hikmetleri – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Mon, 24 Jun 2019 01:30:54 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 İbadetlerin hikmetleri https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/24/ibadetlerin-hikmetleri/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/24/ibadetlerin-hikmetleri/#respond Mon, 24 Jun 2019 01:30:53 +0000 Dinimiz>İbadetlerimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5591

Sual: Musa Carullah (Fıkıh kitapları yazılırken ibadetlerde, azabı ve sevabı esas tutarak İslamiyet’i toplumsal bir din olmaktan yoksun bırakmışlar. Şu oldukça günah diyecek yerde, ibadetlerin faydalarını, hikmetlerini anlatsalardı, sevap ve azap yerine, akıl ve zekayı koysalardı, İslamiyet toplumsal bir din olmaktan yoksun olmazdı) diyor. Bu sözde doğruluk oranı yok mu?
CEVAP
Musa Carullah reformcudur, dini değişiklik yapmak istiyor. Onun sözünün asla önemi olmaz.

İbadetlerin dünyevi faydalarını, hikmetlerini, Allahü teâlâ kasten bildirmedi. O süre yararını anlayıp emri yapınca, Tanrı’ın emri için değil, o ibadetin faydası için yapılmış olur. Bu da yakarma olmaz.

Yalnız yakarma değil, inanç bile böyledir. İslam âlimleri imanı şöyleki tanım ediyorlar:

İman, Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği dini, akla, tecrübeye ve felsefeye uygun olup olmadığına bakmadan onaylama etmek şu demek oluyor ki kabul edip, beğenip, inanmaktır. Akla uygun olduğundan onaylama etmek, aklı onaylama etmek olur, Resulü onaylama etmek olmaz. Ya da Resulü ve aklı beraber onaylama etmek olur ki, o süre Peygambere güven tam olmaz. Tam olmayınca, inanç olmaz. Allahü teâlâ mealen buyuruyor ki:
(O muttakiler gayba [görmeden Resulümün bildirdiği her şeye] inanç ederler.) [Bekara 3]

Allahü teâlânın Resulü de buyuruyor ki:
(Dini [dinin emir ve yasaklarını] aklı ile ölçenden daha zararlısı yoktur.) [Taberani]

Nazara şu demek oluyor ki göz değmesine inanmayan bir kimse, (Bugün fen, gözle görülemeyen şuaların iş yaptığını açıklıyor. Sözgelişi bir kumanda ile TV’yi, radyoyu yada arabamızı açıp kapatabiliyoruz. Bunun için gözlerden çıkan şuanın zarar verebileceğine artık inanıyorum) dese bunun kıymeti olmaz. Zira bu insan dine değil, kumandadan çıkan şuaya inanıyor. Ya da şua ile beraber Peygambere inanıyor. Şu demek oluyor ki fen kabul etmiş olduğu için, şuaların tesirini gözü ile görmüş olduğu için inanıyor ki bu inanç olmaz. Dinde bildirilen her şeyi, fen kanıtlama edemese de, yarar yada zararını gözü ile görmese de, gene inanmak lazımdır. Hakiki inanç gayba inanmaktır şu demek oluyor ki görmeden inanmaktır. Gördükten sonrasında artık o inanç olmaz. Gördüğünü itiraf etmek olur.

İslamiyet’e uymaya, tapınmak denir. Müslümanlar, Allahü teâlâ emrettiği için, vazifeleri olduğundan yakarma eder. İslamiyet’in emirlerinde ve yasaklarında, kulların dünyaları ve ahiretleri için nice faydalar bulunmakla birlikte, yakarma ederken, Allahü teâlânın emri bulunduğunu, kulluk vazifesi bulunduğunu niyet etmek, düşünmek lazımdır. Bu şekilde düşünmeden meydana getirilen iş, yakarma olmaz. Din ile ilişiği olmayan rahat bir iş olur. Sözgelişi, namaz kılan kimse, Allahü teâlânın emrini yerine getirmeyi ve kulluk vazifesini yapmayı niyet etmeyip, namazın bir jimnastik, gövde terbiyesi bulunduğunu düşünerek kılarsa, namazı sahih olmaz. İbadet yapmış olmaz. Spor yapmış olur.

Oruç tutanın da, yalnız mideyi dinlendirmeyi, perhiz yapmayı düşünmesi, orucun sahih ve makbul olmamasına sebep olur. Muharebe eden, canını tehlikeye koyan bir Müslüman da, Tanrı’ın dinini kuvvetlendirmek, İslamiyet’i yeryüzüne yaymak ve İslam düşmanlarını kırmak için değil de, şan ve onur, mal ve aşama için dövüşürse, yakarma yapmış olmaz. Cihad sevabı kazanmaz. Ölürse şehit olmaz. Haram olduğundan değil de, bedenine zarar verdiği için alkollü içkileri bırakan adam sarhoşluk günahından kurtulamaz. Frengi, belsoğukluğu ve AIDS benzer biçimde hastalıklara yakalanmamak için, zinadan sakınan kimse de, İslamiyet’te, afif, temiz sayılmaz. Zira bunlar haram için tevbe etmemişlerdir.

İbadetleri âdetten ayırmak için, dünya menfaatlerini şu demek oluyor ki ibadetlerin ne benzer biçimde bizlere dünya faydası getireceğini düşünmemek şarttır. Tanrı için ve ahiret menfaati için meydana getirilen şeyler, yakarma olur. Dünya menfaati için meydana getirilen şeyler, âdet sayılır.

İbadet etmek, dünya menfaatleri üstüne kurulmaz. Üç ayet-i kerime meali:
(Ahiret için çalışanların kazançlarını arttırırız. Dünya menfaati için çalışanlara da, [sağlık, para,şöhret gibi] dünya nimetlerini veririz. Fakat, ahirette bunların eline bir şey geçmez.) [Şura 20]
(Menfaatleri ve lezzetleri acele geçen, tükenen dünyayı isteyenlerden, dilediğimize, istediğimizi veririz. Ahiret menfaatleri için çalışan müminlerin mükafatları boldur.)
[İsra 18,19]
(Yalnız dünya için yaşamak, eğlenmek isteyenlerin çalışmalarının karşılığını, hiçbir şey esirgemeden
[sağlık, para, makam, şöhret gibi] kucak kucak veririz. Bunlara ahirette yalnız Cehennem ateşi vardır. Emekleri hep boşa gider. Yalnız dünya için yaptıkları işlerine, ahirette bir karşılık verilmez.) [Hud15, 16]

Üç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Her iyilik, niyetine nazaran değerlendirilir.) [Buhari](Tanrı’tan başkası için kim ne işledi ise, karşılığını git ondan iste denilecektir.) [İbni Mace]

(Allahü teâlâ, ahiret için meydana getirilen iyiliklere dünyada da mükafat verir. Fakat, yalnız dünya için meydana getirilen işlere ahirette asla mükafat vermez.)
[Faideli Bilgiler]

Dinin buyruk ve yasaklarının ahiretteki faydalarıyla beraber dünyadaki faydalarını, toplumsal iyiliklerini de düşünmek yasak değildir. Hatta, bu yararları, dönemin yeni detayları ile açıklayarak anlatmak, din adamlarının vazifesidir. Fakat, bu işin yeri, fıkıh kitapları değildir. Zira fıkıh bilimsel, Müslümanlara dini vazifelerini öğretir. Usul-i fıkıh da, bu vazifelerin dört ana kaynaktan iyi mi çıkarıldığını gösterir. İslamiyet üstüne yürütülecek toplumsal düşüncelerin ise Müslümanlardan ziyade, din düşmanlarına karşı müdafa silahı ve yarış aracı olarak hazırlanması gerekir. İslamiyet’in buyruk ve yasaklarının, dünyada olan faydalarını ve iyiliklerini Müslümanların da bilmesi elbet faydalıdır. Sadece, Müslümanların yalnız bilmekte kalması lazım olup, ibadetleri dünya yararları üstüne bina etmek derecesine gelmemelidir. Bu şekilde olursa, ibadetler bozulur. İslamiyet’in istediği vazifelerde dünya için ne kadar yarar bulunursa bulunsun, bu tarz şeyleri yalnız Allahü teâlânın emri olduğundan ve ahirette, azaptan kurtulmak için yapmak lazımdır. Bu şekilde niyet olunca, dünya faydalarının ek olarak düşünülmesi de, zarar vermez.Dinin buyruk ve yasaklarının dünyadaki yararları, iyilikleri pek açık olmasına karşın, Aden ve Cehenneme inanan, dünya menfaatlerini hatırına bile getirmez. Ahiretteki sonsuz saadetler ve sonsuz felaketler karşısında dünyanın gelip geçici zevk ve acılarının aslına bakarsanız asla kıymeti yoktur.

İnsanların, sağlam ve rahat, neşeli yaşamaları ve ahirette sonsuz mutluluğa kavuşmaları için Allahü teâlâ, insanlara lüzumlu tüm nimetleri yarattı. Bunlardan iyi mi yararlanacağımızı, iyi mi kullanacağımızı, Peygamberleri aracılığı ile gönderilmiş olduğu kitaplarında bildirdi. Bu bilgilere Din denir.

İslamiyet’in koyduğu kurallar, yalnız ahirette değil, dünyada da rahat içinde yaşamaya sebep olur. Bir ateist bile, İslam ahlakına uygun yaşarsa, dünyada rahat ve rahatlık içinde olur. Sözgelişi, bir eczanede yüzlerce ilaç vardır. Her ilacın kutusunda tarifesi vardır. İlacı, tarifeye uygun kullanan, yararını, tarifeye uymayan zararını görür. Yeni bir makine, aygıt yapım edilince, içine prospektüsü [tanıtım yazısı, tarifesi] konur. O aleti meydana getiren, aletin sıhhatli çalışabilmesi için nelere dikkat edilmesi icap ettiğini bilir. İnsanları yoktan yaratan da, onun sıhhatli çalışabilmesi için ne yapması icap ettiğini elbet bilir. Kur’an-ı kerimde, (Yaratan asla bilmez mi?) buyuruluyor. (Mülk 14)

İşte İslam ahlakına uygun yaşayan insan, inanmasa bile Tanrı’ın yarattığı nimetlerden yarar görür. Branşında uzman olan bilim adamı, incelemiş olduğu süre İslamiyet’in o hususta bildirdiği kuralın faydalarını bulur. Yabancı bir bilim adamı diyor ki: (Namazdaki hareketler gövde için oldukça yararlı jimnastik hareketleridir. Gün gelecek, doktorlar bunu reçetelerine yazacaklardır.)

Oruç, zekat, sadaka [yardımlaşma], sünnet olmak, temizlik, azca yiyip azca içmek, azca uyumak, istişare, kanaat, tevekkül, sabır, kul hakkı, hakkaniyet için yazılıp çizilenleri oldukça şahıs biliyor. Bunların tam ve en iyi şekli İslam ahlakında vardır. Bir ateist bile bu tarz şeyleri uygulasa dünyada yararını görür. Müslüman olarak uygularsa, o süre kalbinde sevgiden hasıl olan Tanrı korkusu da olacağı için, asla kimse olmasa bile, asla kimse anlamasa bile, asla kimse yakalayamasa bile, bu kurallar dışına çıkmaz, başkasına zarar vermez. Veriyorsa, sevgisinde, kusur var anlama gelir. Bunun suçu da kurallarda değil, kendisindedir.

İbadet kul için dünyada ve ahirette yarar, haram da zarar anlama gelir. Buna karşın buyruk ve yasakları yarar ve zarar üstüne bina etmeye çalışmak, Tanrı’a ve Resulüne şu demek oluyor ki dine inanmamak hastalığından ileri gelmektedir. Aslına bakarsan sınav burdadır. Kim Tanrı için meydana getirecek, kim nefsi için meydana getirecek?

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/24/ibadetlerin-hikmetleri/feed/ 0 5591
Dindeki emir ve yasakların hikmetleri https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/22/dindeki-emir-ve-yasaklarin-hikmetleri/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/22/dindeki-emir-ve-yasaklarin-hikmetleri/#respond Fri, 21 Jun 2019 23:18:25 +0000 Dinimiz>İbadetlerimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5581

Sual: Bazıları “Tanrı’ın bizim ibadetimize ihtiyacı yoktur. İşlediğimiz günahların da ona ziyanı olmaz” diyorlar. Dinimizin emir ve yasaklarının hikmeti nedir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberlerin bildirdikleri hükümler, hep rahmettir, iyiliktir. Yoksa, bu emirler, zındıkların sandıkları benzer biçimde, işkence değildir. Bunların sık sık söyledikleri (Kullarına zor ve yorucu şeyler emredip de bu tarz şeyleri yapmış olursanız, Cennete girersiniz demek insaf mıdır, acıma midir? Bir şey emretmemeli idi. Acıma ve iyilik bu şekilde olur) benzer biçimde sözleri, ne kadar ahmakçadır. Bunlar, asla düşünmüyor mu ki, iyilik edenlere, şükretmek kısaca, sevindiğini bildirmek, aklın istediği bir şeydir. Dinimizin hükümleri, tüm nimetleri, iyilikleri yaratan, gönderen, Allahü teâlâya karşı, şükrün iyi mi yapılacağını göstermektedir. O halde dinimizin hükümleri, aklın istediği bir şeydir.

Bundan başka, dünyanın, yaşamın düzeni, bu teklifleri, yapmakla olur. Allahü teâlâ, herkesi kendi başına bıraksaydı, kötülükten, karışıklıktan başka bir şey olmazdı. Allahü teâlânın haramları olmasaydı, nefsleri, keyfleri ardında koşanlar, başkalarının mallarına, canlarına, ırzlarına saldırır, fenalıklar, karışıklıklar hasıl olur, hücum eden da, karşısındakiler de, zarar görür, helak olurlardı. Ülkelerin mamurluğu, insanların rahatı, kısaca uygarlık olmaz, insanlık, canavarlık şeklini alırdı.

Dinden uzaklaşmak
[Bugün bile, Allahü teâlâyı inkâr eden, İslamiyet’i beğenmeyen, cahilliğin verdiği cesaret ve taşkınlıkla öğünen yabancıların, Allahü teâlânın emirlerinden çoğunu benimsedikleri göze çarpıyor. Bütün insanların, din ahlakından uzaklaştıkça, geçimsizlik, sefalet, işkence, sıkıntı ile kıvrandıkları görülüyor. Fen aletleri, medeni vasıtalar, akıllara hayret verecek şekilde, ilerlediği halde, dünyadaki huzursuzluğun, insanlıktaki sıkıntının azalmadığı, arttığı, ibretle görülüyor.]

Allahü teâlâ, her şeyin sebepsiz, şartsız, maliki, hepimizin sahibidir. Tüm insanoğlu, Onun kullarıdır. Kullarına verdiği her emri ve her şeyi istediği benzer biçimde kullanımı, hep yerindedir ve faydalıdır. Bunda, zulüm olması imkansız. Memurlar âmirlere, kullar sahiplere emirlerin, işlerin sebebini soramaz. Akla uygun, bundan daha açık bir şey yoktur.

Tüm insanları Cehenneme koyup, sonsuz azap yapsaydı, kimin bir şey anlatmaya hakkı olabilirdi? Şu sebeple, kendi yarattığı, yetiştirdiği mülkünü kullanıyor. Başkası yok ki, onun mülküne saldırı olsun ve zulüm denilebilsin. Oysa, insanların kullandığı, öğündükleri mallar, mülkler, hakikatte onların değil, hepsi, Onundur. Bizim bunlara el uzatmamız, karışmamız, hakikatte zulümdür. Allahü teâlâ, bu dünyanın düzeni için ve bazı faydalara yol açması için, bu tarz şeyleri bizlere mülk kılmış ise de, hakikatte hepsi Onundur. O halde, bizim bu tarz şeyleri, aslolan sahibinin mubah etmiş olduğu, izin verdiği kadar kullanmamız yerinde olur. (1/266)

Tüm varlıkların hülasası, aslı olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, dolaşmak, yatmak keyif sürmek için yaratılmadı. Kulluk, vazifelerini yapmak için, Rabbine itaat, tevazu, kuvvetsizliğini, ihtiyacını göstermek, Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı. Muhammed aleyhisselamın bildirdiği ibadetlerin hepsi, insanlara yararlı şeylerdir. İnsanlara yaradığı için emredilmiştir. Yoksa, hiçbir ibadetin Allahü teâlâya faydası yoktur. Candan teşekkür ederek, minnet ile yakarma yapmalı, tam teslim olarak emirleri halletmeye ve yasaklardan kaçınmaya çalışmalıdır. Allahü teâlâ hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde, kullarını, emir ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Her şeye muhtaç olan, biz kulların, bu büyük ihsana, kucak dolusu teşekkür etmemiz, bunun için de, emirleri halletmeye candan sarılmamız gerekir. (1/73)

Sözüne güvenilen zat
Sual:
Doktorların ve bazı fen adamlarının haber verdikleri yararlı şeyler, tecrübeyle anlaşıldığı için bunlara inanılır diyen, fakat ibadetlerin yararları deneyim edilmediği için inanmayanlara ne demeli?
CEVAP
İslâmiyet’in bildirdiği fazlaca şeylerin yararları da görülmekte, deneyim edilmektedir. Sadece ibadetleri, yararlarından dolayı değil, Allahü teâlânın emri olduğundan yapmak gerekir.

Fen adamlarının, doktorların deneyim ederek yararlı olduklarını anladıkları ve her insanın, bunlara inanarak kapıştıkları, fazlaca para vererek satın aldıkları bazı teknik ve tıbbi ilaçların zararı olan oldukları sonradan anlaşılıyor. Bu ilaçların adları listeler halinde Sıhhat Bakanlığı tarafınca eczanelere bildirilerek, satışları yasak ediliyor. Bu şekilde ilaçların fabrikaları hükümetler tarafınca kapatılıyor. Oldukca kıymet verilen bazı ilaçların zararı olan olduklarının sonradan anlaşıldığı, günlük gazete haberleri haline geldiği görülüyor. Son senelerde fazlaca kıymetli olduğu bildirilen birçok ilacın, kalb hastalığına ve kansere sebebiyet verdikleri ve bazı temizlik maddelerinin sağlığa olan zararları ilgililerce açıklanmıştır.

İlaçları tanımayan akıllı bir gencin babası iyi bir hekim olsa ve babasının başarılarını yetkili fazlaca kimseden işitse, bu genç hasta olsa, babasının kendisini fazlaca sevdiğini de bilse, babası kendisine ilaç verse ve bunu içince hastalığının derhal geçeceğini, bunu fazlaca deneyim etmiş bulunduğunu bildirse, yapılacak iğneyle, canının yanacak bulunduğunu bilse bile, çocuğun babasına, (Bu ilacı ben deneyim etmedim. Hastalığıma iyi geleceğini bilmiyorum. Senin sözünün doğru olduğuna inanamıyorum) diyebilir mi? Demez elbet. Derse, bu cevabı akla, tecrübeye uygun olur mu?

Akıllı, insaflı bir kimse, Resulullahın sözlerine dikkat ederse ve insanları irşad için uğraşmalarını ve her insanın hakkını korumaktaki titizliğini ve güzel ahlâkı yerleştirmek için lütufla, merhametle çalışmalarını bildiren haberleri incelerse, Onun ümmetine olan merhametinin, sevgisinin, babanın oğluna olandan kat kat fazla bulunduğunu açıkça görür. Onun şaşılacak işlerini ve Onun kutsal ağzından çıkan, Kur’an-ı kerimdeki şaşılacak haberleri ve dünyanın sonunda olacak şaşılacak şeyleri bildiren sözlerini anlayan kimse, Onun aklın üstünde bulunan yüksek derecelere erişmiş bulunduğunu ve aklın erişemeyeceği, anlayamayacağı şeyleri anlamış bulunduğunu derhal görür. Böylece, Onun söylediklerinin hep doğru olduğu meydana çıkar.

Kur’an-ı kerimde bulunan detayları öğrenip düşünen ve Onun yaşamını inceleyen insaflı bir şahıs, bu hakikati açıkça görür. Fen adamlarının bildirdikleri şeylerin bazılarının zaman içinde yanlış ve zararı olan olduğu meydana çıkabilirse de, Kur’an-ı kerimin bildirdiklerinin devamlı doğru olduğu görülür.

Niçin mekruhtur?
Sual:
Namazda, oruçta yada başka bir ibadette, (Şunu yapmak mekruhtur) deniyor. Mekruh olmasının sebebi ve farzların, sünnetlerin hikmetleri niye açıklanmıyor?
CEVAP
Oldukca şeyin hikmeti kim bilir. Dinimiz, bir yargı için, (Farzdır, vacibdir, sünnettir, haramdır, mekruhtur) demişse öyleki kabul edilir. (Allahü teâlâ orucu, namazı niye farz kıldı? İkindinin farzı dört rekât da, akşamınki niye üç rekâttır? Kan içmeyi niçin haram kıldı? Namazda Sübhaneke ve Salli Bârikleri okumak niye sünnettir? Sünneti terk etmek niye mekruhtur?) benzer biçimde sualler sormak yanlıştır. Dinimiz neyi iyi mi bildirmişse ona uyulur. Dinimiz, bazı hükümlerin sebebini bildirir, bildirmedikleri de çoktur. Dînî hükümleri asla kimsenin sorgulamaya hakkı olmaz. Ne emredilmişse uyulur, ne yasaklanmışsa ondan sakınılır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/22/dindeki-emir-ve-yasaklarin-hikmetleri/feed/ 0 5581