ilgili – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Thu, 17 Oct 2019 18:22:56 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Yiyip içmekle ilgili çeşitli sorular https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/17/yiyip-icmekle-ilgili-cesitli-sorular/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/17/yiyip-icmekle-ilgili-cesitli-sorular/#respond Thu, 17 Oct 2019 18:22:56 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6113

Sual: Sirke ve pekmez zaman içinde şarap haline gelir mi?
CEVAP
Hayır, gelmez

Sual: Yiyecekler ve gıdalar içinde gelatin diye bir madde bulunuyor, çokları bunun genel olarak domuzdan geldiğini bildiriyor. Bu doğru mu? Şu demek oluyor ki gelatin bulunan yiyeceklerden uzak durmak mı gerek?
CEVAP
Dinimizde ölçü vardır. Yenilen gıdada domuz yağı olduğu kati olarak bilinmiyorsa yiyip içmekte sakınca yoktur.

Sual: Yiyecek kaplarını kapalı mı tutmak lazım?
CEVAP
Yiyecek ve içecek kapları, kapaklı olmalıdır. Akşam yatarken yiyecek ve içecek kaplarının üstü örtülmelidir. Kapılar kapanmalıdır. Işıklar söndürülmelidir. Çocuklar eve gelmiş olmalıdır. Geceleri cinnîler yayılır. Devamlı tertipli, tertipli olmak, temizliğe riayet etmek oldukça iyi olur.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Gece yatarken, su kaplarının ağzını ört, yiyecek kaplarının üstünü ört! Eğer kapayacak bir şey yoksa, Besmele çekerek bir çubuğu üzerine koy!) [Müslim](Gece kapları kapayın, boş kapları da kapatın yada ters çevirin!) [Buhari]

Sual: Haşhaşlı ekmek yiyecek günah mıdır?
CEVAP
Günah değildir. Çöreklere konan, haşhaşın tohumudur. Tohumu yağlı bir maddedir, içinde afyon yoktur. Tohumundan, yağ da çıkarılır. Yağında da, posasında da afyon yoktur. Haşhaşın afyon kısmı kapsülünde olur. Bu kısmı da esasen çöreklere konmaz.

Sual: Nezle olunca burnum tıkanıyor. Alkollü ilacın buharını solunum caiz mi?
CEVAP
Evet, fakat alkolsüzü var ise daha uygun olur.

Sual: Kakao likörü bulunan çikolatayı yiyecek caiz midir?
CEVAP
Likör, meyve, alkol ve esans karışımından meydana getirilen bir içkidir. Yurtdışından gelen likörlü şeker ve çikolatalar vardır. Bu tarz şeyleri yiyecek caiz değildir. Fakat kakao likörü, likör karışmış kakao değildir. Kavrulmuş kakao çekirdeğinin öğütülerek akıcı hale getirilmiş şeklidir. İçinde alkol yoktur. Türkiye’de, kelimeler üstünde kavram [mefhum] kargaşası vardır. Birçok kelime yerinde kullanılmıyor. Örneğin (Mucize yarattı) diyorlar. Mucize peygamberlerden başkası için kullanılmaz. Yaratmak da yalnız Tanrı’a mahsustur. Yanlış kelime kullanmaktan sakınmalıdır!

Sual: Kuş yada başka hayvan şeklinde pasta yapmak caiz midir?
CEVAP
Hayır. Mubahlarda da dine uymakta hayır-bereket vardır.

Sual: Bir dost, başka yerdeki arkadaşına vermem için bir kutu çikolata verdi. Yolda çikolataların yarısını yedim. Varınca, çikolataların yarısını yediğimi söyleyip helalleştim. Habersiz yediğim için günah oldu mu?
CEVAP
Emanete hıyanet etmişsiniz. Helalleşmeden ölebilirdiniz de. Fakat helalleştiğinize nazaran, yalnız mekruh olur. (Hindiyye)

Sual: Sigara azca içince günah olmayınca, bazı otlar var onlar günah olur mu diyorlar, eroinin daha hafifi imiş?
CEVAP
Eroin hafifçe değil, oldukça güçlü uyuşturucudur. Sarhoş etmeyen otları yemekte sakınca yok. Sarhoş edenleri de sarhoş etmeyecek kadar yiyecek caizdir.

Sual: Bir hoca, (Bulaşıkları sabaha bırakmak günahtır, fakirliğe sebeptir. Zira yarın yaparım diyenler helak olur buyuruluyor) dedi. Doğru mu?
CEVAP
İmkan var ise her işi zamanında yapmak, yarına bırakmamak iyi olur. Fakat bulaşıkları sabaha bırakmak günah değildir. (Yarın yaparım diyen helak oldu) hadis-i şerifi, tevbe şeklinde, farz olan ibadetlerle ilgilidir. Yoksa bulaşık yıkamakla ilgili değildir. Fakirliğe sebep olanlar içinde bulaşıkları geç yıkamak diye bir şey yoktur. Hadis-i şerifte, fakirliğe sebep olanlar sayılırken (Çanağı ve çömleği, yıkamadan yiyecek koymak. Kapkacağı, örtüsüz bırakmak) buyuruluyor. Bulaşıkları sabah yıkayıp temiz olarak konunca mahzuru olmaz. Yemeklerin üstünü açık koymak da uygun değildir. Buzdolabına konunca açık konmamış olur. Veya örtecek bir şey bulamayan besmele ile bir çubuk bile koysa caizdir.

Sual: Fazlaca et yiyecek kalbi karartırmış. Ölçüsü ne bunun?
CEVAP
Sürekli kırk gün yenirse oldukça yenmiş olur.

Sual: Ağız kokusu olmasın diye sakız çiğnenebilir mi?
CEVAP
Evet çiğnenebilir.

Sual: Et üstündeki kan başka ete bulaşırsa necis olur mu?
CEVAP
Hayır. Akan kan necistir. Akmayan, etteki kan necis olmaz.

Sual: Mentollü mendilde alkol var mı?
CEVAP
Yoktur.

Sual: İçkili lokanta sahibinin armağan etmiş olduğu yemeği yiyecek caiz mi?
CEVAP
Caizdir. Zira malının bir çok haram değildir.

Sual: Kokmuş et necis mi?
CEVAP
Değildir.

Sual: Yetiştirme yurdu çalışanı, yurdun yemeğini yiyebilir mi?
CEVAP
Yiyebilir. Yetimin velisi onun malından yiyebilir.

Sual: Şifa âyetlerinin fotokopisini suya koyup, suyu içmek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Mülci ikrah ile şarap içmeyen günaha girer mi?
CEVAP
Caizliğini bilmeyen, içmeyip öldürülürse şehittir.

Sual: İthal peynirleri yiyecek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Abdest alıp musluktan su içmek, abdestten artan suyu içmek şeklinde şifa mı?
CEVAP
Evet.

Sual: (Ben yokken masamın üstündeki şekerden alın) diyorum. Götürmeleri caiz mi?
CEVAP
Orada yemeleri caizdir. Götürmeleri caiz değildir.

Şeker tutmak
Sual:
(Ev sahibi şeker kutusunu bir arkadaşa verip, misafirlere istediğin şeklinde dağıt dese, o da bazısına bir tane bazısına birkaç tane verse, kimi orada yese, kimi evine götürse caiz olmaz) deniyor. Doğru mudur?
CEVAP
Doğru değil, yanlıştır. Asla mahzuru olmaz. Vekil, aslolan gibidir, tamamlanmamış yada fazla verebilir. Verilen şey, alanın mülkü olduğundan, ister orada yer, isterse evine götürür.

Sual: Çaldırmış olduğu sütü içtikten sonrasında, tazmin etse, helal olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Kırlarda akarsular, ırmaklar üstü açık olarak akıyor. Bu sular içilir mi, bu şekilde sular ile abdest alınır mı?
CEVAP
İçine necaset karışmıyorsa üstünün açık olmasının mahzuru olmaz. Genel anlamda akarsu kirli olmaz. Hadis-i şerifte, (Rengi, tadı ve kokusu değişmeyen su temizdir, necis değildir) buyuruluyor. (Dürer)

Sual: Kati izin vereceği malum kişinin malını yiyecek caiz mi?
CEVAP
Caiz. Fakat suizanna sebep olacak şeyden uzak durmalı.

Sual: Uşur vermeyen akrabanın, yemeğini yiyecek caiz mi?
CEVAP
Fitneye, harama sebep olmamak için caizdir.

Sual: Zemzem ile çay pişirmek mekruh mu?
CEVAP
Evet.

Alkolün sirkeleşmesi
Sual:
Turşunun içine olgun üzüm salkımı atılıyor. Zaman içinde üzümde alkol teşekkül ediyor, alkol de zaman içinde sirkeye dönüşüyor. Turşuya bu şekilde olgun üzüm koymak caiz olur mu?
CEVAP
Sonunda sirkeye dönüştüğü için mahzuru olmaz. Üzüm şırasından sirke yapılırken de, ilkin alkole dönüşür, sonrasında sirkeleşir. Sirkeleşince kullanmanın mahzuru olmaz.

Sual: Beş dost bir odada çalışıyoruz. Sigara içmeyen içenden rahatsız oluyor. Sigara içme yasağı konulsa, içen rahatsız oluyor. Sigaradan hasta olan bile oluyor. Ne yapmak lazımdır?
CEVAP
Zarara engel olmak tercih olunur.

Sual: Bir mahalli gazetede şu haber vardı: (Sebzelerin altına koymak suretiyle, foseptik çukura gidiyor, lağım suyunu doldurup geliyoruz.)
İnsan pisliğini gübre olarak kullanmak ve bu şekilde sulanmış sebzeleri yiyecek caiz midir?
CEVAP
İnsan necasetini yalnız başına kullanmak caiz değildir. Toprak yada başka şeyle karışık satmak ve kullanmak caizdir. İnsan yada hayvan necaseti ile sulanmış sebzeleri yıkayıp yiyecek caizdir. Lağım suyu ile sulanmış sebzeleri yiyecek caiz değildir. (S. Ebediyye)

Sual: Evde sular kesilince, içmek, abdest almak şeklinde bir ihtiyâç için cami avlusundaki şadırvandan su almak caiz midir?
CEVAP
Caizdir.

Domuz eti kesilen bıçak
Sual:
Domuz eti kesilen bıçakla koyun eti kesiliyor. Bu şekilde eti yiyecek caiz midir?
CEVAP
Bıçağı yıkadıktan sonrasında, koyun etini kesmelidir. Domuz eti kesilen bıçakla kesilen koyun etini, yıkadıktan sonrasında yemelidir.

Kirli yemeği yiyecek
Sual:
İki Müslümandan biri bir yemeğe kirli, diğeri temizdir dese, o yiyecek yenir mi?
CEVAP
Temiz diyene saygınlık edilir. (İbni Abidin)

Sual: Horoz, tüfekle vurularak öldürülse yenmesi caiz olur mu?
CEVAP
Hayır, caiz olmaz. Zira horoz av hayvanı değildir. Tüfekle vurulursa, ölmeden ilkin kesmek gerekir. Kesilmezse yenmez. (Bedâyi)

Tezekle ısıtılan fırın
Sual: Tezekle ısıtılan fırında pişirilen ekmeği yemekte sakınca var mıdır?
CEVAP
Necaset yanınca, külü temiz olduğundan, mahzuru yoktur.

Günah işleyenin yemeği
Sual: Büyük günah işleyen, fakat kazancı helal olanın yemeğini yiyecek caiz midir?
CEVAP
Evet, gerektiğinde yiyecek caizdir. Örneğin içkili lokanta işletenin yemeğini yiyecek caizdir.

Sual: Bayanların toplantısına gittiğim süre, orada yiyip içiyoruz, hatta bizlere armağan de veriyorlar. Bunlara, kocalarının izin verip vermediğini bilmiyoruz. Orada yiyip içmemizin, bir mahzuru var mıdır?
CEVAP
Ev sahibine suizan, caiz değildir. Hazırlananları yiyip içmekte ve verilen hediyeyi, alıp eve götürmekte, sakınca yoktur.

Ölü koyunun sütü
Sual:
Ölmüş koyunun sütü içilir mi?
CEVAP
Hanefi’de temizdir, içilir. Şafii’de necistir, içilmez.

Vejetaryen olmak
Sual:
Vejetaryen olmak, doğrusu asla et yememek, eti kendine zararı olan görmek, dine uygun mudur?
CEVAP
Et yememek günah değilse de, eti zararı olan bilip, kendine haram etmek caiz olmaz. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Ey inanç edenler! Tanrı’ın size helal etmiş olduğu, temiz şeyleri haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Tanrı, sınırı aşanları sevmez.) [Maide 87]

Her gün et yiyecek, kalbe sorun verir. Asla et yememek ise, ahlakı bozar. (Şir’a şerhi)

Tavuğun boynunu koparmak
Sual:
Boynu koparılarak öldürülen tavuğu yiyecek caiz midir?
CEVAP
Hayır.

Paskalya çöreği
Sual: Hristiyanların paskalya günlerinde yapmış olduğu çörek, pastanelerde her gün yapılıp satılıyor. Bu çöreği, paskalya haricinde yemekte sakınca var mıdır?
CEVAP
Paskalya haricinde yemekte sakınca yoktur.

Davetsiz konuk
Sual:
Çay daveti olan bir yere, tanıdık diye davetsiz gidenin orada yiyip içtiği haram olur mu?
CEVAP
Kapıdan girerken buyur denmişse izinli girilmiş olur. İkram edileni yiyip içmek caiz olur.

Altın ve gümüş tozu yiyecek
Sual:
Altın ve gümüş tozu çikolataların içine konuyor. Muhallebi ve sütlaç şeklinde yiyeceklerin de üzerine ekiliyor. Bu gıdaları yiyecek caiz midir?
CEVAP
Caizdir. Vücuda zarar vermeyen ve necis olmayan şeyleri yiyip içmek caizdir. Vücuda zarar verenleri ve necis olanları yiyecek caiz olmaz.

İki günde üç öğün
Sual:
Kefaretlere bakınca, hep fakirin sabah ve akşam doyurulmasından bahsediyor. Acaba sıhhat açısından evla olan iki öğün yiyecek midir yoksa iki günde üç öğün yiyecek midir?
CEVAP
Günde iki öğün yiyecek caizdir. Evla olanı ise iki günde üç öğün yemektir. Sadece ihtiyaca ve emek harcama şartlarına nazaran azca yada oldukça yiyecek de caizdir.

Bal, zeytin ve çörek otu
Sual: (Melekler, evinde bal, zeytin ve çörek otu olana istigfar ederler)
mealinde bir hadis var mıdır?
CEVAP
Evet, M. Cihar Yâr-i Güzin kitabında bu şekilde bir hadis-i şerif bildirilmektedir.

Ziyafetin kabulü
Sual: Ziyafet yemeğinde, elde olmadan bardakların, tabakların kırılması yada buna benzer istenmeyen zararı olan ve fena bir durumun meydana gelmesi hayra mı alamettir?
CEVAP
Evet, hayra alamettir. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Dertlerin, elemlerin acılıkları, bir hastalığı iyi edecek yararlı ilacın acılığı gibidir. Bozuk niyetle, gösteriş için, çıkar için meydana getirilen bazı ziyafetlerde, yemeğe kusur bulmak yada başka sûretle meydana getirilen eziyetle, ziyafet verenin kalbinin kırılması, yemekteki zulmeti, niyetin bozukluğuyla hâsıl olan günahı gidermekte, kabul olmasına sebep olmaktadır. Eğer misafirlerin şikâyeti, hakareti olmasaydı ve ziyafet sahibinin kalbi kırılmasaydı, yiyecek zulmetli ve günah olacak, kabul edilmeyecekti. Kalbin kırılması, kabule sebep oldu. (1/64)

Ağaçtaki meyveyi yiyecek
Sual
: S. Ebediyye’de (Ağaçtaki meyve armağan edilmez) deniyor, fakat mal sahibi, (Bahçeme gir, istediğin kadar meyve ye, istediğin kadar al evine götür, başkalarına da ver! Hepsi helal olsun) dese, o şahıs de yese, başkasına verse, evine götürse helal olur mu?
CEVAP
Bir tek yedikleri helal olur. Evine götürdükleri ve başkalarına verdikleri helal olmaz, şu sebeple miktarı bilinmeyen yiyeceğin yenmesini helal etmek caizdir, fakat miktarı bilinmeyen malı almak için vekil etmek, bilinmeyen ve ayrı olarak teslimi mümkün olan malı ayırmadan armağan etmek sahih değildir. (S. Ebediyye, Dürret-ül-beyda)

Hayvanla ilişkiye girmek
Sual: Koyun şeklinde eti yenen yada köpek şeklinde eti yenmeyen hayvanla ilişkiye girmenin hükmü nedir?
CEVAP
Fazlaca çirkin ve büyük günahtır. Bunu sadist denilen ruh hastaları yapar. Tecavüze uğrayan hayvan, kesilip yakılır. Eti yenenin, etini yiyecek de caizdir. (S. Ebediyye)

Yanık yiyecek
Sual: Kızartılan yiyeceklerin oldukça kızarmış yerini yiyecek haram mıdır?
CEVAP
Hayır, haram değildir. Yanmışsa ve yanık da vücuda zarar verecek kadar çoksa, o süre yenmez.

Domuz sütüyle beslenen kuzu
Sual:
Domuz sütüyle beslenen kuzunun eti yenir mi?
CEVAP
Evet yenir. Necaset yiyen hayvanın etinin yenebilmesi için, deveyle sığır 10, koyun 4, tavuk 3 gün hapsedilir, doğrusu necaset yedirilmez. (İbni Abidin – S. Ebediyye)

Başka bir kavle nazaran, deve 40, sığır 20, davar 10, tavuk 3, serçe 1 gün hapsedilir. (Hindiyye)

Kobe danası
Sual: Kobe danasının eti en iyi et kabul ediliyormuş, fakat bunlara bira da içiriliyormuş. Bu şekilde bir hayvanın etini yiyecek caiz olur mu?
CEVAP
Kobe danası da, domuz sütüyle beslenen kuzu gibidir. 10 gün bira verilmeyip kesilirse sorun kalmaz.

Eşek sütü
Sual:
Eşek sütünün, çocuklardaki öksürüğe iyi geldiği söyleniyor. Bunun için içirmek caiz olur mu?
CEVAP
Evcil eşek eti ve sütü, tahrimen mekruhtur. Yalnız Maliki mezhebinde helaldir. Öksürük için mubah ilaç bulunmazsa, iyi geldiği de kesinse içirilebilir, bu şekilde bir ihtiyaçtan dolayı Maliki mezhebi yansılamak edilerek de içirilebilir.

Karton kutu
Sual: Karton kutu içinde satılan sütleri içmenin mahzurlu olduğu söyleniyor, bunun aslı var mıdır?
CEVAP
Hayır, dînî yönden mahzuru yoktur. Zaman içinde bozulabilir yada içine sağlığa zararı olan madde konabilir. Bu şekilde bir durum olmadıkça mahzuru olmaz.

Düğün yemeğinde
Sual: Genel anlamda düğün davetlerine gittiğimizde her insanın önüne yemekler geliyor, bir de sofraya ek olarak bir tabak içinde meyve, börek, kürdan, kâğıt peçete konuyor. Bu tarz şeyleri isteyen kullanabiliyor. Ortaya konmuş bu şeylerden orada kullanmayıp evimize götürsek caiz olur mu?
CEVAP
Düğün sahibinin izni olmadan onları götürmek caiz olmaz. Üç peçete götürüyorum, beş kürdan aldım demek gerekir. Ortaya konan börek ve meyve şeklinde şeyler için, düğün sahibi, (İstediğiniz kadar yiyin, istediğiniz kadar da evinize götürün) dese, yalnız yedikleriniz caiz olur, eve götürülenler caiz olmaz. (S. Ebediyye)

Sofraya her insanın önüne şahıs sayısı kadar peçete, kolonyalı mendil konsa, bu tarz şeyleri da izinsiz alıp evimize götüremeyiz.

Eve götürürken şu kadarını eve götürüyorum diye düğün sahibine yada o işle yetkili birine söylemek gerekir. O süre caiz olur. Bu tarz şeyleri alırken, düğün sahibi görmüşse doğrusu kaç tane aldığını biliyorsa, bunun mahzuru olmaz, izin vermiş anlamına gelir.

Eğer bu yargı bilinmeden alınmışsa, alınanlar için tevbe etmeli ve düğün sahibini arayıp şu kadar şunu aldım hakkını helâl et denmesi gerekir. O helâl etse bile, izinsiz alma günahı için ek olarak tevbe etmek ve tekrar habersiz almamak gerekir.

Tıbben zararı olan ise
Sual:
Tıbben zararı olan olmayan bir şey, dinen de zararsız olur mu?
CEVAP
Tıbben zararı olan olan bir şey, dinen de zararı olan olur. Tıbben zararı olan olmadığı hâlde dinen zararı olan olan oldukça şey vardır. Örneğin, Besmelesiz kesilen kuzu eti, tıbben mahzurlu değilse de, dinen mahzurludur. Bir kaşık şarap tıbben zarar vermese de dinen haramdır.

Vücuda zarar veren mubah şeyler, dinen de mahzurludur. Örneğin helâlinden oldukça yense, tıka basa yenilse vücuda zarar verir ve dinen de günah olur. Alerji meydana getiren gıdaları ve meyveleri yiyecek de, dinen caiz olmaz.

Tuzlu şarap
Sual: Şarabın içine tuz konunca, sirkeleşme oluyormuş. Şarabın içine tuz atıp içenler oluyor. Bunun mahzuru var mıdır?
CEVAP
Elbet mahzuru vardır. Tuz, konar konmaz, şarap derhal sirke hâline gelmez. Zaman içinde sirke hâline gelirse, sadece o süre sirkeyi yemekte sakınca olmaz. Sirkeleşmeden yenilmez.

Ter necis mi?
Sual: Bilhassa yazın börek hamur harcını yoğuran kişiler, terliyor ve terleri hamurun içine akıyor. Bu şekilde ter damlamış hamurdan meydana getirilen böreği yiyecek caiz midir?
CEVAP
Yoğrulan hamurun içine düşen ter azsa, mahzuru olmaz. (Hindiyye)

Yumurtayı yıkamak
Sual:
Kabuğunu yıkamadan, yumurtayı suda kaynatıp, yiyecek haram mıdır?
CEVAP
Yumurtanın kabuğu necis olmadığı için yıkamadan kaynatıp yiyecek haram olmaz, fakat mekruh olur. Yıkayarak kaynatmalıdır.

Domateste haç işareti
Sual:
Mısır’da kendilerine Selefi denilen mezhepsizlerin, domatesin yatay kesilince haç şeklini aldığını bu yüzden domates yemenin haram bulunduğunu söyledikleri gazetelere haber olmuş. Acaba içlerinde provokatörler mi var? İslâmiyet’ten soğutmak için mi yapılıyor?
CEVAP
İçlerinde provokatörler olsa bile, diğerlerinin de ahmak olduğu anlaşılıyor. Bu şekilde bir şeyin yayımlanmasını iyi mi uygun görebilirler? Domates veya başka bir sebze yada meyve o şekilde kesilse artı işareti çıkabilir. Şeyh Ahmet vasiyetnamesini de uyduranlar bunlardır. Coca Cola yazısını tersten okuyunca La Muhammed, La Mekke yazıyor diyenler de bu kafada olan cahillerdir. İslâmiyet’le ve Müslümanlarla alay edilmesine sebep oluyorlar.

Allahü teâlâ, kulları istifade etsin diye, topraktan çeşitli meyve, sebze şeklinde rızıklar çıkarıyor. Bu rızıkları hangi mezhepsiz haram edebilir ki? Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Tanrı’ın kulları için yerden çıkardığı ziynetleri ve temiz rızıkları kim haram kılabilir?) [Araf 32]

Bu Selefiler, İbni Teymiyye’yi rehber kabul edip, dört hak mezhepten birine uymadıkları için İslâmiyet’e oldukça zarar vermişlerdir.

Ölü tavuk yumurtası
Sual:
Leş olarak ölen tavuğun karnından çıkan kabuklu yada kabuksuz yumurtalar yenir mi? Ölmüş koyunun sütü içilir mi?
CEVAP
Yumurtalar yenir. Şâfiî’de, kabuğu sertleşmemişse yenmez. Ölü koyundan gelen süt de temizdir, içilir. Şâfiî’de ise necistir, içilmez.

At sütü
Sual:
At sütü helâl midir?
CEVAP
At sütü temizdir, helâldir. Eti de helâldir, sadece neslinin azalmaması için, etini yiyecek mekruh denilmiştir. (S. Ebediyye)

Güvercin yiyecek
Sual:
Yenmesi helâl olan güvercin, serçe ve keklik şeklinde kuşlar yenirse, mahşerde davacı olacakları söyleniyor. Böyle bir durum var mıdır?
CEVAP
Allahü teâlâ, her şeyi insanların istifadesi için yaratmıştır. Eti yenen kuşlar, kesilip yenildikleri için davacı olmazlar. Hangi hayvan olursa olsun eziyet etmek, eziyetle öldürmek haramdır. Dinimizin yenmesini helâl kıldığı hayvanları kesmek eziyet değildir, hiçbir hayvan bundan dolayı davacı olmaz.

Ağda kullanmak
Sual:
(Ağdanın içinde, besin olan şeker de olduğundan, kıl dökmede kullanılması caiz olmaz) deniyor. Ağda yapmak, şekere hakaret mi oluyor?
CEVAP
Fıkıh kitaplarında, (İpek şeklinde para eden şeylerle, zemzemle, kâğıtla istinca tahrimen mekruhtur. Boş kâğıda da saygı lazımdır) deniyor. Fakat istinca için üretilen hela kâğıdını, havlu şeklinde kullanmakta sakınca yoktur. Tuz da bir gıdadır, fakat kanalizasyonun donmaması için lağıma tuz koymak caizdir. Bir ihtiyaçtan dolayı şırasını çıkarmak için, besin olan üzümü ayakla çiğnemek caiz olduğu şeklinde, gene besin olan ekmek hamurunu yoğurmak için, ayakla çiğnemek de caizdir. Şeker besin ise de, kılları temizlemek için meydana getirilen ağdayı, o iş için kullanmakta sakınca yoktur. Zira bunlar hakaret kastıyla değil, bir ihtiyaçtan dolayı yapılıyor.

Domuz eti yiyecek
Sual:
Açlıktan ve susuzluktan ölecek kimse şarap içebilir mi, leş, domuz ve insan eti yiyebilir mi?
CEVAP
Evet, ölmeyecek kadar şarap içmesi, leş, domuz ve insan eti yemesi caiz olur. Fakat canlı insanoğlunun etinden yiyemez. S. Ebediyye’de, Bezzaziyye fetvasından alınarak deniyor ki:
(Biri, aç olup yiyecek için leş dahi bulamayana, kolumdan kes de, yiyerek ölümden kurtul dese, kesmesi caiz olmaz. Yoksulluk hâlinde de, [canlı] insan eti helal olmaz.)

Gene S. Ebediyye’de nafaka bahsinde, (Diri insanoğlunun organını, etini yiyecek caiz değildir) deniyor. Yoksulluk hâlinde ölü insanoğlunun etini yemenin caiz olduğu, fakat vefat etmiş de olsa, peygamberlerin etinin caiz olmadığı Dürr-ül muhtar’da yazılıdır.

Sattığı maldan yiyecek
Sual: Biz, birkaç dost, kantinden yiyecek içecek aldık. Beraber yerken kantinci geldi, ona da ikram ettik. Bir dost, (Satıcı, sattığı maldan yiyemez) dedi. Böyle bir durum var mı?
CEVAP
Hayır, öyleki bir şey yoktur.

Karpuzu sol el ile yiyecek
Sual: S. Ebediyye’de, Peygamber efendimizin ekmeği sağ, karpuzu sol eline alıp yediği bildiriliyor. Kavunu ve üzümü iyi mi yiyecek gerekiyor?
CEVAP
Her şeyi sağ el ile alıp yemeli. Sadece sağ el meşgul iken, sol elle de yiyecek caizdir. Karpuz, kavun yada üzüm olsun fark etmez. Konacak yer uygun değilse, sağ el de meşgulse mecburen öyleki yapılır.

Ağız sütü ve şekerli bal
Sual: TV’de bir hoca, (Yeni buzağısı olan bir ineğin sütü, yalnız yavrusu içindir. O sütü içmek haramdır) dedi. Biz, o sütü yavrusuna da veriyoruz, fakat kendimiz de, ağız sütü dediğimiz o sütü kaynatarak içiyoruz. Bu sütün değişik bir tadı var. Aynı hoca, (Arıların tüm balını alıp, arılara şeker verilirse alınan bal haram olur) dedi. Ağız sütü içmek ve arıya şeker vermek haram mıdır?
CEVAP
Din kitaplarında, yeni doğurmuş ineğin ağız sütünün haram olduğu yazılı olmadığı şeklinde, arının balını alıp, sonrasında arıya şeker verilse, ilkin alınan bal da, haram olmaz. Hattâ verilen şekerden arı bal yapsa, gene o bal haram olmaz. Şekerden meydana getirilen balı, hakiki bal diye satmak, sahtekârlık ve günah olur. (Arıya şeker verdim, bu balda şeker vardır) denirse, o balı satmak da, yiyecek de, haram olmaz. Zira müşteri kandırılmıyor. Sütün yağını alıp, (Bu yavan süttür) diye satmak günah olmaz. Günah olan, yavan sütü, (Yağlı süttür) diye yalan söyleyip müşteriyi kandırmaktır.

Zamane hocaları, din kitaplarına saygınlık etmeden bu şekilde rastgele konuşuyorlar. Biri çıkıp da, (Hoca, bu hangi kitapta yazıyor?) diye sormuyor. Zira haramlar kitaplarda yazılıdır. Helâl olanlar yazılmaz. Örneğin muz, şeftali, yumurta şeklinde mübah yiyeceklerin helâl olduğu yazılmaz. Fakat haram olan yiyecek ve içecekler yazılıdır.

Sual: Hayvan necasetinden meydana getirilen tezekleri yakarak, yiyecek pişirmekte, ekmek yapmakta sakınca olur mu?
Yanıt:
Necaset yanınca, külü temiz olur. Tezek yakarak ısıtılan fırında, ekmek de yiyecek de pişirilir.

Sual: Tuz gölünün çevresinde yaşayan yaban domuzları kimi zaman bu göle düşüp ölüyor ve tuz içinde eriyip kayboluyor. Buradan elde edilmiş tuz temiz olur mu ve kullanılır mı?
Yanıt:
Merkep, domuz ve leş, tuz içine düşüp, tuz olsalar, temiz olurlar ve kullanılırlar. Su kuyusuna düşen gübre de, zaman içinde balçık hâline ulaşınca, temiz olur.

Sual: Ekmeği öpmenin dinimiz açısından bir mahzuru var mıdır?
Yanıt: Ekmeği öpmek, âdette bidattir. Niyete nazaran müstehab yada mekruh olur.

Perhiz, rejim yapmak
Sual: Çeşitli hastalıkları ve kiloları olanlar, rejim yapıyorlar. Rejim yapma mevzusunda dinimizin hükmü nedir?

Yanıt: İnsan hasta olmamaya dikkat etmeli, hasta olunca da, ilaç almalı, perhiz etmeli, fakirlere sadaka nezretmeli ve sık sık sadaka vermelidir. Perhiz doğrusu rejim yapmanın caiz ve lazım bulunduğunu, Teyemmüm âyeti göstermektedir. (Su zarar verince, kullanmayın, teyemmüm edin!) mealindeki âyet-i kerime meşhurdur. Resulullah efendimiz, hazret-i Ali ile bir eve giderler ve ikram olarak meyve getirilir. Hazret-i Alinin gözleri ağrıdığı için, meyveden kendileri yedikleri hâlde, hazret-i Ali’ye; (Sen yeme! Göz ağrısına zarar verir) buyururlar. Pişmiş pazı ile arpa getirilince; (Bundan ye! Gözüne yarar verir) buyurmuşlardır. Ödemi olanlara; (Su içmeyin! Suya perhiz ediniz!) buyurdular. İslam âlimleri, tıp ve tedavi üstünde oldukça kitap yazmışlardır. Bunlardan Dâvüd-i Antâkî’nin Tezkiret-ü ülil-elbâb, Türkçe Nusret Efendi risâlesi, İbrâhîm Ezrak’ın Teshîl-ül-menâfi ve Ebû Abdüllah Zehebî’nin Et-tıbbün Nebevî kitapları oldukça kıymetlidir. Perhizi, hadis-i şeriflerden, tecrübeli kimselerden ve doktordan öğrenmelidir. İlaç kullanmak ve perhiz yapmak sünnettir. Vacip ve farz olduğu bölgeler de vardır.

İbadetleri meydana getirecek kadar yemelidir
Sual: Yemeyi, içmeyi terk ederek açlıktan ve susuzluktan ölen bir kimse, bu yaptığından görevli olur mu?
Yanıt:
Yemeyip, içmeyip, açlıktan, susuzluktan ölen, günaha girer. Oysa, ilaç almayıp ölen, günaha girmez. Namazı ayakta kılacak ve oruç tutacak kadar besin almak farzdır. Doyuncaya kadar yiyip içmek mubahtır. Doyduktan sonrasında yiyecek, içmek haramdır. Yalnız sahurda ve misafiri utandırmamak için haram olmaz. Çeşitli meyve, tatlı yiyecek, içmek caiz ise de, caymak iyidir. Sofrada, lüzumundan fazla, çeşitli yemekler bulundurmak, ibadete kuvvetlenmek ve konuk için bulundurulursa, israf olmaz. Lüzumundan fazla ekmek bulundurmak da böyledir.

Sual: Piyasada tiryak isminde, ilaç olduğu söylenen bir içecek var. Bunu kullanmanın mahzuru var mıdır?
Yanıt: Tiryak denilen ilaçta, yılan eti, ispirto var ise, içmesi haram, satması caizdir. Bunların bulunmuş olduğu bilinmiyorsa, içmek de caiz olur. Tiryak, afyon anlamına gelir. Afyona alışmış olanlara tiryaki denir. Eski Yunan hakimlerinin, zehirlenmelere karşı yaptıkları bir ilaca da denir. İçinde afyon, yılan eti ve ispirto vardır.

Sual: Necaset ve aynı kirli şeyleri yiyen tavuk, koyun şeklinde hayvanların eti yenir mi?
Yanıt: Tezek ve başka necis şeyleri yiyen hayvanın eti kokarsa, yanına yaklaşınca kirli koku gelirse, eti, sütü ve teri necis olup, yemesi mekruhtur. Temiz şeyle beslenip, kirli kokusu kalmazsa caiz olur. Bunun için, tavuk üç gün, koyun dört, deve ve sığır on gün hapis olunur denildi. At eti ve sütü temizdir, helaldir. Nesli azalmaması için, mekruh denildi. Yabani eşek eti ve sütü helaldir.

Sual: Dışarıdan satın alınan yiyecek ve içecekleri, kapalı olarak mı eve götürmelidir?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak Süleymân bin Cezâ hazretleri, Eyyühel veled kitabında diyor ki:
“Dükkânını Besmele ile aç ve kapa! Yenecek bir şey aldığın süre, açık olarak tutup eve getirme, bir şeye sar ve örtülü şekilde yiyeceğini eve götür! Eve gidince, evlatları herhangi bir şeyle sevindir! Dükkânına geç git ve erken kapa! Öteki zamanlarında ilmihal bilgilerini öğren ve öğret!”

Karada, suda yaşayan haşeratı yiyecek
Sual: Karada yada suda yaşayan hayvanların içinde, avlanıp yenmesi haram olanlar var mıdır?

Yanıt: Avını köpek dişi ile yada pençesi ile yakalayan hayvanın etini yiyecek haramdır. Karada, suda yaşayan haşeratı yiyecek, helal değildir. Örneğin, kertenkele, kaplumbağa, yılan, kurbağa, arı, pire, bit, sinek, akrep, midye, yengeç ve fare, köstebek, kirpi, sincap yiyecek helal değildir. Avlanılan, yakalanan her balığı yemenin helal olduğu, Mâide suresinde bildirilmektedir. Su içinde kendiliğinden ölüp, karnı üst tarafta duran balık yenmez. Ağ, saçma, ilaç ve sarsıntı ile ölen her balık yenir. Kitaplı kâfirlerin, kendi kitaplarına nazaran ve kendi dilleri ile Allahü teâlânın adını söyleyerek kestiklerini, kadının, çocuğun ve cünüp olanın kestiğini yiyecek caizdir. Besmele çekmesi unutularak kesileni ve avlananı yiyecek caizdir. Şafii mezhebinde Besmelesiz kesileni yiyecek de caizdir. Maliki mezhebinde, Besmelesi unutulan da yenmez.

Sual: Kasaplarda satılan etleri, satın almakta ve yemekte bir sakınca var mıdır?
Yanıt: Müslüman kasaptan alınan bir etin, iyi mi kesildiği bilinmiyorsa, helal olma ihtimali var ise, doğrusu kesenler Müslüman ve mürtet karışık ise, yemesi caiz olur. Haram olduğu, görerek yada adil bir Müslümanın haber vermesi ile anlaşılarak bilinirse, yememelidir. Fakat, sorup araştırmak lazım değildir. Müslümandan satın alınan şüpheli eti yemeli, vesvese etmemelidir.

Sual: Bir kimse, önüne konulmuş olan yiyeceği, o yiyecekleri ikram edenden izin almadan bir başkasına verebilir mi?
Yanıt:
Bir kimseyi yemeğe çağırınca, önüne konan şey, armağan edilmiş olmaz, ibaha doğrusu yemesine izin vermek olur. Sadece yediği mülkü olur. Ondan doğrusu yemeği ikram edenden izin almadan, başkalarına veremez.

Sual: Buğdayın yada sütün içine hayvan pisliği düşmüş olsa, bu buğdaydan olan unu, ekmeği ve sütü kullanmak caiz olur mu?
Yanıt:
Buğday içine deve pisliği düşüp un yapılmış ise yada sıvı yağ yada süt içine düşmüş, sonrasında çıkarılmış ise, üç sıfatından biri görülmedikçe yiyip içmek caiz olur. Düven hayvanı buğdayın bir yerine idrarını yapsa, herhangi bir parçası yıkansa yada armağan verilse, yenilse yada satılsa, geri kalanlar temiz olur.

Sual: Açlıktan ölmek suretiyle olan bir kimse, başkasının malını, ölümden kurtulacak kadar yiyebilir mi?
Yanıt:
Mecellenin otuzikinci maddesinde; “Yoksulluk içinde olmak, başkasının hakkını gidermez” deniyor. Açlıktan ölecek olan bir kimse, başkasının malını, ölümden kurtulacak kadar yiyebilir ise de, bunun kıymetini yada mislini ödemesi lazım olur. Başkasının malını yiyecek, şarap içmekten daha büyük günahtır.

Sual: Yemesi, içmesi helal olan şeyleri, insan istediği kadar yiyip içebilir mi yoksa bir sınırı var mıdır?
Yanıt:
Yemesi haram olmayan şeyleri, doyuncaya kadar yiyecek, içmek mubahtır. Doyduktan sonrasında yiyecek, içmek ise, haramdır. Haramdan kaçınmak, farzı yapmaktan da oldukça sevaptır.

Sual: Ölmüş tavuktan çıkan yumurtayı yemekte ve ölmüş olan koyundan alınan sütü içmekte, dinen bir sakınca var mıdır?
Yanıt:
Ölü tavuktan çıkan yumurta temizdir ve yenir. Şafiide, kabuğu sertleşmemiş ise, necistir, yenmez. Ölü koyundan gelen süt de temizdir, içilir. Şafiide ise necistir. Ölü koyundan çıkan ölü kuzu necistir. Bunun işkembesinden meydana getirilen peynir mayası temizdir.

Sual: Bir kimse, yemeğe davet etmiş olduğu kişiye, istediğin kadar ye ve dilediğine de ver, hepsi helal olsun dese, bu kimsenin yedikleri ve alıp götürdükleri helal olur mu?
Yanıt:
Bu mevzuda Dürret-ül-beydâ kitâbında deniyor ki:
“Yemeğe çağrılan hiç kimseye, malımdan istediğin kadar ye, al ve dilediğine ver, hepsi helal olsun denilse, yedikleri helal olur. Aldıkları ve başkasına verdikleri helal olmaz. Zira, miktarı bilinmeyen taamın yemesini helal etmek caizdir. Fakat miktarı bilinmeyen malı almak için vekil etmek ve bilinmeyen ve ayrı olarak teslimi mümkün olan malı ayırmadan armağan etmek sahih değildir.”

Sual: İçine necaset karışmış olan sütü, sıvı yağı temizlemek mümkün olur mu?
Yanıt:
Necaset karışmış sütü, balı, pekmezi temizlemek için, birazcık su ile karıştırıp, su uçuncaya kadar kaynatılır. Sıvı yağı temizlemek için, su ile çalkalayıp, üste ayrılan yağ alınır. Katı yağ su ile kaynatılır. Sonrasında alınır.

İbadetleri meydana getirecek kadar yiyecek
Sual: Dinimiz azca yemeli diyor diyerek, azca yiyerek, çalışamayacak derecede kendini zayıflatmak, dinimizce uygun mudur?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak Abdullah Mûsulî hazretleri, Muhtâr kitâbının şerhi olan İhtiyâr kitabında diyor ki:
“Farzları yapamayacak kadar zayıflatan riyazet, doğrusu azca yiyecek caiz değildir. Kendinin ve çoluk çocuğunun nafakasını kazanacak ve borçlarını ödeyecek kadar çalışıp kazanmak farzdır. Bu niyet ile çalışan kimse, borcunu ödeyemeden ölürse, azap çekmez. Hadîs-i şerifte, (Her adamın çalışıp nafakasını kazanması farzdır) buyuruldu. Bundan fazlası için çalışmamak caizdir.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/17/yiyip-icmekle-ilgili-cesitli-sorular/feed/ 0 6113
Alışverişle ilgili çeşitli sorular https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/29/alisverisle-ilgili-cesitli-sorular/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/29/alisverisle-ilgili-cesitli-sorular/#respond Sun, 29 Sep 2019 18:43:35 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6027

Sual: Birine, (şu malı ne kadara satarsan sat, bana 3 lira ver) desem, o da dörde satsa, caiz olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Zekât olarak, fakire altın lira yada bilezik veriyoruz. Sonrasında da, (Eğer bozduracaksan rayiç fiyattan satın alabilirim) diyoruz. Satarsa alıyoruz. Bunun mahzuru var mıdır?
CEVAP
Zekât olarak verilen altını rayiç fiyattan geri almakta sakınca yoktur. Rayiç fiyattan ucuza almak ise mekruh olur. Zekât olarak verilen tecim eşyasının fiyatı her yerde aynı değildir. Geri alınırsa, yoksul zarara uğratılabilir. Bu bakımdan tecim eşyasını fakirden geri satın almak mekruh olur. Altını almak ise mekruh olmaz.

Sual: Bir arkadaşa “Evini on milyara satayım mı?” dedim. O da razı oldu. Ben de 12 milyara sattım. Arkadaşa 10 milyar verdim. Yaptığım iş günah oldu mu?
CEVAP
Arkadaşınıza, istediği fiyatı verdiğiniz için size günah olmaz.

Sual: Başkasının malını kazaen kıran veya zarar veren tazmin eder mi? Örneğin komşu, çıkış kapısının önüne su şişesi koymuş. Görmeden çarpıp kırdım. Ödemem gerekir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Çöpe atılan kullanılmış eşyaları alıp kullanmak caiz mi, kul hakkı olur mu?
CEVAP
Çöpe atılan şey kıymetli bile olsa, zenginlerin de onu alıp kullanımı caizdir, kul hakkı falan geçmez.

Sual: Ne alırsan beş lira diyerek satış yapılıyor. Caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Meydana konmuş simitleri, para bırakıp alıyorlar. Caiz mi?
CEVAP
Rızası olduğu biliniyorsa, âdet edinmişse caiz olur.

Sual: Esnaf olarak özetlemek gerekirse neye dikkat etmemi tavsiye edersiniz?
CEVAP
Esnaf, hile yapmazsa, dürüst çalışırsa kazanılmış olduğu helal olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir satıcı, yalan söylemez, emanete riayet eder, verdiği sözden dönmez, borcunu geciktirmez, alacaklısını sıkıştırmaz, satarken malını fazla övmez ve alırken de kötülemez ise, kazancı ona kutsal olur.) [Deylemi]

Hileli malı sağlam diye satmak, müslümana ihanet etmek, hakaret etmek haramdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir müslüman, sattığı şeyin kusurunu bilip de söylemezse, bu helal olmaz.) [Müslim]

(Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona hıyanet ve yalan isnat etmez. Ona lakayd da kalmaz. Müslümanın müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. Bir hiç kimseye müslüman kardeşini tahkir etmesi şer olarak yeter.) [Tirmizi]

Dürüst olarak tecim yapmak oldukça iyidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Rızkın onda dokuzu ticarettedir.) [Said b.Mensur]

Ticaretten korkmamak gerekir. Bundan dolayı atalarımız, (Korkak tüccar, ne kâr eder, ne zarar) demişlerdir. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Korkak tüccar, yoksun kalır, yürekli tüccar, rızka kavuşur.) [Kudai]

Sual: Ayakkabı tamirciliği yapıyorum. Bazı müşteriler, bıraktıkları ayakkabılarını ya oldukça geç alıyor yada almaya asla gelmiyorlar. Ben de, (15 gün içinde alınmayan ayakkabılardan sorumlu değilim) diye levha hazırlattım. Ek olarak her müşteriye de, 15 gün geçerse, ayakkabılarını onarım tutarına satacağımı da söylüyorum. İki ay beklettikten sonrasında satıyorum. Bu şekilde yapmam günah oluyor mu?
CEVAP
Müşterilerin, sizinle meydana getirilen anlaşmaya uymaları gerekir. Uymazlarsa siz sorumlu olmazsınız. (Mecelle)

Sual: İnternetten alışveriş sitelerinden standart mal alınabilir mi?
CEVAP
Bir mahzuru yoktur.

Sual: Kendisi için para topladığım hasta öldü. Bu parayı ne yapayım?
CEVAP
Fakirlere vermek iyi olur.

Sual: Kıymeti değişik iki eşit arazi, kıymetine gore mi paylaşılır?
CEVAP
Evet. Veya satılıp parası bölme edilir.

Sual: Banka güvence mektubu caiz mi?
CEVAP
Caizdir.

Sual: Kasaba 2 kilogram et verip 1kg da kıyma istedim. Getirdiğim ete, kendi etini karıştırıp kıyma yapmış oldu. 3 kilogram kıyma verdi. 1 kilogram kıyma parası aldı. Caiz oldu mu?
CEVAP
Evet.

Sual: 100 kilogram buğday verip 70 kilogram un, 30 kilogram kepek almak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Bir malı üç milyara sattım. Daha teslim etmeden başka biri, (ben beş milyar vereyim) dedi. İlk satıştan vazgeçmem caiz mi?
CEVAP
İlk alan, vazgeçmedikçe caiz olmaz.

Sual: Müşteri, (Üç gün içinde gelmezsem bu saat senin olsun) dedi. On gün sonrasında geldi. Saatini vermezsem günah olur mu?
CEVAP
Günah olmaz. Fakat kayra edip vermek oldukça sevaptır.

Sual: On gram altın değerinde, borç para versem, alırken de gene o günkü rayice gore on gram altın değerinde para alsam caiz mi?
CEVAP
Caiz olur.

Sual: Pazarlıksız satış yapıyoruz demek caiz mi?
CEVAP
Evet. Pazarlık koşul değildir. Pazarlık edilmesi iyi olur.

Sual: Radyo ve teyp satmak caiz mi?
CEVAP
Evet. Bundan dolayı haram işlerde kullanılacağı kati değildir. Bıçak satmak gibidir.

Sual: Fotoğraf yanarsa iade ederim diye peşin para almam caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: 10 ton kağıdı 2 milyara sattım. Borçlu ödemedi. Kağıda zam geldi. 10 ton kağıt 3 milyar oldu. 3 milyar istemem caiz mi?
CEVAP
Hayır. Altına gore kıymetini istemek caizdir.

Sual: Biri, parana karıştırabilirsin, bu parayı falancaya ver dedi. Parayı harcadım. Ay başlangıcında parasını ödedim. Mahzuru oldu mu?
CEVAP
Acil ver demediği, zaman bildirmediği için günah olmaz.

Sual: Eşit para toplayıp yiyecek alıyor, birlikte yiyoruz. Caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Mehr-i muaccel borcu olanın armağan vermesi caiz mi?
CEVAP
Ilkin mühim olan borcunu ödemesi gerekir.

Sual: Diş tabibiyim. Bir uygulaman, adıma muayenehane açacak. Kazanç ortak olacak. Caiz midir?
CEVAP
Evet.

Sual: Vadeli borcu olan başkasına borç verebilir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Alacakları icra yolu ile alırken harcamaları da almak caiz mi?
CEVAP
Mecburi olan harcamaları almak caizdir.

Sual: Bakkal, (Malı götür, parasını sonrasında verirsin) dedi. Ben de âdet olduğundan ay başlangıcında vermeyi düşündüm. Caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Saat tamircisi, gelip zamanında alınmayan saatleri ne yapar?
CEVAP
Akrabasına verir. O da yoksa lukata hükmüne girer.

Sual: Bir yapınman, ana-babasını ücretle çalıştırabilir mi?
CEVAP
Babasını çalıştırması caiz. Anasını çalıştıramaz.

Sual: İçki satmayan, fakat fâsık olanla alışveriş mekruh mu?
CEVAP
Mekruh değildir.

Sual: Çalınan halımın yerine, verilen çalıntı halıyı almam caiz mi?
CEVAP
Evet. Sahibi çıkarsa vermek gerekir.

Sual: Büyük marketlerde ayrı kasası olan içkisiz reyondan alışveriş caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Bu malları götür, satamadığını getir demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Üç ay sonrasında teslim almak suretiyle taksitle mal almak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Satın alınca, satıcı (Karpuzu keseyim) dedi. (Kes) dedim. Karpuz ham çıktı. Başka birini tartıp verdi. Caiz oldu mu?
CEVAP
Rıza ile olduğundan caizdir.

Sual: Avukat, müvekkil adına yapmış olduğu günahlardan sorumlu mü?
CEVAP
Evet.

Sual: Kimi zaman ayın üçünde, dördünde maaş alıyoruz. Bu bakımdan ay başlangıcında vermek suretiyle diye alışveriş yapmak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: İki ortak, kıymetleri oldukça değişik olan iki arsayı, kur’a çekerek paylaşmaları caiz olur mu?
CEVAP
İki tarafın rızası ile caiz olur.

Sual: Yakın bakkalda aynı mal daha pahalı. Uzağa gitmemek için, yakın bakkaldan pahalı almak caiz mi?
CEVAP
Evet caizdir.

Sual: (Bu malı şu kadara sat. Daha fazlasına satarsan, fazlası senin olsun) demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: (Malı satamazsam, 3-4 ay sonrasında getiririm) demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Hekim, genelev hanımını muayene edip ücret alsa caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Taksitli borçlarım var. Bir dost evine et alıp yemen sana haramdır dedi. Öyleki mi?
CEVAP
Et yiyecek haram diye bir şey yok. Öyleki söylemek günah olur. İbrahim bin Edhem hazretleri (Borcu olan kimse, ödemedikçe yağlı ve sirkeli taam yememelidir) buyuruyor. Bu demek yağlı ve sirkeli yiyecek haram demek değil. Bu da taksitli borçlar için değil, ödünç alınan ve günü geldiği halde ödenemeyen borcu olanlar içindir.

Borçlu adam lezzet veren şeyler yememeli ki borcunu hatırlamalı ve bir an ilkin ödemeye çalışmalı anlama gelir. Borçlu adam baklava da yer kebap da yer. Din hakkında öyleki rastgele konuşulmaz, helale haram, harama helal denilmez.

Sual: Bir ekonomist, “Taksi dokunabilecek kimsenin dolmuşla eve gitmesi hırsızlıktır. Bu iktisat yasasının ana maddesidir. Bunun için, her insanın bende alacağı olduğu düşüncesiyle yaşıyor, hırsız olmamaya çalışıyorum” diyor. Evime taksi ile gidecek param varken, dolmuşla yada yaya gitsem, taksiye vereceğim parayı muhtaç birine vermesem hırsızlık mı etmiş olurum?
CEVAP
Dinimizde, taksi ile evine gidebilecek kimsenin, acelesi yoksa, yaya gitmesi, günah ve hırsızlık değildir. Aksine iyi olur. O parayı başkasına da vermesi gerekmez.

Sual: Biri aracıma çarptı. %100 hatalı olduğu tespit edildi. Kendisi de hatasını kabul etti. Aracınızın onarım ücretini derhal vereyim dedi. Servise gittik 300 liraya yaparım dedi. Adam da çıkarıp 300 lira verdi. Şimdi ben aracımı onarım ettirmesem, çarpık, ezik vaziyette kullansam, aldığım para haram olur mu?
CEVAP
Haram olmaz.

Sual: Ucuz diye kalitesiz şeyler alıyoruz, birkaç sefer yıkanınca yada kullanılınca bozuluyor. Pahalı olandan mı almalı?
CEVAP
Pahalı olması ölçü değildir. Ucuz olup kaliteli olan da olabilir. İyi araştırmalı, her şeyin iyisini, kalitelisini almaya çalışmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ayakkabı yada elbise satın aldığında iyisini al.) [Taberani]

Sual: Dine daha oldukça hizmet etmek niyetiyle, maaşı yüksek, fakat günah işlenen bir yerde çalışmak uygun mudur?
CEVAP
Uygun değildir. Günah işlenen yerde zaruretsiz çalışılmaz. Tanrı rızası için çalışan, dünya nimetlerine de kavuşur. Fakat dünya için çalışan, ahiret nimetlerinden yoksun kalabilir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, ahiret için çalışana dünyayı verir, fakat dünya için çalışana, ahireti vermez) [Deylemi]

Sual: Şüpheli paradan kurtulmak için para değiştirsek olur mu?
CEVAP
Olur. Para değişiklik yapmak de satıştır. Sahih olması için mal değişik olmalı. Örneğin iki 5 binlik, bir on binlikle değişmeli. Armağan suretiyle de değiştirilirse aynı tür mal da olur.

Sual: Namaz kılan yoksa, evi kılmayana kiraya vermem caiz mi?
CEVAP
Evet.

Uygun olmayan elbiseler satmak
Sual: Dışarıda giyilen açık saçık elbiseler satıyoruz. Mağazamıza Müslüman olmayanlar da geliyor. Uygun mudur?
CEVAP
Yalnız gayrimüslim olanlar gelseydi mahzuru olmazdı. Müslümanlar da geldiği için, doğrusu onlara da satılacağı için uygun değildir.

Alacakla borç ödenmez
Sual:
Bir söz var, (Alacakla borç ödenmez) diye. Borçlu olduğumuz kimselere, elimizdeki vadesi gelmemiş çeklerden vermekte yada öteki alacaklarımızı onlara devrederek borçlarımızı kapatmamızda bir sakınca var mı? Şu demek oluyor ki alacak ile borç ödenir mi?
CEVAP
Asla mahzuru yoktur. Alacaklı razı oluyorsa, nakit yerine elimizdeki çeklerden verilebilir yada öteki alacaklarımız onlara devredilebilir. Alacakla borç ödenmez demek, birinde alacağımız var diye, buna güvenip de, başkasına borçlanmamalı anlama gelir. Yoksa birinde alacağımız var ise, ondan aldığımız malı paramıza mahsup edebiliriz.

Sual: Bazı ürünler, poşet yada paket içinde 1 lira diye satılıyor. Bir lira verip almakta sakınca var mıdır? Yoksa ambalajlı olduğundan bu alışveriş fâsid mi oluyor?
CEVAP
Hayır, fâsid olmuyor. Poşetiyle, ambalajıyla bir liraya alınıyor. Bunun mahzuru olmaz.

Sual: Bir dost, bana şu saati sat dedi. Ben bunu kendime alabilir miyim?
CEVAP
Satmak için vekil olan, kendisi için satın alamaz. Bundan dolayı, bir kimse hem alıcı, hem satıcı olması imkansız.

Sual: Müşteri almış olduğu malı geri getirince bunu almak gerekir mi?
CEVAP
Almak gerekmez. İhsan ederek geri almak iyi olur, oldukça sevab olur. Bir hadis-i şerif meali:
(Müşteri pişman olunca, satıcı da kabul edip sözleşmeyi bozarsa, Allahü teâlâ onun günahlarını affeder.) [K. Saadet]

Sual: Meyhaneye yada içki içilen lokanta benzer biçimde bölgelere ekmek satmak caiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir.

Sual: Doktora muayene olan kimselerin kazançları, tamamen haramsa, muayene ücretini bu haram paradan verdikleri de biliniyorsa, doktorun bu parayı alması haram olur mu?
CEVAP
Meslek gereği alınan ücret, haram olmaz.

Sual: Kilisenin ve içki fabrikasının elektrik onarım işlerini yada başka tamiratlarını yapmak günah mıdır?
CEVAP
Hayır. Bu işlerin kendisi günah olmadığı için tamiratlarında çalışmak caizdir. (Bezzaziyye)

Bozuk para
Sual:
Bir müşteriye sattığım ürünlerin fiyatlarını toplayınca, toplamı küsuratlı çıkıyor. Bozuk paralarla uğraşmamak için, birazcık azca yada oldukça söylemenin, sözgelişi toplamı, 5,95 yada 6,05 lira ederse, 6 lira demenin mahzuru olur mu?
CEVAP
Mahzuru olmaz. Hepimiz, malını istediği fiyattan satabilir.

Kredi kartı puanları
Sual:
Bir tanıdığının kredi kartıyla, alışveriş edilse, kazanılan puanlar, kimin hakkıdır?
CEVAP
Özel bir antak kalma yapılmamışsa, puanlar kart sahibinin olur.

İçki satan yerden alışveriş
Sual: İçki satan yerden, alışveriş yapmak caiz midir?
CEVAP
İhtiyaç olunca ve içki parası para üstü olarak alınmazsa caiz olur. Büyük marketlerde, oldukça kasa olduğundan, içki parasının para üstü olarak alınma ihtimali daha azdır. Tam para verilirse veya kredi kartı kullanılırsa, bu olasılık asla kalmaz. (İçki satan fâsıktır, fâsıkla alışveriş yapmamalı) diye de hatıra gelebilir. Bu ayrı bir husustur. Namaz kılmayan, içki içen fâsık birinin dükkânında, içki satılmıyorsa, ondan da alışveriş yapmak caiz olur. Salihleri tercih etmek, elbet daha iyidir.

İçki ve domuz satmak
Sual:
İçki ve domuz eti satan kimselerle alışveriş yapmak, fâsık oldukları için mi uygun değildir?
CEVAP
Fâsıklık yönünden değildir. Açıktan günah işleyenlerin hepsi fâsıktır. Örneğin açıkça kumar oynayan, namaz kılmayan kimse fâsıktır. Başı açık hanımefendi tezgâhtar fâsıktır. Fâsıkla, hatta kâfirle alışveriş sahihtir. Salihlerle alışveriş yapmak daha iyidir, fakat o ayrı bir mevzudur.

İçki ve domuz, dinen mal olmadığı için, bunların alınıp satılması sahih olmaz. Bunlar benzer biçimde kan ve leş satmak da bâtıldır. Eğer o marketten başka bir şey alınacaksa, paranın üstü de yoksa içki yada domuz parası karışmamış olacağı için caizdir. Kredi kartıyla alınca aslına bakarsanız karışmıyor. Dinimize, milletimize düşmanlık eden firmalar içki yada domuz satmasa da, onlarla da alışveriş caizse de, zorunlu kalmadıkça kaçınmaya çalışmalıdır.

Sual: Pikniğe giderken, eşit para toplayıp, yiyecek içecek alıyoruz. Birlikte yiyip içiyoruz. Fakat kimimiz azca, kimimiz oldukça yiyip içmiş oluyoruz. Caiz oluyor mu?
CEVAP
Evet.

Sual: İpekböceği kozasını satıyoruz. Sattığımız kimseler, kozaları fırınlayarak öldürüyorlar. Bu kozaları bu kimselere satmakta sakınca var mıdır?
CEVAP
İpek böceğini öldürmek için güneşe koymak caiz olduğundan, satılmasında sakınca olmaz. Günah fırınlayana olur.

Kumar aleti satmak
Sual:
Kumar aletlerini satmak, caiz midir?
CEVAP
Hayır, caiz değildir.

Bal ve arılar
Sual:
Bağımıza arılar konmuş ve bal yapmış. Bir dost, kovan getirmiş. Balı bırakıp, arıları götürürken gördük. Arılar ve bal kimindir?
CEVAP
Arılar bulanındır. Bal ise bağ sahibinin olur.

Sual: Bir yardım sandığımız var. Üyelere yardım edilebilir mi?
CEVAP
Üye dışındaki fakirlere yardım edilir. Üyelere sadece faizsiz ödünç verilir.

Mektupla alışveriş
Sual:
Bir kimse mektupta, malını şu kadar liraya sattığını birine bildirse, o da mektubu okuyunca kabul ettim dese, alışveriş sahih midir?
CEVAP
Evet, sahih olur. Şimdi, web yöntemiyle meydana getirilen alışverişler de, bunun benzer biçimde sahihtir.

Erkeklere altın yüzük satmak
Sual:
Kuyumcunun, erkeklere haram olan ziynet eşyası, sözgelişi altın yüzük satması caiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir. Altın yüzüğü adamların takması haramdır, satmak haram değildir; bundan dolayı altın yüzüğü yatırım için almış olabilir. Yanımda dursun para ihtiyacı olursa bozdururum diyebilir. Altın yüzüğün kendisi haram değil, kullanılması haramdır. Bir adam, bir Reşat altını alsa, boynuna hanımefendiler benzer biçimde takmasa; fakat cebinde bulundursa günah olmaz. Takması haramdır, bulundurması günah değildir.

Vekil aslolan gibidir
Sual:
Firmanın alacaklarını öğrenim eden yada hayır için, alıntı karşılığı para toplayan kimse, toplamış olduğu paraları, ondan sonra yerine koymak şartıyla harcayabilir mi?
CEVAP
O işin vekili sayıldığı için, yerine koymak şartıyla harcayabilir.

Markette yiyip içmek
Sual:
Marketlerde iken çocuk su diye tutturuyor veya oradaki bir şeyi alıp yiyor. Ikimiz de, şişeyi yada kutusunu alıp kasada ödüyoruz. Bunun bir mahzuru oluyor mu?
CEVAP
Tutarları belli olduğundan caiz olur. Lokantalarda, pastanelerde, kahvelerde de, parasını ödemeden yiyip içmekte sakınca yoktur. Bundan dolayı yenilip içilenlerin tutarları bellidir.

Terzide artan kumaş
Sual:
Bir terzide, müşteriden büyük minik kumaş artıkları kalıyor. Bu tarz şeyleri terzinin kullanımı caiz olur mu?
CEVAP
Evet, caizdir. Bu şekilde şeyler âdete bağlıdır. Kumaş olarak işe yaramıyorsa kullanabilir. İşe yarıyorsa müşteriye verilir.

Reklâm kâğıtlarını basmak
Sual:
Matbaamızda, içki ve kumar aletleri benzer biçimde, haram olan şeylerin reklâm kâğıtlarını basmak haram mıdır?
CEVAP
Haram değilse de, haramın reklâmını yapmamaya, dolaylı da olsa, haram işlere sebep olmamaya çalışmalıdır.

Sual: Karate ve tekvando benzer biçimde sporlardan para kazanmak caiz midir?
CEVAP
Namaza engel eğer olmazsa, avret yeri de açık eğer olmazsa, caizdir.

Selem satışı
Sual: Buğdayın kilosu 1 lira olsa, 3-5 ay sonrasında bir ihtimal 2 lira olur. Şimdi bizlere para gerekiyor. Durumumuzu bilen bazı kişiler, 1 liradan üç ay sonrasında vereceğiniz buğdayı satın alırız diyorlar. Satmamız caiz olur mu?
CEVAP
Buğdayın vasfını, miktarını, vaktini ve yerini söyleyerek, selem vermek ve alıcının da kabul etmesiyle, selem usulü satış caiz olur. Örneğin (1000 kilo makarnalık buğdayı 1 Ekimde, Meram’daki evimde bana teslim etmek suretiyle, 1000 liraya sana selem verdim) denir. Satıcı da (Kabul ettim) demekle, selem vaki olur. Şu demek oluyor ki peşin parayla, veresiye buğday satılmış olur. (S. Ebediyye)

Sual: Biri peşin, birkaç taksitle mal satıyoruz. Müşteri kullanmadan malı getiriyor. Ikimiz de, (Peşin verdiğini almazsan, malı geri alırız) diyoruz. Bu para bizlere helal midir?
CEVAP
Hayır, helal olmaz. Malı azca da olsa kullanmış olarak getirseydi, helal olurdu. Müşteri anlaşmayı tek taraflı olarak bozamaz. Şu demek oluyor ki satılan malı geri almayabilirsiniz; fakat geri almak kayra olur, iyi olur.

Tv satmak
Sual: Tv satmak caiz midir?
CEVAP
Günah olan işlerde kullanılması kati olmadığı için, mubah şeyler seyretme ihtimali de olacağı için caizdir.

Düşük fiyat
Sual:
Bir malı, herhangi bir sebeple, alış fiyatından daha düşük bir fiyatla zararına satmakta sakınca var mıdır?
CEVAP
Bir gerekseme var ise, oldukça ucuza da satmakta sakınca olmaz. Örneğin, müşteri çekmek için, fakire yardım için yada bu mal zaman içinde bozulacaksa ucuza satılabilir.

Sual: 5 kilo altını, 4 kilo altın ve 50 liraya veresiye satmak caiz midir?
CEVAP
Bir kısmı kâğıt para olsa da, altını altınla veresiye satmak caiz değildir. Hepsini kâğıt parayla veresiye satmak caizdir.

İnşaat şirketi
Sual: İnşaat şirketi olarak, plaj sitesi, içki fabrikası, gezinsel otel benzer biçimde bölgeler yapmak uygun mudur?
CEVAP
Günaha sebep olmayacak, yapınak, iş yeri, okul, ev benzer biçimde yerlerin inşaatı tercih edilmelidir.

Minimum alışveriş
Sual:
Kaç kuruştan aşağı alışveriş caiz olmuyor?
CEVAP
Bir fels değerinden aşağı alışverişler caiz olmaz. Bir felsin itibarî kıymeti, şimdi bir altın liranın kıymetinin, on beşte biri kadar kuruş olmaktadır. (S. Ebediyye)

Bu ölçü bilinirse devamlı kendimiz hesaplarız. Örneğin, Cumhuriyet, Hamit benzer biçimde bir altın liranın, en ucuzunun kıymeti 525 lira olsa, bunun on beşte biri kadar kuruş, 35 kuruş olur. Buna gore 35 kuruştan aşağı olan bir malın satılması caiz olmaz. Örneğin, bir ciklet 20 kuruşsa, 2 ciklet alınıp 40 kuruş verilirse sorun kalmaz. Veya 15 kuruşluk başka mal da alınırsa, mahzuru olmaz.

Yararlı sanatlar
Sual:
Hangi sanat daha kıymetlidir?
CEVAP
Dinimizde her sanat kıymetliyse de, insanlara faydası oldukça olan sanatlar -manifaturacılık ve ayakkabıcılık gibi- daha oldukça övülmüştür. Avcılık da mubah bir sanatsa da, keyif için yapılması yasaklanmıştır. İhtiyaç yada geçim için yapmak caiz ise de, başka bir sanatı tercih etmeli, bundan dolayı can yakmak makbul değildir.

Malın vasfının değişmesi
Sual:
Fasit alışverişle satın alınan kıyma, köfte yapılınca bunun yenmesi caiz olur mu?
CEVAP
Satın alınmasında günah işlenmişse de, malın vasfı değiştiğinden, köfteyi yiyecek günah olmaz. Bunun benzer biçimde, bir kimse, bir tavuk çalıp, etiyle yiyecek yapsa, çalması haramsa da, malın sıfatı değişince mülkü olur. Bu şekilde bir yemeği piştikten sonra, tazmin etmek [bedelini sahibine vermek] şartıyla, yenmesi, satması yada armağan etmesi, alanın da yemesi, caiz olur.

Defter tutmak
Sual:
Haram iş meydana getiren tüccarın defterini tutmak caiz midir?
CEVAP
Zaruretsiz caiz olmaz.

Veresiye döviz satmak
Sual: Euro, dolar ve TL benzer biçimde paraların birbirleriyle, veresiye satılmaları caiz midir?
CEVAP
Hayır.

Hakkından caymak
Sual:
Bazı bölgelere sınavla talebe yada işyar alınırken, girenlerden bazıları, (Sen girmezsen sana para verelim) deseler, girme hakkını satmak caiz olur mu? Bunun benzer biçimde ihaleye girme hakkı da satılabilir mi?
CEVAP
Buna hak satmak denmez, ferağ doğrusu hakkından caymak denir. Hak satılmaz; fakat paralı yada parasız, haktan caymak caizdir.

Bulunan hayvan
Sual: Sahipsiz bir hayvanı kesip, etini yiyecek yada satmak caiz midir?
CEVAP
Sahipsiz hayvanı, duyuru ettikten sonrasında, sahibi çıkmazsa kesmek yada satmak günah değildir. Sahibi çıkıp kanıtlama ederse, kendisine bedelini ödemek gerekir.

Vekâletle ev satmak
Sual:
Bir dost, (Evimi 80 bin liraya sat) dedi. Ben de 90 bin liraya sattım. Arkadaşa 80 bin lira verdim. 10 bin lira daha vermem gerekir mi?
CEVAP
Gerekmez; fakat 80 bin liraya sattım denirse, yalan söylenmiş olur. Günah olur.

Hileyle mal satmak
Sual: İtalya’da yapım edilen malın aynısını Türkiye’de yapım ediyorum. İtalya malı diye yazmak caiz midir?
CEVAP
Hayır, hileyle satmak caiz değildir.

Biblo yapmak
Sual:
Biblo doğrusu çeşitli insan ve hayvan heykelcikleri yapanın, bunlardan kazanılmış olduğu para haram mıdır?
CEVAP
Evet, haramdır. Biblo yapmak da, satmak da ve evde bulundurmak da haramdır.

Hayvanları mumyalamak
Sual:
Kartal, leylek benzer biçimde hayvanların içini temizleyip mumyalayarak, tavşan, kuzu benzer biçimde hayvanların da derilerinin içine ot doldurup, süs olarak kullanmak caiz midir? O odada namaz kılmak mekruh olur mu?
CEVAP
Süs için satılması caizdir. Bu şekilde içi ot doldurulmuş hayvan şekillerinin bulunmuş olduğu odada namaz kılmak mekruh olur. Namaz kılarken bu tarz şeyleri arka tarafa koymalı yada üstlerini örtmelidir.

Haksız rekabet olur mu?
Sual: Bir Yahudi, çömlekçi bir Müslümanın karşısına bir çömlekçi dükkânı açar. Müslüman çömlekçiden daha ucuz etiket yapıştırır. Müslümanlar Yahudi’den almaya başlayınca, Müslüman da daha aşağı indirir, fakat Yahudi alış fiyatından da aşağı fiyatla doğrusu zararına satar. Müslüman, Yahudi’yle başa çıkamayınca dükkânı kapatmak zorunda kalır. Meydan Yahudi’ye kalınca yeniden tutarları yükseltip zararını kapatır. Bizim de bu taktiği uygulayarak rakiplerimizi alaşağı etmemiz haksız rekabete girer mi?
CEVAP
Evet, bu haksız rekabete girer. Aşağıdaki menkıbedeki durum, buna benziyorsa da, haksız rekabet değildir, bundan dolayı bunda maddi kâr düşünülmüyor:
Medine’de bir Yahudi’nin ağzı kapalı bir su kuyusu vardı. Suyu oldukça tatlıydı. Suyunu satardı. Resulullah, (Rume Kuyusu’nu kim satın alır, Müslümanlara sebil olarak verirse Cenneti kazanmış olur) buyurdu. Hazret-i Osman, kuyunun yarısını aldı. Nöbet yöntemiyle bigün Hazret-i Osman’ın olacak, bigün Yahudi’nin olacaktı. Hazret-i Osman nöbetini sebil olarak dağıttı. Yahudi ücretle satardı. Müslümanlar da hazret-i Osman’ın nöbeti erişince, iki günlük su alırlardı. Yahudi’nin nöbetinde uğramazlardı. Yahudi’nin pazarı kesada uğrayınca, öteki yarısını da satmak istedi. Önceki yarısını Yahudi’den 12 bin dirheme almıştı. Bunu da 8 bin dirheme aldı. Tamamını sebil etti. (Menakıb-i Çihar Yar-i Güzin)

Arsa karşılığında kat
Sual:
Arsa karşılığında daire yaptırmak caiz midir?
CEVAP
Kendi arsası üstünde, kural dışı [ısmarlama yani sipariş] yöntemiyle ev yaptırmak caizdir. S. Ebediyye’de deniyor ki:
Arsanın belli bir kısmı, sözgelişi üçte ikisi, hisse-i şayıa [ortak mülkiyet] olarak müteahhide veresiye olarak satılır. Müteahhitten alacağı olan paranın karşılığı olarak, istenilen kat, müteahhide ısmarlama yöntemiyle yaptırılır; bundan dolayı kendi arsasına, kural dışı [ısmarlama] yöntemiyle apartman yaptırılması caizdir. Ismarlama yöntemiyle yaptırılacak apartmanın, planının, kullanılacak her malzemenin cinsinin ve fabrikasının evvel söz kesilirken bilinmesi, kararlaştırılması gerekir.

Ortak otomobil
Sual:
Bir arkadaşla ortak otomobil alacağız. Otomobile birimiz azca, birimiz oldukça binebilir. Bu şartla ortak otomobil almak caiz midir?
CEVAP
Yaptığınız sözleşmede bu durum bildirilmişse caiz olur.

Haram işleyerek kazanılan
Sual: Hanım kuaförlüğü yapmış olan bir adam, sonradan tevbe ederse, haram işleyerek kazanmış olduğu paraları ve o paralarla almış olduğu eşyaları ne yapması gerekir?
CEVAP
Kazanılan paranın haram olması ayrı, parayı haram işleyerek kazanmak ayrıdır. Şu demek oluyor ki haram işleyerek kazanıldı diye, bu paralar haram olmaz. İşlenen haramlara tevbe edip, tekrar işlemeyince, günahları affolur.

Gazeteye abonelik
Sual: S. Ebediyye’de, (Bakkala borç para verip, o para bitinceye kadar ondan mal satın almak haramdır, bundan dolayı yararlanmak şartıyla ödünç vermek faiz olur) deniyor. Buna gore, doğru din bilgilerini de öğrenmek için, gazeteye abone olanın, ayın başlangıcında gazeteciye bir aylık gazete parasını verip, her gün bir gazete alması da faiz olmaz mı?
CEVAP
Faiz olmaz. O parayı ödünç vermiyor, gazetenin ücretini peşin veriyor. Bir malın fiyatını peşin vermenin mahzuru olmaz.

Sepetin alışverişi
Sual: S. Ebediyye’de, (Ufak çocuğun yapmış olduğu alışveriş bâtıldır) deniyor. Biz apartmanın son katında oturuyoruz. Apartmanın girişinde bir bakkal var. İçine sıralama koyarak sepeti sarkıtıyoruz. Listeye şu kadar pirinç, şu kadar zeytin, şu kadar ekmek ver diye yazıyoruz. Belli bir para da koyuyoruz. Bakkal bir ihtimal tamamlanmamış yada fazla tartarak bu tarz şeyleri sepetin içine koyunca, biz sepeti çekiyoruz. Çocuğun alışverişi sahih eğer olmazsa, sepetin yapmış olduğu alışveriş sahih oluyor mu?
CEVAP
Sepeti çekip, verilenlere rıza gösterilince, alışveriş sahih oluyor. Listeyi çocukla da gönderip, çocuk erişince, yapmış olduğu alışverişi kabul edersek, o da sahih olur.

Para üstünü almamak
Sual: Taksicilik yapıyorum. Tutarı 19 lira tuttu diyelim, müşteri 20 lira veriyor, (Üstü kalsın) diyor. Bu bizlere helâl oluyor mu? Helalleşmek gerekiyor mu?
CEVAP
O size hediyedir. Helalleşmek gerekmez.
Tersi de olabilir. Ücret 10,5 lira tuttu, 20 lira uzatmışsa, siz 10 lira yeter derseniz, hakkınız ona geçmiş olmaz. 50 kuruşu armağan etmiş olmuş olursunuz.

Verileni tatmak
Sual: Marketlerde tatmak için verilen tatlı, sucuk benzer biçimde şeyleri alıp yemekte sakınca var mıdır? Pazarda da tatmak için veriliyor. Bu tarz şeyleri yiyince helalleşmek gerekiyor mu?
CEVAP
Verilen hediyedir, bir sakıncası olmaz. Helalleşmek gerekmez.

Haram para almak
Sual: Müşteri haram parayla bakkaldan bir şey alsa, o para bakkala günah olur mu?
CEVAP
Hayır, bakkala günah olmaz.

Veresiye almak
Sual:
Parası olup, peşin alma imkânı varken, bir malı taksitle satın almak câiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir.

İcra malını almak
Sual
: Haczedilmiş malları satın almakta sakınca var mıdır?
CEVAP
Meşru haciz ise caizdir. Şu demek oluyor ki bir kimse, borcunu kasten ödemese ve bu yüzden mallarına haciz konsa, o vakit bu malları satın almanın mahzuru olmaz.

Bir de, bir kimse borcunu ödediği hâlde, senedini almamıştır yada başka şekilde iftiraya uğramıştır. Bilinirse bu şekilde haciz malı da alınmamalı. Gümrüktekiler içinde da, buna benzer mallar olabilir. (Ağlayanın malı gülene yâr olmaz) atasözü bu şekilde gayrimeşru işler için açıklanmıştır. Fakat gayrimeşru olduğu kati bilinmedikçe, haciz mallarını almak caizdir.

İcraya vermek
Sual: Parası varken, kasten borcunu ödemeyeni icraya verip, mallarını haczetmek caiz midir? Bir de haczederken avukatlık tutarı dâhil başka zaruri harcamalar oluyor. Bu tarz şeyleri da borçludan icra yöntemiyle almak caiz midir? Alacak gecikince, kanuni faizini de veriyorlar. Bu tarz şeyleri da almak caiz midir?
CEVAP
Kasten borcunu vermeyeni icraya vermek, malını haczetmek, avukatlık tutarı ve öteki mecburi harcamaları almak caizdir. Gecikme faizini almak caiz olmaz. Fakat borç verildiği vakit, o parayla hangi ayardan ne kadar altın alınıyorsa, o denli altın yada o altının kıymeti kadar para istemek caizdir.

Para geçmez hâle gelirse
Sual:
S. Ebediyye’de, (Kâğıt paralar geçmez hâle gelirse, İmam-ı Ebu Yusuf’a gore pazarlıktaki, İmam-ı Muhammed’e gore geçerlilikten kalktığı zamandaki kıymeti verilir) deniyor. Bu bir örnekle açıklanabilir mi?
CEVAP
Bir mal veresiye satılmış olduğu vakit, sözgelişi kıymeti 3 gram altın ise, para geçmez hâle erişince, İmam-ı Ebu Yusuf’a gore, müşteri satıcıya 3 gram altın vermek zorundadır. Veya 3 gram altının kıymeti kadar geçer para ne ise, ondan da verebilir. Satıcı bundan fazlasını isteyemez. Şimdi o mal oldukça pahalansa sözgelişi 5 gram altın olsa, sadece o zamanki kıymetini isteyebilir, satıcı o değerden ücretini almak zorundadır. (Malım pahalandı 5 gram ver) diyemez.

Tersi de olabilir. Malın kıymeti düşer, 2 gram altın edebilir. Müşteri, (Malın kıymeti düştü, ben buna 2 gram veririm) diyemez. Malın satışındaki kıymet geçerlidir. İmam-ı Muhammed’e gore ise, paranın geçmez olduğu zamandaki değerinden verilir. Bir vakit sonrasında para geçmez hâle erişince, o vakit malın kıymeti 3 gram altın iken, ya artarak 4 gram olmuştur yada eksilerek 2 grama inmiştir. Veya gene 3 gram olarak kalmıştır. O zamanki kıymeti ne ise, satıcı onu ister. Satıcı, (Bakın, malım, paranın geçerlilikten kalktığı zamanda 4 gram altın oldu) diyerek 4 gram altın isteyemez. Müşteri de, (Bakın, bu mal 2 gram altın alabiliyor, 2 gram altın vereyim) diyemez. O malın, paranın geçerlilikten kalktığı zamandaki kıymeti ne ise, onu verir. Fakat fetva İmam-ı Ebu Yusuf’a göredir.

Eğer alıcı ve satıcı anlaşırlarsa İmam-ı Muhammed’in kavline gore de hareket edebilirler.

Enflasyon sebebiyle paranın kıymeti fikir de yada herhangi bir sebeple artınca da yargı böyledir.

Şüpheli parası olan
Sual: Parasında haram şüphesi olan, bunu iyi mi aklayabilir?
CEVAP
Parasının helâl olduğunda kuşku eden, birinden ödünç alıp borcunu şüpheli parasıyla ödemeli. Müttekiler, [paraları şüpheli olmasa da] her gereksinimlerini temin ederken bu şekilde yapmışlardır. (S. Ebediyye)

Salyangoz ihracı
Sual:
Salyangoz, kurbağa benzer biçimde hayvanları gayrimüslimlere ihraç etmek caiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir. Domuz hariç, eti yenmeyen çeşitli hayvanları para karşılığı gayrimüslimlere ihraç etmek caizdir. (Şerh-i Nikâye)

Öldürülen birkaç yaban domuzunu gayrimüslimlere satmak da caizdir, fakat domuz çiftliği yapmış olup, bu işi meslek hâline getirmek caiz olmaz.

Berberlik günah mı?
Sual:
(Adamların sakalını kesen berber haram kazanıyor) deniyor. Adam berberlerinin kazandıkları para haram mıdır?
CEVAP
Haram değildir.

Plaka satmak
Sual:
Otomobil plakasını satmak yada kiraya vermek caiz midir?
CEVAP
Belli bir para karşılığı, ferağ ile kullanma hakkını verebilir. Buna satmak değil, devretmek denir. Âmiri kabul ederse, bir işyar, hava parası alarak, görevini başkasına devredebilir. (S. Ebediyye)

Çürük meyve
Sual:
Sebze meyve satıcısına, (Çürüklerden koymazsan alırım) demekte sakınca var mıdır?
CEVAP
Hayır, mahzuru olmaz. Hattâ muhayyer satın almak, (Çürükse getiririm) demek de caizdir.

Fazla para vermek
Sual:
Fels değerinden daha aşağı olan bir malı satın alıp, fels miktarı yada daha çok para verilirse, meydana getirilen alışveriş caiz olur mu?
CEVAP
Evet, caiz olur.

Altın hesabı açtırmak
Sual:
Bankada altın hesabı açtırınca, gerçek altın alınmıyor, altına endeksli olarak paramız kıymet kazanılmış olduğu benzer biçimde kaybetmiş olduğu de oluyor. Bu şartlarla, altın hesabı açtırmak caiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir.

Fiyatı malum mal
Sual:
Marketten çeşitli şeyler aldım. Kasiyer, elmanın barkodunu okutmayı unutmuş. Eve erişince gördük. Şimdi biz bu elmayı yesek, sonrasında barkodunu götürüp okutarak borcumuzu versek, elmayı yediğimiz için günah işlemiş olur muyuz?
CEVAP
Elmanın fiyatı belli olduğundan, parasını vermeden ilkin yiyecek günah olmaz. Lokanta, pastane benzer biçimde yerlerde de aynı şeyi yapıyoruz. Şu demek oluyor ki ilkin yiyip sonrasında ödüyoruz. Tutarları belli olan yiyecekleri yiyor, meşrubatları içiyoruz, çıkarken ödüyoruz. Markette evladımız susasa, içecek içse yada kendimiz içsek, çıkarken fiyatını vereceğimiz için günah olmaz. Tutarları belli olmayıp, pazarlıkla daha ucuza alınabilen malları, fiyatını öğrenmeden alıp yiyecek yada kullanmak caiz olmaz.

Taksitli alışveriş
Sual:
Veresiye alışverişte, ödeme tarihinin belli olması gerekiyor. Yıl sonuna kadar borcun tamamını ödeyip hesabı kapatmak şartıyla, taksitler bildirilmeden meydana getirilen alışveriş caiz midir?
CEVAP
Son ödeme vakti belli olduğundan, aralarda verilecek taksitlerin önemi yoktur. Asla vermese de, hepsini yıl sonunda verse de, gene sahih olur. Bir ay sonrasında hepsini verip vade sonunu beklemese de, gene alışveriş sahih olur.

Haşerat satmak
Sual: Yenmesi haram olan yılan, salyangoz ve kurbağa benzer biçimde haşerat, alınıp satılabilir mi?
CEVAP
Kara ve deniz haşeratını, yiyecek için satmak caiz değilse de, tıpta ve sanayide kullanmak için satmak caizdir. (S. Ebediyye)

Hayvan satmak
Sual: Hangi hayvanları satmak caizdir?
CEVAP
Faydası olan hayvanları, sözgelişi kovandaki arıyı, ipek böceğini, sülüğü, av yada çoban köpeğini, avcı kediyi, kuşu, fili ve bunlar benzer biçimde faydası olan her hayvanı satmak caizdir. (S. Ebediyye)

Götürü alışveriş
Sual: Bir markete gidiyorum. Sepeti çeşitli mallarla dolduruyorum, çoğunun fiyatını da bilmiyorum. Kasiyer, her birinin barkodunu okutuyor. Örneğin hepsi 70 lira etti diyor. Ikimiz de 70 lirayı veriyoruz. Bu şekilde alışveriş sahih midir?
CEVAP
Götürü usulüyle olduğundan sahihtir. Her birinin ayrı ayrı fiyatını bilmemiz gerekmez. Hattâ cinsleri ve tutarları değişik olan mallardan birer ikişer bir poşete koysak, satıcı, (Hepsine 50 lira ver) dese, bu alışveriş de sahihtir.

Haram işte çalışanın kazancı
Sual: (Haram işlerde çalışanın, o işlerde emek vermesi haramsa da, kazancı haram olmaz. Örneğin barda, pavyonda güvenlikçi olarak çalışanın emek vermesi haramsa da, kazancı haram olmaz) diyorlar. Doğru mudur?
CEVAP
Evet, doğrudur. Zaruretsiz haram işlerde çalışmak caiz değildir. Emek harcaması haram oluyorsa da, kazancı haram olmuyor. Çoluk çocuğuna getirmiş olduğu giyecekler ve yiyecekler de haram değildir. Hanımı ve evlatları, onun işlediği günahtan da görevli olmaz.

Gecikme cezası
Sual: Bir ev yada süreli bir iş yaptırırken, anlaşmaya gecikme cezası şartı konabilir mi? Örneğin, ev iki yıl içinde teslim edilmezse, her ay için bin lira gecikme cezası verilecek diye bir antak kalma yapılabilir mi?
CEVAP
Evet, mahzuru olmaz.

Kâfirle alışveriş
Sual:
Fâsıkla, bid’at ehliyle, kâfirle yada din düşmanıyla alışveriş yapmak günah mıdır?
CEVAP
Hepsiyle alışveriş yapmak caizdir, günah değildir. Sadece fena insanların kuvvetlenmesine yardım etmemeli, malları pahalı da olsa, salih Müslümanları tercih etmelidir.

Sual: S. Ebediyye’de, altınla gümüşün daima ağırlıkla, tuz, hurma, buğday ve arpanın ise daima hacimle ölçülmesi gerektiği bildirilip, (Bunların haricinde her şeyin satılmaları âdete bağlıdır. Çarşıda, pazarda iyi mi ölçülüyorsa, öyleki olduğu kabul edilir) deniyor. Hacimle alınan bu dört maddeyi kilo ile almak, altını ve gümüşü tane olarak almak caiz olmuyor mu?
CEVAP
Evet, caiz olmuyor. Şu demek oluyor ki bunların alınıp satılmasında o memleketin âdeti geçerli olmuyor.

Bu dört madde ölçekle alınıp satılmazsa, götürü usulüyle alıp satmak caiz olur. Örneğin bir paket tuz, bir paket hurma olarak alınıp satılabilir. Üç ton buğdayın hepsi şu kadar lira denerek alınıp satılabilir.

Hadîka sonunda diyor ki: Alış verişte, kiralamada, ödünç vermekte, nikâhta altın ve gümüş miktarını ağırlık olarak bildirmek lazımdır. Semen sözleşme zamanında hazır ise, göstermek yetişir. Miktarını bildirmeye lüzum kalmaz. Altının, gümüşün miktarları ağırlık olarak bildirilmezse, sözleşmeleri sahih olmaz. Lakin hükümetler tarafınca basılmış olan altınların ve gümüşlerin ağırlıkları bellidir. Söz kesilirken sayıları söylenince, belli olan ağırlıkları kast olunmaktadır. Bunun için, bugün de, söz kesilirken gösterilmeyen altın ve gümüş paralar sayı ile söylenince, ağırlıkları düşünülmelidir. Bu şekilde düşünülerek meydana getirilen sözleşmeler sahih olur. (S. Ebediyye)

Tuz, hurma, arpa ve buğday, götürü usulüyle alındığı benzer biçimde, altın ve gümüş de götürü olarak alınabilir. Örneğin gramı bilinmeyen bir altın yüzük yada altın ibrik, belli bir fiyata alınıp satılabilir.

Ticaretin dini olmaz mı?
Sual: Şarap satan bir arkadaşa, (Şarap satmak haramdır. Kendine başka iş bul!) dedim, O da bana, (Terörün dini, ırkı olmadığı benzer biçimde, ticaretin de, dini ırkı olmaz. Ticarette günah olmaz) dedi. Ticareti terörle karşılaştırma etmek doğru mudur?
CEVAP
Elbet yanlıştır. Kazancın helâl olması lazım. Haram kazancın, dünya ve âhirette vebali büyüktür. Bir hadis-i şerif:
(Şu on şahıs lanetlenmiştir: Şarap için üzüm sıkan, sıktıran, içen, taşıyan, kendisine taşınan, dağıtan, satan, parasını yiyen, satın alan, kendisi için satın alınan.) [Tirmizî]

Alışverişe haram karışma riski daha fazladır. Tamamlanmamış tartılır, kul hakkı geçer. Fena mal, iyi diye satılır günaha girilir. Alışveriş bilgisi bilinmezse haram işlenir.

Uyuşturucu satmak, domuz eti ve öteki haram olan şeylerin ticaretini yapmak da günahtır.

Her dinden olanlarla alış veriş yapılır. Kim bilir (Ticaretin dini olmaz) diyenler, bunu kast etmiş olabilirler. Yoksa haram olan işler yapılmaz.

Yağsız ayran satmak
Sual:
Yoğurdun yağını aldıktan sonrasında, ayran yapmış olup satmak yada sütün yağını almak günah olur mu?
CEVAP
Dinimizde, yavan süt yada yağsız ayran satmak değil, yağsız süte, (Tam yağlı) yada (Yarım yağlı) diyerek müşteriyi kandırmak günahtır. Müşteri kandırılmıyorsa, rızası var ise, (Yağsız süt, yağsız ayran) diye yazıp satılıyorsa, günah olmaz.

Alacaklı ile borçlu değişik söylerse
Sual:
Fırıncıya malzemesini verip peynirli yada kıymalı pide yaptırıyoruz. Ekmek imalatçısı, yanlışlıkla bizim için yapmış olduğu pideleri başka müşterisine veriyor. Biz sorumlu oluyor muyuz? Bizlere de diğeri müşteriye yaptığını veriyor.
Borçlu ile alacaklı içinde anlaşmazlıklar oluyor. Alacaklı vermedin diye yemin ediyor, borçlu verdiğine dair yemin ediyor. Dinen hangisi esas alınır?
CEVAP
Borcunu ödeyenin ödediğine dair bir alıntı yada imzalı bir kâğıt almalı. Almadığı için alacaklının istediğini vermesi lazımdır.

Fırıncının verdiği pideyi almanızda bir sakınca olmaz.

Tam İlmihâl’de şu şekilde deniyor:
Terzi, ceket yerine pantolon dikse, kumaş sahibi, isterse pantolonu alır, isterse kumaşı ödetir. Boyacıya kumaş veren kimse, siyah istemiştim, sen mavi boyamışsın dese, boyacı da, mavi istemiştin dese, kumaş sahibinin sözü kabul olunur. Bunların tutarı verilmez. Kumaşı da öderler yada sahibi isterse meydana getirilen şeyi alıp piyasaya gore işçilikten keser. (S. Ebediyye)

Haram olan şey mal sayılmaz
Sual
: Bir Müslüman, kazara başka bir Müslümanın domuzunu, sattığı uyuşturucuyu yada şarabını telef etse öder mi?
CEVAP
Dinimize gore, haram olan şey, mal hükmünde değildir. Mala zarar vermediği için ödemez. Sadece bir Müslüman, zimmînin şarabını yada domuzunu telef etse kıymetlerini ödemesi gerektiği İbni Âbidin’de yazılıdır. Zimmî, İslam devleti idaresinde yaşayan kitap ehli gayrimüslim anlama gelir, günümüzde zimmî yoktur.

Müslüman şarap satmıyor, sirke yapmak için şarap bulunduruyorsa, onu telef eden öder. Afyon benzer biçimde uyuşturucuyu ilaç için almışsa, telef eden öder. Uyuşturucu alıp satanlar, bu maksatla alıp satmıyorlar. Onun için birinin uyuşturucusuna zarar verenin ödemesi gerekmez.

Genç biri, (Ücretle açık görüntüler seyrettirilen yere, “Parasını sonrasında veririm” dedim. Sonrasında da veremedim. Hak geçti mi?) diye sormuştu. Bu da öyledir. Haram şeye ücret verilmez.

Sual: Bir kimsenin, terziye, bu elbiseyi iki haftada dikersen üçyüz lira, bir ayda dikersen ikiyüz lira veririm diyerek bu şekilde şartlı teklifte bulunarak sözleşme yapması uygun olur mu?
Yanıt:
Terziye kumaş verip, bir haftada dikersen yüz lira, iki haftada dikersen elli lira veririm demek, İmâmeyne gore caizdir. Dükkânda terzilik yaparsan, kirası yüz lira, demircilik yaparsan ikiyüz lira demek de caizdir.

Sual: Boyacıya kumaş verildiğinde, kumaşlar istenilen renkte boyanmamış ise, bu durumda boyacının mı yoksa kumaş sahibinin mi sözü esas alınır?
Yanıt:
Boyacıya kumaş veren kimse, kırmızı istemiştim, sen mavi boyamışsın dese, boyacı da, mavi istemiştin dese, kumaş sahibinin sözü kabul olunur. Terzinin ceket yerine pantolon dikmesi de böyledir. Bunların tutarı verilmez. Kumaşı da öderler yada sahibi isterse meydana getirilen şeyi alıp piyasaya gore işçilikten keser.

Sual: Bir kimse, terziye ceket dikmesi için kumaş verse, terzi de ceket yerine pantolon dikse, bu kimse pantolonu almak mecburiyetinde midir?
Yanıt:
Terzi, ceket yerine pantolon dikse, kumaş sahibi, isterse pantolonu alır, isterse kumaşı ödetir.

Sual: Satılan mal teslim edilmeden, armağan edilen de teslim alınmadan, bunlar satılmış ve armağan edilmiş olur mu?
Yanıt: Satılan malı teslim etmek, armağan olunanı ise kabzetmek doğrusu teslim almak lazımdır.

Sual: Bir kimsenin, çalıntı malların olması ihtimali bulunan bir yerden, ihtiyacı olan bir şeyi satın almasında dini açıdan bir mahzuru var mıdır?
Yanıt: Bir yerde, yağma edilmiş, çalınmış şeyler ve hayvanlar satılıyorsa, çoğunun haram bulunduğunu bilen kimse, buradan bir şey satın almamalıdır. Eğer ihtiyacı çoksa, nereden aldın diye sormalı, helalden olduğu anlaşılanı almalıdır. Çoğunun haram olmadığı biliniyorsa, sormadan almak caiz ise de, sormak vera olur.

Sual: İnsan necasetini yalnız başına gübre olarak satmanın ve satın almanın dinen mahzuru olur mu?
Yanıt:
İnsan necasetini yalnız başına satmak ve insandan ayrılan her şeyi satmak haramdır. Hepsini gömmek lazımdır. İnsan necasetini yalnız başına da kullanmak caiz değildir. Toprak yada başka şeyle karışık satmak ve kullanmak sahihtir.

Sual: Hayvan gübresini satın almanın, satmanın mahzuru var mıdır?
Yanıt:
Hayvan gübresi, yalnız olarak da satılır ve kullanılır. Öteki üç mezhep imamı hayvan gübresi satmak da caiz değildir dedi.

Sual: Market yada bir bakkala borç para veren kimsenin, verdiği borç para bitene kadar buralardan alışveriş yapması uygun olur mu?
Yanıt: Mevzu ile ilgili olarak “İbni Âbidîn” ve “Dürer”de deniyor ki:
“Bakkala borç para verip, o para bitinceye kadar ondan mal satın almak haramdır. Bundan dolayı, yararlanmak şartı ile ödünç vermek faiz olur.”

Sual: Eline haram para geçen bir kimse, iyi mi hareket etmeli, bu parayı nereye, kime vermelidir?
Yanıt: Eline, sahibi malum haram mal, sözgelişi para geçen kimse, bunu sahibine vermeli, sahibi bilinmiyorsa, fakire sadaka olarak vermelidir. Başka yere vermesi günah olur. Bu malı almak, fakirlerden başka hiç kimseye caiz olmaz. Yalnız varisin, haram mal bulunduğunu bilmiş olduğu halde, mirası alması caiz olur, denildi.

Sual: Çalınmış malları satan bir yerden, alışveriş yapmanın mahzuru var mıdır?
Yanıt:
Bir yerde, yağma edilmiş, çalınmış şeyler ve hayvanlar satılıyorsa, çoğunun haram bulunduğunu bilen kimse, buradan bir şey satın almamalıdır. Eğer ihtiyacı çoksa, nereden aldın diye sormalıdır. Helalden olduğu anlaşılan malı almalıdır. Çoğunun haram olmadığı biliniyorsa, sormadan almak caiz ise de, sormak vera olur.

Eşyanın kıymeti, altın ve gümüşle ölçülür
Sual: Alışverişte olsun, zekât benzer biçimde ibadetleri yerine getirirken olsun, dinimizin bildirdiği esas kıymet, ölçü birimi altın mıdır?
Yanıt:
İnsanlar bir araya erişince, açıkgözler, başkasının hakkına saldırır, zulmedenler olur. Bundan dolayı, her nefis, istediğine kavuşmak ister, kendine tatlı olanı almaya uğraşır. Bu şeyleri isteyen birkaç şahıs çekişmeye adım atar. Bir leş çevresinde toplanan köpeklerin birbirlerine hırlamaları benzer biçimde, aralarında dövüşme adım atar. Bu tarz şeyleri ayırmak için, güçlü bir egemen lazım olur. Alışverişte, hepimiz kendi yaptığının daha kıymetli bulunduğunu söyler. Meydana getirilen şeylerin karşılıklı değerlerini hakkaniyet ile ölçmek lazım olur. Eşyanın değerlerini karşılıklı ölçen şey, altın ile gümüştür, doğrusu paradır. Altın ile gümüşe Nakdeyn denir. Her milletin kullandığı kâğıt paralar, şimdi hep altın karşılığıdır. Şu demek oluyor ki, altını oldukça olan devletler, oldukça kâğıt para basabilir. Altını azca olan, kâğıt parayı oldukça basarsa, bunların kıymeti olmaz. Bundan dolayı, Allahü teâlâ, altın ile gümüşü para olarak yaratmıştır. Başka hiçbir şey, altının yerini tutamaz. Bunun içindir ki, zekâtın altın yada gümüş olarak hesap edilmesi ve verilmesi emrolunmuştur.

Sual: Bir kimse, tarlasına, başkasına verilmek suretiyle buğday ekse, bu mahsul, kimin olur?
Yanıt:
Bu mevzuda Fetâvâ-yı Hindiyyede deniyor ki:
“Köy halkı, imam için tohum ekseler, mahsul imama teslim edilmemiş ise, mahsul tohum sahiplerinin olur. Yardım için toplanan para, mal da böyledir.”

Sual: Bir mağazanın yanına ikinci bir mağaza açılırsa, birinci mağaza sahibi buna mâni olabilir mi?
Yanıt:
Mecellenin 1288. maddesinde deniyor ki:
“Bir kimsenin dükkânı yanına, başkası dükkân açarak, birincinin işi bozulsa, ikinci dükkân kapattırılamaz.”

Sual: İnsanlar arasındaki muamelelerde, alışverişlerde, günah işleyen Müslümanların ve gayr-i müslimlerin sözüne de saygınlık edilir mi?
Yanıt:
Bu mevzuda Dürr-ül-muhtârda deniyor ki:
“İnsanların birbirleri içinde olan işlere Muâmelât denir. Muâmelâtta bir fasıkın yada kâfirin sözü de kabul edilir. Akıllı olan çocuk ve hanım da adam gibidir. Bunlardan biri, ‘bu eti kitaplı kâfirden aldım’ derse, yemesi helal olur.”

Sual: Tecim meydana getiren her Müslümanın, alışveriş bilgilerini öğrenmesi yada bilen birisine sorması mı gerekir?
Yanıt:
Bu mevzu hakkında Câmi’ul-fetâvâda deniyor ki:
“Bey ve şirâ doğrusu alışveriş bilgilerini öğrenmeden tecim yapmak helal olmaz. Her tacirin, tüccarın bir fıkıh âlimi bulup, işlerini buna danışarak yapması, böylece faizden ve fasit alışverişten kurtulması lazımdır.”

Sual: Ortak mülklerde, binalarda meydana getirilen harcamalar, ortaklardan mı alınır? Ortaklardan biri ödemeye yanaşmazsa ne yapılır?
Yanıt:
Bu mevzuda Mecellenin 1308. maddesinde deniyor ki:
“Ortak mülkün tamiri, hisselere gore ortaklaşa yapılır. Hisse sahiplerinden biri yok ise ve onarım edecek olan kimse hâkimden izin alırsa, harcamadan ötekine düşen oranı ondan isteyebilir.”

Sual: Bir bahçeye yada eve ortak olan iki kişiden biri, onarım gerektiren bir durumda ortağını zorlayabilir mi?
Yanıt:
Bu mevzuda Mecellenin 1312. maddesinde deniyor ki:
“Bölünebilen bir mülkün tamiri için, ortak zorlanamaz. Tamirini istemezse, mülkün bölünmesi için, zorlanır.”

Sual: Bir malın ayıbını boya ile yada yama yaparak, gizleyip, kapatıp satmakta, dinimiz açısından bir mahzuru var mıdır?
Yanıt:
Her sanatta hile yapmamak farzdır. Çürük iş yapmak ve gizlemek haramdır. İmâm-ı Ahmed ibni Hanbel hazretlerinden, gizli saklı yama yapmayı sordular. “Kendi giymesi ve müşterinin giymek istemesi ile caiz olup, hile olarak yapmak, doğrusu gizli saklı yamayı, yeni diye satmak günahtır. Almış olduğu para haramdır” buyurdu.

Sual: Satın almayacağı yada iki kişinin bir fiyatta anlaştığı malın fiyatını artırmakta, dinen bir sakınca var mıdır?
Yanıt:
Satın almayacağı bir malın semenini, fiyatını başka müşteriler içinde yükseltmek mekruhtur. İki şahıs bir malın fiyatında uyuşmuş iken, bu malı, daha yüksek fiyatla satın almak istemek de mekruhtur.

Sual: İki şahıs içinde alışveriş yapılırken, tanık bulundurmaları ve senet yapmaları gerekir mi?
Yanıt:
Alış veriş yaparken, tanık bulunması yada senet yazılması lazım değildir. Fakat her ikisi de doğrusu şahidin bulunması ve senet yazılması caizdir ve iyi olur. Senet tutarı müşteriye aittir.

Sual: Satılan mal karşılığında, düzmece para verilmiş ise, satıcının ne yapması gerekir?
Yanıt:
Bir kimse sattığı malın semeni, karşılığı olarak bilmeyerek düzmece para aldıysa ve o şahıs de yanında ise, geri verip iyisini alır. Düzmece parayı kullandı ise, iyisini isteyemez.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/29/alisverisle-ilgili-cesitli-sorular/feed/ 0 6027
Borç vermekle ilgili çeşitli sorular https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/28/borc-vermekle-ilgili-cesitli-sorular/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/28/borc-vermekle-ilgili-cesitli-sorular/#respond Sat, 28 Sep 2019 12:40:50 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6021

Sual: Bir arkadaşa borcum var. Fakat ödeyecek param yok. Bazı eşyalarımı satıp ödemem gerekir mi?
CEVAP
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye’de diyor ki:
Hadis-i şerifte, (En iyiniz, borcunu bir an ilkin ödeyeninizdir) buyuruldu. Bir kimse, malı olması durumunda, borcunu ödemeyi bir saat geciktirirse, zalim ve asi olur. Namaz kılarken de, oruç tutarken de, uykuda da, kısaca her an, nalet altında bulunur. Borç ödememek öyleki bir günahtır ki, uykuda bile durmadan yazılır. Malı olmak, parası olmak demek değildir. Satılık bir şeyi olup da, satmazsa, günah işlemiş olur. Buhari’deki hadis-i şerifte, (Borcu var iken verilen sadaka kabul olmaz) buyuruldu. Âlimler de, (Borcu olan kimse, borcunu ödemedikçe yağlı ve sirkeli yiyecek yememelidir) buyuruyorlar.

Ödünç veren kimse, “İstediğin vakit öde, benim ihtiyacım yok” dese de, ödeme imkanı var ise ödememek mekruh olur.

Borcu başka maldan ödemek
Sual:
Altın lira olarak alınan borç ödenirken, altının o andaki piyasa kıymeti para olarak yada yağ, pirinç yada başka şey verilse uygun olur mu?
CEVAP
Alacaklı kabul ederse uygun olur.

Ödünç verirken
Sual:
Altının gramı 35 lira olduğu vakit, birine ödünç para verirken 350 lira verip, (Eline geçmiş olduğu vakit 10 gram altın verirsin) demek faiz olur mu?
CEVAP
İmam-ı Ebu Yusuf’a nazaran caiz ise de, şu şekilde yapmak daha uygun olur: Ödünç alacak olan kimse, borç verecek olana 10 gram altını 350 liraya satar. Parayı aldıktan sonrasında sattığı 10 gram altını borç verenden ödünç alır. Böylece 350 lirayı almış ve 10 gram altın borçlanmış olur.

Altına nazaran ödünç vermek
Sual:
24 ayar altının bir gramının fiyatı 40 lira iken, bir dost 400 lira ödünç istese, 400 lirayla 24 ayar altından 10 gram alınabilse, arkadaşa 400 lirayı verip, ödediğin vakit 10 gram 24 ayar altın alabilecek para isterim dense, bir yıl sonrasında altının fiyatı iki misline çıksa, borç ödenirken 10 gram altın yada o denli altın alabilecek kadar para verilse, faiz olur mu?
CEVAP
Faiz olmaz, caiz olur, şundan dolayı 10 gram altın verildi, 10 gram altın isteniyor. Veya o değerde para yada mal isteniyor. Altının kıymeti düşüp çıkabilir. Mühim olan, borç ödenirken, verilen miktardan fazla istememektir.

Borcu başkasına ödemek
Sual: Bir arkadaşa borcum vardı. Dost batkı edip ortadan kayboldu. Başka bir arkadaşın da, bu batkı edende aynı miktar alacağı varmış. Ben borcumu arkadaşa versem, bigün çıkıp gelirse, batkı eden şahsın, benden alacağını istemeye hakkı olur mu?
CEVAP
Evet, hakkı olur. Alacaklının emri olmadan başkasına ödeme yapılmaz.

Faizini vermemek
Sual:
Faizin haram bulunduğunu bilmiyordum. ABD’da çalışırken bir gayrimüslimden faizle para almıştım. Anaparayı ödedim. Alacaklı da aslına bakarsanız istemiyor. Haram olan faizini ödemesem günah olur mu?
CEVAP
Günah olmaz.

Borç yiğidin kamçısıdır
Sual: (Borç yiğidin kamçısıdır)
atasözüyle, Hazret-i Ali’nin, (Dünyada en büyük sorun borçlu olmaktır) sözü çelişmiyor mu?
CEVAP
Çelişmiyor, birbirini açıklıyor. İhtiyacı olunca borçlanmak günah değildir. Peygamber efendimiz de borçlanmıştır. Bir demir zırh ceketini, borcundan dolayı bir Yahudi’ye rehin bırakmıştı.

İnsan borçlu olunca, rahat olması imkansız, boş oturamaz, ödemek için çalışır, çaba eder, bir an ilkin borcumu ödeyeyim der. Borcu çalışmasına destek sağlar. Yiğidin kamçısı da, bu anlama gelir. Yiğit, kamçı yardımıyla, Hazret-i Ali’nin söylediği sıkıntıdan kurtulur.

Ödünç ve âriyetin farkı nedir?
Sual: S. Ebediyye’
de, (Ev, dükkân, hayvan benzer biçimde kıyemî olan, kısaca misli [benzeri] bulunmayan şeyleri ödünç vermek fasiddir, kullanmak haram olur) deniyor. Bu tarz şeyleri âriyet olarak vermek gerekiyormuş. Ödünçle âriyet içinde ne fark vardır?
CEVAP
Ödünç, çarşıda misli, kısaca aynı bulunan her şeyi, belirsiz bir vakit sonrasında kısaca vakit belirleme etmeden, misli geri verilmek suretiyle alınan para yada maldır. Buna (Karz-ı hasen) de denir. Bugün verip yarın istenebilir. Örneğin ekmek, yağ, pirinç, tuz benzer biçimde şeyleri alan, yerine aynı miktarını verir.

Âriyet ise, bir malın menfaatini, kullanılmasını bedelsiz olarak vermek anlama gelir. Örneğin birinin evinde, bir ay parasız oturulabilir, her şeyi kullanma yetkisi verilmişse, her şeyini kullanabilir. Atını, otomobilini alır, yedi gün yada anlaşması ne kadarsa, o denli gün kullanabilir. Birinin gelinliği âriyet olarak alınıp kullanılabilir. Yapınış gelinlik ödünç de alınıp verilebilir. Eğer alınan gelinlik, kıyemî bir mal kısaca aynı çarşıda bulunmayan özel bir şey ise, ödünç alanın bunun kıymetini ödemesi lazımdır.

(Şu yerlerde, şu zamana kadar, şu şekilde kullanabilirsin) diye âriyet vermek de caizdir.

Bir evi, dükkânı âriyet olarak alan, kiraya ve rehine veremez. Sahibi isteyince yada sözleşmedeki müddeti bitince, âriyet alınan şeyin geri verilmesi lâzım olur.

Âriyet olarak kullanılmak suretiyle alınan mal, işi bitince sahibine verilir. Ödünç alınan mal ise, harcanır, tüketilir. Yerine aynı tür maldan verilir.

Ödünç verirken
Sual:
Ödünç veren kimse, borçlusunun yemeğini yese yada ondan armağan alsa (Çıkar getiren her borç faizdir) hadisine nazaran faiz olur mu?
CEVAP
Şâfiî’de, antak kalma yapmış olup çıkar sağlamak şartıyla borç verirse faiz olur, şartsız olursa faiz olmaz. Örneğin borç verenin, alacağı olandan herhangi bir armağan kabul etmesi, yemeğini yemesi yada herhangi bir halde kendine borcu olanın malından, parasından faydalanması, âdet bu şekilde ise, caizdir. Hanefî’de ve Mâlikî’de ise, ödünç verenin, borçlusunun malından faydalanması haramdır. (Mizan-ül kübra)

Borcu başkasının vermesi
Sual:
Hanımıma vermem ihtiyaç duyulan mehr-i müecceli, anam, babam, komşum yada başka biri bana vekâleten verebilir mi? Örneğin annem, hanımım olan gelinine, sözleşmedeki mehir kadar takacağı altını, (Bu altınlar, oğlumun mehr-i müecceli) diyerek verse, o da kabul etse, mehrim verilmiş olur mu? Yoksa paranın muhakkak benden mi çıkması lazımdır?
CEVAP
Hayır, paranın bizlerden çıkması gerekmez. Hanım, takılan altını mehr-i müeccel olarak kabul ederse, kim takarsa taksın, kimin parasıyla verilmiş olursa olsun, mehir borcu ödenmiş olur. Bunun benzer biçimde, başka biri vekâletimizi alarak kurbanımızı, adağımızı, yemin kefaretimizi yada zekâtımızı kendi parasıyla halletse, ibadetimiz yerine gelmiş olur.

Sual: Herhangi bir kimsenin, bir yere olan borcunu, o kimsenin haberi olmadan ödeyerek, o borçlu kimseyi kendine borçlu yapmak dinen uygun olur mu?
Yanıt:
Birinin borcunu ondan izinsiz ödeyerek, onu kendine borçlu yapmak caiz değildir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/28/borc-vermekle-ilgili-cesitli-sorular/feed/ 0 6021
Hacla ilgili kelimelerin manaları https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/27/hacla-ilgili-kelimelerin-manalari/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/27/hacla-ilgili-kelimelerin-manalari/#respond Tue, 27 Aug 2019 00:51:32 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5897

Şundan: Mikât sınırlarının dışından gelen hacılar.

Altın Oluk:
Kâ’be’nin Hatimin karşısındaki şimal duvarının üst orta kısmındaki yağmurları akıtan oluk.

Arafat:
Mekke-i mükerremenin cenup doğusunda vakfenin yapıldığı yer.

Bab-ı Cibril:
Peygamber efendimizin Medine-i münevverede inşa etmiş olduğu mescidin doğu tarafındaki kıbleye yakın olan kapısı.

Bab-ür Rahme:
Rahmet Kapısı. Medine’de Peygamber efendimizin yaptırdığı mescidin batı duvarındaki şimal köşesine yakın olan kapısı.

Bab-üs-Slm:
1.
Mescid-i Haram’ın doğu tarafına oluşturulan, Bab-ı Şeybe de denilen kapı.
2. Mescid-i Nebi’nin batı duvarında kıbleye yakın olan Bab-ı Mervan olarak da malum kapı. Mescid-i Nebi’nin beş kapısından en büyüğü ve en süslüdür.

Bab-üt-Tevessül:
1-
Mescid-i Nebi’nin kuzeye oluşturulan kapısı.
2- Hicretin ikinci senesi Receb ayında, kıblenin Kudüs’ten Kâbe’ye dönmesi emrolunca, mescidin Mekke’ye karşı olan kapısı kapatılıp, karşısına, Şam tarafına yeni bir kapı açıldı. Şimdi bu kapıya Babüt-Tevessül deniyor.

Karşılık:
Başkası adına hac eden vekil.

Cebel-i Rahme:
Arafat ovasının ortasındaki tepe. Rahmet dağı anlamına gelir.

Cebel-i Sevr:
Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicret ederken ilk sığındığı yer.

Cem-i takdim:
Vakti girmemiş bir namazı, vakti giren bir namazla birlikte kılmaktır. Hanefi’de yalnız hac mevsiminde Arefe günü Arafat’ta, öğle ve ikindi, öğle vaktinde kılınır.

Cem-i tehir: Vakti çıkan namazı, vakti giren namazla beraber kılmaktır. Hanefi’de yalnız hac mevsiminde Arefe günü Müzdelife’de akşam, yatsıyla yatsı vaktinde kılınır.

Cemreler: Minâ’da birbirine birer ok uzaklıkta bulunan üç taş kümesidir. Bunlardan birincisine Cemre-i Ula, ikincisine Cemre-i Vusta, üçüncüsüne Cemre-i Akabe denir.

Eshâb-ı fil: Bir oldukça fil ile Mekke’yi yıkmaya gelen Yemen Valisi Ebrehe’nin ordusu.

Aden-ül Mu’allâ:
Mekke’deki kabristanın ismidir. Hazret-i Hatice ve bazı Sahabe-i kiram burdadır.

Eyyam-ı Teşrik:
Zilhiccenin 11,12 ve 13. günleridir. Kurban bayramının arefesinin sabah namazından, dördüncü günün ikindi namazına kadar, 23 farz namazın akabinde, tekbir-i teşrik okunması mümkün. Doğrusu teşrik tekbiri getirilen günler, Arefe, bayram ve eyyam-ı teşrik denilen üç gündür, hepsi beş gün ediyor. İlk güne Arefe, ikinci güne bayram, öteki üç güne de, eyyam-ı teşrik deniyor.

Fidye: Yaşlanıp ölene kadar Ramazan yada kazaya kalmış oruçlarını tutamayanın yada iyi olmasından umut kesilen hastanın (varlıklı ise) tutamadığı oruç karşılığında fakirlere vermesi ihtiyaç duyulan karşılık.

Hac Ayları:
Şevval, Zilkade ayları ile Zilhiccenin ilk on günüdür.

Hac Vakti:
Arefe ve bayram günleri olmak suretiyle beş gündür.

Hacc-ı Asgar:
Umre

Hacc-ı ekber:
Farz olan hac. Haccetül-İslam da denir.

Hacer-ül Esved:
Kâ’benin doğu köşesinde Cennetten gelen parlak siyah taş.

Hatim:
Kâbe’nin şimal duvarı hizasında yarım daire şeklinde duvarcık ile Kâbe içinde kalan yer. İsmail aleyhisselam ve anası Hazret-i Hacer’in kabri burdadır.

Hervele:
Safâ ve Merve içinde sa’y yapılırken yeşil direkler içinde süratli ve çalımlı yürümek.

Hira Mağarası:
Cebel-i hira, Cabel-i nur dağındaki mağara. Peygamber efendimize ilk vahiy bu mağarada indi.

Hil:
Harem bölgesi ile mikât sınırları içinde kalan yerlerdir.

Hücre-i Mutluluk:
Medine-i münevverede Peygamber efendimizin kabr-i şerifi. (Burada Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer de medfundur.)

İhram:
Hac ve Umrede kuşanılan iki parça örtüdür. Ek olarak, hac yada umre için niyet etmeye ve telbiyeye de ihram denir.

İstilam: Hac ve umrede Kâbe’yi tavafa başlarken yada tavaf esnasında Hacer-ül-esved önüne gelindiğinde, elleri namaza durur şeklinde kaldırıp tekbir, tehlil getirerek, (Allahü ekber, lâ ilahe illallahü vallahü ekber) diyerek onu selamlamak. El sürülemiyorsa, uzaktan elleri kaldırıp işaret yapmak.

İzar: İhramlının belden aşağıya doladığı örtü. Belden üst kısmını örtene de rida denir.

İztiba: Ridanın bir ucunu sağ koltuk altından geçirip sol omuz üstüne atmak. Böylece sağ omuz ve kolu ihramın haricinde bırakmaktır. Remel yapılması ihtiyaç duyulan tavafların tüm şavtlarında iztiba sünnettir. Tavaf bitince omuz örtülür. Tavaf namazı omuz örtülü olarak kılınır. Remel meydana getirilen tavaflar haricinde hiçbir vakit iztiba yapılmaz.

Kubbe-i Hadra: Peygamber efendimizin kabrinin üstündeki yeşil kubbe.

Makam-ı İbrahim:
Hazret-i İbrahim’in Kâbe’yi inşa ederken ve insanları hacca çağrı ederken üzerine çıkmış olduğu taşın bulunmuş olduğu yer.

Mekki:
Mekke’de ve Mikât sınırları içinde ikamet eden kimseler.

Menâsik:
Hacla ilgili eylem ve ibadetler.

Merve:
Sa’yin yapıldığı iki tepeden biri. Sa’y Safâ ve Merve tepeleri içinde yapılır.

Mes’a:
Sa’yin yapıldığı yer. Safâ ve Merve arası.

Mescid-i Haram:
Beytullahın etrafındaki Mesciddir.

Mescid-i Hif:
Yetmiş peygamberin namaz kıldığı Minâdaki mesciddir.

Mescid-i Kıbleteyn:
Peygamber efendimiz Medine-i münevverede öğle yada ikindi namazında iken kıblenin Kudüs’ten Kâbe’ye dönülmesi emrinin geldiği mescid.

Mescid-i Kuba:
Peygamberimizin hicret ederken, Medine yakınında Kuba köyünde yaptırdığı mescid.

Meş’ar-il Haram:
Müzdelife’de bir tepe. Müzdelife vakfesinin bu tepede yapılması sünnettir.

Mikât: Afakilerin ihrama girdikleri bölgeler ki, Mekke’ye en uzağı, Zülhuleyf’e en yakın yerlerdir.

Minâ: Mekke ile Müzdelife içinde, Harem sınırları içinde bulunan bir bölge. Hacıların cemreleri taşladıkları ve kurban kestikleri yer.

Muhasser Vadisi:
Minâ ile Müzdelife’yi birbirinden ayıran ve hacıların Minâ’ya giderken durmamaları ihtiyaç duyulan yer. Burası Eshab-ı filin durak yeri idi.

Mültezem:
Kâbe’nin kapısı ile Hacer-ül Esved içinde kalan Kâbe duvarında birkaç taştır.

Müzdelife:
Arafat ile Minâ içinde kalan, Adem aleyhisselamla Havva validemizin yeryüzünde ilk buluştukları yer. Haccın vaciplerinden müzdelife vakfesi burada yapılır.

Nafile:
Farz ve vacip ibadetlerinin haricinde sünnetler de dahil olmak suretiyle meydana getirilen ibadetler.

Niyet:
Niyetin lügat manası: Bir şeye kalben azim, kasd ve ona yönelmekten ibarettir. Fıkıhta ise: Tanrı rızasını kazanmak için tanrısal bir emri yerine getirmekte kalben ona yönelmek anlamına gelir.

Nüsük:
Hac ve umrede yerine getirilmesi lazım olan işlerden herbiri, yakarma.

Remel: Adamların, tavafın ilk üç şavtında kısa adımlarla koşarak ve omuzları silkerek çalımlı ve süratli yürümeleri. Devamında sa’y yapılacak tavaflarda, remel yapılması sünnettir. Sonunda sa’y yapılmayacak tavaflarda remel yapılmaz.

Rida: İhramlının belden üst kısmına örttüğü dikişsiz örtü.

Rükn-i Hacer-il Esved:
Kâbe’nin Hacer-il Esved tarafındaki köşesi.

Rükn-i Iraki:
Kâbe’nin Bağdat’a karşı olan köşesi.

Rükn-i Şami:
Kâbe’nin Şam’a karşı olan köşesi.

Rükn-i Yemani:
Kâbe’nin Yemen tarafında olan cenup köşesidir. Burası da Hacer-ül esved şeklinde selamlanır.

Sa’:
Hacim ölçen bir ölçek. 1 Sa’ 4,2 litre buğday alan bir hacim ölçüsü birimi ki 3500 gram kadardır.

Sa’y: Safâ’dan başlayarak Merve’ye, Merve’den Safâ’ya dört gidiş, üç geliş.

Safâ: Sa’yın başladığı tepe.

Salevat-ı Şerife:
Peygamber efendimiz için okunan dualar. Allahümme Salli ve Allahümme Barik duaları…. “Allahümme Salli ala Seyyidina Muhammedin ve alâ âli Seyyidina Muhammed….” demek.

Şavt: Tavafta Hacer-ül-esvedden başlayıp Kâbe’nin çevresinde dönerek yine aynı hizaya gelmek. Sa’yda Safâ’dan Merve’ye, Merve’den Safâ’ya bir kere gitmek. Her sa’y ve tavafta 7’şer şavt vardır.

Şebeke-i Mutluluk: Hücre-i Saadetin dış duvarı etrafına yerden Mescid-i Nebi’nin tavanına kadar yükselen demir parmaklık.

Tavaf: Kâbe’nin çevresinde, Hacer-ül-esvedden başlayıp Kâbe sola alınarak yedi kere dönmektir.

Tavaf-ı Kudum: Mekke’ye varınca, meydana getirilen ilk tavaf, Afakiler için sünnettir.

Tavaf-ı Nafile: Mekke-i mükerremede bulunanların zaman zaman yaptıkları nafile tavaf.

Tavaf-ı Sadr: Hac esnasında cemrelerin taşlanması bittikten sonrasında Minâ’dan Mekke’ye gelindiğinde meydana getirilen tavaf. Tavaf-ı Veda da denir. Hac vazifeleri bununla sonlanmış olur.

Tavaf-ı Umre: Umreye niyet edenin yapmış olduğu tavaf. Yedi şavt.

Tavaf-ı Veda:
Tavaf-ı Sadr.

Tavaf-ı Ziyaret:
Arafat’tan indikten sonrasında, kurban bayramı günlerinde meydana getirilen tavaf. Tavaf-ı ifâda da denir.

Tavaf-ül ifâda:
Tavaf-ı Ziyaret

Tehlil:
“La ilahe illallahü vahdehü la şerike leh lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve ala külli şey’in kadir” demek.

Tekbir:
“Allahü ekber, Allahü ekber. La ilahe illallahü vallahü ekber. Allahü ekber ve lillahi’l hamd” demek.

Telbiye: Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, lebbeyk lâ şerîke kir lebbeyk. İnnelhamde venni’mete kir vel-mülke lâ şerîke lek.

Tetavvu’: Nafile yakarma.

Terviye günü: Zilhiccenin 8. günü. Bugün Minâ’ya çıkmak ve geceyi orada geçirmek sünnettir.

Udhiye: Kurban bayramında Tanrı rızası için kesilen vacip kurban.

Umre: Hac zamanı olan beş günden başka, senenin her günü, ihram ile meydana getirilen, tavaf ve sa’y yapmak ve saç kazımak yada kesmektir.

Vadi-yi Urene:
Arafat ovasında bir vadi. Arefe günü Arafat’ın Vadi-yi Urene denilen yerinden başka herhangi bir yerinde öğle ve ikindi namazlarından sonrasında vakfeye durmak, haccın farzlarındandır.

Vakfe: Durma. Arefe günü Arafat’ın Vadi-yi Urene denilen yerinden başka herhangi bir yerinde, öğle ve ikindi namazlarından sonrasında bir miktar durmak. Bu farzdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/27/hacla-ilgili-kelimelerin-manalari/feed/ 0 5897
Hac ile ilgili çeşitli sorular https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/26/hac-ile-ilgili-cesitli-sorular/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/26/hac-ile-ilgili-cesitli-sorular/#respond Mon, 26 Aug 2019 19:51:27 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5896

Sual: Hac vakti ne zamandır?
CEVAP
Hac vakti, arefe ve bayram günleri olmak suretiyle, beş gündür.

Sual: Hacda 15 günden fazla kalan, mukim olup kendisine kurban kesmesi vacip olacağı için, bayram kurbanını kestirmek suretiyle telefonla Türkiye’deki bir yakınına vekalet verip kestirebilir mi?
CEVAP
Bayram kurbanını vekaleten Türkiye’de kestirmesi caizdir.

Sual: Şükür kurbanını da vekaletle Türkiye’de kestirmek caiz mi?
CEVAP
Şükür kurbanı Mina’da kesilir. Mekke’de bile kesilmez.

Sual: Bu yıl hacca giderken, Ankara’da ihramı giydik. Hacca gidemeyince çıkarmak mecburiyetinde kaldık. İhramı çıkarmanın cezası nedir?
CEVAP
Mikâttan ilkin çıkarınca, ceza gerektirme etmez.

Sual: İhramı kefen yapmak ve kefeni zemzemle yıkamak caiz midir?
CEVAP
İhramı kefen yapmak caizdir. Kefeni zemzemle yıkamak ise, Hanefi’de caiz, Şafii’de haramdır.

Sual: Haccı ertelemek olur mu? Haram para ile hacca giden, hac borcundan kurtulur mu?
CEVAP
Üstüne hac farz olan hiç kimseye, haccı ertelemek, Şafii’de ve imameyne gore caiz, öteki üç mezhepte caiz değildir. O yıl gitmez ise, günah olur. Sonraki senelerde hacca giderse, erteleme günahı af olur. O yıl, hac yolunda ölürse hac sâkıt olur.

Haram para ile hacca gidenin haccı Hanbeli’de sahih olmaz, öteki üç mezhepte, günahkâr olsa da haccı sahih olur, kısaca hac borcundan kurtulur.

Sual: Bazı hacılar asla iyi örnek olmuyorlar, niye bu şekilde?
CEVAP
Ahir zamanda yakarma edenler azalacak, yakarma edenlerin de ibadetlerinde çeşitli noksanlıklar bulunacaktır. Bugün tecim için, yankesicilik için hacca gidenler yok mudur? Dünya gittikçe bozulacaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir vakit gelir ki, hacca, sultanlar [devlet başkanları] seyahat için, zenginler tecim, fakirler dilenmek, din görevlileri de gösteriş için giderler.) [Hatib]

Sual: Müslümanlardan yada kâfirlerden ayakbastı parası almak haram mıdır?
CEVAP
Evet haramdır.

Sual: İhramlı iken saçını kazıtmak sünnet midir?
CEVAP
Vaciptir. İhramdan çıkmadan ilkin, başın minimum dörtte birini ustura ile tıraş ettirmeli yada minimum 3 santimetre, kendisi yada başkası kırkmalı. Berber yada ustura bulamamak özür sayılmaz. Hanım, saçını tıraş etmez. Makasla birazcık keser.

Sual: Hacda bayanlarla aynı hizada namaz kılmak zorunda kalacağız. Kâbe’de hanımlarla birlikte aynı hizada namaz kılmak caiz midir?
CEVAP
Evet caizdir.

Sual: (Haccı kabul olanın, kul ve Hak borçlarından başka tüm günahlar affedilir) diyorsunuz. İnsanın ya kul borcu yada Hak borcu olur. Başka ne günah olur ki de, öteki günahlar tabirini kullanıyorsunuz?
CEVAP
Kabul olan hac, namaz, oruç ve zekat borçlarının affına sebep olmaz. Bu tarz şeyleri geciktirme günahlarının affına sebep olur. Kul borçları da verilmedikçe yada helalleşilmedikçe ödenmiş olmaz.

Öteki günahlar çoktur. Kabul olan hac, içki içmek, yalan söylemek, kumar oynamak, cünüp dolaşmak, domuz eti şeklinde haram yiyecek, açık dolaşmak, harama bakmak, müzik dinlemek, haset etmek, ipek giymek şeklinde birçok günahlar vardır. Kabul olan hac bu günahların affına sebep olur.

Sual: Zamanımızda ne kadar parası olana hac farzdır örnek olarak ailesinin yanında kalan bir bekâr adam eğer hacca gidecek ve gelecek kadar parası var ise hac buna farz mıdır?
CEVAP
Haccın eda şartları bulunan kimsede vücub şartları da var ise hac farz olur. Vücub şartlarından biri de, geçim ihtiyacından fazla olarak hacca götürüp getirecek ve var ise geride kalan kimselere kafi gelecek kadar, helal parası olmak.

Sual: Revakların ikinci katına çıkarak Kâbe-i şerifi tavaf etmek caiz midir?
CEVAP
Caiz değildir.

Sual: Vekaleten hacca gitmiş olan fakire, hac farz olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Görevle hacca giden yoksul, varlıklı olunca, yine gider mi?
CEVAP
Farza niyet edince gitmez, nafileye niyet edince gider.

Sual: Hacca giden, hilali görse, Suudların yanlışını anlasa, ertesi günü Arafat’a çıkması lazım mı?
CEVAP
Normal olarak.

Sual: Hacılar, ifrad hacca niyet etse, şükür kurbanı kesmez mi?
CEVAP
Kesmez.

Sual: Hac yapanın tüm günahları af olur mu?
CEVAP
Kul hakkı ve kaza borcu af olmaz. Tehir günahı af olur.

Sual: Kâbe-i şerifi yedi kere dönmek bir tavaf mı?
CEVAP
Evet.

Sual: Hac mevsimi haricinde umre meydana getiren fakire hac farz olur mu?
CEVAP
Hac farz olmaz.

Sual: Geçen yıl, hacda kesemediğim şükür kurbanının kazası olarak şimdi on gün oruç tutmam lazım mı?
CEVAP
Evet.

Sual: Falcılığa tevbe ettim. Bu parayla hacca gitmem caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Sâkin olunan yerden hacca vekil gönderilir. Babam İzmit’te hastalanıp İstanbul’a ulaşınca öldü. İstanbul’dan vekil gönderilir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Hacda mukim olan, kurbanını kestirmek suretiyle telefonla Türkiye’deki bir yakınına vekalet verse caiz olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual: İhramlı iken düşmanı öldürmek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Kardeşim, şu parayı al hacca git dedi. Hayır dedim günah mı?
CEVAP
Günah olmaz.

Sual: Her umrede şükür kurbanı kesilir mi?
CEVAP
Bir umrede yapılması ihtiyaç duyulan, her umrede yapılır.

Sual: Varlıklı hanımı tarafınca, yol harcaması karşılanan yoksul adam, hanımını hacca götürmeye zorunlu mu?
CEVAP
Hayır.

Sual: İhramlı iken, dikişli terlik giymek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Nafile hacca başlayıp terk eden, başka yıl hacceder mi?
CEVAP
Hayır. Hac bir kere farzdır.

Sual: Hacda, bir özürle taş atamayan, yerine vekil atama eder mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: İhramı iki omuza da sarmakta sakınca var mıdır?
CEVAP
İhram, peştamal şeklinde, iki beyaz bez olup, biri belden aşağı sarılmış olur, diğeri de omuzlara sarılmış olur. Tavafa başlarken sağ koltuk altından geçirilir. (Cevhere)

Sual: Hacda parasız bozuk, sapık kitaplar dağıtıyorlar. Nasıl yapsak, imha edelim mi?
CEVAP
Evet.

Sual: İhramımı, kefen yapmam caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Fakirim. Beni vekil edene (Hacca gidince, bana da hac farz olur. İkinci seneki hac paramı da verirsen giderim) demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Haccımın sahih olmadığını zannediyorum. Yine hacca gidince, farz olan hacca diye niyet etmem caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Hacda şükür kurbanı kesemeden ölenin yerine velisi keser mi?
CEVAP
Vasiyet etmiş ise kesmek lazım olur.

Sual: Varlıklı yada yoksul a’ma hac yapsa, farz sevabı alır mı?
CEVAP
Hayır.

Sual: Nafile hac, abdestin sünnetinden efdal demek, farzı nafile olarak yapmak, sünneti yapmaktan daha sevap, manasına gelir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Hacca gitmek yerine ülkedeki fakirleri doyursam olur mu?
CEVAP
Olmaz.

Sual: Kayınvalidem demişti ki, (yabancı ülkede çalışıp kazanılan para haram olur. Bu para ile hacca bile gidilmez.) Bu şekilde şey var mı dinimizde?
CEVAP
Yok o şekilde bir şey. Yabancı ülkede çalışıp kazanılan para haram olmaz.

Sual: Hacda kurban kesmek farz mıdır?
CEVAP
Vaciptir.

Sual: Adamların dikişli sandalet ve kemer giymeleri uygun mudur?
CEVAP
Evet.

Sual: Riyâllerde İslam harfleriyle yazı var. Hacda, içinde riyâl bulunan keseyi bacak arasına sarkıtmak caiz mi?
CEVAP
Yoksulluk kadar caiz olur.

Sual: Bu yıl hacca gidiyorum. Kâbe’yi görünce yakarma kabul oluyormuş. Kâbe’yi görünce iyi mi yakarma edelim? “Ya Rabbi, yapacağım tüm dualarımı kabul et” diye yakarma etmek uygun mu?
CEVAP
Biz bilmeden kendimiz için zararı dokunan olacak yakarma da edebiliriz. Malın çokluğu, ömrün uzunluğu şeklinde şeyler hayırlı olacaksa istenmelidir. Bunu da biz bilemeyiz. Onun için yakarma ederken, (Ya Rabbi, yapacağım tüm hayırlı dualarımı kabul et) demeli.

Kâbe’yi görünce ve zemzem içerken, (Ya Rabbi imanla ve şehit olarak ölmeyi nasip eyle) denebilir. En uygunu da (Hakiki imana kavuştur) diye yakarma etmelidir. Bu sebeple hakiki imana kavuşunca artık imansız ölme tehlikesi yoktur.

Sual: Varlıklı, hacca gitmeyi ertelese, sonrasında da yoksul olsa, hacca gitmesi gene farz mı?
CEVAP
Hac farz olduktan sonrasında mal elden çıksa da, affolmaz. Kısaca gene hacca gitmesi gerekir. Hacca gidemeden ölürse, yerine vekil gönderilmesi için vasiyet eder.

Sual: Hanım, kocasının izni olmadan, hacca gidemez mi?
CEVAP
Hanım, kocasının izni olmadan nafile hacca gidemez; fakat kocası, hanımının mahremiyle, farz olan hacca gitmesine engel olması imkansız

Sual: Hacda ihramlı iken koku sürünmek yasaktır. Sadece ihram giymeden koku sürünse sonrasında ihramlı iken bu kokuları etrafa saçsa, ya da, yasak olmasına karşın başkası ihramına koku sürse, ikimiz de onu kucaklayınca falan bizlere de koku geçse ya da, Kâbe-i şerife dokununca elimize koku geçse, ceza lazım olur mu?
CEVAP
Hayır ceza lazım olmaz. Yasak olan bizzat kendimizin sürmesi yada başkasına (bu kokuyu bana sür) anlamına gelir.

Hac ve örtünmek
Sual:
Hacdan gelen kadının örtünmesi koşul mıdır?
CEVAP
Hacla örtünmenin bir ilgisi yoktur. Yalnız hacdan gelen kadının değil, her Müslüman kadının örtünmesi farzdır. Büluğa erince, örtünmek koşul olur. Açık dolaşmak haram olur. Günah işleyenin ibadetleri, örnek olarak namazı, haccı, orucu sahih olursa da, vaat edilen büyük sevablara kavuşamaz. Namaz, hac ve oruç borcundan kurtulur. Ahirette niye bu ibadetleri yapmadın diye sormazlar, niye açık gezdin, niye şu günahları işledin diye merak ederler.

Niyetsiz hac
Sual: Kendisine hac farz olan bir kimsenin, ihrama girince, farz diye niyet etmese de yapmış olduğu hac ile farz yerine gelir mi?
CEVAP
Evet, farz olur, bundan dolayı hac için Mekke’ye gidiyor, hacca niyet etmiş oluyor. (Fetava-i Hindiyye)

Hacının her günahı affolur mu?
Sual:
Bir hoca, (Hacc-ı mebrur yapanın günahları affolur. Dünyaya yeni gelmiş şeklinde olur) hadisi için, (Namaz borcu, oruç borcu, zekât borcu şeklinde tüm günahların affedileceğini göstermektedir. Bunun için, hac yapılınca, kaza namazı kılmak, kaza orucu tutmak ve verilmemiş zekâtları vermek gerekmez) diyor. Hırsızlık ederek çalınanlar da mı affoluyor?
CEVAP
Hayır, hocanın söylediği yanlıştır. Şartlarına uygun olarak ve ihlasla meydana getirilen hacca, (Hacc-ı mebrur) denir. Hacc-ı mebrur, kazaya kalmış olan [namaz, oruç, zekât gibi] farzlardan ve kul haklarından başka günahların affına sebep olur. Bunların affolması için, kazaların ve kul haklarının ödenmesi lazımdır. Mebrur hac yapmakla, farzları vaktinde yapmamanın ve vaktinden sonraya bırakmanın günahı affolur, asla yapmamanın günahı affolmaz. Eğer, hacdan sonrasında, farzları kaza etmeye derhal başlamazsa, geciktirme günahı yine adım atar ve zaman içinde kat kat artar. Geciktirmek, büyük günahtır. (Hacc-ı mebrur yapanın günahları affolur. Dünyaya yeni gelmiş şeklinde olur) hadis-i şerifi, kazaya kalmış farzlar ve kul hakkından başka günahların affolacağını göstermektedir. (İslam Ahlakı)

Sual: Arefe günü, sedye ile Arafat’tan geçirilen bir kimsenin haccı kabul olur mu?
Yanıt:
Hacca giden bir kimse, Arefe günü, öğle ezanından bayramın birinci günü, sabah namazı vaktine kadar olan vakit içinde, birazcık Arafat’ta dursa yada ihramlı olarak Arafat’tan geçse, baygın iken sedye içinde taşınarak nüsükler yaptırılırsa, Arefe günü bulunduğunu bilmeyerek, Arafat’ta dursa, haccı sahih olur. O yerin Arafat bulunduğunu bilmek ve niyet etmek lazım değildir.

Haccın geciktirilmesi günah mı?
Sual: Bir hiç kimseye hac farz olduktan sonrasında, bunu geciktirmesi, sonraki senelere bırakması günah olur mu?
Yanıt:
Vücub şartları bulunmakla birlikte, eda şartları da kendisinde bulunan kimsenin, o yıl hacca gitmesi farz olur. O yıl, hac yolunda ölürse hac sakıt olur ve bu kimsenin vekil gönderilmesi için vasiyet etmesi de lazım olmaz. Farz olduğu o yıl gidilmezse, günah olur. Farz olduktan sonrasında hacca gitmeyi, daha sonraki senelere bırakan kimse fasık olur. Bu sebeple minik günaha devam etmek, büyük günah olur. Sonraki senelerde, hac yolunda, evinde hasta olursa, hapse düşerse yada hacca gidemeyecek şekilde sakatlanırsa, yerine başkasını, kendi memleketinden karşılık göndermesi yada bunun için vasiyet etmesi lazımdır. Karşılık gönderdikten sonrasında iyi olursa, kendinin gitmesi de lazım olur. Sonraki senelerde hacca giderse, geciktirme günahı affolur. İmam-ı Muhammed ve imam-ı Şafii hazretlerine gore, sonraki senelere bırakması da caizdir.

Sual: Hacda bayramın birinci günü Mina’da olanlar, bayram namazı kılacak mıdır?
Yanıt:
Bayramın birinci günü Mina’da bulunanlara bayram namazı kılmak vacib değildir.

Sual: Bir kimse, asla izin, vekalet almadan kendi kendine, başkası adına hac yapabilir mi ve adına hac meydana getirilen o kişi hac borcundan kurtulmuş olur mu?
Yanıt:
İzin, vekalet almadan, kendi kendine vekil olup hac eden kimsenin yapmış olduğu hac, kendinin olur. Kısaca kendinin hac borcu var ise, ödenmiş olur. Yapmış olduğu bu haccın sevabını, izinsiz vekil olduğu hiç kimseye bağışlayabilir. Aslına bakarsan her Müslüman, her ibadetinin sevabını ölü yada diri, her Müslümana armağan edebilir. Fakat yapmış olduğu haccın sevabını bağışladığı kimse, hac yapmış olmaz ve hac borcundan kurtulmaz.

Sual: Ramazan ayında olduğu şeklinde, hac ve kurban ibadetlerini yerine getirirken de Zilhicce ayının hilalini görmekte fayda vardır mi?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak İbni Âbidînde deniyor ki:
“Ramazan ayının birinci gününü anlamakta takvimlere güvenilmemelidir, buyurdular. Bu sebeple oruç, gökte yeni ayı görmekle farz olur. Peygamber efendimiz; (Hilali görünce oruca başlayınız!) buyurdu. Oysa hilalin doğması, görmekle değil, hesapladır ve hesap sahih olup, hilal, hesabın bildirdiği gecede doğar. Fakat, o gece görülmeyip, bir gece sonrasında görülebilir ve oruca, hilalin doğduğu gece değil, görüldüğü gece adım atmak lazımdır. Bu sebeple İslâmiyet bu şekilde buyruk buyurmuştur.”

Gökte, Ramazan hilalini aramak, bir ibadettir. Görülüyor ki, Ramazanın başlangıcını evvelinde haber vermek, İslâmiyeti bilmemek alametidir. Kurban Bayramı’nın birinci günü de, Zilhicce ayının hilalini görmekle anlaşılır. Zilhicce ayının dokuzuncu Arefe günü, hesapla, takvimle anlaşılan gün yada bundan bigün sonrasında olur. Bundan bigün ilkin Arafat’a çıkanların hacları sahih olmuyor.

Sual: Hacca gitmeyenlerin, Arefe günü hacıların Arafat’ta toplandığı şeklinde bir yerde toplanmaları, yakarma yapmaları dinimiz açısından uygun olur mu?
Yanıt:
Arafat’ta bulunmayanların, Arefe günü bir yerde toplanarak, hacılar şeklinde yapmaları mekruhtur. Fakat, vaaz dinlemek yada başka bir yakarma yapmak için toplanmaları caizdir.

Sual: Kitaplarda hac yada umreye gidenler için, ‘ihramdan çıkmadan ilkin başını tıraş ederler’ deniyor. Bayanlar da erkekler şeklinde, ihramdan çıkmadan başlarını tıraş mı ederler?
Yanıt:
Bayanlar, saçını tıraş etmez. Makas ile birazcık keser.

Sual: Hacca gidecek kimse, öncelikli olarak, elindeki hac paraları da dahil zekâtını mı verecektir yoksa zekâtını hac yaptıktan sonrasında mı verecektir?
Yanıt:
Zekâtı, nisaba malik olduktan bir hicri yıl sonrasında, vermek farz olur. Zekât vermek farz olduğu bu vakit, hepimiz için başkadır. Bu vakit, hac zamanından evvel ise, malın, paranın hepsi için zekât verilip, geri kalan para ile hacca gidilir. Zekat vermek zamanı, hac zamanına rastlarsa yada hac zamanından sonrasında ise, ilkin hacca gidilir. Hacdan sonrasında, elde mevcut paranın zekâtı verilir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/26/hac-ile-ilgili-cesitli-sorular/feed/ 0 5896
Mübarek gecelerle ilgili çeşitli sorular https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/mubarek-gecelerle-ilgili-cesitli-sorular/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/mubarek-gecelerle-ilgili-cesitli-sorular/#respond Sun, 18 Aug 2019 11:30:20 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5856

Sual: Peygamberin doğumunu şu demek oluyor ki Mevlid kandilini kutlamak, kutsal geceler ihdas etmek bid’attir. Hatta bazı İslam devletlerinde de bu şekilde bilinir. Çoğunluğa uymak lazım.
CEVAP
İfade tarzınız bir mezhepsizden ziyade bir misyonerin ifade tarzına fazlaca benziyor. Yoksa mezhepsizler bilmeden misyonerlerin kuklaları mı oldu? Bir müslüman bu şekilde soramaz. Peygamber efendimizin… der. Bu şekilde diyorlar, doğrusu nasıldır, şeklinde sorular sorar. Siz ise Peygamber, Peygamberin… diyorsunuz. İfadelerinizden o yüce Peygambere inanmadığınız şüphesi hasıl oluyor. Biz gene sizin müslüman olduğunuza inanarak, buna nazaran yanıt verelim.

Vehhabiler ve onlara uyan öteki mezhepsiz ülkeler elbet Peygamber efendimize olan düşmanlıklarından dolayı mevlide saldırı ederler. Allahü teâlânın o kutsal günlere kıymet verdiği hadis-i şeriflerle durağan(durgun). İnsanlar asla kıymet vermese ne önemi var? Dünyada müslümanlar fazlaca azınlıktadır. Müslümanların içinde tesettürlü olanlar da azınlıktadır. Azca olduğundan, insanoğlu kıymet vermediği için kapanmaya Tanrı da kıymet vermiyor mu anlamına gelir? Çoğunluğa uymak lazım sözü cahillerin uydurmasıdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İnsanların çoğuna uyarsan, seni Tanrı’ın yolundan saptırırlar.) [Enam 116]

Sual: Mübarek gecelerde özel ibadetler yapmak Kur’anın emrine aykırıdır, bid’attir. Hatta sövgü ve şirktir.
CEVAP
Mevlid geceleri Kur’anın emrine aykırı olarak ne yapılıyor ki? Kur’an okunuyor, Resulullah övülüyor, salevat-ı şerife getiriliyor. Bunlar Kur’anın hangi âyetine aykırıdır?

Her gece mevlid okunsa gene mahzuru olmaz. Bundan dolayı tapınmak, mevlid okumak, salevat getirmek yasak edilmiş değil ki. Bid’at, dinin emretmediği şeyi yakarma olarak yapmaktır. Dinimiz, Kur’an okumayı, mevlid şeklinde ilahileri okumayı bid’at mı kabul ediyor da bid’at damgasını basabiliyorsunuz?

Mevlide bid’at diyen yalnız vehhabiler ve onların izinden giden mezhepsizlerdir. Hiçbir ehl-i sünnet âlimi kutsal gecelerde yakarma etmeye bid’at dememiştir. Bir tane bile gösterilemez. Peygamber efendimiz de esasen bu gecelerde yakarma etmeyi övmüştür. Peygamberimize uymayı da Allahü teâlâ bildirmiştir. Resulüme uyun buyurmuştur. Resulünün emrine uymaya sövgü ve şirk demek vehhabilikten başka bir şey değildir.

Sual: Peygamber Din’e eklenen her şey merduddur demiyor mu?
CEVAP
Siz hadis-i şeriflere de mi inanıyordunuz? Yoksa işinize gelen hadislere evet, işinize gelmeyene hayır mı diyorsunuz?

Normal olarak dine eklenen her şey bid’attir. Bid’at aleyhine yazdığımız yazılar birkaç cilt olacak kadar çoktur. Bundan dolayı hadis-i şerifte (Her bid’at dalalettir, sapıklıktır) buyuruluyor. Ikimiz de sapıkların, mezhepsizlerin vehhabilerin işledikleri bid’atleri açıklıyoruz. Dine aykırı olmayan şeye bid’at denmez. Dinin haram kılmadığı şeye haram denmez. Din bir şeye haram dememişse o mubahtır. Mübarek gecelerde yakarma etmeyi hangi âyet, hangi hadis yasaklamıştır? O geceler fazlaca yakarma edilse ne olur ki?

Sual: (Tanrı, kullarına fazlaca acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiştir) diyorsunuz. Tanrı acımaz. Acı, elem duymaktır, şu demek oluyor ki bir nevi zaaftır. Tanrı ise zaaftan münezzehtir. Niye bu şekilde söylüyorsunuz?
CEVAP
Demek siz dinden tamamen habersizsiniz. Bismillahirrahmanirrahim bir âyettir. Bu âyetteki Rahman ve Rahim kelimeleri esma-i hüsnadandır.
Rahman, dünyadaki her mahluka acıyan,
Rahim, ahirette yalnız müminlere acıyan anlamına gelir. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Acıma etmeyene Allahü teâlâ acıma etmez, acımayana acımaz.) [Buhari]

Kur’anda mealen buyuruluyor ki:
(Acıyıp tevbeleri kabul eden sadece Odur. (Tanrı’tır) [Bekara 54] Gene esma-i hüsnadan olan, Rauf adı, fazlaca acıma eden, fazlaca acıyan anlamına gelir. Hâşâ siz Allahü teâlâyı merhametsiz acımasız mı sanıyorsunuz, o ne şekil inanış ki o şekilde?

Sual: Tanrı neyi kabul edip etmeyeceğini bizlere Kur’anda bildirmiş. Kadir gecesi hariç hangi gece Kur’anda var? Biz müslümanlar için her gece yakarış, yakarma, tevbe, istigfar var. O şekilde değil mi?
CEVAP
Allahü teâlâ neyi kabul edip etmeyeceğini elbet Kur’anda bildiriyor.
İşte âyet-i kerime mealleri:
(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]

(Resule itaat eden, Tanrı’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Tanrı’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36]

(Tanrı ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]

(İhtilaflı bir işin hükmünü Tanrı’tan [Kur’andan] ve Resulünden [Sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]

(O Peygamber, güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157]

(Aralarında yargı verilmek suretiyle Tanrı’a ve Peygambere çağırıldıkları zaman: “İşittik, itaat ettik” demek, sadece müminlerin sözüdür, işte kurtuluşa erenler onlardır.) [Nur 51]

(Tanrı’a ve Resulüne karşı gelen, bilsin ki, Tanrı’ın azabı fazlaca şiddetlidir.) [Enfal 13]

(Tanrı’a ve Resulüne itaat edin! [uymayıp] yüz çeviren [kâfirdir] Tanrı da kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32]

Kur’anda, (yalnız Kur’ana uyun) denmiyor, (Tanrı’a ve Resulüne uyun) deniyor. Resulünü devreden çıkaran, Kur’anın açıklaması olan hadisleri kanıt saymayan, Kur’anın ifadesi ile kâfir olur.

(Her gece yakarış, yakarma, tevbe, istigfar var, o şekilde değil mi?) diyorsunuz. O şekilde ise hâşâ Allahü teâlâ, Kadir gecesini niye faziletli kılmıştır, niye bin aydan daha faziletli demiştir? Demek ki müminlere ikram olsun diye bunu yapmıştır. Onu meydana getiren Allahü teâlâ, Ramazan gecelerine de Cuma gecelerine de kıymet vermiştir, Berat gecesine de bayram gecelerine de kıymet vermiştir. Resulün getirdiklerini alın, yasak ettiklerinden sakının buyurmuştur. Ona itaat bana itaattir buyurmuştur. Peygamber efendimiz de kutsal gecelerin faziletlerini hadis-i şerifleriyle açıklamıştır. Kur’anı al, Peygamberi dönem dışı bırak. Bu iyi mi Müslümanlık?

Sual: Şu anki güya müslümanlar tüm yıl İslam’dan bihaber olup bu şekilde gecelerde camileri doldurur. Hocalar da efsaneler üfürüp onları hoooop Cennete bilet satar değil mi?
CEVAP
Tüm yıl yakarış etsin kim karışıyor ki? Allahü teâlâ hangi gece daha fazlaca yakarma etmeyi yasaklıyor ki? Cuma, bayram geceleri fazlaca yakarma etmeyin mi diyor da kutsal gecelerde fazla tapınmak bid’at olsun?

Hocalara niye saldırı ediyorsunuz? Hangi hoca efsaneleşmiş üfürüyor? Bu hocalara karacılık değil mi? Hocalar dini bilmiyorsa siz nereden biliyorsunuz ki? Cennete bilet satmak ateist tabiridir, hiçbir hoca Cennete bilet satmaz.

Sual: Tanrı’ın o kutsal günlere kıymet verdiği hadis-i şeriflerle durağan(durgun) diyorsunuz. Kur’anın ruhuna aykırı hadis de olsa kabul etmem.
CEVAP
Bu iyi mi Müslümanlık? Buna Kur’anın ifadesiyle kâfirlik denir. Dinimizde kudsi hadis diye bir şey var. Söz Tanrı’ın, kelimeler Resulünün. Siz hadis-i kudsileri de mi inkâr ediyorsunuz? Resulullah namazı Tanrı’ın vahyettiği şekilde mi kıldı, yoksa kendi mi uydurdu? Namaz iyi mi kılınır, rekat sayıları nedir, vacipleri nedir, sünnetleri nedir, mekruhları nedir, namazı bozanlar nedir? Bunlar açıkça Kur’anda bildirilmedi. Allahü teâlâ bunların hepsini Resulüne bildirdi. O da bizlere deklare etti. Eğer Kur’anı hepimiz anlasa idi, Peygambere lüzum kalmazdı, Tanrı bir kitap gönderir alın bununla amel edin derdi.

İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
Nahl suresinin 44. âyetinde, (İnsanlara indirdiğimi onlara beyan eyle) buyuruldu. Beyan etmek, açıklamak anlamına gelir. Âlimler açıklayabilselerdi ve Kur’an-ı kerimden ahkam çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Resulüne, sana vahiy olunanları bildiri et der, beyan etmesini emretmezdi. (Mizan-ül kübra)

Kur’anda yemin kefareti bildirilmiş, fakat oruç kefareti bildirilmemiştir, onu Resulullah bildirmiştir. Resulünün bildirdiği her şeyi inkâr mı edeceğiz?

Mübarek gecelerden Kadir gecesinin fazileti Kur’anda bildirilmiş, öteki geceleri ise Resulü bildirmiştir. Resulünün bildirdiklerini bu şekilde inkâr ederseniz ortada din mi kalır?

Namazı iyi mi kılacağız, orucu iyi mi tutacağız, zekâtı kaçta kaç vereceğiz? Bu tarz şeyleri Resulü, Nahl suresinin 44. âyetindeki komut gereği açıklamıştır. Siz Tanrı’ın bu âyetine inanmazsanız ve Resulünün açıklamasını kabul etmezseniz, Kadir gecesinden başka kutsal gece yok derseniz, Resulullahı ve Onun vârisleri olan İslam âlimlerinin hepsini yalanlarsanız o vakit sizinle iyi mi konuşabiliriz ki?

Siz Tanrı Resulünü ölçü almıyor musunuz? Sizin âlimlere itimadınız yok mu? Sizin inandığınız bir mezhep yada bir âlim var mı? Açıkça konuşun. Biz istisnasız ehl-i sünnet âlimlerinin hepsini kabul ediyoruz. Dört mezhebi de hak biliyoruz. Siz neye inanıyorsunuz? Ölçünüz ne?

Kur’andan sizin anladığınız ölçü oluyorsa, niye İmam-ı a’zam hazretlerinin anladığı ölçü olmasın?

Sizin anladığınız din oluyor da, dört mezhep imamının anladığı niye din olmuyor?
Siz kimsiniz?

Reşat Halife denilen ve peygamber bulunduğunu açıklayan bir zındık, bir 19 hurafesi buluyor ve 19 un katına uydurabilmek için Tevbe suresinin son iki âyetini inkâr etme cüretini gösteriyor.

Bir ateist ve bir misyoner, Kur’an Tanrı kelamı değildir ve Kur’anı Tanrı korumamıştır, Kur’an değişmiştir dedi. Sonradan (Biz Kur’anı indirdik onu koruyacak olan da biziz) diye bir âyet uydurmuşlardır dedi. Sahabeler Kur’anı değiştirdi dedi.

Aslına bakarsak siz de bunlar şeklinde demek istiyorsunuz. Bundan dolayı eshab-ı kiramın ittifakla bildirdikleri hadisleri inkâr edince, onlara güven etmeyince, onların ittifakla toplamış olduğu Kur’ana iyi mi inanırsınız ki? Misyonerin bana sordurulmuş olduğu suali soruyorum: Sahabenin Kur’anı tam olarak topladığını bana iyi mi kanıtlama edersiniz?

Eshaba güven etmezseniz hadisleri de inkâr etmeniz doğaldır. Hadis-i kudsi diye bir şey yok kabul edebilirsiniz. O vakit Kur’ana da otomatikman kuşku ile bakmanız gerekir. Aynı insanların toplamış olduğu Kur’ana inanıyorsunuz da hadislere niye inanmıyorsunuz? Onlar Kur’anı bildirdikleri şeklinde, hadisleri de bildirdiler. Kur’anı inkâr, tevatürü inkâr olacağı için küfürdür, hadislerin de tevatür olanlarını inkâr sövgü olur.

Benim size sorum:
Siz niye Resulullaha ve Onun sahabesinin bildirdiklerine inanmıyorsunuz da yalnız Kur’an diyorsunuz? Resulullah, (Tanrı bu şekilde buyurdu) diye birçok hadis bildiriyor, (bu âyet) diyor (bu da kudsi hadis) diyor. Biz onun kudsi hadis dediklerine inanmazsak, âyet dediklerine niye inanacağız ki? Hâşâ kudsi hadis mevzusunda yalan söylerse, âyette de söyler.

Siz bu zihniyet ile 1400 seneden beri gelen âlimleri bir kalemde sıfırlıyorsunuz. Milyonlarca hadisten inandığınız tek hadis var mı? Resulullah size nazaran 23 yıl asla konuşmadı mı? Hep sustu mu? Tanrı’ın emri olan Kur’anı açıkla âyetine karşın emrini dinlemedi mi? Deklare etti ise nerede bu açıklamalar? Siz niye bu açıklamalara inanmıyorsunuz? Ve O açıklıyor ki kutsal geceler şunlardır diyor. Bunu inkâr etmekle elinize ne geçecek? Resulullaha düşmanlık yapmakla ne kazanacaksınız, siz bir misyoner misiniz, ateist misiniz? Yoksa Kur’ana inanan insan bu şekilde şeyler konuşamaz. Bundan dolayı Kur’anın birçok âyetinde Resulüme uyun, O kendiliğinden konuşmaz, Onun her sözü vahye dayanır buyuruluyor. Sizin Kur’ana inanmadığınız pek açık, inansanız Resulünkilere de inanmanız gerekir.

Sual: Tanrı, kullarına bildirdiğini yalnız Kur’an ile bildirir. Kur’an dışılıklarla uğraşmamak gerekir. O şekilde değil mi?
CEVAP
Gördünüz işte, bakın, Tanrı (açıkla) diye emrediyor, Peygamberi açıklıyor, siz buna Kur’an dışı diyorsunuz, açıkça Tanrı’ın açıkla âyetini inkâr ediyorsunuz. (Resulüme uyun) âyetini inkâr ediyorsunuz. Sizin şeklinde münkirlere yanıt vermek yersizdir. Sadece bu mailler sitelere konacağı için yazıyoruz. Yoksa Ebu Cehilin olağanüstü şeyleri inkâr etmiş olduğu şeklinde siz de, Kütüb-i sitteyi bir kalemde Kur’an dışılıkla suçluyorsunuz. Bizim size sözümüz yoktur, bizim sözümüz Kur’ana ve ona inanan insanlaradır.

Sual: Peygamberi inkâr yada aşağılama tehlikeli olduğu şeklinde aşırı derecede yüceltme, olduğundan öte ulaşılamayacak bir varlık şeklinde göstermek de o denli tehlikeli değil mi?
CEVAP
Hangi müslüman Onu olduğundan daha daha çok göstermiştir ki? Onda görülen olağanüstü şeyleri anlatmak sövgü müdür? Normal olarak mucizeye asla kimse erişemez, o erişilemez insan idi, Peygamber idi. Peygambere erişilir mi? Siz Onu bayağı bir insan şeklinde görüyorsunuz. Tanrı’ın izni ile aniden yedi kat semaya gidip geldi, buna kim ulaşabilir? Allahü teâlâ Ona o şekilde ulaşılamayacak vasıflar vermiş ki tüm Peygamberler bile gıpta ediyor ve sizin gibiler de Onu o denli yüceltmeyin kâfir olmuş olursunuz diyor.

Sual: Ben hadisi inkâr edebilirim fakat bu benim dinden çıkmamı gerektirmez. Bundan dolayı Peygamberin hakkaten söylediğini nerden biliyoruz?
CEVAP
O vakit hiçbir hadis-i şerife inanmayın. Peki Kur’ana ilave yada çıkarma yapılmadığını nereden biliyorsunuz ki? Tanrı’ın söylediğini hakkaten bilmiyorsunuz. Sahabeler ittifak etti diye kabul ediyorsunuz. Fakat kimi de sizin hadis mantığını ölçü alarak biz Kur’anın tamamının yazıldığını nereden bilelim, keçi yemiştir, yanmıştır, yırtılmıştır diyorlar. Tevbe suresinde de eksiklik var diyorlar. Peygamberin söylediğini bilmiyorsunuz da Tanrı’ın söylediğini nereden biliyorsunuz ki? Sahabeler derseniz hadisi de sahabeler bildirdi. Birine inanıp ötekine inanmamak akıl işi değildir.

Sual: Kur’an varken mezhebe de lüzum yok. Hadislere değil, Kur’ana uymak gerekir. Bu şekilde değilse aksini kanıtlama edin bakalım?
CEVAP
Hadisler, Kur’andan ayrı değildir. Kuran-ı kerimin açıklamasıdır. Allahü teâlâ buyurdu ki:

(Resule itaat eden, Tanrı’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Peygamberin emrine uyun, yasak ettiklerinden sakının!) [Haşr 7]

(İndirdiğimi insanlara açıkla!) [Nahl 44]

Âlimler de, âyetleri açıklayıp Kur’an-ı kerimden yargı çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, (Yalnız sana vahiy olunanları bildiri et) derdi. Ek olarak açıklamasını emretmezdi. Resulullah, Kur’an-ı kerimde, kısa ve kapalı olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur’an-ı kerim kapalı kalırdı. Hadis-i şerifler olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu, iyi mi kılınacağı, rüku ve secdede okunacak tesbihler, cenaze ve bayram namazlarının kılınış şekli, zekât nisabı, orucun, haccın farzları, hukuk detayları bilinmezdi. Şu demek oluyor ki hiçbir âlim, bu tarz şeyleri Kur’an-ı kerimden bulup çıkaramazdı. Bu tarz şeyleri Peygamber efendimiz açıklamıştır. Mezhep imamları, hadis-i şerifleri açıklamasaydı, sünnet kapalı kalırdı. Sünneti, müctehid âlimler açıklamış, böylece mezhepler meydana çıkmıştır.

Mezhep nedir? Bir müctehidin edille-i şeriyyeden elde etmiş olduğu bilgilere, o müctehidin mezhebi denir. Sahabelerin tamamı müctehid idi. Hepsinin de mezhebi vardı. Bu mezheplerden yalnız dördü kitaplara geçip, dünyanın her yerine yayıldı. Dört mezhep içinde amelle ilgili değişik ictihadlar, işlerimizi kolaylaştırmaktadır. Her Müslüman, durumuna nazaran, kendisine kolay gelen mezhebi seçer.

Allahü teâlâ dileseydi, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, her şey açıkça bildirilirdi. Böylece, mezhepler hasıl olmazdı. Kıyamete kadar, dünyanın her yerinde, her iklim ve şartta, her müslüman için tek bir düzen olurdu. Müslümanların halleri, yaşamaları güç olurdu.

Allahü teâlâ ve Resulü, müminlere acıma ettikleri için, bazı işlerin iyi mi yapılacağı, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilmedi. Açıkça bildirilse idi, öylece yapmak farz ve sünnet olurdu. Farzı yapmayanlar günaha girer, kıymet vermeyenler de kâfir olurdu.

Bugün dört mezhepten birine uymak gerekir. Bundan dolayı, Eshab-ı kiramın ve öteki müctehidlerin mezhepleri tam olarak bilinmiyor. Dört mezhep, tam bilinmiş olduğu ve kitapları her yere yayılmış olduğundan, dört mezhepten birine uymak şarttır. Mezhepler rahmettir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimlerin değişik ictihadları, [mezheplere ayrılmaları] rahmettir.) [Beyheki]

(Âlimlere doğal olarak olun!) [Deylemi]

(Âlimler, Peygamberlerin vârisidir.) [Tirmizi]

Bir Müslüman, kendi mezhebine nazaran yakarma yaparken, bir meşakkat hasıl olursa, başka bir mezhebe uyarak, bu işi kolayca yapar. Sözgelişi Şafiiler, hacda hanıma dokununca abdestleri bozulur. Bunun için Hanefi’yi yansılamak ederek haclarını yapıyorlar. Bu apaçık bir rahmettir.

Bazıları da, (Mezhep gereksizdir, Peygamber ve Sahabenin mezhebi mi vardı?) diyor. Bu söz, (Kuvvet komutanı, hangi bölüğün eridir?) yada (Fizik öğretmeni, hangi sınıfın talebesidir?) demeye benzer. Bundan dolayı Sahabenin her biri, mezhep imamı idi. Resulullah efendimiz ise, kâinatın hocası idi.

Mezhepsizler kendisini Resulullah şeklinde zannedip, o sünni yada şii değildi ikimiz de öyleyiz diyorlar. Temsilde hata olmasın, Resulullah genel kurmay başkanıdır, ondan başka ordunun başı yoktur. O hangi ordunun subayıdır denmez. Kuvvet komutanı da denmez. O onlardan da üstündür. Mezhep imamları kuvvet komutanları gibidir. Mezhebe tâbi olanlar da öteki askerler gibidir. Bir askerin kendisini kuvvet komutanı şeklinde görmesi şu demek oluyor ki İmam-ı a’zam şeklinde görmesi fazlaca anormal bir şeydir. Veya daha ileri giderek genel kurmay başkanı şeklinde görmesi deliliktir. Mezhepsizler de Peygamber sünni yada şii değildi ikimiz de öyleyiz demeleri Onunla boy ölçüşmeye kalkmak olur. Bu dünya işlerinde bile bu şekilde iken, şu demek oluyor ki bir er, genel kurmay başkanı ile karşılaştırma bile edilmezken, iyi mi olur da özel peygamberlik verilen bir şahıs ile mezhepsiz insan karşılaştırma kabul eder?

Bir de bir subay general oluncaya kadar hangi sınıfta ise onun adı ile söylenir. Sözgelişi Topçu albay, piyade yüzbaşı şeklinde. General olunca artık sınıfı olmaz. Sınıflar üstüdür. Bir er yada astsubay yada subay çıkıp da, generalin sınıfı yok o da insan benim niye sınıfım var diyemez. Bunun şeklinde bir kimse de eshab-ı kiramın mezhebi yoktu, imam-ı Evzainin mezhebi ne idi diyemez. Onlar müctehiddir, müctehidin mezhebi kendi mezhebidir. Iyi mi generallerin sınıfı yoksa mutlak müctehidlerin de mezhebi kendi mezhepleridir. Sen kalkıyor İmam-ı a’zam ile falan değil bizzat Resulullah ile kendini karşılaştırma etmeye kalkıyorsun o sünni şii değil de ben de o şekilde olacağım diyorsun, o bizlere örnek diyorsun. Örnek alınacak kısmı var, örnek alınamayacak kısmı var. Sen hâlâ genel kurmay başkanı olmaya Resulullah ile kendini karşılaştırma devam ediyor musun? Yoksa bir mezhebi kabul ediyor musun?

(Mezhebe, hadislere uymam, yalnız Kur’ana uyarım) demek, (Kanunlara, tüzüklere uymam, Anayasaya uyarım) demek şeklinde yanlıştır. Bundan dolayı Anayasada her yargı, her ceza bildirilmemiştir. Anayasa, kanunlara havale eder. Kanunlardan da tüzükler, yönetmelikler çıkmıştır. (Anayasa varken, kanuna lüzum yok) demek yanlış ise, (Kur’an varken, mezhebe lüzum yok) demek, daha fazlaca yanlıştır.

Kanunlar, Anayasaya uygunsa, mezhepler de, Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere uygundur. Asla kimse, (Madem, mezhep, Kur’an ve sünnetin açıklamasıdır. Ben de açıklar bir mezhep kurarım) diyemez. Bundan dolayı bir kimsenin, (Hekim olmak, tıp kitabı, kimyager olmak için de kimya kitabı okumak yeter) diyerek eline almış olduğu bir tıp ve kimya kitabı ile doktorluk halletmeye, ilaç yapım etmeye kalkışması ne kadar yanlış ise, (Ben de Kur’andan, hadisten yargı çıkarırım) demek daha yanlıştır.

Evet, mezhepsizseniz açıkça açıklayın. Siz generalliğe değil genel kurmay başkanlığına hatta ondan da ileri gitmeye çalışıyorsunuz. Peygamberin sünnetini bilemeyiz diyerek ona bile uymayı kabul etmiyorsunuz. 1400 senedir gelen icmaya karşısınız. Âlimler dört mezhepte icma etmedi mi? Ben icmaya inanırım diyorsunuz arkasından ben onun icma bulunduğunu nereden bileyim diyorsunuz. Hadise inanırım fakat Buhari’deki hadislerin sahih bulunduğunu nereden bileyim diyorsunuz. Kur’anın da Tanrı’ın kelamı bulunduğunu nereden bileyim diyeceksiniz bu gidişle. Bundan dolayı âlimler mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür buyuruyor.

Toplu kutlama göndermek
Sual:
Bayramlarda, Kandillerde, Cuma günlerinde, mail grubunuzun üyelerine, toplu olarak kutlama gönderiyorsunuz. Bizim de, her insanın mail adresini yazıp, arkadaşlarımıza, büyüklerimize, toplu olarak kutlama göndermemiz uygun olmaz mı?
CEVAP
Bunun iki sebebi vardır:
Birincisi, genel anlamda mailleri gizlemeyi bilmeyenler bu şekilde toplu mail gönderiyorlar.

İkincisi mail adresleri gizli saklı yere yazılsa da, mail adresleri görülmese de, topluca göndermiş olduğu belli oluyor.

Bir öğretmen talebeleri toplayıp, (Hepinizin bayramını kutluyorum) dese, orada öteki öğretmenler ve müdür de olsa, onlarınkini de böylece kutlamış olsa, uygun olmaz. Müdüre, odasına gidip kutlamak gerekir. Öteki birkaç öğretmenle de özel olarak tebrikleşmek gerekir.

Büyük ufak, âmir işyar, ast üst farkı gözetmeden, her insana topluca kutlama göndermek uygun değildir. Bilhassa, büyüklerimize, özel olarak kutlama göndermek gerekir. Kimi zaman görüyoruz, üç kişiye kutlama gönderiliyor, üçü bir arada yapılıyor.

Mail yazmak, o denli zor değildir. Üçüne de ayrı gönderilebilir. Özel mail gönderilince, muhatabımız, kendisine özel bir kıymet verildiğini anlamış olur.

Biz, (Dinimiz İslam) mail grubumuzdaki üyelere, toplu olarak kutlama gönderiyoruz; fakat bunda bir yoksulluk vardır. On binlerce üyenin hepsine teker teker yazmak, elbet imkânsız denecek kadar zor olsa gerek. Buna karşın, bizlere özel kutlama yazan her okuyucuya istisnasız, ikimiz de özel yanıt veriyoruz.

Mübarek olsun demek
Sual:
Cuma, bayram ve kandil geceleri, cuma günleri kutsal olduğu hâlde, ne diye (Cumanız, bayramınız ve kandiliniz kutsal olsun) deniyor?
CEVAP
Bu şekilde söylemek, (Bu günler, senin için hayırlara vesile olsun, işlerin rast gitsin, iyi yakarma etmene sebep olsun, günahların affolsun, fena işlerden uzak kalmana yol açsın) şeklinde mânalara gelen fazlaca güzel bir duadır.

Kandil simidi
Sual:
Kandillerde, kandil simidi alıp ikram etmekte bir sakınca var mıdır?
CEVAP
Hayır, mahzuru olmaz. Aksine, kandil simidi yada başka bir yiyecek, tatlı alıp ikram etmek, sevab olur.

Bayram geceleri hangi gecelerdir?
Sual:
Bir hadis-i şerifte, (Bayram gecelerini ihya edenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez) buyuruluyor. Bu geceler hangileridir?
CEVAP
S. Ebediyye
’de, (Ramazan Bayramı gecesi, Ramazan-ı şerif ayının son günüyle bayramın birinci günü arasındaki gecedir. Kurban Bayramı geceleri ise, Kurban Bayramı’nın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinden sonraki gecelerdir. Ramazan Bayramının öteki geceleri de mübarektir) deniyor. Mübarek gecelerle ilgili iki hadis-i şerif:
(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde meydana getirilen yakarış, reddolmaz. Bu geceler: Ramazan ve Kurban Bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesidir.) [İsfehânî]

(Regaib, Berat, Cuma, Ramazan ve Kurban Bayramı gecelerinde meydana getirilen yakarış geri çevrilmez.) [İbni Asakir]

Dört gecenin gündüzü
Sual:
Mübarek gecelerin gündüzü de, geceleri şeklinde kıymetli midir?
CEVAP
Genel anlamda öyledir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dört gece, gündüzü şeklinde, dört gündüz de, gecesi şeklinde kıymetlidir. Allahü teâlâ, o günlerde yakarış edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onları bolca ihsana kavuşturur. Bunlar, Kadir gecesi, Arefe, Berat ve Cuma geceleriyle gündüzleridir.) [Deylemî]

Bu dört gece ve gündüzü iyi değerlendirmelidir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/mubarek-gecelerle-ilgili-cesitli-sorular/feed/ 0 5856
Dinimizle ilgili çeşitli sorular https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/08/dinimizle-ilgili-cesitli-sorular/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/08/dinimizle-ilgili-cesitli-sorular/#respond Mon, 08 Jul 2019 16:31:53 +0000 Dinimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5661

Sual: İslam’ın beş şartı, ne vakit farz oldu?
CEVAP
Şu zamanlarda oldu:
1- Kelime-i şehadet: Müslümanlığın başlangıcında farz oldu. Beş şarttan ilk farz olan budur.
2- Beş zaman namaz: Hicretten bir yıl ilkin mirac gecesinde farz oldu.
3- Ramazan-ı şerif orucu: Hicretin ikinci senesinde, Şaban ayında farz oldu.
4- Zekât vermek: Orucun farz olduğu yıl, Ramazan ayında farz oldu.
5- Hac: Hicretin dokuzuncu senesinde farz oldu.

Dört temel hadis-i şerif
Sual:
İslamiyet’in temelini bildiren dört hadis-i şerif hangisidir?
CEVAP
İslamiyet’in dört temeli, şu dört hadis-i şerifle bildirilmiştir:
1- (Ameller niyetlere göredir.) [Buhari]

2- (Helal ve haram meydandadır.) [Ebu Davud]

3- (Davacının tanık göstermesi ve davalının yemin etmesi lazımdır.) [Tirmizi]

4- (Kendi için istediğini, din kardeşi için de istemeyen, imanı kâmil olmaz.) [Ebu Davud]

Bu hadis-i şeriften birincisi yakarma bilgilerinin, ikincisi muamelat bilgilerinin, üçüncüsü hakkaniyet bilgilerinin, dördüncüsü de terbiye bilgilerinin temelidir. (H.L.O. İman)

Sual: Müslümanlık ulaşmadan önce, o zamanki insanoğlu, bakamayız diyerek yoksulluk sebebiyle çocuklarını öldürüyorlarmış. Kız çocuklarını da diri diri gömüyorlarmış. İslamiyet ulaşınca bu durumu yasaklamış mıdır? Yasaklamışsa bu konudaki âyet ve hadisler nedir?
CEVAP
Bu konudaki bir âyet-i kerime meali:
(Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla, geçim endişesiyle öldürmeyin. Onların da, sizin de rızkınızı biz veririz. Onları öldürmek normal olarak oldukca büyük bir günahtır.) [İsra 31]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allahü teâlâ, ana babayı üzmeyi, kız çocuklarını diri diri gömmeyi, dilenmeyi haram kıldı. Dedikoduyu, oldukca sual sormayı ve malı israf etmeyi çirkin buldu.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]

Sual: Yabancılar, müslümanlıkta sevginin olmadığını, sevgi hakkında Kur’anda hiçbir âyet bulunmadığını söylüyorlar. Bu hususta data verir misiniz?
CEVAP
Müslümanlık, sevgi, kardeşlik, af, mağfiret ve güzel terbiye dinidir. Kur’an-ı kerim, hadis-i şerifler ve İslam zamanı bunun sayısız örnekleriyle doludur.

Sevgi ile alakalı sayısız âyet-i kerimelerden birkaçı mealen şöyleki:
Allahü teâlâ şunları sever:
(İyilik edenleri sever.) [Bekara 195]

(Sabredenleri sever.) [A.İmran 146]

(İhsan edenleri sever.) [A.İmran 134]

(Hakkaniyet edenleri sever.) [Maide 42]

Allahü teâlâ şunları sevmez:
(Zalimleri sevmez.) [A. İmran 57]

(Fesatçıları sevmez.) [Maide 64]

(İsraf edenleri sevmez.) [Enam 141]

(Kibirlenenleri sevmez.) [Nahl 23]

(Çirkin sözün açıklanmasını sevmez.) [Nisa 148]

Hadis-i şeriflerde sevgi

(Kendi için sevdiğini arkadaşı için sevmeyen, mümin olması imkansız.) [Buhari]

(Tanrı indinde en sevgili kimseler, ahlakça en güzel olanlardır. Bunlar, başkaları ile ülfet ederler, kendileri ile de kolayca ülfet olunur. Allahü teâlânın sevmediği kimseler ise, söz taşıyanlar, kusur araştıranlar, iki kişinin arasını açanlardır.) [Hatib]

(İyiliği, iyilik edeni sevin! ) [Ebuşşeyh]

(Tanrı tektir, teke riayet edeni sever.) [Beyheki]

(Allahü teâlâ, komşusuna ve zimmilere zulmedeni sevmez.) [Deylemi]

(Allahü teâlâyı seven haya sahibi olur.) [Ramuz]

(Mümin olmadıkça Cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de mümin olamazsınız.) [Müslim]

(Aşık olup, sevgisini gizleyen ve iffetini muhafaza eden, şehit olarak ölür.) [Hatib]

(Seven sevilmiş olduğu ile beraberdir.) [Buhari]

Hazret-i Âdem’e secde
Sual:
Tanrı’tan başkasına secde edilmediğine nazaran, Allahü teâlâ, Hazret-i Âdem’e secde edilmesini niçin emretmiştir?
CEVAP
Allahü teâlânın Âdem’e secde edin emri, Âdem’e doğru secde edin anlamına gelir. Iyi mi biz, Kâbe için değil de, Kâbe istikametine secde ediyorsak, melekler de Âdem aleyhisselama doğru secde ettiler. Fakat İblis secde etmedi. Oysa İblis, daha ilkin hep secde ederdi. Kendini Hazret-i Âdem’den üstün görmüş olduğu için ona doğru secde etmedi. (Mektubat-ı Rabbani)

Âdem aleyhisselamdan, İbrahim aleyhisselama kadar, selamlaşma, birbirine secde etmekle olurdu. Sonrasında, bunun yerine boynuna sarılmakla oldu. Muhammed aleyhisselam zamanında, el ile müsafeha sünnet oldu.

Araplar ve bedeviler
Sual:
Tevbe suresinin 97. âyetinde, (A’rabiler [bedeviler] sövgü ve nifakta daha beter) deniyor. Bunun açıklaması nasıldır?
CEVAP
Tefsirlerde, A’rab kelimesi, bedevi olarak geçmektedir. Kâdı Beydavi tefsirinde, bu âyetin açıklamasında buyuruluyor ki:
Şehirden uzak, çölde yaşayan bedeviler, sövgü ve nifak yönünden kent halkından daha ileridedir. Bedevilerin kent medeniyetinden uzak kalışları, kalblerinin kasvetli oluşu, ilim ehli ile azca görüşmeleri, kitap ve sünneti azca bilmeleri sebebiyle onlar bu duruma düşmüşlerdir.

Bu tefsirin Şeyhzâde haşiyesinde de şöyleki buyuruluyor:
Buradaki A’rab kelimesi Arap milleti değildir. A’rab kent haricinde, çölde yaşayan bâdiye halkıdır. (Arabı sevmek imandandır) hadis-i şerifi, A’rabi ile Arabın değişik olduğuna delildir. Zira Arap övülüyor, A’rab ise kötüleniyor. A’rabiler, kısaca bedeviler, terbiye altına girmek istemeyen, isyankâr ve kalbleri kararmış yırtıcı kimselerdir. İlim ehli ile görüşmezler, Tanrı’ın kitabını, Resulullahın kalblere şifa veren sözlerini dinlemezler. Bunlar, normal olarak sabah akşam ilim ve hikmet ehlinin ve Resulullahın sohbetini dinleyenlerle aynı olması imkansız. Şehirde yaşayanla bâdiyede yaşayan arasındaki fark, dağda yetişen meyve ile bahçede [tekniğe uygun olarak] yetiştirilen meyveye benzer. (2/448)

Bedevilerin Müslümanları da normal olarak vardır. Fakat yargı ekseriyete nazaran verilir. (Bu âyet-i kerimedeki A’rabilerden maksat, Müslümanların içinde yetişen mürtedler ve münafıklardır. Bunların kâfirlik ve nifakları, öteki kâfirlerden daha şiddetlidir) diyen âlimler de olmuştur.

Sual: İslam rahat olmaya kafi mi?
CEVAP
Normal olarak.
Yetmez diyen, hâşâ, noksan göndermiş diye Allahü teâlâya kusur isnat etmiş olur. İslam’a tam uyan tam rahat olur. İslamiyet, insanların dünya ve ahiret saadetine kavuşmaları için kayra edilmiştir. Fakat insanoğlunun itikadda ve amelde noksanı olursa huzursuz olabilir.

Sual: Hristiyanın mürtedi ile müslümanın mürtedi aynı mıdır?
CEVAP
Hayır, kâfirlerin hepsi bir dinden sayılır.

Sual: Müslümanlığın gayesi nedir?
CEVAP
İslam dininin gayesi, (Dini, aklı, nesli, bedeni ve malı korumak) olarak bildirilmiştir.

Bu beş esasın gayesi de, imanı muhafaza ederek Müslüman olarak ölmektir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Müslüman olarak can veriniz!) [Âl-i İmran 102]

Sual: Bilmeden İslamiyet’e uygun yaşayan, dünyada yararını görür mü?
CEVAP
Evet. Allahü teâlâ, kullarına oldukca acıdığı için, rahat ve mutluluk menbaı olan dinlerini gönderdi. Dinlerin sonuncusu İslam dinidir. Öteki dinler, fena insanoğlu tarafınca değiştirildi. Müslüman olsun, kâfir olsun, herhangi bir insan, bilerek yada bilmeyerek İslamiyet’e uygun yaşarsa, dünyada asla sorun çekmez. Rahat ve sevinç içinde yaşar. Avrupa’da ve ABD’da İslamiyet’e uygun çalışan kâfirler böyledir. Fakat, kâfirlere ahirette asla sevap ve mükafat verilmez. Bu şekilde çalışan, eğer müslüman ise, ahirette de sonsuz saadete kavuşacaktır.

Sual: Şemsi ve Kameri yıl başlangıcı neye nazaran oldu?
CEVAP
Peygamber efendimiz 622 senesinde Mekke’den Medine şehrine hicret eyledi. Eylül ayının yirminci pazartesi günü, Medine’nin Kuba köyüne geldi. Bu tarih müslümanlar için Şemsi yılbaşı oldu. O senenin Muharrem ayının birinci günü de, Kameri yılbaşı oldu.

Kiliseye gitmek
Sual:
Dolaşmak için, kiliseye gitmekte, sakınca var mıdır?
CEVAP
İbni Abidin hazretleri, (Kilisede şeytanlar toplanır) buyuruyor. (Redd-ül-muhtar)

Bir gereksinim olmadan, şeytanların toplandığı yere gidilmez. Hele, oradaki âyinlere katılmak ve papazdan yakarış etmesini istemek, asla caiz olmaz. Onların âyinlerini beğenmek ise sövgü olur.

Sual: Mısır’daki firavunların mezarlarını, merak edildiğinde, müze gezer şeklinde gidip gezmekte bir sakınca var mıdır?
CEVAP
Caizdir.

“Muhakkak kurtuldu” ne demek?
Sual:
Âyet ve hadislerde (Şunu meydana getiren kurtuldu) şeklinde mazi fiili, kısaca geçmiş vakit ifadeleri kullanılıyor. Kurtulma işi, gelecekte kısaca âhirette olmayacak mı?
CEVAP
Tanrı indinde vakit yoktur. Bir de bir şey muhakkak olacaksa, onu olmuş bilmek gerekir. Allahü teâlâ (Kurtuldu) diyorsa, o iş kesindir, ne olursa olsun olacak anlamına gelir. Kur’an-ı kerimde (Kad eflaha=Muhakkak kurtuldu) ifadesi geçen iki âyet-i kerime meali:
(Müminler, muhakkak kurtuldu.) [Müminun 1]

(Nefsini tezkiye eden kurtuldu.) [Şems 9]

Tezkiye, günahtan, küfürden temizlenmek anlamına gelir. Demek ki günahtan, küfürden temizlenen kimse muhakkak kurtulmuştur. Üç hadis-i şerif:
(Susan kurtuldu.) [İ. Ahmed]

(Kıyamette ilk sual, namazdan olacaktır. Namazı doğru kılan kurtuldu.) [Tirmizî]

(Men terekes-salâte müteammiden fekad kefere=Namazı kasten terk eden kâfir oldu.) [Taberânî]

Hanefî mezhebinde, namaz kılmayana kâfir denmez. Hanefî âlimleri, bu hadis-i şerifi, (Namaz kılmayan kimse, zaman içinde namaza ehemmiyet vermez, ehemmiyet vermeyince de, imanını kaybedip kâfir olur) diye açıklamışlardır.

Tanrı isteyene verir
Sual:
(Tanrı, bilimsel isteyene, malı istediğine verir) deniyor. Malı da, ilim şeklinde isteyene vermez mi? İstemediği hâlde verdiği de olmaz mı?
CEVAP
Evet, ilim şeklinde, malı da isteyene verir. İstemediği hâlde verdiği de olur. İki âyet-i kerime meali:
(İsteyene âhiret nimetlerini, isteyene de dünya nimetlerini veririz.) [Şura 20]

(Yalnız dünya için yaşamak, eğlenmek isteyenlerin çalışmalarının karşılığını, hiçbir şey esirgemeden [sağlık, mal, para, makam, şöhret gibi] kucak kucak veririz. Bunlara âhirette yalnız Cehennem ateşi vardır. Emekleri boşa gider.) [Hud 15, 16]

İstemek, sebebe yapışmak, kısaca çalışmak gerekir. Allahü teâlâ, dünya nimetlerine ve âhiret nimetlerine kavuşmak için çalışanlara, dilediklerini vereceğini vâdediyor. (Müslüman olmasa da, dünya nimetlerini çalışan her insana veririm) buyuruyor. O hâlde, ilim olsun, mal olsun, çalışan karşılığına kavuşur. Fetih sûresinin son âyet-i kerimesinde, Allahü teâlâ, inanıp iyi işler yapanlara büyük mükâfat vereceğini bildiriyor. Bir kimse, bilerek istemediği hâlde, ona hidayet verebilir, mal verebilir, makam verebilir. Allahü teâlânın (Her isteyene veririm) buyurması adalettir. (İstediğime veririm) buyurması da ihsandır.

Günü değerlendirmek
Sual: Bir günü değerlendirmek için ne yapmalı?
CEVAP
İmam-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: Ecel ulaşınca, bigün izin istense de, ele geçmez. Bugün, bu nimet elimizdedir. Bugün, ecelin geldiğini, şimdi, o günde bulunduğunu, sana bigün izin verildiğini farz et! O hâlde, bugünü elden kaçırmaktan, bununla, ebedî saadete kavuşmamaktan daha büyük ziyan olur mu?

Adevîye Hatun, sabah uyanınca (Bugün öleceğim gündür) der, akşama kadar günahlardan kaçar, ibadetlerini yapardı. Akşam olunca da, (Bu gece, öleceğim gecedir) der geceyi de değerlendirirdi.

Farzları öğrenmek farzdır
Sual: Ailesi dönme olan bir hoca, (32 Farz, 54 Farz diye bir şey yoktur. Bu farzlar bid’attir, dine düşmanlık için çıkarılmıştır) diyor. Farzları öğrenmenin dine düşmanlıkla ne ilgisi var?
CEVAP
Dönmelerin içinde samimi dönenler azdır. 360 aşama dönenlerine crypto [kripto] da deniyor. Bunlar, takıyye yapmış olup, kısaca inançlarını gizleyip, İslam âlimlerini, dolayısıyla İslamiyet’i kötülemek için bu şekilde saldırılarda bulunuyorlar. Bid’at, dinde olmayan bir şeyi din diye ortaya çıkarmaktır. Farzlar, sonradan çıkarılmış bir şey değil ki bid’at olsun. Kolay öğrenilmesi için tasnif edilmiş. Dinde değişim yok. Hele, (Dine düşmanlık) demek, bunu meydana çıkaran Ehl-i sünnet âlimlerine yapılmış oldukca çirkin bir hakarettir.

Tâbiîn’in en büyüklerinden, Eshab-ı kiramı görmekle şereflenen Ehl-i sünnet âlimi, fakîh, zâhid ve mücahid bir zat olan Hasan-i Basrî hazretlerinin, (Risale-i Erbaa ve Hamsin Fariza) isminde eseri, 54 farzın önemini özetleyen bir risaledir.

Hanefî âlimleri, namazın 12, abdestin 4, guslün 3, teyemmümün 2 yada 3 farzı bulunduğunu, İmanın şartının 6, İslam’ın şartının da 5 bulunduğunu bildirmişlerdir. Bunların hepsi 32 farz etmektedir. 32 farzın önemi hakkında birçok kitap yazılmıştır. Örneğin Mızraklı İlmihâl’de, bu husus güzel açıklanmaktadır.

Bunlara orucun ve haccın farzları da ilave edilse, bid’at yada dine düşmanlık mı olur? Kriptoların bu şekilde iddialarına saygınlık etmemelidir.
[Kripto; dînî ve siyâsî inancını gizleyen, Müslüman, hattâ dindar görünüp, takıyye meydana getiren hain kimse kısaca münafık anlamına gelir.]

Midyeyi kabuğu ile yiyecek
Sual:
İçkici biri, namaz kılan Müslümanları kastederek, (Bunlar midyeyi kabuğuyla bölgeler. Kul hakkından korkmazlar, hep yolsuzluk yaparlar) diyor. Bu sarhoş adam, namaz kılan Müslümanları kendi şeklinde Tanrı’tan korkmaz mı sanıyor?
CEVAP
Namaz kılmayan ve içki içen kimse, Tanrı’tan korkmaz. Günahtan korkmayınca kul hakkına girmekten, yolsuzluk yapmaktan asla çekinmez. Çekinmesi için bir sebep de yoktur. Eğer çekinse, kısaca Tanrı’tan korksa, namaz kılar ve içki içmez. Onun günah işlemesine mâni olacak hiçbir sebep yoktur. Fakat namaz kılan sâlih Müslüman, Tanrı’tan korkmuş olduğu için namaz kılar, namaz kılmamanın oldukca büyük günah bulunduğunu bilir. Tanrı’tan korkmuş olduğu için içki içmez. İçkinin günah bulunduğunu da bilir. Bu şekilde bir Müslüman kul hakkını ve yolsuzluğun günah bulunduğunu asla bilmez mi?

Genel anlamda namaz kılmayıp içki içen, Tanrı’tan korkmadığı için, hiçbir günahtan çekinmez. Herkesi de kendisi şeklinde zanneder. Deveyi havuduyla yutar, paraları da, soruları da çalar, Müslümana da balçık atar. Bunun istisnası olsa da azdır.

Hem dini bilmez, hem ahkâm keser. Yenmesi caiz olmayan midye örneğini vermesi bunu göstermektedir. Başka biri de, (Ben daima evimden sağ ayakla çıkarım) demişti. Heladan, meyhane şeklinde yerlerden sağ ayakla çıkılır, Müslümanın evinden çıkarken sol ayakla çıkılır. Ya evi Müslüman evi değil ki sağ ayakla çıkıyor yada sol ayakla çıkılacağını bilmiyor. Her ikisi de kötüdür.

İslamiyet sevgi dinidir
Sual: Hristiyan bir tanıdık, Kur’anda geçen azap âyetlerini ve Cehennem kelimelerini teker teker saymış. Bunlar oldukca olduğundan Müslümanlığın sevgiden uzak bulunduğunu söylemiş oldu. Cehennem kelimesi ve azap âyetleri niye çoktur?
CEVAP
Azap âyetleri ile, (Şu günahları işlerseniz Cehenneme gidersiniz) şeklinde ifadelerin oldukca olması, Allahü teâlânın merhametinin oldukca olmasından dolayıdır. İnsanları sevmesi ve merhameti o denli oldukca ki, (Aman Cehenneme düşmeyin, Cehennemin azabı oldukca şiddetlidir) diye hep yine ediyor. Oldukca yine etmesi merhametinin çokluğundandır. Yoksa bir kere denirdi. Aynı şeylerin hep yine edilmesi, (Akıllı olun, kendinize zulmetmeyin, yoksa Cehenneme gidersiniz) anlamında bir ikazdır.

Bir anne, oldukca sevilmiş olduğu çocuğuna da bu şekilde ikazlarda bulunur. (Aman evladım şunu yapma, şuraya gitme. Çukura düşersin. Elindeki bıçakla oynama, bir yerini kesersin. Fena insanlarla gezme, uyuşturucuya alışırsın. Denizde fazla açılma, boğulursun. Köpekle oynama, hastalık bulaşır) der. Ufak çocuğuna da, (Şunu yapma döverim ha, o pistir, ona dokunma) şeklinde sözler söylemesi, çocuğuna olan merhametinden, şefkatinden dolayıdır. Çocuğuna zarar gelecek diye korkmaktadır. Evladı uyarma etmemek, başıboş bırakmak ona fenalık olur. Allahü teâlâ da, yanlış işlere düşmememiz için sık sık bizi uyarma ediyor. Bu ikazların çokluğu, İslamiyet’in sevgi dini bulunduğunu gösterir. Bir de Müslümanlıkta işlenen günahların iyi mi affolacağının yolu da gösteriliyor. (Nefsinize, şeytana uyup günah işlemişseniz, namaz kılar, oruç meblağ ve dinin öteki emirlerini yerine getirirseniz günahlarınız affolur, Cennete girersiniz) deniyor. Bundan daha iyisi olmaz. Özgür, başıboş bırakmak, iyilik değil, fenalık olur.

Oylamaya katılmak gerekir mi?
Sual: Dünya tarihinin en mühim 100 lideri diye oylama yapılıyor. Peygamber efendimizin kazanması için oy vermek gerekir mi?
CEVAP
Hayır, oy vermek gerekmez. Aksine Müslümanlar asla oy kullanmamalı. Oy kullanmamakla, bu şekilde bir şeyin yanlış bulunduğunu göstermeli. Oylamada başkası kazanırsa, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimizden hâşâ üstün mü olacak? Peygamber efendimizi, başka insanlarla kıyaslamak, bunun için oylama yapmak asla caiz olmaz.

Başka bigün de, (Tanrı var mı?) diye oylama yapsalar, çoğunluk yok dese, hâşâ doğrusu o mu olacak? İyi fena, doğru yanlış, oy çokluğu ile iyi mi tespit edilir? Kötülerin başat olduğu çoğunluğa uymak yanlış olur. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan, seni Tanrı yolundan saptırırlar.) [Enam 116]

Her insana Lâzım Olan İman kitabında, (ABD’da, en büyük insan yarışmasında, en oldukca oy alan Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem” olmuştur) deniyor. Burada, kâfirlerin bile Peygamber efendimizi, takdir ettikleri anlatılıyor. Yoksa (Müslümanlar bu şekilde bir oylamaya katılmalı) denmiyor. Onlar ne yaparsa yapsın, Müslümanlar, bu şekilde anketlere katılmamalı ve oy vermesi için asla kimseyi teşvik de etmemelidir.

Dine uymak din istismarı mı?
Sual: Batı hayranı biri diyor ki:
(Biz tesettüre karşı değiliz, fakat kapalı gezen bayanlar, dînî siyasete alet ediyorlar. Dînî ve dînî değerleri prim toplamak için kullanıyorlar. Namaza da karşı değiliz, fakat namaz kılanlar, din istismarı yapmış olup, dinden prim toplamaya çalışıyorlar. Hacca da karşı değiliz. Fakat hacca gidip kendilerine hacı baba, hacı amca dedirtiyorlar, böylece dini istismar edip prim kazanmaya çalışıyorlar. Biz Abdülkadir-i Geylânî ve öteki zatlara karşı değiliz, fakat onları istismar edenlere, ölülerinden yardım bekleyenlere karşıyız. Onlardan himmet geliyor diye, onları putlaştırıyorlar. Böylece istismardan prim topluyorlar. Ölü yardım edemez, Tanrı’tan istemeli.)
Bu kimse, dinin emrine uymayı din istismarı olarak mı görüyor?
CEVAP
Dinin emrine uymayı bir tek din istismarı olarak görmekle kalmıyor, din istismarcılığı olarak da suçluyor. Hangi mevzuda olursa olsun, dine uyanların dini istismar ettiklerini, prim topladıklarını söylemek art niyetli olmaktır. Meydana getirilen şey, maddî bir çıkar için yapılıyorsa, sadece o vakit din istismarından bahsedilebilir. Namaz kılan, oruç tutan kimselerin bir çıkar için art niyetle yapmış olduğu iyi mi söylenir? Her tesettürlüye, namaz kılana yada hacca giden her insana dini istismar ediyor denir mi? Gayrimüslimlerde olduğu şeklinde, içimizdeki batı hayranlarında da bir İslamofobi var. Müslümanın yapmış olduğu her ibadette bir art niyet aranır mı?

Vefat etmiş evliya zatları araç kılarak Allahü teâlâdan yardım istemenin dine aykırı bir yönü yoktur. Bu kimse, Vehhâbîlerden etkilenmiş olabilir. Onlar tasavvufa, kısaca evliyalığa düşman oldukları için keramete inanmazlar. Evliya zatları put kabul ederler. Bir de, (Senin ölmüş evliyadan istediğin oldu mu? Falanca arkadaşını hapisten çıkarabildin mi? Ölü olduğundan yardım edemedi) diyorlar. Allahü teâlâya yakarış edince de, gene dost hapisten çıkmıyor. Hâşâ Tanrı diri değil mi? Demek ki duamızın kabul edilmemesinin bir sebebi vardır. Büyük zatları vesile kılıp yakarış edince, duamız kabul olmamışsa, bunun da bir sebebi vardır. Vefat etmiş evliya zata yardım ettiren de, gene Allahü teâlâdır. Allahü teâlânın izni olmadan kimse, hiç kimseye yardım ve şefaat edemez.

Kâfire de farz var mı?
Sual: Kitaplarda, (Şunları yapmak her insana farzdır) deniyor. Hepimiz denince bir fark yapılmamış oluyor. Buna, hanım adam, varlıklı fukara, mümin kâfir hepimiz dâhil mi?
CEVAP
Bunlar mevzusuna göre farklılık gösterir, dâhil olduğu yer olur, dâhil olmadığı yer olur. Örneğin, (Günahlarına tevbe etmek, her insana farzdır) denince, hanım adam, varlıklı fukara her Müslüman anlaşılır, kâfir anlaşılmaz. Hanefî’de, kâfire inanç etmekten başka farz yoktur. Hiçbir yakarma ona farz değildir. Hiçbir günahtan görevli olmaz. Âhirette niye namaz kılmadın, niye oruç tutmadın denmez. Bir tek (Niye inanmadın?) diye sorulur. Müslümana ise, hayata geçirmeye zorunlu olduğu her yakarma sorulur. Fukara Müslümana, (Niye zekât vermedin?) diye sorulmaz.

(Kâinattaki hesaplı nizama bakmak ve bunlardaki incelikleri düşünmek, her insana farzdır) denince, hepimiz kelimesinin içine aklı olmayanlar girmez. Fakat kâfirler girer. Şundan dolayı kâfirden inanç etmesi isteniyor. Örneğin gökler direksiz duruyor, Güneş asırlardır ısı ve ışık veriyor, Ay ve gezegenler dönüyor. Bunların kendiliğinden olmadığını düşünmek gerekir. Bunu düşünmek de bir yaratıcıya inanmaya götürür. Bu bakımdan buradaki (Her insana farzdır) ifadesinin içine kâfirler de girer.

İmanlıya değişik hitap
Sual: Allahü teâlânın, mümine ve kâfire hitabı ve farz etmiş olduğu şeyler değişik mıdır?
CEVAP
Evet, hitabı da değişik, farz etmiş olduğu şeyler de farklıdır. Mümine, amel ve ibadeti, kâfire de inanç etmesini emrediyor. Münafıklara da ikiyüzlü olmaktan vazgeçmelerini, inanç edip ihlâslı olmalarını emrediyor. Kısaca mümine ibadeti, kâfire imanı, münafığa da imanı ve ihlâsı farz etmiştir.

Müminlere ameli emreden iki âyet-i kerime meali:
(Ey inanç edenler, Kıyamet ulaşmadan önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın!) [Bekara 254]

(Ey inanç edenler, yaptığınız hayırlarınızı başa kakmak ve incitmek sûretiyle boşa çıkarmayın!) [Bekara 264]

Kâfirlere inanç etmeyi, Tanrı’ın varlığına inanmayı bildiren iki âyet-i kerime meali:
(Ey kâfirler, Tanrı’ı bırakıp da taptığınız putlar sizin şeklinde yaratıktır. [Putların ilahlığı hakkındaki davanızda] doğru iseniz [putlara ve kendinize güveniyorsanız], onları çağırın da, size yanıt versinler [ihtiyaçlarınızı görsünler, size yardım etsinler!]) [Araf 194]

(Ey kâfirler, ölü iken sizi diriltti, sonrasında öldürecek sonrasında yine diriltecek ve sonunda O’na döneceksiniz. [Orada hesaba çekileceksiniz.] Öyleyken Tanrı’ı iyi mi inkâr edersiniz?) [Bekara 28]

İkinci dirilme kabirde olacaktır. İmam-ı Nesefî de bu âyetin mezar azabı ve nimetine işaret ettiğini bildirmiştir. (Tefsir-i Şeyhzade)

Münafıkların ikiyüzlü oldukları hakkında iki âyet-i kerime:
(Bu münafıklar, müminlerle karşılaşınca, “Ikimiz de inanç ettik” derler. Hâlbuki şeytanlarıyla [Kendilerini aldatan liderleriyle, elebaşlarıyla] birlikte iken, “Biz sizdeniz, biz inananlarla alay ediyoruz” derler.) [Bekara 14]

(Münafıklar, [Kalblerindeki küfrü gizleyip imanlı görünerek] Tanrı’a hile hayata geçirmeye, oyun oynamaya kalkışıyorlar; hâlbuki Tanrı, onların oyunlarını başlarına geçirir.) [Nisa142]

Gâvura kızıp oruç yiyecek
Sual: Emekli bir asker, (Beni dinci diye bir üst rütbeye terfi ettirmeden emekli ettiler. Evet dinciliğim vardı, fakat namaz kılmayı öğrettiğim bir dostum, Mustafa Kemal’e meydana getirilen hakarete inandığını söyleyince, ona kızıp namazı bıraktım) diyor. Birine meydana getirilen hakaretle, namazı terk etmek yanlış değil mi?
CEVAP
Emeklinin yapmış olduğu çocukça bir şeydir. Ben çocukken, anneme, (Bana şeker vermezsen namaz kılmam ha!) derdim. Sanki namazı annem için kılıyormuşum şeklinde. Biri, sevdiğimiz birine hakaret etse, namazı mı terk edeceğiz? Biz namazı Tanrı için mi kılıyoruz, yoksa bizlere hakaret eden insanoğlu için mi? (Gâvura kızıp oruç yiyecek) diye bir atasözü var. Başkalarına kızıp, namazı bırakmak yada orucu bozmak, başkasına kızıp intihar etmek şeklinde bir şeydir.

Türkçede -ci, -cü, -cı, -cu ekleri isim ve ödat üreten bir ektir. İsim olarak, sütçü, balıkçı, müzisyen şeklinde o işin ticaretini meydana getiren hiç kimseye denir. Ödat olarak pilavcı, esrarcı, yakıcı, yıkıcı, bölücü şeklinde kelimeler, o şeyi yiyene ve o işten zevk alana denir. Dinci ve İslamcı şeklinde kelimeler de bu tarz şeyleri çağrıştırıyor. Bunlar da sanki dini yiyip bitirmekten zevk alan yada onun ticaretini meydana getiren kimseler gibidir. Acaba emeklinin dinciliği de bu tarz bir olay mi ki?

Sual: Bir kimsenin, din, inanç bilgilerini öğrenmeden, mal, mülk, makam sahibi olmak için emek harcaması, dinimizce uygun mudur?
Yanıt: İmam-ı Gazâlî hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“İman edilecek şeyleri akla uydurmaya, beğendirmeye uğraşmak, cahillerle münakaşa edip, onların bozuk düşünceleri ile uğraşmak ve Kur’ân-ı kerimi öğrenmeden, namazı, abdesti, orucu, farzları, haramları bilmeden para kazanmaya kalkışmak, herkesten fazla varlıklı olmak için doktorluk, mühendislik, edebiyat, hukuk ilimleriyle uğraşmak, ömrü boş yere harcamak olur. Allahü teâlâya vallahi billahi ki, İsa aleyhisselamın hİncilinde okudum; bir kimseyi tabuta koyduktan mezara bırakıncaya kadar; Allahü teâlâ ona kırk sual soracaktır. Birincisi, (Ey kulum! Yaşadığın kadar hep dünya için süslendin, her insanın beğenmesi, saygı etmesi için birçok şeyler öğrendin. Benim emrettiğim şeyleri de öğrendin mi, istediklerimi yapmış olup, haram ettiklerimden kaçındın mı?)dır.”

İmanın sureti ve hakikati vardır
Sual: Din kitaplarında, imanın da, ibadetlerin de hem sureti hem de hakikati var deniyor. Bu ne anlamına gelir ve imanın, ibadetlerin suretine kavuşanlar da ahirette kurtulacak, Cennete girecek midir?

Yanıt: Mevzu ile ilgili olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“İslam dininin bir sureti, bir de hakikati, aslı vardır. Sureti, ilkin inanç etmek, sonrasında, Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymaktır. İslam dininin suretine kavuşanların nefisleri inkâr ve isyan etmektedir. Bunların imanı, imanın suretidir. Kıldıkları namaz, namazın suretidir. Oruç ve başka ibadetleri de böyledir. Şundan dolayı nefis, insan varlığının temelidir. Hepimiz, ‘ben’ diyince, nefsini göstermektedir. İşte, bunların nefisleri inanç etmemiş, inanmamıştır. Bu şekilde kimselerin imanları ve ibadetleri hakiki, doğru olabilir mi? Allahü teâlâ, oldukca merhametli olduğundan, yalnız surete kavuşmayı kabul buyurmuştur. Bu tarz şeyleri, razı olduğu Cennetine sokacağını müjdelemiştir. Yalnız kalbin inanmasını kabul buyurması, nefsin inanmasını da koşul koşmaması, Onun büyük ihsanıdır. Evet, Aden nimetlerinin de, hem suretleri, hem hakikatleri vardır. İslam dininin suretine kavuşanlar, Cennetin suretinden hisse alacaklardır. Dünyada, İslâm dininin hakikatine kavuşanlar, Cennetin hakikatine kavuşacaklardır. Surete kavuşmuş olanlarla hakikate kavuşmuş olanlar, Cennetin aynı bir meyvesini yiyecek fakat, her biri başka tat alacaktır. İslam dininin suretine kavuşanlar, buna uydukları vakit, ahirette kurtulabileceklerdir. Buna uyanlar, umumi evliyalığa, kısaca Allahü teâlânın rızasına, sevgisine ermiş anlamına gelir. Bununla şereflenen, tasavvuf yoluna girebilecek, Vilâyet-i hâssa denilen özel evliyalığa kavuşabilecek kimse anlamına gelir. Bunlar, nefislerini itminana ulaştırabilirler. Şunu iyi bilmelidir ki, bu vilayette, kısaca İslâm dininin hakikatinde ilerleyebilmek için, İslâm dininin suretini elden bırakmamak lazımdır.”

Sual: Rabbimiz oldukca nimetler vermiş deniyor ve diyoruz da. Nimet diyince ne kastedilmekte, nimetten neyi anlamalıyız?
Yanıt: İnsanların, sağlıklı, sağlam, rahat yaşamalarına ve ahirette sonsuz saadete kavuşmalarına sebep olan yararlı şeylere Nimet denir. Allahü teâlâ, kullarına lâzım olan tüm nimetleri yaratmıştır. Bunlardan iyi mi istifade edileceğini, iyi mi kullanılacağını, Peygamberleri ile gönderilmiş olduğu kitaplarında bildirmiştir ki buna Din denir. Herhangi bir insan, bu kitaplara uygun yaşarsa, dünyada rahat ve refah içinde olur. Eczanelerde yüzlerce ilaç vardır. Her ilacın kutusunda, iyi mi kullanılacağının tarifi vardır. İlacı, tanım edilen şekle uygun kullanan, yararını görür. Tarifeye uymayan kimse, ilaçtan zarar görür. Kur’ân-ı kerime uygun yaşayan da, nimetlerden yarar görür.

İnsan, bir topluluk numunesidir
Sual: İnsan, birbirine zıt olan çeşitli maddelerden meydana gelmiş olan bir varlıktır deniyor, bu doğru mudur?

Yanıt: İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bu mevzu hakkında Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“İnsan, on parçadan meydana gelmiş bir topluluk numunesidir. Bu on parça, Anâsır-ı erbea dedikleri, düzgüsel fizik şartları altında, sulb, mayi ve gaz hâlinde bulunan maddeler, enerji ve insanoğlunun nefsi, kalbi, ruhu, sır, hafi ve ahfa denilen latifeleridir. Abdullah bin Ömer hazretlerinin (Allahü teâlâ, mahlukları, su, hava, nur ve zulmetten yarattı) söylediği, Taberânîde yazılıdır. Buradaki nur, felsefecilerin ateş dedikleri ısı enerjisidir ki, başka enerjilere dönebilir. Zulmet söylediği de, toprak maddeleridir. Bundan anlaşılıyor ki, tüm cisimler, katı, sıvı ve gaz hâlindeki maddelerle enerjiden yapılmıştır. İnsanda bulunan tüm organlar, hep bu on şeyden hasıl olmaktadır. Bu on parça birbirine benzemez, birbirlerini kendi şekline sokmak isterler. Baştan beş parçası, Âlem-i halktan kısaca maddedirler. Bunlar, birbirlerine zıt oldukları şeklinde, Âlem-i emirden olan öteki beş parça da birbirlerine zıt olup her birinin başka vazifesi vardır. Bu on parçadan önde gelen nefis, hep kendi isteklerinin yapılmasını ister, başka hiçbir şeye boyun bükmez.

Allahü teâlâ, birbirine zıt olan bu on parçayı bir araya toplamış, yeni bir özellik sahibi, bir birlik meydana getirmiştir. Buna insan şeklini vermiştir. İnsan bu on parçadan hasıl olmuş bir birlik olduğundan, Allahü teâlânın yeryüzünde halifesi olmak şerefine malik olmuştur. Âlem-i kebîr denilen, insandan başka tüm varlıklar, oldukca büyük oldukları hâlde, hiçbirinde bu on parça bir araya toplanmış değildir. Âlem-i kebîrdeki mahlukların en şereflisi Arş’tır. Ona olan tecelli, başka mahluklara olan tecellilerden üstündür. Arş’a olan tecelli, sürekli, kesiksiz tecellidir. Arifin kalbine olan tecelli ise, bundan bir parçadır. Fakat, kalpte, Arş’ta olmayan bir üstünlük vardır. Bu üstünlük, tecelli edeni tanımaktır. Kalp, tecelli edene tutulur, onu sever. Arş’ta bu şekilde sevgi yoktur. Kalpte bu tanıma ve bu sevgi bulunmuş olduğu için, kalp ilerleyebilir, yükselebilir. Hem de yükselmektedir. (İnsan, sevilmiş olduğu ile birlikte olur) hadis-i şerifi bunu bildirmektedir.”

Allahü teâlâ kullarına üç vazife verdi
Sual: Bir Müslüman, bir tek kendini mi düşünmelidir, ailesine, topluma, içinde yaşamış olduğu devletine karşı da sorumluluğu yok mudur?

Yanıt: Müslümanın birinci vazifesi, nefsine, şeytana uymayıp ve fena arkadaşlara, azgın, asi kimselere, anarşistlere aldanmayıp, kanuna karşı suçlu olmaktan, Allahü teâlâya karşı da günah işlemekten sakınmaktır. Allahü teâlâ kullarına üç vazife verdi:
Birincisi, kişisel vazifesidir. Her Müslüman, kendini iyi yetiştirecek, sağlıklı, edepli, iyi huylu olacak, ibadetlerini meydana getirecek, ilim ve güzel terbiye öğrenecek, helal lokma kazanmak için çalışacaktır.

İkinci vazifesi, aile içindeki vazifesidir. Hanımına, ana, babasına, çocuklarına, kardeşlerine olan haklarını yapmış olacaktır.

Üçüncü vazifesi, cemaat, cemiyet içindeki vazifeleridir. Komşularına, hocalarına, talebesine, ailesine, emrinde olanlara, devlete, tüm vatandaşlara, dini ve milleti başka olanlara karşı vazifeleridir. Her insana iyilik etmesi, eli ile, dili ile kimseyi incitmemesi, hiç kimseye zarar vermemesi, hıyanet, hainlik etmemesi, her insana yararlı olması, devlete, kanunlara karşı, asla isyan etmemesi, her insanın hakkını ödemesi lazımdır. Allahü teâlâ, devlet işlerine karışmayı değil, devlete yardım etmeyi, fitne çıkarmamayı emretti.

Geçmişte de ihanet oldukca olmuştur
Sual: Önceki asırlarda da, Müslüman görünerek, Müslümanlık adı altında, dinine, vatanına ve devletine ihanet edenler olmuş mudur?

Yanıt: Her asırda, iyiler iyi, kötüler de fena işlere sebep olmuşlardır. Moğolların, İslâm memleketlerine yayılmaları hakkında Kısas-ı enbiyâ kitabında, özetle şu bilgiler verilmektedir:
“Abbasi devletinin son halifesi Müstasım, dinine oldukca bağlı ve itikadı muntazam bir kimse idi. Veziri olan ibni Alkami ise, itikadı bozuk, mezhepsiz olup, halifeye sadık değildi. Devlet idaresi ise, bunun elinde idi. Abbasileri devirip, başka devlet oluşturmak istiyordu. Moğol hükümdarı Hülagu’nun Bağdad’ı almasını, kendisinin de ona vezir olmasını istiyordu. Onun Irak’a gelmesini teşvik etmeye başladı. Hatta Hülagu’dan gelen mektuba sert yanıt yazarak onu kızdırdı. Şii olan Nasîr-üd-dîn-i Tûsî de, Hülagu’nun danışmanı idi. Bu da, onu Bağdad’ı almaya teşvik ederdi. İşler, iki sapık elinde dönüyordu. Hülagu, Bağdad’a yürütüldü. Yirmi bine yakın halife ordusu, ikiyüz bin Moğol oklarına karşı duramadı. Hülagu, Bağdad’a, naft ateşleri ve mancınık taşları ile hücum etti. Elli gün muhasaradan sonrasında, Abbasi halifesi Müstasım’ın veziri olan İbni Alkami, sulh için diyerek, Hülagu’nun yanına gitti ve onunla anlaştı. Halifeye gelip, teslim olursak, özgür bırakılacağız dedi. Halife de buna aldandı. Miladi 1258 senesinin, muharrem ayında Hülagu’ya gidip teslim oldu ve yanındakilerle birlikte idam edildi. 800 binden fazla Müslüman kılıçtan geçirildi. Milyonlarca İslâm kitabı Dicle’ye atıldı. Güzel kent, harabeye döndü. Hırka-i mutluluk ve Asâ-yı nebevî yakılıp külleri Dicle’ye atıldı. Böylece 524 senelik Abbâsî devleti yok oldu.”

Sual: İslâmiyetin buyruk ve yasaklarına kıymet, kıymet vermeyenlere karşı iyi mi hareket etmelidir?
Yanıt: Her Müslüman, hem imanını korumaya, kaptırmamaya çalışmalı, hem de, Allahü teâlâya ve Onun Peygamberine inanmayanları sevmemelidir. Fakat, sevmediklerine de, fenalık, zulüm yapmamalı, kâfirlere ve bidat sahiplerine tatlı dil ve güler yüzle tembih etmelidir. Onların felaketten kurtulmalarına, saadete kavuşmalarına çalışmalıdır. Mazher-i Cân-ı Cânân hazretleri buyuruyor ki:
“Kafirleri, bidat sahiplerini ve açıkça günah işlemeye devam edenleri sevmememiz emrolundu. Bunlarla konuşmamalı, toplantılarına gitmemeli, arkadaşlık yapmamalıdır. Yoksulluk ve gereksinim olduğu vakit, yoksulluk miktarı kadar, bu yasaklara izin verilmiştir.”

Tüm iyilikler, İslâmiyetin içindedir
Sual: Tüm güzellikler, iyilikler, insanlara yararlı olan şeylerin hepsi, İslâm dininin içinde var mıdır?
Yanıt:
Bu mevzuda seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri Râbıta-i şerîfe kitabında buyuruyor ki:
“İslâm dini, Allahü teâlânın, Cebrail ismindeki melek vasıtası ile, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselama gönderilmiş olduğu, insanların, dünyada ve ahirette rahat ve mesut olmalarını elde eden, usül ve kaidelerdir. Tüm üstünlükler, yararlı şeyler, İslâmiyetin içindedir. Eski dinlerin, görünür, görünmez tüm iyiliklerini, İslâmiyet, kendinde toplamıştır. Tüm saadetler, muvaffakiyetler ondadır. Yanılmayan, şaşırmayan akılların kabul edeceği esaslardan ve ahlaktan ibarettir.”

Sual: Din diye, bir tek Allahü teâlâ tarafınca gönderilenlere mi denir, insanların uydurduklarına da din denir mi?
Yanıt:
Din, insanları saadet-i ebediyyeye götürmek için Allahü teâlâ tarafınca gösterilen yol anlamına gelir. Din adı altında insanların uydurmuş olduğu eğri yollara din denmez, dinsizlik ve kâfirlik denir. Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselamdan beri, her bin senede, bir Peygamber vasıtası ile, insanlara bir din göndermiştir. Bu Peygamberlere Resül denir. Her asırda, en temiz bir insanı Peygamber yaparak, bunlar ile dinleri kuvvetlendirmiştir. Resüllere doğal olarak olan bu Peygamberlere de, Nebi denir.

Sual: Bir kimse, kendisine bir tek hadis-i şerifi rehber edinip ona nazaran amel edebilir mi?
Yanıt:
Bu mevzuda İmâm-ı Şiblî hazretleri buyuruyor ki:
“Dörtyüz hocadan ders okudum. Bunlardan dört bin hadis-i şerif öğrendim. Tüm bu hadislerden bir tanesini seçip kendimi ona uydurdum, bu sebeple kurtuluşu ve saadet-i ebediyyeye kavuşmayı bunda buldum ve tüm tembihleri hep bunun içinde gördüm. Seçtiğim hadis-i şerifte, Peygamber efendimiz bir Sahabiye buyuruyor ki:
(Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış! Ahiret için, orada sonsuz kalacağına nazaran çalış! Allahü teâlâya, muhtaç olmanla birlikte itaat et! Cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle!)

Sual: Müslüman, ülkesine, kanunlara isyan edip kabahat işler mi?
Yanıt:
Müslüman, iyi, akıllı kimse anlamına gelir. Hakiki Müslüman, Allahü teâlânın emirlerine itaat eder, zira itaat etmemek günah olur. Kul haklarını, devlete olan borçlarını öder, kanunlara karşı gelmez. Kanuna karşı gelmek de kabahat olur. Müslüman günah yapmaz ve kabahat işlemez. Vatanını, milletini sever. Her insana iyilik eder. Bu şekilde olan Müslümanı Tanrı da, kullar da sever. Rahat ve refah içinde yaşar.

İslâmiyete uyan hepimiz rahat eder
Sual: Müslüman olmayan bir kimse, İslâmiyet’in bildirdiği hükmü yerine getirse, bunun karşılığını dünyada görür mü?
Yanıt:
Allahü teâlânın merhameti, ihsanı, nimetleri, sonsuzdur. Kullarına oldukca acıdığı için, onların dünyada rahat, refah içinde yaşamaları, ahirette de, sonsuz saadete, tükenmez nimetlere kavuşmaları için, yapılması lazım olan iyilikleri ve sakınılması lazım olan kötülükleri, Peygamberlerine, melek vasıtası ile bildirmiş, bu tarz şeyleri bildiren bir oldukca kitap da göndermiştir. Bu kitaplardan, yalnız Kur’ân-ı kerim bozulmamış, diğerlerinin hepsi değiştirilmiştir. İnansın inanmasın, herhangi bir kimse, bilerek yada bilmeyerek, Kur’ân-ı kerimdeki buyruk ve yasaklara uyduğu kadar, dünyada rahat ve refah içinde yaşar. Bu, yararlı bir ilacı kullanan her insanın, dertten, sıkıntıdan kurtulması gibidir. Zamanımızda dinsiz, imansız oldukca kimsenin, hatta İslâm düşmanı olan bazı milletlerin birçok işlerinde, muvaffak olmaları, rahat yaşamaları, inanmadıkları hâlde, Kur’ân-ı kerimin hükümlerine uygun olarak çalışmış oldukları içindir. Müslüman olduklarını söyleyen, âdet olarak ibadetleri meydana getiren, oldukca kimselerin ise, sefalet, sıkıntılar içinde yaşamalarının sebebi de, Kur’ân-ı kerimin gösterdiği hükümlere ve güzel ahlaka uymadıkları içindir. Kur’ân-ı kerime uyarak ahirette sonsuz saadete kavuşabilmek için ise, ilkin buna inanç etmek, inanmak ve bilerek, niyet ederek uymak lazımdır.

Sual: Bir Müslümanın hayırlı olup olmadığı anlaşılabilir mi, anlaşılabilirse bu iyi mi olur?
Yanıt:
Müminin hayırlısı, kendisinde altı haslet bulunandır: 1- İbadet eder. 2- İlim öğrenir. 3- Fenalık, fenalık yapmaz. 4- Haramlardan sakınır. 5- Kimsenin malına göz dikmez. 6- Ölümü asla unutmaz.

Sual: Ahirette utangaç ve rezil olmamak için ne yapmalı, iyi mi hareket etmelidir?
Yanıt:
Peygamber efendimiz, bunun yanıtını vermişler. Nitekim Resûl-i ekrem efendimiz Eshâb-ı kiramdan Mu’azca bin Cebel hazretlerine hitaben buyururlar ki:
(Yâ Mu’âz! Ayıpları gizle, kimsenin ayıbını yüzüne vurma! Farzlardan başka kıldığın namazları ve ibadetleri hiç kimseye söyleme! Dünya işini ahiret işinden büyük görüp, evvel yapma! Asla hiç kimseye hor bakma! Kimsenin gönlünü kırma, beraberce hoş geçin. Eğer bu şekilde hareket etmezseniz elem verici azaba uğrarsınız.)

İyi, hakiki bir Müslüman olmak
Sual: İyi bir Müslüman olabilmek için ne yapmalı, iyi mi bir yol takip etmelidir?
Yanıt:
İslâm dininin temeli üçtür. Bunlar; ilim, amel ve ihlastır. İlim, inanç, fıkıh ve terbiye bilgileridir. Bunlar, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenilir. Amel, bu bilgilere uygun işlerdir. İhlas ise, ilmin ve amelin, Tanrı rızası için, kısaca Allahü teâlânın sevgisini kazanmak için elde edilmesidir. Bu üç temel şeye malik olan Müslümana İslâm âlimi ve Hakiki Müslüman denir. Bu üç temel şeyden biri noksan olup da, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına uymayan yazılar ve konuşmalar yayınlayarak, kendisini İslâm âlimi tanıtan kimse fena din adamı ve Zındıktır. Örneğin, din bilgisi çoktur ve her ibadeti yapar, fakat ihlası yok ise, kısaca bu tarz şeyleri mal, mevki ve şöhret kazanmak şeklinde, dünyalık elde etmek için meydana getiren kimse, hakiki Müslüman değildir.

İyi, hakiki bir Müslüman olmanın ilk şartı, Ehl-i sünnet âlimlerinin, kitaplarında bildirdiklerine nazaran, itikadı düzeltmektir. Şundan dolayı, Cehennemden kurtulan yalnız bu fırkadır. Dört mezhebin ictihâd derecesine yükselmiş âlimlerine ve bunların yetiştirdikleri büyük âlimlere Ehl-i sünnet âlimi denir. İtikadı, imanı düzelttikten sonrasında, fıkıh ilminin bildirdiği ibadetleri yapmak, kısaca dinin emirlerini yapmak, yasak ettiklerinden kaçınmak lazımdır. Ahlakı düzeltmek ve birbirimizi sevmek için, beş zaman namazı, üşenmeden, gevşeklik yapmadan, şartlarına dikkat ederek kılmalıdır. Nisab miktarı malı ve parası olan, zekat vermelidir.

Hakiki Müslümanlık söz ile olmaz. Hakiki Müslüman olmak için, kıymetli ömrü, gereksiz mubahlara bile harcamamalıdır. Haram ile geçirmemek, normal olarak lazımdır. Haramların nefse verecekleri lezzete aldanmamalıdır. Bunlar bal karıştırılmış, şekerle kaplanmış zehir gibidir.

Gıybet etmemelidir, haramdır. Gıybet, bir Müslümanın gizli saklı bir kusurunu, arkasından söylemektir.

Nemime yapmamalı, kısaca Müslümanlar içinde söz taşımamalıdır. Bu iki günahı işleyenlere çeşitli azaplar yapılacağı bildirilmiştir.

Yalan söylemek ve karacılık etmek de haramdır, sakınmak lazımdır. Bu iki fenalık her dinde de haram idi. Cezaları oldukca ağırdır.

Asla kimsenin dinine, malına, canına, şerefine, namusuna saldırmamalı, her insanın hakkına riayet etmeli ve korumalıdır.

Sual: Günah işleyen herhangi bir kimse, bir Müslümana, sen ibadetten vazgeçersen, ben de bu günahtan vazgeçerim dese, o Müslümanın o ibadeti terk etmesi uygun olur mu?
Yanıt:
Başkalarının günaha girmemeleri için, bir kimsenin mubahları terk etmesi iyi olur. Fakat sünnetleri, hatta müstehabları terk etmesi caiz olmaz. Farz ve vacip olan ibadetleri terk etmesi ise asla caiz olmaz.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/08/dinimizle-ilgili-cesitli-sorular/feed/ 0 5661
Emr-i marufla ilgili çeşitli sorular https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/21/emr-i-marufla-ilgili-cesitli-sorular/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/21/emr-i-marufla-ilgili-cesitli-sorular/#respond Thu, 20 Jun 2019 22:13:11 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5576

Sual: Yöneticilerin bozuk olmasında toplumun görevi var mıdır? Onları protesto için eylemler yapmak uygun mudur?
CEVAP
Elbet toplumun görevi vardır. Onlar başka yerden gelmedi ki. Yönetici, sütün üstündeki kaymak gibidir. Süt nede olsa kaymağı da ona göredir. Şu demek oluyor ki manda sütünün kaymağı manda kaymağı, Deveninki deve kaymağı olur. Domuz sütünün kaymağı da, domuz kaymağı olur. Demek ki, süt ne ise kaymağı da o şekilde olur.

Tavuktan tavuk yumurtası çıkar. Tavuktan deve kuşu yumurtası beklenmez. Her kaptan içindeki sızar. Bir hadis-i şerif meali:
(Siz iyi mi iseniz, o şekilde yönetim edilirsiniz.) [Cami-us-sagir]

Şu demek oluyor ki insanoğlu iyi ise, iyi idareciler gelir, fena ise fena idareciler gelir. Ortada bir kabahat var ise toplumda aramalı. Cemiyet fena ise, fena idareciyi değiştirmekle iş bitmez. Gelen gideni arattırabilir. Onun için dünyadaki fena liderlerin toplumları da kötüdür.

Fiil yapmak kargaşa çıkarmak olur. Yakarma ederek sabretmek gerekir. Bir hadis-i şerif meali:
(Bozuk bir işi düzeltemezseniz, sabredin! Allahü teâlâ onu düzeltir.) [Beyheki]

Bir âyet meali de şöyleki:
(Ey inanç edenler, sabır ve namaz ile Tanrı’tan yardım isteyin. Şundan dolayı Tanrı normal olarak sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]

Allahü teâlâya güvenmelidir. Sabreden zafere kavuşur.

Sual: Bir kimsenin emr-i maruf ve nehy-i münker halletmeye gücü yetse, buna hiçbir engel de bulunmasa, bu kimsenin hakkı, hakikatı bildirmemesi günah olur mu?
CEVAP
Emr-i maruf farz-ı kifayedir. Bir yerde emr-i maruf yapılmazsa, gücü yeten hepimiz sorumlu olur. Emr-i maruf oldukça mühimdir. Emr-i maruf meydana getiren eğer olmazsa, ilim yok olur. Bilgisizlik ve sapıklık yayılır. Fitne her tarafı kaplar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fitne ve fesat yayılmış olduğu, müslümanlar aldatıldığı süre, hakikatı bilenler, her insana anlatsın! Anlatmazsa, Allahü teâlânın, meleklerin ve insanların laneti onun üstüne olsun!) [Ebu Nuaym]

(Ortalık karışır, yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve Eshabıma dil uzatılırsa, hakikatı bilenler her insana bildirsin! Allahü teâlânın, meleklerin ve tüm insanların laneti, hakikatı bilip de, gücü yettiği halde bildirmeyene olsun! Tanrı, bu şekilde âlimlerin, ne farzlarını, ne de başka ibadetlerini kabul etmez.) [Ebu Nuaym]

(Bid’atler yayılıp, sonrasında gelenler, öncekilere nalet etmiş olduğu süre, hakikatı bilenler her insana söylesin! Eğer söylemeyip gizlerse, Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselama indirdiği Kur’an-ı kerimi gizlemiş olur.) [İbni Asakir]

(Bid’atler zuhur edip, Eshabıma fena sözler söylendiği süre, hakikatı bilen, her insana söylesin! Söylemezse Allahü teâlâ bu şekilde âlime nalet eder.) [Deylemi]

(Bir yerde bir fenalık zuhur edince, o fenalık men edilmezse, Allahü teâlâ azabını o kavmin hepsine birden indirir.) [Hakim]

Sual: Bir hayra, bir iyiliğe sebep olanın onu yapmış şeklinde sevap alacağını yazdınız. Kötülüğe sebep olan da onu işlemiş şeklinde günah kazanır mı?
CEVAP
Evet, iyiliğe sebep olan o iyiliği yapmış şeklinde sevap kazanır. Kötülüğe sebep olan da o kötülüğü yapmış şeklinde günah kazanır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kötülüğe delalet eden (yol gösteren) onu meydana getiren gibidir.) [Deylemi]

İbni Mesud hazretleri, “Bir günah işlendiğini duyduğu zaman, o günahın işlendiğine sevinirse, aynı günahı işlemiş şeklinde olur” buyurdu. Hadis-i şerifte de (Doğuda bir adam öldürülür de, batıda olan buna razı olursa, onu öldürme günahına ortak olur) buyuruldu. (İ. Gazali]

Sual: Önceleri namaz kılarken, uzun süre namazı terk eden eski arkadaşlarımız var. Üzülüyoruz, hiçbir şekilde mescitte yada başka bir yerde namaz kılarken görmüyoruz. Bu şekilde düşünmek su-i zan olur mu? Bunlarla ilişkilerimiz iyi mi olmalıdır?
CEVAP
Namaz kılmıyor galiba diye düşünmek insanoğlunun elinde değildir. Zannını onay etmek ve o zanna gore karar verip hareket etmek günah olur. Namaz kılmadığı kati tespit edilince, öteki insanoğlu şeklinde ilişkimiz olur. Başka namaz kılmayan insanlarla iyi mi ilişkimiz oluyorsa bunlarla da o şekilde olur. Tanıdık olduğundan ilgilenmek normal olarak iyi olur. Onları üzmeyecek şekilde ilgilenmek, tembih etmek, gazete vermek, kitap vermek, e-mail göndermek, ilgiyi devam ettirmek iyi olur. Söz söylemekle kimse kolay kolay yola gelmez. Bu nasip meselesidir. Fakat e-mail falan gönderilir. Güzel bir yazı ise, ondan etkilenebilir, siz de bu işe sebep olmuş olmuş olursunuz. Sözgelişi namazın önemi gönderilebilir, namaz kılmayanlar için bildirilen tehditler yazılabilir. Özel göndermek yerine umuma gönderiyormuş şeklinde yapılır. Maksat bir nevi gizlenmiş olur. Sitemizi de tavsiye edebilirsiniz.

Sual: Çevremdekilere örnek teşkil edebilmek için kültürümü artırmam gerekiyor. Bana bu yolda tavsiye edebileceğiniz müstesna fikirlerinize ihtiyacım bulunduğunu hissediyorum ve öğrettiklerinizin her kelimesi için ayrı ayrı Tanrı razı olsun diyorum.
CEVAP
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabını okumanızı tavsiye ediyoruz. Bu kitabı okursanız kafi dini bilgiye haiz olmuş olursunuz. Ne din düşmanlarına aldanır, ne de din adına insanlara fenalık edersiniz. Sevmiş olarak okumanızı tavsiye ederiz. Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli eserlerinden çeviri edilerek hazırlanmış bir kitaptır. Bu kitabı internetten de okuyabilirsiniz: www.hakikatkitabevi.com

Sual: “Okuldaki arkadaşlarımdan bazıları dini mevzularda data sahibi olmalarına karşın ortalama ayda bir kere içki içiyorlar. Namazı da uzun süredir terk etmiş durumdalar. Ben onlara kimi zaman tembih ediyor kimi zaman de kızıp bağırarak içki içmekten ve namaz kılmamaktan vazgeçirmeye çalışıyorum. Şimdi ben bunlarla asla görüşmezsem onları iyice felaketle baş başa bırakmış mı olurum? Yoksa onları uyarı etmek maksadıyla görüşmeye devam etmem mi daha uygun olur? Özetlemek gerekirse iyi mi hareket edeyim?
CEVAP
Bağırıp çağırmakla insanoğlu yola gelmez. Hele aynı yaşlarındaki akran kimseler birbirinin sözünü dinlemez. Yapılacak iş, onlara doğru kitap, sözgelişi Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabını vermektir. Bu kıymetli yaratı yüzlerce İslam âliminin kitaplarından çeviri edilip derlenerek hazırlanmıştır. Ehl-i sünnet âlimlerinin sözleri olduğundan sevmiş olarak okuyana yararlı olmaktadır. Evliyanın sözünde rabbani etki vardır. Nasibi olanlar, bu yazıların etkisiyle kötülüklerden uzak durabilir. Onları bu kötülüğe fena arkadaşları sürüklemektedir. Fena arkadaşlardan uzak durmak lazımdır.

Sual: Din hakkında konuşmamak mı gerekiyor? Ya siz ne yapıyorsunuz?
CEVAP
Bizim yaptığımız şeklinde ehl-i sünnet âlimlerinin yazılarını, bildirdiklerini nakletmek din hakkında konuşmak değildir. Şu kitapta şöyleki diyor demekte sakınca yoktur. Biz yalnız ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından naklederiz. Kendi görüşümüzü din şeklinde ortaya koymayız. Bence, bana gore bu şekilde demeyiz. Diyenlere de saygınlık etmeyiz.

Sual: Dini meselelerde, insanların yanlışları olduğu süre, onları uyarmak isterim; fakat bu işi sürekli yapmak da uygun olmuyor, bunun ölçüsü nedir?
CEVAP
Ölçüsü onları üzmeden söyleyebilmektir. Sözgelişi en kolay yolu doğru kitap vermektir.

Sual: İnsanlara yanlışlarını söylemeli mi? Söylemezsek iki yüzlü olur muyuz?
CEVAP
Eğer söylediğimizi kabul edecekse ona yanlışlarını söyleriz, kabul etmeyecekse söylemeyiz. Söylemeyince iki yüzlü olmayız.

Sual: Müslüman iken dinsizlerin tesirinde kalan bazı kimseler, dine düşman olmuşlardır. Bunlara dinimizi tekrardan izah etmekte yarar var mıdır?
CEVAP
Bunlara büyük bir sabır ve sebat ile İslam dininin esaslarını onların anlayacağı bir tarzda telkin etmelidir! Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Rabbinin yoluna hikmet ile, güzel öğütlerle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış! Doğrusu Rabbin, yolundan sapanları daha iyi bilir.) [Nahl 125]

Bildiğimiz iyi ve doğru şeyleri bilmeyenlere en güzel tarzda öğretmek, üzerimize farzdır, Allahü teâlânın kat’i emridir. Bu vazifeye, Emr-i maruf denir. Bu bir ibadettir. İlmin zekatı, bilmeyenlere bilimsel öğretmekle ödenir. Bu, oldukça hayırlı bir iştir. Dinimiz, âlimin mürekkebini, şehidin kanından efdal tutmakta, hayırlı iş görmeyi, nafile ibadetten üstün saymaktadır.

Hak bir söz, güzel bir nasihat kimden gelirse gelsin, güzel karşılamalı, bu şekilde güzel bir sözü duyurduğu için Allahü teâlâya şükretmeli, söyleyene değil söyletene bakmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse dini hakkında bir nasihat duysa, bu Allahü teâlânın ona kayra etmiş olduğu bir nimettir. Buna şükretmesi ne iyidir. Şükretmezse, günahı artar, Allahü teâlânın gazabına sebep olur.) [İbni Asakir]

Sual: İslamiyet’in güzel ahlakını göstermek için, kâfirlere karşı da iyi huylu olmak ve onları incitmemek gerekmez mi?
CEVAP
Müslümanların kâfirlere karşı da iyi huylu olmaları, onları incitmemeleri gerekir. Böylece İslam dininin, iyi huylu olmayı, kardeşçe yaşamayı, emek vermeyi emrettiği onlara da gösterilmiş olur. Böylece iyiliği seven insanoğlu, seve seve müslüman olurlar. Cihad etmek farzdır. Cihadı devlet topla, silahla yapacağı şeklinde, soğuk harp ile, propaganda, neşriyat ile de yapar. Her müslüman da, iyi huyları ile, iyilik yapmakla cihad yapar. Şundan dolayı cihad etmek, insanları müslüman halletmeye çağrı etmek anlama gelir. Görülüyor ki, kâfirlere karşı da, iyi huylu olmak, onları incitmemek, cihad etmek oluyor. Cihad ise her müslümana gücü nispetinde farzdır.

Sual: Bir hadiste, (Sizden her kim fenalık görürse onu eliyle düzeltsin, gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu imanın en zayıf derecesidir) deniyor. İmanın en zayıf noktasına düşmemek için, içki içene, kumar oynayana, insanlara zulmedene ve başka kötülükleri işleyene engel olmak mı gerekir? Engel olmazsak dil ile hakaret etmek mi gerekir?
CEVAP
Bizim şeklinde insanların hadis-i şerifi anlaması, açıklaması ve onunla amel etmesi caiz değildir. Bunu sadece gerçek İslam âlimleri yapar. Bu hadis-i şerifi açıklayan Abdulgani Nablüsi hazretleri Hadika adlı kitabında buyuruyor ki:
(Söz ve yazı ile emr-i maruf, âlimlerin vazifesidir. Kalb ile, yakarış ederek günah işleyene engel olmaya çalışmak da her müminin vazifesidir. El ile müdahale ise devletin vazifesidir.) [Ek olarak Hindiyye c.5, s.352, Kadıhan c.3, s.429, Bezzaziyye c.6, s.356]

Demek ki bizim vazifemiz, günah işleyenlere yakarış ederek engel olmaktır. Devletin işini bizim halletmeye kalkmamız caiz olmaz.

Sual: Zamanımızda en kıymetli amel nedir?
CEVAP
İslam Ahlakı
kitabında deniyor ki:
Zamanımızda, amellerin en efdali, yazı ile, medya yolu ile, kâfirlere, mezhepsizlere yanıt vermek, Ehl-i sünnet itikadını yaymaktır. Bu şekilde cihad edenlere, para ile, mal ile, gövde ile yardım edenler de bunların kazandıkları sevaplara ortak olurlar.

Sual: Filmlerde, piyeslerde İslâm büyüklerini temsil etmek caiz midir?
CEVAP
Talim ve islâma hizmet maksadı ile meydana getirilen filmlerde caiz ise de, saygısızlığa sebep olabilecek hareketler, oldukça tehlikeli olduğundan, bunun şeklinde şeylerden sakınmak lâzımdır.

Papazı temsil etmek
Sual:
Piyeslerde, bir papazı temsil etmek caiz midir?
CEVAP
Zaruretsiz caiz değildir.

Günaha razı olmamalı
Sual: Emrim altındakiler, söz dinlemeyip günah işliyorlar, günah işlenen bölgelere gidiyorlar. Ben bir kere söyledikten sonrasında, peşlerini bırakmak uygun olur mu?
CEVAP
Peşlerini bırakmak, izin vermek anlama gelir. Sürekli emr-i maruf ve nehy-i münker yapmak vazifemizdir. Buna razı olmamak ve peşlerini bırakmamak gerekir. En uygunu da tavır almaktır. Bu iş bu şekilde gitmez diye gözdağı vermektir.

Din nasihattir
Sual:
Bir hadiste, (Din nasihattir) deniyor. Din, tanrısal buyruk ve yasakların toplamı değil midir?
CEVAP
Bu hadis-i şerif, dini tanım etmiyor, nasihatin önemini belirtiyor. Din, nasihatle, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmakla ayakta kalır, şu demek oluyor ki din, nasihatle devam eder anlama gelir.

Emr-i marufu terk etmek
Sual: Bir hadiste, (Emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan şu demek oluyor ki iyiliği emredip, kötülükten sakındırmayan bizlerden değildir) deniyor. Emr-i maruf yapma imkânımız yoksa ne yapacağız? Bizlerden değil demek kâfir mi anlama gelir?
CEVAP
Emr-i maruf yapma imkânımız yoksa görevli olmayız. Fakat günümüzde emr-i maruf yapmak için âlim olmak gerekmez. Saygın bir din kitabını birine vermekle emr-i maruf yapmış oluruz. Kendimiz, kitap verecek birini bulamazsak, kitap verebilen birine (Bu kitabı birine ver!) diyebiliriz. Veya kitabın parasını verip, (Bu parayla şu kitabı al, birine ver!) diyebiliriz. İmkânım yok demek geçerli bir mazeret olmaz. Bir kimsenin bir kuruşu bile olmasa, (Bana parasız kitap verirseniz, ben onları dağıtırım) diyemez mi? Parasız kitap verenler vardır. Parasız veren de yoksa, kitap dağıtanlara yakarış eder. Sözgelişi, (Ya Rabbi, ben hizmetlere maddî ve manevî yönden katılamıyorum. Bu işi maddî ve manevî şekilde yürütenlere imkân ver!) diye yakarış edilmelidir. Emr-i maruf yapmak isteyene Cenab-ı Hak bir yol gösterir.

Burada, (Bizlerden değildir) demek, kâfir demek değildir. (Bizim yolumuza uymamış olur, bizim bildirdiğimiz emr-i marufu yapmamış olur) anlama gelir. Eğer, maddî yada manevî şekilde emr-i maruf yapma imkânı varken yapmamışsa, haram işlemiş olur. Şundan dolayı imkânı olana emr-i maruf yapmak farzdır.

Emr-i maruf yapmak
Sual:
Bir insanoğlunun, kendi yakınları yada komşuları açık geziyorsa, bunlara emr-i maruf yapması gerekir mi? Yapmazsa imanına ziyanı olur mu?
CEVAP
Elbet emr-i maruf yapması lâzımdır. İslam âlimleri, (Eğer sözü geçenlere söylemezse imanı gider) buyurmuşlardır. Şundan dolayı imkânı olanın emr-i maruf yapması farzdır. Farza ehemmiyet vermeyen kâfir olur. Fitneye sebep olacaksa, dille söylemez başka yoldan uyarı etmeye çalışır. Sözgelişi uygun bir din kitabı armağan eder.

Salat-i tefriciyye
Sual:
Bir abla emr-i maruf niyetiyle önüne gelene, (Sen şu zamana kadar, şu kadar salat-i tefriciyye okuyacaksın, şu kadar Yasin-i şerif okuyacaksın, şu kadar kelime-i tevhid çekeceksin, duası yapılacak) diyor. İstemeyerek almak zorunda kalıyoruz. Oldukca verdiği için okuyamadığımız da oluyor. Emr-i vaki ile bu şekilde şey yapması doğru mudur?
CEVAP
Elbet doğru olmaz. Yalnız (Şunlar okunacak, isteyen istediği kadar alabilir) denir. Kimse zorunlu tutulmaz. Salat-i tefriciyye duası, salevattır, okumakta sakınca olmaz, sadece kitaplarımızda aynı maksatla okunan oldukça yakarış var. İlla bunu okutmaya çalışmak da doğru olmaz.

Hutbelerin mevzusu
Sual:
Hutbelerde sağlığın öneminden, ağaç dikmenin faziletinden ve ticarette başarının yollarından bahsediliyor. Bunların Türkiye’de bakanlıkları vardır. Yeteri kadar görevlerini yapıyorlar. Hutbelerde, (Doğru inanç iyi mi olur? Iyi mi iyi bir Müslüman olunur?) şeklinde mevzular niye işlenmiyor?
CEVAP
Sıhhat, ziraat, ağaç dikmek, çevre temizliği ve tecim şeklinde mevzular, dinimizin ehemmiyet verdiği konulardır. Sadece iyi fena bunlarla ilgilenenler var. Onun için, bizlere daha oldukça lazım olan mevzuları işlemek gerekir. Mecburen Türkçe okunan hutbelerde, vaazlarda ve dînî yazılarda, daha lüzumlu olan mevzular üstünde durulmalı. Sözgelişi, (Ehl-i sünnet itikadı, gusül, abdest, namaz, helâl, haram, bid’at) şeklinde konulardan bahsedilmelidir. İtikadı bozuk olanın ibadetleri boşa gider. Haram yiyenlerin, bid’at işleyenlerin ibadetleri, sahih olsa da kabul olmaz.

Sual: Bilmeyen yada yanlış meydana getiren birine, dinin doğru olan emrini bildirmek gerekir mi?
Yanıt: Kabul edeceği zan olunan hiç kimseye emr-i maruf yapmak, tembih etmek, dinin emrini bildirmek vaciptir. Şundan dolayı kul hakkıdır.

Sual: Din bilgisi olmayan kimselerin yanında, dinimizin mubah olarak bildirdiği şeyleri, ısrarlı bir halde yapmanın ziyanı olur mu?
Yanıt:
Cahillerin sünnet yada vacip sanacağı mubahları yapmak, tahrimen mekruhtur. Bidat hasıl olmasına sebep olur.

“Bu dini facirlerle de kuvvetlendirir”
Sual: Müslüman olmadığı hâlde, Uhud harbinde Müslümanların safında yer alıp, Mekkeli müşriklerle harp eden olmuş mudur?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak Şevâhid-ün Nübüvve kitabında deniyor ki:
“Eshâb-ı kiram içinde Kazman isminde bir kimse vardı. Eshâb-ı kiram Uhud savaşına gidince, o harbe katılmamıştı. Hanımefendiler ‘senin bizlerden farkın yok’ diyince utanarak, gidip harbe katıldı. Müşriklerle oldukça çaba göstererek savaşıyordu. Onun bu hâlini Resûlullah efendimize haber verdiler. (O Cehennem ehlindendir) buyurdu. Eshâb-ı kiram şaşkınlık ettiler. Kazman , o denli savaştı ki, müşriklerden yedi şahıs öldürdü. Kendisi de birçok yerinden yaralandı. Eshâb-ı kiramdan bazıları onu harp esnasında yaralı hâlde görüp ‘şehitlik sana afiyetle yiyin ey Kazman’ dediler. Bunun üstüne Kazman; ‘Vallahi billahi ki ben din için savaşmıyorum. Kureyş’in bizlere galip gelmiş olarak hurma bahçelerimizi harap etmelerinden korktuğum için savaşıyorum’ dedi. Yaraları ona o denli acı veriyordu ki, kılıcını göğsüne dayayıp kendini öldürdü. Eshâbdan bazıları onun durumunu bilmedikleri için Resulullah efendimize; ‘Kazman müşriklerden yedi şahıs öldürdü ve şehit oldu’ dediler. Resulullah efendimiz, (Allahü teâlâ dilediğini yapar) buyurdu. Sonrasında Kazman’ın gerçek hâlini açıklayıp, (Şehadet ederim ki, ben Allahü teâlânın Resulüyüm) buyurdu. Bundan sonrasında Eshâb-ı kirama dönerek; (Allahü teâlâ bu dini facir kimselerle de normal olarak kuvvetlendirir) buyurdu.”

Habercinin vazifesi haber vermektir
Sual: Yakınlarımıza, akrabalarımıza, doğru olan detayları anlattığımız yada kitap verdiğimiz hâlde kabul ettiremiyoruz. Bu durumda ne yapmalıdır?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri kendi kardeşi meyân şeyh Mevdûda yazdığı bir mektupta buyuruyor ki:
“Kardeşim! Dünya yaşamı oldukça kısadır. Sonsuz azaplar, buna karşılıktır. Bu zamanı, gereksiz, boş şeyleri ele geçirmekte kullanan ve böylece sonsuz acılara yakalanan hiç kimseye yazıklar olsun!

Kardeşim, insanoğlu, dünya kazançlarını bırakıp, her yerden, karıncalar şeklinde, çekirge sürüleri şeklinde yanımıza üşüşüyor. Siz ise, bir evden olmak şerefinin kıymetini de düşünmeyerek, dünyanın alçak kazançlarına, seve seve dalmaktasınız. Onlara kavuşmak için çabalıyorsunuz. (Hayâ, imandan bir parçadır) hadîs-i şeriftir.

Kardeşim! Tanrı adamlarının bu şekilde toplanması ve bugün Serhend’de nasib olan Tanrı için toplanmalar, tüm dünya dolaşılsa, bu nimetin yüzde biri bulunmaz. Buradaki kazançlar ele geçmez. Siz, bu nimeti, boş yere elden kaçırdınız. Çocuklar şeklinde, kıymetli cevherleri, cam parçaları ile değiştirdiniz.

Kardeşim! Bu fırsat, tekrar ele geçmez. Fırsat bulunsa da, bu şekilde toplantılar bulunamaz. O süre, bu nimeti, iyi mi ele geçirirsin? Elden kaçırılanı nereden bulabilirsin? Zararları, ne ile yerine koyabilirsin? Yanılıyorsunuz, yanlış anlıyorsunuz. Tatlı, yağlı lokmalara gönül kaptırmayınız! Süslü, renkli elbiselere aldanmayınız! Bunlara düşkün olmanın sonu, dünyada da, ahirette de pişman olmaktır, inlemektir. Eşin, dostların gönüllerini yapmak için, kendini belaya sokmak ve ahiretin sonsuz azaplarına atılmak, aklı olanın yapacağı iş değildir. Allahü teâlâ, akıl versin ve gafletten uyandırsın!

Kardeşim! Dünyanın vefasızlığı dillerde dolaşmaktadır. Dünyaya düşkün olanların alçaklıkları, cimrilikleri herkesçe bilinmektedir. Kıymetli ömrünü, bu şekilde faydasız, yalancı için elden kaçırana yazıklar olsun! Haberciye sadece haber vermek düşer.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/21/emr-i-marufla-ilgili-cesitli-sorular/feed/ 0 5576
Tehlikeli sözlerle ilgili çeşitli sorular https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/12/tehlikeli-sozlerle-ilgili-cesitli-sorular/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/12/tehlikeli-sozlerle-ilgili-cesitli-sorular/#respond Sun, 12 May 2019 20:01:23 +0000 Şirk ve tehlikeli sözler]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5389

Sual: (Bir şeyi oldukca görse, mahalakallah dese, manasını bilmese, kâfir olur) deniyor. Burada, (Bir şeyi oldukca görse), (Mahalakallah) ve (manasını bilmese kâfir olur) ifadelerinin anlamları nedir?
CEVAP
Bir şeyi oldukca görse demek, oldukca şey görse anlamına gelir. Denizde binlerce balık görse, havada binlerce bıldırcın görse anlamına gelir. Mahalakallah, Tanrı ne kadar oldukca şey yaratmış anlamındadır. Denizdeki balıkları görüp Tanrı ne kadar da oldukca şey yaratmış anlamında, mahalakallah demek böyledir.

Manasını bilmese kâfir olur demek, mahalakallahın ikinci manası, Tanrı yaratmadı anlamına gelir. Balıkları görüyor, kuşları görüyor, bu tarz şeyleri Tanrı yaratmadı anlamında söylüyorsa sövgü olur. Her şeyi Tanrı yaratmıştır. Bir şey söylerken ne söylediğini bilmeli denmek isteniyor.

Farzı ve vacibi inkâr
Sual:
Farzı inkâr şeklinde, mütevatir hadisi de inkâr küfürdür; fakat vacib sünnetten daha güçlü olmasına rağmen vacibin vacipliğini inkâr eden, kâfir olmuyor, sebebi nedir?
CEVAP
Mütevatir hadisi inkâr, Peygamber efendimizi inkârdır. Bu ise küfürdür; fakat ictihadla bulunan farzı yada vacibi inkâr sövgü olmaz. Örnek verelim:
Kurban kesmek vacibdir, fakat öteki üç mezhep sünnettir. Onlara siz sünnet demekle, vacibi inkâr ettiniz denebilir mi? Fakat bir Hanefi vacibi inkâr ederse mezhepsiz olur; zira kendi mezhebini beğenmemiş olur.

Gusülde ağzın içini yıkamak Hanefi’de farz, Maliki ve Şafii’de sünnettir. Onlar farzı inkâr etmiş olmuyor; fakat bir Hanefi bunu inkâr ederse, kendi mezhebinin hükmünü inkâr etmiş olur. Kendi mezhebinin hükümlerini beğenmeyen de en azından mezhepsiz olur. Küfre kadar gidebilir.

Tanrı’ın mucizesi demek
Sual:
Tanrı’ın mucizesi demek caiz midir?
CEVAP
Caizse de, her kelimeyi yerli yerinde kullanmalıdır. Tanrı’ın kudreti, Tanrı’ın hikmeti demelidir. Sihir, istidrac, keramet, mucize şeklinde harikaların hepsini yaratan Allahü teâlâdır. Peygamber, Tanrı’ın kudreti ile birçok harikaların meydana gelmesine sebep olur. Peygamberlerin elinde meydana gelen mucizelerin yaratıcısı da Allahü teâlâdır. Nitekim Allahü teâlâ, peygamberlerine verdiği olağanüstü nimetleri bildirdikten sonrasında (Bu tarz şeyleri meydana getiren biziz) buyuruyor. (Enbiya 79)

Allahü teâlâ, sevilmiş olduğu insanlara, iyilik, ikram olmak için ve azılı düşmanlarını da aldatmak için, bunlara, âdetini bozarak, sebepsiz mükemmel şeyler yaratıyor.
1- Peygamberlerden, meydana gelen harikalara (Mucize) denir.

2- Evliyadan meydana gelen harikalara (Keramet) denir.

3- Evliya olmayan müminlerden meydana gelen harikalara (Firaset) denir.

4- Fâsıklardan, günahı oldukca olanlardan, zuhur edenlere (İstidraç) denir. Allahü teâlânın aldatarak, nimet şeklinde gösterdiği musibettir. Bu, onun Cehenneme gitmesine sebep olur.

5- Kâfirlerden zuhur edenlere ise (Sihir), şu demek oluyor ki büyü denir.

Tanrı’ını seversen
Sual:
Tanrı’ını seversen yada Tanrı aşkına şunu yap denince, o işi yapmak koşul mıdır?
CEVAP
O işi yapmamak günah eğer olmazsa da, mubah olan işleri yapmak iyi olur. Tanrı aşkına diyerek bir kimseden dünyalık bir şey istemek caiz değildir. Bu şekilde kimseler hadis-i şerifle lanetlenmiştir. (Hadika)

Tanrı vergisi
Sual: Sesi güzel olan bir müzisyen için (Tanrı vergisi) demek caiz mi?
CEVAP
Evet, caizdir. Bilal-i Habeşi hazretlerinin de, oldukca güzel sesi vardı, Tanrı vergisiydi. Peygamber efendimiz,(Yâ Bilal, güzel sesinle bizi ferahlandır!) buyurarak, ezan okumasını emrederdi. İnsan güzel sesiyle Kur’an-ı kerim, ezan, tanrısal okuyabileceği şeklinde, o güzel sesini günah işlemekte de kullanabilir. Açık gezen bir kadının kendisine yada sesine, Tanrı vergisi yada güzel demek, işlediği günaha güzel demek anlamına gelmez. Fakat günah olan şarkısına güzel demek tehlikelidir. Bunun için bu şekilde şeyler söylemekten uzak durmaya çalışmalıdır.

Ne var, ne yok?
Sual:
Biri, (Ne var, ne yok?) diyince, (Sıhhat, güzellik) şeklinde sözlerle yanıt verilebilir mi? Bazı kimseler bu soruya “Tanrı var, şeriki yok” diye yanıt veriyor ve bu şekilde yanıt vermenin icap ettiğini iddia ediyorlar.
CEVAP
Birinci şekilde söylemenin mahzuru yok. İkinci şekildeki yanıt ise, sorulan soruya yanıt değildir. Sen evde bir şahıs misin diye sorulsa, diğeri de bir olan Tanrı’tır dese, sorulan probleminin cevabı olur mu? Bunlar, dini bilmeyen kimselerin uydurdukları sözlerdir.

Harbi ne demek?
Sual:
“Hakikaten” manasında “gerçekten” demenin bir mahzuru var mıdır?
CEVAP
Hayır, mahzuru yoktur. Harbi kelimesi şu anlamlara gelir:
1- Alev ateş silahların içini temizlemekte kullanılan çubuk.
2- Doğru, hilesiz, mert. Harbi bas demek de, doğru yürü, süratli yürü anlamına gelir.
3- Arapça savaşla ilgili anlamına gelir.
4- İslam ülkesindeki gayrimüslimlere zimmi, kâfir ülkesinde olan gayrimüslimlere harbi denirdi. Şimdi zimmi de yok, harbi de yoktur.

Siz ikinci anlamda konuşuyorsunuz, mahzuru olmaz. Örnek olarak harbi ol kardeşim demek, doğru dürüst ol anlamına gelir. Harbi konuşalım demek, doğru konuşalım anlamına gelir.

Tanrı’ın sopası yok
Sual:
Tanrı’ın sopası yok ki demek sövgü olur mu?
CEVAP
Niyete bağlıdır, tevil edilirse sövgü olmaz. Günah işleyeni, hainlik edeni, caniyi anında cezalandırmaz anlamında söyleniyor ki, sövgü olmaz. Sanki Tanrı’ın bir şeyi noksan şeklinde bu şekilde ifadeler kullanmak uygun değildir.

İyi insan demek
Sual:
İyi huylu yada işinde başarı göstermiş olan kâfir ve fâsık bir kimse için, iyi insan demek caiz midir?
CEVAP
İyi insan, sâlih insan anlamına gelir. Müslüman olmayan, itikadı bozuk olan yada çekinmeden, açıkça günah işleyen fâsık, sâlih olması imkansız. Kâfir yada fâsık, iyi huylu ise yada işini iyi yapıyorsa, o huyu söylenebilir yada işi için iyi denebilir. Örnek olarak, (Fazlaca cömerttir, yardımseverdir, işinin ehlidir. İyi bir avukattır, iyi bir doktordur) denebilir. Bu, işini iyi yapıyor anlamına gelir. Fena hiç kimseye iyi insan denmez.

Şeytan doldurur
Sual:
Boş silahı temizlerken şeytan doldurur deniyor. Şeytan boş silahı doldurur mu?
CEVAP
Hayır. Bu söz, (Silahı boş zannettiğimiz halde, boş olmayabilir, şeytan unutturabilir yada başkası doldurmuş olabilir. Dikkatli olmalı) anlamında söyleniyor.

Alay edilince gülmek
Sual:
Hristiyanlıkla yada Yahudilikle alay edilen filmlere gülmenin, mahzuru olur mu?
CEVAP
Allahü teâlâ ile, Peygamberlerle, meleklerle alay edilirse, buna gülmek caiz olmaz, kasten gülmek küfre sebep olur. Gayr-i istemli şu demek oluyor ki istemeden, elinde olmadan gülmek sövgü olmaz. Gayrimüslimlerin uydurmuş olduğu bir hurafe yada batıl bir inançla alay edilirse, ona gülmek sövgü olmaz. Kendileri de, Müslüman olunca, bu hurafelere iyi mi inandık diye şaşkınlık edip gülüyorlar.

Öncesiz düşmanımız
Sual:
Şeytan öncesiz düşmanımız, Yunan öncesiz rakibimiz demek caiz midir?
CEVAP
Ezelî kelimesi, manası bakımından yalnız Allahü teâlâ için kullanılır, (Uzun süre) ve (Eski) manasında mahlûklar için de kullanılır.

Aden şeklinde demek
Sual:
Beğendiğimiz bir yer için, (Dünya Cenneti) yada (Aden şeklinde yer) demek caiz midir?
CEVAP
Caizdir, sadece Cennette, hatıra hayale gelmedik oldukca büyük nimetler olacağı için, dünyadaki, en kıymetli, en büyük nimet bile Cennete benzetilemez. Cenneti basite indirmek şeklinde olur.

Tanrı kerimdir demek
Sual:
Bir Müslüman, (On günlük kömürüm kaldı. Ondan sonrasında Tanrı kerimdir) dedi. Ben de, (Tevbe de kâfir oldun. Daha ilkin Tanrı kerim değil miydi?) dedim. Dostum kâfir olmadı mı?
CEVAP
Müslümanların bu şekilde sözlerini tevil etmek, derhal kâfir dememek gerekir. O Müslüman, (On günlük kömürüm kaldı. Ondan sonrasında Tanrı bir çıkış yolu kayra eder. Iyi mi olsa O kerimdir) demek istemiştir.

Tanrı yardımcın olsun demek
Sual:
Bir arkadaşa, Tanrı yardımcın olsun, dediğimde dedi ki, (Destek bir işi meydana getiren aslolan kişiye yardım eden, fakat o işi tam olarak bilmeyen kişiye denir. Örnek olarak, müdür yardımcısı, müdürden daha azca bilgiye haizdir. Tanrı yardımcın olsun, demek caiz olmayabilir.) Allahü teâlâ yardımcın olsun, demek caiz midir?
CEVAP
Akıl yürütmekle din olmaz. Sonrasında bir kelimenin tek anlamı esas alınmaz. Burada Tanrı yardımcın olsun demek, Tanrı sana yardım etsin, kolaylık kayra etsin anlamına gelir. Bunun da asla mahzuru yoktur. Tüm âlimler bu şekilde söylemiştir.

İnsana sadakat yaraşır, görse de ikrah,
Yardımcısıdır doğruların, hazret-i Tanrı.

Latife yapmak
Sual:
Arkadaşımız iştahlı olduğundan kalan yiyecekleri sünnetle diye hep ona teklif ederiz. Geçtiğimiz gene bir yemekte latife maksadıyla sünnetçi geldi filan dedik ve gülüştük. Niyetimiz sünneti tahkir değildi fakat sonradan tehlikeli bir latife mı yaptık dedik ve oldukca rahatsız olduk. Bu tür şakalar imanı giderir mi?
CEVAP
İmanı gidermez; zira sünnetle alay kastınız yokmuş; fakat dini hususlarda kesinlikle fıkra anlatmamalı, bu şekilde gereksiz şakalar yapmamalıdır.

Putperest ve hayalperest
Sual:
Putperest, puta tapan, ateşperest ateşe tapan demek olduğuna gore, tapmak anlamına gelen perest kelimesini kullanarak hayalperest, menfaatperest demek caiz olur mu?
CEVAP
Perest, yalnız tapmak anlamında değildir. Seven, oldukca seven anlamında da kullanılır.

Hayalperest, hayal oluşturmayı seven, hayal ardında koşan; menfaatperest, çıkarını seven, hep kendi menfaatini düşünen kimse anlamına gelir. Bunlar şeklinde, Hakperest, hakkı seven, hak taraftarı anlamına gelir. Şehvetperest, şehvetine düşkün anlamına gelir. Bu kelimeleri kullanmanın mahzuru olmaz.

Tanrı gönderdi demek
Sual:
Bir kimse, mühim bir iş için birinin yanına ulaşınca, diğeri memnuniyetinden, (Seni Tanrı gönderdi) diyor. Mühim bir söz söyleyince de, (Sana bunu Tanrı söyletti) diyor. Bu şekilde söylemek sövgü müdür?
CEVAP
Hayır. Bizi yürüten, gönderen, konuşturan, yaşatan, öldüren, her şeyimizi meydana getiren Allahü teâlâdır. Aslolan bunu inkâr etmek sövgü olur. Bir âyet-i kerime meali:
(Sizi de, yaptığınız işleri de yaratan Tanrı’tır.) [Saffat 96]

Dönme ne anlamına gelir?
Sual:
Tarihte dönmeleri okuyoruz. Çokları Müslümanlığa karşıdır. (Sonradan görme, gâvurdan dönme) sözü doğru değil mi?
CEVAP
Dönmelerden genel anlamda samimi olmayanlar için o şekilde söz ediliyor. Yoksa samimi olarak dönen, tertemiz Müslüman olur. Sonradan görmeler, genel anlamda yeni duruma ayak uyduramayıp komik duruma düşerler. Hatta hiç kimseye bir şey vermeyenleri, verse bile rahatsız edip burnundan getirenleri oldukca olur. Davud aleyhisselam buyuruyor ki:
(Sonradan görmüş birinden bir şey istemek, elini ejderhanın ağzına sokmaktan kötüdür.) [İ. Asakir]

Hasbelkader
Sual:
Hasbelkader bu işin başına geldim dedim, bu şekilde söylemek sövgü olur mu?
CEVAP
Bu şekilde söylemekte sakınca yoktur. Kelime olarak hasbelkader, alınyazısı icabı anlamına gelir. Kısaca Tanrı bu şekilde takdir etmiş, ikimiz de buraya geldik anlamına gelir. Türkçe’de bir başka anlamı da, (Biz bu işe layık falan değiliz; fakat Allahü teâlâ bu şekilde takdir buyurduğu [ihsan ettiği] için geldik) anlamına gelir.

Bir tanem demek
Sual:
Telefonda hanımıma bir tanem dedim. Dost, (Öyleki deme, bir tane olan Tanrı’tır. Bu şekilde söylemekle küfre girdin, dinin gitti, nikâhın da bozuldu) dedi. Bu şekilde söylemekte sakınca var mıdır?
CEVAP
Bu şekilde söylemenin asla mahzuru yoktur.

Fazlaca şey borçluyum
Sual:
Ona oldukca şey borçluyum demek uygun mudur?
CEVAP
Maddi-manevi iyilik edene teşekkür edilir. (İnsanlara teşekkür etmeyen, Tanrı’a şükretmemiş olur) buyuruldu. (Ona oldukca şey borçluyum) demekte de sakınca yoktur.

Min Malallah ya Muhsinin
Sual:
(Min Malallah ya Muhsinin) ne anlamına gelir?
CEVAP
(Ey kayra sahipleri, hayır sahipleri, iyilikseverler, Tanrı’ın size verdiklerinden siz de gerekseme sahiplerine verin) anlamına gelir.

Peder baba anlamına gelir
Sual:
Peder ne anlamına gelir? Baba yerine kullanmak caiz midir?
CEVAP
Peder, Farsça baba anlamına gelir. Kullanmakta sakınca yoktur. Babaya peder, kayınbabaya kayınpeder denir.

Şimdi geldim bismillah demek
Sual:
Bir kitapta (şimdi geldim bismillah dese, afattır) deniyor. Burada afattan murat nedir?
CEVAP
Tehlikeli iş, yıkım anlamına gelir. Kibirlenerek, kendini büyük göstererek, sanki padişah gelmiş şeklinde, yanıma besmele ile girilir şeklinde şeyler söylemek uygun değildir anlamındadır.

Fatıma Ana
Sual:
Hazret-i Fatıma’ya, Fatıma Ana demek caiz mi?
CEVAP
Evet. Hazret-i Fatıma’ya ve Eshab-ı kiramın hanımlarının hepsine saygı için anne, valide demek caizdir. Yaşlı hanımefendilere da saygı için ana denir.

(Bir hanıma ana denilirse, kocasına peygamber denilmiş olur. Bunun için Hazret-i Fatıma’ya ana denince Hazret-i Ali’ye peygamber denmiş olur) sözü yanlıştır, uydurma bir sözdür.

Kraldan oldukca kralcı
Sual:
Kâfir hükümdarlara kral dendiği için, Müslüman bir hiç kimseye, (Kraldan oldukca kralcı geçiniyor) demek sövgü olur mu?
CEVAP
Sövgü olmaz, o şekilde söylemek caizdir. Bu bir deyimdir. (Sahibi yada yetkilisi razı oluyor, sana ne oluyor da razı olmuyorsun?) anlamına gelir.

İllallah demek
Sual:
Çocuk yaramazlık edince, (İllallah dedirtiyor) diyorlar. Bu şekilde söylemek caiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir. İllallah demek, (Sadece Tanrı…) anlamına gelir. Kısaca, sadece Tanrı bu işi halleder anlamına gelir.

Banka iyi kazanıyor
Sual:
Banka iyi para kazanıyor demek sövgü olur mu?
CEVAP
Hayır. Bu işte iyi para var, demek oldukca para anlamına gelir. İyi, oldukca anlamında kullanılıyor.

Diğer dünya
Sual:
Ahirete, diğer dünya demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Enel hak
Sual:
Hallacı Mansur, Enel hak demekle ben batıl değilim, hakkım diyor diye tevil etmek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sırat köprüsü
Sual:
İnce köprü için (Sırat köprüsü şeklinde) demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Trafik kurbanı
Sual:
Mecazi olarak trafik kurbanı, şöhret kurbanı demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Fena hava
Sual:
Fena hava şartları yada hava muhalefeti demek caiz midir?
CEVAP
Evet. Zira hayır şer de Tanrı’tandır. Amentü’de bunu devamlı söyleriz. İyi havayı Tanrı yaratıyor da, fena havayı başkaları mı yaratıyor? Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Her şeyi yaratan Tanrı’tır.) [Zümer 62]

Sabah erken
Sual:
(Sabah erken denmez, sabahın nuru demelidir) deniyor, doğru mu?
CEVAP
Hayır, doğru değildir. Sabah erken ifadesi, sabahın en erken saatinde, ortalığın iyice aydınlanmadığını konu alıyor. Göz iyice görmediği süre anlamına gelir. Ek olarak nur, aydınlık anlamına gelir ki, o saatte aydınlık olmuyor. Sabahın nuru demek yanlış olur.

Tahmin
Sual:
Tahmin yürütüp (ABD yenilir) demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

İbiş demek
Sual:
Fena hiç kimseye (İbiş) diye hakaret etmek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Tanrı’ın da hesabı var
Sual:
Her insanın bir hesabı var Tanrı’ın da bir hesabı var demek uygun mu?
CEVAP
Caizdir.

Düşmez kalkmaz
Sual:
(Düşmez kalkmaz bir Tanrı) demek uygun mudur?
CEVAP
Evet, uygundur.

Delikanlı
Sual:
Delikanlı demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Canına değsin
Sual:
Su ikram edene (Geçmişlerinin canına değsin) demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

İyi şanslar
Sual:
(İyi şanslar, şansın bolca olsun) demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Adam eksen biter
Sual:
(Bu toprağa adam eksen biter) demek caiz mi?
CEVAP
Evet. Verimli toprak denmek isteniyor.

Hilkat garibesi
Sual:
İki başlı bir çocuk olunca, “hilkat garibesi” demek caiz midir?
CEVAP
Caizdir. Tanrı bu şekilde yaratmış anlamına gelir. Cenab-ı Hak, her şeye kadirdir.

Helal olsun demek
Sual:
Hileli iş yapana, (Helal olsun adama) demek sövgü olur mu?
CEVAP
Hayır; zira hile değil, gizleme işi için söyleniyor.

Yediğiniz haram
Sual:
Çoluk çocuğa, (Yediğiniz haram) demek, şu demek oluyor ki helal şeylere haram dendiği için sövgü müdür?
CEVAP
Hayır.

Her şey haram demek
Sual:
Kızarak, (Bizlere her şey haramdır) demek sövgü olur mu?
CEVAP
Olmaz.

Görüşmem demek
Sual:
Bir Müslümana (Ahirette seninle görüşmem) demek sövgü mü?
CEVAP
Hayır.

Kâfir ölünce
Sual:
Kâfir ölünce inna lillah… âyetini okumak caiz mi?
CEVAP
Evet.

İngilizce kursunda
Sual:
İngilizce kursunda kimi John, kimi Gabriel oluyor, sövgü olur mu?
CEVAP
Hayır.

Yerden göğe kadar
Sual:
(Yerden göğe kadar haklısın) demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Hâfız ismiyle koruyor
Sual:
(Tanrı canlıları hâfız ismiyle koruyor) demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

İlahi kasd
Sual:
İlahi kasd demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Çince mi?
Sual:
İslam yazısını eğri yazana (Bu, Çince mi?) demek sövgü mü?
CEVAP
Hayır.

Yapma günahtır demek
Sual:
Mubah bir şeyin yapılmasına engel olmak için, (Yapma onu, günah) demekle mubaha haram demiş olur muyuz?
CEVAP
Hayır.

İlahi demek
Sual:
Şaşkınlığını belirtmek için tanrısal Ali Bey demek caiz mi?
CEVAP
İlahi, ilaha şu demek oluyor ki Tanrı’a ilişik anlamına gelir. Kısaca, Ey Tanrı’ın kulu Ali Bey anlamına gelir. Caizdir.

Saygı için
Sual:
Saygı için, (Allahü teala buyuruyorlar ki) demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Affediniz
Sual:
Tanrı’a, (Günahımı affediniz) demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Müftü olsam
Sual:
Müftü olsam, gıybet edenlerin dillerinin kesilmesine fetva verirdim demek sövgü mü?
CEVAP
Hayır.

Zembille mi indi?
Sual:
(Gökten zembille mi indi?) demek sövgü olur mu?
CEVAP
Sövgü olmaz.

Tanrı’ın ismine saygı
Sual:
Konuşurken, (Koş Allahım koş), (Ye Allahım ye) şeklinde şeyler söylemek yada (Tanrı yarattı demem, döverim) demek caiz midir?
CEVAP
Allahü teâlânın adını gereksiz yere kullanmak, hürmetsizlik olur, günah olur. Gereksiz yere yemin etmeye benzer.

Yahya kitabı tut
Sual:
Mızraklı İlmihal’de, (Yahya adlı hiç kimseye, “Ya Yahya! Huz-il-kitabe=Yahya, kitabı tut!” demek sövgü olur) deniyor. Kitabı tutmak niye sövgü oluyor?
CEVAP
Bu ifade, Meryem sûresinin 12. âyetinin başıdır. Bu şekilde Kur’an lafzıyla söylemekle, Kur’an-ı kerim hafife alınacağı ve oyuncak hâline getirileceği için sövgü oluyor.

İşi Tanrı’a kalmak
Sual:
(Artık, işimiz Tanrı’a kaldı) demek sövgü müdür?
CEVAP
Tüm işler, hayır ve şer Tanrı tarafındandır. (Ilkin işleri biz yapıyorduk, şimdi yapamadıklarımız ona kaldı) anlamında söylenirse, sövgü olur. Hakikatte, her işi meydana getiren Odur. İnsanlar ve öteki sebepler, yalnız vesiledir.

Hayhuy ve hayhay
Sual:
Bazı kitaplarda, (Çalgı aletleriyle hayhuy etmek zikir değildir) deniyor. Birine şunu yapar mısın denince, isteyerek, seve seve anlamında (hayhay) deniyor. (Haydan geldi, huya gitti) de deniyor. Bu şekilde söylemekle, Tanrı’ın hay ismiyle alay edilmiş olmuyor mu?
CEVAP
Hayhuy
, Farsça bir kelimedir, gürültü, kargaşalık, kargaşa anlamına gelir. Hay adı kalınca Ha harfiyle, Farsçadaki hayhuy kelimesi ise ince He harfiyle yazılır. Kısaca hayhuy kelimesinin Hay ismiyle hiçbir ilgisi yoktur. Kelimenin yarısını alıp, (Hay, Tanrı’ın ismidir) demek yanlıştır. Haydutluk fena dense, içinde hay kelimesi olduğundan, Hay ismine hakaret sayılır mı?

Çalgıyla zikretmek, la ilahe illallah demek de haramdır, küfürdür. Çalgıyla zikredenler, hayhuy ediyorlar, şu demek oluyor ki gürültü çıkarıyorlar. Çalgılı zikir, yakarma olmaz, hayhuy olur. Bu da, haramdır, hatta sövgü olur.

Haydan gelen huya gider deyimi de, kolayca kazanılan şeyler, kolayca elden çıkar anlamına gelir. Buradaki hay ve alışkanlık da, Farsçadaki, ince He harfiyle yazılan ve bir anlamı da boş yere uğraşmak olan hay-u alışkanlık’dan geliyor. Deyimde geçen hay ve alışkanlık kelimelerin, Allahü teâlânın Hay ismiyle alakası olmadığı şeklinde, birine şunu yapar mısın denince, isteyerek, seve seve anlamında (Hayhay yaparım) demenin de, Hay ism-i şerifiyle ilgisi yoktur. Bu şekilde indî benzetmeler, cahillerin işidir.

Kaçın kur’ası
Sual:
Bir kimse için, (Kaçın kur’ası) demek caiz midir?
CEVAP
Kur’a, çekiliş anlamına gelir. Eskiden askerde, devreler kur’ayla belirlenirdi. Eskiler, daha tecrübeli olduğundan, onu kandırmak zor anlamında, kaçın kur’ası denirdi. Kısaca bu şekilde söylemekte sakınca yoktur.

Kutsal isimlere saygı
Sual:
(Koyun olmayan yerde, keçiye Abdurrahman Çelebi derler) demek caiz midir?
CEVAP
Hayır, caiz değildir.

Tanrı’nın hakkı üçtür demek
Sual:
(Tanrı’nın hakkı üçtür) deniyor. Bunun Hristiyanlardan geldiği doğru mudur?
CEVAP
Hristiyanlıkta, Baba, Oğul ve Mukaddes Ruh diye üç ilaha inanılır. Her ilahın bir hakkı olduğu düşünülerek söylenmiş olabilir. Müslümanlıkta bu tarz bir olay yoktur.

Hayırlı işler demek
Sual:
İçki satan yada kumar oynatan yere gidince, (Hayırlı işler) demek caiz midir?
CEVAP
Hayır.

41 kere maşallah
Sual:
Kırk bir kere maşallah demek caiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir.

Zâlim krallar vardı
Sual: Masal ve hikâyelerde bazı padişahların, sultanların oldukca zalim olduğu bildiriliyor. Padişahların, asmış olduğu astık, kestiği kestik mi idi?
CEVAP
Kâfirlerin devlet başkanlarına kral denir. Vaktiyle Fransa, İngiliz ve Bulgar kralları bu şekilde idi. Bir İslam padişahına, Müslümanların halife diyerek, saydıkları ve sevdikleri kutsal bir zata kral demek, onun kâfir bulunduğunu söylemek anlamına gelir. Bir de kral, gayrimüslim milletin kralı olduğundan, onun milletine de gayrimüslim denmiş olur. Genel anlamda zâlim olan, krallardır. Kral masalları çeviri edilirken, padişah yada sultan diye çeviri edildiklerinden, bu şekilde hatalar oluyor. Bazıları da, şahla padişahı karıştırıyorlar. Örnek olarak Şah İsmail ve Ekber Şah, Osmanlı padişahı değildi. Kralların ve şahların zulümlerini padişahlara yüklemek doğru olmaz.

Kokona demek
Sual:
Boyanmış yaşlı bir karı için, (Şu kokona teyze, ne kadar boyanmış, maskara olmuş) dedim. Dostum, (Kokona Hristiyan hanıma denir. Müslüman hanıma kokona denirse sövgü olur) dedi. Bu şekilde demek sövgü olur mu?
CEVAP
Kokona, Hristiyan hanımına dendiği şeklinde, süsüne düşkün yaşlı hanıma da denir. Maskaraya dönmüşse, maskara demek sövgü olmaz.

Şarkılardaki ifadeler
Sual: Bazı şarkılarda, Tanrı, maşallah, inşallah yada vallahi billahi şeklinde ifadeler geçiyor. Bu tarz şeyleri söylemek uygun mudur?
CEVAP
Allahü teâlânın adını bu şekilde yerlerde kullanmak, hürmetsizlik olur, günah olur. Gereksiz yere yemin etmeye benzer. Doğru olarak oldukca yemin etmek, Allahü teâlânın ismine ve yemine kıymet vermemek olur. Bunlara kıymet vermeyerek yemin etmek, oldukca çirkindir. Şarkılarda, temsillerde, eğlencelerde yemin etmek de böyledir.

Bir iş için yaratılmak
Sual: İyi bir terzi için, (Allahü teâlâ bu kimseyi sanki terzilik yapması için yaratmış) demek caiz olur mu?
CEVAP
Evet, caiz olur. Terzilik kabiliyeti vermiş anlamına gelir.

Yürü ya kulum!
Sual: Bazı varlıklı kimselerden bahsederken, (Tanrı buna yürü ya kulum demiş) deniyor. Bu şekilde demek caiz mi?
CEVAP
Caizdir, mahzuru olmaz.

“Hava oldukca sıcak” demek
Sual: Bir dost, (Uf be, hava oldukca sıcak) söylediği süre, başka biri (Havayı sıcak meydana getiren Tanrı’tır, bu şekilde demek Tanrı’a isyan olur) dedi. (Hava oldukca sıcak) ya da (Hava oldukca soğuk, fena hava şartlarına dayanamıyorum) demekle Tanrı’a isyan mı olur? Biri de, oldukca yağıyor anlamında, (Fazlaca fena yağıyor) diyince, başkası (Yağmur rahmettir, fena denmez) dedi. Bu şekilde denmez mi?
CEVAP
Hiçbiri Allahü teâlâya isyan olmaz. (Fena yağıyor) demek mecazdır, (Çevreye zarar verecek kadar, oldukca yoğun yağıyor) anlamına gelir. (Fena hava şartları) demekte de sakınca yoktur. Bunların hiçbiriyle Allahü teâlâ suçlanmıyor. (Cehennem oldukca sıcak) desek, Allahü teâlâ mı suçlanmış olur? (Bu sıcaklarda oruç tutmak zor olsa gerek) dense, Allahü teâlâ suçlanmış olmaz. (Sabah namazına kalkmak zor oluyor) demekte de sakınca yoktur. Hastalığı veren Allahü teâlâ olduğu hâlde, (Başım oldukca ağrıyor, dayanamıyorum) demekle Allahü teâlâya isyan edilmiş olmaz. Kaderim oldukca fena demenin de mahzuru olmaz.

(Papaz olduk) demek
Sual:
Biriyle tartışınca (Papaz olduk) deniyor. Bu şekilde söylemek sövgü mü?
CEVAP
(Kavga ettik, birbirimizi kırdık) anlamında söylemek sövgü değilse de, uygun olmaz, zira şakadan bile, (Ben papazım), (Ben Hristiyan’ım) demek sövgü olur. Bazıları, kâfir olan papazları (takva sahibi) diye övüp, papaz olmayı arzuluyorlarsa da, Allahü teâlâ Müslümanları papaz olmaktan korusun!

Gebermedim demek
Sual:
Fazlaca yorulunca, (Geberdim) diyorlar. Geçen gün bir arkadaşa hâl ve hatır sorulunca, o da, (Daha gebermedim) dedi. Ben de, (Kâfir geberir, tevbe et!) dedim. Arkadaşın o şekilde söylemesi sövgü olur mu?
CEVAP
Gebermek argo bir deyimse de, (Geberdim) yada (Gebermedim) demek sövgü olmaz. Bir hayvanın ölümüne yada sevilmeyen insan için, öldü manasında, (Geberdi gitti) denir. Bunu Müslüman için söylemek uygun değilse de, sövgü de değildir. (Eve kömür taşıdım, fakat geberdim) demek de (Fazlaca yoruldum) anlamına gelir. Bu şekilde söylemek sövgü olmaz. Gebermek, aşırı ilgi ve sevgi beslemek için de kullanılır. (Falanca filanca için geberiyor) derler. Bu da sövgü değildir. Fazlaca acıkan kimseler, (Açlıktan geberiyorum) derler. Bunların hepsini söylemek sövgü değilse de, argodur, uygun olmaz. Bir de yaramazlık meydana getiren küçüklere, (Geberesice) derler. Bu da sövgü değildir.

“İşe yaratmak”
Sual: Yaratmak Tanrı’a mahsus olduğuna gore, (Eski eşyaları işe yaratıyorlarmış) demek sövgü olur mu?
CEVAP
Hayır. Oradaki yaratmak, işe yararlı hâle getirmek anlamına gelir.

Helâl olsun
Sual: (Helâl olsun adamlara, sonunda helâl şarap da yapmışlar) demek sövgü olmaz mı?
CEVAP
Birincisi,
helâl şarap olmaz. İçinde alkol yoksa, ona aslına bakarsan şarap denmez. Şarap, alkollü içki anlamına gelir. Bu, temiz idrar, helâl idrar demeye benzer. İdrar temiz de, helâl de olmaz. Şarap da, temiz ve helâl olmaz. Temiz ve helâl olana da, şarap denmez.

Ne niyetle olursa olsun, kati haram olan bir şeye, (Helâl olsun) demek sövgü olur, niyete bakılmaz, sadece Türkçede helâl olsun sözü, yalnız tasvip anlamında kullanılmıyor, şaşkınlık, şaşkınlık bildirmek için, (Yazıklar olsun) anlamında da kullanılıyor. Bu anlamda kullanılınca sövgü olmaz.

Maşallah
Sual:
(Maşallah söylediği kırk gün yaşıyor) demekle maşallah sözü kötülenmiş mi oluyor?
CEVAP
Hayır, bu şekilde demekle onu söyleyen kötülenmiş oluyor, Maşallah sözü kötülenmiş olmuyor. Adam o denli sakar ki, Maşallah dedikleri bile, fazla yaşayamıyor denmek isteniyor; fakat gene de maşallah kelimesini bu işlere karıştırmamalıdır.

Bir varmış, bir yokmuş
Sual
: Masal anlatmaya başlarken, (Bir varmış, bir yokmuş) yada (Bir varmış, iki yokmuş) demekte sakınca var mıdır?
CEVAP
Hayır, ikisini söylemekte de sakınca yoktur.

Ben müneccim miyim?
Sual:
Birine bilinmeyen bir vaka sorulunca, (Ben müneccim miyim, nereden bileyim?) diyor. Bu şekilde söylemek caiz mi? Müneccim gaybı bilir mi?
CEVAP
Müneccimin iki anlamı var. Necm yıldız, müneccim de gökbilimci şu demek oluyor ki gök ve yıldız bilimcisi anlamına gelir. Bunlar gaybı bilmesi imkansız. İkincisi, yıldız falına bakan kimseler anlamına gelir. Falcılar da gaybı bilmesi imkansız. Hangi anlamda kullanılırsa kullanılsın, neticede, (Gaybı müneccim bilir, ben bilemem) anlamında söylenirse sövgü olur. Bu şekilde tehlikeli sözlerden sakınmalıdır.

Müslümana yobaz demek
Sual:
Beğenmediğimiz huylarından dolayı bir Müslümana yobaz demek uygun mudur?
CEVAP
Müslümana yobaz demek kesinlikle uygun değildir. Kâfir olma tehlikesi bile vardır, zira bu tabiri din düşmanları, dinine bağlı, namaz kılan, oruç tutan, tesettüre riayet eden, içki içmeyen, haramlardan sakınan Müslümanlara hakaret için kullanıyorlar. Gerici demek de böyledir. Müslümansın diye hakaret edemeyince, gerici, yobaz diyorlar. Din düşmanlarının kullandığı bu kelimeyi Müslüman, Müslüman için kullanmamalı. Kullanmışsa tevbe etmelidir.

İmanım gevredi demek
Sual: Zor bir işten sonrasında yorulup, canım çıktı anlamında, (İmanım gevredi) demekte sakınca var mıdır?
CEVAP
Mahzurludur. İman kelimesine saygı etmeli. İmanım ziyan oldu dememeli. Canım çıktı demenin mahzuru olmaz.

Ortalık bozuldu demek
Sual: Toplumun fena hâle geldiğini anlatmak için, (Yalansız iş mi kaldı, faiz yemeyen mi var?) demenin sövgü olduğu söyleniyor. Niye sövgü oluyor?
CEVAP
Hayır, bu sözler sövgü değildir. Toplumun bozulduğunu göstermek için söyleniyor. Buradan, hepimiz yalan söylüyor, hepimiz faiz yiyor anlamı çıkmaz. (Ramazanda İzmir’de asla kimse oruç tutmuyor) denince, burada çoğunluğun oruç tutmadığı anlatılmak isteniyor. (Seni sabahtan beri temenni ediyorum) demek, çoktandır seni temenni ediyorum anlamına gelir. (Yalansız iş yok, faiz yemeyen yok) dense ve söylenen yanlış da olsa, gene sövgü olmaz. Yanlış yada yalan söylemiş olur. Kasten yalan söylemek büyük günahsa da, sövgü değildir.

Yazgı utansın demek
Sual:
Yazgı utansın demek sövgü müdür?
CEVAP
Burada niyetin önemi vardır. (Kaderim fena imiş, yazıklar olsun bu fena kaderime) demek sövgü olmaz, zira günahlarımız yüzünden kaderimiz fena olmuştur. Kısaca kaderimizin fena olmasına kendimiz sebep olduk. Yazgı, kendi arzumuzla yapacağımız iyi yada fena işlerin kaderimiz olarak belirlenmesidir. Günahlarımızın durumuna gore, bu fena de olabilir, iyi de olabilir. Fakat (Fena işlerimizi fena olarak yazmamalıydın) diyerek, amellerimize gore kaderimizi belirleyen Rabbimiz suçlanırsa elbet sövgü olur.

Farz düşmanı mı?
Sual: (Kaza namazı borcu olan, nâfile namaz kılamaz) hadis-i şerifine uyup, sünnetleri kılarken kazaya da niyet edenler için, sakalsız bir hoca, (Bu şekilde yapmak sünnet düşmanlığıdır) dedi. Sünnete düşman olan kâfir olmaz mı? Ikimiz de ona, (Sen farz borcun varken tesbih namazı kılıyorsun, nâfileyle, sünnetle meşgul oluyorsun, sen de farz düşmanısın) desek, ikimiz de hocanın düşmüş olduğu uçuruma düşmüş şu demek oluyor ki küfre girmiş olur muyuz?
CEVAP
Normal olarak, bir Müslümana (Sünnet düşmanı) yada (Farz düşmanı) demek sövgü olur.

Sakal sünnetine uymuyor diye, sakalsız hocaya, (Sünnet düşmanı) denmez. (Bir ihtimal bir mazereti olduğundan sakal bırakmıyordur) denir. Asla mazereti olmasa bile, sakal sünnetine uymamış olur. Gene sünnet düşmanı denmez.

Resulullah efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” emrine uyarak farza öncelik verene, (Sünnet düşmanı) diye karacılık etmek yanlış olduğu şeklinde, nâfileye öncelik tanıyana da, (Sen de farz düşmanısın) demek yanlış olur. Bunu o hocanın cehaletine yada taassubuna verip, onun girmiş olduğu bataklığa düşmemeli.

İbadete çıkar karıştırmak
Sual: (Hem zayıflar, hem de sigarayı bırakırım) düşüncesiyle, Tanrı rızası niyetiyle kaza orucu tutmak şirk olur mu?
CEVAP
Tanrı rızası için niyet edip, sonrasında dünya menfaatlerini de düşünmek şirk olmaz. Oruç borcundan da kurtulmuş olur.

Tanrı rızası için oruca başlayıp (Oruç, zayıflamaya ve sigarayı bırakmaya da sebep olur) diye düşünmenin mahzuru olmaz. Mahzurlu olan, zayıflamak, sigaradan kurtulmak şeklinde bir dünya menfaatini düşünerek oruç tutmaktır. Abdest alan kimsenin, (Elim yüzüm de temizlenmiş oluyor) demesinin, namaz kılanın, (İhtiyaç kadar hareket etmiş de oluyorum) diye düşünmesinin mahzuru olmaz.

Cennetten çıkan dayak
Sual: (Dayak Cennetten çıkmadır) demek uygun mu?
CEVAP
Söylememeli. Cennette dayak ve başka üzücü şey yoktur.

Kur’an mümini
Sual:
Bazı mezhepsizler, (Kur’an mümini) tâbirini sık sık kullanıyorlar. Bu tâbir, bildiğimiz müminden değişik mıdır?
CEVAP
Evet, oldukca farklıdır. Mümin tâbiri, dinimizdeki dört delilin hepsine, şu demek oluyor ki Kur’an, Sünnet, İcma’ ve Ölçme-ı fukaha’ya inanan Müslüman anlamına gelir. Kur’an mümini tâbiri ise, son üç delili kabul etmeyen ve Kur’ana da, kendi görüşüne gore yanlış mâna veren zındık anlamına gelir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kur’an-ı kerimin tefsiri, sadece Resulullah’tan “sallallahü aleyhi ve sellem” işitildiği şeklinde yapılabilir. (Kur’an-ı kerimi, kendi görüşüne, anlayışına gore tefsir eden kâfir olur) hadis-i şerifi, bunu bildirmektedir. (m. 234)

Hele şükür
Sual:
(Hele şükür demek küfürdür. Bu sebeple Hel Roma tanrıçasıdır) diyorlar. Hele şükür demek sövgü müdür?
CEVAP
Sövgü değildir. Bu, cahillerin uydurmasıdır. Hele kelimesi, bilhassa manasına geldiği şeklinde, sonunda anlamıyla geciken davranışları bildirmek için kullanılan bir sözdür. Hele şükür demek, sonunda işimiz oldu anlamına gelir.

Lamı cimi yok demek
Sual:
(Lamı cimi yok) demek caiz mi?
CEVAP
Evet, caizdir. Kur’an-ı kerimde secavent denilen duraklar vardır. Bu duraklar Mim, Cim, Lam şeklinde harflerle gösterilir. Örnek olarak Cim harfinde durulur, Lam harfinde geçilir. Lamı cimi yok demek, (Bu işin bu şekilde bir işareti yok) anlamına gelir. Kısaca (Hiçbir bahane bulmadan ve itiraz etmeden derhal bu işi yap!) anlamına gelir. Birkaç örnek verelim:
1- Bu işin lamı cimi yok, en kısa zamanda Kur’an-ı kerim okumayı öğreneceksin.

2- Namazı aksatmanın lamı cimi olmaz.

3- Lamı cimi yok, hepimiz ölecektir.

İnsanlar helâk oldu
Sual:
Bir hadis-i şerifte, (“İnsanlar helâk oldu” diyenin kendisi helâk olmuştur) buyuruluyor. Bilinmiş olduğu şeklinde insanların bir çok kâfirdir. (Kâfirler helâk oldu) demek caiz olmaz mı?
CEVAP
Normal olarak caizdir. (Dünya helâk olacak kâfirlerle doludur) demenin mahzuru olmaz. Kendini onlardan üstün bilmek tehlikelidir. Kâfir, inanç edebilir, Tanrı saklasın, biz imansız ölebiliriz. İmanlı ölmeden kendimizi kurtulmuş, onları da, helâk olmuş bilmek yanlış olur. Aslına bakarsanız kendini kati kurtulmuş bilmek küfürdür.

Şarap helâl olsaydı
Sual:
(Şarap helâl olsaydı, ayık gezmezdim. Faiz helâl olsaydı, tefecilik yapar köşeyi dönerdim) demek sövgü olur mu?
CEVAP
Zina ve faiz şeklinde her dinde haram olan bir şeyin helâl olmasını arzu etmek küfürdür. Fakat şarabın helâl olmasını temenni sövgü değildir. Bu sebeple şarap her dinde haram değildi. (İslam Ahlakı)

Gerisine Tanrı kerim
Sual: (Bundan sonrasına Tanrı kerim)
yada (Gerisine Tanrı kerim) şeklinde sözler söyleniyor. Acaba, (Buraya kadar biz yaptık, bundan sonrasını Tanrı yapar) denmek mi isteniyor? Bu mânâda söylemek uygun mudur?
CEVAP
Müslüman birinin, o sözleri, (Bugüne dek Tanrı’ın izniyle geldik, bundan sonrasına da Tanrı kerimdir) mânâsında söylediğine hüsnüzan edilir. Sizin dediğiniz mânâda söylemek elbet uygun olmaz.

Cenneti kötülemek!
Sual: (Cenneti değişmem, saçının teline) şarkısını dinlemek sövgü olur mu?
CEVAP
Yanlış bulunduğunu bilerek dinlemek sövgü olmaz, fakat çalgı olduğundan haram olur. Cenneti kıymetsiz sanmak ve o sözü onaylama etmek ise sövgü olur. Fakat bulunduğumuz yerde istemeden kulağımıza geliyorsa, o süre mahzuru olmaz.

Kâfirin işini beğenmek
Sual: (Kâfir bir doktora, iyi hekim demek, başka kâfir için, mesleğinin erbabı diye övmek, iyi marangoz demek tehlikelidir) deniyor. Dinini övmüyoruz ki, buradaki incelik nedir?
CEVAP
Kâfir, Tanrı’a düşmandır. Tanrı’ın düşmanına iyi denmez. Kâfirin işi, huyu, cömertliği şeklinde şeyleri övülürken, dinini övecek bir durum şu demek oluyor ki iyi insan olduğu anlaşılmamalıdır. Bir tek, (Cömerttir) demenin mahzuru olmaz, fakat, (Cömerttir, oldukca iyi insandır) dememeli. İyi insan denirse, sanki dini de övülmüş şeklinde olur. Bu da elbet oldukca tehlikelidir. Bu tarz bir olay anlaşılmazsa, mesleğinin erbabı diye övmenin de mahzuru olmaz. Örnek olarak, (Doktorluğu iyidir) anlamında (İyi hekim) demekte de sakınca yoktur. Yoksa (Kendisi iyi bir insandır) anlamında (İyi hekim) denmez. Buradaki inceliği iyi anlamalıdır.

Dinsize saygı
Sual:
Yüksek lisans yaptığım bölümdeki hocaların bir çok din düşmanıdır. Onlara saygılı davranışlarda bulunmak zorunda kalıyorum. (Hocam) diyorum. Yanımıza ulaşınca yada telefonda, (Buyurun efendim) şeklinde ifadeler kullanıyorum. Sövgü oluyor mu?
CEVAP
(Hocam) yada (Buyurun efendim) demek, görgü kuralı olan bir âdettir. Bu şekilde âdet olan ifadeleri kullanmak sövgü olmaz. Zaruri durumlarda da sövgü olmaz. Örnek olarak onlar ulaşınca, kerhen şu demek oluyor ki istemeyerek ayağa kalkmak şeklinde hareketler de sövgü olmaz. Eğer mazeretsiz yada isteyerek gayrimüslime saygı gösterilirse, o süre sövgü olur.

Bâtılı hak göstermek
Sual:
Bâtılları hak şeklinde gösteren bir yazar, komünistlerin şiirlerini ve yazılarını başka dile çeviri eden meşhur birini korumak için çaba sarfetmek için, (O kimse, yalnız komünistlerin eserlerini değil, Necip Fazıl’ın da şiirlerini çeviri etmiştir. O zatın hakkını yememeli) diyerek, sapık kimseyi aklayıp, paklamaya çalışıyor. Necip Fazıl’ın şiirlerini de, çeviri edince günahı, hattâ küfrü af mı oluyor? Dinimizde, (Günaha rıza günah, küfre rıza küfürdür) kuralı yok mudur?
CEVAP
İnsanın gözünü bağnazlık bürürse, her türlü bâtılı hak, hak olanı da bâtıl olarak göstermeye çalışır. Fena şeylerin yanında, iyi şeyler de yapınca, fena şeyler iyi hâle gelmez. Örnek olarak, şarap içen biri, zemzem de içse, (O şahıs şarap içer) dense, (Zemzem içtiği niye söylenmiyor? O zatın hakkına giriliyor) demek saçma söz olmaz mı? İbadet için kiliseye ve camiye giden dinsiz biri için, (Bu adam kiliseye gidiyor) dense, (Camiye gittiğini görmüyor musunuz?) demek ne kadar yanlış olur. Bir insan, hem Hristiyan hem Müslüman olması imkansız. Kısaca iki dinli olan kâfirdir. Eskiden bu şekilde saçma söz edip, bâtılı hak olarak göstermeye çalışanlara, (Zırva, tevil götürmez) denirdi.

Dînî eserlerle alay
Sual: Bir cami imamı, www.hakikatkitabevi.com ve www.dinimizislam.com siteleri için, (Bunlar oldukca komik siteler) dedi. Dînî sitelere komik demek uygun mu?
CEVAP
Dînî bir kitaba, dînî eserlere yada dînî sitelere ve oradaki dînî ilimlere komik demek oldukca tehlikelidir. O sitelerde, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından naklederek, inanç ve yakarma detayları yazılıdır. Kısaca, saygın kitaplardan alınan bilgiler, imanın ve İslâm’ın şartları, âyet-i kerime ve hadis-i şerif mealleri, Evliya zatların sözleri, menkıbeleri vardır.

Bu şekilde kıymetli detayları, İslamiyet’i bildiren din kitaplarından birini tahkir etmek, aşağılamak, İslam âlimlerinden biriyle alay etmek küfürdür. Bu tarz şeyleri yapanın imanı gider, kâfir olur. (Birgivî vasiyetnamesi şerhi, S. Ebediyye)

İslam ilimleri ile alay etmek sövgü olur. İslam âlimine söven, kötüleyen kâfir olur. (Berîka, İslâm Ahlâkı)

Eğer küfre girici söz söyleyen, ateist, mason yada zındıksa, imanın gitmesi diye bir şey olmaz. Bu sebeple onların aslına bakarsan imanı yok. Olmayan şey gitmez. Sadece Müslüman olanın imanı gider.

Küfrü gerektiren söz söylemek
Sual: (Hanefî âlimlerinin hepsine gore sövgü olan bir söz yada bir iş, başka hak mezhepteki yalnız bir âlime gore sövgü değilse, bunu söyleyen Hanefî’ye kâfir denmez) sözü doğru mudur?
CEVAP
Evet, doğrudur. Kendi mezhebinde o söz sövgü olsa da, yalnız bir âlim, (O söz sövgü değildir) derse, o kimsenin küfrüne fetva verilmez. Buradaki âlim, icazetli Ehl-i sünnet âlimi anlamına gelir. Günümüzdeki diplomalı ilahiyatçılar değildir. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Bir Müslümanın kâfir olmayacağına dair zayıf da olsa, bir kavil var ise, hattâ bu kavil, bizim mezhebimize ilişik olmasa bile, bu zayıf kaville amel edilir, Müslümanın küfrüne fetva verilmez. Bu sebeple bir Müslümanın küfrüne fetva verebilmek için o sözün sövgü olduğunda tüm İslam âlimlerinin ittifak etmiş olmaları şarttır. (Redd-ül-muhtar)

Namazda bile, bazı âlimlere gore namaz fâsid olsa, şu demek oluyor ki bozulmuş olsa, bir âlime gore sahih olsa, o bir âlime gore fetva vermelidir. Bu sebeple, (Tergib-üs-salat) kitabında, (Bir kimsenin namazda okumuş olduğu, dokuz âlime gore yanlış olsa, bir âlime gore doğru olsa, bunun namazının fâsid olduğu söylenmemelidir) deniyor. (İslam Ahlâkı)

Kardan adam yapmak
Sual: Suudi Arabistan kanalı El-Arabiya’nın bir haberinde, Şeyh el-Münacid adlı bir Vehhabî’nin, (Oyun için bile olsa kardan adam yapmak putçuluktur, şirktir) söylediği bildiriliyor. Oyuncak bebek yapmak şeklinde, kardan adam yapmak caiz değil mi?
CEVAP
İkisi de caizdir. Oyuncak bebeğe yada kardan adama saygı gösterilmiyor.

İnsan resmi olan seccadede namaz kılmak caiz iken, Kâbe resmi olan seccadede namaz kılmak caiz olmaz. Bu sebeple yere sermek hakaret etmek olur. Saygı edilecek şeyler yere serilmemelidir.

Secde edilecek yerinde fotoğraf yoksa, resimli seccadede namaz kılmak caiz olur. Fakat resimler huşuya mâni olacağı için resimli seccadede namaz kılmamalıdır. Namaz kılınmaması, resimden dolayı değil, huşuya mâni olmasından dolayıdır. Oyuncak bebeklerin yerde sürünmesi, o oyuncağa hakaret olur. Kardan adam da saygı için yapılmıyor.

Vehhâbîlerin her şeye put yada şirk demesinin bir önemi yoktur. Onlar, Müslümanlara kâfir demek için, bu şekilde şeyleri bahane ediyorlar.

Yağan yağmura maşallah demek
Sual: (Yağmur yağarken, maşallah denmez) diyorlar. Dense bir mahzuru olur mu?
CEVAP
Maşallah, (Bu, Allahü teâlânın dilediği ve kayra etmiş olduğu şeydir) anlamına gelir. Yağmuru bizlere kayra eden, Allahü teâlâ değil midir? Bu ihsana ve öteki ihsanlarına, “maşallah” demenin mahzuru olmaz.

Sual: Bazı yerlerde, kızmış olduğu hiç kimseye Nemrut diye hakaret edilmektedir. Nemrut nedir, kimdir?
Yanıt:
Nemrut; Keldani hükümdarlarına verilen bir isimdir. Fazlaca kimsenin bilmiş olduğu birinci Nemrut, Nuh aleyhisselamın oğlu Hâm soyundandır. Bâbil şehrini yapmıştır ve putlara tapardı. İbrahim aleyhisselamı ateşe attı. Sivrisinekler sebebiyle de öldü.

Sual: Namaz kılmaya çağrı edilen kimse, bu daveti kabul etmeyip namaz kılmaya gelmezse, bu kimsenin imanı gider mi?
Yanıt:
Bir hiç kimseye, gel namaz kıl denilse, o kimse de, hayır kılmam dese, imanı gider. Sadece bu kimsenin muradı, senin sözünle namaz kılmam, Allahü teâlânın emri ile kılarım demişse imanı gitmez.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/12/tehlikeli-sozlerle-ilgili-cesitli-sorular/feed/ 0 5389
Kaza ve kader ile ilgili çeşitli sorular https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/29/kaza-ve-kader-ile-ilgili-cesitli-sorular/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/29/kaza-ve-kader-ile-ilgili-cesitli-sorular/#respond Mon, 29 Apr 2019 00:42:15 +0000 Kaza ve Kadere iman]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5323

Sual: Şu Osmanlıca şiirde ne denmek isteniyor?
Hep kesbindendir ki bu belaları çekersin
Sa’yin deki noksanını atfı kader edersin
CEVAP

Başına gelen belalar, çektiğin sıkıntılar, hep dine uygun olmayan yanlış işlerindendir. Kısaca işlediğin günahlar sebebiyle başına bunlar geliyor. Sonrasında da kader böyleymiş dersin, suçunu kadere yüklersin.

Şans ve uğur
Sual:
Şans, uğur benzer biçimde şeyler hakikaten var mıdır? İslami açıdan bu benzer biçimde şeylere inanmanın bir mahzuru var mıdır?
CEVAP
Şans, Kader anlamına gelir. İnanmayan Müslüman olmaz.

Uğur da dinimizde vardır. Uğursuzluk yoktur. Bir vakası hayra yormakta sakınca yoktur. Fakat şerre, uğursuzluğa yormak uygun değildir. Dinimizde uğursuzluk yoktur. Bir şeyin, bir yerin uğursuz olması, Yahudilikte, Hristiyanlıkta vardır.

Hazret-i İkrime anlatır: Bir kuş ötüp geçtiğinde, oradakilerden biri hayra alamet bulunduğunu söylemiş oldu. İbni Abbas hazretleri de, (Hayra da, şerre de alamet değildir) buyurdu.

Kaderime küstüm
Sual:
Kaderime küstüm demek caiz mi?
CEVAP
Caiz değildir. Kader, Allahü teâlânın takdir etmiş olduğu alın yazısıdır.

Yazdıysa bozsun
Sual:
(Tanrı yazdıysa, bozsun) demek caiz midir?
CEVAP
Caiz değildir; fakat yakarış şeklinde olursa caizdir. Bir hiç kimseye takdir edilen bela, kaza-i muallak ise, doğrusu, o kimsenin yakarış etmesi de, takdir edilmiş ise, yakarış eder, kabul olunca, belayı önler. (Ecel-i kaza)yı da, iyilik etmek geciktirir; fakat (Ecel-i müsemma) değişmez.

Allahü teâlâ bilir
Sual:
Tam ilmihaldeki, (Belli bir kâfirin kâfir kalacağını, Allahü teâlânın bildiğini kimse söylemesi imkansız) ifadesinden sanki (Tanrı bilmez) benzer biçimde anlaşılmıyor mu?
CEVAP
O mevzu, hatta o paragraf tamamen okunursa öyleki bir şey anlaşılmaz. Tek cümle alınınca yanlış anlaşılabilir. Ondan bundan önceki cümle ise şöyledir: (Belli bir kâfirin sonsuz kâfir kalıp kalmayacağını Allahü teâlâ bilir.)

Demek ki, Allahü teâlâ biliyor ki, bu kâfir sonsuz kâfir kalacaktır diye kimse söylemesi imkansız; bundan dolayı Tanrı’ın takdirini asla kimse bilmesi imkansız. Kısaca Tanrı indinde, o kimse kâfir olarak mı ölecek, yoksa imanlı mı ölecek bunu kimse bilmesi imkansız denmek isteniyor.

Hepimiz eceliyle ölür
Sual: (Ecelin benim elimden olacak) demek caiz midir?
CEVAP
Ecel, takdir edilen ölüm zamanı anlamına gelir. Başkası tarafınca öldürülen de, intihar eden de, doğrusu hepimiz eceliyle ölür. (Ecelin benim elimden olacak) sözünü, (Ölümüne ben sebep olacağım, bir engel çıkmazsa seni ben öldüreceğim) anlamında söylemek caizdir, fakat (Ölüm zamanını ben belirlerim) anlamında söylemek caiz olmaz.

Dilerse yaratır dilemezse yaratmaz
Sual:
Sevab yada günah olan bir işi, bir insan isterse yapabilir, istemezse yapmayabilir mi? Kısaca Allahü teâlâ, o işi yapmamıza izin verir mi, yapmamıza engel olur mu?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ kullarına irade vermiş, bu iradelerini, dilemelerini, işleri yaratmasına sebep kılmıştır. Bir kul, bir şey yapmak isteyince, Allahü teâlâ da dilerse, o işi yaratır. Kul dilemezse, Allahü teâlâ da dilemez ve o şeyi yaratmaz. Görülüyor ki, insan kendi istekli işlerini, isterse yapar, istemezse yapmaz. (1/286)

Kul, meyhaneye gitmek isterse, Allahü teâlâ da bunu dilerse, kul gider. Kul, camiye gitmek isterse, Allahü teâlâ da dilerse, o kul camiye de gider. Kul meyhaneye gitmek istemezse, Allahü teâlâ da dilemez ve kul oraya gitmez. Kısaca Allahü teâlâ zorla günah işletmez. Günah işleyenin, kaderim böyleymiş diyerek suçu kadere yüklemesi yanlıştır.

Bu işin kaderi
Sual:
(Bu işin kaderinde şu vardır) demek, dine aykırı mıdır? Tedbire engel midir?
CEVAP
Hayır, dine aykırı değil, tedbire de engel değildir. Her işte belli olayların olması tabiî bir şeydir. Sözgelişi harpte kazanılabilir, önlem alınmasına karşın kaybedilebilir, gazi yada şehit olunabilir. (Savaşın kaderinde gazi yada şehit olmak var) denir, dine aykırı yönü de yoktur. Av hayvanı avlanabilir. (Gözü tanede olan, kuşun ayağı tuzaktan kurtulmaz) derler. Bu şekilde bir kuş, tuzağa yakalanabilir. Olgunlaşan meyve, ağacın altına düşer demek, tecrübeyle elde edilmiş bir bilgidir. Denize düşen ıslanır demek de böyledir. Denize düşenin kaderinde ıslanmak vardır demek, yanlış olmaz.

Trafik kilitlenebilir. Trafiğe çıkanın, bunu göze alması gerekir. Trafiğin kaderinde, tıkanmak olabilir. Ateş düşmüş olduğu yeri yakar deriz. Ateşin düşmüş olduğu yeri yakması, kaderinde var denir. Önlem alınsa da, oldukça yağmur yağarsa alçak bölgeleri sel basabilir. Binalar oldukça sağlam olsa da, şiddetli bir zelzele oldukça yeri yıkabilir. Denizde yüzen boğulabilir. Önlem alınsa da, yer altında çalışan, göçük altında kalabilir. Her mesleğin kaderinde bu şekilde şeylerin olması tabiîdir. Bunların hepsi düzgüsel ise de, istismarı düzgüsel değildir.

Kaderin cilvesi demek
Sual: Kaderin cilvesi demek sövgü müdür?
CEVAP
Hayır.

Fena hava şartları
Sual: (İnsana yada hayvana çirkin demek caiz olmadığı benzer biçimde, “fena hava şartları” demek yada kadere de “fena” demek caiz değildir. Zira bunların yaratıcısı Tanrı’tır. Tanrı, çirkin şeyler yaratıyor demek caiz olmaz) deniyor. Tanrı’ın yarattığı fena şey olmaz mı? Kötüye fena denmez mi?
CEVAP
Normal olarak kötüye fena, çirkine çirkin denir. İyi fena, güzel çirkin her şeyi yaratan Tanrı’tır. Hava fena ise, (Fena hava şartları) da denir. Kaderimiz fena ise fena denir. Buradaki incelik şudur:
Bir insanoğlunun başına fena işler gelirse, (Kaderim böyleymiş) yada (Bu alnımın kara yazısıdır, ne kadar fena kaderim varmış) demesinde sakınca yoktur. Burada niyetin önemi vardır. (Kaderim fena imiş) demek sövgü olmaz, bundan dolayı günahlarımız yüzünden kaderimiz fena olmuştur. Kısaca kaderimizin fena olmasına kendimiz sebep olduk. Kendi arzumuzla yapacağımız iyi yada fena işler kaderimizdir. Günahlarımızın durumuna gore, bu fena de olabilir, iyi de olabilir. Fakat (Fena işlerimizi fena olarak yazmamalıydı) diyerek, amellerimize gore kaderimizi belirleyen Rabbimiz suçlanırsa elbet sövgü olur.

Kaza ve kadere razı olmak
Sual: Başımıza gelen iyi yada fena her şeye razı olmamak, kaza ve kadere razı olmamak anlamına mı geliyor?
CEVAP
Başımıza gelen her şey, Allahü teâlânın takdiriyle olduğuna gore, bunlara isyan etmek kadere razı olmamak anlamına gelir. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Her gün insanoğlunun karşılaşmış olduğu her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratmasıyla var olmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk bu şekilde olur. Kul isek, bu şekilde olmalıyız! Bu şekilde olmamak, kulluğu kabul etmemek ve sahibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ, hadis-i kudsîde buyuruyor ki:
(Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın! Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!) [3/59 -Taberânî]

Başa gelen her şeyin, Tanrı’tan geldiğine inanıp sabredip güzel karşılayan kimse, dünyada da oldukça mutlu olur. Bunun, deneyim ile de durağan(durgun) olduğu kitaplarda yazılıdır. Bunun için, yakarış ederken, (Yâ Rabbî, kaza ve kaderine razı olan kullarından eyle!) diye yakarış etmeliyiz.

Kadere inanmak, çalışmamak değildir
Sual: Bazı kimseler, din kaderciliği savunduğu için, ilerlemeyi değil, geri kalmayı teşvik ediyor diyorlar. Kısaca İslâmiyet kadere inanmayı emrettiği için çalışmaya, ilerlemeye engel mi olmuş oluyor?

Yanıt: Peygamber efendimiz; (İlim sahibi olan, Müslüman olur. Bilgisiz olan, din düşmanlarına aldanır) buyurarak, bilgili olmayı tavsiye buyurmaktadırlar. İslâmiyet, kadere inanmak ve kanaat etmektir. Fakat kader, bazı cahillerin zannettiği benzer biçimde çalışmamak, fazla istememek değildir. Kader, insanların ne yapacağını, Allahü teâlânın evvelinde bilmesi anlamına gelir. Allahü teâlâ, emek harcamayı emrediyor, çalışanları övüyor. Nisâ suresinin 94. âyetinde mealen; (Cihad edenler, çalışanlar, uğraşanlar, oturmuş olduğu yerde yakarma edip cihad etmeyenlerden daha üstündürler, daha kıymetlidirler) buyuruldu. Resulullah efendimiz; (Çalışıp kazananları Allahü teâlâ sever) buyuruyor. İslam âlimlerinin hazırladığı kitapları dikkatli bir halde okuyanlar, İslâmiyetin, çalışmak, kazanmak dini bulunduğunu daha iyi anlarlar. Resûlullah efendimiz; (İki gün bir derecede bulunan, ilerlemeyen aldandı), (İşlerinizi yarına bırakmayınız. Sonrasında yok olmuş olursunuz!) ve (Yabancı dil öğrenin. Düşmanın şerrinden böylece kurtulursunuz!) buyurarak, emek harcamayı, her gün ilerlemeyi, yükselmeyi emretmektedir.

Sual: İyi, fena ne var ise hepsini yaratan Allahü teâlâ mıdır?
Yanıt:
Allahü teâlâ, insanları yarattığı benzer biçimde, insanların işlerini de, O yaratıyor. İyi ve kötü, fena şeylerin hepsi Onun takdiri, dilemesi iledir. Fakat, iyi işlerden razıdır, beğenir, fenalardan razı değildir, beğenmez.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/29/kaza-ve-kader-ile-ilgili-cesitli-sorular/feed/ 0 5323