ildir – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Sat, 12 Oct 2019 18:13:02 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Soğan sarmısak yemek yasak değildir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/12/sogan-sarmisak-yemek-yasak-degildir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/12/sogan-sarmisak-yemek-yasak-degildir/#respond Sat, 12 Oct 2019 18:13:02 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6089

Sual: Kur’an Müslümanlığı diyerek Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği hususları inkâr eden, Kur’anda bu şekilde şey yok diyerek Peygamber efendimizin bildirdiklerine uymak gerekmediğini söyleyen bir yazar, (Resulullahın yapmadığı ve yasakladığı her şeye uymak gerekmez. Örnek olarak soğan, sarmısak yemediğine bakılırsa, müslümanların da yememesi gerekmediği benzer biçimde, bir hanımla halvette kalmak, onu kucaklamak, eline yada başka yerine dokunmak Kur’anda yasak edilmediğine bakılırsa, Resulullah yasak etse de uymak gerekmez) diyor. Peygamber efendimiz soğan-sarmısak yemeyi yasaklamış mıdır? Yasakladığına uymak gerekmez mi?
CEVAP
Peygamber efendimiz, soğan, sarmısak yemeyi yasaklamamıştır. Başkalarını rahatsız etmemek şartı ile soğan, sarmısak benzer biçimde fena kokulu bitkileri yemekte sakınca yok. Bu tarz şeyleri yiyerek, camiye gelmek yasaklanmıştır. Bu husustaki üç hadis-i şerif meali:
(Soğan-sarmısak yemek haram değildir. Fakat kokusu gitmeden mescidimize yaklaşmayın!) [İbni Huzeyme]
(Sarmısak, soğan, pırasa ve turp yiyen, mescidimize yaklaşmasın. Bu sebeple insanların rahatsız olduğu şeylerden melekler de rahatsız olur.)
[Taberani]
(Sarmısak yiyin, onunla tedavi olun! Sarmısak yetmiş derde devadır. Eğer yanıma melek gelmeseydi, elbet ben de yerdim.)
[Tirmizi, Hakim]

Bir ülkeye gelenin, ilkin birazcık pişmemiş soğan yemesi sıhhate iyidir. Soğan, mikroplara karşı koyma enerjisini arttırır. Soğandan sonrasında kereviz yenirse fena kokusunu giderir. Peygamber efendimiz de, insanları ve daima gelme ihtimali olan vahy meleğini rahatsız etmemek için pişmemiş soğan, sarmısak yemezdi. Pişmiş olarak yerdi. Peygamber efendimizin son yediği yemeğin içinde de pişmiş soğan var idi. Hadis-i şerifte, (Soğan ve sarmısakı pişmiş olarak yiyin) buyuruldu. Böylece fena kokusu giderilmiş olur. (Mevahib)

Resulullah efendimiz ne emrederse, onu yapmak, neyi yasaklarsa ondan kaçmak gerektiği, dine ilişik her sözünün vahy olduğu, Ona itaatin Tanrı’a itaat, Ona isyan edenin Tanrı’a isyan etmiş olduğu Kur’an-ı kerimde bildirilmektedir. (Haşr 7, Necm 4, Nisa 80)

Peygamber efendimizin emrine uymak gerekmediğini bildiren yazar, aslen Kur’an-ı kerime inanmadığını açıklamış oluyor.

Sual: Sarmısak yiyerek cemiyet içine çıkıyorlar. Oldukca rahatsız olunuyor. Bu şekilde yapmaları uygun mudur?
CEVAP
Soğan, sarmısak yiyerek, sigara içerek, fena koku ile başkalarını rahatsız etmek doğru değildir. Fena kokudan melekler de rahatsız olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ağzınızı paklayın! Kiramen kâtibin melekleri için, ağızdaki yemek artıklarının kokusundan daha fena bir şey yoktur.) [Deylemi]
(Kur’an okuyorsunuz, ağzınızı misvakla paklayın!)
[Ebu Nuaym]
(Gece namaz kılmak için kalkan kimse, ağzını misvakla temizlesin! Bu sebeple bir melek namazda Kur’an okuyanın ağzına yaklaşarak dinler.)
[Deylemi]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/12/sogan-sarmisak-yemek-yasak-degildir/feed/ 0 6089
Kandil geceleri uydurma değildir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/15/kandil-geceleri-uydurma-degildir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/15/kandil-geceleri-uydurma-degildir/#respond Thu, 15 Aug 2019 17:01:20 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5843

Sual: Kutsal gün ve gecelerin aslı yoktur, bunlar sonradan çıkmıştır deniyor, bu doğru mu?
CEVAP
Hayır, kesinlikle doğru değildir. Hepsini Peygamber efendimiz bildirilmiştir.

Kutsal geceler, İslam dininin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teâlâ, kullarına oldukca acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, yakarma ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının oldukca yakarma yapması, yakarma ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır. (S. Ebediyye)

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Ahiret yolcusunun, ibadetle ihya edilmesi kuvvetle müstehab olan kutsal geceleri boş geçirmesi uygun değildir; bundan dolayı bunlar hayır mevsimleri ve kârı bolca olan gecelerdir. Kazançlı mevsimleri dikkatsizlik eden tüccar, bir kâr sağlayamadığı benzer biçimde, kutsal geceleri gafletle geçiren ahiret yolcusu da maksada ulaşamaz. (İhya)

MEVLİD GECESİ:
Mevlid, doğum zamanı anlamına gelir. Mevlid gecesi, Rebiulevvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimiz nübüvvetten sonrasında, her yıl, bu geceye ehemmiyet verirdi. Her Peygamberin ümmeti, kendi Peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştı. Bugün de, Müslümanların bayramıdır. Sevinç ve luk günüdür. (Mevâhib-i ledünniyye)

İslamiyet’te doğum gününü kutlamak vardır, Allahü teâlâya şükretmek olur. Mevlid kandili, Peygamber efendimizin doğum günüdür. Peygamber efendimiz, Pazartesi günü oruç tutardı. Sebebini sorduklarında, (Bugün dünyaya geldim. Şükür için oruç tutuyorum) buyurdu. (Müslim, Ebu Davud, İ. Ahmed, H. S. Vesikaları)

Mevlidi, adam hanım karışık olmadan, çalgı ve başka haram karıştırmadan, Tanrı rızası için okumak, salevat-ı şerife getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehabdır. (Nimet-ül-kübra, Hadika, M. Tembih)

Bu gece, O doğduğu için sevinenler affedilir. Bu gecede, Resulullah doğduğu süre görülen hâlleri, olağanüstü şeyleri okumak, dinlemek, öğrenmek oldukca sevabdır. Kendisi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da, bir yere toplanıp anlatırlardı. (S. Ebediyye)

Mevlid gecesi, Kadir gecesinden sonrasında en kıymetli gecedir; hatta Mevlid gecesinin Kadir gecesinden de kıymetli bulunduğunu bildiren âlimler de vardır. El-mukni, El-miyar ve Aydınlatma-ül-kulub kitaplarında Mevlid gecesinin Kadir gecesinden kıymetli olduğu bildiriliyor. (Ed-dürer-ül-mesun)

Birkaç hadis-i şerif meali:
(Beni ana-baba, evlat ve herkesten daha oldukca sevmeyen, mümin olması imkansız.)
[Buhari]

(Bir şeyi oldukca seven, elbet onu oldukca anar.) [Deylemi] (Resulullahı seven de onu oldukca anar.)

(Peygamberleri anmak, anımsamak ibadettir.) [Deylemi] (Mevlid okumak da, Resulullahı hatırlamaktır. Saygın kitaplarda, Peygamberimizin de ehemmiyet verdiği açıkça yazılı olan bu kutsal gecede, Peygamber efendimizi anmaya, iyi mi uydurma denebilir?)

BERAT GECESİ:
Şaban ayının 15. gecesidir. Tefsirlerde Kur’an-ı kerimin, Levh-il-mahfuza bu gece inmiş olduğu bildirilmektedir. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu [Kur’anı] kutsal bir gecede indirdik. Elbet biz insanları uyarmaktayız.) [Duhan 2,3]

Her yıl, Berat gecesinde, o yılda olacak şeyler, ameller, ömürler, ölüm sebepleri, yükselmeler, alçalmalar, şu demek oluyor ki her şey Levh-i mahfuzda yazılır. Resulullah efendimiz, bu gece, oldukca yakarma, oldukca yakarma ederdi. Şaban ayında niçin oldukca oruç tuttuğu sorulmuş olduğu süre Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Şaban, o şekilde faziletli bir aydır ki, insanoğlu bundan gafildir. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz edilmesini isterim.) [Nesai]

Birkaç hadis-i şerif meali daha:
(Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, esenlik, afiyet vereyim. Ne isteyen var ise, istesin vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]

(Allahü teâlâ, Şaban’ın 15. gecesinde müşrik ve müşahin hariç herkesi affeder.) [İbni Mace] (Müşahin, bid’at ehli anlamına gelir.)

(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde meydana getirilen yakarma, reddolmaz. Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.) [İsfehani]

(Allahü teâlâ, Şaban’ın yarısının [Berat] gecesinde, dünya semasına tecelli eder. Benikelb kabilesinin koyunlarının kıllarından daha oldukca kimsenin günahlarını affeder.) [İbni Mace, Tirmizi]

(Allahü teâlâ, Şaban ayının 15. gecesinde rahmetiyle tecelli ederek kendisine şirk koşan ve Müslüman kardeşine kin güdenler hariç herkesi affeder.) [İbni Mace]

Hazret-i Âişe validemiz, (Ya Resulallah, Allahü teâlâ seni günah işlemekten muhafaza buyurduğu halde, niçin Berat gecesinde oldukca yakarma ettin?) diye sual etti. Peygamber efendimiz, cevaben buyurdu ki:
(Şükredici kul olmayayım mı? Bu yıl içinde doğacak her çocuk, bu gece deftere geçirilir. Bu yıl içinde öleceklerin adları, bu gece özel deftere yazılır. Bu gece her insanın rızkı düzenleme olunur. Bu gece her insanın amelleri Allahü teâlâya arz olunur.) [Gunye]
KADİR GECESİ:
Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan en kıymetli gecedir. Bazı âlimlere nazaran Mevlid gecesinden sonrasında en kıymetli gecedir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, Kadir gecesini ümmetime armağan etti, ondan ilkin hiç kimseye vermedi.) [Deylemi]

(İnanarak ve sevabını Allahü teâlâdan umarak, Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahları affolur.) [Buhari, Müslim]

(Kadir gecesini Ramazanın son on gününde arayın.) [Müslim]

(Kadir gecesi sabahı güneş şuasız olarak doğar. Yükselinceye kadar sanki büyük bir tabak gibidir.) [Müslim]

AŞÛRE GÜNÜ:
Muharrem ayının onuncu günü Aşûre günüdür. Muharrem ayı, Kur’an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Hadis-i şerifte buyruldu ki:
(Aşûre günü Nuh aleyhisselamın gemisi, Cudi dağına indirildi. O gün Nuh ve yanındakiler, Allahü teâlâya şükür için oruçlu idiler. Hayvanlar da hiçbir şey yememişti. Allahü teâlâ denizi, beni İsrail için, Aşûre günü yardı. Gene Aşûre günü Allahü teâlâ Âdem aleyhisselamın ve Yunus aleyhisselamın kavminin tevbesini kabul etti. İbrahim aleyhisselam da o gün dünyaya geldi.) [Taberani]

Peygamber efendimiz bigün öğleye doğru buyurdu ki:
(Her insana duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu benzer biçimde dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Zira bugün Aşûre günüdür.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]

ûre günü hakkında birkaç hadis-i şerif meali daha:
(Aşûre günü oruç tutanın, bir senelik günahları affolur.) [Müslim, Tirmizi, İ. Ahmed, Taberani]

(Aşûrenin faziletinden faydalanın! Bu kutsal günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehitler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.) [Şir’a]

(Aşûre günü, ilim öğrenilen yada zikredilen bir yerde, birazcık oturan, Cennete girer.) [Şir’a]

(Aşûre günü, on Müslümana merhaba veren, tüm Müslümanlara merhaba vermiş benzer biçimde sevaba kavuşur.) [Şir’a]

(Aşûre günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, tüm yıl nafakası geniş olur.) [Beyheki]
MİRAC GECESİ:
Mirac, merdiven anlamına gelir. Resulullah efendimizin göklere çıkarıldığı, bilinmeyen bölgelere götürülmüş olduğu gecedir. Recebin 27. gecesidir. İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Mirac bildirilmektedir. Mirac gecesini ibadetle gündüzünü de oruçla geçirmelidir. İki hadis-i şerif meali:
(Bu gece, iyi amel eden için yüz senelik mükâfat vardır.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni]

(Recebin 27. günü oruç tutana, 60 senelik oruç sevabı verilir.) [İ. Gazali, Ebu Musa el-Medeni]

TERVİYE VE AREFE GÜNÜ:
Arefe günü, Kurban bayramından önceki gündür. Terviye, Arefe gününden bundan önceki güne denir. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Terviye günü oruç tutan ve günahtan sakınan Müslüman Cennete girer.)
[Ramuz]

(Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek senenin günahlarına kefaret olur.) [Müslim]

(Arefe günü [Besmeleyle] bin İhlâs okuyanın günahları affolup duası kabul olur.) [Ebuşşeyh]

(Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline haiz olan mağfiret olur.) [Taberani]

(Şeytan, Arefe gününden başka bir günde daha zelil, hakir ve kinli görülmez.) [İ. Malik]

(Arefe ne güzel gündür. O gün rahmet kapıları açılır.) [Deylemi]

(Arefe gününe saygı edin! Arefe, Allahü teâlânın kıymet verdiği bir gündür). [Deylemi]

MUHARREM AYI VE HİCRİ YILBAŞI:
Muharrem ayının birinci gecesi, Müslümanların kameri yılbaşı gecesidir. Muharrem ayı, Zilkade, Zilhicce ve Receb ile birlikte Kur’an-ı kerimde kıymet verilen dört aydan biridir. (Tevbe 36)

Müslümanlar, kendi yılbaşı gecelerinde ve günlerinde müsafeha ederek, mektuplaşarak tebrikleşir. Birbirlerini ziyaret eder, armağan verirler. Yılbaşını dergi ve gazetelerle kutlarlar. Yeni senenin, birbirlerine ve tüm Müslümanlara hayırlı ve verimli olması için yakarma ederler. Büyükleri, akrabayı, âlimleri evinde ziyaret edip dualarını alırlar. O gün, bayram benzer biçimde temiz giyinirler. Fakirlere sadaka verirler. (S. Ebediyye)

Muharrem ayı ile ilgili birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ayların efendisi Muharrem, günlerin efendisi Cuma’dır.) [Deylemi]

(Ramazandan sonrasında en faziletli oruç, Tanrı’ın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzlardan sonrasında en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Nesai]

(Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut; bundan dolayı o, Tanrı’ın ayıdır. O ayda bigün vardır ki, O günde Tanrı geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Gene o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi]

REGAİB GECESİ:
Recebin ilk Cuma gecesine Regaib gecesi denir. Yarın gece Regaib gecesidir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya ulaşınca, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ bu gecede müminlere ragîbetler [ihsanlar, ikramlar] yapar. Bu geceye saygı edenleri affeder. Bu gece meydana getirilen yakarma red olmaz ve namaz, oruç, sadaka benzer biçimde ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.

Perşembe günü oruç tutup gecesini de ihya etmek oldukca sevabdır. Perşembeyle beraber, Cuma günü de oruç tutmakta sakınca yoktur. (Gunye)

Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Receb ayında Tanrı’a oldukca istigfar edin, bundan dolayı Allahü teâlânın, Receb ayının her vaktinde Cehennemden azat etmiş olduğu kulları vardır. Ek olarak Cennette o şekilde köşkler vardır ki, sadece Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemi]

(Receb’in ilk Cuma gecesini [Regaib gecesini] ihya edene, mezar azabı yapılmaz. Duaları kabul edilir.) [S. Ebediyye]

(Şu beş gecede meydana getirilen yakarma geri çevrilmez: Regaib gecesi, Şaban’ın 15. gecesi, Cuma gecesi, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı gecesi.) [İ. Asakir]

Receb ayında edilen dualar kabul edilir, hatalar affedilir. Günah işleyenin cezası da kat kat olur.

CUMA GÜNÜ VE GECESİ:
Cuma, müminlerin bayramıdır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Cumadan faziletli bayram yoktur ve o günkü iki rekât namaz, Cuma günü dışındaki bin rekâttan efdaldir.) [Deylemi]
(Allahü teâlânın indinde günlerin seyyidi Cuma’dır, kurban ve Ramazan bayramı gününden de kıymetlidir. Cuma gününün beş hasletinden biri; Tanrı, Âdem’i Cuma günü yarattı. Dünyaya o gün indirildi, o gün vefat etti.)
[Buhari, İ. Ahmed]

(Musa aleyhisselam dedi ki: Ya Rabbi! Bana cumartesi gününü verdin, Muhammed aleyhisselamın ümmetine hangi günü vereceksin? Onlara Cuma gününü vereceğim, buyuruldu. İlahi! Cuma gününün kıymeti ve sevabı ne kadardır diye sordu. Ey Musa! Cuma günü meydana getirilen bir ibadete, cumartesi günü meydana getirilen yüz bin yakarma sevabı vardır, buyuruldu. Bunun üstüne Musa aleyhisselam, ya Rabbi! Beni Muhammed aleyhisselamın ümmetinden eyle diye yakarma eyledi.) [Ey Oğul İlmihali]

(Cumartesi günü Musa aleyhisselamın ümmetine, Pazar günü İsa aleyhisselamın ümmetine verildiği benzer biçimde, Cuma günü de, Müslümanlara verildi. Bugün, Müslümanlara hayır, bolluk, iyilik vardır.) [R. Nasıhin]

NETİCE: Görüldüğü benzer biçimde, tüm kutsal gün ve geceler, hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Bu gün ve gecelere uydurma diyenlerin, bu sözlerinin uydurma olduğu meydandadır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/15/kandil-geceleri-uydurma-degildir/feed/ 0 5843
Alkışlamak bid’at değildir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/15/alkislamak-bidat-degildir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/15/alkislamak-bidat-degildir/#respond Thu, 15 Aug 2019 06:58:58 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5841

Sual: Hep kafadan konuşmakla tanınan bir hoca, (Alkışlamak, Lut kavminin fena amellerinden olduğundan bid’attir) diyor. Bid’at ibadette olur. Alkış yakarma değil ki, niye bid’at oluyor?
CEVAP
O hoca, bid’atin ne işe yaradığını bilmiyor. Bid’at, sonrasında çıkan şey demekse de, sonradan çıkan şey, ibadette değil de, âdette ise mahzuru olmaz. Telefonla konuşmak, mail yazmak, âdette bid’attir. Dinde mahzuru olmaz. Günah olan bid’at, ibadette yapılandır.

İbadette bid’at, Resulullah efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” ve dört halife zamanında bulunmayıp da, dinimizde, sonradan meydana çıkarılan, uydurulan inanışlara ve yakarma niyetiyle meydana getirilen işlere, şekillere, laflara ve âdetlere denir. Alkış, hiçbir dinde yakarma değildir. Peygamber efendimizin zamanında ve daha ilkin de alkışlama âdeti vardı.

Peygamber efendimiz konuşurken, sözü duyulmasın diye, protesto olarak müşrikler alkış yapıyorlardı. Alkış, bu şekilde protesto aracı olarak kullanıldığı şeklinde, takdir maksadıyla da kullanılıyordu. Takdir için bir örnek verelim:
Ebu Cehil, Resulullah’ın öldürülmesini istiyordu. (Bunu öldürmekten başka umar yoktur. Bunu yapana, şu kadar deve, bu kadar da altın veririm) dedi. Ömer bin Hattab, yerinden fırladı. (Bu işi, Hattaboğlu’ndan başkası yapması imkansız) dedi. Ömer’i coşkuyla alkışladılar. (Haydi, Hattaboğlu, görelim seni!) dediler. (Eshab-ı Kiram kitabı)

Bugünkü mânâda alkış, bir şeyin beğenildiğini anlatmak için el çırpmak anlama gelir. Mecaz olarak da, takdir etmek anlamında kullanılır. Şimdiki temenniler, daha fazlaca beğenme işaretidir. İyi konuşanları alkışlamak caizdir, mahzuru yoktur. Fena konuşanları, haramları alkışlamak da onları beğenmek olur, günahtır. Şu demek oluyor ki günümüzde bile, iyi şeyleri protesto için kullanılırsa normal olarak fena olur.

Lut kavmi, ıslık çalmayı, el çırpmayı fena maksatlarla kullandıkları için helâk olmalarına sebep olmuştur. Bir hadis-i şerif:
(Lut kavmini helâk eden on şey:
1- Livata,
2- Fındık şeklinde çakıl taşlarını sapanla atmak,
3- Güvercinle oynamak,
4- Def çalmak,
5- İçki içmek,
6- Sakal kesmek,
7- Bıyık uzatmak,
8- Islık çalmak,
9- El çırpmak,
10- İpek gömlek giymek. Bunlara bir tane de ümmetim ilave eder: Hanım hanıma münasebette bulunmak.)
[İbni Asakir]

Alkışı iyi mânâda kullanmanın dinen hiçbir mahzuru yoktur. Hakkı söyleyenleri susturmak yada iyileri protesto için kullanmak ise normal olarak doğru değildir. Tâbiri caizse, alkış, bıçak gibidir. İyi işte kullanılırsa faydalıdır, fena işte kullanılırsa zararlıdır. Üzümden şarap da yapılıyor diye, üzümü kötülemek yanlıştır. Fena alkış da oluyor diye, iyi alkışa karşı çıkmamalıdır.

Mecelle’deki bir kuralda, (Dönemin değişmesiyle, örf ve âdete ilişkin ahkâm değişebilir) buyuruluyor. Diyelim ki, eskiden alkış sırf kötülemek için, şimdi ise takdir maksadıyla kullanılıyorsa, yargı değişmiş olur. Mecelle’nin hükmüne uyarak, değişime ayak uydurmalı, iyi yerlerde kullanmalı, fena yerlerde kullanmamalıdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/15/alkislamak-bidat-degildir/feed/ 0 5841
Seravil, şalvar değildir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/11/seravil-salvar-degildir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/11/seravil-salvar-degildir/#respond Sun, 11 Aug 2019 12:45:16 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5823

Sual: Peygamberimiz, bizim bildiğimiz şalvarı asla giymiş midir? Giymemişse bazı kimseler giydiğini iyi mi iddia edebiliyor?
CEVAP
Araplar şalvar giymediği benzer biçimde, Peygamber efendimiz de giymemiştir. Bazı kimselerin iddiası, seravil kelimesini yanlış olarak şalvar diye çeviri etmekten ileri geliyor. Nitekim cilbab kelimesini de çarşaf diye çeviri edenler olmuş, adamların de çarşaf giydirilmiş olduğu benzer biçimde komik iddialarda bulunulmuştur. Seravil, iç donu anlamına gelir. Çoğulu seravilat’tır.

Peygamber efendimizin izar giydirilmiş olduğu, seravil giymediği saygın eserlerde bildirilmektedir. Kalımlı efendi tarafınca çeviri edilen Mevahib-i ledünniyye adlı saygın eserde deniyor ki:
Fahri kâinat efendimizin, seravil denilen iç donu giydirilmiş olduğu hususunda ihtilaf edilmiştir. Şu sebeple o vakit izar giyerlerdi. Seravil Arap giysisi değildi. Bazı âlimler, Fahri kâinat efendimizin seravil giymediğine kati olarak hükmetmişlerdir. İmam-ı Nevevi, Tehzibül esma kitabında, (Hazret-i Osman, asla seravil giymedi, sadece, şehit olduğu gün giymişti) demektedir.

Eshab-ı kiram, Resulullahın sünnetine uymak için can atarlarken, Hazret-i Osman’ın o gün hariç, seravil giymemesi, Fahri kâinat efendimizin giymediğine delalet eder dediler. Hazret-i Osman’ın o gün giyinmesi de kerametine delildir. Vaka günü giyinmesi, seravilin izardan daha iyi örtücü olduğu içindir. Bununla birlikte, Ebu Ya’la, zayıf bir senetle, Fahri kâinat efendimizin giymek için bir seravil satın aldığını bildirmektedir. Şifa haşiyesinde, (Peygamber efendimizin seravil giymesi ile ilgili ifade, kalem hatasıdır) denmektedir.

Mevahib-i ledünniyye
’deki bu ifadeler gösteriyor ki, Peygamber efendimiz seyrek de olsa, seravil giymiştir. Bu seravil, iç donu anlamına gelir. Bildiğimiz şalvarlarla bir alakası yoktur. Osmanlı, seravil de, şalvar da giymiştir. Elbise şekli sünnet-i zevaiddir, mubah âdetlere uymakta sakınca olmaz. Osmanlı şalvar giymekle sünnete muhalif iş yapmış değildir. Âdet olan yerlerde şalvar giyinmek iyidir.

Seravil [iç donu] hakkında bildirilen hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
(Ümmetimden seravil giyen bayanlara, Tanrı rahmet eyleye. Ey insanoğlu kendinize seravil edinin. Bu tesettür için fazlaca elverişlidir ve kadınlarınız da dışarı çıkarken bununla korunsun.) [Bezzar, İbni Adiy, Abdürrezzak, İ. Rafii, İ. Asakir]

(Arz [yer yüzü], seravil ile namaz kılanlara istigfar eder.) [Deylemi]
(Ehl-i kitaba karşıcılık edin, seravil ve izar giyinin.)
[İ. Ahmed, Taberani]
(İhramlı kimse izar bulamazsa seravil giyer. Nalın bulamazsa topuksuz mest giyer.)
[Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai, İbni Mace, Ebu Davud, İ. Ahmed, Taberani]
(İhramlı; kamis, imame, seravil, bornoz ve mest giymesin, nalını olmayan, topukları kesik mest giyebilir.)
[Buhari, Müslim, İbni Mace, Nesai, Tirmizi, İ. Malik]
Kamis
= gömlek,
imame = sarık,
nalın = ayakkabı anlamına gelir.
İzar, belden altını örten;
rida ise, belden yukarısını örten giysidir.
İhramın da alt kısmına izar, üst kısmına rida denir. İzar, bir tür peştamal, rida ise bir tür gömlektir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/11/seravil-salvar-degildir/feed/ 0 5823
Bid’at nedir, ne değildir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/05/bidat-nedir-ne-degildir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/05/bidat-nedir-ne-degildir/#respond Mon, 05 Aug 2019 11:19:03 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5794

Sual: Bid’at nedir?
CEVAP
Bid’at
, sonradan çıkarılan şey anlama gelir. Bunlar ya âdette olur yada ibadette olur.

Âdette bid’at, sevap beklenilmeden, dünya menfaati için meydana getirilen şeylerdir. Âdette bid’at, bir ibadeti bozmazsa yada dinin yasak etmiş olduğu bir şey değilse günah olmaz. Âdette olan bid’at, ceket, pardesü giymek, çay ve kahve içmek şeklinde dinin yasak etmediği bir şey ise, günah değildir. Peygamber efendimizin papaz ayakkabısı ve Rum cübbesi giydirilmiş olduğu hadis-i şerifle bildirildi. (Tirmizi)

Fen ve fen detayları dinde bid’at değildir. Fenni buluşlara sahiplenmek, dinimizin emridir. (İlim Çin’de de olsa alın! Fen ve sanat, müminin kaybetmiş olduğu malıdır. Nerede bulursa alsın) hadis-i şerifleri, kâfirlere uymayı değil, fenni onlarda bile olsa, arayıp bulmayı emrediyor. (Mevduat-ül-ulum)

İbadette bid’at, Resulullahın ve dört halife zamanında bulunmayıp da, dinimizde, sonradan meydana çıkarılan, uydurulan inanışlara, laflara, işlere, şekillere ve âdetlere denir. İbadetlere bid’at karıştırmak büyük günahtır. Bid’ati sünnet diye işlemek haramdır. Bunların hepsini din diye, yakarma diye uydurmak yada dinin ehemmiyet verdiği şeyleri dinden ayrıdır, din buna karışmaz demek bid’attir. Bid’atlerin bazıları sövgü, bazıları büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Her bid’at sapıklıktır) buyuruldu. (Müslim)

Bid’at çıkaran, dinde noksanlık görüp bazı hükümleri değiştirmeye, yeni hükümler koymaya çalışır. Sahih hadisleri uydurma zanneder, İslam âlimlerini beğenmez. Bid’at ehli kibirlidir.

İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
Kibrin öteki günahlardan daha büyük olmasının sebebi şudur: Büyüklük sadece Allahü teâlâya mahsus iken, kulun kibirlenmesi, bir kölenin hükümdarın tacını başına geçirerek onun tahtında oturup hükmetmesine benzer. Hükümdarın bir emrini yapmayarak kabahat işlemekle, hükümdarlığına sahiplenmek, onun tahtına oturup emirler vermek içinde elbet büyük fark vardır. İşte kibirlenmek, Tanrı’ın emrini yapmamak şeklinde bir kabahat değil, bizzat ilah olmak şeklinde büyük kabahat oluyor.

Bid’atin de hırsızlık, katillik, fahişelik, içki içmek şeklinde haramlardan daha büyük olmasının sebebi budur. Günah işleyen kimse, Tanrı’ın emrine isyan etmiş olur, büyük günah işler. Fakat bid’at çıkaran kimse, Tanrı’ın, Resulünün ve Resulullahın vârisleri olan âlimlerin bildirdiği hükümleri beğenmeyip yeni hükümler koymaya, bizzat dinin sahibi olmaya çalışıyor. Kısaca Tanrı adına, Resulü adına hareket ediyor, hatta onları beğenmeyip kendi görüşünü din şeklinde ortaya koymaya çalışıyor. Bu bakımdan bid’at ehli, hırsızdan, eşkıyadan, katilden daha büyük günah işliyor. İşte bunun şeklinde sebeplerden dolayı Peygamber efendimiz, (Ben onlardan değilim, onlar da benden değildir. Onlara karşı cihad, kâfirlerle cihad şeklinde önemlidir) buyuruyor. (Deylemi)

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
(Bid’at ehli, yapacağı değişimlerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannederek bid’at çıkarıyor, bid’atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değil, kâmildir. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [çağa uydurmaya, çeşitli bid’atler çıkarmaya] çalışmak, Maide suresinin, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) mealindeki 3. âyetine inanmamak olur. (m.260)

Her bid’at sapıklıktır
Sual:
Niye yararlı olan bid’atlere itiraz edilir ki?
CEVAP
Yararlı bid’at olmaz. Hâşâ o süre Allahü teâlâ dini tamamlanmamış göndermiş olur. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Okul, kitap şeklinde dinin izin verdiği yararlı şeylere bid’at dememeli, Sünnet-i hasene, kısaca iyi iş demeli. Bid’atler, yararlı görünseler de, hepsinden kaçınmak gerekir. Hiçbir bid’atte yarar yoktur. Bugün kalbler karardığından, bazı bid’atler güzel görünse de, kıyamette hepsinin zararı olan olduğu anlaşılacaktır.

Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Din adına uydurulan her şey bid’attir, her bid’at sapıklıktır; her sapıklık da Cehenneme götürür.) [Buhari, Müslim, İbni Mace, Nesai]

Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiram ve şimdiye kadar gelen İslam âlimleri, namazı iyi mi kılmışlar, ibadetleri iyi mi yapmışlarsa, aynen o şekilde yapmak gerekir. Eklemek ve çıkarmak, dini değişiklik yapmak olur. İbadetlere bid’at sokmakla daha güzel yakarma edilmiş olmaz. (İbadetleri bizim şeklinde yapmayanlar, bizlerden değildir) hadis-i şerifini düşünerek, ibadetlere ilave ve çıkarma yaparak dini değiştirmekten oldukca sakınmalıdır!

Bid’at insan elinin değmesidir
Sual:
Bid’at, tanrısal hükümler topluluğu olan dinimize insan elinin değmesi diye tanım ediliyor. Peygamberimiz de insan, müctehidler de insandır. Peygamberimiz, değişik hükümler bildirmiştir. Müctehidlerin de, birbirinden değişik hükümleri vardır. Biri bir husus için farz derken, diğeri sünnet diyebiliyor. O süre bu insan eli değmesini iyi mi açıklayabiliriz?
CEVAP
Resulullah efendimiz, Allahü teâlânın kulu, elçisi, halifesi ve vekilidir. Vekil, kendisine verilen yetki bakımından aslolan gibidir. Kısaca aslın verdiği mevzularda yetki sahibidir. Örnek olarak, canları Allahü teâlâ alır. Bunu vekili vasıtasıyla yapar. Bir ayet-i kerime meali:
(Sizin canınızı almaya vekil kılınan ölüm meleği, canınızı alacak; sonrasında döndürülüp Rabbinize götürüleceksiniz.) [Secde 11]

Halife ve vekil, ortalama aynı anlamdadır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Sünnetimi ihya edip yürüyerek halifemdir.) [İ.Asakir]

(Sultan, yeryüzünde zıllullahtır.) [Taberani] Zıllullah, Allahın gölgesi demek değildir, Allahü teâlânın emirlerini uygulama etme yetkisine haiz halife, vekil anlama gelir.

Allahü teâlâ, yargı koyması için Resulüne yetki vermiştir. Artık Resulünün koyduğu hükümler, beşeri kanunlar değil, tanrısal hükümler olur. Müctehid âlimler de, Resulullahın vekilleridir. Onlara ictihad etme yetkisi verilmiştir. Bu değişik ictihadların rahmeti tanrısal olduğu da açıklanmıştır. Bu bakımdan, Resulullahın hükümleri şeklinde, müctehidlerin her biri rahmet olan değişik ictihadları, tanrısal hükümlere zıt kabul edilmez; şu sebeple ahirette Allahü teâlâ, insanları onların bildirdiği hükümlerle hesaba çekecektir. Şafii mezhebindekine, (Deniz haşaratını niye yedin), Hanefi mezhebindekine de, (Karşı cinse dokunduğun halde niye abdest almadın) diye sormayacaktır. Bu şekilde olunca, onların koyduğu hükümler beşeri olmaktan çıkmakta, Allahü teâlânın emrine uygun gelmektedir.

Güzel bid’at olmaz
Sual: Bu millet niye çeşitli sapık gruplara bölünmüştür?
CEVAP
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Kıyamete yakın ilim azalır, bilgisizlik artar.) [İbni Mace]

Demek ki, asr-ı saadetten uzaklaştıkça ilim azalacak, bilgisizlik çoğalacaktır. Cahillik çoğalınca da, sapıklar türeyecek, halkı sapıtmaya çalışacaklardır. Sünneti bid’at şeklinde gösterecekler, bid’atleri de sünnetmiş şeklinde cilalayıp halka sunacaklardır. Kısaca hakkı bâtıl olarak gösterecekler, bâtılları hak olarak sunacaklardır. Bu şekilde yapılınca da, o milletin sapıtması kaçınılmaz olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Hidayete kavuşan hiçbir topluluk, hakkı bâtıl, bâtılı hak göstermeye çalışmadıkça, dalâlete düşmez, kısaca sapıtmaz.) [Tirmizi]

Onun için sünneti ve bid’ati iyi bilmeli. Yaptıkları sapıklıklara, kılıf bulmak için, (Güzel bid’at) diyenlere karşı uyanık olmalı. İbadetlerde değişim olmaz, ibadeti daha güzel hâle getiremeyiz. Bu şu anlama gelir: (Tanrı bu ibadeti tamamlanmamış emretmiş, doğrusu bu şekilde olur) anlamına gelir. İbadette güzel bid’at olmaz. İmam-ı Rabbani hazretleri bunu Mektubat‘ında güzel açıklıyor. Tanrı ve Resulü iyi bilememiş de, biz mi daha iyisini bileceğiz? Değişim hayata geçirmeye ne hakkımız vardır? Âdetlerde güzel bid’at olur, bunun mahzuru olmaz. İbadette güzel bid’at olmaz. Teknolojideki yenilikler âdetler içindir, değişen teknolojinin ilerlemesiyle ibadetlerde değişim olmaz. Örnek olarak namaz kılıp bunu videoya alıp, namaz vakti erişince bunu seyretmekle namaz kılınmış olmaz. Kasete alınan Yasin-i şerifi kabre götürüp çalmakla, ölüye Yasin okunmuş olmaz. İbadete sokulan tüm aletler bid’attır. Peygamber efendimiz, (Her bid’at sapıklıktır) buyuruyor. (Müslim)

Daha iyi olur sanmamalı, her çeşit değişiklikten oldukca sakınmalı.

Ahlakta bid’at
Sual:
Kitaplarda ahlakta bid’at diye bir şey geçiyor. Ahlakta bid’at iyi mi olur, bir örnek verilebilir mi?
CEVAP
Bid’at, dinde olmayan bir şeyi yakarma olarak yapmak anlama gelir. Örnek olarak slm verirken, Selamün aleyküm demeyip elini başına vurmak, selamı alanın da aynı şekilde yada başka şekilde işaret yapması; veya fakire kibirlenmek, sünnet diye ona eteğini öptürmek şeklinde şeyler, yakarma maksadıyla yapılınca bid’at olur.

Sual: Bidat ne anlama gelir, bidat denilince ne anlayacağız?
Yanıt: Bidat, dinde sonradan meydana getirilen şey anlama gelir. Peygamber efendimizin ve Onun dört halifesinin zamanlarında bulunmayıp da, onlardan sonrasında, dinde meydana çıkarılan, yakarma olarak yapılmaya başlanan şeyler anlama gelir. Örnek olarak namazlardan sonrasında derhal Âyet-el-kürsî okumak lazım iken, ilkin Salâten tüncînâyı ve başka duaları okumak bidattir. Bundan dolayı Peygamber efendimiz zamanında bu şekilde yapılmıyordu. Bu tarz şeyleri, Âyet-el-kürsîden ve tesbihlerden sonrasında okumalıdır. Namazdan, duadan sonrasında secde edip de kalkmak bidattir. Ezanı hoparlörle okumak da bidattir. Bundan dolayı Peygamber efendimiz zamanında ezan, yüksek yere çıkarak, müezzinin kendi sesi ile okunmakta idi.

Sual: Zaman içinde, yiyecek yeme usullerinde meydana getirilen değişimler, ev, otomobil ve giyim mevzusundaki değişimler de bidat midir, bu tarz şeyleri kullanmak da mahzurlu mudur?
Yanıt: Dinde meydana getirilen her değişim ve düzeltim bidattir. Sadece, çatal, kaşık, boyun bağları kullanmak, kahve, çay içmek şeklinde şeyler, bidat değildir. Bundan dolayı, bunlar yakarma değil, âdettir ve mubahtırlar, haram değildirler. Bu tarz şeyleri yapmak, dinin emrettiği şeyi terk etmeye yada yasak etmiş olduğu şeyi hayata geçirmeye sebep olmazlar. Hadîka-tün-nediyyede diyor ki:
“Bidat, dinden olmayan, yakarma olmayan, âdet olan bir şey ise, dinimiz bunu reddetmez. Yemekte, içmekte, elbisede, gezi vasıtalarında, bina, konut, ev işlerinde, yakarma yapmak, kısaca Allahü teâlâya yakınlık niyet etmeyip, yalnız dünya işi düşünülürse, bunlar bir ibadeti hayata geçirmeye engel olmadıkça yada bir haramı işlemeye sebep olmadıkça, bidat olmazlar, dinimiz bu tarz şeyleri menetmez, yasaklamaz.”

Sual: Bidat, bir tek ibadetlerde mi olur?
Yanıt: Fıkıh kitaplarında, bidat üç türlüdür deniyor ve şöyleki sıralanıyor:
1- İslâmiyetin sövgü, inkâr alameti söylediği şeyleri yoksulluk olmadan kullanmak, en fena bidattir.

2- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan inanışlar da fena bidattir.

3- İbadet olarak meydana getirilen yenilikler, reformlar, amelde bidat olup büyük günahtır.

Âdetlerde değişim, bidat değildir
Sual: İnsanlar içinde âdet olarak meydana getirilen şeyler vardır. Bunlarda değişim yapmak da, dinin kötülediği bidat içine girer mi?

Yanıt: Âdetlerde değişim yapmak, bidat değildir. Vera sahiplerinin yapmaması iyi olur. Hadis-i şerifte;
(Benim sünnetime ve benden sonrasında, hulefâ-i râşidînin sünnetlerine sarılınız!) buyuruldu.

Sünnet sözü, yalnız olarak söylenildiği süre, İslâmiyetin bildirdiği tüm hükümler anlama gelir. Bu dinin sahibi olan Resulullah efendimiz, âdetlerde bir şey bildirmedi. Bundan dolayı Resûlullah efendimiz, insanlara dinlerini bildirmek için geldi. Dünyada muhtaç oldukları şeylerin yapılmasını öğretmek için gelmedi. Hadis-i şerifte;
(Dünya işlerinizi yapmasını siz daha iyi bilirsiniz!) buyuruldu.

Dünyanıza yararlı olan şeyleri bulup yapmanız için benim bildirmeme lüzum yoktur anlama gelir. Dini vazifelerinizi, ibadetlerinizi bilemezsiniz. Onları benden öğreniniz anlama gelir. Bunun için âdetler, İslâmiyetin haricinde kalmaktadır. İslâmiyetin haricinde olan şeylerde meydana getirilen değişimler bidat olmaz. Sadece İslâmiyet, bozuk olan âdetleri kaldırmıştır. İslâmiyete uymayan uydurma bilgiler, emekler, âdetler, doğru yoldan sapmaktır ve Allahü teâlâdan uzaklaşmaya sebep olurlar. Peygamber efendimiz, bunun için, eskiden kalma bozuk âdetleri değiştirdi. İmâm-ı Rabbânî hazretleri;
“Allahü teâlâ, dinleri, nefsi isteklerinden kurtarmak, karanlık, fena âdetleri yok etmek için gönderdi” buyurmuştur.

Sual: Âyet ve hadislerde açıkça bildirilmeyen bazı hükümleri, mezhep imamları bildirmektedir. Bunlar da sonradan çıkarılmış ve böylece bidat olmuş olmuyor mu?
Yanıt: Ehl-i sünnet âlimlerinin ibadetlerde, ictihad ile buldukları bilgiler bidat değildir. Bu detayları bulurken isabet edememeleri de kabahat olmaz. Dört mezhebin imamları, bu detayları, İslâmiyetin sahibinin izni ile, İslâmiyetin bildirdiği delillerden, senetlerden çıkarmışlardır. Bu bilgiler, İslâmiyeti değiştirmiş değil, İslâmiyete destek olmuşlardır. Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık olarak bildirilmiş şeylerde, esasen ictihad yapılmaz. Bunlar, olduğu şeklinde kabul edilir. Açık bildirilmemiş bir işi gösteren delili ararken, isabet edememek kabahat olmaz. Fakat bu kanıt kısaca doğru yol açık olup da, bu delili bulmakta yanılarak yada bir delilden çıkarılmayıp, akla uyarak meydana getirilen ibadetler, bidat olur. Bu şekilde reformlar, bir müekked sünnetin ortadan kalkmasına sebep olursa, günahı daha da oldukca olur.

Sual: Namazı kıldıktan sonrasında secde yapmak ve eli göğse koyarak selamlaşmak dinen uygun mudur?
Yanıt:
Namazı kıldıktan sonrasında secde etmenin haram olduğu Dürr-ül-muhtârda yazılıdır. Namazlardan sonrasında imam ile, eli göğse koyarak, selamlaşmak bidattir. Müslümanlıkta el ile ve vücut hareketi ile selamlaşmak yoktur. İbni Nüceym Zeynel’âbidîn Mısrî hazretleri, bu şekilde selamların günah bulunduğunu bildiriyor.

Bidat, dini değiştirmektir
Sual: Bidat, dini değişiklik yapmak midir, bunun için mi tüm bidatler kötülenmiştir?
Yanıt:
Bu mevzuda Abdülganî Nablüsî hazretleri Hadîkat-ün-nediyye kitabında diyor ki:
Bidat, sünnete kısaca Muhammed aleyhisselamın bildirdiği din bilgilerine muhalif olan, ters düşen, din cahillerinin, boş kafalarından çıkan inanç, amel ve sözler anlama gelir. Allahü teâlâ, kullarını kendisine tapınmak için yarattı. İbadet, insanoğlunun Rabbine, hakir, aciz, muhtaç bulunduğunu göstermesidir. Bu da, her aklın, nefsin, âdetlerin güzel ve çirkin dediklerine uymayıp, Allahü teâlânın güzel ve çirkin dediklerine teslim olmak, gönderilmiş olduğu Kitaba, Peygamberlere inanmak ve bunlara doğal olarak olmak anlama gelir. Bir insan, bir işi, Rabbinin izin verdiğini düşünmeden, kendi görüşü ile yaparsa, Rabbine kulluk yapmamış olur. Bu iş, inanmakta ve inanılması lazım olduğu söz birliği ile bildirilmiş olan şeylerden ise, bu inanışı, Küfre sebep olan Bidat olur. Bu iş, itikatta olmayıp da, yalnız dinden olan sözde ve işte kalırsa, fısk, büyük günah olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, dinde bir şey meydana çıkarırsa, bu şey ret olunur.)

Bu hadis-i şerif gösteriyor ki, dinden olmayan bir inanç, bir söz, bir iş, bir hâl ortaya çıkarılır ve bunun din, yakarma olduğuna inanılırsa, veya İslâmiyetin bildirmiş olduklarında bir fazlalık yada noksanlık yapılırsa ve bunu yapmakta sevap beklenirse, bu yenilikler, değişimler, Bidat olur.

İbadette olmayıp, âdette olan yenilikler, değişimler bidat olmaz. Örnek olarak, yemekte, içmekte, binme ve taşıma vasıtalarında, binalarda meydana getirilen yenilikleri, değişimleri dinimiz reddetmez. Bunun için, masada, ayrı tabaklarda, çatal kaşık ile yiyecek, otomobile, uçağa binmek, her çeşit bina, ev ve mutfak eşyası kullanmak ve tüm fen detayları, fen aletleri, dinde bidat değildir. Bu tarz şeyleri yapmak ve yararlı yerlerde kullanmak caizdir, hatta, farz-ı kifâyedir. Örnek olarak radyo, hoparlör, elektronik makineler yapmak, bu tarz şeyleri ibadetlerin haricinde kullanmak caizdir. Hoparlör ile ezan, Kur’ân-ı kerim okumak, ibadeti değiştirmektir ki, bidat olur. Ezanın uzaklardan işitilmesi için hoparlör kullanmamalı, her mahalleye camiler yapmalı, her mahalle camisindeki müezzin efendiler ayrı ayrı ezan okumalıdır.”

Sual: Dinde bir şeyin bidat olup olmamasındaki ölçü nedir?
Yanıt:
Dinde bidat; Eshâb-ı kiram ve tâbiin zamanından sonrasında, Resûlullah efendimizin izni olmadan, dinde meydana getirilen eklemeler ve noksanlıklar, kısaca yakarma olarak meydana getirilen, sevap olduğu kabul edilen değişimler anlama gelir. Dinde düzeltim, değişim yapmak da, dinde bidat anlama gelir.

Yemekte, içmekte bidat olur mu?
Sual: Yemekte, içmekte, giyinmekte, ulaşım vasıtalarında ve ev işlerinde de bidat olur mu?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak Hadîka-tün-nediyye kitabında deniyor ki:
“Bidat, dinden olmayan, yakarma olmayan, âdet olan bir şey ise, dinimiz bunu reddetmez. Yemekte, içmekte, elbisede, seyrü sefer, ulaşım vasıtalarında ve bina, konut, ev işlerinde, yakarma yapmak, kısaca Allahü teâlâya tekarrüb, yakınlık niyet etmeyip, yalnız dünya işi düşünülürse, bunlar bir ibadeti hayata geçirmeye mâni olmadıkça yada bir haramı işlemeye sebep olmadıkça, bidat olmazlar. Dinimiz bu tarz şeyleri menetmez.” Bidat üç türlüdür:
1- İslâmiyetin sövgü alameti söylediği şeyleri yoksulluk olmadan kullanmak, en fena bidattir. Kafirlere hile olarak kullanmanın caiz olur denildiği Berîkada yazılıdır.

2- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan inanışlar da fena bidattir.

3- İbadet olarak meydana getirilen yenilikler, reformlar, amelde bidat olup büyük günahtır. Âlimler, ameldeki, ibadetteki bidatleri ikiye ayırmışlar, hasene ve seyyie demişlerdir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri âlimlerin hasene dedikleri bidatlere bidat dememiş, sünnet-i hasene demiştir. Bidat-i seyyie dediklerine bidat demiş, bu tarz şeyleri oldukca kötülemiştir. Vehhabiler ise, hasene denilen, beğenilen bidatlere de, seyyie demiş, bu tarz şeyleri yapanlara kâfir, müşrik demişlerdir.

Sual: Dinde bidat olanlar, bir tek Peygamberimizin vefatından sonrasında ortaya çıkanlar mıdır?
Yanıt:
Bidat demek, Peygamber Efendimizin ve Onun dört halifesinin zamanlarında bulunmayıp, dinde, sonradan meydana çıkarılan, uydurulan inanışlara, laflara, işlere ve âdetlere denir. Bunların hepsini din diye, yakarma diye uydurmak yada dinin önem verdiği şeyleri dinden ayrıdır, din buna karışmaz demek bidattir. Bidatlerin bazıları sövgü, bazıları da büyük günahtır.

Masada yiyecek yiyecek
Sual: Masada yiyecek yiyecek, çatal, kaşık kullanmak, lüks otomobillere binmek, sonradan çıkmış olduğu için bidat mıdır ve bu tarz şeyleri kullanmakta dinen sakınca olur mu?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak İbni Âbidînde deniyor ki:
“Resûlullah efendimizin ve Ondan sonrasında dört halifesinin devam suretiyle yaptıkları şeylere Sünnet denir. Sünnet-i hüdâyı terk etmek mekruhtur. Sünnet-i zâideyi terk mekruh değildir.”

Abdülganî Nablüsî hazretleri, Hadîka kitabında buyuruyor ki:
“Resûlullah efendimiz, kendisinin yakarma olarak yapmış olduğu şeyleri terk edeni inkâr etmedi ise, kısaca darılmadı ise, bu ibadetlere Sünnet-i hüdâ denir. Bu tarz şeyleri sürekli yapmış oldu ise, Sünnet-i müekkede denir. Resûlullah efendimizin âdet olarak yapmış olduğu şeylere Sünnet-i zâide yada Müstehab denir. İyi işlere sağdan adım atmak, sağ el ile yapmak, bina yapmakta, yemekte, içmekte, oturmakta, kalkmakta, yatmakta, elbisede, aletlerde yapmış olduğu ve kullandığı şeyler böyledir. Bu tarz şeyleri yapmamak ve un eleği, kaşık şeklinde âdette bidat olan şeyleri, kısaca sonradan ortaya çıkan âdetleri yapmak dalalet olmaz. Günah olmaz.”

Bundan anlaşılıyor ki, masada yiyecek, çatal, kaşık kullanmak, karyolada yatmak ve konferanslarda, mekteplerde terbiye ve fen derslerinde, radyo, tv ve teyp kullanmak ve her çeşit nakil vasıtalarına binmek, gözlük, hesap makinesi şeklinde fen vasıtalarından yararlanmak caizdir. Bundan dolayı bunlar, âdette bidattirler. Sonradan meydana çıkan şeylere Bidat denir. Âdette olan bidatleri, yenilikleri haram işlemekte kullanmak haram olur.

Adette bidat olanları yapmak
Sual: Adette bidat ne anlama gelir ve adette bidat olan şeyleri yapmanın günahı olur mu?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak Hadîkada buyuruluyor ki:
“Un eleği ve kaşık şeklinde şeyler zaman-ı saadette yok idi. Sonradan meydana çıktılar. Bu şekilde, Allahü teâlâya tapınmak ve sevap kazanmak niyeti olmaksızın meydana çıkarılan şeylere, Adette bidat denir. Bunlar, hadîs-i şerifte dalalet, sapıklık olarak bildirilmiş olan bidatlerden değildirler. Bu tarz şeyleri yapanlara ceza verilmeyecektir. Vera sahiplerinin yapmaması daha iyi olur. Adamların fazla yiyerek yağ bağlaması da böyledir. İmâm-ı Münâvî hazretleri, Câmi’-us-sagîr şerhinde; “Kıyamet alametlerinden biri, adamların yağlanmasıdır” buyurdu. Adette bidatlerden biri de, tütün ve kahve içmektir. Zamanımızda iyi fena her insan bu tarz şeyleri kullanmaktadır. Bunlar için çeşitli şeyler söyleniyor ise de, sözün doğrusu, ikisine de haram ve mekruh dedirtecek bir sebep yoktur. Her ikisi de, Adette bidattir. Herhangi bir sebep göstererek bunlara haram diyen kimse, adette bidat olan şeye haram demiş olur. Adette bidate haram denilemeyeceğini, cumhûr-i ulemâ bildirmiştir. Sultanın komut ve yasak etmesine erişince, bunlar, Allahü teâlânın komut ve yasaklarına uygun olursa, itaat vacip olur. Kendi düşüncesi, görüşü ile olana itaat vacip değildir. Resûlullah efendimizin tüm komut ve yasakları, Allahü teâlânın komut ve yasaklarına uygun idi. Kendiliğinden bir şey bildirmedi. Bu şekilde olmasaydı, Onun her sözüne itaat vacip olmazdı. Sultanın, kendi aklı, düşüncesi ile verdiği emre itaat da, elbet vacip olmaz. Sadece, emri veren, zulüm, işkence yaparsa, bundan korkan kimsenin, sultanın bu şekilde mubahları yasaklamasına itaat etmesi vacip olur. Bundan dolayı, bir Müslümanın kendini tehlikeye sokması caiz değildir. İşte, bu şekilde yasaklandığı süre, kahve, sigara içmemek vacip olur. Fakat, gene, haram yada mekruh oldukları için değil, kendini zulümden kurtarmak için içmemeye niyet etmek lazımdır. Ülül-emre itaat demek, Müslüman olan amirlerin, hak suretiyle olan komut ve yasaklarına uymak anlama gelir.”

Bidat, doğru yoldan ayrılmaktır
Sual: Âyet-i kerimelerden ve hadîs-i şeriflerden yanlış mana çıkaranlar, bidat sahibi mi, yoksa kafir mi olur?
Yanıt:
Kur’ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan bir şeye inanmayan yada kuşku eden kimse Kafir olur. Açık olarak bildirilmemiş, şüpheli olan emirlere yanlış mana vermek Bidat olur. Kur’ândan, hadisten yanlış mana çıkarana Bidat sahibi denir. Kendi anladıklarına, düşüncelerine Kur’ân, hadîs diyene Zındık denir. Bu yanlış anladığına inanan, bidat sahibi olur. Bu şekilde şey olmaz, aklım kabul etmez derse, kafir olur. Bir harama mubah diyen kimse, bir âyete yada hadîs-i şerife dayanarak söylüyorsa, kafir olmaz, bidat sahibi olur. Bidat sahipleri, Kur’ândan ve hadîs-i şeriflerden yanlış mana çıkarıyorlar. Zındıklar ise, kendi anladıklarına, düşüncelerine âyet ve hadis diyor.

Bidat itikadı, yanlış, sapık inanmaktır. İmanın bozuk ve sapık olmasıdır. Müslümanların bir çok, bu fena hastalığa yakalanmışlardır. His organları ile anlaşılamayan, hesap ile ulaşılamayan şeylerde akıl yürütmek ve aklın yanıldığı şeylere inanmak, insanı bu hastalığa götürür.

Her bidat sahibi, Kur’ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde manaları açık olmayan inanç bilgilerinde, yanlış tevil yaparak, yanlış mana çıkardığı için, hak yoldan ayrılmıştır. Oysa, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Kur’ân-ı kerimden kendi aklı ile, kendi düşüncesi ve bilgisi ile mana çıkaran kafirdir.)

Kur’ân-ı kerimden ve hadîs-i şeriflerden çıkarılan ilimler içinde, kıymetli ve doğru olan, yalnız Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıkları ve bildirdikleridir. Ehl-i sünnet âlimleri, bu ilimleri, Eshâb-ı kiramdan öğrendi. Bunlar da, Resûlullah efendimizden öğrendiler. Her bidat sahibi ve her bilgisiz, tuttuğu yolun, Kur’ân-ı kerime ve hadîs-i şeriflere uygun bulunduğunu sanır ve iddia eder. Oysa o halde olanların, Kur’ân-ı kerimden ve hadîs-i şeriflerden çıkardıkları her mana, makbul ve saygın değildir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/05/bidat-nedir-ne-degildir/feed/ 0 5794
Kur’anda her şey açık değildir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/26/kuranda-her-sey-acik-degildir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/26/kuranda-her-sey-acik-degildir/#respond Fri, 26 Jul 2019 15:41:26 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5747

Sual: Hadisler olmadan Kur’anla amel edebilir miyiz?
CEVAP
Hadis-i şerifler olmadan Kur’an-ı kerimle amel etmek mümkün olmadığı benzer biçimde, mezhepler olmadan da hadis-i şeriflerle amel etmemiz mümkün olmaz. İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
İmam-ı Beyheki Delail kitabında şöyleki rivayet eder:
Eshab-ı kiramdan İmran bin Husayn (Radıyallahü anh), şefaatle ilgili bazı hadisler nakleder. Oradakilerden biri der ki:
— Siz hadisler bildiriyorsunuz, fakat biz bunlarla ilgili Kur’anda bir şey bulamıyoruz.

İmran bin Husayn hazretleri buyurur ki:
— Sen Kur’anı okudun mu?
— Evet.

— Kur’anda sabah namazının farzının iki, akşamınkinin üç, öğle, ikindi ve yatsının farzının ise dört rekât olduğuna rastladın mı?
— Hayır.

— Peki, bu tarz şeyleri kimden öğrendiniz? Bizlerden [Eshab-ı kiramdan] öğrenmediniz mi? Ikimiz de Resulullahtan öğrenmedik mi? Peki Kur’anda kırk koyunda bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar paraya şu kadar dirhem zekât düştüğüne rastladın mı?
— Hayır.

Öyleyse bu tarz şeyleri kimden öğrendiniz? Bizlerden öğrenmediniz mi? Ikimiz de Resulullahtan öğrenmedik mi? Hac sûresinde (Eski evi [Kâbe’yi] tavaf etsinler) âyetini okumadınız mı? Peki orada Kâbe’yi yedi kere tavaf edin diye bir ifadeye rastladınız mı?
— Hayır.

— Allahü teâlânın Kur’anda şöyleki buyurduğunu duymadınız mı?
(Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa da ondan kaçının.) [Haşr 7]

Hazret-i İmran ondan sonra buyurur ki:
Sizin bilmediğiniz bizim Resulullahtan öğrendiğimiz daha oldukça şey vardır. (Mizan-ül-kübra)

Kur’ana gore yakarma
Sual:
(Namaz, zekât ve oruç benzer biçimde ibadetleri, “uyduruk din”e şu demek oluyor ki hadislere yada mezheplere gore değil Kur’ana gore yerine getirmelidir) diyenler oluyor. Hadisler ve mezhepler Kur’ana aykırı mıdır?
CEVAP
Mezhepsizler, (İslam’a gore yakarma edelim) diyorlardı. Bunlar da, (Kur’ana gore yakarma edelim) dediklerine gore, mezhepsizlerin başka kolu oluyor. Bu kasıtlı bir düzeltim ve oldukça cahilce bir tekliftir. (Ülkeyi kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere gore değil, yalnız Anayasaya gore yönetim etmeli) demekten daha yanlıştır. Her şey Anayasa’da olmaz, Anayasa kanunlara havale eder. Kur’an-ı kerimde namazın farzlarını, namazı bozan şeyleri, namazın rekâtlarını bile bulamayız. Zekâtın farzını, kaçta kaç verileceğini, uşrun ne oranda verileceğini, Kur’an-ı kerimde bulamayız. Namazın, zekâtın, orucun farzlarını, orucu bozanları Kur’an-ı kerimde bulamayız. Bu tarz şeyleri Peygamber efendimiz bildirmiştir. Peygamber efendimizin bildirdiklerini de, mezhep imamlarımız açıklamıştır. Onun için namaz, oruç ve zekât benzer biçimde ibadetler sadece mezheplere gore uygulanır. Kur’an-ı kerime hatta hadis-i şeriflerden kendi anladığımıza gore bile uygulayamayız.

Resulullah efendimizin bildirdiklerine ve mezheplere uyduruk din denmesi de, oldukça çirkin bir iftiradır. Kur’an-ı kerimde, (Resulüme uyun) buyuruluyor. Resulullah’a uymamak Kur’an-ı kerime şu demek oluyor ki Allahü teâlâya uymamak olur. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bazı kibirli kişiler çıkacak, “Tanrı Kur’anda bildirilenden başka bir şeyi haram kılmadı” diyecek. Vallahi billahi ki, benim emrettiğim, yasakladığım, koyduğum hükümler de vardır. Bunların sayısı Kur’andaki hükümlerden daha çoktur.) [Ebu Davud]

(Kur’andan başka kanıt kabul etmem diyenler çıkacaktır.) [Ebu Davud]

(Hadisi bırak, Kur’ana bak diyerek bana inanmayanlar çıkacaktır.) [Ebu Ya’la]
(Yalnız Kur’andaki helal ve haramı kabul ederim diyenler çıkacaktır. İyi bilin ki, Peygamberin haram kılması, Tanrı’ın haram kılması gibidir.)
[Tirmizi, Darimi]
(Cebrail aleyhisselam, Kur’an benzer biçimde, açıklaması olan sünneti de getirdi.)
[Darimi]

(Bana Kur’anın misli kadar daha yargı verildi.) [İ. Ahmed]

İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
(Bizlere yalnız Kur’andan söyle) diyen birine, İmran bin Husayn hazretleri, (Ey ahmak! Örnek olarak Kur’anda, namazların kaç rekât bulunduğunu bulabilir misin?) buyurdu. Hazret-i Ömer de, (Farzların seferde kaç rekât kılındığını Kur’anda bulamadık) diyene, (Allahü teâlâ bizlere Resulullah’ı gönderdi. Kur’anda bulamadığımızı Ondan gördüğümüz benzer biçimde yaparız. O, seferde 4 rekâtlı farzları 2 kılardı) buyurdu. (Mizan-ül-kübra)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/26/kuranda-her-sey-acik-degildir/feed/ 0 5747
İnsan başı boş değildir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/21/insan-basi-bos-degildir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/21/insan-basi-bos-degildir/#respond Sun, 21 Jul 2019 10:26:52 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5722

Bir okuyucu, ateist bir bayanın şu görüşlerini yazmış:
“İnsanın et yemeye gereksinimi [ihtiyacı] vardır. İslam dini domuzu yasaklamakla bizi bu gıdadan yoksun ediyor. İnsanın cinsel gereksinimi vardır. İslam, yabancılarla yada kendi yakınları ile birlikte olmayı yasakladığı için bekarlar cinsel gereksinimden yoksun kalıyor. Vücudun güneşe doğrusu D vitaminine gereksinimi vardır. D vitamini eğer olmazsa raşitizm hastalığı olur. Bayanları kapatmakla D vitamininden yoksun bırakıyor. Bunun şeklinde yasaklar kalkıp Müslümanlar özgürlüğe kavuşturulmadıkça İslamiyet çağdaş din olması imkansız.”
Okuyucu soruyor: Bu şekilde düşünenlerin sesini kesmek için bunlar düzeltilemez mi?
CEVAP
Biz okuyucuyu daha oldukça yadırgadık. Dini biz mi kurduk da, biz değiştirelim. Kanunları bile kim yapmışsa, gene onlar değiştirmiyor mu? Millet meclisi koymuşsa, gene meclisin değiştirmesi gerekir. Hepimiz dini değiştirirse, ortaya insan sayısı kadar din çıkar. Artık buna da din denmez.

Ateistin iddiaları ilimden yoksundur. Domuz eti yemeyince gıdasız kalmayız. O Tanrı, besmelesiz kesilen kuzu etini de yasaklıyor. Kim buyruk dinleyecek diye sınav ediyor. Domuz eti, serçe eti şeklinde leziz olsa da, imtihanı kazanmak için Tanrı’ın emrine uymak gerekir.

Ateist, nikaha da saldırıyor. İnanmayan toplumlarda bile, nikah belli bir seviye sağlar. Hayvanlar şeklinde düzensiz yaşamayı korumak için çaba sarfetmek oldukça tuhaftır. Nikah kalkınca ana baba mefhumu kalkar.

Ateistin tesettürü, D vitaminine engel şeklinde göstermesi de oldukça gülünçtür. Soğuk ülkelerde yaşayan insanoğlu ister istemez kapalı geziyorlar. D vitamini alamadıkları için hasta mı oluyorlar? İslam ülkelerindeki tesettürlü bayanlar, kapandıkları için, raşitizm hastası mı oluyorlar? Uzmanların bildirdiğine nazaran, yüzün yeteri kadar güneş ışığına maruz kalması sonucunda lüzumlu olan D vitamini alınır. Fazla D vitamini zehirlenmelere, mühim zararlara neden olur. Sıcak bölgelerdeki insanların esmer yada siyah olması D vitamininin yeterinden fazla meydana gelmesine engel olur. D vitamini ne olursa olsun güneşten alınması gerekmez. Birçok gıdada D vitamini vardır. Örnek olarak, balık, et, süt, tereyağı yumurta şeklinde gıdalarda D vitamini vardır. Tesettürü D vitamini almaya engel göstermek çürük bir iddiadır.

Büyük İslam âlimi İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın mubah etmiş olduğu, izin verdiği şeylerin çeşidi ve sayısı pek çoktur. Haram etmiş olduğu, yasak etmiş olduğu şeyler ise, pek azdır. Mubahlardaki yarar ve lezzet haramlardan oldukça fazladır. Allahü teâlâ mubah işleyeni sever, haram işleyeni sevmez. Aklı olan kimse, acele geçen bir lezzet için, Allahü teâlâyı gücendirmeyi normal olarak istemez. (m.163)

Allahü teâlâ kullarına oldukça acıma ve ikram ederek, mubahlarla zevklenmeye izin vermiş ve pek oldukça şeyi mubah etmiştir. Helal olan bu sayısız zevkleri, lezzetleri bırakıp da, haram edilen birkaç zevke sapmak, Tanrı’a karşı, ne kadar edepsizlik olur. Hem de, haram etmiş olduğu lezzetleri, daha fazlası ile mubahlarda da yaratmıştır. Helal olan çeşitli nimetlerin zevkleri bir yana, insanoğlunun işinden, Rabbinin razı olmasından daha büyük zevk olur mu? Bir kölenin işini, efendisinin beğenmemesinden daha büyük sorun olur mu? Biz kuluz, sahibimiz olan Tanrı’ın emrindeyiz. Başı boş değiliz. (m.73)

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, kullarına zulmetmez, onlar kendilerine zulmediyorlar. [Yani onları azaba, sürükleyen çirkin işleridir.]) [Nahl 33]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/21/insan-basi-bos-degildir/feed/ 0 5722
Namaz şov değildir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/29/namaz-sov-degildir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/29/namaz-sov-degildir/#respond Sat, 29 Jun 2019 06:55:45 +0000 Dinimiz>İbadetlerimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5616

Sual: Malum gazetelerden biri, belediye otobüsünün içinde namaz kılan şoförün resmini çekip, (Birilerine yaranmak için şov yapıyor) diye manşet atmış. Müslüman bir ülkede namaz kılana bu şekilde hakaret iyi mi yapılır?
CEVAP
Bu haber, namazın dindeki önemini bilmememizden meydana gelmektedir. Bazı cahiller de, (Yolda namaz mı kılınır? Akşam eve gidince kaza edersin) diyorlar. Namaz, zamanında yapılması ihtiyaç duyulan vakitli bir ibadettir. Acıkan hiç kimseye, (Şimdi yeme, birkaç gün sonrasında hepsinin yerine daha oldukça yersin) demek ne kadar yersizse, (Namazlarını gece kaza edersin) demek bundan daha yersizdir.

Müslüman, işinden ve aşından olacağını bilse de namazını gene kılar. Bu yüzden işinden olan oldukça Müslüman olmuştur. Namazdan ödün verilmez. Şundan dolayı namazın dindeki yeri oldukça büyüktür. Otobüsün içinde olur, haricinde olur, yol ortasında olur, muhakkak kılması lazımdır. İslam âlimlerinin büyüklerinden Seyyid Abdülhakim Arvasî hazretlerinin, (Bir zaman namazım kazaya kalmaktansa Tanrı bin kere canımı alsın!) buyurması namazın önemini göstermektedir. Asırlardır Müslümanlar her yerde, devamlı namaz kıldılar. Bir art niyetleri mi vardı? (Birilerine yaranmak için şov yapıyor) diyor. Peki, o birileri kime yaranmak için namaz kılıyor? Normal olarak her Müslüman Tanrı rızası için namaz kılar. Tanrı’a inanmayanlar bunu anlayamaz. Sabah hepimiz uyurken o kalkıp namaz kılar. O saatte kime yaranacak? Buna iyi mi şov denir?

Âşık olmayan aşktan anlamaz. Mecnun’a, (Leyla kara kuru bir kız. Niye onu seviyorsun?) demişler. (Siz, ona benim gözümle baksanız, yanarsınız) demiş. Namaz aşkı olmayan da, namazı şov zanneder.

Dinden imandan ve namazdan haberi olmayan kimsenin, (Her gün her yerde namaz mı kılınır? Kılanların bir art niyeti vardır) diye düşünmesi, ya cahilliktir yada din düşmanlığıdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/29/namaz-sov-degildir/feed/ 0 5616
Kabir azabı kâbus gibi değildir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/30/kabir-azabi-kabus-gibi-degildir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/30/kabir-azabi-kabus-gibi-degildir/#respond Tue, 30 Apr 2019 06:49:33 +0000 Ahiret gününe iman>Ölüm ve kabir hayatı]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5329

Sual: Ölüme rüya, mezar azabına kâbus demek doğru mudur?
CEVAP
Hayır, oldukca yanlıştır. Ölüm, mümin için nimet, kâfir için musibettir. Allahü teâlâ, Azrail aleyhisselama, (Dostlarımın canını kolay al, düşmanlarımınkini de güç al) buyurdu.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin öleceği zaman, rahmet meleklerini görür, can verme acısını duymaz. Ruhu tereyağından kıl çeker gibi, kolay çıkar, nimetlere kavuşur.) [Bezzar]

Mümin bu anda oldukca sevinir. Hazret-i Azrail, bu şekilde mümine, (Korkma, Erhamürrahimine gidiyorsun, aslolan vatanına kavuşuyorsun, büyük devlete erişiyorsun) der. Bu şekilde hiç kimseye bundan daha şerefli bigün yoktur. Müminin ruhunun bedenden ayrılması, kısaca ölmesi, esirin hapisten kurtulması gibidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ölüm, mümine en kıymetli hediyedir.) [Taberani]

Ölmek, rüya değildir. Ölmek yok olmak da değildir. Varlığı bozmayan bir iştir. Ölüm, ruhun bedene olan bağlılığının sona ermesidir. Ruhun bedenden ayrılmasıdır. Ölüm, bir halden başka hale dönmesi, bir evden bir eve göçtür. Allahü teâlâya kavuşmayı isteyen mümin, ölümü fena görmez. Bundan dolayı ölüm, dostu dosta kavuşturan bir köprüdür. Cenneti seven ve ona hazırlanan ölümü sever. Bundan dolayı ölüm olmayınca Cennete girilmez.

Dünya yaşamı rüya gibidir. Ölüm uyandırıp rüya bitecek, hakiki yaşam başlayacaktır. Hadis-i şerifte, (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) buyuruldu. (Sefer-i Ahiret)

Kabir azabı kâbus değil, hakiki azaptır. Bu hususlar hadis-i şeriflerle açıkça bildirilmiştir. Ölünce müminin ruhu nimetlere kavuşur, kâfirinki ise azaba maruz kalır. Hadis-i şerifte, (Kabir ya Aden bahçesi yada Cehennem çukurudur) buyuruldu. (Tirmizi)

İnsanlar uykudadır
Sual:
(İnsanlar uykudadır) hadisine, peygamber de dâhil mi?
CEVAP
Enbiya ve evliya ölmeden ilkin ölmüş, öldükten sonrasında verilecek nimetlere kavuşmuş, dünyada gafletten uyanmıştır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/30/kabir-azabi-kabus-gibi-degildir/feed/ 0 5329
Allah’ın rahmeti lüzumsuz değildir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/01/allahin-rahmeti-luzumsuz-degildir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/01/allahin-rahmeti-luzumsuz-degildir/#respond Mon, 01 Apr 2019 00:57:22 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5189

Sual: Bir dost, “inanç etmek için kelime-i şehadetteki Muhammedün Resulullaha lüzum yok, la ilahe illallah demek yetişir” dedi. İslam’ın birinci şartında kelime-i şehadette Muhammedün Resulullah yok mudur? Amentü’nün sonunda, (Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü) demiyor muyuz? Bu şekilde inanç sahih midir? Kelime-i şehadetin manası nedir?
CEVAP
Kelime-i şehadetin manası şudur:
(Ben şehadet ederim ki, doğrusu görmüş benzer biçimde bilirim ve bildiririm ki, Tanrı’tan başka ilah yoktur. Ve gene şehadet ederim ki, Muhammed aleyhisselam Onun kulu ve resulüdür.)

Peygamberlere inanç, imanın şartıdır. Bunlardan birine bile inanmayan Müslüman olması imkansız. Örneğin Hazret-i Âdem peygamber değil diyen Müslüman değildir.

(Muhammedün Resulullaha lüzum yok) demek, İslamiyet’in bildirdiği şeylere inanmayın demenin başka şeklidir. Şundan dolayı, (Muhammedün Resulullaha lüzum yok) demek, hâşâ Allahü teâlâyı cahillikle itham etmek olur. Lüzum olmasaydı, Kelime-i şehadette, tehıyyatta, ezanda, âyet-i kerimelerde, hadis-i kudsilerde onlarca kere asla bildirilir miydi?

İnanmak
tabirinin bir manası da beğenmek anlamına gelir. Dinde bildirilen bir hususa inanılmış olduğu halde, beğenmeyenin imanı gider. Örneğin sünnet olan sakal-ı şerife inanılmış olduğu halde, beğenmeyen dinden çıkar. Nerde kaldı ki, dinin sahibini, peygamberini beğenmeyen müslüman olabilsin.

(Muhammedün Resulullaha lüzum yok) demek, Allah’ın rahmetine lüzum yok demek midir yoksa Tanrı’a da, Kur’ana da, Peygambere de inanmayın demek midir? Kur’an-ı kerim baştan sona kadar Resulullah efendimizi övmektedir. Bu konudaki üç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Biz seni âlemlere rahmet olarak yolladık.) [Enbiya 107]
(De ki, ey insanoğlu, ben, Allah’ın hepiniz için gönderilmiş olduğu Resulüyüm.)
[Araf 158]
(Biz seni tüm insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak yolladık; fakat insanların bir çok bunu bilmez.)
[Sebe 28]

Resule uymak şarttır
(Muhammedün Resulullaha lüzum yok) demek, Resulullaha uymaya lüzum yok demek midir? Allahü teâlâ onlarca kere, Muhammed aleyhisselama inanç edip uymayı emrediyor, uymayan Müslüman olması imkansız, kâfir olur buyuruyor. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!) [Nur 54]
(De ki, “Tanrı’a ve Peygambere itaat edin! Eğer
[uymayıp] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Elbet Tanrı kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32]
(Tanrı ve Resulü, bir işte yargı verince, artık inanmış hanım ve adama, o işi kendi isteğine bakılırsa, tercih, seçme hakkı kalmaz.) [Ahzab 36]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/01/allahin-rahmeti-luzumsuz-degildir/feed/ 0 5189