gostermek – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Tue, 17 Sep 2019 06:05:18 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Sadakat göstermek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/17/sadakat-gostermek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/17/sadakat-gostermek/#respond Tue, 17 Sep 2019 06:05:18 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5967

Sual: İnsanlarda sadakat da kalmadı. Yalvara yakara bir işe giriyor. Yerini birazcık sağlamlaştırınca, çalmış olduğu kurumun aleyhine konuşuyor. Bir köpek kadar sadakat gösteremiyor. Sadakat da mı öldü?
CEVAP
Bozulma her sahada oluyor. Sadece her insanın bozuk, her insanın fena bulunduğunu söylemek doğru olmaz. Dinimizde, sadakatin önemi oldukca büyüktür. Her işin düzen ve intizamı sadakat iledir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Sadakat iyiliğe, iyilik Cennete götürür.) [Müslim]

Bir kurum, işi olmayan bir kimseyi işe almakla, ona bir iyilik etmiş olur. İşe girmesine vesile olanlara yakarış ve teşekkür etmek gerekir. Teşekkür etmeyen nankördür. Allahü teâlâ, (Şükrederseniz, nimetlerimi artırırım. Nankörlük ederseniz, azabım oldukca şiddetlidir) buyuruyor. (İbrahim 7)

Peygamber efendimiz de, (Kendisine meydana getirilen iyiliği anmak şükür, gizlemek ise nankörlük olur) buyuruyor. (Ebu Davud)

Çalmış olduğu yerin idarecilerini kötülemek, dedikodu etmek nankörlük olur. Yemek yemiş olduğu sofraya bıçak saplamak kadirşinas bir hiç kimseye yakışmaz. İşinden yada idarecilerinden memnun olmayan ayrılabilir. Kıtmir adlı bir köpek, sahibine sadakatinden dolayı, birçok insanoğlunun yoksun kalmış olduğu nimete kavuşuyor, Cennetlik oluyor.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/17/sadakat-gostermek/feed/ 0 5967
Âyet ve hadisten delil göstermek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/02/ayet-ve-hadisten-delil-gostermek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/02/ayet-ve-hadisten-delil-gostermek/#respond Fri, 02 Aug 2019 08:09:19 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5779

Sual: Meal ve hadis okumak uygun değilse, sitenizdeki âyet meallerini ve hadisleri okumak yanlış olmuyor mu?
CEVAP
Yanlış olmaz, şu sebeple biz bir yazıya, delil olarak bilhassa âyet-i kerime ve hadis-i şerif meali yazmıyoruz. Biz hiçbir âyeti Kur’andan ve hiçbir hadisi hadis kitaplarından almıyoruz. Doğru mana versek bile hata olur. Zira buna yetkimiz yoktur. Bir hadis-i şerifte, (Kur’anı kendi görüşüne nazaran açıklayan kâfir olur) buyuruluyor.

Bir kimse, kendi görüşüne nazaran Kur’an-ı kerime mana verse, verdiği mana doğru olsa da, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata etmiş olur. Verdiği mana yanlış ise kâfir olur. (Berika)

Gene bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Kur’an-ı kerimi, kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa dahi, kesinlikle hata etmiştir.) [Nesai]

İslam âlimleri bir mevzuyu anlatırken, âyet-i kerime ve hadis-i şeriften delil vermişse, biz onları aynen naklediyoruz. Doğrusu biz, Buhari, Müslim, Taberani, Deylemi, Bezzar şeklinde herhangi bir hadis kitabından direkt hadis almadığımız şeklinde, Kur’an-ı kerimden yada herhangi bir mealden âyet de almıyoruz. İslam âlimlerinin kitaplarında geçiyorsa, yazıyla beraber âyet mealini yada hadis-i şerifi alıyoruz. İhtiyaç olursa, orada geçen bir hadis-i şerifin hangi hadis kitabında bulunduğunu yada âyet mealinin hangi suredeki âyet bulunduğunu yazıyoruz.

Dinimizi öğrenmek için, tefsir ve hadis-i şerif okuyarak yargı çıkarmak caiz değildir. Zira Kur’an-ı kerimi ve hadis-i şerifi yanlış idrak etmek yada kuşku etmek imanı giderir. Yalnız Arapça bilmekle, tefsir ve hadis anlaşılmaz. Her Arapça bileni, din âlimi sanmamalı. Beyrut’ta ana dili Arapça olan fazlaca papaz var, fakat hiçbiri İslamiyet’i bilmez.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Asla yanlış olmayan, güvenilecek, yalnız Kur’an-ı kerim ve hadis-i şeriflerdir. Zira her ikisi de, elbet doğru olan, vahy ile kısaca melek ile indirilmiştir. Âlimlerin söz birliği ve müctehidlerin ictihadı da, bu iki doğru kaynaktan alınmıştır. İşte, İslamiyet’in bu dört temeli haricinde kalan bilgiler, her ne olursa olsun, bu dört esasa uygun ise, kabul edilir. Uygun olmayanlar, Evliyanın ilimleri, marifetleri, keşifleri olsa da kabul edilmez. [Fen adamı olarak geçinen, fen taklitçilerinin, tecrübe ve ispat edilmiş bilgiler arasına, bozuk düşünceleri ile karıştırdıkları, hipotez, teori bile olmayan sözleri de böyle kabul edilmez.] (M. 217)

Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Dindeki dört delil, müctehid âlimler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür; şu sebeple biz, âyetten ve hadisten yargı çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, nassa kısaca âyet yada hadise uymuyor şeklinde görünse de, mezhebimizin hükmüne uyarız. Zira nass, ictihad isteyebilir, tevil edilmesi gerekebilir, nesh edilmiş olabilir. Bu tarz şeyleri da sadece müctehid âlimler anlamış olur. Bunun için tefsir ve hadis değil, nakli esas alan fıkıh kitaplarını okumak gerekir. (Berika s.94)

Hangi gök gölgeler
Sual:
Yazılarınızda, âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere şimdi asla kimsenin mana veremeyeceğini, (Kur’anı kendi görüşüne nazaran açıklayan kâfir olur) hadis-i şerifini naklettiğiniz halde, hadis kitaplarından hadis nakledilmez demenize karşın âyet ve hadis meali yazmanız yanlış değil mi? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
CEVAP
Kitaplarda özetle deniyor ki:
Tefsir, murad-ı ilahiyi idrak etmek anlamına gelir. Kendiliğinden verdiği mana doğru olsa bile, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata olur. Verdiği mana yanlış ise, kâfir olur. (Berika)

Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık, (Kur’anı kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi toprak kabul eder, hangi gök gölgeler?) buyurdu. (Şira)

Hadis kitaplarından, hadis nakletmek için, hadis âlimlerinden icazet almış olmak gerekir. Hadis-i şeriflerin de sahih olup olmadığını bilmeden, sahih bir hadis-i şerifi bile söylemek günah olur. Bu şekilde kimsenin hadis-i şerif okuması caiz olmaz. Hadis-i şerifte, (Bilmediği sözü hadis olarak söyleyen, Cehennemde azap görecektir) buyuruldu. Onun için âlim olmayan kimsenin hadis-i şerif okuyup anladığı ile amel etmesi caiz olmaz. (Berika)

Müctehid olmayan din adamı, okumuş olduğu hadisten kendi anladığına uyarak amel edemez. Müctehidlerin âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden anlayarak, verdikleri fetva ile amel etmesi gerekir. Takrir kitabında da bu şekilde yazılıdır. Bu şekilde yapmazsa, vacibi terk etmiş olur. (Kifaye)

Biz yazılarımızda bu hususlara fazlaca ehemmiyet veriyoruz. Hiçbir hadis kitabından hadis alıp yazmıyoruz. Hiçbir âyet-i kerimeye kendi görüşümüze nazaran mana vermiyoruz.

İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani, İmam-ı Şarani, İbni Abidin hazretleri şeklinde âlimlerin kitaplarındaki hadisleri açıklamaları ile beraber alıyoruz. Mezhepsiz gençler, hadis kitaplarından alınmayan hadislere saygınlık etmedikleri için, ikimiz de o hadisin hangi hadis kitabında bulunduğunu sonuna yazıyoruz. Yoksa hadis kitaplarından asla almıyoruz. Seadet-i Ebediyye kitabındaki hadisleri naklederken de, hadis kitaplarından kaynağını bularak yazıyoruz.

Âyet meallerini de gene Seadet-i Ebediyye’den, Mektubat-ı Rabbani’den, İhya’dan, Mizan’dan, Halebi’den, Redd-ül muhtar’dan, Hadika’dan, Berika’dan alıp yazıyoruz. Hiçbir âyete kendimiz mana vermiyoruz. Hazret-i Ebu Bekir efendimizin cesaret edemediği işe, biz iyi mi cesaret edebiliriz? Hüsnü zan etmeli, (Bunlar âyetlere kendileri mana veriyor, hadisleri hadis kitaplarından alıyor) diye suizan ederek bizi suçlamamalı.

Kâfirlerin, fazlaca müslümanı (Dinini Kur’andan öğren, tek delil yalnız Kur’andır, Peygamber postacıydı, vazifesi bitti) zehirleriyle aldattığı, zehirlediği bir dönemde, (İbni Abidin) (Hadika) (Berika) (Mektubat-ı Rabbani) diyince, (Geç onları bana âyetten hadisten söyle) diyenlerin cirit attığı bir dönemde, (Ruj ile alakalı bilgiyi hangi âyet ve hadiste bulabilirim) diye samimi olarak informasyon isteyen müslümanlara, o büyük İslam âlimlerinin kitaplarından aldığımız yazıları, âyet-i kerime ve hadis-i şerif meallerini bildirmek bu bakımdan anormal karşılanmamalıdır.

Hem yukarıda bu şekilde yapanlar için bildirilen azapları yazacağız, hem de nispet yaparcasına bu şekilde yapacağız. Bu şekilde şey olur mu? Bunun Müslümanlıkla ne alakası olur? Sadece dini yıkmak isteyenler bu şekilde yapar. Onlar bile bu şekilde yapmıyor, dinini yalnız Kur’andan öğren diyor, diğerlerini boş ver diyor. Bu işin mesuliyetini, bu şekilde yapanlar için lüzumlu azapları bildirip, hem de aksinin yapılması asla mümkün mü?

Mealen ne anlamına gelir
Sual:
Mealen ne anlamına gelir?
CEVAP
Mealen demek, tefsir âlimlerinin bildirdiklerine nazaran anlamına gelir. Doğrusu tefsir âlimlerinin anladığı mana anlamına gelir. Bunun için Kur’an tercümesi denilen kitaplardan, Kur’an-ı kerimin manası anlaşılmaz. Kur’an tercümesi okuyan kimse, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Çeviri edenin informasyon derecesine nazaran, yapmış olduğu açıklamayı öğrenir. Bir cahilin yada bir sapığın yapmış olduğu tercümeyi okuyan kimse de, Allahü teâlânın bildirmek istediğini değil, çeviri edenin anladım sanarak kendi kafasından anlatmak istediğini öğrenir. Kur’an-ı kerimin hakiki manasını idrak etmek, öğrenmek isteyen, İslam âlimlerinin kelam ve fıkıh ve terbiye kitaplarını, kısaca bunlardan hazırlanmış, nakli esas alan bir ilmihal kitabını okumalıdır.

Peygamber efendimiz, hadis-i şerifleri ile Kur’an-ı kerimi açıklamıştır, bu açıklamalara tefsir denir. Bir âyet-i kerimenin mânâsını Peygamber efendimiz açıkça bildirmemiş ise, İslam âlimleri, bu âyet-i kerimenin mânâlarından dinimize uygun olanı seçerler, buna tevil etmek ve bu seçilen mânâya da, meal denir. Meal, âyet-i kerimenin tercümesi demek değildir.

Meal ve hadis okumak
Sual:
Meal ve hadis okumak uygun olmadığı için, sitenizdeki âyet meallerini ve hadisleri okumak yanlış olur mu?
CEVAP
Yanlış olmaz; şu sebeple biz bir yazıya, bilhassa delil olarak âyet-i kerime ve hadis-i şerif meali yazmıyoruz. İslam âlimleri bir mevzuyu anlatırken, âyet-i kerime ve hadis-i şeriften delil vermişse, biz onları aynen naklediyoruz. Doğrusu biz, Buhari, Müslim, Taberani, Deylemi, Bezzar şeklinde herhangi bir hadis kitabından hadis almadığımız şeklinde, Kur’an-ı kerimden yada herhangi bir mealden âyet meali de almıyoruz. İslam âlimlerinin kitaplarında geçiyorsa, yazıyla beraber âyet mealini yada hadis-i şerifi alıyoruz. İhtiyaç olursa, orada geçen bir hadis-i şerifin hangi hadis kitabında bulunduğunu yada âyet mealinin hangi suredeki âyet bulunduğunu yazıyoruz.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/02/ayet-ve-hadisten-delil-gostermek/feed/ 0 5779
Kadere rıza göstermek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/28/kadere-riza-gostermek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/28/kadere-riza-gostermek/#respond Sun, 28 Apr 2019 14:38:58 +0000 Kaza ve Kadere iman]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5321

Sual: (Elimizde olmadan başımıza gelen her şey kaderdendir. Vâki olanda hayır vardır) deniyor. Başımıza fena bir iş gelse yada biri bizlere hakaret etse veya treni kaçırsak üzülmeyecek miyiz? Üzülürsek Tanrı’ın kaderine razı olmamış mı oluruz?
CEVAP
(Vâki olanda hayır vardır) sözü, lüzumlu tüm sebeplere yapıştığımız hâlde, irade ve tercihimizin haricinde, başımıza gelene, şikâyetçi olmadan sabretmek, neticesinin hayırlı olacağını bilmek anlama gelir. Yoksa, kendi irademizle bir günahı işledikten sonrasında, (Nasıl yapsak, kaderim böyleymiş, vâki olanda hayır vardır) demek yanlıştır.

İkinci bir husus, insan, bir işin sonucunun iyi mi, fena mü olacağını bilmesi imkansız. Hayır zannettiği şey, şerle sonuçlanabilir. Şer zannettiği şey de, hayırla neticelenebilir. Bir âyet-i kerime meali:
(Hoşlanmadığınız şey, sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Tanrı bilir.) [Bekara 216]

Müslüman, her hayrın ve şerrin Tanrı’tan bulunduğunu bilir. Her işi yaptıran Allahü teâlâdır. O hâlde, bir Müslüman olarak, başa gelen işe rıza göstermeliyiz. Rıza göstermesek de, o iş, gene olacaktır. O hâlde, bu işe razı olmaktan başka umar yoktur. Olacağı kati olan bir işe, itiraz etmek ahmaklık olur.

Vâki olan bir işle, karşı karşıya kalanın, ne kadar zor, ne kadar acı olursa olsun, buna rıza göstermesi, imtihanı kazanmak için sabretmesi gerekir. Bir hadis-i şerif:
(Allahü teâlâ, sabredeni sever.) [Taberanî]

Başa gelene sabreden, büyük nimetlere kavuşur. Sabretmeyen ise felakete maruz kalır. Bundan dolayı Allahü teâlâ, hadis-i kudsîde buyuruyor ki:
(Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve belaya sabretmeyen, benden başka Rab arasın!) [Taberanî]

O hâlde, kaderimize, razı olmaktan başka umar olmadığına bakılırsa, buna istemeyerek değil, isteyerek razı olmalıyız. Kadere razı olmak oldukca kıymetlidir. Birkaç hadis-i şerif:
(Kadere rıza, mutluluk alametidir.) [Tirmizî]

(Şunları yapmak imanı zirveye çıkarır: 1- Tanrı’ın hükmüne karşı sabretmek, 2- Kaza ve kadere rıza göstermek, 3- Tam tevekkül sahibi olmak, 4- Tanrı’a tam teslim olmak.) [Ebu Nuaym]

(Allahü teâlâ buyurur: Kaza ve kaderime razı olan, rızkıma kanaat eden, benim için şehvetini terk eden genç, bazı melekler benzer biçimde kıymetlidir.) [Deylemî]

(Şu 3 şeyi icra eden, dünya ve âhiret hayrına kavuşur: Kazaya rıza, belaya sabır, rahatlıkta, bollukta yakarış.) [Deylemî]

(Şu 3 şeyi icra eden 40 evliyadan biri olur: Kazaya rıza, haram işlememeye sabır, buğdi fillah.) [Deylemî]

(“Ya Rabbî, kaderine rıza göstermemi nasip et” diye yakarış et!) [Taberanî]

(Kadere rıza göstermek mutlu olmaya, rızasızlık ise mutsuzluğa alamettir.) [Tirmizî]

(Razı olan kadere, kolay düşmez kedere) buyuruluyor. Gelen belaya sabredenin, ya günahı affolur yada derecesi yükselir.

Cennetlik insanoğlunun nişanı şudur: O şahıs, Hak teâlânın kaderine razı olur. Şakî [kötü, cehennemlik] olmanın da nişanı şudur: O şahıs, kadere razı olmaz, bir musibet ulaşınca, bağırıp çağırır, oldukca ağlar, sızlar. (İslâm Ahlakı)

İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Her gün insanoğlunun karşılaşmış olduğu her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratmasıyla var olmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk bu şekilde olur. Kul isek, bu şekilde olmalıyız! Bu şekilde olmamak, kulluğu kabul etmemek ve sahibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ, (Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın!) buyuruyor. (3/59)

Demek ki, kadere rıza gösteren mutlu oluyor. Karşımıza ne çıkarsa, (Kaderim böyleymiş) diyerek itiraz etmemeli. Örneğin treni kaçırsak, (Hakkımda hayırlısı buymuş) diyerek üzülmemeli. Acil bir yere yetişmek için giderken, bir kaza yapsak, zamanında hastaneye yetişemesek, şu demek oluyor ki tüm olumsuzluklar üst üste gelse de, düzgüsel bir vaka benzer biçimde, karşılayanın rahat ve mutlu olacağını dinimiz bildiriyor.

Mutlu olmak için, gülün yanında diken var diye üzülmemeli, dikenler içinde gül var diye sevinmeli.

Mutluluğun sırrı, sevilen şeyleri yapmakta değil, hayata geçirmeye zorunlu olunan şeyleri sevmektedir.

İnsan sevdiğini, olmasını istediği benzer biçimde değil, olduğu benzer biçimde, o hâliyle sevmelidir. Bu şekilde sevmezse mutlu olması imkansız.

Çölde yaşayan bir bedevî ve ailesinin, bir horozu, bir köpeği ve bir de merkebi vardı. Horoz, sabahları öterek, onları namaza uyandırır. Bigün tilki, horozu alıp götürür. Çoluk evladı üzülür. Bedevî, (Hakkımızda bir ihtimal bu hayırlıdır) diyerek onları teselli eder. Bir kurt, merkebi parçalar. Bedevi, üzülen çoluk çocuğunu gene teselli eder. Bir süre sonra kendilerine bekçilik eden köpekleri de ölür. Bedevî gene ailesini teselli eder. Bir sabah, ilerideki birkaç çadırda yaşayanlar, tutsak alınarak götürülür. Hayvanlarının sesleri, merkep anırması, horoz ötmesi ve köpek havlaması, çadırda yaşayanları ele verir. Bedevînin hayvanları olmadığı için, onların varlığından haberdar olamazlar. (İhya)

Bir dost söyledi: Ortaokul son sınıfta iken, öğretmenler, (Ne yaparsan yap, seni sınıfta bırakacağız) demişlerdi. Mecburen başka bir ilçeye gitmek zorunda kalmıştım. Okul idaresi, arkamdan bir rapor göndermiş, (Bu, oldukca tehlikelidir, ders çalışmaz, öğretmenleri döver, anarşist biridir) demiş. Müdür, oradaki öğretmenleri topluyor. (Bu, tehlikeli biriymiş, bizlere ziyanı dokunabilir. Sınıfta bırakmayalım, mezun edip kurtulalım) diyor. O ilçeye benimle gelen başka bir dost vardı, o ikmale kaldı, beni direkt geçirdiler. Hakkımda niye bu şekilde fena rapor verdiler diye kızıyordum. Meğer hakkımda hayırlısı bu şekilde imiş…

Başka bir dost söyledi: (Treni yada otobüsü kaçırıyorum, üzülüyorum. Sonrasında unuttuğum bir şey kalmış, gitsem de geri dönmem gerekiyordu. Bu şekilde oldukca vaka başıma geldi. Artık kaçırdığım şeye üzülmüyorum.)

Hikmet Baba adlı bir derviş, (Bunda da bir hikmet var) dermiş. (Her şeyde hayır olur mu, hikmet olur mu?) diyen birkaç serseri, dervişin ineğini götürüp ormanda bir ağaca bağlarlar. Akşamüstü sığırtmaç, sığır sürüsünü köye getirir. Hikmet baba, ineğini görmeyince gene, (Bunda da bir hayır var) diyerek, çoluk çocukla ineğini aramak suretiyle ormana giderler. Gece, geç saatlere kadar ineği ararlar. Sonunda bir ağaca bağlı bulurlar. Fazlaca yoruldukları için, orada uyuya bırakılırlar. Sabah olunca köylerine gelirler. Ne görsünler, köyde zelzele olmuş, evler yıkılmış, oldukca kimse ölmüş. Hikmet baba gene, (Gördünüz mü, Allahü teâlâ bizi depremden korumak için ineğimizi bağlatmış) der.

Görüldüğü benzer biçimde, şer zannedilen şey, hayrımıza olabiliyor. Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin şiirini hatırlıyoruz:
Hak, şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler,
Ârif onu seyreyler,
Mevlâ görelim n’eyler,
N’eylerse, güzel eyler.

Sual: Allahü teâlâdan razı olmanın özetlemek gerekirse alameti, şekli nedir, nasıldır?
Yanıt:
Rıza demek, Allahü teâlâdan gelen her şeye razı olmak anlama gelir. Allahü teâlâdan bir yıkım gelse, ona da rıza gösterir. Hiç kimseye şikâyet etmez. Bu, her insanoğlunun yapabileceği bir iş değildir. Fakat, bunu yapabilen, büyük bir insandır. Bu şekilde insanlarda, Peygamberlere mahsus sabır ve tahammül var anlama gelir. Allahü teâlânın ebatlarına inanılmış olduğu derecede insan, bu tahammülü ve bu rızayı izah edebilir. Gıpta edilecek, imrenilecek bir meziyettir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/28/kadere-riza-gostermek/feed/ 0 5321