmak, hiç kimseye caiz olmaz. Emr-i maruf, fitneye yol açarsa yapılmaz. (Hadika)

Emr-i marufu ve Nehy-i münkeri elle yapmak [güç kullanarak polisle, askerle mâni olmak] devlet adamlarına, dille yapmak [vaaz etmek ve kitap yazmak] din adamlarına, kalble yapmak [beğenmemek ve dua ederek mâni olmak] da her Müslümana farzdır. El ile müdahale etmek, din adamlarına farz değilse de, günah işlenirken mâni olmaları caizdir, fakat fitneye sebep olmamalı. Şu demek oluyor ki, kendinin ve Müslümanların dinine yada yaşamına zarar gelecek olursa, terk etmesi vacib olur. Kendinde kibir, riya, suizan, meşhur olmak düşüncelerinin hâsıl olması ve Müslümana hakaret etmesi fitne olur. Caiz olan bir şeyi yapmak haram işlemeye sebep olursa, bunu yapmak da haram olur. (S. Ebediyye)

İslamiyet’in başlangıcında, insanların bir çok, Müslümanlığı yadırgadıkları şeklinde, âhir zamanda da, dini bilmeyenler, dinin emirlerini yadırgar. Dini bilenler bozulmuş olan dinin hükümlerini düzeltmeye çalışırlar, emr-i maruf yaparlar. Dinin emrine uymakta başkalarına örnek olurlar. İslam bilgilerini doğru olarak yazıp, kitaplarını yaymaya çalışırlar. Bu tarz şeyleri dinleyenler azca, karşı gelenler fazlaca olur. Her Müslümanın birbirine, mümkün olmasıyla birlikte, emr-i maruf yapması şu demek oluyor ki tembih etmesi farzdır. (F. Bilgiler)

İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan din bilgilerini öğretmeye ve fıkıh ahkâmını yaymaya elden geldiği kadar çalışmalı. Bu ikisi tüm saadetlerin başı, yükselmenin vasıtası ve kurtuluşun sebebidir. Emr-i maruf ve nehy-i münker yapmalıdır.

Kul haklarından en önemlisi ve azabı en fazlaca olanı, akrabasına ve emri altındakilere emr-i maruf yapmamak, İslam bilgilerini öğretmemektir. (H. L. Olan İman)

Emr-i maruf yapmanın üç şartı vardır:
1- Allahü teâlânın emrini ve yasağını bildirmeye niyet etmek.
2- Söylediğinin vesikasını, kaynağını bilmek.
3- Hâsıl olacak sıkıntılara sabretmek. Yumuşak söylemek, sertlik yapmamak lazımdır. Sert söyleyen ve münakaşa eden fitne çıkmasına sebep olur.

Allahü teâlâ, Yuşa aleyhisselama, (Kavminden kırk bin salih hiç kimseye ve altmış bin fâsık hiç kimseye azap yapacağım!) diye vahyetti. (Ya Rabbi! Salihlere azap yapmanın sebebi nedir?) diye sual ettiğinde, (Benim gazap ettiklerime, onlar gazap etmedi. Beraber yiyip içtiler) buyurdu. Malına, canına, evladına ve Müslümanlara zarar geleceği, şu demek oluyor ki fitneye sebep olacağı süre, bid’at sahiplerine ve zalimlere emr-i maruf yapmak gerekmez. Açıkça günah işleyen fâsıkları, yalnız kalble sevmemek kâfidir. Tatlı ve yumuşak sözlerle tembih vermek lazım olur. (İslam Ahlakı)

Emr-i maruf yaparken kendini tehlikeye sokmak emrolunmadı. Dine ve başkalarına zarar vererek dünya fitnesine de sebep olmamalı. Kendine dünyevî ziyanı olsa da emr-i marufu yapmak caiz olur, cihad olur. Sabredemeyecekse, bunu da yapmamalı. (Allahü teâlâ Kıyamette bir kuluna, “Günah işleyeni gördüğün süre, niçin mâni olmadın?” diyecek. O kul, “O kimsenin zararından, düşmanlığından korktum ve senin affına, mağfiretine güvendim” diyecek) hadis-i şerifi, düşmanın güçlü olduğu zamanlarda, emr-i marufu ve nehy-i münkeri terk etmenin caiz olacağını göstermektedir. (İslam Ahlakı)

Bu zamanda en büyük hizmet, fitneye sebep olmadan yapılandır. Şu demek oluyor ki, mümkün olmasıyla birlikte, tepki vereceklere karışmamalı, onlarla tartışmamalı. Dönemin ve ülkenin şartlarına, kanunlara uygun hareket etmeli. Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, fitneye sebep olmanın kötülüğü açıkça bildirilmiş ve fitneden uzak durmak emredilmiştir. Bunun için en iyi emr-i maruf, uygun bir din kitabını bir din kardeşine vermektir.

Emr-i maruf özürsüz terk edilirse, dualar kabul olmaz. Hayr ve bolluk kalmaz. Günah işleyeni görüp de, gücü, kudreti olduğu hâlde nehyetmemek, (Müdahene) olur. Müdahene edenlerin, kabirden maymun ve hınzır şeklinde kalkacakları, hadis-i şerifte bildirilmiştir. Emr-i maruf yapanı, arkadaşları sevmez, müdahene yapanı severler. Emr-i marufu Tanrı rızası için yapmak ve söylediğinin kitabından vesikasını bilmek ve fitneye sebep olmamak lazımdır. Sözünün faydası olamayacağını ve fitneye sebep olacağını bilen kimsenin emr-i maruf yapması vacib olmaz. Hattâ kimi zaman haram olur. (Şir’a)

Kul haklarından en önemlisi ve azabı en fazlaca olanı, akrabasına ve emri altında olanlara emr-i maruf yapmamaktır. Bunlara din bilgisi öğretmeyi terk etmektir. (İslam Ahlakı)

Her salih Müslümanın ve devletin; fena, kötü kimselerin kötülüklerine mâni olmaları lazımdır. Engel olmazlar ise, o kötülerle birlikte, iyiler de helak olurlar. Bunun için, emr-i maruf ve nehy-i münker, yeterli olan tüm Müslümanların vazifesidir. (Yanıt Veremedi)

Emr-i maruf ve nehy-i münker tüm Müslümanlara vacib ve kâfirlerle cihad gibidir. (4/29)

Emr-i maruf yaparken
Emr-i maruf yapacağım diye münakaşaya girmek caiz olmaz. Münakaşayla, tartışmayla asla hiç kimseye hak yolu kabul ettiremeyiz. Hidayete kavuşturan Allahü teâlâdır. Bizim yapacağımız şey, doğru yazılmış bir din kitabını vermektir. O büyük âlimlerin kutsal sözleriyle hakkı kabul etmezse, bizim sözümüzü iyi mi kabul eder? Biz, yol gösteren trafik levhası şeklinde olmalıyız, büyüklerin sözlerini şu demek oluyor ki kitaplarını, kendi sözümüze tercih etmeliyiz. Bir tek doğru kitapları göstermeli, gerisine karışmamalıyız.

Bid’at ehli kimselerin kitaplarını okuyanlara, senin yolun yanlış demek, kırgınlığa, düşmanlığa sebep olabilir. Kendisine uygun bir kitap, sözgelişi Faideli Bilgiler kitabı verilebilir. Günümüzde emr-i maruf yapmanın en iyi ve en kolay yolu, doğru bir kitap vermektir. Nasibi var ise, okur öğrenir. Nasibi yoksa, biz gene kitap verdiğimiz için sevab kazanırız.

Emr-i maruf yapmak için günah işlemek, sözgelişi karşı cinsle chat yapmak yada görüşmek de caiz olmaz. Yasak edilenden sakınmak, emri yapmaktan ilkin gelir. Örneğin, üstünde, namaza mâni olacak kadar fazlaca necaset bulunan kimse, avret yerini açmadan yada başka bir sebeple temizlemesi mümkün değilse, başka elbisesi de yoksa, o hâliyle kılar, çıplak kılmaz. Hattâ temizleme imkânı olsa, fakat yanında yabancılar var ise, temizlemeden namazını kılar. Bu sebeple başkalarının yanında avret yerini açmak yasak, necaseti temizlemek ise emirdir. Komut ile yasak bir araya erişince, ilkin yasaktan sakınılır. Şu demek oluyor ki avret yeri açılmaz. Bir emri yapmak, bir haramı işlemeye sebep olursa, haram işlememek için, o komut terk edilir. Bunun şeklinde, gayrimüslim bir karı, (Benimle günah işlersen Müslüman olacağım) dese, onun Müslüman olmasını sağlamak için bu günahları işlemek de, kesinlikle caiz olmaz. Hacca gitmesi farz olan bir karı, yanında mahremi yoksa, farzı yapmak için hacca gitmesi haram olur. Karşı cinse, günah işleyerek emr-i maruf yapılmaz. Niyetinin iyi olması onu kurtarmaz. Uygun bir yol ile, dînî bir kitap armağan etmek yeter.

Forumlarda ve mail gruplarında her türlü insan, sözgelişi bid’at ehli yada başka fanatik kimseler bulunabilir. Münakaşaya sebep olabilecek işlerden uzak durmalı, bunun yerine tanıdığımız kimselere, uygun dînî site ve mail gruplarını tavsiye etmelidir. Sitemiz www.dinimizislam.com adresinde, her türlü dînî data mevcuttur. Sorulara verilen cevaplar, mail grubunun üyelerine de gönderilmektedir.

Emr-i maruf, farz-ı ayn değil, farz-ı kifâyedir. Kendimiz, dinimizin bildirdiği şekilde emr-i maruf yapamıyorsak, emr-i maruf yapanlara herhangi bir halde yardım etmelidir. Örneğin, uygun bir din kitabını alıp başkasına vermek, emr-i maruf olur. Hiçbir yardım yapamayan, yakarma ile yardım etmeye çalışmalıdır.

Bir başka husus, ona buna tembih vermeye çalışmaktan fazlaca, kendimize emr-i maruf yapmalıyız. Kendi hatamızı görüp, düzeltmeye çalışmalıyız. Dinimizin bildirdiği güzel terbiye ile süslenmeli, hâl ve hareketlerimizle örnek olmaya çalışmalıyız. (Lisan-ı hâl, lisan-ı kalden entaktır) sözü meşhurdur. Şu demek oluyor ki, insanoğlunun hâl ve hareketi, sözünden daha tesirli olur. Müslümanların güzel hâllerine bakıp, doğru yolu bulanlar çoktur.

Ben 70 yaşını geçtim, bu kadar süre içinde bir kişiyi delille ikna edemedim. Hidayete kavuşturan Allahü teâlâdır. Şu demek oluyor ki bu bir nasip meselesidir. Münakaşa, dostların dostluğunu azaltır, düşmanın ise düşmanlığını artırır. Haklı yere de olsa, tartışmak günahtır. Günah işleyerek emr-i maruf yapılmaz. Bir hadis-i şerif:
(Savaşım ve münakaşayı terk edin, bundan dolayı iki taraftan birinin söylediği yanlıştır. Neticede iki taraf da günaha girer.) [Ramuz]

Münakaşaya sebep olmayacak olsa bile, hatırımızda yanlış kalmış olabilir yada yanlış nakledebiliriz. Doğru bile nakletsek, bizim söylediğimizi kabul etmek, karşıdakinin nefsine ağır gelebilir, fakat kitabından kendisi okursa, nasibi de var ise, kabul etmesi daha kolay olur, bundan dolayı evliya zatların sözlerinde rabbânî etki olur.

Feysbuk, Twitter şeklinde sitelerde, dine ve kanuna aykırı olan birçok sayfalar, yazı ve videolar olabiliyor. Şu demek oluyor ki oralara girmek, birçok bakımdan uygun değildir. Dine hizmet etmek isteyenlerin, doğru yazılmış kitapları ve siteleri uygun görmüş olduğu arkadaşlarına tavsiye etmeleri, bu şekilde kitap ve sitelerden yazı alıp, ilave yapmadan kendi grubundaki uygun arkadaşlara göndermeleri yeterlidir. Söylediğimiz kesinlikle doğru olmalı, fakat her insana her doğru söylenmez. Uygunsuz kimselere gönderilirse, fitneye sebep olunabilir. Din büyükleri, (Bu zamanda en kıymetli hizmet, fitneye sebep olmamaktır) buyuruyor. Hizmet ediyorum sanarak, bilmeden fitneye sebep olmamalıdır.

Günah işleyenlere engel olmak
Sual: Açıkça günah işleyenlere, gücü yetse de, yetmese de engel olmaya çalışmak, tembih etmek, dinimiz açısından koşul mıdır?
Yanıt:
Allahü teâlâya isyan edene Fasık, fena kimse denir. Başkalarının isyan etmesine, fıskın, günahın yayılmasına sebep olana Facir denir. Haram işlediği malum fasık sevilmez. Bidati, şu demek oluyor ki bozuk inanışları yayanları ve dini öğrenmeye engel olanları sevmek, günahtır. Hadîs-i şerifte;
(Fasıkın fıskına engel olmaya kudreti varken, kimse engel eğer olmazsa, Allahü teâlâ, bunların hepsine, dünyada ve ahirette azap yapar) buyuruldu. Ömer bin Abdül’azîz hazretleri buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ, bir kimse günah işlediği için, başkalarına da azap yapmaz ise de, açıkça günah işleyenler görülüp de, görebilenler engel olmadığı süre, hepsine azap yapar.”

Allahü teâlâ, Yûşa Peygambere;
(Kavminden kırkbin salih hiç kimseye ve altmış bin fasık hiç kimseye azab yapacağım!) buyurunca;
-Yâ Rabbî! Fasıklar, azabı hak etmiştir. Salihlere azap yapmanın sebebi nedir? diye arzedince;
(Benim gadab ettiklerime, onlar gadab etmedi. Beraber yediler, içtiler) buyurdu.

Malına, canına, evladına ve Müslümanlara zarar geleceği, şu demek oluyor ki fitneye sebep olacağı süre, bid’at sahiplerine ve zalimlere emr-i ma’rûf yapmak lazım olmaz. Açıkça günah işleyen fasıkları, yalnız kalp ile sevmemek kâfidir. Tatlı ve yumuşak sözlerle tembih vermek lazım olur.

Günah işleyene müdahale etmek
Sual: Bir hadîs-i şerifte; (Günah işleyeni gören, eli ile mâni olsun. Buna gücü yetmezse, dili ile mâni olsun!) buyuruluyor. Bu hadîs-i şerife gore her Müslüman, açıkça günah işleyenlere müdahale edebilir mi?
Yanıt:
Bu mevzuda Hadîkada dil afetlerini anlatırken deniyor ki:
“Emr-i ma’rûfu ve Nehy-i münkeri el ile yapmak, devlet adamlarına, dil ile yapmak, din adamlarına, kalp ile yapmak da her Müslümana farzdır. El ile halletmeye İhtisâb ve Hisbet denir. Dil ile halletmeye Vaaz ve Tembih denir. Hisbet yaparak çalgıları, içki şişelerini kırmak yalnız devlet memurlarının vazifesi olduğundan, başkaları kırarsa tazmin eder, öderler. Hisbet yapmak, din adamlarına farz değil ise de, günah işlenirken mâni olmaları caizdir. Fakat, din adamı hisbet yaparken fitne uyandırmamalıdır. Şu demek oluyor ki, kendinin ve Müslümanların dinine yada yaşamına zarar gelecek olursa, hisbeti terk etmesi vacip olur. Hisbet yaparken kendinde kibir, riya, suizan, meşhur olmak düşüncelerinin hasıl olması ve Müslümanı hakaret, techil etmesi, fitne olur. Caiz olan bir şeyi yapmak haram işlemeye sebep olursa, bunu yapmak da haram olur. Hadîs-i şeriflere, kendine gore mana vererek, vacib olmayan şeyi halletmeye kalkışmamalıdır. Fitne çıkarmamaya dikkat etmelidir. Öldürüleceğini muhakkak bilenin cihat yapması caiz olmaz. Öldürüleceğini bilenin şartlarına uygun hisbet yapması caiz olur ve ölünce şehit olur. Fakat, fitne çıkacağını bilenin hisbet yapması caiz olmaz. Zalim devlet adamlarına, Tanrı rızası için, dil ile emr-i ma’rûf yapmak da böyledir.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/14/emr-i-maruf-nehy-i-munker-nedir/feed/ 0 5544