kuran – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Thu, 09 Nov 2017 21:11:30 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Anlayarak Kur-an https://www.cennetinbahcesi.com/2015/11/17/anlayarak-kur-an/ https://www.cennetinbahcesi.com/2015/11/17/anlayarak-kur-an/#comments Tue, 17 Nov 2015 15:54:20 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=1114 Anlayarak Kur-an Okumanın Gereklilikleri

 

Toplumumuzda Kur’an-ı Kerim en fazla okunan kitaplardan bir tanesi. Ancak Kur’an-ı Kerim’in yer almadığı ev olmamasına rağmen en az anlaşılan kitap ne yazık ki yine Kur’an-ı Kerim’dir. Allah, Kur’an-ı Kerim’i yalnızca bir kısım insanın okuyup anlaması diğer kısmın anlamaması halinde bile Arapça metinden okuyarak kul olma vazifelerini yerine getirmeleri adına indirmemiştir. Kur’an-ı Kerim’in Yusuf Suresi 2. ayetinde şu cümle yer almaktadır ve biz onu iyice anlamanız için Arapça bir kitap yaptık derken Zuhur Suresi 3. ayette ise iyice anlamanız için biz onu Arapça bir Kur’an-ı Kerim yaptık, denmektedir.

Allah-u Teala bizim Kur’an-ı Kerim’i okuyarak anlamamızı ve aynı zamanda da ibadetlerimizi de bu doğrultuda Kuran’da belirtildiği üzere gerçekleştirmemizi istemiştir. Yüce Allahımız kullar arasında hiç şüphe yok ki mutlak adalet sunmaktadır. Hiç bir kuluna adaletsiz davranmayacak olan Allah-u Teala, Kur’an-ı Kerim’i yalnızca belli bir toplum için değil bütün insanlığa göndermiştir ve herkesin de anlayabilmesi için Arapça dil ile indirmiştir. Bu da bize Alah’ın lütfudur.

Kur’an-ı Kerim’i anlamadan yalnızca Arapça metinden okumak, hikmetlerini tam olarak bilip, onları yaşantımızda uygulamamız ne kadar doğru olabilir ki? Mesela günlük yaşantımızda ve kıldığımız namazlarda Fatiha suresini okuyoruz. Peki, bu duayı okurken anlamını bilerek mi okuyoruz? Namaz kılarken Fatiha suresini okurken Hamdın Alemlerin Rabbi olan Allah’a özel olduğunu, Allah’In rahman ve rahim olduğunu, hesap gününün sahibi olduğunu, sadece ona ibadet ederek sadece O’dan yardım dilediğimizi ve bizi sapanların yolundan değil, doğru yola sevk etmesini istediğimizi düşünerek okuyabiliyor muyuz? Namaz kılarken okuduğumuz bütün surelerin anlamına vakıf olmadan ya da rükuya veya secdeye vararken Allah’a nasıl ve ne içeren duaları bilmeden namazımızı huşu içinde kılmamız ne kadar doğru ve mümkün olabilir ki? Tabii namaz kılarken asıl önemli olan ibadet şuuru olmakla birlikte en azından öğrenebildiğimiz kadar anlamını bildiğimiz, öğrenmeye çalıştığımız duaların da anlamlarını bilerek, gayret göstermemiz bizim hayrımıza olacaktır. Okuduğumuz duaların anlamını bilmek ve namazda okurken anlamlarını düşünerek okumak ya da Kur’an-ı Kerim’in namaz öncesinde mealini okuyarak namaz kılarken, bu mana ve içerik üstünde düşünmek ve bu sebeple de şeytana vesvese vermemesi için de fırsatları engellemiş olursunuz.

Allah-u Teala’ya kul olduğumuzu göstermek ve tam anlamıyla yerine getirmek için Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın bizlere Peygamberimiz aracılığı ile bildirdiği hükümleri kendimizin de bilmesi gerekiyor. Kur’an-ı Kerim’i tam anlamıyla bilmeden ibadet etmek de mümkün olmayacaktır. Allah’ın bize neyi helal neyi haram kıldığını, neyi yapmamız neyi yapmamamız gerektiğini ve nasıl ona kul olma vazifemizi eksiksiz şekilde yerine getirebileceğimizi yani tüm bunları bizlere Kur’an-ı Kerim’de bildirmiştir. Bunların hepsini bilerek yaşantımıza uygulamamız durumunda da tam anlamı ile ibadet etmiş sayılırız. Kur’an-ı Kerim bizlere batıl olan ile hakkı birbirinden ayırarak, doğru yolu bulmamıza ve hidayete ermemize yardımcı olmak adına yol gösterici olması amacı ile indirilmiştir. Günümüzde ise Kur’an-ı Kerim daha çok vefat eden yakınlarımızın ruhu için, nazardan ve büyüden korunmak için, hasta olanlara şifa olması için ve kıldığımız namazlarda gerekli olduğu için okunmaktadır. Kur’an-ı Kerim yalnızca bu nedenlerle değil, tüm insanlığa bilmemiz gerekenleri anlattığı için okumamız gerekmektedir.

Şunu da söylemek gerekir ki Kur’an-ı Kerim’i Arapça dinlemek ve okumak da tabii ki ibadettir ancak burada söylenmek istenen Arapçayı öğrenmeniz ve böylece Kur’an-ı Kerim’i anlamanız değil, tercümeler ve mealler aracılığı ile Kur’an-ı Kerim’de yer alan hükümleri öğrenme çabasıdır. Bir çok kişi Arapça yazı okumakta zorluk çektiği iin yalnızca aklında kalanlarla ya da ezberledikleri ile yetinmektedirler. Bu ve bunun gibi nedenleri bir kenara bırakarak Kur’an-ı Kerim’de yer alan hükümleri öğrenmemiz kendi hakkımıza iyi olacaktır. Bu da tercüme ve meallerin okunması ile mümkün olacağı için bol bol bu kitapları okumanız hayrınıza olacaktır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercüme ve meallerinin de okunması son derece sevaptır ve bu da bir ibadettir. Allah-u Teala tüm ibadetlerimizi ve dualarımızı kabul etsin (Amin)

Şöyle çevrenize baktığınızda bu konuda uzman pek çok isim görebilirsiniz. Üstelik bu isimler yıllarca Kur’an-ı Kerim mealini gerçekleştirmek ve herkesin anlayacağı bir dile tercüme etmek için ömürlerini vermişlerdir. Allah’a ibadet etmek ve bunu kendi dilimiz üzerinden yapmak hem daha anlaşılır olacak hem de duaları ve anlatılanları daha iyi anlamanıza vesile olacaktır. Hz. Cebrail meleğin Hz Muhammet’e ilk sözü “Oku” olmuştur. Siz de hayatınız boyunca okumalı ve en doğru şekli ile Allah’ın rızasına nail olmalısınız. Onun için değil midir Hz. Muhammet ile cehalet dönemi sona ermiş ve insanların okuyarak, okudukları doğrultusunda hareket ve ibadet ederek hayatlarını sürdürmeleri imkan dahilinde sağlanmıştır.

Düşünsenize, anlamını ve içeriğini bildiğiniz duaları daha bir şevk ve duygu ile Allah-u Teala’ya gönderecek ve bu duygularla daha bir içselleştirerek ibadetinizi daha bir huşu içinde yaşayabileceksiniz. Dolayısı ile anlamak ve anlayarak dua etmek bunun için de okumak ve araştırmak çok önemli. Ülkemizde pek çok din adamı ve hoca Kur’an-ı Kerim üzerinde araştırmalar yapmış, tam kelime anlamlarıyla tercüme etmiş bir kısmı da mealini yaparak, ne anlatmak istediğini güzel cümlelerle anlayabileceğimiz hale getirmiştir. Siz hangisini tercih ederseniz edin, önemli olan içindeki duyguyu ve anlatmak istediklerini anlamak ve hayatınızda uygulamanız olacaktır.

Bir çok yerde ve toplantıda Kur’an-ı Kerim’in Arapça’sı okunmakta ve dinlenmektedir. Bu da sonsuz derecede sevap olmakla birlikte kelimelerin ve söylenenlerin anlaşılması durumunda siz kendinizi zaten yakın olduğunuz Hak’ka daha yakın hissedecek ve daha duygulu ve hisli şekilde ibadetinizi yerine getirebileceksiniz. Üstelik ne okuduğunuzu ve anladığınızı bilmek şeytanın vesvese veren fısıltılarından da kurtulmanıza olanak sağlayacak ve gönlünüz bu anlamda da daha refah içinde ve ferah olacaktır. Onun içindir ki, yalnızca ölülerimizin ardından ya da ibadetlerimiz sırasında yapacaklarımızı değil, tüm hayatımıza yol ve ışık verecek olan Kur’an-ı Kerim kitabımızı Türkçe meal ve tercümesi ile okumanız kendi hayrınıza olacaktır.

Allah-u Teala bizi her koşulda duymakta ve gözetmektedir. İbadetlerinizi nasıl ya da hangi dilde yapıyor olmanız değil içindeki samimiyet ve duygu yoğunluğu önemlidir. Bunun içindir ki, bildiğiniz ve anladığınız dilde dua etmek ve Allah’a olan inancınızı ve isteklerinizi belirtmek sizin için daha güzel ve hayırlı olacaktır.

Anlamadığınız bir dilde ibadet etmek yerine gönlünüzün, ruhunuzun elverdiği ölçüde anladığınız şekli ile ibadet etmek, dua etmek, af dilemek sizin de kendinizi daha iyi hissetmenize olanak tanıyacaktır. Bizler Allah-u Teala’nın kullarıyız ve Kur’an-ı Kerim’i tam okumadan ve Hz. Muhammet’in bize bildirdiği tüm hükümlerin farkında olmadan ibadet etmemiz de mümkün olmayacaktır. Allah-u Teala O’nun ne demek istediğini tam olarak anlaşılsın ve anlatılabilsin diyerek Kur’an-ı Kerim’i Hz. Muhammet’e Arapça indirmiştir. Şimdi siz de tam olarak anlamak ve çevrenizdeki insanlara anlatabilmek için Kur’an-ı Kerim’i Türkçe okumalısınız.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2015/11/17/anlayarak-kur-an/feed/ 1 1114
Kitaplara İman https://www.cennetinbahcesi.com/2015/11/04/kitaplara-iman/ https://www.cennetinbahcesi.com/2015/11/04/kitaplara-iman/#comments Wed, 04 Nov 2015 20:03:23 +0000 http://demo.kafalog.com/?p=16 İmanın şartlarından birisi de Allah’ın kitaplarına inanmaktır.

Allah, kitaplarını peygamberlerine vahiy yoluyla indirmiştir. Bu itibarla, kitaplardan önce kısaca vahyin ne olduğunu açıklayalım:

Vahyin Mahiyeti ve Çeşitleri:

Dilcilere göre vahiy, gizli ve sür’atli söz, işaret ve ilham manalarına gelir.

Vahyin, dinî terim olarak manası; Allah’ın peygamberlerine dilediğini özel bir şekilde bildirmesidir.

Kuran-ı Kerim’de vahyin çeşitlerinden şu üçü bildirilmektedir:

a)Allah, dilediklerini dilediği kulunun kalbine doğrudan doğruya çok çabuk bir şekilde yerleştirir. Buna “Vahy-i Hafi -gizli vahiy” veya “Vahy-i Gayr-ı Metluvv kelimeler halinde okunmayan vahiy” denir. Peygamberimizin. Kur’an-ı Kerim’den başka “Allah Teâlâ şöyle buyuruyor” dediği sözleri, bu tür vahiylerdendir ve “Hadîs-i Kudsî” diye bilinir.

Buna göre, “Hadis-i Kudsî”rim manaları. Allah tarafından peygamberine vahyedilmiş, o da bunları kendi sözleriyle ifade etmiştir.

b)Vahyin bir çeşidi de, perde arkasından, peygamberin duyduğu sözlerdir. Bu tür vahiyde peygamber, bir şey görmeden kendisine vahyedilen sözleri işitir. Mûsa aleyhi’s-selâm. Tûr dağında ağaç arkasından kendisine vahyedilen Allah sözünü böyle işitmişti.

c)Melek Cebrail aleyhi’s -selâm’m peygamberlere getirdiği vahiydir. Buna “Vahy-i Metlüvv okunarak kelimeler halinde gelen vahiy” denir. Vahyin en yüksek derecesi budur. Bu bakımdan, vahiy denilince de akla bu gelir. Kur’an- ı Kerim, peygamberimize böyle nazil olmuştur. Yani Cebrail aleyhi’s-selâm. Kur’an-ı Kerim’i kelimeler halinde âyet âyet. sûre sûre getirmiştir.

Vahiy, sadece peygamberlere mashsustur, peygamberlerden başkasına vahiy gelmez. Allah’ın veli kullarına bazı hallerde gelen ilham ile vahyi birbirine karıştırmamak lâzımdır.

Esasen velilere gelen ilham, peygamberlere gelen ilhamdan da farklıdır. Vahiy ile meydana gelen ilim kesindir. Vahye uymak, herkes için zorunludur. Peygamberler, kendilerine gelen vahyi olduğu gibi duyurmakla yükümlüdürler.

Velilere gelen ilham ise böyle değildir. İlham, vahiy gibi kesin bilgi ifade etmez. Allah tarafından geldiği kesin olarak bilinen, kitap ve sünnete de uygun olan ilhama velinin kendisi uyabilirse de bu. başkaları için delil olmaz. Kitap ve sünnete aykırı olan ilhama ise veli de uyamaz. Çünkü dinî konularda ölçü, kitap ve sünnettir.

Vahiy hakkındaki bu kısa açıklamadan sonra şimdi kitaplarla ilgili bilgilere geçelim:

İlâhî Kitaplar ve Sayfalar

Allah, yarattığı insanı başıboş bırakmamış, dünya ve ahirette mutlu olmasını sağlayacak yolları, peygamberleri aracılığıyle göstermiştir. Peygamberler de vahiy yoluyla Allah “tan aldıklarını aynen tebliğ etmişlerdir. Peygamberlerin Allah tarafından getirdiklerini ilâhî ve semavî kitaplar oluşturmaktadır.

Allah tarafından peygamberlere gönderilen kitaplardan bazıları bir kaç sayfadan meydana gelen küçük kitaplardır. Bunlara sahifeler anlamına gelen “Suhuf, diğerlerine dört büyük kitap denir.

Sayfalar:

10 sayfa, Adem aleyhi’s-selâm’a.

50 sayfa. Şit aleyhi’s-selâm’a.

30 sayfa, İdris aleyhi’s-selâm’a,

10 sayfa, İbrahim aleyhis-selâm “a indirilmiştir. Bugün bu sayfalardan hiç biri mevcut değildir.

Büyük Kitaplar:

Zebur:

Davud aleyhi’s-selâm’a.

Tevrat. Musa aleyhi’s-selâm’a. İncil, İsa aleyhi’s-selâm’a,

Kur’an-ı Kerim de Muhammed aleyhi’s-selâm’a indirilmiştir.

Bu kitaplardan. Davud aleyhi’s-selâm’a gönderilmiş bulunan Zebur’dan bir kaç Mizmar kalmış, diğerleri kaybolmuştur.

Tevrat (Ahd-i Atik):

Bugün elde bulunan Tevrat’ın. Musa aleyhi”s-selâm”a nazil olan ilâhî kitabın aynı olduğu söylenemez. Sonradan değişik kimseler tarafından yazılmış, ilâve ve çıkartmalar yapılmış bir kitap haline gelmiştir. İçinde asıl Tevrat’tan parçalar da olabilir.

Çünkü, Musa aleyhi’s-selâm’dan sonra birçok savaşlarla İsrailoğulları parçalanmış ve egemenliklerini yitirerek uzun yıllar esir hayatı yaşamışlardır. Ayrıca, Süleyman aleyhi’s-selâm’dan sonra gelen Yahudi hükümdarlarının çoğu Hz. Musa’nın dinini terketmişti. Bu yüzden Tevrat’ın asıl nüshası korunamamış, kaybolmuştur.

Hz. Musa’nın dinini terkeden Yahûdî hükümdarlarından biri, daha sonra tekrar Hz. Musa’nın dinine dönmüş; bunun zamanında yaklaşık milattan 622 yıl evvel Azrâ adındaki bir kâhin, kendisinin yazdığı bir kitabı Tevrat diye ortaya koymuştur.

İşte bugün, Yahudilerin elinde bulunan ve “Ahd-i Atik” adını taşıyan kitabın durumu budur. Bu kitabın, ilâhî kitap olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

Tevrat’ın İbrânice. Yunanca ve Samirîce olmak üzere üç meşhur nüshası bulunmakta, bunlar da birbirini tutmamaktadır.

Esasen Kur’an-ı Kerim, Tevrat’ın değiştirildiğini bildirmektedir. (En’am, 6/91)

İncil (Ahd-i Cedit):

İncil’in de Tevrat gibi asıl ve sahih bir nüshası yoktur. Bugün Hristiyanlarm elinde bulunan ve “Ahd-i Cedit” adını taşıyan kitaplar. Hz. İsa’ya Allah tarafından gönderilen İncil değildir. Hz. İsa’dan çok sonra değişik kimseler tarafından yazılmış kitaplardır. Halen, hristiyanlarca İncil olduğu kabul edilen dört ayrı incil nüshası, birbirini tutmamakta, birinde bulunan bahisler diğerinde yer almamaktadır.

Bilindiği üzere Luka, Matta. Yuhanna ve Markos isimli şahısların yazdığı dört İncil vardır. Bunların dışında daha pek çok İncil ortaya atılmışsa da. Milâdî 325 yılında İznik’te toplanan ruhanî meclis tarafından diğerleri yakılmış, sadece bu dört tanesi bırakılmıştır.

Ancak Kur’an-ı Kerim, Allah tarafından peygamberimize indirildiği gibi korunmuş ve ondan da bize tevatür yoluyla gelmiştir. Bugün elde mevcut yegâne semavî kitap, Kur’an-ı Kerim’dir ve kıyamete kadar da.hiç bir değişikliğe uğramadan devam edecektir.

Biz müslümanlar, Allah’ın Kur’an-ı Kerim’den önce Tevrat, İncil ve Zebur adlı büyük kitaplar ile bazı sahifeler indirmiş olduğuna iman ederiz. Ancak bugün, elde bulunan bu isimlerdeki kitapların, bütünüyle ilâhî kitap olduğunu kabul etmiyoruz. Çünkü bunlar tahrif edilmişlerdir.

Kur’an-ı Kerim’in Nazil Oluşu

Peygamberimize ilk inen ayetler. Kur’an-ı Kerim’de Alak sûresinin ilk beş âyetidir. Bu âyetler peygamberimize Hira Mağarası’nda bulunduğu sırada inmiştir.

Peygamberimiz, zaman zaman evinden ayrılarak Mekke’nin kuzey doğusunda bulunan Hira Mağarası’na çekilir, burada bazan günlerce kalarak ibâdet eder, düşüncelere dalardı. Milâdın 610’ncu yılında bir Ramazan ayında mağarada bulunduğu sırada Cebrail adındaki melek kendisine gelerek Alak sûresinin ilk beş âyetini getirmiş ve peygamber olarak görevlendirildiğini bildirmiştir. Bu âyetler şunlardır:

﴾ ٣﴿ مركإلا كبرو ارقا ﴾٢﴿ قلع نم ناسنإلا قلخ ﴾١﴿ قلخ يذلا كبر مساب ارقا ﴾ ٥﴿ ملعي مل ام ناسنإلا ملع ﴾٤﴿ ملقلاب ملع يذلا

“(Ey Muhammed), yaratan Rabbımn adiyle oku, O, insanı Alak’tan yarattı. Oku! senin Rabbin en cömert olandır. Kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir”

Kur’an-ı Kerim toptan nazil olmamıştır. Kısa kısa bölümler (âyetler ve sûreler) halinde inerek 23 senede tamamlanmıştır.

İnen bölümleri peygamberimiz vahiy kâtiplerine yazdırıyor, bunlar Ashab tarafından da ezberleniyordu.

Kur’an-ı Kerim’den her bölüm indikçe bunun nereye konacağını peygamberimiz vahiy kâtiplerine bildiriyor, onlar da onu gösterilen yere yazıyorlardı. Çünkü Kur’an-ı Kerim, toptan inmediği gibi mushafta yazılı olduğu şekilde sıra ile de inmemiştir. Bazan bir sûre tamamlanmadan başka bir sûreye ait ayetlerin indiği de olmuştur. Nitekim ilk nazil olan âyetler ilk sûrede yer almamış, 96’ncı sûreye konmuştur.

Kur’an-ı Kerim’in bir kısmı peygamberimize Mekke’de iken nazil olmuş, bir bölümü de hicretten sonraMedine’de inmiştir. Mekke’de nazil olan sûrelere Mekkî. Medine’de nazil olan sûrelere de Medenî denir. Buna göre Kur’an-ı Kerim’in 114 sûresinden 87’si Mekke’de, 27’si de Medine’de nazil olmuştur. Bir sûrenin nerede nazil olduğu sûrenin baş tarafında o sûrenin adiyle birlikte yazılmıştır.

Kur’an-ı Kerim’in Yazılışı ve Mushaf Haline Getirilişi

Vahyolunan âyetler peygamberimiz ve müslumanlar tarafından ezberlenirken diğer taraftan da peygamberimizin emriyle vahiy kâtipleri tarafından da

yazılıyordu. Dört Halife (Ebû Bekir. Ömer, Osman ve Ali b.Ebî Talip). Zeyd b. Sabit, Ubeyy b. Ka’b, Halid b. Ebî Sufyan (Allah hepsinden razı olsun) peygamberimizin vahiy kâtibi olarak görevlendirdiği sahabîlerdir.

Vahiy kâtipleri Kur’an âyetlerini ince taşlar, kürek kemikleri, hurma dallan ve deriler üzerine yazıyorlardı. Çünkü henüz kağıt yoktu. Peygamberimiz, inen âyetlerin doğru yazılıp yazılmadığını kontrol etmek üzere âyetleri okuyor ve vahiy kâtiplerine okutuyordu. Böylece Kur’an-ı Kerim daha peygamberimiz zamanında yazılma ve ezeberlenme suretiyle korunmuştu.

Hz. Ebû Bekir’in halifeliği zamanında Yemâme’de yetmiş kadar hafızın şehit edilmesi üzerine Halife, ashabtan vahiy kâtipliği yapmış olan Zeyd b. Sabit’in başkanlığında bir komisyon kurdu. Bu komisyon gerek vahiy kâtiplerinin yazdıklarına, gerekse Kur’an’ın inişi sırasında onu ezberlemiş bulunanların hafızalarına başvurarak büyük bir dikkat ve titizlikle Kur’ an ‘ı bir mushaf halinde toplayıp yazmıştır. Bu nüsha, asıl nüsha olarak halifenin yanında korunmuştur.

Mushaf Nüshalarının Çoğaltılması

Hz. Osman’ın halifeliği sırasında fetihlerin genişlemesiyle bazı yerlerde okuyuş ayrılıkları ortaya çıkmaya başlamıştı. Bunun üzerine Halife, Hz. Ebû Bekir zamanında Kur’an’ın mushaf haline getirilmesi çalışmalarını büyük bir başarı ile sonuçlandırmış bulunan Zeyd b. Sabit (Allah ondan razı olsun)’in başkanlığında bir komisyon kurdu. Bu komisyon, Hz. Ebû Bekir zamanında yazılan ve peygamberin eşi Hz. Ömer’in kızı Hz. Hafsa’nın yanında bulunan asıl nüshayı alarak 7 nüsha kadar çoğaltmıştır. Halife, bu nüshaları muhtelif İslâm merkezlerine göndermiş ve böylece yanlış okuyuşların önü alınmıştır. O dönemde yazılmış olan bazı Kur’an-ı Kerim nüshaları, günümüze de ulaşmıştır.

İşte Kur’an-ı Kerim, peygamberimize vahyolunduğu gibi yazılmış, mushaf haline getirilmiş, pek çok müslüman tarafından ezberlenmiş ve günümüze kadar hiç bir değişikliğe uğramadan intikali sağlanmıştır. “Doğrusu Kur ‘an’ı Biz in-dirdik, O’nuıı koruyucusu da Biziz.” ilâhî va’di gerçekleşmiştir.

Kur’an-ı Kerim’in Özellikleri

Sözlükte okumak demek olan Kur’an, ”Allah tarafından peygamberimize vahycdilen, peygamberimizden itibaren de nesillerden nesillere tevâtüren nakledilmiş, mushaflarda yazılı bulunan ilâhî bir kitaptır.” diye tarif edilmiştir.

Bu tarife göre Kur’an-ı Kerim’in özellikleri şunlardır:

1. Kur’an Peygamberimize Vahyedilmiştir

Kur’an-ı Kerim Allah tarafından Cebrail adındaki melek aracılığıyle peygamberimize Arapça olarak indirilmiş bir kitaptır. Allah kelâmıdır. Onun dil yönünden üstünlüğüne erişmek mümkün değildir. Bu husus, O’nun ilâhî olduğuna inanmayan Arap edipleri tarafından da kabul edilmiştir. Bunun içindir ki, Kur’an ‘ın Allah kelâmı olduğunda şüphesi olanlar onun küçük bir bölümünün

benzerini meydana getirmeye davet edilmişlerdir.

Kur’an-ı Kerim’de konu ile ilgili olarak şöyle buyurulmaktadır:

نود نم مكءادهش اوعداو هلثم نم ةروسب اوتاف اندبع ىلع انلزن امم بير يف متنك ناو نيقداص متنك نا هللا

“Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz, Allah’tan başka yardımcılarınızı da çağırın.” (Bakara:23)

Kur’an’ın ilk nazil olduğu yıllarda pek çok kimse bu çağrıya uyarak onun herhgangi bir bölümünün benzerini ortaya koymaya çalışmışsa da başaramıyarak âciz kalmışlardır.

2.Tevatür Yoluyla Nakledilmiştir

Kur’an-ı Kerim’in Allah’ın sözü olduğunda şüphe olmadığı gibi, peygamberimize vahyolunduğu gibi hiç bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar tevatür yoluyla geldiğinde de şüphe yoktur.

Tevatür demek, yalan üzerine birleşmeleri adeten mümkün olmayan bir topluluğun aktarması demektir.

Kur’an-ı Kerim, peygamberimizden itibaren nesilden nesile bu yolla aktarılarak bize kadar gelmiştir. Bu mazhariyet. Kur’an’dan başka hiç bir kitaba nasip olmamıştır.

3.Kur’an Mushaf Halinde Yazılmıştır

Kur’an-ı Kerim, yukarda da belirtildiği üzere, sûre sûre, âyet âyet nazil olmuştur. İnen âyetler ezberlenmiş ve de yazılmıştır. Yazılanlar daha sonra birleştirilerek mushaf haline getirilmiştir. Bu da Kur’an’ın bir başka özelliğidir.

4. Kur an’ın manası gibi lafzı da ilâhidir

Kur’an-ı Kerim her yönüyle büyük bir mucizedir. Yalnız manası itibariyle değil, lâfızları bakımından da mucizedir. Çünkü o. Hz. Mııhammed”in sözü değil, Allah kelâmıdır. Bu itibarla hiç bir kimsenin onun bir benzerini ortaya koyması mümkün değildir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de konu ile ilgili olarak şöyle buyurulmaktadır:

“De ki, andolsıın, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirine destek de olsalar, onun benzerini getiremezler.”(İsra :88)

Ancak, bütün uğraşmalara rağmen Kur’an-ı Kerim’in kısa bir süresinin bile benzerini yapmak mümkün olmamıştır. Bundan sonra da olmayacaktır. Çünkü O. Allah sözüdür.

Böylece Kur’an-ı Kerim’in. sadece mana yönünden değil, o manayı ifade eden sözler (lâfızlar) bakımından da büyük bir mucize olduğu anlaşılmıştır.

Kur’an-ı Kerim’e Karşı Görevlerimiz

Kur’an-ı Kerim’e karşı görevlerimizi şu şekilde özetleyebiliriz: a)Kur’an-ı Kerim’in Allah kelâmı olduğunu tasdik etmek.

Kur’an-ı Kerim insan sözü değil. Allah’ın gönderdiği son kitaptır. Onun hem lafzı hem de manası mucizedir.

b)Kur’an-ı Kerim’i öğrenmek.

Kur’an-ı Kerim Allah kelâmı olduğu için sözlerin en yücesi ve en güzelidir. Dünya ve âhirette mutluluğa götüren yol. hiç şüphe yok ki, Kur’an’ın gösterdiği yoldur. Bunun için Kur’an-ı öğrenenler peygamberimiz tarafından övülmüş:

“En hayırlınız,Kur’an-ı öğrenen ve onu başkalarına öğretendir.”(Buhari,Fezâilül-Kur’an,21) buyurulmuştur.Peygamberimizin bu övgüsüne erişmek için ilk müslümanlar inen Kur’an ayetlerini ezberliyor ve başkalarına da öğretiyorlardı.

Namazın farzlarından biri de kıraattir, yani Kur’an okumaktır. Kuran okumadan kılınan namaz sahih değildir. Bu itibarla namaz sahih olacak kadar Kuran öğrenmek farzdır.

c) Kufan-ı Kerim’in söylediklerini yapmak.

Kuran-ı Kerim’i okuyup öğrenmekten maksat, ayetleri üzerinde düşünmek ve buyruklarını yapmaktır. Kur’an bunun için nazil olmuştur.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:

بابلإلا ولوا ركذتيلو هتايا اوربديل كرابم كيلا هانلزنا باتك

“(Ey Muhammedi) bu Kur’an, âyetlerini iyiden iyiye düşünsünler, aklı olanlar ibret alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sâd:29)

Bunun için her müslüman. Kur’an okumasını öğrenmeli ve onun öğütlerine kulak vermelidir. Kur’an’ın emirlerine uyup yasaklarından kaçınmadan, onun öğrettiği yüksek ahlâk ile ahlâklanmaya çalışmadan yalnızca onu okumakla ona karşı olan görev yerine getirilmiş olmaz. Bunun örneği şudur:

Kuran-ı Kerim’de:

روزلا لوق اوبنتجاو

“Yalan sözden,yalan yere şahitlik etmekten sakının”(Hac:30) buyuruluyor. Bu âyetleri okuyup da yalan konuşmaktan ve yalan yere şahitlik yapmaktan sakınmayan kimse istenileni yapmış ve Kur an’a karşı görevini yerine getirmiş olmaz.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2015/11/04/kitaplara-iman/feed/ 1 16