günah – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Sun, 25 Aug 2019 23:49:20 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Hacda günah işlemek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/26/hacda-gunah-islemek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/26/hacda-gunah-islemek/#respond Sun, 25 Aug 2019 23:49:20 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5892

Sual: Bu yıl Allahü teâlâ nasip etti hacca gittim. Oldukca kalabalık olduğundan hanım adam birbirine girmişti. Ara sıra baş örtüleri açılıp saçları görülüyor. Hanım düşmemek için, rastgele adamların el ve kolundan tutuyor. Erkekler ihramlı olduğundan, cildleri temas etmiş olur. Bazı hocalara sormuş oldum. “Bu kutsal yerlerde günah olmaz. Hem burada günah işlense de Tanrı affeder” dediler. Hacda günah olmaz mı?
CEVAP
Herhangi bir günahı hacda işlemek daha büyük günah olur. “Günah olmaz” demek insanı küfre düşürür. Bu şekilde söyleyen kimselerin derhal tevbe etmeleri gerekir.

Bir kadının, tavafta, sayde ve taş atarken, adamların arasına karışması haramdır ve haccın sevabını giderdiği şeklinde büyük günaha girer.

Büyük âlim İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Kâbe’ye hürmetsizlik etmekten ve orada işlenmesi yasak edilen şeyleri helal saymaktan sakınmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(9 büyük günahtan biri Kâbe’nin hürmetini ihlal edip haram edilen şeyleri helal saymaktır.) [Hakim] [Meşhur bir haramı helal sayan kâfir olur.]

Kur’an-ı kerimde de mealen buyuruldu ki:
(Mescid-i haramda zulüm ile ilhada yeltenenlere elim [çok acı] azap tattıracağız.) [Hac 25]

İbni Abbas hazretleri, (Buradaki ilhad, haramı helal kabul etmektir) buyurdu.
İlhad, zulme temayüldür. Her günah zulümdür. Nitekim Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Muhakkak ki şirk, en büyük zulümdür.) [Lokman 13]Şirk kâfirlik olduğundan en büyük zulümdür.

Haremde meydana getirilen iyiliğin mükafatı kat kat olduğu şeklinde, kötülüğün de cezası iki mislidir. Haremde günah işlemek, öteki yerlerde günah işlemekten daha çirkindir. Hadis-i şerifte, (Haremde zulme meyleden elim azaba maruz kalır) buyuruldu. (Bezzar)

Haremde fenalık halletmeye kabul eden, o kötülüğü işleyemese bile günaha girer. Mekke dışındaki minik günahlar, Mekke’de işlenirse büyük sayılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Haremde ilhad eden, zulme meyleden, cin ve insanların günahlarının toplamından daha çok günah işlemiş olur.) [İ.Ahmed]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/26/hacda-gunah-islemek/feed/ 0 5892
Uykudaki sevab ve günah https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/27/uykudaki-sevab-ve-gunah/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/27/uykudaki-sevab-ve-gunah/#respond Thu, 27 Jun 2019 19:44:40 +0000 Dinimiz>İbadetlerimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5609

Sual: Uykudayken de yazılan sevab ve günahlar var mıdır?
CEVAP
Evet, vardır. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Oruçlunun susması tesbih, uykusu ibadettir.) [Deylemi]

(Abdestli olarak yatan, uykudayken, gündüz saim [oruçlu], gece kaim [gece uyanıp ibadet eden] şeklinde sevaba kavuşur.) [Deylemi]

(Âlimlerin uykusu ibadettir.) [İ. Gazali]

Ölü şeklinde yatan, Allahü teâlânın lutfüyle, uyurken de sevab kazanıyor. Uykuda insana günah yazılmaz; şundan dolayı şuurlu olarak bir günah işlemiyor. Bir hadis-i şerif meali: (Şu üç kişiden kalem kaldırıldı: Uyuyan uyanana, çocuk büluğa erene ve deli olan iyileşinceye kadar.) [Ebu Davud]

Egemen’in rivayetinde ise, üçüncü maddede, (Hasta, iyileşinceye kadar) ifadesi de bulunmaktadır.

Şartsız bildirilen bu hadis-i şerife bakınca, uyurken sevab da yazılmadığı anlaşılır; şundan dolayı kalem kalktı deniyor. Ölenin defteri de kapanır, artık sevab günah yazılmaz; fakat bunun da uyku şeklinde istisnaları vardır. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir mümin ölünce amel defteri kapanır. Sadece şu üçü bundan müstesnadır: Sadaka-i cariye, yararlı ilim ve kendisine yakarış eden salih evlat bırakan.)
[Buhari]

(Bir sünnet-i hasene çıkarana [iyi bir çığır açana], onun sevabı ve kıyamete kadar onunla amel edenlerin sevabı kadar sevab yazılır. Sünnet-i seyyie çıkarana [kötü bir çığır açana] da, onun günahı ve kıyamete kadar onu işleyenlerin günahı kadar günah yazılır.) [Müslim]

Uykuda sevab ve günah yazılanlar olduğu şeklinde, ölünce de sevab ve günahı devam edenler oluyor. Uyuyan da, çocuk, deli ve ölü şeklinde günah işlemiş olmaz; sadece gücü yeterken borcunu ödememişse, işlediği zulmün günahı uykudayken de yazılır; şundan dolayı gücü yeterken borcunu ödememek zulümdür. Bir hadis-i şerifte, (Zenginin [ödeme imkânı olanın] borcunu ödemeyip, oyalaması zulümdür) buyuruldu. (Buhari)

Uyurken zulüm kalkmadığı şeklinde, eskiden işlediğimiz günahlar da silinmez. Günahlarımız, uyurken de, uyanıkken de devam eder. Malı olması durumunda, borcunu ödemeyi bir saat geciktiren, zalim ve asi olur. Namaz kılarken de, oruç tutarken de, uykuda da, kısaca her an nalet altında bulunur. Borç ödememek o şekilde bir günahtır ki, uykuda bile durmadan yazılır. (Bey’ ve şira risalesi şerhi)

Buradaki incelik: Uyuyan, uyurken günah işlediği için değil, daha ilkin borcunu, imkânı varken ödemediği için günah yazılıyor. Uykudayken yapmış olduğu bir şey yazılmıyor, eski günahı devam ediyor.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/27/uykudaki-sevab-ve-gunah/feed/ 0 5609
Günah ve şirk ayrıdır https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/13/gunah-ve-sirk-ayridir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/13/gunah-ve-sirk-ayridir/#respond Mon, 13 May 2019 16:07:20 +0000 Şirk ve tehlikeli sözler]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5393

Sual: Günah ayrı, şirk ayrı mıdır?
CEVAP
Din kitaplarında büyük günahlar sayılırken şirk de sayılmıştır. Sözgelişi hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Büyük günahlar, Tanrı’a şirk koşmak, ana babaya asi olmak, adam öldürmek ve yalan yere yemindir.) [Buhari]

Başka bir hadis-i şerifte ise, (Günahlar üç türlüdür: Kıyamette affedilmeyen günahlar, terk edilmeyen günahlar, dilerse Allahü teâlânın affedeceği günahlar) buyuruldu. Kıyamette asla affedilmeyen günahlar şirktir. Kur’an-ı kerimde de mealen, (Allahü teâlâ şirkten başka günahları dilerse affeder) buyuruluyor. (Nisa 48)

Terk edilmeyen günahlar ise kul haklarıdır. Allahü teâlânın dilerse affedeceği günahlar ise, kul hakkı bulunmayan günahlardır. (Berika)

(Günah işleyen kâfir olmaz) denince, şirkin, küfrün buna dahil edilmediği anlaşılır.

Gizli saklı şirk, riyadır. Allahü teâlâ, ameline riya karıştıran kimse için, (Şu kimse, benimle iyi mi alay ediyor) buyurur. Bu, şuna benzer: Bir genç, imamın kızı ile evlenmek ister. İmamın gözüne girmek için, namazlarını ön safta kılar, imama hizmet eder. Maksadı imama hizmet değil, kızı alabilmek için zemin hazırlamaktır.

İşte riya ile amel eden kimse de, insanların kalbinde yer etmek ister. Bu ise Allahü teâlâ ile alay etmek olup büyük günahtır. Onun için Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Riya minik şirktir.) [Taberani]

(Şirkten sakınınız! Şirk, karıncanın ayak sesinden daha gizlidir.) [Hakim]

Bir kimse, namaz kılarken, insanları görünce, daha dikkatli hareket ederse, Tanrı’tan gayrıya da tazim etmiş olur. Bu ise, şirke yakındır. Görünüşte Tanrı’a tazim ediyorsa da, kalben insanlara tazim etmektedir. İbni Mesud hazretleri, bu şekilde kimseler için, (Bunlar Tanrı’ı hafife almış sayılırlar) buyurdu. Tanıdıklarının yanında ibadetlerine itina gösteren kimse, hükümdarın yanında ayak ayak üzerine atıp da, onun hizmetçilerinin yanında ayağını indirip edebe riayet eden ahmağa benzer.

Resul-i ekrem efendimiz, karıncanın ayak sesinden daha gizli saklı olan şirkten sakınılmasını emretmiştir. Bu öyleki bir riyadır ki, hepimiz bunu kolay anlayamaz. Bir kimse, ibadetlerini gizli saklı yapar, hiç kimseye duyurmak istemez. Hatta duyulsa da sevinmez. Sadece, yapmış olduğu ibadetler, dine hizmetler için, başkalarının kendisine saygı duymasını bekler. Eğer bu şekilde bir hizmeti olmasaydı, kimseden saygı, sevgi beklemezdi.

İbadetlerini sırf Tanrı rızası için yapmış olduğu halde, insanların kendisine kıymet vermesini istemesi, gizli saklı şirktir. Hazret-i Ali bildiriyor ki, bu şekilde kimseler için kıyamette Allahü teâlâ, şu şekilde buyuracaktır:
(Dünyadaki alışverişlerde, size kolaylık gösterilmedi mi? İhtiyaçlarınız görülüp size iyilik, ikram edilmedi mi? İşinizin karşılığını dünyada aldınız, şimdi size sevap yoktur.)

Yapmış olduğu ibadetlerin ve iyiliklerin başkaları tarafınca duyulmasına, takdir edilmesine sevinmek riya alametidir. Bir kimse, (Gece Bekara suresini okudum) dedi. İbni Mesud hazretleri, (Bunu açığa vurmakla, okuduğunun karşılığını dünyada almış oldun) buyurdu.

Başka biri de, (Ya Resulallah, tam bir yıl oruç tuttum) diyince, Peygamber efendimiz, (Oruç tutmamış oldun) buyurdu. (Müslim)

İbadetleri, iyilikleri açığa vurmaktan sakınmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, yapmış olduğu amelini duyurmaya çalışırsa, riya yaparsa, bundan vazgeçene kadar, Allahü teâlânın gazabında olur.) [Taberani]

Her çeşit günahın ve kötülüğün en kötüsü küfürdür. Küfrün çeşitleri vardır. Hepsinin en kötüsü, en büyüğü şirktir. Bir şeyin her türünü bildirmek için, oldukca kere, bunların en büyüğü söylenir. Bunun için, âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde bildirilen şirk, her çeşit sövgü anlamına gelir.

Tanrı’a şirk koşan, tevbe ederse, tevbesi kabul olur. Tevbe etmeden, şirk suretiyle, doğrusu müşrik olarak ölen kimseyi, Allahü teâlâ affetmez. Müşrik, ölmeden ilkin tevbe ederse affolur. (Redd-ül-muhtar)

Hatta, bir kâfir Müslüman olunca, tüm günahları sevaba çevrilir. Allahü teâlânın affı ve mağfireti boldur. İman edip salih amel işleyince, günahlarını sevaba tebdil etmektedir. Mülk Onundur, dilediğine, dilediği kadar kayra eder. Bunda şaşılacak bir şey yoktur.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Tevbe edip inanç eden ve salih amel işleyenlerin günahlarını sevaplara çeviririm. Tanrı oldukca bağışlayıcı ve oldukca esirgeyicidir.) [Furkan 70]

Bu âyet-i kerimenin Hazret-i Yırtıcı için indirilmiş olduğu Hadika’da bildirilmektedir. Medarik tefsirinde, (Tevbe edip)ten murad, (Şirkten tevbe edip) demek olduğu bildirilmektedir. Demek ki, şirkten tevbe edip inanç edenlerin günahları sevaba çevrilmektedir.

Mümini öldürmek
Sual: Bir âyetin mealinde, (Bir mümini kasten öldüren, ebedî Cehennemde kalır) deniyor. Ebedî Cehennemde kâfirler kalıyor. Katillik sövgü mü oluyor?
CEVAP
Katillik sövgü değil, büyük günahtır. Bir mümini kazaen yada alacak, borç, dünya işleri benzer biçimde herhangi bir sebeple öldüren kâfir olmaz. O âyet-i kerimeyi Ehl-i sünnet âlimleri, (Bir mümini, mümin olduğundan öldüren ebedî Cehennemliktir) diye açıklamışlardır.

Bir âlime bakılırsa sövgü
Sual:
Namaz kılmayan bir kimse, Hanbeli’ye bakılırsa kâfir olarak ölürken, öteki üç mezhebe bakılırsa ise kâfir olmuyor. Âhirette buna hangi mezhebe bakılırsa işlem edilecektir?
CEVAP
Âhirette her insana, kendi mezhebinden sorulacaktır. Sadece küfre düşme benzer biçimde hususlarda, bin âlim bir hususa sövgü dese, bir âlim sövgü değil dese, Allahü teâlâ o bir âlimin ictihadına bakılırsa o kimseyi kâfir hükmüyle yargılamıyor. Bu büyük bir rahmet ve nimettir.

Sual: İmanının gittiği kati olarak bilinmeyen bir hiç kimseye kafir denebilir mi ve nalet edilebilir mi?
Yanıt:
Namaz kılan bir kimsenin, sövgü olan bir şeyi, açık olarak ve zaruretsiz söyleyerek yada kullanarak, kafir olduğu anlaşılmadıkça, başkalarına uyarak, buna kafir demek caiz olmaz. Kafir olarak öldüğü bilinmedikçe nalet edilmez. Aslına bakarsan kafire dahi nalet etmek caiz değildir.  Bunun için, Yezîd’e nalet etmemek daha iyidir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/13/gunah-ve-sirk-ayridir/feed/ 0 5393
Peygamberler günah işlemez https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/20/peygamberler-gunah-islemez/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/20/peygamberler-gunah-islemez/#respond Sat, 20 Apr 2019 05:57:11 +0000 Peygamberlere iman]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5281

Sual: Peygamber günah işlemez mi doğrusu masum mudur?
CEVAP
Masum olmak, kusursuz ve günahsız olmak, Peygamberlere mahsustur. (Merec-ül-bahren)

Her Peygamber, büyük ufak her günahtan masumdur. (Riyad-ün-nasıhin)

Peygamberler günah işlemekten masumdur, temizdir, günah işleyemezler. (Mekt. Rabbani 2/44)

İmam-ı Gazali hazretleri, Ravda-tüt-talibin adlı eserinde buyuruyor ki:
(Resulullah, icma ile büyük-küçük günahlardan ve mekruh işlemekten uzaktır. Unutmaktan, gafletten, verdiği haberlerde hata edip yanılmaktan da uzak olduğu icma ile sabittir.)

Yanılmasının caiz ve mümkün olması, üstünde durmayıp derhal farkına varması şartı iledir. Bu da yaptığı şeydeki hikmetleri bilmeyi ve ona tâbi olmayı ve unutmanın yararını bildirmek içindir. Resulullahın bu husustaki yanılma haline sebep, ilmin anlatılması ve dinin açıklanmasıdır. Nitekim hadis-i şerifte, (Ben hiçbir hususta unutup yanılmam. Bu tarz bir olay vaki olursa, bu yalnız bildirmek istediğimi açıklamam içindir) buyuruldu. Bu durum, onun için bir noksanlık değil, tersine tebliği genişletmek ve nimeti tamamlamak içindir. Fakat bir tebliğde bulunmak, fiillerindeki hükümleri açıklamak, dini emirleri bildirmek ve kalbine gelen vahiy haberlerini anlatmak maksadı bulunmayan hususlarda tüm mutasavvuflar ve kalb ilmine haiz âlimler, yanılmanın, unutmanın, gaflet ve gevşekliğin olanaksız bulunduğunu bildirmişlerdir.

Kadı İyad hazretleri, Şifa-i şerif adlı kitabında buyuruyor ki:
(Ufak günahları Peygamberlere caiz görenler, bu cevazlarına birçok âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerin zahirlerini kanıt olarak almaları, büyük günahları caiz görmeye, icmayı parçalamaya ve müslüman kimsenin söyleyemeyeceği şeyleri anlatmaya sevk etmiştir.)

Tüm bu nakillerden anlaşılacağı suretiyle, Peygamberler ufak, büyük günah işlemezler. Peygamber Zelle işleyebilir. Zelle ise günah değildir. En efdali ve en evlayı yapmayıp, fadılı, doğrusu fazileti tercih etmektir. (Riyad-ün-nasıhin)

Fetih suresinde Peygamber aleyhisselama hitaben (Tanrı senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti. Üstündeki nimetini tamamladı ve seni doğru yola iletti) buyurulan bu âyet-i kerimede, Allahü teâlâ, Resul-i ekremini her türlü ayıplardan teberri ve Onun ismetini, günahsızlığını beyan buyurmaktadır (Şifa-i şerif) Bazı âlimler de bu âyet-i kerimeyi şöyleki açıklamışlardır:
(Allahü teâlâ, seni geçmişte ve gelecekte günah işlemekten korudu.)

Günah işlemekten korunmuşlardır
Sual:
Bekara suresinin 128. âyetinde, İbrahim ve İsmail Peygamberin, “Ya Rabbi, tevbemizi kabul et” diye yakarış ettikleri bildiriliyor. Taha suresinin 121. âyetinde, (Âdem Rabbine asi oldu) deniyor. Kasas suresinin 15. âyetinde Hazret-i Musa’nın kavga eden iki kişiden birini öldürmüş olduğu, 16 âyette ise Hazret-i Musa’nın (Ya rabbi ben kendime zulmettim, beni affet) söylediği ve Kehf suresinin 74. âyetinde, Hazret-i Musa’nın arkadaşının suçsuz bir evladı öldürmüş olduğu bildiriliyor. Tüm bunlar Peygamberlerin günah işlediğini göstermiyor mu?
CEVAP
Kur’an meallerinden din öğrenilmez. Aksine bu şekilde yanlış düşüncelere haiz olunabilir. Din sadece doğru yazılmış ilmihallerden öğrenilir.

Allahü teâlâ, Peygamberleri, Peygamberlikten ilkin de, sonrasında da günah işlemekten korumuştur. (Nuhbet-ül-Leali)

Peygamberler nübüvvetten [Peygamberlikten] ilkin de günah işlemekten korunmuştur. (Kadı Iyâd / El- Millet-ül Meşhure)

İbrahim ve İsmail aleyhimüsselam ile ilgili âyetin meali şöyledir:
([İbrahim ve İsmail dedi ki:] Ey Rabbimiz, bizi Müslümanlıkta durağan(durgun) kıl. Soyumuzdan da Müslüman bir ümmet yetiştir. Bizlere menasiklerimizi [Haccın usullerini] öğret. Tevbemizi kabul et. Şu sebeple tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan sadece sensin.) [Bekara 128]

Peygamberler, günah işlemekten masumdur. Hazret-i İbrahim ile Hazret-i İsmail, Kâ’beyi yaptıktan sonrasında bu yerlerde daha oldukca duanın ve tevbenin kabul edileceğini öğretmek için bu şekilde yakarış etmişlerdir. Bu, bizim masumiyetimizi [günah işlemeyişimizi] sürekli kıl anlama gelir. (Kurtubi)

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Dostların günahını, düşmanların günahları benzer biçimde sanmamalı. (İyilerin, iyilik sandıkları şeyleri, dostlar, günah bilir) buyuruldu. Bunların günah ve kusurları olsa da, başkalarının günahları benzer biçimde değildir. Yanılmak ve unutmak gibidir. Niyet ederek, karar vererek yapılmış değildir. Taha suresinin, (Âdem unuttu, azim ile, karar ile yapmadı) mealindeki 115. âyet-i kerimesi bunu bildiriyor.

Demek ki Hazret-i Âdem günaha azmetmedi. Kasten yapmadı, unutup yanılarak yapmış oldu. Bunun için de affa uğradı. Fakat İblis kararla, azimle yapmış oldu ve sonsuz lanetlendi. İkisinde de emre karşıcılık var; fakat birinde unutmak ve yanılmak, ötekinde azim ve karar var.

Hazret-i Musa’nın Kıpti’yi öldürmesi hakkında Tefsir-i Kurtubi’de bildirilen bilgi şöyledir:
1- Hazret-i Musa, o süre 12 yaşlarında idi.
2- Kavgayı aralamak için iki kişinin arasına girdi. Kıpti hafifçe itelemekle düşüp öldü.
3- Bu işte Hazret-i Musa’nın öldürmek için bir kastı yoktu, yanlışlıkla doğrusu kazayla bu vaka meydana geldi. Buna karşın Hazret-i Musa gene de Allahü teâlâdan af diledi. Tanrı da onu affetti.

Hazret-i Musa’nın tarafındaki Hızır aleyhisselamın günahsız evladı öldürmesi ise Tanrı’ın emri ile idi. Çocuk büyüyünce kâfir olacağı ve ailesine zulmedeceği bildirildiği için, yerine hayırlı bir evlat vermesi için o çocuk öldürülmüştü. Bunda Hazret-i Hızır’ın bir suçu yoktur.

Peygamberler aya güneşe tapmaz
Sual:
Tüm Peygamberlerin Peygamberlikleri bildirilmeden ilkin de, günah işlemedikleri malum iken, niçin meallerde, Hazret-i İbrahim’in, yıldıza, aya ve güneşe “Bu benim Rabbim” söylediği yazılı?
CEVAP.
Hiçbir Peygamber, Peygamberliğini bildiri etmeden ilkin de günah işlemez, hele Allahü teâlâya şirk koşmaz. Müşrikler benzer biçimde (Güneş benim Rabbim) demez. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İbrahim ne Yahudi, ne de Hristiyandı. O hakikaten Tanrı’ı tanıyan doğru bir müslümandı. Müşriklerden de olmadı.) [Al-i İmran67]

(Andolsun ki bundan ilkin, İbrahim’e de rüşdünü [büluğundan önce hidayeti] verdik. [Onun buna ehil ve müstahak olduğunu] biliyorduk.) [Enbiya 51]

Bu âyet-i kerimeler de İbrahim aleyhisselamın büluğundan ilkin de hidayet suretiyle bulunduğunu göstermektedir. (Beydavi)

Durum bu şekilde iken, İbrahim aleyhisselamın yıldıza, aya ve güneş taptığını söylemek, Kur’an-ı kerimdeki ifadeleri anlamamak anlama gelir. Derhal tüm çeviri ve meallerde, yıldız, ay ve güneş için (Bu benim Rabbim) diye yazılmıştır. Hiçbir izahat yapılmamıştır. Bu bakımdan Kur’an-ı kerim tercümelerinden fıkıh, akaid benzer biçimde ilimler öğrenilmez.

Tefsir-i Mazharide, Enam suresinin 76-79. âyetlerinin açıklaması şöyledir:
İbrahim aleyhisselam, yıldızları, ay ve güneş gösterip Bu mu benim Rabbim diyerek bunlara tapanları ilzam etmek [susturmak] istemiştir. Beydavi tefsirinin Şeyhzade haşiyesinde de bu şekilde bildirilmektedir.

Tibyan’da (Acaba Rabbim bu mu?) şeklinde çeviri yapılmış. Bu ifadede bile kuşku var. Sadece tefsirlerden almış olduğu dört izahat şöyledir:
1- İbrahim aleyhisselam, müşriklerin cehaletlerini bildirmek için bu şekilde söylemiştir.

2- Müşriklerin yaptıkları şeyleri başlarına kakmak, hakikatı öğretmek için (Bunun benzer biçimde şeyden asla Rab olur mu, bu mu benim Rabbim) demek istemiştir.

3- Müşriklerin aleyhine hüccet için, (Sizce benim Rabbim bu ha) demek istemiştir.

4- (Kavmim Rabbimin bu bulunduğunu söylüyor) demek istemiştir.

Bu dört izahat da Hazret-i İbrahim’in; yıldız, ay ve güneş için (Bu benim Rabbim) demediğini, doğrusu müşriklerden olmadığını açıkça göstermektedir. Ay yada güneş için Bu benim Rabbim demek şirktir. Oysa Peygamberler, şirk değil, günah bile işlemezler. (Feraid)

Bekara suresinin, (İbrahim, “ya Rabbi, ölüleri iyi mi dirilttiğini bana göster” söylediğinde, Rabbi “İnanmıyor musun” dedi. İbrahim, inanıyorum fakat, kalbimin doyum olması için görmek istedim, dedi) mealindeki 260. âyetinden dolayı da bazı sapıklar, (Hazret-i İbrahim, Tanrı’ın yaratmasından kuşku ediyordu) diyorlar. Oysa yukarıdaki âyetlerde, İbrahim aleyhisselamın, büluğundan ilkin de rüşd sahibi doğru bir müslüman olduğu açıklanmıştı. Buna karşın bu şekilde söylemek, cahillik değil ise, art niyettir.

Hazret-i İbrahim’e bu çeşit saldırılar olduğu benzer biçimde, İslam’ın iki göz bebeğinden önde gelen Hazret-i Ömer’e de İbni sebeciler, (Ömer Hudeybiye’de, Resulullahın Peygamberliğinden kuşku etmişti) diyebiliyorlar. Orada da, Hazret-i Ömer aynen, Hazret-i İbrahim benzer biçimde, Tanrı ve Resulüne olan teslimiyetini bildirmek için, (Ya Resulallah sen Tanrı’ın Peygamberi değil misin? Biz hak, kâfirler bâtıl yolda değil mi?) mealindeki sözlerinden dolayı ona saldırıyorlar. Hazret-i Ömer, (Ya Resulallah, (Sen elbet Tanrı’ın resulüsün, bizim yolumuz elbet hak, kâfirler elbet bâtıl yoldadır. Zahiren aleyhimize görünen bu anlaşmada asla dinden ödün verilmemiştir) demek istediğini tüm Ehl-i sünnet âlimleri bildirmektedir. (Kurret-ül-ayneyn)

Kur’an tercümesi denilen kitapların ne kadar yanlış ve zararı dokunan oldukları buradan da anlaşılmaktadır. Kelam, fıkıh ve tasavvuf benzer biçimde lüzumlu detayları Kur’an tercümesi denilen kitaplardan öğrenmemiz mümkün değildir. Hatta saygın tefsirlerden bile anlamamız mümkün olmaz. Lüzumlu detayları, nakli esas alan ilmihallerden öğrenmemiz gerekir.

Peygamberler masumdur
Sual:
Tüm peygamberlerin günah işlemediği bildiriliyor. Âdem aleyhisselamın yasak meyveden yemesi günah değil mi?
CEVAP
Evet, peygamberler günah işlemez. Zelle işleyebilirler. Zelle, doğrular içinde, en hakikatı bulamamak anlama gelir. Âdem aleyhisselam, kasten yasak meyveden yemedi. Unutarak yediği için mazur görüldü. Taha suresinin, (Âdem unuttu, azimle, karar ile yapmadı) mealindeki 115. âyet-i kerimesi Âdem aleyhisselamın mazur bulunduğunu, günahsız bulunduğunu göstermektedir. Âdem aleyhisselamın mazur olduğu şu hadis-i şerifle de bildirilmektedir:

(Âdem aleyhisselam ile Mûsa aleyhisselam, Rableri nezdinde münazara ettiler ve Âdem aleyhisselam, Mûsa aleyhisselama galip geldi. Mûsa aleyhisselam dedi ki:
— Sen o Âdem’sin ki, Allahü teâlâ, seni iki eli ile [vasıtasız olarak] yarattı ve sana ruhundan üfledi, melekleri sana secde ettirdi ve seni cennete yerleştirdi. Sonrasında da sen bir hatan sebebiyle, insanları yeryüzüne indirdin.
Âdem aleyhisselam ona dedi ki:
— Sen o Mûsa’sın ki, Allahü teâlâ seni Peygamber seçtiği benzer biçimde, kendisi ile konuşmana izin verdi. Sana her şeyin açıklanmasını ihtiva eden kitabı verdi. Onunla konuşmak, Ona yalvarmak suretiyle seni kendisine yanaştırdı. Şu halde benim yaratılmamdan ne kadar ilkin Tevrat’ı yazdığını gördün değil mi?
— Evet gördüm. Kırk yıl ilkin.
— Ya Musa, şu halde orada Âdem hata etti yazısını da gördün mü?
Gördüm.
— Tanrı’ın beni yaratmasından kırk yıl ilkin işleyeceğimi yazdığı işi yapmam üstüne
beni iyi mi suçlarsın ki?
Âdem aleyhisselam böylece Mûsa aleyhisselama galip geldi.)
[Buhari, Müslim]

Resulullah’ı yalanlamak
Sual:
(Tanrı’ın sözlerini inkâr etmek sövgü olduğu benzer biçimde, Resulünün bildirdiklerini de inkâr etmek sövgü olur) deniyor. O da insan değil mi? Yanlış söylemesi imkansız mi?
CEVAP
İman, Resulü Ekrem efendimizin, Allahü teâlâ tarafınca, Peygamber olduğu bildirildikten sonrasında, tüm insanlara getirmiş olduğu ve bildirdiği emirlerin hepsine güvenip inanç etmektir. Hepsini beğenip kabul etmektir. Bu emirlerin, bilgilerin herhangi birine inanmamak yada kuşku etmek küfürdür. Şu sebeple Resule inanmamak yada güvenmemek, Resulü yalancı saymak olur. Yalancılık kusurdur. Kusuru olan, peygamber olması imkansız. (S. Ebediyye)

Bir âyet-i kerime meali:
(O [Resulüm], kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.) [Necm 3, 4]

Resulullah’ı yalanlamak, ona güvenli diyen ve peygamber olarak gönderen Allahü teâlâyı yalanlamak olur. Onun sözünde yalan olmaz. (Bu söz, acaba onun sözü mü?) diye kuşku etmek ayrıdır, (Onun sözü de olsa inanmam) demek yada bunda kuşku etmek ayrıdır. İnanmayan ve bu şekilde kuşku eden kâfir olur. Diyelim Resulullah efendimizden bir hata meydana gelse, derhal vahy gelir düzeltilirdi. Kısaca dine ilişkin yanlış bir şey kalmazdı. Onun için Resulullah’ın bildirdiklerine itiraz eden, Tanrı’a itiraz etmiş olur. Tanrı’a ve Resulüne itiraz eden de kâfir olur.

Peygamberler günah işlemez
Sual: Bir menkıbede, İbrahim aleyhisselam, misafirinin Allahü teâlâya inanmadığını ve asla şükretmediğini görünce, onu daha çok konuk etmeyip evinden çıkarıyor. Cebrail aleyhisselam gelip, o ihtiyarın kalbinin kırıldığını ve onun gönlünü alması icap ettiğini bildiriyor. Kalb kırmak büyük günah değil mi? Peygamberler günah işlemediğine bakılırsa, İbrahim aleyhisselam iyi mi olur da birinin kalbini kırar?
CEVAP
Kalbin kırılmasıyla, kalb kırmak ayrı şeydir. Birkaç örnek verelim:
1- Muharebede bir kâfirin gözünü çıkarsak, kalbi de kırılmış olur. Hattâ bunu gören yakınlarının da kalbleri kırılır. Fakat kâfirin gözünü çıkaran mücahid, kalb kırma günahına girmiş olmaz.

2- Dinen cezası olan suçluyu cezalandırmakla görevli kimse, suçluya cezasını verirken suçlunun kalbi kırılabilir. Fakat görevli, kalb kırma günahına girmiş olmaz.

3- Bir âmir, memurun eksiklerini, hatalarını görüp onu uyarma edince, ister istemez memurun kalbi kırılmış olur, fakat âmir, kalb kırma günahına girmiş olmaz.

4- Varlıklı biri, bir dilenciye, azca mal yada para verse, oldukca para vereceğini umut eden dilencinin sükûtu hayâle uğrayarak kalbi kırılabilir, fakat o varlıklı kimse, kalb kırma günahına girmiş olmaz.

5- Eski devirlerde, maslahata binaen, adam iki yada daha çok hanımla evlenebiliyordu. Birinci kadının elbet kalbi oldukca kırılıyordu. İşin içinde maslahat olduğundan, adam mazur duruma düşüyordu.

6- Varlıklı bir Müslüman, vereceği zekât ve sadakaları, yapacağı her türlü maddî ve mânevî yardımı, fâsık akrabalarına değil de, yabancı sâlih Müslümanlara yapsa, akrabalarının ister istemez kalbi kırılabilir. Fakat o Müslüman, kalb kırma günahına girmiş olmaz. Müslümanın tavrını, safını belli etmesi, Allahü teâlânın sevdiklerini tercih etmesi, onları üstün tutması, Onun sevmediklerinden ise uzak durması lazımdır.

Bunun benzer biçimde, bir yere konuk olan kimse, orada umduğunu bulamasa, üç gün sonrasında, misafire yol verseler, misafirin kalbi kırılabilir, fakat ev sahibi kalb kırma günahına girmiş olmaz. Bu ev sahibi İbrahim aleyhisselam olsa, konuk bir dinsiz olsa, durum gene böyledir. Allahü teâlâ, kalbi kırılan dinsizin gönlünü alması için Cebrail aleyhisselamı gönderiyor. İbrahim aleyhisselam da özür diliyor, misafirin kırılan kalbi onarım edilmiş oluyor. Durum bundan ibarettir.

Peygamber yalan söylemez
Sual: Hadisleri ve mezhepleri kabul etmeyen bir hoca, başta Buhârî olmak suretiyle, Kütüb-i Sitte’deki İbrahim aleyhisselamın, zorunlu kalıp söylediği, üç yalanla ilgili iki hadis-i şerifin uydurma bulunduğunu anlatmaktadır. Buhârî’deki bir hadis uydurma olursa, diğeri hadislerin sahih olduğuna iyi mi inanılır? Namazın iyi mi kılındığını, orucun iyi mi tutulduğunu ve dinin öteki emirlerini müctehid âlimlerimiz, hadislerden çıkarmadı mı? Hadislere güven kalkarsa İslamiyet yıkılmış olmaz mı?
CEVAP
Normal olarak yıkılmış olur. Onların maksadı da aslına bakarsanız budur. Ilkin o iki hadis-i şerifi bildirelim:
(İbrahim aleyhisselam üç yerde yalan söylemiş oldu. Biri temiz zevcesi Sâre Hatun hakkındadır. İbrahim, zâlim hükümdarın diyarına Sâre Hatun’la gelmişti. Sâre’ye: “Bu cebbar adam, evli bulunduğunu bilirse, sana musallat olur. Eğer sana da sorulursa, kız kardeşim bulunduğunu söyle! Şu sebeple seninle din kardeşiyiz” dedi.) [Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî]

Mahşer halkı, (Ey İbrahim! Sen Tanrı’ın peygamberi ve Onun yegâne Halil’isin, bizlere Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hâli görüyorsun) diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara, (Şefaat etmeye kendimde yüz bulamıyorum. Şu sebeple ben üç kere yalan söyledim!) diyecektir. (Buhârî, Müslim, Tirmizî)

Sağlam kaynaklı bu hadis-i şeriflere, sadece mezhepsiz olan, (Yalnız Kur’an) diyen hadis düşmanları uydurma der. Kur’an-ı kerimi açıklayan hadis-i şeriflerdir. Hadis-i şerifler olmasa dinimiz noksan olur. Okuyucunun söylediği benzer biçimde, bir hadis kitabında bir iki hadis uydurma olursa, diğerlerine iyi mi güvenebiliriz? Köpek eti, tavşan eti haram mı, değil mi? Bunun benzer biçimde binlerce sorun var. Hadislere inanmazsak doğrusunu nereden bileceğiz?

Yalan hakkında dinimizin emri nedir?
Yalan söylemek büyük günahtır, fakat bazı yerlerde günah değildir. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(İki Müslümanı barıştırmak ve hanımını yönetmek için yalan söylemek caiz olduğu benzer biçimde harpte da caizdir, şu sebeple harp hiledir.) [İbni Lal]

Din kitaplarında da, (Din düşmanlarından korunmak yada Müslümanları korumak için yalan caizdir) buyuruluyor. (Uyun-ül besair, Hadîka)

İzin verilen yerlerde yalan söylemek günah olmadığı için, o hiç kimseye yalancı denmez. İbrahim aleyhisselam da, izin verilen yerde ve yoksulluk olduğundan, üstelik tevilli söylemiştir. Tevilli söylemese bile, din düşmanlarının şerrinden korunmak için o şekilde konuşmak günah değildir.

Caiz olan yalanın biri şöyleki olmuştu:
İbrahim aleyhisselam zevcesi Hazret-i Sâre ile beraber Mısır’a gitti. O devirde bulunan hükümdar, firavunlardan oldukca zâlim biri idi. Bu zâlim ve ceberrüt melik, Hazret-i Sâre’nin kim bulunduğunu sordurdu. İbrahim aleyhisselam, onun musallat olmasını engellemek için, din bakımından kardeşi olduğuna niyet ederek, “Kardeşimdir” diye haber gönderdi. Sonrasında, Hazret-i Sâre’ye de, (Ben onlara senin için, kardeşimdir dedim. Sen benim din kardeşimsin. Beni yalanlama!) dedi.

Âlimler buyuruyor ki: O zâlim hükümdar, evli hanımefendilere musallat oluyor ve haiz olmak istediği kadının kocasını da öldürüyordu. İbrahim aleyhisselam, onun zararından kurtulmak için bu şekilde söylemişti.

İkincisi ve üçüncüsü de şöyledir:
İbrahim aleyhisselam zamanında, Keldânî kavmi, yılda bigün bayram yapardı. Bayramdan sonrasında puthaneye uğrar, putlara secde edip evlerine dönerlerdi. İbrahim aleyhisselamın üvey babası ve puthane bekçisi olan kâfir Azer, onu da bayrama çağrı etti. İbrahim aleyhisselam, hep beraberce beraber bayrama giderken, (Hastayım, rahatsızım) diyerek geri döndü. Puthaneye gidip, yetmiş kadar putu kırdı. Baltayı da iri yarı koca putun boynuna astı.

Keldânîler bayramdan dönerek puthaneye erişince, putlarının kırıldığını gördüler. Bunu kim yapabilir diye düşündüler. (Bu işi, yapsa yapsa İbrahim yapar. Şu sebeple o, hem putlara karşı idi, hem de bizimle bayram yerine gelmemişti) dediler. İbrahim aleyhisselamı yakalayıp, (Putlarımızı sen mi kırdın?) dediler. O da, (Bu işi, şu boynunda balta asılan iri put, “Ben varken niye ufak putlara tapılıyor” diye kıskandığı için yapmış olması imkansız mı? Kendisine bir problem!) dedi. (Put konuşur mu? Put imrenir mı? Hem iyi mi soracağız?) dediler. İbrahim aleyhisselam, (O hâlde, konuşamayan, daha kendilerini kırılmaktan kurtaramayan, kimin kırdığını bilmeyen, size hiçbir faydası olmayan bu putlara ilâh diyerek niçin tapıyorsunuz? Hâlâ akıllanmayacak mısınız? Size ve taptığınız bu putlara yazıklar olsun!) dedi. Enbiya sûresinin 58. âyetinde, İbrahim aleyhisselamın putları kırdığı, 63. âyetinde (Bir ihtimal büyük put kırmıştır) söylediği bildirilmektedir. İbrahim aleyhisselam, kavminin putlara tapmasından, bâtıl olan bir bayrama gitmelerinden rahatsız idi. Onun için, maddî değil, mânevî mânâda, (Ben hastayım) demişti.

Bu sözlerden dolayı İbrahim aleyhisselamı, hâşâ yalancı çıkarmak oldukca yanlış olduğu benzer biçimde, vakaları inkâr edip, İbrahim aleyhisselamın böyle bir durum demediğini söylemek de âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri inkâr etmek olur. Mütevatir hadisleri inkâr etmek sövgü olur. (Hindiyye, İbni Âbidin)

Peygamberlerde kusur olmaz
Sual: Tüm peygamberler, günah işlemekten korunmuşlar mıdır ve bedeni kusurlar kendilerinde bulunmaz mı?
Yanıt:
Peygamberler, İnsanları, Allahü teâlânın beğenmiş olduğu yola kavuşturmak, doğru yolu göstermek için gönderilmişlerdir. Resûl demek, yaratılışı, huyu, bilimsel, aklı, zamanında bulunan tüm insanlardan üstün, kıymetli, muhterem bir zat anlama gelir. Hiçbir fena huyu, beğenilmeyecek hâli yoktur. Peygamberlerde İsmet sıfatı vardır ki, Peygamber olduğu bildirilmeden ilkin ve bildirildikten sonrasında, ufak ve büyük hiçbir günah işlemezler. Peygamber olduğu bildirildikten sonrasında, Peygamber olduğu yayılıncaya, anlaşılıncaya kadar, körlük, sağırlık ve benzerleri ayıp ve kusurları da olmaz. Her Peygamberde yedi sıfatın bulunduğuna inanmak lazımdır ki bunlar; Emânet, sıdk, bildiri, adâlet, ismet, fetânet ve emnül-azldır ki Peygamberlikten azledilmezler. Fetânet, oldukca akıllı, oldukca anlayışlı anlama gelir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/20/peygamberler-gunah-islemez/feed/ 0 5281
Günah işlemek ve iman https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/30/gunah-islemek-ve-iman/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/30/gunah-islemek-ve-iman/#respond Sat, 30 Mar 2019 13:53:45 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5182

Sual: Günah işlemek ve işlemeye devam etmek insanoğlunun imansız yaşama veda etmesine sebep olmaz mı?
CEVAP
Büyük günahları işlemek ve devam etmek insanı küfre sürükleyip, imansız yaşama veda etmesine sebep olabilir.

Sual: Büyük günahlar nedir?
CEVAP
Büyük günahlardan bazıları şunlardır:

1- Bid’at sahibi olmak
2- Günah işlemeye devam etmek
3- Müslüman olduğuna şükretmemek
4- İmansız ölmekten korkmamak
5- Zulmetmek
6- Anaya-babaya âsi olmak
7- Doğru olsa da oldukça yemin etmek
8- Namazı öğrenmeye ve çoluk-çocuğa öğretmeye ehemmiyet vermemek
9- İçki içmek
10- Yalan yere evliyalık taslamak
11- Günahını minik görmek
12- Kendini beğenmek
13- İlim ve ibadeti ile kendini üstün görmek
14- Haset etmek
15- Deneyim etmeden bir hiç kimseye iyi demek
16- Yalana, gıybete devam etmek
17- Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından uzak durmak
18- Kâfir olsa da komşusuna eziyet etmek
19- Dünya işleri için, oldukça sinirlenmek
20- Büyü yapmak
21- Salih olan mahrem akrabayı ziyareti terk etmek
22- Allahü teâlânın sevdiklerini sevmemek; sevmediklerini sevmek
23- Mümin kardeşine üç günden fazla kin tutmak
24- Zina yada livata yapmak
25- Açık saçık giyinmek
26- Katillik
27- Hırsızlık
28- Uyuşturucu madde kullanmak
29- Gasp
30- Ramazan orucunu, açıktan yiyecek
31- Zaruretsiz faiz vermek
32- Haksız yere yetim malı yiyecek
33- Ölçü ve tartıda hile yapmak
34- Namazı vaktinden ilkin yada sonrasında kılmak
35- Kalb kırmak
36- Rüşvet almak
37- Malın zekatını ve uşrunu vermemek
38- Canlı hayvanı ateşte yakmak
39- Kur’an-ı kerimi öğrendikten sonrasında, okumasını unutmak
40- Tanrı’ın rahmetinden ümidini kesmek
41- Hainlik etmek
42- Eshab-ı kiramdan herhangi birini sevmemek
43- Namuslu hanıma, fena hanım demek
44- Müslümanlar içinde söz taşımak
45- Avret yerini açmak yada başkasının avret yerine bakmak
46- Emanete hıyanet etmek
47- Cimrilik
48- Dünyaya düşkünlük
49- Allahü teâlânın azabından korkmamak
50- Haramı haram helali helal bilmemek
51- Falcıların falına inanmak
52- Hanıma, kıza kısaca harama bakmak
53- Hanımefendilerin adam, adamların hanım elbisesi giymesi
54- Etmiş olduğu iyiliği başa kakmak
55- Tanrı’tan gayrıya yemin etmek. Örnek olarak çocuğumun ölüsünü öpeyim benzer biçimde
56- Ufak günahı işlemeye devam etmek
57- Bir namaz vaktini kaçıracak vakit kadar cünüp durmak
58- Çalgı çalmak ve dinlemek
59- İntihar etmek
60- Dinini öğrenmemek.

Günahı önemsiz saymak
Sual:
Günahı önemsiz saymak ne anlama gelir, iyi mi olur?
CEVAP
Günahı önemsiz saymanın ne demek olduğu oldukça kimse tarafınca bilinmemekte, bu yüzden günahkârlara kâfir denmektedir. Örnek olarak (İçki içmeye devam eden kimse, haram olduğuna ehemmiyet verse, içmez, açık gezen kadın, bunun haram olduğuna ehemmiyet verse kapanır. O halde bunlar, işlediği günahlarına üzülmedikleri, kısaca haramı önemsiz saydıkları için kâfirdir) demek yanlıştır.

Üzülmeyen, ehemmiyet vermeyen kâfir olur fakat, üzülmek, ehemmiyet vermemek ne anlama gelir? Örnek olarak namazını kılan bir kadın, açık gezmenin günah bulunduğunu biliyorsa, (Kapanmak Tanrı’ın emri, kapansak iyi olur fakat, bu zamanda kapanamıyoruz) derse, bu bayana kâfir denmez. Bunun benzer biçimde içki içen kimse de, (İçki haramdır, fakat alıştık bırakamıyoruz) derse, bu hiç kimseye kâfir denmez. Aksine, asla içki içmeyen biri, (bir bardak şarap içmek günah sayılmaz) dese küfre girer. Veya, (Hepimiz açık geziyor, ne oluyor, ikimiz de geziyoruz, hepimiz içiyor, ikimiz de içiyoruz, sarhoş olmadıktan sonrasında ne ziyanı olur) diyerek haramı önemsiz saymak sövgü olur.

Allahü teâlânın gazabı günahlar içinde saklıdır. Bir günah yüzünden büyük azaba maruz bırakabilir. Yüz bin yıl yakarma eden iyi bir kulunu, sonsuz olarak Cehenneme koyabilir. Örnek olarak yüz bin yıl itaat eden İblis, kibrederek secde etmediği için sonsuz olarak Cehennemlik oldu. Âdem aleyhisselamın oğlu, bir adam öldürmüş olduğu için sonsuz Cehennemlik oldu. Her duası kabul olan Belam-ı Baura, bir günaha meylettiği için imansız gitti. Karun zekat vermediği için malı ile helak oldu. O halde her günahtan kaçmaya çalışmalı. Bir hadis-i şerifte, (Fazlaca azca bir günahtan kaçınmak, tüm cin ve insanların  [nâfile] ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor. Her günah, Allahü teâlâya isyan olduğundan, büyüktür; fakat bazısı, bazısına nazaran minik görünür. Bir minik günahı yapmamak tüm cihanın nafile ibadetlerinden daha sevabdır, bundan dolayı nafile yakarma yapmak farz değildir. Günahlardan kaçınmaksa farzdır. (Rıyad-un-nasıhin)

Günah işleyince de ümitsizliğe kapılmamalı, derhal tevbe etmelidir. Mümin hem Tanrı’ın rahmetinden ümidini kesmemeli, hem de Ondan oldukça korkmalıdır. Hadis-i şerifte (Müminin kalbinde korku ile umut var ise, Allahü teâlâ onu umduğuna kavuşturur, korktuğundan da güvenli eder) buyuruldu. Kısaca bir mümin, Tanrı’ın azabından korkar, rahmetinden de ümidini kesmez, haramlardan kaçıp ibadetlerini halletmeye çalışırsa Cennete gider.

Bir insan ne kadar büyük günah işlerse işlesin, Tanrı’ın rahmetinden ümidini kesmemelidir. Hatta azılı bir kâfir bile tevbe edip “La ilahe illallah Muhammedün Resulullah” dese, tüm günahları affolur, tertemiz bir insan olur. Kısaca dünyada iken Tanrı’ın affetmediği günah yoktur. Tevbe edince şirki kısaca kâfirliği de affeder. Öldükten sonrasında artık kâfirlere af yoktur. Kur’an-ı kerimde, (De ki, ey oldukça günah işlemekle haddi aşan kullarım, Tanrı’ın rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Zira Tanrı, [iman ehlinin] tüm günahlarını asla şüphesiz affeder. Elbet O, sonsuz mağfiret ve nihayetsiz acıma sahibidir.) buyuruluyor. (Zümer 53)

Allahü teâlânın rızasının ve gazabının hangi işte, hangi sözde bulunduğunu bilmeyiz. Bu bakımdan hiçbir sözü, hiçbir iyiliği ve kötülüğü minik görmemelidir. Cenab-ı Hak, rızasını iyilikler içinde, gazabını da günahlar içinde saklamıştır. Ehemmiyet verilmemiş bir günah, Tanrı’ın gazabına sebep olabilir. Onun için sözümüze dikkat etmeliyiz. Atalarımız, (Söz var iş bitirir, söz var baş yitirir) demişlerdir.

İbadet yapmamak, günahlardan kaçmamak insanoğlunun kalbini karartır, zaman içinde küfre sokar, kâfir olur. Günahların hepsi Tanrı’ın emrini yapmamak olduğundan büyüktür. İbni Münkedir hazretleri ölüm döşeğinde ağlıyordu. Sebebini sordular. “Kasten büyük bir günah işlemedim. Önemsiz saydığım minik bir günah, Tanrı’ın gazabına sebep olduysa diye korktuğum için ağlıyorum” dedi. İşte bu şekilde korkular müslümanın kurtuluşuna sebeptir. Zira hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, kıyamette buyurur ki: “Dünyada iken bigün beni hatırlayıp ananı, benden bir kerecik korkanı, Cehennemden çıkarın”) buyuruldu.

Fazlaca mühim tembih
Adam olsun, hanım olsun, her Müslümanın, her sözünde, her işinde, Allahü teâlânın emirlerine, kısaca farzlara ve yasak ettiklerine kısaca haramlara riayet etmesi lazımdır. Bir farzın yapılmasına, bir haramdan sakınmaya ehemmiyet vermeyenin imanı gider. İmansız kimse, kabirde azap çeker. Ahirette Cehenneme gider. Cehennemde sonsuz yanar. Af edilmesine, Cehennemden çıkmasına olanak ve olasılık yoktur. Küfre düşmek oldukça kolaydır. Her sözde, her işte küfre düşülebilir. Küfürden kurtulmak da oldukça kolaydır. Küfrün sebebi bilinmese dahi, her gün bir kere, Ya Rabbi, bilerek yada bilmeyerek küfre sebep olan bir söz söyledim yada bir iş yaptım ise, pişman oldum. Beni affet diyerek tevbe etse, Allahü teâlâya yalvarsa, muhakkak affolur. Cehenneme gitmekten kurtulur. Cehennemde sonsuz yanmamak için, her gün muhakkak tevbe etmelidir. Bu tevbeden daha mühim bir vazife yoktur. Kul hakkı bulunan günahlara tevbe ederken, bu hakları ödemek ve terk edilmiş namazlar için tevbe ederken, bu tarz şeyleri kaza etmek lazımdır. (Seadet-i Ebediyye)

Günahı hafifçe görmek
Sual:
Ehl-i sünnet itikadına nazaran amel imandan parça değildir. Kısaca insan günah işlemekle kâfir olmaz. Bir de, (Günahı hafifçe görmek, ehemmiyet vermemek küfürdür) buyuruluyor. İçki içen, gıybet eden, yalan söyleyen kimse, günah işlediği için kâfir olmuyor, fakat bu günahları hafifçe görmese esasen bu tarz şeyleri işlemez. Bunlar kâfir mi, değil mi? Buradaki inceliği anlayamadım. Örnek olarak namaz kılan bir bayan, açık geziyor. Açık gezme günahını hafifçe görmese açık gezmez. Tanrı’a imanı olmasa, namaz kılmaz. Bunun imanı var mı, yok mu? Gene kitaplarda, (Ramazanda açıktan oruç yiyenlerin imanı gider) deniyor. Hâlbuki oruç tutmamak günahtır, sövgü değildir. Günahı hafifçe görmek sövgü olduğu benzer biçimde, kitaplarda yalnız farzı değil, sünneti bile hafifçe görenin, ehemmiyet vermeyenin kâfir olacağı yazıyor. Namazda takke giymek sünnettir. Ehemmiyet vermezse kâfir oluyor, (Ehemmiyet verseydi giyerdi) diye hatırıma geliyor. İkindinin ve yatsının sünnetini terk edenler için de aynı şeyi düşünmekten kendimi alamıyorum. Hâlbuki sünneti yapmayan sevabdan yoksun kalır, kâfir olmaz. İkisinin ortasını bulamıyorum. Bu mevzuda bir izahat mümkün müdür?
CEVAP
Hem namaz kılıp, hem de, çekinmeden günah işleyen kimse için, kati olarak (Günahı hafife alıyor) yada (Günahı hafife almıyor) demek yanlış olur.

Sürekli açık gezen bir bayanın, açıklığı hafife almadığını söylemek zor olsa gerek. Sürekli içki içen yada başka günahı işleyen kimse için de, (Bu günahı hafife almıyor) demek oldukça zor olsa gerek. Günah alışkanlık hâline ulaşınca, hafife alınma tehlikesi adım atar. Sürekli bir yada birkaç günahı işleyen kimsenin tevbe etmesi güçtür. Tevbeyi hatırına bile getirmez. Namaz kılan bir kimse, (Örtünmenin dinde yeri yoktur) diye inansa kâfir olacağı benzer biçimde, örtünme emrini hafife alınca da kâfir olur.

Ara sıra günah işleyen kimsenin günahı hafife aldığını söylemek zor olsa gerek. Bu şekilde şahıs tevbe de edebilir. Genel anlamda ara sıra günah işleyen kimse, günahı hafifçe görmüş olduğu için değil, o anda basireti bağlanıyor, gaflete düşüyor sanki bilincinde olmadan günah işliyor. Yoksa bir Müslüman, günaha ehemmiyet vermeden kasten günah işlemekten çekinir.

(Ramazanda açıktan oruç yiyenlerin imanı gider) demek, oruç tutmayan kâfir olur demek değildir. Oruç tutmamak ayrı, oruca meydan okur benzer biçimde, başkalarını da oruç tutmamaya teşvik eder şekilde açıktan oruç yiyecek ayrıdır. Bunda orucu hafife almak vardır. Bir insan, aç kalırım korkusuyla, hastalanırım endişesiyle yada işimi aksatır diye oruç tutmazsa, bunlar hakkaten geçerli bir sebep olmasa da, gene bir mazeretle oruç tutmamış olur, orucu hafife almış olmaz, kısaca sövgü değildir.

Takke giymemek benzer biçimde, sünnetleri yapmayan, sünnete ehemmiyet vermediğinden değil, geçersiz de olsa, başka sebeplerle bu tarz şeyleri yapmıyor. Buna benzer sebeplerle sünnetleri yapmayana ve günah işleyene kâfir dememelidir.

İçki ve iman
Sual:
(İçki içeri, iman dışarı! İçki içenin kırk gün namazı kabul olmadığı için namaz kılmamalı) diyorlar. Böyle bir durum var mı?
CEVAP
Hayır, böyle bir durum yoktur. Ehl-i sünnet itikadına nazaran, içkiyi helâl bilmedikçe yada haramı hafife almadıkça, içki içenin imanı gitmez. (İhya)

Namazı bırakmak oldukça büyük günahtır. (İçki vücuttan kırk gün çıkmaz) diye bir şey yoktur. Kur’an-ı kerimde (Sarhoş iken kılmayın) buyuruluyor. Zira ne okuduğunu anlamaz ve sallanacak kadar sarhoş olanın abdesti de bozulur. Abdestsiz olunca namaz da kılamaz. Okuduğunu anlamayacak kadar oldukça içmemişse, namazını kılması lazımdır. Ne günah işlenirse işlensin, namaz terk edilmemeli. İçki içmeye devam eden kimsenin, namazı sahihtir, kısaca borç ödenmiş olur, fakat büyük sevablara kavuşamaz. İçki içen, içki içtim diye, yakarış etmeyi ve zikretmeyi, tesbih çekmeyi bırakmamalıdır.

Salih bir zat, daha ilkin ölmüş olan o bölgede tanınmış bir hanımı rüyada iyi hâlde görünce, durumunu sorar. Hanım da şöyleki yanıt verir: “Rabbim beni affetti. Günah bulunduğunu bildiğim hâlde, nefsime uyup içki içerdim. Gene bir içki meclisindeyken ezan okunmaya başladı. İçkiyi bırakıp, ben de müezzin benzer biçimde şehadet getirdim. Fazlaca geçmeden öldüm. Allahü teâlâ, meleklere, (Kalbinde imanı olmasaydı, beni sarhoş hâlde hatırlamazdı. Ona azap etmeyin!) buyurdu. Böylece affa uğramış oldum.” (Şir’a şerhi)

Menkıbede de görüldüğü benzer biçimde, her içki içene, hattâ içki içerken ölene de, kâfir dememelidir. Zerre imanı var ise, sonunda kurtulur.

Sual: Dinimizin emrettiği farzlardan birini tembellikle yapmayan kimsenin imanı gider mi?
Yanıt: Farzlara önem verip, tembellikle yapmayan kimsenin imanı gitmez. Fakat, bir farzı yapmayan Müslüman, iki büyük günaha girer. Birincisi, o farzın vaktini ibadetsiz geçirmek kısaca farzı geciktirmek günahıdır. Bunun affolması için tövbe etmek, kısaca pişman olmak, üzülmek, tekrar geciktirmeyeceğine karar vermek ile olur. İkincisi, bu farzı terk etmek, yapmamak günahıdır. Bu büyük günahın affolması için, bu farzı derhal kaza etmek, kısaca vaktinden sonrasında derhal yapmak lazımdır. Kazayı geciktirmek de, ek olarak büyük günah olur.

Sual: İnsanlara zulmeden, mallarına, namuslarına hücum eden azgın kimseler de, iman nimetine kavuşabilir mi?
Yanıt: Allahü teâlâ, dünyada tüm insanlara acıyor, muhtaç oldukları şeyleri yaratıp, her insana gönderiyor. Dünyada rahat ve refah içinde yaşamaları ve ahirette sonsuz saadete kavuşmaları için, ne yapmaları lazım bulunduğunu açıkça bildiriyor. Nefislerine, fena arkadaşlara, zararı olan kitaplara ve yayınlara aldanarak, sövgü ve dalalet yoluna sapanlardan, dilediğini hidayete kavuşturuyor, bu tarz şeyleri doğru yola çekiyor. Sadece azgın, zalim olanlara bu nimetini kayra etmiyor. Onları, beğendikleri, istedikleri, içine düştükleri inkâr bataklığında bırakıyor.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/03/30/gunah-islemek-ve-iman/feed/ 0 5182
FARKINDA OLMADAN GÜNAH KAZANMAK https://www.cennetinbahcesi.com/2016/03/21/farkinda-olmadan-gunah-kazanmak/ https://www.cennetinbahcesi.com/2016/03/21/farkinda-olmadan-gunah-kazanmak/#respond Mon, 21 Mar 2016 16:11:23 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=1984 FARKINDA OLMADAN GÜNAH KAZANMAK

İman eden bir çok Müslüman ne yazık ki farkında olmadan sıklıkla günah işlemektedir. Hal ve hareketlerine dikkat etmeyen kişiler adım atsa günah işlemektedir. Peki bu fark etmeden işlediğimiz günahlar neler? Daha dikkatli davranarak önüne geçebileceğimiz bu günahları nasıl işliyoruz? İşte soruların cevabı…

Farkında Olmadan Günah Kazanmak
*Helal Olmayana Bakmak: Hunharca izlediğimiz televizyon, beğendiğimiz ince bacaklı mankenler, boyalı şehvet bakışlı oyuncular, yolda gördüğümüz güzel veya yakışıklı kişiler bu ve bunun gibi bir çok şey farkında olmadan günah kazanmamıza yol açmaktadır. Allah, bizlere indirdiği yüce kitap kuran-ı kerimde yer alan bir çok ayette helaliniz sayılmayan şeylere bakmanın çok günah olduğunu hatta bir nebze de olsa göz zinasına girdiğini bizlere aktarmaya çalışıyor. Lakin bizler girdiğimiz ortamlarda veya yolda giderken hiç farkında olmadan birilerine bakarız, işte bu bakışmalar cennetimizi yakıp cehenneme çevirmektedir.  Bu nedenle yolda giderken, bir ortama girerken, televizyon izlerken gözlerimize sahip çıkmalıyız..

*Gerçeklik Payı Olmadığı Halde Yemin Ederek Allah’ı Yalana Şahit Etmek: Herhangi bir konuşmada veya bir ağız kavgasında karşı tarafı kendimize inandırmak için “Vallahi, billahi, tallahi” gibi yeminler ederek Allah’ı yalana şahit göstermekteyiz. Farkında olmadan gerçekleştirdiğimiz bu davranış ne yazık ki öbür dünyamızı karartmaktadır. Günümüz insanlarında sıklıkla gördüğümüz bu durum ağır bir hastalık gibi, yakaladığı bedeni hemencecik bırakmıyor…

*İsraf: Zenginliğin göstergesi olarak kullanılan israf bizleri cehenneme itmektedir. Dünyada bir çok aç, yoksul, durumu kötü olan bir çok kişi varken israfta bulunmak Allah katında günah olarak cezalandırılmaktadır. İsraf ettiğimiz ne varsa hepsi ahirette dile gelip bizlere davacı olacaktır.
Çok lüks şekilde ev döşemek, bir televizyona 10 bin tl vermek veya bir araba için 150 bin tl vermek israfın en ağır şekilleri arasında yer almaktadır. İsraf bir çok ayet ve hadiste de işlenmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) komşusu aç iken tok yatanlar bizden değildir diyerek hem komşuluğun önemini vurgulamış hem de bencilliğin, israfın iyi olmadığını dillendirmiştir..

*Üzüldüğümüz Bir Anda Farkında Olmadan Allah’a İsyan Etmek, Durumdan Şikayetçi Olmak: Hemen hemen herkesin yaptığı bir durum olan şikayet ne yazık ki günah kazanmamıza neden olmaktadır. Bir sınavda veya herhangi bir olay karşısında farkında olmadan yakınırız. Hatta bazen ileriye giderek “bıktım bu ne biçim bir hayat”, “hayat bu mu”, “her şeyden nefret ediyorum”, “ölmek istiyorum”, “ölüm yaşamaktan daha iyi” gibi şeyler söyleyerek şeytanı mutlu etmekteyiz. Şeytan zaten bir adım arkanızda yer almaktadır. Sizi yoldan düşürmek için büyük bir çaba sarf eden şeytan sizin isyana meyilli olduğunuzu görünce aklınızı çelmeye çalışır ve intihara kadar sizi bırakmaz. Allah’ın verdiği bir canı almak bize düşmez bu yüzden intihar etmek Allah’a isyan etmenin en ağır örneğidir. Farkında olmadan işlediğimiz günahlar arasında yer alan isyan etmek, şikayet etmek Allah’ın gücüne gitmektedir. Bu nedenle olay anında kendimize dilimize ve düşüncemize sahip çıkmalıyız. Ne olursa olsun her şeyin Allah tarafından geldiğini unutmamalıyız..

*Küfretmek: Sinir anında ağızdan çıkan küfürler farkında olmadan işlediğimiz günahlar arasında yer almaktadır. Kimileri küfrü günahtan saymaz ve sakız gibi ağzında taşır küfrü. Ancak bu düşünce tamamen yanlıştır. Küfür ile güzel söz arasında ince bir çizgi vardır cennetle cehennem gibi.. Eğer ki güzel söz, küfre kayıyorsa cennetten cehenneme sapma yolundasınız demektir. Bu nedenle dilimize sahip çıkmalıyız.

*İğneleyici Söz Söylemek: Bir kavga anında veya sinir anında ağızdan çıkan iğneleyici sözler karşı tarafın kırılmasını hatta kahrolmasına neden olmaktadır. Mesela saçları dökülmüş bir arkadaşınızla tartışırken kullandığınız “kel” veya “başında saç kalmamış” sözleri karşı tarafı kahredecektir. Allah’ın yaratmış olduğu bir varlığı, aybını veya eksikliğini yüzüne vurarak söylemek oldukça günahtır hem bu davranış kul hakkına girer hem de Allah’ın yarattığı bir varlığı beğenmemek adına oldukça günah olur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2016/03/21/farkinda-olmadan-gunah-kazanmak/feed/ 0 1984
Helak edici günah ? https://www.cennetinbahcesi.com/2015/11/26/helak-edici-gunah/ https://www.cennetinbahcesi.com/2015/11/26/helak-edici-gunah/#respond Thu, 26 Nov 2015 14:34:19 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=1181

 

Ebu Hüreyre hazretlerinden rivayet edilmiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Yedi helak edici şeyden kaçınınız.” Oradakiler: “Ey Allah’ın Resulü, bunlar nelerdir?” dediler. Efendimiz şöyle buyurdu: “Allah’a ortak koşmak, sihirle uğraşmak, ölümü hak eden kişiler hariç Allah’ın yasaklamış olduğu cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum sırasında geri kaçmak, namuslu ve hiçbir şeyden habersiz kadınlara zina iftirasında bulunmaktır.” (Buhâri, Müslim). Şimdi faizin bir tutulduğu diğer 6 günaha bir daha bakalım: Şirk, sihir, adam öldürme, yetim malı yeme, savaştan kaçma ve namuslu kadınlara iftira etme. Hadis-i şerifte belirtilen bu helak ediciler, kişinin ahiret hayatını perişan eden en büyük günahlardır.

Şimdi faiz yiyen ve yediren kimseye deriz ki: İnandığın ve iman ettiğin Peygamberimiz, pervasızca daldığın faiz günahına “helak edici” diyor. Acaba helak olmaktan hiç korkmuyor musun? Yoksa Peygamberinin sözüne mi itimadın yoktur? Ya da itimadın var da unutulacağını mı, hesabının sorulmayacağını mı zannediyorsun? Yalan söyleme ihtimali olan insanların uyarılarını dinler ve tehlike ihtimali yüzde bir bile olsa o yolu terk edersin de, yalan söyleme imkânı olmayan Peygamberinin uyarısını neden dinlemez ve başta faiz olarak diğer günahlardan neden kaçınmazsın? Buna cevabın var mıdır?

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2015/11/26/helak-edici-gunah/feed/ 0 1181