itaat – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Sun, 07 Jul 2019 00:27:27 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Sultana itaat gerekir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/07/sultana-itaat-gerekir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/07/sultana-itaat-gerekir/#respond Sun, 07 Jul 2019 00:27:27 +0000 Dinimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5653

Sual: Halifeye, sultana ve devlete isyan etmek fitnedir, cihad değildir deniyor. Hatta halifeye isyan etmemeyi Ehl-i sünnet itikadı arasına bile koymuşlar. Peki Ebu Hanife, halifenin zulümlerine isyan etmiş olduğu için şehit edilmedi mi? İmam-ı Ahmed bin Hanbel, halifeye isyanından dolayı dayak yemedi mi? İmam-ı Rabbani Ekber şah ile savaşmadı mı? Hapse girmek onur olmasaydı, Hazret-i Yusuf, zindanı medrese-i Yusufiyye yapar mıydı?
CEVAP
Hiçbir İslam âlimi halifeye, sultana isyan etmemiştir. Bu tamamen yalan ve iftiradır. Zira âlimlerin hepsi komut [başkan] ile ilgili şu hadis-i şerifleri bilirdi:

(Emirinizin beğenmediğiniz işlerine sabredin! Zira cemaatten bir karış ayrılan [itaatsizlik eden, fitne çıkaran] cahiliyye ölümü ile [imansız] ölmüş olur.) [Buhari]

(Malını zorla alsa da emirin sözünü dinle ve ona itaat et!) [Buhari]

(Müslüman, hoşuna gitmese de, emirin sözünü dinler ve ona itaat eder. Komut, günah olan bir şeyi emrederse, o emri dinlemek gerekmez.) [Buhari]

(Sultan, yeryüzünde Tanrı’ın gölgesidir. [Onun emirlerini tatbik eden kimsedir] Ona ikram eden ikram görür, ona ihanet eden de ihanete maruz kalır.) [Taberani]

(Emirine isyan edenin sevaplarının tamamı gider.) [Beyheki]

(Başı siyah Habeşli bir köle olsa da, emirinize itaat edin!) [Buhari]

(Elleri kesik, sakat bir köle olsa da, emirinize itaat edin!) [Müslim]

Köle, bir tek kâfir düşmandan oluyordu. Bu hadis-i şeriflerin açıklamaları Hadika’da vardır. (Habeşli köle olsa da demek, emiriniz siyah bir kâfir de olsa ona itaat edin) anlamına gelir.

Müslümanın emiri kâfir olabilir. Örnek olarak hadis-i şerifte, (Komut sana “Ya Müslümanlığı bırak yada öldürürüm” dese, Müslümanlığı bırakma, boynunu uzat) buyuruldu. (Hakim) [Müslüman olan emir, Müslümanlığı bırak demez.]

Abbasi halifelerinden Ebu Cafer Mensurun adamları, imam-ı a’zam hazretlerine kâdı-l-kudat, kısaca şimdiki tabirle, Yargıtay başkanlığı teklif ettiler. O da, (Ben kadılık yapamam) buyurdu. (Yalan söylüyorsun) dediler. (Eğer yalan söylüyorsam, yalancıdan kadı olmaz. Doğru söylüyorsam kadılık yapamam diyorum) buyurdu. Oldukca takva ehli olup, dünya makamına kıymet vermediği için kabul etmedi. Zindana atıldı. Kamçı ile dövüldü. Her gün on kamçı arttırıldı. Kamçı sayısı yüz olduğu gün şehit oldu. (Rahmetullahi aleyh)

Bağdat’ta Mutezile fırkası mensupları, Kur’an mahluktur yanlış inançlarına Abbasi halifesi Memun’u da inandırdılar. Bunu kabul etmesi için, Ahmed bin Hanbel hazretlerini de zorlayıp, Memun vasıtasıyla bu hususta baskı ve işkence yaptırıp 28 ay hapsettiler. Tüm işkencelere karşın, (Kur’an-ı kerim, yaratık değildir) dedi. Bunların Halifeye isyan ile hiçbir alakası yoktur.

Bid’at ehli Hintli bazı kişiler, imam-ı Rabbani hazretleri için (O kendini Ebu Bekir’den de üstün biliyor) diye kara çalma ederek sultana yakınma ettiler. Ekber şahın oğlu Selim Cihangir Şah da, onu hapsettirdi. İki yıl sonrasında pişman olup özür diledi. Görüldüğü benzer biçimde bunların zerre kadar isyanla alakası yoktur.

İmam-ı Rabbani hazretlerinin hapsedilişi şöyleki olmuştur:

O dönemin sultanı olan Selim Cihangir hanın devlet adamları, hatta büyük veziri ve baş müftüsü, hatta haremi Ehl-i sünnet değildi. Oysa imamın birçok mektupları ve bilhassa ek olarak yazdığı Redd-i revafıd risalesi, mezhepsizleri reddetmekte, bilgisiz, ahmak ve alçak olduklarını anlatmaktadır.

Hazret-i İmamın bazı talebeleri, kürsülerde yakıcı vaazlar ederek fitneye sebep olmuşlardır. İmam-ı Rabbani hazretleri, Redd-i revafıd risalesini Buhara’da bulunan en büyük Özbek hanı Abdullah-ı Cengizi hana yollamıştı. (Bunu İran’da şah Abbas-ı Safeviye gösterin! Kabul ederse sorun yok, etmezse onunla savaşmak caiz olur) demişti. İran şahı kabul etmedi. Cenk oldu. Abdullah han, Horasandaki şehirleri aldı. Buralarını yüz yıl ilkin Safeviler almıştı.

Bundan sonrasında, Hindistan’daki mezhepsizler el ele verdiler, (O kendini herkesten, hatta Ebu Bekir’den daha yüksek biliyor) dediler. Sultan, oğlu Şah Cihanı gönderip, İmamı ve evladını ve yetiştirdiği büyükleri çağrı etti. Hepsini öldürmeye karar verdi.

Şah Cihan, bir müftü ile İmam-ı Rabbaniye gitti. Sultana secde caiz bulunduğunu gösteren bir fetvayı da götürdü. İmam-ı Rabbani’nin ihlaslı bir zat bulunduğunu biliyordu. (Babama secde edersen, seni kurtarabilirim) dedi.

Hazret-i İmam, bu fetvanın, fakirlik zamanında yapılması caiz olan bir ruhsat bulunduğunu, sadece azimet yönünden secde etmemenin daha iyi bulunduğunu söylemiş oldu.

Evladını ve dostlarını bırakıp yalnız geldi. Sultan, 11. mektubu gösterip manasını sordu. Bir o kadar güzel ve doyurucu yanıt verdi ki, Sultan, yüksek hakikatleri ve esrarı idrak edebilecek kabiliyette biri olmadığı halde, neşelendi ve özür dileyerek İmam-ı Rabbani hazretlerini özgür bıraktı.

Hasetçiler, Sultanın oldukça hoş, tahriklerinin boş bulunduğunu görünce, Sultana, bir talebesinin yapmış olduğu vaazları hatırlatarak, (Bunun adamları çoktur. Sözleri tüm memlekette yürürlüktedir. Bunu özgür bırakırsak bir düzensizlik çıkabilir. Hem ne kadar kendini beğenmiş ki, sizi bile minik görüp, secde ile saygı göstermedi. Hatta, merhaba bile vermedi) dediler.

Hazret-i İmam, içeri girince, Sultanı kızgın, azgın, kısaca saygı ve değerden kendini sıyırmış görerek, merhaba vermemişti. Bunlar bahane edilerek Güvalyar kalesinde hapsini komut etti. İki yıl sonrasında yaptığının yanlış bulunduğunu anlayan Cihangir şah, özür dileyerek hazret-i İmamı hapisten çıkardı. (İsbat-ı nübüvvet, Ümdet-ül-makamat, Berekat)

Yusuf aleyhisselama da kara çalma ediliyor. Hapse girmek onur olsaydı, Hazret-i Yusuf, hapse girmişken daha fazlaca kalmak isterdi. Oysa bir an ilkin çıkmak istedi. Bir âyet meali şöyledir:
([Melikin adamı olan sakiye] Beni efendinin yanında an, bir ihtimal beni zindandan çıkarır dedi. Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Yusuf da, birkaç yıl [yedi yıl kadar] daha zindanda kaldı.) [Yusuf 42]

Bu vakaları sultana isyan etmek benzer biçimde gösterip, isyan eden, düzensizlik çıkaran, Müslümanların kanlarının dökülmesine sebep olan fitnecileri meşru saymak ahmaklık değilse, hainliktir.

Sual: “Sultana isyan edilmez” adlı yazınızda, büyük bir karşıtlık var. Bir yerde, (Hiçbir İslâm âlimi, sultana isyan etmemiştir) denirken, bir başka yerde İmam-ı a’zam Ebu Hanife’nin ben kadılık yapmam diyerek sultana isyan etmiş olduğu bildiriliyor. Bu apaçık bir çelişki değil mi?
CEVAP
Yazıda çelişki yok. İmam-ı a’zam hazretleri, Ben kadılık yapmam demedi, (Ben kadılık yapamam) dedi. İkisi içinde fazlaca fark var. Örnek olarak sultan ona, (Gel satranç oynayalım) dese, o da (Ben satranç oynamasını bilmediğim için satranç oynayamam) diye yanıt verse, bu sultana isyan mıdır, yoksa bilmediğini itiraf etmek midir? Kadılık yapamayacağını bildiriyor. Bu bildirmenin isyan neresindedir? Fakat zalim idareciler, (Yalan söylüyorsun) dediler. (Eğer yalan söylüyorsam, yalancıdan kadı olmaz. Doğru söylüyorsam kadılık yapamam diyorum) buyurarak, isyan etmediğini bildirdi. O göreve layık olmadığını bildirmesi isyan mıdır?

Müslüman isyankâr olmaz
Sual:
Piyasada onlarca ilmihal var. Asla birinde, (Devlete isyan edilir yada edilmez) diye yazılmazken, S. Ebediyye’de (Devlete isyan edilmez) diyor. Bunun sebebi nedir?
CEVAP
Öteki ilmihaller bu mevzuda tamamlanmamış yazmışlar. Osmanlı zamanında her Müslüman’ın başucu kitabı olan Aden Yolu İlmihali’nde şöyleki yazıyor: Ehl-i sünnet olmanın on alameti vardır:
1- Cemaate devam etmek,
2- İtikadı bozuk olduğu bilinmeyen her imama uymak,
3- Mest üstüne meshi caiz görmek,
4- Sahabenin asla birine fena söz söylememek,
5- Devlete, sultana isyan etmemek,
6-
Dinde haksız olarak münakaşa etmemek,
7- Dinde, kuşku etmemek,
8- Hayrın ve şerrin, Allahü teâlâdan bulunduğunu bilmek,
9- İtikadı bozuk olduğu bilinmeyen Ehl-i kıbleye kâfir dememek.
10- Dört halifeyi öteki sahabeden üstün bilmek. (Miftah-ül aden)

Demek ki Ehl-i sünnet olmak için bu on vasfa haiz olmak gerekiyor. Onlardan biri de devlete isyan etmemektir. Öteki ilmihallerde olmaması bir eksikliktir.

(Kâfir olan devlete de isyan edilmez mi, kâfir devlete isyan cihad değil mi?) diye soranlar da fazlaca oluyor. Cihad, isyan ve çapulculuk demek değildir. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan cihad, başka ülkelerdeki düşman olan kâfirlerle, devlet olarak savaşmak anlamına gelir. Korsan gösteriler yapmak, cihad diye bağırmak cihad olmaz, fitne ve çapulculuk olur. Dinimize zarar verir. İki hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamet yaklaştıkça, fitneler çoğalır. Gece başlarken karanlığın artması benzer biçimde olur. Sabah evinden mümin olarak çıkan fazlaca kimse, akşam kâfir olarak döner. Akşam müminken, gece imanları gider. Bu şekilde zamanlarda, eve kapanmak fitneye karışmaktan iyidir. Kenarda kalan, ileri atılandan iyidir. O gün oklarınızı kırın, silahlarınızı bırakın! Herkesi tatlı dille, güler yüzle karşılayın!) [Ebu Davud]

(Bozuk bir işi düzeltemediğiniz vakit, sabredin! Allahü teâlâ onu düzeltir.) [Beyheki]

Bu hadis-i şerifler, kanunlara karşı gelmeyi, ihtilal yapmayı değil, meşru yollardan tembih verip sabretmeyi emretmektedir.

Müslümanlar ihtilal yapmaz, fakat zulme, haksızlığa da teslim olmaz. Meşru yollardan hakkını arar. Hükümetin meşru emirlerine uyulur. Asla kimsenin haram olan emirleri yapılmazsa da, isyan da edilmez. Fitne çıkarılmaz. Zâlimlere karşı gelmemeli, onlarla tartışmamalı! Örnek olarak, namaz kılmamak en büyük günahlardandır. Âmir, müdür, kâfir ve zâlim olup, emri altında olana (Namaz kılma) derse, senin yanında kılmam demeyi düşünerek, peki demeli, bu sebeple fitne çıkarmak, kısaca Müslümanların ezilmelerine sebep olmak haramdır. O zâlimin yanından ayrılınca, namazı derhal kılmalıdır.

Kuvvete karşı gelmek, devlete karşı isyan etmek ahmaklıktır. Kendini tehlikeye atmak olur. Bu ise, haramdır. Tarihte o şekilde ahmaklar çıkmış ki, fitneye sebep olan yazı ve sözlerinden dolayı kendi kellelerini kaptırdıkları benzer biçimde, on binlerce Müslümanın kanının dökülmesine sebep olmuşlardır. Kâfirlerin Müslümanlara karşı daha şiddetli hareket etmelerine sebep olmuşlardır.

Düzensizlik çıkarmak, bölücülük yapmak
Sual: Bir Müslüman, anarşist, bozguncu olabilir mi, dinimizde böyle bir durum var mıdır?

Yanıt: İslâm dini, birleşmeyi, sevişmeyi, yardımlaşmayı, kanunlara karşı gelmemeyi, fitne kısaca düzensizlik çıkarmamayı, kâfirlerin haklarını da gözetmeyi, kimseyi incitmemeyi emretmektedir. İslâm âlimleri, istirahatlerini, menfaatlerini feda ederek, dinimizin bu güzel emirlerini bildirmek, torunlarının dinlerini, imanlarını korumak için, fazlaca sayıda, fazlaca kıymetli kitap yazmış ve bizlere yadigâr bırakmıştır. Hadîkada, fitneyi anlatırken deniyor ki:
“Fitne, Müslümanlar içinde bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları devlete karşı isyana kışkırtmak anlamına gelir. Zalim olan hükümete de itaat etmek vaciptir.” Berîkada da, deniyor ki:
“Başınızdaki amir, bir Habeş hizmetçi benzer biçimde zelil, adi, aşağı kimse olsa da, İslâmiyete uygun emirlerine itaat vaciptir. İslâmiyete uymayan emirlerine de, fitneye, fesada sebep olmamak için karşı gelmemeli, isyan etmemelidir.”

Müslümanlar, birlik ve beraberliğe fazlaca önem vermeli, memleketlerinin kalkınması için maddi, içsel çalışmalı, din bilgilerini iyi öğrenmeli, haramlardan sakınmalı, Allaha, devlete ve kullara karşı olan vazifelerini yerine getirmelidir. İslamın güzel ahlakı ile bezenmeli, hiç kimseye zarar vermemelidir. Fitne kısaca düzensizlik çıkarmamalıdır. Dinimiz, bu şekilde olmamızı emrediyor.

Müslüman isyan etmez, fitne çıkarmaz
Sual: Seyyid Kutb’un, Cihân Sulhu kitabında “Müslümanlar ihtilalci olur. Zulüm, haksızlık meydana getiren hükûmete karşı ihtilal yapar” deniliyor. Bu söz doğru mudur?
Yanıt:
Bu söz, İslâm âlimlerinin bildirdiklerine uymamaktadır. Müslümanlar ihtilal yapmaz, fitne ve fesat çıkarmaz. Zalim olan hükûmete de isyan etmek günahtır. Kanunlara, emirlere karşı gelmek, cihad olmaz, fitne çıkarmak olur. Seyyid Kutb, Mevdûdî ve bunlara aldananlar, Hac sûresinin 39. âyetine yanlış mana verdikleri için, bu felakete düşmüşlerdir. Bu âyette meâlen;
(Müminlere hücum eden zalimlerle cihad etmeye izin verildi) buyuruldu. Mekke’de kâfirler, Müslümanlara zulmedip, yaralayınca, öldürünce, bunlarla dövüşmek için, yeniden yeniden izin istediler. İzin verilmedi. Medine’ye hicret edilince, bu âyet gelmiş olarak, yeni kurulan İslâm devletinin, Mekke’deki zalimlerle cihad yapmasına izin verildi. Bu âyet-i kerime, Müslümanların, zalim hükûmete isyan etmeleri için değil, insanların İslâm dinini işitmelerine, Müslüman olmalarına mâni olan zalimler ile cihad yapması için, İslâm devletine izin vermektedir. Siyer-i kebîrdeki hadîs-i şeriflerde;
(Emîre isyan eden hiç kimseye Aden haramdır.)

(Adil ve zalim, her emîrin emri altında cihad ediniz!) buyuruldu. Kitaplarda yazılı olan cihad, başka memleketlerdeki kâfirlerle harp etmek anlamına gelir. Beyhekînin bildirdiği hadîs-i şerifte;
(Bozuk bir işi düzeltemediğiniz vakit, sabrediniz! Allahü teâlâ onu düzeltir) buyuruldu. Bu hadîs-i şerif, kanunlara karşı gelmeyi, ihtilal yapmayı değil, meşru yollardan tembih verip sabretmeyi komut buyurmaktadır. Tirmizî ve Taberânîde bildirilen hadîs-i şerifte;
(Cihadın en kıymetlisi, zalim sultan yanında, doğru yolu gösteren bir söz söylemektir) buyuruldu.

Âlimlerin gücü yettiği kadar emr-i ma’rûf yapması lazımdır. Fakat emr-i ma’rûf yaparken, fitne çıkmamasına fazlaca dikkat etmelidir…

Görülüyor ki, Müslümanlar ihtilal yapmaz. Fakat, zulme, haksızlığa da teslim olmaz. Meşru yollardan hakkını arar. Hükûmetin meşru emirlerine uymak, her Müslümana vaciptir. Asla kimsenin haram olan emirleri yapılmaz. Fakat, buna isyan edilmez, fitne çıkarılmaz. Zalimlerle münakaşa etmemelidir. Zira fitne çıkarmak, Müslümanların ezilmelerine sebep olmak haramdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/07/sultana-itaat-gerekir/feed/ 0 5653
Âmire itaat dinin emridir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/17/amire-itaat-dinin-emridir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/17/amire-itaat-dinin-emridir/#respond Mon, 17 Jun 2019 18:54:42 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5561

Sual: Şirketimizde genç bir delikanlı müdür oldu. Dini açıdan ona itaat etmemiz gerekir mi?
CEVAP
Bu oldukca yanlış bir fikir. Zira Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Habeşli siyah bir köle de olsa, âmirinize itaat edin!) [Buhari]

Demek ki âmir, zenci de olsa, sakat da olsa, köle de olsa, bilgisiz de olsa, kayıtsız şartsız itaat etmek gerekiyor. İsyan etmek ise kesinlikle yasaklanıyor. Yoksa, zahiren ona gösterilen itimatsızlık ve itaatsizlik, aslen onu vekil edene yapılmış olur. Bu işi beceremedi demenin, emaneti ehline veremedi demenin başka şeklidir.

Komut edepten üstündür
Sual:
Kapıdan geçerken yada başka bir şey için, yaşça büyük olanlara, hatta arkadaşlarımıza öncelik vermek iyi değil midir?
CEVAP
Öncelik vermek elbet iyidir; fakat ısrar etmek kibirden ileri gelir. Ne olursa olsun benim söylediğim olsun anlamına gelir, asla uygun olmaz. Hele yaşça büyük biriyse ve sen geç diyorsa, peki deyip geçmelidir. (El-emrü fevkal edeb) kısaca emre uymak, edebe riayetten ilkin gelir. Ek olarak, bizlere (Buyurun) diyene, (Siz buyurun) diye ısrar etmek, tevazu olmaz, komut vermek şeklinde olur.

Âmire itaat gerekir
Sual:
Âmirlerimizden adaletsiz ve yanlış iş yapanlar oluyor. Uğraşmamıza karşın hakkımızı alamazsak, yanlışlıkları düzeltemezsek âmirlerimizi bir üst makama yakınma etmemizde bir sakınca olur mu?
CEVAP
Âmirlerle münakaşa edilmez. Onların yapmış olduğu işler yüce orta eleştiri edilmez. Onlara itiraz, onları belirleme eden âmire itiraz olur. Bizim yanlış sandığımız şey doğru olabilir. Hakkımız sandığımız şey, hakkımız olmayabilir. Hakkımız olsa bile, hakkı kendi elimizle almaya kalkmamız anarşiye sebep olur.

Âmirlere itaat gerekir. Zira Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Elleri kesik, sakat bir köle de olsa, âmirinize itaat edin!) [Müslim]
(Sırtına vurup malını alsa da, âmirine itaat et!)
[Buhari]

Kur’an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:
(Tanrı’a, Peygambere ve sizden olan âmirlere itaat edin!) [Nisa 59]

Ortada ihanet şeklinde bir durum var ise, uygun kimselerle istişare edilip durum, usul-i dairesinde bir üst makama bildirilebilir.

Eshab-ı kiramdan Avf bin Malik el-Eşca’i hazretleri anlatır:
Mûte gazasına çıkmıştım. Bir tek bir kılıcı olan Yemenli bir asker de yanımdaydı. Orada kesilen bir devenin derisinden bir kalkan yapmış oldu.

Giderken bir Rum birliğiyle karşılaştık. Silahı da, atının eğeri de altın işlemeli bir Rum, Müslümanlara şiddetle saldırıyordu. Yemenli de bir kayanın arkasında saklanıp onu takibe başladı. Rum yaklaşınca Yemenli kılıcıyla atın ayaklarını kırıp Rum’u yere düşürdü. Derhal üzerine atılıp kılıcı ile onu öldürdü. Atını da, silahını da aldı.

Allahü teâlâ Müslümanlara zafer müyesser edince, Emirleri Halid bin Velid, Yemenlinin öldürmüş olduğu Rum’dan kalan eşyalardan bazısını aldı. Hâlid’e, Resulullahın, (Kim harpte birini öldürürse, öldürmüş olduğu kimsenin tüm malları öldürene verilir) hadis-i şerifini duymadın mı, diyerek almış olduğu ganimetleri geri vermesini söyledim. Halid, “Evet biliyorum. Fakat bu kadar ganimet ona oldukca” dedi. Ben de “Bunu Yemenliye geri vermezsen, durumu Resulullaha iletirim” dedim. Buna karşın Halid ganimetleri geri vermedi.

Ben de Medine’ye ulaşınca durumu Resulullaha anlattım. Resulullah, Halide durumu sordu, o da dediklerimi doğruladı. Resulullah, (Aldıklarının hepsini geri ver) buyurdu. Ben de, “Ya Halid, ben sana dememiş miydim, Yemenlinin hakkını sende bırakmam” diye.

Resulullah bunu duyup işin aslını sordu. Ben olduğu şeklinde anlattım. O süre öfkelenip, “Ya Halid, ganimetleri verme! Siz emirlerime [kumandanlarıma] iyi mi itiraz edersiniz. İşlerin temizi size, bulanığı emirleredir” buyurup beni azarladı. (Müslim, Ebu Davud)

İmam Nevevi, son cümleyi şöyleki açıklıyor:
İşlerin iyi adım atması âmirlerden sorulur, memurlardan sorulmaz. Bu hadisten anlaşılıyor ki, Komut, mücahidden almış olduğu ganimeti, bir başka mücahide verebilir.

Sevgi ve komut dinlemek
Emre uymak üstüne bir konuşma:

– Büyükleri sevmek ne anlamına gelir? Şu demek oluyor ki seviyorum diyen asgari ne yapması gerekir? Sevmenin ölçüsü nedir?
– Sevmenin ölçüsü söz dinlemektir. Fazlaca söz dinleyen oldukca seviyor anlamına gelir. Bir kimse, Allahü teâlânın emirlerine ne kadar oldukca uyarsa, o kimsenin Tanrı’ı o aşama oldukca sevilmiş olduğu anlaşılır. Allahü teâlânın hiçbir emrini yapmadan ben Tanrı’ı oldukca seviyorum demesi yalan olur. Sevginin derecesi, itaatteki sürat ile ölçülür.

– Emre itaat iyi mi olur?
– Söylenileni, bildirilen zamanda ve istenilen oranda yapmakla olur.

– Mühim olan işin olması değil mi, erken yada geç olması, azca yada oldukca yapılması o denli mühim midir? İstenilenden daha iyisini yapmanın mahzuru olur mu?
– Evet, verilen emri aynen uygulamak gerekir. Fazlası da noksanı da yanlış olabilir. Kimi zaman işin bildirilen zamanda yapılması önemlidir. Daha ilkin yada sonrasında yapılması mahzurlu olabilir. Bizlere gore daha iyi sanılan biçim, emri verene gore yanlış olabilir. Bunu da sadece emri veren bilir. Bizlere düşen emre aynen itaat etmektir. Daha iyisini yapmak için geciktirmek yada bazı ilaveler yapmak yanlış olur.

– Size gore söz dinlemek, iş yapmaktan ilkin geliyor. Mühim olan işin yapılması değil mi? Sözgelişi (Şifa eczanesinden bir aspirin al gel) dense, ben de, daha yakın olan Yaşam eczanesine gidip, daha iyisi olan İngiliz aspirininden alıp gelsem, daha iyi iş yapmış olmaz mıyım? Hem daha yakın eczaneden aldım, hem de daha kaliteli aspirinden aldım, bu takdire layık değil mi?
– Şifa eczanesinden alıp getirmen, emri verenin isteğidir. Başka eczaneden alıp gelmen senin isteğindir. Sen kendi isteğini yapmış oldun. O eczaneden almamızda bilmediğimiz bir sebep, bir hikmet olabilir. Bir tek (Aspirin getir) denseydi istediğiniz eczaneden alabilirdiniz. Fakat isim vererek Şifa eczanesinden al denince, sizin emre itaat için o eczaneden alıp gelmeniz lazım. O da eczane, bu da eczane ne farkına varır demekle verilen emri değiştirmiş olmuş olursunuz. Şifa eczanesi demesi lüzumsuzdu diyerek emri vereni bir nevi cahillikle suçlamış oluyorsunuz.

Bu durum, kısaca kraldan oldukca kralcı kesilmek bir hastalıktır. Bu hastalıktan kurtulmak lazımdır. Bugün aspirin alma işinde olur, kolay diye geçersiniz, yarın mühim bir iş olur, onda da aynı şeyi yaparsınız. İkincisi kaliteli aspirin almanız da yanlıştır. Hangi firmanın ilacı ise onu almanız gerekirdi. Daha iyisini almak daha iyi değildir.

Neticede siz bir iş yapmış olmuş olursunuz, fakat yaptığınız iş olsa da, hizmet olmaz. Hizmeti seven yapar, işi ise para karşılığı hepimiz yapar.

– Peki, Şifa eczanesi kapalı olsaydı, başka eczaneden alsaydım bir mahzuru olur muydu?
– Evet, bu da yanlıştır. O süre, telefonla yada bizzat giderek derhal emri verene durumu anlatıp, ne yapacağınızı yeniden sormanız lazım olurdu. Bu husus oldukca önemlidir, komut yerine getirilemediği süre yada emri yerine getirirken kusur yada zarar ziyan oluyorsa, derhal emri verene dönerek, durum anlatılmalı, yeni talimatına gore hareket edilmelidir.

– Şu demek oluyor ki aklımıza değil, verilen emre uymaya çalışmalı demek istiyorsunuz o şekilde mi?
– Evet.

Emîr seçerken
Sual: (Üç adam sefere çıkınca, aralarında birini emîr [başkan] seçsinler) hadis-i şerifine gore, başkan seçerken neyi ölçü almak gerekir?
CEVAP
Takvası en fazla olanı, görüşü isabetli olanı, en iyi önlem alanı, en mürüvvetli olanı, en cömerdi, en olgunu, en şefkatlisi ve en merhametlisi, başkanlığa daha layıktır. Bunlar eşitse kur’a çekilir. Emîr seçmek sünnet, emîre itaat vacibdir.

Emîr olmanın vasıfları
Sual:
Emîr olmanın vasıfları nedir?
CEVAP
Emîr olan, kızmamalı, gücenmemeli, güler yüzlü, tatlı dilli olmalı. Sabırlı olmalı. Bağışlayıcı olmalı. En oldukca çalışan, o olmalı. Emri altındakilerden zerre menfaati olmamalı. Kendisi yüzünden, arkadaşlarının Cehenneme gidecek fiiller işlememelerine çalışmalı. Dini mevzularda kendinden konuşmamalı, her hitabı, büyüklerimizin bahsettiklerinden yada kitaplarından olmalıdır.

Kraldan oldukca kralcı
Sual: Bir kurumun bazı yanlış işleri olsa, müdür yada patron buna göz yumsa, bizim müdahale edip bu durumun düzelmesi için müdüre baskı yapmamız uygun olur mu? Yoksa kraldan oldukca kralcı mı geçinmiş oluruz?
CEVAP
Evet, uygun olmaz. 30 yıl kadar ilkin, bir dost, çalışan bir personele kâğıt, kalem, bant şeklinde şeyler veriyor. Bakıyor, birkaç gün sonrasında bunlar yok oluyor. Şu demek oluyor ki o personel, bu tarz şeyleri alıp evine götürüyor yada birilerine veriyor. Durmadan bundan araç-gereç istiyor. Bigün kızıyor, (Sen çalıyorsun, sana bir tek araç-gereç yok) diyor. O da bu arkadaşı müdüre şikâyet ediyor, (Bana araç-gereç vermiyor) diyor. Müdür, arkadaşı çağırıyor. (Biz onun ne yaptığını biliyoruz. Sen karışma, nereye götürürse götürsün, sen vermeye devam et) diyor.

Eğer müdür, patron bir işi biliyorsa, onlara söylemek uygun olmaz. Bilmiyorlarsa, ortada bir hainlik var ise bir kere söylenir. Artık bundan sonrasında müdürün yada patronun işine karışılmaz. Israr eden olunmaz. Kraldan oldukca kralcı idame, oldukca uygun bir deyim. Yöneticinin yada patronun yapmış olduğu bizlere gore yanlış olsa, bizimki de, bizlere gore doğru olsa, gene de onların işine kesinlikle karışmamalı. Zira mesuliyet onlara aittir.

Emîre itaat vacibdir
Sual:
Emîr, mubah bir şeyi, sözgelişi sigarayı yasaklasa, buna uymak gerekir mi?
CEVAP
Berika
’da, (Emîr [başkan, âmir], mubah olan bir şeyi emrederse yada yasaklarsa, buna itaat şarttır, bundan dolayı emîrin İslamiyet’e uygun emirlerine itaat vacibdir) buyuruluyor. Buradaki vacib, farz anlamına gelir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Günahı emretmedikçe, emîre itaat vacibdir.) [Beyhekî]

Nisa sûresinin (Tanrı’a, Peygambere ve sizden olan emîrlere itaat edin!) mealindeki âyette bildirilen itaat, Müslüman emîrin, dine uygun komut ve yasaklarına uymaktır. (Hadika)

Habeşî [zenci] cariye olan Ümmi Eymen’in oğlu Üsame bin Zeyd, 18 yaşlarında iken, bir birliğe kumandan olmuştu, Babası Zeyd bin Harise de, köleydi. Hicretin 8. senesinde, Mûte’de Rum ordusuyla savaşırken İslam ordusuna kumandanıydı. Hazret-i Ebu Bekir halifeyken, (Resulullah, sizi Üsame’nin emrinde muharebeye göndermişti. Gene aynı emîrle muharebeye hazır olun!) dedi. O süre Üsame 22 yaşındaydı. Bazıları, (Âsiler Medine’ye gelip halifeyi öldürebilirler. Üsame’yi değiştirseniz iyi mi olur?) dediler. Hazret-i Ebu Bekir, (Resulullah’ın beğenmiş olduğu komutanı değiştiremem) dedi. Üsame at üstünde, halife ve Eshab yürüyerek, Medine’den dışarı çıktılar. Halife, Eshaba veda ederken, (Birinci nasihatim, emîriniz Üsame’ye itaat etmenizdir) buyurdu. Hazret-i Üsame, Huzaa kabilesine gidip, mürtedleri öldürdü. Kırk gün sonrasında, zaferle Medine’ye döndü. Demek ki, emîr genç ve köle de olsa, ona itaat şarttır. Ona itaat edilmezse, onu vekil eden zata itaat edilmemiş olur. Sultan IV. Murad han, tütün içmeyi yasak edince, İsmail Hakkı Bursevî hazretleri, (Tütün içmek haramdır) demiştir. Gene o süre yaşayan Şernblali hazretleri de, (Halife mubahları yasak edince haram olur) buyurmuştur.

Sultan, umumun faydası için bir mubahı yasak edince, dinlemek vacib olur. (Berika)

Şâfiî âlimlerinden Necmeddin-i Gazzî, (Sultan yasak edince, sigara içmek haram olur. Devam edilirse, büyük günah olur) buyuruyor. (Dürr-ül-muhtar)

Demek ki, halife yada emîr umumun faydası için sigarayı yasak edince, sigara içmek haram oluyor.

Âmire itaatin önemi
Sual: Birkaç sualimiz var:
1-
Dinimizin emîr diye bildirdiği âmire itaatin önemi nedir?
2- Bölge emîrinin yürüttüğü işleri, ondan izinsiz yürütmeye kalkmak, kendini âmire itaat etmekte değil de, o işleri yapmakta görevli sanmak uygun mudur? Sözgelişi temsilcilikteki görevlilere, âmirden habersiz barınak temin edilebilir mi? Yiyecek verilebilir mi?
3-
İzinsiz söyleşi grupları kurulabilir mi?
4- İzinli kurulan söyleşi gruplarında, grup başının yetkisi nedir? Şeyhlik yapabilir mi?
5- Âmirinden habersiz başka yerden konferansçı çağrı edip konuşma organize edilebilir mi?
6- Gelen konferansçı, o bölgenin âmirinden habersiz konuşma verebilir mi? Konferansçı, o bölgenin âmiri şeklinde davranabilir mi, izinsiz imamlığa geçebilir mi ve onu biz zorla imam deneyebilir miyiz?
7- Konferansçı, bayanlara da vaaz ve tembih verebilir mi? Hanımefendiler konferansçıya sual sorabilir mi? Bayanları da, namazda cemaate dâhil edebilir mi?
CEVAP
1-
Dinimizde emîre kısaca âmire itaatin önemi büyüktür. Âmirlerle münakaşa edilmez. Onların yapmış olduğu işler yüce orta eleştiri edilmez. Onlara itiraz, onları belirleme eden âmire itiraz olur. Bizim yanlış sandığımız şey doğru olabilir. Doğru sandığımız şey, yanlış olabilir. Âmirimize itaat gerekir. Birkaç hadis-i şerif:
(Emîre itaat vacibdir.) [Beyhekî] (Burada vacib, farz anlamına gelir.)

(Emîrin beğenmediğiniz işlerine sabredin! Zira itaat etmeyip, o topluluktan bir karış ayrılan, cahiliyet ölümü ile ölmüş olur.) [Buhârî]

(Bana itaat, Allahü teâlâya itaattir. Bana isyan, Allahü teâlâya isyandır. Başındaki emîre itaat, bana itaattir, ona isyan ise, bana isyandır.) [Buhârî]

(Başınızdaki komut, Habeşli siyah bir köle de olsa, ona kesinlikle itaat edin!) [Buhârî]

(Bazı emîrler gelir, rızıklarınıza el atar, yalanlarla sizi avutmaya çalışır. Gene de emîrlik haklarını tanıyın.) [Taberânî]

(Hoşuna gitse de, gitmese de, emîrin sözünü dinle ve ona itaat et!) [Buhârî]

Hazret-i Huzeyfe diyor ki: Peygamber efendimiz, (Benim yoluma uymayan, insan kılıklı, şeytan huylu emîrler gelecektir) buyurunca, (Yâ Resulallah, bu zamana yetişirsem ne yapayım?) diye sual ettim. (Müslümanların cemaatine ve imamına uy! Sırtına vurup malını alsa da, emîrin sözünü dinle ve ona itaat et!) buyurdu. (Buhârî)

Dinimizde birlik ve beraberliğin sağlanması için âmire itaatin önemi büyüktür.

Âmirimiz fena diye yakınmak doğru değildir. Ilkin kendimize bakmamız, kendi kusurlarımızı düzeltmemiz gerekir.

Kendimizi düzeltirsek, âmirlerimiz de düzelir. Nitekim hadis-i şerifte, (Siz nasılsanız, başınıza o şekilde âmirler geçer) buyuruluyor. (Deylemî)

Habeşî [zenci] cariye olan Ümmü Eymen’in oğlu Üsame bin Zeyd, 18 yaşlarında iken, bir birliğe kumandan olmuştu, babası Zeyd bin Harise de köleydi. Hicretin 8. senesinde, Mûte’de Rum ordusuyla savaşırken İslam ordusunun kumandanıydı. Hazret-i Ebu Bekir halifeyken, (Resulullah, sizi Üsame’nin emrinde muharebeye göndermişti. Gene aynı emîrle muharebeye hazır olun!) dedi. O süre Üsame 22 yaşındaydı. Bazıları, (Âsiler Medine’ye gelip halifeyi öldürebilirler. Üsame’yi değiştirseniz iyi mi olur?) dediler. Hazret-i Ebu Bekir, (Resulullah’ın beğenmiş olduğu komutanı değiştiremem) dedi. Üsame at üstünde, Halife ve Eshab yürüyerek, Medine’den dışarı çıktılar. Halife, Eshab-ı kirama veda ederken, (Birinci nasihatim, emîriniz Üsame’ye itaat etmenizdir) buyurdu. Hazret-i Üsame, kırk gün sonrasında, zaferle Medine’ye döndü. Demek ki, emîr genç ve köle de olsa, ona itaat şarttır. Ona itaat edilmeseydi Resulullah’a itaatsizlik olurdu. Belirleme edilen emîre itaat etmemek, onu belirleme eden zata itaat etmemek olur. (Vekil aslolan gibidir) buyuruluyor. Bir zat, birini emîr olarak belirleme etmişse yada onu kendine vekil etmişse, vekile itiraz, vekil edene itiraz olur. Açıkça diyemese bile, “Sen bu işi beceremedin, sen bu kişiyi yanlış seçtin, işi ehline vermedin, haram işledin” demek olur. Bu şekilde söylemenin ne kadar çirkin, ne kadar tehlikeli bulunduğunu iyi anlamalıdır. Merhum Enver abimiz, şunu anlatmıştı:
Peygamber efendimiz, “sallallahü aleyhi ve sellem” oldukca kalabalık bir evde Eshab-ı kiramla söyleşi ederken, bir kabile reisi gelir. Oturacak yer olmadığı için kapının eşiğine oturur. Bunu gören Peygamber efendimiz, onu yanına çağırır, kendi hırkasını çıkarır, dörde katlar, (Bu hırkamın üstüne otur) buyurur. O kutsal kabile reisi, hırkayı öpüp başına koyar, (Yâ Resulallah, kusurumu affedin! Hırkanızı buyurun) der. Peygamber efendimiz, (Benim maksadım başkadır) diyerek Eshab-ı kirama döner, (İnsanların yükünü çeken bir âmir yada onlara hizmet eden biri gelirse, ayağa kalkın, ona saygı gösterin! Size bunu öğretmek için bu şekilde yaptım) buyurur. Beş şahıs için ayağa kalkılır: Ana, baba, hoca, seyyid ve âmir.

2- Birinci maddede açıkça anlatıldığı suretiyle, emîre itaatsizlik kabahat olduğu şeklinde, onun işlerine müdahale etmek, ondan habersiz o işleri yürütmeye kalkmak daha büyük suçtur. Görevlilerin barınacakları yerden, yiyip içmelerinden emîr görevli olur. Başkalarının bu işe izinsiz müdahale etmeye kalkışması oldukca yanlış olur.

3- İzinsiz söyleşi grubunun kurulması meşru olmaz. Korsan bir grup kurulmuş olur. O sohbetten feyiz ve bolluk hâsıl olmaz. Bir tek bu grubu kuranlar değil, izinsiz bulunduğunu bilerek oraya gidenler de bu işten görevli olur.

4- İzinli kurulan söyleşi grubunda, sadece bildirilen mevzularda söyleşi olur. Bir tek bu kitaplar okunacak denmişse bir tek o kitaplar okunması mümkün, başka mevzular konuşulmaz. (Şunu yapmak, şu kitapları okumak daha yararlı olur) denilerek başka iş yapılmaz. O grubun başı, bölge âmirine karşı mesuldür, ondan izinsiz gündemi değiştiremez. Hele şeyhlik falan yapması imkansız. (Ilkin Kur’an okuyalım, şu duayı ezberleyelim, şu mevzuyu işleyelim, şu hizmeti yapalım) deme yetkisinde değildir. Yetkisini aşıp o şekilde bir şey derse, o iş meşru olmaktan çıkar. Bu hususlar hanımefendiler için de aynen geçerlidir.

5- Âmirden habersiz konferansçı çağrı etmek de, oldukca büyük yanlışlıktır, gayrimeşru bir iştir. Bir dost söyledi:
(Geçen yıl beni bir yere konuk olarak çağrı ettiler. Ben oraya bir tek konuk olarak gelmiştim. Bir de ne göreyim, 90-100 şahıs toplamışlar. “Haydi, bunlara söyleşi et” dendi. Bir emrivaki ile karşı karşıya kalmıştım, oldukca sıkıldım. Hiçbir hazırlığım falan da yoktu. Esasen benim sohbetlere konuşmacı olarak katılmışlığım olmadığı şeklinde o şekilde bir kabiliyetim de yoktu. Fazlaca utangaç oldum, üzüldüm.)

Misafiri bu şekilde emrivaki işlerle karşı karşıya bırakmak asla doğru olmaz.

6- Konferansçı, bölge âmirinden izinsiz ve habersiz birkaç kişinin, hattâ yüzlerce kişinin arzusu üstüne konuşma veremez. Konferansçı, ilkin bulunmuş olduğu bölgenin âmirinden izin almak şartıyla, başka bir şehre gidebilir. İzin almadan hiçbir yere gitmesi meşru olmaz.

Bir dost, Konya’dan başka şehre giderken yolda şehit oluyor. Bir de merhum Mehmet Darende abimiz vardı. Ehl-i sünneti yaymaktaki arzusu bir aşk derecesindeydi. Gözü hizmetten başka bir şey görmezdi. Kitap satışına giderken âmirinden izin almayı bile düşünecek durumda değildi. O da hizmet esnasında abdestli olarak şehit oluyor. Merhum hocamız, ikisi için de aynı şekilde, (İzinli mi gitmişti?) diye soruyorlar. (Hayır) dediklerinde, her ikisi için de aynı cevabı verip, (Eğer izinli çıkmış olsaydı, bu kaza başına gelmezdi) buyuruyorlar. İzinli gitmek bu kadar önemlidir. İzinli gittiği yerdeki bölge âmirine teslim olunur. O ne derse onun söylediğini yapmak gerekir. Ne kadar bilgili olursa olsun, kendiliğinden imamlığa geçmesi asla caiz olmaz. Tersine oradaki birinin, onu zorla imam yapması da oldukca yanlış olur. Teklif edilebilir, kabul etmezse ısrar edilmez. Bir ihtimal bir mazereti olabilir.

7- Konferansçı, pîr-i fâni de olsa, bayanlara vaaz ve tembih veremez. Sohbete gelen hanımefendiler da sual soramaz. Hanımefendiler fakirlik olmadıkça namahrem erkeklerle konuşamaz. Bir hadis-i şerif:
(Ey hanımefendiler, sadece mahreminiz olan erkeklerle konuşun, mahreminiz olmayanlarla konuşmayın!) [İbni Said]

İbni Abidin hazretleri de buyuruyor ki:
Kadının sesini adamın işitmesi doğru değildir. Hanım aşikâre telbiye yapması imkansız, bundan dolayı sesi avrettir. Hanımefendilerin yabancı erkeklerle gereksinim hâlinde, gereksinim kadar hitabı caizdir. Seslerini yükseltmeleri caiz değildir. Bundan dolayı ezan okumaları caiz görülmemiştir. Hanımefendilerin namaz kılmak ve vaaz dinlemek için camiye gitmeleri de caiz değildir. (Redd-ül-muhtar)

Hanımefendilerin evde kıldıkları namaz, daha sevabdır. İki hadis-i şerif:
(Kadının en hayırlı namazı, evinin en dip köşesinde kıldığıdır.) [Taberânî]

(Kadının, evinin en dip köşesinde kıldığı namaz, salonda kıldığından, salonda kıldığı ise, camide kıldığından daha sevabdır.) [Ebu Davud]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/17/amire-itaat-dinin-emridir/feed/ 0 5561