etmeli – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Fri, 14 Jun 2019 10:44:47 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Dini anlatırken nelere dikkat etmeli https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/14/dini-anlatirken-nelere-dikkat-etmeli/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/14/dini-anlatirken-nelere-dikkat-etmeli/#respond Fri, 14 Jun 2019 10:44:47 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5545

Sual: Dini mevzuları iyi bilen bir zat, rastgele önüne gelene, bir topluluk içinde, “Sen yanlış yapıyorsun, doğrusu şu şekilde” diyerek insanların kalbini kırıyor. “Sen kalb kırıyorsun” dediğimizde de, “Birinin hatasını görüp de gerçeği söylemeyen kâfir olur” diyor. Bu zatın yapmış olduğu doğru mudur? Dini detayları anlatırken nelere dikkat etmek gerekir?
CEVAP
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Rabbinin yoluna hikmet ile, güzel öğütlerle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış!) [Nahl 125]

Bildiğimiz iyi ve doğru şeyleri, bilmeyenlere, en güzel tarzda öğretmek gerekir. Bundan dolayı ilmin zekatı, bilmeyenlere bilimsel öğretmekle ödenir. Emr-i maruf ve nehy-i münker meydana getiren, tavsiye etmiş olduğu iyi şeyleri kendi yapmalı, fena olarak bildirdiği şeyleri kendisi işlememelidir! İşlerse sözü tesirli olmaz. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İnsanlara iyiliği emreder de, kendinizi unutur musunuz!) [Bekara 44]

Allahü teâlâ, İsa aleyhisselama, (Ilkin kendine tembih et, eğer kendin bu nasihati tutarsan, kendin bunu yaparsan, başkalarına da söyle! Kendin yapmazsan benden utan) buyurdu. (Şir’a)

O halde emr-i maruf meydana getiren, bilimsel ile âmil olmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İsrâ gecesinde, [Miraca çıktığım gece] alevden makaslarla, dudakları kesilen insanoğlu gördüm. Kim olduklarını sormuş oldum. Onlar da, “İyiliği emreder, kendimiz yapmazdık. Kötülükten nehyeder; fakat kendimiz sakınmazdık” diye yanıt verdiler.) [İbni Hibban]

Bir kimsenin kusurunu, emr-i maruf için de olsa, her insanın önünde söylemek, uygun değildir. Aksine, kusurlarını gizlemek gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kim arkadaşının aybını örterse, Allahü teâlâ da kıyamet günü, onun aybını örter. Kim de, müslüman arkadaşının aybını açığa vurursa, Tanrı da onun aybını açığa vurur. Hatta evinde bile onu rezil eder.) [İbni Mace]

Birine tembih eder şeklinde konuşursak, yaptığının yanlış bulunduğunu bildirirsek, karşımızdakine, (Sen cahilsin, sen bu hususları bilmezsin) demiş oluruz. Böylece karşımızdakini üzmüş, kalbini kırmış oluruz. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Hiçbir insanoğlunun kalbini incitmemelidir! Kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en ziyade inciten, küfürden sonrasında, kalb kırmak şeklinde büyük günah yoktur. (c.3, m.45)

Büyük İslam âlimi Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin vasiyetnamesinin son satırı şöyledir:
(Asla kimsenin kalbini incitmeyin.)

Genel anlamda kendini beğenen, kibirli olan kalb kırar.

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Bir müslümanı incitmek, kalbini kırmak, Kâbe’yi yetmiş kere yıkmaktan daha günahtır.) [R.Nâsıhin]

(İnsanların en kötüsü, insanlara zarar veren, onları incitendir.) [İ.Ahlakı]

(Mümin Kâbe’den üstündür.) [İbni Mace]

İyiliği tavsiye için üç koşul lazımdır: İlim, Akıl ve İhlas.
1- İlim sahibi olmalıdır.
Anlatacağı iyiliğin iyi, kötülüğün fena olduğuna dair saygın kitaplardan delili bulunmalıdır! Sabretmesini bilmelidir! İlmi noksan olan, bildiri edeceğini kendisi bilmeyen ve kendi uygulama etmeyen, başkalarına gerçeği iyi mi öğretebilir? Tecrübesi de yoksa, birçok yanlışlıklar yapar. Yarar yerine zarar verir.

2- Akıl sahibi olmalıdır. Bir kimsenin aklı azca ise, nakli anlamakta aciz ise, bilimsel de noksan olur. Ahmak, hizmet ediyorum diye uygunsuz işler yapar. İlm-i siyaseti bilmeyen, yumuşak söylemeyen, insanları yönetme sanatından uzak olan kimse de, fitneye sebep olur. Rıfk ile konuşmalıdır. Akıllı kimse, rıfk ile konuşur. Rıfk yumuşaklık anlamına gelir. Katılığın tersidir. Sert ve kaba konuşan, fitneye sebep olur. Hilm ile tatlılıkla söylemeli, şefkatle işlem etmelidir.

Bir vaiz, zalim sultan karşısında gerçeği söylemek en büyük cihad diye, Halife Memun’a, sert sözlerle tembih vermeye başladı. Halife, (Ey vaiz, Allahü teâlâ, senden iyisini, benden kötüsüne gönderilmiş olduğu halde, o, yumuşak konuştu) dedi. Vaiz, (Benden iyi ve senden fena olan kimdir?) dedi. Halife, (Benden fena olan Firavun’dur, senden iyi olan da Musa aleyhisselamdır) dedi. Allahü teâlâ da, Hazret-i Musa’ya, Firavun’la konuşurken yumuşak konuşmasını emretmiştir. (Tâhâ 44)
Ahirette Firavun, (Bana sert hareket edilmiş olduğu için, kabul edemedim) diyemeyecektir.

3- İhlaslı olmalıdır! İhlas yoksa, yapmış olduğu işleri sırf Tanrı rızası için yapmıyorsa, dünya menfaatleri için yapıyorsa, o işin hayrı olmaz.

“Birinin hatasını görüp de söylemeyen kâfir olur” sözü yanlıştır. İlim sahibi birine, biri, lüzumlu dini bir sual sorsa, o da bunu bilmiş olduğu halde, hiçbir mazeret yokken gizlerse, işte o vakit günah işlemiş olur. (Hatasını gördüğümüz her insana, doğrusunu bildirmek gerekir) diye bir şey yoktur.

Sual: Emri maruf farzı ayn değil mi? Sözgelişi camiye gidiyoruz, kimi başı açık ve yalınayak namaz kılıyor. Kimisi sandalyeye oturup Hristiyanların put önünde ayin yapmış olduğu şeklinde namaz kılıyor. Bu tarz şeyleri teker teker söylemek gerekir mi? Fitne çıkacak diye söylemezsek bir sakıncası olur mu?
CEVAP
Emri maruf, farz-ı ayn değil, farzı kifayedir. Bu vazifeyi yapanlar var ise, ötekiler sorumluluktan kurtulur. Kısaca mekruh yada haram işleyen her insana bu yanlış demeniz uygun olmaz. Yapabilirsek, bu şekilde kimselere bir tane İslam Ahlakı kitabı armağan etmek iyi olur.

Emr-i maruf iki şekilde yapılır
Sual:
Yaşayışımızla örnek olmakla da emr-i maruf yapılmış olur mu?
Yanıt: Emr-i maruf iki şekilde yapılır: Birincisi, söz, yazı ve her çeşit gösterim vasıtası iledir. Bunu yaparken, informasyon azca ise ve şahsa, âdetlere, kanunlara dikkat ve riayet edilmezse, fitneye sebep olabilir. İkinci yol, hâl ile, İslam’ın güzel ahlakına uyarak numune, örnek olmaktır. Her insana tatlı dil, güler yüz göstermek, kimseyi incitmemek, kimsenin malına, ırzına göz dikmemek, kanunlara uymak, vergilerini, borçlarını ödemek, en tesirli, en yararlı tembih yapmak olur. Bunun içindir ki, “Lisan-ı hâl, lisan-ı kâlden entaktır” demişlerdir. Görülüyor ki, İslam’ın güzel ahlakına uygun yaşamak, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmanın en güzel yoludur. Önemli bir farzı yapmaktır. İbadet etmektir. (Seadet-i Ebediyye s.95)

Söz, azca ve açık olmalıdır
Sual: İnsanlara tembih ederken, din bilgisi verirken sert ve insanları aşağılayıcı bir tavırla hareket etmek, dinen uygun mudur?
Yanıt:
Birinin sözünü yanlış idrak etmek, kişinin öfkelenmesine sebep olabilir. Bu şekilde zamanlarda azca ve açık söylemek, şüpheli kelimeler kullanmamak lazımdır. Bir şeyi kapalı anlatmak, dinleyene sorun verir, onu incitir. Emr-i maruf yapmanın üç şartı vardır:
Birincisi, Allahü teâlânın emrini ve yasağını bildirmeye niyet etmektir.

İkincisi, söylediğinin vesikasını, kaynağını bilmektir.

Üçüncüsü, hasıl olacak sıkıntılara sabretmektir.

Bunun için yumuşak söylemek, sertlik yapmamak lazımdır. Sert söyleyen ve münakaşa eden fitne çıkmasına sebep olur. Hazret-i Ömer halife iken, Abdullah ibni Mesut hazretleri ile bir gece Medine içinde dolaşıyorlardı. Bir kapıdan teganni, şarkı söyleyen hanım sesi duydu. Kapı deliğinden içerisini gözetledi. Önünde şarap şişesi, karşısında müzisyen bir kız bulunan ihtiyarı görmüş oldu. Derhal pencereden içeri girdi. O kimse;
-Ya Emirelmüminin! Allahü teâlânın rızası için beni dinler misin? Diyince;
-Söyle bakalım, buyurdu.
-Ben, Allahü teâlâya bir isyanda bulundum. Fakat sen, onun üç emrine isyan ettin, dedi.
-Nedir onlar? Diyince;
-Allahü teâlâ, başkasının evini gözetlemeyiniz buyuruyor. Sen, kapıdan içerisini gözetledin. Allahü teâlâ, başkasının evine izin almadan girmeyiniz buyurdu. Sen izinsiz girdin. Allahü teâlâ, evlere kapılarından giriniz ve merhaba veriniz buyurdu, sen ise, pencereden girdin ve merhaba vermedin, dedi. Hazret-i Ömer buna hakkaniyet ve insaf ile yanıt vererek;
-Doğru söyledin dedi ve ondan af diledi. Ağlayarak dışarı çıktı.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/14/dini-anlatirken-nelere-dikkat-etmeli/feed/ 0 5545
Allah’a hüsnüzan etmeli https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/18/allaha-husnuzan-etmeli/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/18/allaha-husnuzan-etmeli/#respond Wed, 17 Apr 2019 22:49:10 +0000 Allah’a iman>Allah’a güvenmek ve tevekkül]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5270

Sual: (Ben kulumun zannı üzereyim. Beni iyi mi zannederse o şekilde bulur) hadis-i kudsîsinden murat nedir? Oldukca günahkâr bir Müslüman, (Tanrı bizi affeder) diye hüsnüzan etse affedilir mi?
CEVAP
Eğer kul, Tanrı’ın kendisini affedeceğini umuyorsa, onu affeder. Tanrı’tan ümidini kesmişse, (Ben ne olursa olsun cehennemliğim) diyorsa, Cehenneme gider. Bir hadis-i şerif:
(Kıyamette, günahkâr biri, Cehenneme götürülürken, “Ya Rabbî, dünyada sana hep hüsnüzan ettim, rahmetinden ümidimi kesmedim” der. Allahü teâlâ da, “Onu bırakın! Kulumu beni zannettiği benzer biçimde karşılarım” buyurur.) [Beyhekî]

Gençlikte, Tanrı’ın azabından korkmalı, günahlardan oldukça sakınmalı. Gevşek davranırsa küfre düşebilir. Fakat ihtiyarlayınca, ömrünün sonuna doğru, öleceği süre, daha oldukça Allahü teâlâya hüsnüzan etmeli. Şu demek oluyor ki (Ben oldukça günahkârsam da, Allahü teâlâ beni affeder) diye umut etmelidir! Bir hadis-i şerif:
(Ölürken ne olursa olsun Allahü teâlâya hüsnüzan edin!) [Müslim]

Ölüm hâlindeki bir Müslüman, (Günahlarımdan korkuyor, fakat Tanrı’tan umut kesmiyorum) söylediği süre, Peygamber efendimiz, (Bu şekilde korku ile umut, şu ölüm anında kimde bulunursa, Allahü teâlâ, ona umduğunu verir ve onu korktuğundan güvenilir kılar) buyurur. (Tirmizî)

Vefat etmiş bir zatı, rüyada görüp hâlini merak ederler. O da, (Allahü teâlâ, (Ey fena yaşlanmış, şunları niçin yaptın?) diye beni azarlayınca, oldukça korktum. Ben de, “Ya Rabbî, hadis-i kudsîde okuduğuma nazaran bana bu şekilde işlem edilmeyeceğini sanıyordum” dedim. (Iyi mi işlem edileceğini sanıyordun?) buyurdu. Ben de, (Müslüman olarak saçı sakalı ağaran kuluma azap etmekten hayâ ederim) mealindeki hadis-i kudsîyi okuduğumu söyledim. Allahü teâlâ, (Evet, o hadis-i kudsî doğrudur. Ben de seni mağfiret ettim) buyurdu. (Kıyamet ve Âhiret)

Allahü teâlânın, her sıfatı benzer biçimde merhameti de sonsuzdur. Bir âyet-i kerime meali:
(Tanrı’ın merhameti sonsuzdur.) [Furkan 70]

(Sonsuz acıma sahibi, zerre kadar imanı olana normal olarak rahmet eder) diye düşünmeliyiz. Bir hadis-i şerif:
(Allahü teâlânın mümine olan merhameti, bir annenin çocuğuna olan merhametinden daha üstündür.) [Buhârî]

Bir anne, evladını Cehennem ateşine atar mı? Elbet atmaz. Daha merhametli olan Rabbimiz, mümin kulunu asla atmaz. Yeter ki, zerre imana haiz olalım! Zira (İmansız olana acıma etmem) buyuruyor. Zerre imanı olana, yüzünü Rabbimize dönene, Ona hüsnüzan edene oldukça acıma eder. Şu hadis-i kudsîyi unutmamalıyız:
(Ben, kulumun beni zannettiği benzer biçimde ona işlem ederim. O, beni andıkça ben onunla beraberim. O, beni gizli saklı anarsa, ben de onu gizli saklı anarım. O, beni bir cemiyet içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir cemiyet içinde anarım. O, bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir zra yaklaşırım. O, bana bir zra yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim. Bana şirk koşmadan dünya dolusu günahla gelse, ben de onu bir o denli oldukça mağfiretle karşılarım.) [Buhârî, Müslim, İ. Ahmed]

O hâlde, Allahü teâlâya hep hüsnüzan etmeliyiz. Günahımız ne kadar oldukça olsa da, bizi affedeceğine hüsnüzan ederek ümitli olmalıyız. Bir âyet-i kerime meali:
(De ki: “Ey oldukça günah işlemekle haddi aşan kullarım, Tanrı’ın rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Zira Tanrı, [imanı olanın] tüm günahlarını asla şüphesiz affeder. Elbet O, sonsuz mağfiret ve nihayetsiz acıma sahibidir.) [Zümer 53]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/18/allaha-husnuzan-etmeli/feed/ 0 5270
İnsan acizliğini idrak etmeli https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/12/insan-acizligini-idrak-etmeli/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/12/insan-acizligini-idrak-etmeli/#respond Fri, 12 Apr 2019 17:33:32 +0000 Allah’a iman>Yaratmak Allah’a mahsustur]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5245

Sual: Bazı akıllı ve akıllı kimseler bir şey yaratamaz mı?
CEVAP
Normal olarak yaratamaz. Her şeyi yaratan Allahü teâlâdır. Yerde ve göklerde bulunan tüm varlıkları, maddeleri, cisimleri, özellikleri, vakaları, kuvvetleri, kanunları, bağlantıları yaratan, yalnız Odur. Ondan başka yaratıcı yoktur. Ondan başkasına yaratıcı denemez. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Tanrı’ın yarattığı şeklinde yaratıcı ortaklar buldular da, bu yaratmayı birbirine benzer mi gördüler? Her şeyi yaratan Tanrı’tır.) [Rad 16]

Karada, denizlerde, havada yaşayan hayvanların [mikropların, atom çevresindeki elektronların, moleküllerin, iyonların] ve insanların, meleklerin ve cinlerin, doğrusu her var olanın kendisini ve hareketlerini ve işlerini ve durmalarını, ibadetlerini ve günahlarını, iyiliklerini, zararlarını, küfürlerini ve imanlarını yaratan Odur.

Sineklerin, böceklerin, mikropların, yıldızların, rüzgârların hareketlerini [elektrik itme ve çekmesini, maddenin çekimini, sıvıların ve gazların kaldırma kuvvetlerini] yaratan yalnız Odur. İnsanların ve öteki canlıların rızkını yaratan, gönderen Odur.

Canlıları öldüren, ölüleri dirilten, sağlamları hasta meydana getiren, hastaları iyi eden yalnız Allahü teâlâdır. Mikrop, hekim birer sebeptir. İşi yaratan, bunlara tesir eden Odur. Ateşte yakmak, karda soğutmak, [elektrikte ısı, ışık ve elektroliz hâsıl etmek] hassalarını hep O yaratmaktadır. Ateş, kar, elektrik, görünen sebeplerdir. Tanrı’ın âdeti olan araç ve şartlardır. [Duygu organlarımızı, bunlardaki duyma kuvvetlerini, hücrelerdeki beslenme, üreme, zararlı maddeleri çıkarma, kalbi, kanı, kan sisteminin, öteki doku ve organların ve sistemlerin çalışmalarını, aralarındaki düzeni yaratan hep Odur.]

Dinsizlerin ve zındıkların, (Her madde ve kuvvet, kendi özelliği ile kendisi tesir eder. Sözgelişi, ateş yakıcıdır. Devamlı, yakar) demeleri oldukça yanlıştır. Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki: Sebeplerin tesiri kendiliğinden değildir. Sebepleri var edince, bunların tesirini, işlerini de derhal yaratması, Onun âdetidir. Ateşte yakmak hususi durumunu yaratmasa, ateş yakamaz. Ateşe düşen kimseyi, o istemezse, ateş yakmaz. Maddenin kendinde özellik yoktur. Maddenin özelliklerini, sebeplerin etkilerini ve işlerini, Hak teâlâ yaratıyor. O dilemezse, bu özellikleri ve tesirleri yaratmaz. Dileseydi, karda ısı, ateşte soğukluk yaratırdı. Nemrud’un ateşi Hazret-i İbrahim’i yakamadı. Eğer yakmak, ateşin özelliği olsaydı, normal olarak yakardı. Yakma işi, alevden değil, Allahü teâlâdandır. Kılıcın kesmesini, merminin delmesini, zehirin öldürmesini yaratan Odur. Denize düşende boğulmayı yaratıyor. Dilerse, boğulmasına engel olur. Kuşun, tayyarenin uçmasını, [havanın kaldırmasını, sürtünme kuvvetlerini] yaratan Odur. Bu özellikleri, kuvvetleri yaratmasa, bunlar uçamaz.

Allahü teâlâ, maddelerde dilediği özelliği, işi, yaratır. Yarattığı iş, maddeden hasıl olur. Fakat, Allahü teâlânın hikmeti ve âdeti şöyledir ki, her maddeye belli özellik, belli tesir vermiştir. Maddeleri, birbirlerinin değişmesine sebep kılmıştır. Buğday tohumundan buğday, arpadan arpa yaratır. İnsandan insan, hayvandan hayvan yaratır. Yiyecek ile karın doymasını yaratıyor. Eğer doymak yaratmasa, ne kadar oldukça yesek doymazdık. Susuzluk yaratmasaydı, asla su içmesek susamaz idik. Her şeyi yerli yerince yaratan Allahü teâlâya hamd olsun!

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/12/insan-acizligini-idrak-etmeli/feed/ 0 5245