manas – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Wed, 14 Aug 2019 20:58:49 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Sünnetin üç manası https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/14/sunnetin-uc-manasi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/14/sunnetin-uc-manasi/#respond Wed, 14 Aug 2019 20:58:49 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5839

Sual: S. Ebediyye’de deniyor ki: Sünnet kelimesinin dinimizde üç manası vardır:
1- Kitap ve sünnet beraber söylenince, kitap, Kur’an-ı kerim, sünnet de, hadis-i şerifler anlamına gelir.
2- Farz ve sünnet denilince, farz, Allahü teâlânın emirleri, sünnet ise, Peygamberimizin sünneti, kısaca emirleri anlamına gelir.
3- Sünnet kelimesi yalnız olarak söylenince, İslamiyet, kısaca tüm ahkâm-ı İslamiyye anlamına gelir.
Peygamberin emirleri içinde farzlar da olduğundan, ikinci maddedeki tanım yanlış değil midir?
CEVAP
Yanlış değildir. Bu tarz şeyleri maddeler halinde açıklayalım:
1- Kitab ve Sünnet denince, kitabından kasıt Kur’an-ı kerimdir. Sünnet de hadis-i şeriflerdir. Hadis-i şeriflerin içinde, farzlar da vardır, haramlar da vardır. Ef’âl-i mükellefîn’in hepsi vardır, kısaca, farz, vacib, sünnet, müstehab, mubah, haram, mekruh, müfsid olan hükümlerin hepsi vardır. Birer örnek verelim:

Farz ve vacib için bir örnek:
Farz, yapılması açıkça ve kati olarak bildirilen dinin emirlerine denir. Vacib, yapılması farz benzer biçimde kati olan emirlere denir, bunların delilleri farz benzer biçimde açık ve kati değildir. Vitir namazını ve Bayram namazlarını kılmak, varlıklı olunca kurban kesmek, sadaka-i fıtr vermek vacibdir. Vacibin hükmü farz gibidir. Vacibi terk etmek, tahrimen mekruhtur. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Sadaka-i fıtr, hür, köle, adam ve hanım, her Müslümana vacibdir.) [Hâkim]

Vacib kelimesi, burada farz anlamındadır. Farz ve vacib beraber kullanınca, vacib farz anlamında olmaz. Hanefî’deki, sünnet ve farz arasındaki yargı anlaşılır. Bir örnek:
Sadaka-i fıtr, üç mezhepte bir günlük yiyeceği olana farzdır. Hanefî’de ise, sadece nisabı kabul eden Müslümana vacibdir, farz değildir.

Sünnet için bir örnek:
Peygamber efendimizin yapılmasını övdüğü veya devam suretiyle kendisinin yapmış olduğu veyahut yapılırken görüp de engel olmadığı şeylere sünnet denir. Sünneti beğenmemek küfürdür. Beğenip de yapmayana azap olmaz. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır.) [Deylemi]

(Allahü teâlâ Ramazan orucunu farz kıldı. Ben de size teravih namazını sünnet kıldım.) [Nesai]

Müstehab için bir örnek:
Peygamber efendimizin sevilmiş olduğu, beğenmiş olduğu hususlardır. Güzel giyinmek, güzel koku sürünmek müstehabdır. Bu tarz şeyleri yapana oldukca sevab verilir, yapmayan günaha girmez.

Mubah için bir örnek:
Yapılması buyruk olunmayan ve yasak da edilmeyen şeylere mubah denir. İyi niyetle işlenmesinde sevab, fena niyetle işlenmesinde azap vardır. Uyumak, helalinden çeşitli şeyler yiyip içmek, helalinden çeşitli elbiseler giyinmek benzer biçimde işler, mubahtır. Bunlar, İslamiyet’e uymak, emirlere sarılmak niyetiyle yapılırsa sevab olur. Sağlıklı olup, yakarma halletmeye niyet ederek, yiyecek içmek böyledir.

Haram için bir örnek:
Dinimizde (Yapmayın) diye açıkça yasak edilen şeylerdir. Haramların yapılması ve kullanılması kesinlikle yasaklanmıştır. Haram olan şeyleri terk etmek, onlardan sakınmak farzdır ve oldukca sevabdır. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Altın ve ipek, ümmetimin hanımlarına helâl, erkeklerine ise haramdır.) [Taberani]

Mekruh için bir örnek:
Allahü teâlânın ve Resulünün beğenmediği ve ibadetlerin sevabını gideren şeylere mekruh denir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Zeval vakti namaz kılmak mekruhtur.) [İbni Adiy]

Müfsid için bir örnek:
Müfsid,
amelleri, ifsad eden, temelinden giderene denir. İmanı ve namazı, nikâhı, haccı, zekâtı, alış ve satışı bozmak benzer biçimde. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Yatarak uyumak abdesti bozar.) [Tirmizî]

2- Farz ve sünnet denince, buradaki sünnet, Peygamber efendimizin farz olmayarak yapmış olduğu işler anlamına gelir. Sünnet, yalnız olarak kullanılınca İslamiyet anlamına gelir. Bu sünnete uyanlara, Ehl-i sünnet denir. (Cevhere)

Farz ve sünnet tabirindeki sünnetin içinde farz yoktur. Farz ve sünnet tabirindeki sünnet, malum sünnetlerdir. S. Ebediyye’de, bu anlamdaki sünnetin açıklamasında ise, sünnetin ne bulunduğunun anlaşılması için, (Peygamber efendimizin emirleri) denmiştir. Peygamber efendimizin buradaki emirlerinin içinde farz yoktur.

Kitab ve sünnet tabirindeki sünnetin içinde farz, haram ve öteki hükümler vardır. Farz ve sünnet tabirinin içinde yalnız sünnet vardır, farz olmaz. Bir örnek verelim:
(Namazın farzlarına ve sünnetlerine riayet edin) denilince, burada bildirilen sünnetlerin farz olmadığı açıktır.

3- Sünnet kelimesi yalnız olarak kullanınca, ahkâm-ı İslamiyye denilen dinimizin hükümleri anlaşılır. Bir örnek verelim:
Şeyh-ul-islam İbni Kemal Paşa, Şerh-ı hadis-i erbain kitabında, (Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadis-i şerifini açıklarken, (Bu hadis-i şerifteki sünnet, İslamiyet anlamına gelir, şu sebeple büyük günah işleyen mümin şefaate kavuşur) buyuruyor. Bir hadis-i şerif de şu mealdedir:
(Ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Nesai]

Sünnete uymak
Sual:
Bir hoca, sarık, cübbe ve entari giymek benzer biçimde sünnetlere yapışanın şehit sevabına kavuşacağına dair hadis vardır, diyor. Bu doğru mudur?
CEVAP
Fazlaca yanlıştır. Haramlardan kaçmayan ve farzları yapmayan kimse, en şahaneler elbiseler giyse şehit olması imkansız.

O hadis-i şerifteki Sünnet kelimesi, İslamiyet anlamındadır. Mevzuyla ilgili hadis-i şerifin meali şöyledir:
(Ümmetimin içinde fitne fesat yayılmış olduğu vakit sünnetime uyana, [Ehl-i sünnet itikadına uyup, dinin bildirdiği ibadetleri yapıp haramlardan kaçana], yüz şehit sevabı vardır.) [Hâkim]

Sünnet kelimesi, yalnız olarak kullanılınca, genel anlamda İslamiyet anlaşılır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir vakit gelecek ki, ortalık bozulmuş olduğu vakit sünnetime [İslamiyet’e] tutunmak avuçta ateş tutmak benzer biçimde olacaktır.) [Hâkim]

Şeyh-ul-İslam İbni Kemal Paşa, Şerh-ı hadis-i erbain kitabında, (Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadis-i şerifini açıklarken, (Bu hadis-i şerifteki Sünnet, İslamiyet anlamına gelir, şu sebeple büyük günah işleyen mümin şefaate kavuşur) buyuruyor. Bir hadis-i şerif de şu mealdedir:
(Ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Nesai]

Demek ki Sünnet kelimesi tek başına kullanılınca, İslamiyet ve Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadı anlaşılıyor.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/14/sunnetin-uc-manasi/feed/ 0 5839
Kelime-i tevhidin manası https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/29/kelime-i-tevhidin-manasi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/29/kelime-i-tevhidin-manasi/#respond Fri, 29 Mar 2019 02:50:52 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5175

Sual: Kelime-i tevhidin manası nedir?
CEVAP
Müslüman olan bir hiç kimseye, öncelikle (La ilahe illallah, Muhammedün resulullah) kelimesinin manasını bilmek ve inanmak farzdır. Bu kelimeye Kelime-i tevhid denir. Özetlemek gerekirse manası, (Tanrı’tan başka ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam da Onun Resulüdür) anlama gelir.

Kelime-i tevhidin manasını, Ehl-i sünnet âlimleri şöyleki açıklıyor:
İnsanlar yok idi. Sonradan yaratıldı. İnsanların bir yaratanı vardır. Her varlığı, O yaratmıştır. Bu yaratan birdir. Ortağı, aynı yoktur. Bir ikincisi yoktur. O, hep var idi. Varlığının başlangıcı yoktur. Hep vardır. Varlığının sonu olmaz. Yok olmaz. Onun hep var olması gerekir. O, yok olması imkansız. Varlığı kendindendir. Hiçbir sebebe ihtiyacı yoktur. Her şeyi var eden, her varı her an varlıkta durduran Odur. O, madde değildir. Hiçbir maddede bulunmaz. Şekli yoktur. Ölçülmez. Nasıldır diye sorulmaz. O diyince, akla hayale gelen her şey, O değildir. O, bunlara benzemez. Bunlar hep Onun mahluklarıdır. O, mahlukları benzer biçimde değildir. Akla, vehme, hayale gelen her şeyi, O yaratmaktadır. Yukarıda, aşağıda, yanda değildir. Yeri yoktur. Her varlık, Arşın altındadır. Arş ise, Onun kudreti, kuvveti altındadır. O, Arşın üstündedir. Fakat bu, Arş Onu taşıyor demek değildir. Arş, Onun lutfu ve kudreti ile vardır. O, ezelde, sonsuz öncelerde iyi mi ise, şimdi hep öyledir. Arşı yaratmadan ilkin iyi mi idi ise, sonsuz sonsuz geleceklerde de, hep öyledir. Onda değişim olmaz. Onun sıfatları vardır. Ödat-ı sübutiyyesi sekizdir. Yaşam, ilm, sem, basar, kudret, irade, kelam, tekvin. Bu sıfatlarında da, asla değişim olmaz. Değişim olmak kusurdur. Onda kusur, noksanlık yoktur. Hiçbir mahlukuna benzemez ise de, dünyada, Onu kendisinin bildirdiği kadar bilmek ve ahirette görmek olur. Burada iyi mi olduğu anlaşılamadan bilinir. Orada da, anlaşılamadan görülecektir.

Allahü teâlâ, kullarına, peygamberler gönderdi. Bu büyük insanoğlu vasıtası ile kullarına, saadete ve felakete sebep olan işleri bildirdi. Peygamberlerin en yükseği, son Peygamberi olan Muhammed aleyhisselamdır. Yeryüzündeki dinli dinsiz her insana, her yere, her millete Peygamber olarak gönderilmiştir. Tüm insanların, meleklerin ve cinnin Peygamberidir. Dünyanın her yerinde, her insanın, o yüce Peygambere tâbi olması, uyması gerekir. (Kimya-i Mutluluk)

Tevhid ve inanç
Sual:
Tevhid kısaca Tanrı’tan başka ilah yoktur diye inanmak hakkında data verir misiniz?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Tevhid, taze ceviz gibidir. Cevizin iki kabuğunu ve içini hepimiz bilir. Özünün aslı de, yağıdır. Münafıklar, yalnız dil ile (La ilahe illallah) der, kalb ile inanmaz. Bu 1. derecedir.

2. aşama: Kelime-i tevhidin manasına, kalbin inanmasıdır. Bu inanış, ya başkasından görerek, işiterek olur ki, bizim benzer biçimde cahillerin inanışı böyledir. Ya da kanıt ile, aklın kanıtlama etmesi ile inanır. Din âlimlerinin, kelam bilimsel üstatlarının inanması böyledir.

3. aşama:
Bir yaratanın, her şeyi yarattığını görmek, her işin, tek bir fail tarafınca yapıldığını, başka kimsenin, hiçbir şey yapmadığını anlamaktır. Bu anlayış için, kalbde bir nurun parlaması gerekir. Bu şekilde hasıl olan inanç, cahillerin ve kelam âlimlerinin imanına benzemez. Örnek olarak, bir ev sahibinin, evde olmasına inanmak üç türlü olur:
a- Birisinden işiterek inanmaktır. Öykünmek ile olan inanç, bunun gibidir.
b- Ev sahibinin, her gün kullandığı bineğini, elbise ve ayakkabılarını evde görmüş olduğu için inanmaktır. Bu da kelam âlimlerinin imanına örnektir.
c- Ev sahibini evde görerek inanmaktır. Bu, ariflerin tevhidine örnektir. Bu şekilde tevhid, her ne kadar yüksek aşama ise de, bunun sahibi, mahlukları görmekte ve bunların Halık [yaratıcı] tarafınca yaratıldığını bilmektedir. Mahlukları görmüş olduğu için, tevhid tam olması imkansız.

4. aşama:
Bir var görür, birden başka bir şey görmez. Tasavvufta bu hâle, Tevhidde kötü derler.

Bu dört dereceden;
Birincisi: Münafıkların tevhidi olup, cevizin dış kabuğuna benzer. Cevizin dış kabuğu, acıdır. Dış yüzü güzel, yeşil ise de, iç yüzü çirkindir ve yakılınca bolca duman yaparak ateşi söndürür ve birkaç gün cevizi korumaktan başka, bir işe yaramaz. Münafığın tevhidi de, münafık olduğu bilinmediği için, halk onu Müslüman zanneder.

İkincisi: Cahillerin ve kelam âlimlerinin tevhidi, cevizin tahta kabuğu gibidir. Bu tahta kabuk, cevizi birkaç vakit korumaktan başka işe yaramadığı benzer biçimde, bu derecedeki tevhid de, yalnız insanı Cehennem ateşinden korumaya yarar.

Üçüncüsü:
Cevizin aslı gibidir. Yenilecek, yararlanacak kısımdır.

Dördüncüsü:
Cevizin aslı yenilip hücrelerine kadar sindirilmiş hâlidir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/29/kelime-i-tevhidin-manasi/feed/ 0 5175