gerekir – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Fri, 27 Sep 2019 16:40:24 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Darasını almak gerekir mi? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/27/darasini-almak-gerekir-mi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/27/darasini-almak-gerekir-mi/#respond Fri, 27 Sep 2019 16:40:24 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6017

Sual: Tuz, hurma kiloyla alınmaz, ölçekle alınması gerekir diyorlar. Bir de, baklava alırken, bana bir kilo baklava ver diyoruz. O da kartonuyla tartıp veriyor. Diyelim baklavanın kilosu 10 liraysa, on lirayı veriyoruz. Veya 20 lira veriyoruz o bizlere 10 lira veriyor. Poşetle, kese kâğıdıyla da tartılan gıdalar oluyor. Bazıları, (Bu şekilde alışveriş fâsid olur, darasını ek olarak alması gerekir) diyor. Böyle bir durum var mı? Yaptığımız alışveriş sahih olmuyor mu?
CEVAP
Bu şekilde alışverişler sahihtir, fâsid değildir. Hatta biz bir kilo ver dedik, o da 950 gram verse, gene sahih olur. Şundan dolayı 900 gram yada 1100 gram gıdayla poşeti yada kartonu, 10 liraya almış oluyoruz. Bu, götürü alışverişe giriyor. Bunun hiçbir sakıncası yoktur. Bu iddialar, fıkıh kitaplarını yanlış anlamanın neticesidir.

Tuzu, hurmayı da aynı şekilde almanın asla mahzuru olmaz. Kısaca bir kilo hurma ver deriz, bu ne kadar deriz, fiyatı her neyse onu alır. Bunun asla mahzuru olmaz. 1 kilo hurmayı götürü usulüyle almış oluyoruz. Bir kilo hurma ver desek de, tart desek de fark etmez. Satıcı bir kilodan azca yada fazlaca tartsa da, gene fark etmez. Şundan dolayı biz o miktarı satın alıyoruz. Buna ne kadar vereceğiz demeye de, bunu sattın mı demeye de gerek yok. Satıcı şu kadar vereceksin derse yada verdiğimiz paradan belli bir miktar alsa, ikimiz de razı olsak, asla konuşmasak da alışveriş sahih olmuştur.

Götürü usulü
Sual: Tenekeyle beş kiloluk zeytinyağı satılıyor. Fakat tenekesiyle 5 kilo geliyor, net 5 kilo değildir. Böylece satın almakta bir sakınca var mıdır?
CEVAP
Hayır. Kabıyla olunca, götürü usulüyle alınmış oluyor. Hiçbir sakıncası yoktur. Poşetle, kese kâğıdıyla alınanlar da bu şekilde caizdir. Kabıyla beraber alınmaktadır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/09/27/darasini-almak-gerekir-mi/feed/ 0 6017
Sultana itaat gerekir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/07/sultana-itaat-gerekir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/07/sultana-itaat-gerekir/#respond Sun, 07 Jul 2019 00:27:27 +0000 Dinimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5653

Sual: Halifeye, sultana ve devlete isyan etmek fitnedir, cihad değildir deniyor. Hatta halifeye isyan etmemeyi Ehl-i sünnet itikadı arasına bile koymuşlar. Peki Ebu Hanife, halifenin zulümlerine isyan etmiş olduğu için şehit edilmedi mi? İmam-ı Ahmed bin Hanbel, halifeye isyanından dolayı dayak yemedi mi? İmam-ı Rabbani Ekber şah ile savaşmadı mı? Hapse girmek onur olmasaydı, Hazret-i Yusuf, zindanı medrese-i Yusufiyye yapar mıydı?
CEVAP
Hiçbir İslam âlimi halifeye, sultana isyan etmemiştir. Bu tamamen yalan ve iftiradır. Zira âlimlerin hepsi komut [başkan] ile ilgili şu hadis-i şerifleri bilirdi:

(Emirinizin beğenmediğiniz işlerine sabredin! Zira cemaatten bir karış ayrılan [itaatsizlik eden, fitne çıkaran] cahiliyye ölümü ile [imansız] ölmüş olur.) [Buhari]

(Malını zorla alsa da emirin sözünü dinle ve ona itaat et!) [Buhari]

(Müslüman, hoşuna gitmese de, emirin sözünü dinler ve ona itaat eder. Komut, günah olan bir şeyi emrederse, o emri dinlemek gerekmez.) [Buhari]

(Sultan, yeryüzünde Tanrı’ın gölgesidir. [Onun emirlerini tatbik eden kimsedir] Ona ikram eden ikram görür, ona ihanet eden de ihanete maruz kalır.) [Taberani]

(Emirine isyan edenin sevaplarının tamamı gider.) [Beyheki]

(Başı siyah Habeşli bir köle olsa da, emirinize itaat edin!) [Buhari]

(Elleri kesik, sakat bir köle olsa da, emirinize itaat edin!) [Müslim]

Köle, bir tek kâfir düşmandan oluyordu. Bu hadis-i şeriflerin açıklamaları Hadika’da vardır. (Habeşli köle olsa da demek, emiriniz siyah bir kâfir de olsa ona itaat edin) anlamına gelir.

Müslümanın emiri kâfir olabilir. Örnek olarak hadis-i şerifte, (Komut sana “Ya Müslümanlığı bırak yada öldürürüm” dese, Müslümanlığı bırakma, boynunu uzat) buyuruldu. (Hakim) [Müslüman olan emir, Müslümanlığı bırak demez.]

Abbasi halifelerinden Ebu Cafer Mensurun adamları, imam-ı a’zam hazretlerine kâdı-l-kudat, kısaca şimdiki tabirle, Yargıtay başkanlığı teklif ettiler. O da, (Ben kadılık yapamam) buyurdu. (Yalan söylüyorsun) dediler. (Eğer yalan söylüyorsam, yalancıdan kadı olmaz. Doğru söylüyorsam kadılık yapamam diyorum) buyurdu. Oldukca takva ehli olup, dünya makamına kıymet vermediği için kabul etmedi. Zindana atıldı. Kamçı ile dövüldü. Her gün on kamçı arttırıldı. Kamçı sayısı yüz olduğu gün şehit oldu. (Rahmetullahi aleyh)

Bağdat’ta Mutezile fırkası mensupları, Kur’an mahluktur yanlış inançlarına Abbasi halifesi Memun’u da inandırdılar. Bunu kabul etmesi için, Ahmed bin Hanbel hazretlerini de zorlayıp, Memun vasıtasıyla bu hususta baskı ve işkence yaptırıp 28 ay hapsettiler. Tüm işkencelere karşın, (Kur’an-ı kerim, yaratık değildir) dedi. Bunların Halifeye isyan ile hiçbir alakası yoktur.

Bid’at ehli Hintli bazı kişiler, imam-ı Rabbani hazretleri için (O kendini Ebu Bekir’den de üstün biliyor) diye kara çalma ederek sultana yakınma ettiler. Ekber şahın oğlu Selim Cihangir Şah da, onu hapsettirdi. İki yıl sonrasında pişman olup özür diledi. Görüldüğü benzer biçimde bunların zerre kadar isyanla alakası yoktur.

İmam-ı Rabbani hazretlerinin hapsedilişi şöyleki olmuştur:

O dönemin sultanı olan Selim Cihangir hanın devlet adamları, hatta büyük veziri ve baş müftüsü, hatta haremi Ehl-i sünnet değildi. Oysa imamın birçok mektupları ve bilhassa ek olarak yazdığı Redd-i revafıd risalesi, mezhepsizleri reddetmekte, bilgisiz, ahmak ve alçak olduklarını anlatmaktadır.

Hazret-i İmamın bazı talebeleri, kürsülerde yakıcı vaazlar ederek fitneye sebep olmuşlardır. İmam-ı Rabbani hazretleri, Redd-i revafıd risalesini Buhara’da bulunan en büyük Özbek hanı Abdullah-ı Cengizi hana yollamıştı. (Bunu İran’da şah Abbas-ı Safeviye gösterin! Kabul ederse sorun yok, etmezse onunla savaşmak caiz olur) demişti. İran şahı kabul etmedi. Cenk oldu. Abdullah han, Horasandaki şehirleri aldı. Buralarını yüz yıl ilkin Safeviler almıştı.

Bundan sonrasında, Hindistan’daki mezhepsizler el ele verdiler, (O kendini herkesten, hatta Ebu Bekir’den daha yüksek biliyor) dediler. Sultan, oğlu Şah Cihanı gönderip, İmamı ve evladını ve yetiştirdiği büyükleri çağrı etti. Hepsini öldürmeye karar verdi.

Şah Cihan, bir müftü ile İmam-ı Rabbaniye gitti. Sultana secde caiz bulunduğunu gösteren bir fetvayı da götürdü. İmam-ı Rabbani’nin ihlaslı bir zat bulunduğunu biliyordu. (Babama secde edersen, seni kurtarabilirim) dedi.

Hazret-i İmam, bu fetvanın, fakirlik zamanında yapılması caiz olan bir ruhsat bulunduğunu, sadece azimet yönünden secde etmemenin daha iyi bulunduğunu söylemiş oldu.

Evladını ve dostlarını bırakıp yalnız geldi. Sultan, 11. mektubu gösterip manasını sordu. Bir o kadar güzel ve doyurucu yanıt verdi ki, Sultan, yüksek hakikatleri ve esrarı idrak edebilecek kabiliyette biri olmadığı halde, neşelendi ve özür dileyerek İmam-ı Rabbani hazretlerini özgür bıraktı.

Hasetçiler, Sultanın oldukça hoş, tahriklerinin boş bulunduğunu görünce, Sultana, bir talebesinin yapmış olduğu vaazları hatırlatarak, (Bunun adamları çoktur. Sözleri tüm memlekette yürürlüktedir. Bunu özgür bırakırsak bir düzensizlik çıkabilir. Hem ne kadar kendini beğenmiş ki, sizi bile minik görüp, secde ile saygı göstermedi. Hatta, merhaba bile vermedi) dediler.

Hazret-i İmam, içeri girince, Sultanı kızgın, azgın, kısaca saygı ve değerden kendini sıyırmış görerek, merhaba vermemişti. Bunlar bahane edilerek Güvalyar kalesinde hapsini komut etti. İki yıl sonrasında yaptığının yanlış bulunduğunu anlayan Cihangir şah, özür dileyerek hazret-i İmamı hapisten çıkardı. (İsbat-ı nübüvvet, Ümdet-ül-makamat, Berekat)

Yusuf aleyhisselama da kara çalma ediliyor. Hapse girmek onur olsaydı, Hazret-i Yusuf, hapse girmişken daha fazlaca kalmak isterdi. Oysa bir an ilkin çıkmak istedi. Bir âyet meali şöyledir:
([Melikin adamı olan sakiye] Beni efendinin yanında an, bir ihtimal beni zindandan çıkarır dedi. Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Yusuf da, birkaç yıl [yedi yıl kadar] daha zindanda kaldı.) [Yusuf 42]

Bu vakaları sultana isyan etmek benzer biçimde gösterip, isyan eden, düzensizlik çıkaran, Müslümanların kanlarının dökülmesine sebep olan fitnecileri meşru saymak ahmaklık değilse, hainliktir.

Sual: “Sultana isyan edilmez” adlı yazınızda, büyük bir karşıtlık var. Bir yerde, (Hiçbir İslâm âlimi, sultana isyan etmemiştir) denirken, bir başka yerde İmam-ı a’zam Ebu Hanife’nin ben kadılık yapmam diyerek sultana isyan etmiş olduğu bildiriliyor. Bu apaçık bir çelişki değil mi?
CEVAP
Yazıda çelişki yok. İmam-ı a’zam hazretleri, Ben kadılık yapmam demedi, (Ben kadılık yapamam) dedi. İkisi içinde fazlaca fark var. Örnek olarak sultan ona, (Gel satranç oynayalım) dese, o da (Ben satranç oynamasını bilmediğim için satranç oynayamam) diye yanıt verse, bu sultana isyan mıdır, yoksa bilmediğini itiraf etmek midir? Kadılık yapamayacağını bildiriyor. Bu bildirmenin isyan neresindedir? Fakat zalim idareciler, (Yalan söylüyorsun) dediler. (Eğer yalan söylüyorsam, yalancıdan kadı olmaz. Doğru söylüyorsam kadılık yapamam diyorum) buyurarak, isyan etmediğini bildirdi. O göreve layık olmadığını bildirmesi isyan mıdır?

Müslüman isyankâr olmaz
Sual:
Piyasada onlarca ilmihal var. Asla birinde, (Devlete isyan edilir yada edilmez) diye yazılmazken, S. Ebediyye’de (Devlete isyan edilmez) diyor. Bunun sebebi nedir?
CEVAP
Öteki ilmihaller bu mevzuda tamamlanmamış yazmışlar. Osmanlı zamanında her Müslüman’ın başucu kitabı olan Aden Yolu İlmihali’nde şöyleki yazıyor: Ehl-i sünnet olmanın on alameti vardır:
1- Cemaate devam etmek,
2- İtikadı bozuk olduğu bilinmeyen her imama uymak,
3- Mest üstüne meshi caiz görmek,
4- Sahabenin asla birine fena söz söylememek,
5- Devlete, sultana isyan etmemek,
6-
Dinde haksız olarak münakaşa etmemek,
7- Dinde, kuşku etmemek,
8- Hayrın ve şerrin, Allahü teâlâdan bulunduğunu bilmek,
9- İtikadı bozuk olduğu bilinmeyen Ehl-i kıbleye kâfir dememek.
10- Dört halifeyi öteki sahabeden üstün bilmek. (Miftah-ül aden)

Demek ki Ehl-i sünnet olmak için bu on vasfa haiz olmak gerekiyor. Onlardan biri de devlete isyan etmemektir. Öteki ilmihallerde olmaması bir eksikliktir.

(Kâfir olan devlete de isyan edilmez mi, kâfir devlete isyan cihad değil mi?) diye soranlar da fazlaca oluyor. Cihad, isyan ve çapulculuk demek değildir. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan cihad, başka ülkelerdeki düşman olan kâfirlerle, devlet olarak savaşmak anlamına gelir. Korsan gösteriler yapmak, cihad diye bağırmak cihad olmaz, fitne ve çapulculuk olur. Dinimize zarar verir. İki hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamet yaklaştıkça, fitneler çoğalır. Gece başlarken karanlığın artması benzer biçimde olur. Sabah evinden mümin olarak çıkan fazlaca kimse, akşam kâfir olarak döner. Akşam müminken, gece imanları gider. Bu şekilde zamanlarda, eve kapanmak fitneye karışmaktan iyidir. Kenarda kalan, ileri atılandan iyidir. O gün oklarınızı kırın, silahlarınızı bırakın! Herkesi tatlı dille, güler yüzle karşılayın!) [Ebu Davud]

(Bozuk bir işi düzeltemediğiniz vakit, sabredin! Allahü teâlâ onu düzeltir.) [Beyheki]

Bu hadis-i şerifler, kanunlara karşı gelmeyi, ihtilal yapmayı değil, meşru yollardan tembih verip sabretmeyi emretmektedir.

Müslümanlar ihtilal yapmaz, fakat zulme, haksızlığa da teslim olmaz. Meşru yollardan hakkını arar. Hükümetin meşru emirlerine uyulur. Asla kimsenin haram olan emirleri yapılmazsa da, isyan da edilmez. Fitne çıkarılmaz. Zâlimlere karşı gelmemeli, onlarla tartışmamalı! Örnek olarak, namaz kılmamak en büyük günahlardandır. Âmir, müdür, kâfir ve zâlim olup, emri altında olana (Namaz kılma) derse, senin yanında kılmam demeyi düşünerek, peki demeli, bu sebeple fitne çıkarmak, kısaca Müslümanların ezilmelerine sebep olmak haramdır. O zâlimin yanından ayrılınca, namazı derhal kılmalıdır.

Kuvvete karşı gelmek, devlete karşı isyan etmek ahmaklıktır. Kendini tehlikeye atmak olur. Bu ise, haramdır. Tarihte o şekilde ahmaklar çıkmış ki, fitneye sebep olan yazı ve sözlerinden dolayı kendi kellelerini kaptırdıkları benzer biçimde, on binlerce Müslümanın kanının dökülmesine sebep olmuşlardır. Kâfirlerin Müslümanlara karşı daha şiddetli hareket etmelerine sebep olmuşlardır.

Düzensizlik çıkarmak, bölücülük yapmak
Sual: Bir Müslüman, anarşist, bozguncu olabilir mi, dinimizde böyle bir durum var mıdır?

Yanıt: İslâm dini, birleşmeyi, sevişmeyi, yardımlaşmayı, kanunlara karşı gelmemeyi, fitne kısaca düzensizlik çıkarmamayı, kâfirlerin haklarını da gözetmeyi, kimseyi incitmemeyi emretmektedir. İslâm âlimleri, istirahatlerini, menfaatlerini feda ederek, dinimizin bu güzel emirlerini bildirmek, torunlarının dinlerini, imanlarını korumak için, fazlaca sayıda, fazlaca kıymetli kitap yazmış ve bizlere yadigâr bırakmıştır. Hadîkada, fitneyi anlatırken deniyor ki:
“Fitne, Müslümanlar içinde bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları devlete karşı isyana kışkırtmak anlamına gelir. Zalim olan hükümete de itaat etmek vaciptir.” Berîkada da, deniyor ki:
“Başınızdaki amir, bir Habeş hizmetçi benzer biçimde zelil, adi, aşağı kimse olsa da, İslâmiyete uygun emirlerine itaat vaciptir. İslâmiyete uymayan emirlerine de, fitneye, fesada sebep olmamak için karşı gelmemeli, isyan etmemelidir.”

Müslümanlar, birlik ve beraberliğe fazlaca önem vermeli, memleketlerinin kalkınması için maddi, içsel çalışmalı, din bilgilerini iyi öğrenmeli, haramlardan sakınmalı, Allaha, devlete ve kullara karşı olan vazifelerini yerine getirmelidir. İslamın güzel ahlakı ile bezenmeli, hiç kimseye zarar vermemelidir. Fitne kısaca düzensizlik çıkarmamalıdır. Dinimiz, bu şekilde olmamızı emrediyor.

Müslüman isyan etmez, fitne çıkarmaz
Sual: Seyyid Kutb’un, Cihân Sulhu kitabında “Müslümanlar ihtilalci olur. Zulüm, haksızlık meydana getiren hükûmete karşı ihtilal yapar” deniliyor. Bu söz doğru mudur?
Yanıt:
Bu söz, İslâm âlimlerinin bildirdiklerine uymamaktadır. Müslümanlar ihtilal yapmaz, fitne ve fesat çıkarmaz. Zalim olan hükûmete de isyan etmek günahtır. Kanunlara, emirlere karşı gelmek, cihad olmaz, fitne çıkarmak olur. Seyyid Kutb, Mevdûdî ve bunlara aldananlar, Hac sûresinin 39. âyetine yanlış mana verdikleri için, bu felakete düşmüşlerdir. Bu âyette meâlen;
(Müminlere hücum eden zalimlerle cihad etmeye izin verildi) buyuruldu. Mekke’de kâfirler, Müslümanlara zulmedip, yaralayınca, öldürünce, bunlarla dövüşmek için, yeniden yeniden izin istediler. İzin verilmedi. Medine’ye hicret edilince, bu âyet gelmiş olarak, yeni kurulan İslâm devletinin, Mekke’deki zalimlerle cihad yapmasına izin verildi. Bu âyet-i kerime, Müslümanların, zalim hükûmete isyan etmeleri için değil, insanların İslâm dinini işitmelerine, Müslüman olmalarına mâni olan zalimler ile cihad yapması için, İslâm devletine izin vermektedir. Siyer-i kebîrdeki hadîs-i şeriflerde;
(Emîre isyan eden hiç kimseye Aden haramdır.)

(Adil ve zalim, her emîrin emri altında cihad ediniz!) buyuruldu. Kitaplarda yazılı olan cihad, başka memleketlerdeki kâfirlerle harp etmek anlamına gelir. Beyhekînin bildirdiği hadîs-i şerifte;
(Bozuk bir işi düzeltemediğiniz vakit, sabrediniz! Allahü teâlâ onu düzeltir) buyuruldu. Bu hadîs-i şerif, kanunlara karşı gelmeyi, ihtilal yapmayı değil, meşru yollardan tembih verip sabretmeyi komut buyurmaktadır. Tirmizî ve Taberânîde bildirilen hadîs-i şerifte;
(Cihadın en kıymetlisi, zalim sultan yanında, doğru yolu gösteren bir söz söylemektir) buyuruldu.

Âlimlerin gücü yettiği kadar emr-i ma’rûf yapması lazımdır. Fakat emr-i ma’rûf yaparken, fitne çıkmamasına fazlaca dikkat etmelidir…

Görülüyor ki, Müslümanlar ihtilal yapmaz. Fakat, zulme, haksızlığa da teslim olmaz. Meşru yollardan hakkını arar. Hükûmetin meşru emirlerine uymak, her Müslümana vaciptir. Asla kimsenin haram olan emirleri yapılmaz. Fakat, buna isyan edilmez, fitne çıkarılmaz. Zalimlerle münakaşa etmemelidir. Zira fitne çıkarmak, Müslümanların ezilmelerine sebep olmak haramdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/07/sultana-itaat-gerekir/feed/ 0 5653
Çoğunluğa uymak gerekir mi? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/05/cogunluga-uymak-gerekir-mi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/05/cogunluga-uymak-gerekir-mi/#respond Fri, 05 Jul 2019 03:19:26 +0000 Dinimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5644

Sual: Misyonerler diyor ki: (Avrupa’nın kalkınması Hristiyan olduğu içindir. Hristiyanlık hak din olduğundan, daha oldukca rağbet görüyor ve dünyada Yahudilerden ve Müslümanlardan daha oldukca Hristiyan vardır. İnsanların bir çok neye rağbet ediyorsa, o en doğrusudur.) Yanıt verir misiniz?
CEVAP
Bu iki iddia da demagojiden ileriye gidemez. Şu sebeple Hristiyanlığın yargı sürdüğü Ortaçağda, Avrupa geri idi. Hristiyanların fende ilerlemesine, dört İncil değil, inanmadıkları Kur’an-ı kerimin gösterdiği yola uygun emekleri sebep olmuştur. Müslümanların geri kalmalarının sebebi de, Hristiyan olmadıklarından değil, Müslümanlığın emri olan çalışmaya, doğruluğa ehemmiyet vermedikleri içindir.

Sual: Her işte, daima çoğunluğa uymak gerekir mi?
CEVAP
Kimisi, (Oldukça kimse, bir dine inanmadığı için ben de inanmıyorum) diyor. Kimisi de, (Oldukça kimse namaz kılmadığı için ben de kılmıyorum, derhal hepimiz açık gezdirilmiş olduğu için ben de açık geziyorum) diyor. Genel olarak çoğunluk örnek gösteriliyor. (Hepimiz bu şekilde yapıyor, ben de yapsam ne çıkar?) deniyor.
İyilik, doğruluk, güzellik, hak benzer biçimde hususlar, daima çoğunluğun bulunmuş olduğu yerde olmaz. Sözgelişi Çin’in, Japonya’nın nüfusu çoktur. Dinleri Budizm’dir. İnsanların bir çok Budist diye, Budizm’in doğru olduğu söylenemez. Dünyada müslüman olmayanlar, müslümanlardan daha fazladır. Buradan Müslümanlığın hak din olmadığı söylenemez. Allahü teâlâ, insanların çoğuna uyanın sapıtacağını bildiriyor. (Enam 116)

Kur’an-ı kerimde bir oldukca hususta çoğunluğun, insanların bir çok yada onların bir çok ifadesi kullanılarak yanlış yolda olduğu bildiriliyor. Birkaç örnek:
Doğru olan dinin Müslümanlık bulunduğunu bir çok bilmez. (Rum 30, Yusuf 40)

Tanrı’ın mucize yaratabileceğini bir çok bilmez. (Enam 37)

Rızkı Tanrı’ın verdiğini bir çok bilmez.
(Sebe 36)

İnsanların bir çok kâfirdir. (Nahl 83)

Bir çok fâsıktır.
(Maide 49, 81,Tevbe 8, Hadid 16, 27)

Bir çok müşriktir. (Rum 42)

Bir çok inanmaz, inanç etmez.
(Bekara 100, Hud 17, Rad 1)

Bir çok inkârcıdır. (İsra 89)

Bir çok gafildir.
(Yunus 92)

Kâfirlerin bir çok akletmez, kafası çalışmaz. (Maide 103)

Ölüleri Tanrı’ın dirilteceğini bir çok bilmez.
(Nahl 38)

Kıyametin geleceğine bir çok inanmaz. (Mümin 59)

Azlar kıymetli mi?
İstisnalar hariç, kıymetli şeyler genel anlamda azca olur. Sözgelişi altın, ipek pek oldukca olsaydı, bu kadar kıymeti olmazdı. Birkaç örnek:
1- Verilen nimetlere şükretmek oldukca iyidir; fakat şükreden azdır. (Sebe 13) [Şükür, İslamiyet’e uymak anlama gelir. (Mektubat-ı Rabbani)]

2- Hazret-i Nuh’a inanıp, gemisine binip kurtuluşa erenler oldukca azdı. (Hud 40)

3- İman edip iyi işler icra eden, hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariç, insanoğlu zarardadır. Zararda olmayan kimseler ise azdır. (Asr, Sad 24)

4- Gayrimüslimlerden pek azının inanç etmiş olduğu bildiriliyor. Bu azca kimseler övülüyor. (Bekara 88)

5– Ehl-i kitabdan oldukca azının inanç edeceği bildiriliyor. Bu azca kimseler de övülüyor. (Nisa 155)

6- Musa aleyhisselamın kavmi, Tanrı için normal olarak savaşırız dedikleri halde, harp emri erişince oldukca azı muharebeye iştirak etti. Bu azlar da övülüyor. (Bekara 246)

7- Allahü teâlâ, (Şunları emretseydik, pek azı hariç asla kimse emrimizi dinlemezdi) buyurarak azca olanı övmektedir. (Nisa 66)

8– Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(İyilik çoktur; icra eden azdır.) [Hatib]

(Susmak, hikmettir; susan azdır.) [Deylemi]

(Malını hayra harcayıp kurtulacak olan zenginler azdır.) [İbni Mace]

(Akıllı, kibrit-i ahmerden daha azdır.) [Hâkim] (Kibrit-i ahmer, altın benzer biçimde azca bulunan maddedir.)

(Helal belli, haram bellidir. Bunların içinde şüpheli olanlar vardır ki, insanların bir çok bu tarz şeyleri bilmez.) [Buhari]

(Ey Ali! Ebdaller ümmetimin içinde kibrit-i ahmerden daha azdır.) [İ.Ebi-d-Dünya]

(Tanrı yeryüzünde akıldan daha azca bir şey yaratmadı. Muhakkak ki, akıl, yeryüzünde kibriti ahmerden daha azdır.) [Asakir]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/05/cogunluga-uymak-gerekir-mi/feed/ 0 5644
İman etmek için araştırmak gerekir mi? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/iman-etmek-icin-arastirmak-gerekir-mi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/iman-etmek-icin-arastirmak-gerekir-mi/#respond Wed, 03 Apr 2019 13:07:17 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5201

Sual: (Tahkik etmeden, körü körüne inanmak inanç değildir) deniyor. İman gayba olmaz mı?
CEVAP
Akılla, tahkikle kısaca araştırmakla, inanç kuvvetlenmez, hattâ aksine şüphelerin artmasına sebep olabilir. İbni Sakka isminde bir âlim, her şeyi akılla ispata kalkardı. Tanrı’ın varlığını, birliğini 99 delille kanıtlama ederdi. Zaman içinde aklının almadığı mevzular da çıktı, şüpheleri arttı. Yusuf-i Hemedanî hazretleri, onun bir sorusu için, (Senin sözünden sövgü kokusu geliyor) buyurdu. İstanbul’a elçi olarak gidince Hristiyan oldu. 100 delille, hâşâ üç ilah bulunduğunu ispata kalkıştı. Bunun için, akıl tek başına ölçü olmaz. İki hadis-i şerif:
(Dini aklıyla ölçen kadar, zararı olan kimse yoktur.) [Taberanî]

(Ahir zamanda, kocakarı şeklinde emin olun!) [Deylemî]

Bu hadis-i şerif, (Körü körüne emin olun) demiyor. (Dinimizin bildirdiklerine, akılla ölçmeden, kanıt aramadan emin olun) anlamına gelir. Âhiret ve Sırat Köprüsü, akılla, mantıkla kanıtlama edilemez. Mutezile; Sırat Köprüsü ve Mirac şeklinde şeyleri inkâr etmiştir. Tahkik eden de, şüpheden kurtulamaz. Örnek olarak, Sırat Köprüsü’nü akılla izah edemez ve inkâr etmek zorunda kalır; Hazret-i Ebu Bekir şeklinde, (O söylemişse doğrudur) diyemez. Diyebilse tahkike lüzum görmez. Onun için tahkikçi büyük çekince içindedir.

Müşrikler, tahkikçi mantığıyla, Peygamber efendimizin miracını inkâr ederken, Hazret-i Ebu Bekir, aklı işe karıştırmadan, (O söylediyse doğrudur) diyerek imanın zirvesine çıkmış, (Sıddık) ismiyle şereflenmiştir. Aklını atıp, Resulullah’ın aniden Mirac’a gidip geldiğini onaylama etti, imanı Güneş şeklinde parladı. Peygamber efendimiz, (Ebu Bekir’in imanı, tüm insanların imanları toplamıyla tartılsa, onun imanı daha ağır gelir) buyurdu. Bu, tahkikle değil, tasdikle olmuştur.

İman esasları tahkik edilmez, kısaca araştırılmaz. Kur’an-ı kerimde, sâlihler övülürken, (O müttekîler ki, gayba inanırlar) buyuruluyor. (Bekara 3)

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyuruyor ki:
İman, Muhammed aleyhisselamın, peygamber olarak bildirdiği şeyleri, tahkik etmeden, akla, tecrübeye ve felsefeye danışmadan tasdiktir. Akla uygun olduğu için onaylama etmek, aklı onaylama olur, Resulü onaylama olmaz. Ya da Resulü ve aklı beraber onaylama olur ki, o süre Peygambere güven tam olmaz. İtimat tam olmayınca, inanç olmaz. (S. Ebediyye)

İslamcılık ve inanç
Sual:
İslamcılık Müslümanlık mı ve inanç hakikatleri denilen şey hakiki inanç mı oluyor? İnsan, aklî delillerle yazılmış bir kitabı okumakla hakiki imana kavuşabilir mi?
CEVAP
Saygın din kitaplarında, İslamcılık diye bir tâbir olmadığı şeklinde, inanç hakikatleri diye bir tâbire de rastlamadık. Günümüzde genel anlamda, Tanrı’ın varlığını kanıtlama için, araştırma yapılarak, vakalar tahkik edilerek, akılla anlatılmaya çalışılan bilgilere inanç hakikatleri diyorlar. İslamcılık Müslümanlık olmadığı şeklinde, inanç hakikatleri denilen şey de, hakiki inanç değildir. O kişinin o şekilde zannetmesinden başka şey değildir. Bu şekilde nakli esas almayan din kitabı okumakla, Tanrı’ın varlığını ispata kalkışmakla hakiki imana kavuşulmaz. Tasavvufla, kötü makamına kavuşmakla hakiki imana kavuşulur. İmam-ı Muhammed Ma’sum hazretleri buyurdu ki:
Tasavvuf büyüklerinde nefis de imana geldiği için, inanç yok olmaktan korunmuştur. (Yâ Rabbî, senden sonu sövgü olmayan inanç isterim) hadisi ve Nisa sûresinin, (Ey inanç edenler, inanç edin!) mealindeki 136. âyeti, hakiki imanı göstermektedir. Bu âyet, (Hakiki imana kavuşun) anlamına gelir. (2/61)

Senaullah-i Dehlevî hazretleri buyurdu ki: Tasavvufta fenâ makamına kavuşan, hakiki inanç sahibi olduğu için muhakkak imanla ölür. Bekara sûresinin, (Tanrı, imanınızı zayi etmez) mealindeki 143. âyet-i kerimesi ve (Allahü teâlâ, [fenâ makamına kavuşan] kulların imanlarını geri almaz) hadis-i şerifi, hakiki imanın geri alınmayacağını göstermektedir. (İrşad-üd-tâlibin)

Hakiki inanç hakkında, İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Tasavvuf, Ehl-i sünnet itikadının sağlamlaşması, kuşku getiren tesirlerle sarsılmaması içindir. Akılla, delille, tahkikle kuvvetlendirilen inanç, bu şekilde sağlam olması imkansız. Ra’d sûresinin 28. âyetinde mealen, (Kalblere imanın sinmesi, yerleşmesi sadece ve yalnız zikirle olur) buyuruldu. (1/266)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/iman-etmek-icin-arastirmak-gerekir-mi/feed/ 0 5201