dindeki – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Mon, 01 Jul 2019 14:04:55 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Aklın dindeki yeri https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/01/aklin-dindeki-yeri/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/01/aklin-dindeki-yeri/#respond Mon, 01 Jul 2019 14:04:55 +0000 Dinimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5627 https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/01/aklin-dindeki-yeri/feed/ 0 5627 Dindeki emir ve yasakların hikmetleri https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/22/dindeki-emir-ve-yasaklarin-hikmetleri/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/22/dindeki-emir-ve-yasaklarin-hikmetleri/#respond Fri, 21 Jun 2019 23:18:25 +0000 Dinimiz>İbadetlerimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5581

Sual: Bazıları “Tanrı’ın bizim ibadetimize ihtiyacı yoktur. İşlediğimiz günahların da ona ziyanı olmaz” diyorlar. Dinimizin emir ve yasaklarının hikmeti nedir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberlerin bildirdikleri hükümler, hep rahmettir, iyiliktir. Yoksa, bu emirler, zındıkların sandıkları benzer biçimde, işkence değildir. Bunların sık sık söyledikleri (Kullarına zor ve yorucu şeyler emredip de bu tarz şeyleri yapmış olursanız, Cennete girersiniz demek insaf mıdır, acıma midir? Bir şey emretmemeli idi. Acıma ve iyilik bu şekilde olur) benzer biçimde sözleri, ne kadar ahmakçadır. Bunlar, asla düşünmüyor mu ki, iyilik edenlere, şükretmek kısaca, sevindiğini bildirmek, aklın istediği bir şeydir. Dinimizin hükümleri, tüm nimetleri, iyilikleri yaratan, gönderen, Allahü teâlâya karşı, şükrün iyi mi yapılacağını göstermektedir. O halde dinimizin hükümleri, aklın istediği bir şeydir.

Bundan başka, dünyanın, yaşamın düzeni, bu teklifleri, yapmakla olur. Allahü teâlâ, herkesi kendi başına bıraksaydı, kötülükten, karışıklıktan başka bir şey olmazdı. Allahü teâlânın haramları olmasaydı, nefsleri, keyfleri ardında koşanlar, başkalarının mallarına, canlarına, ırzlarına saldırır, fenalıklar, karışıklıklar hasıl olur, hücum eden da, karşısındakiler de, zarar görür, helak olurlardı. Ülkelerin mamurluğu, insanların rahatı, kısaca uygarlık olmaz, insanlık, canavarlık şeklini alırdı.

Dinden uzaklaşmak
[Bugün bile, Allahü teâlâyı inkâr eden, İslamiyet’i beğenmeyen, cahilliğin verdiği cesaret ve taşkınlıkla öğünen yabancıların, Allahü teâlânın emirlerinden çoğunu benimsedikleri göze çarpıyor. Bütün insanların, din ahlakından uzaklaştıkça, geçimsizlik, sefalet, işkence, sıkıntı ile kıvrandıkları görülüyor. Fen aletleri, medeni vasıtalar, akıllara hayret verecek şekilde, ilerlediği halde, dünyadaki huzursuzluğun, insanlıktaki sıkıntının azalmadığı, arttığı, ibretle görülüyor.]

Allahü teâlâ, her şeyin sebepsiz, şartsız, maliki, hepimizin sahibidir. Tüm insanoğlu, Onun kullarıdır. Kullarına verdiği her emri ve her şeyi istediği benzer biçimde kullanımı, hep yerindedir ve faydalıdır. Bunda, zulüm olması imkansız. Memurlar âmirlere, kullar sahiplere emirlerin, işlerin sebebini soramaz. Akla uygun, bundan daha açık bir şey yoktur.

Tüm insanları Cehenneme koyup, sonsuz azap yapsaydı, kimin bir şey anlatmaya hakkı olabilirdi? Şu sebeple, kendi yarattığı, yetiştirdiği mülkünü kullanıyor. Başkası yok ki, onun mülküne saldırı olsun ve zulüm denilebilsin. Oysa, insanların kullandığı, öğündükleri mallar, mülkler, hakikatte onların değil, hepsi, Onundur. Bizim bunlara el uzatmamız, karışmamız, hakikatte zulümdür. Allahü teâlâ, bu dünyanın düzeni için ve bazı faydalara yol açması için, bu tarz şeyleri bizlere mülk kılmış ise de, hakikatte hepsi Onundur. O halde, bizim bu tarz şeyleri, aslolan sahibinin mubah etmiş olduğu, izin verdiği kadar kullanmamız yerinde olur. (1/266)

Tüm varlıkların hülasası, aslı olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, dolaşmak, yatmak keyif sürmek için yaratılmadı. Kulluk, vazifelerini yapmak için, Rabbine itaat, tevazu, kuvvetsizliğini, ihtiyacını göstermek, Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı. Muhammed aleyhisselamın bildirdiği ibadetlerin hepsi, insanlara yararlı şeylerdir. İnsanlara yaradığı için emredilmiştir. Yoksa, hiçbir ibadetin Allahü teâlâya faydası yoktur. Candan teşekkür ederek, minnet ile yakarma yapmalı, tam teslim olarak emirleri halletmeye ve yasaklardan kaçınmaya çalışmalıdır. Allahü teâlâ hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde, kullarını, emir ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Her şeye muhtaç olan, biz kulların, bu büyük ihsana, kucak dolusu teşekkür etmemiz, bunun için de, emirleri halletmeye candan sarılmamız gerekir. (1/73)

Sözüne güvenilen zat
Sual:
Doktorların ve bazı fen adamlarının haber verdikleri yararlı şeyler, tecrübeyle anlaşıldığı için bunlara inanılır diyen, fakat ibadetlerin yararları deneyim edilmediği için inanmayanlara ne demeli?
CEVAP
İslâmiyet’in bildirdiği fazlaca şeylerin yararları da görülmekte, deneyim edilmektedir. Sadece ibadetleri, yararlarından dolayı değil, Allahü teâlânın emri olduğundan yapmak gerekir.

Fen adamlarının, doktorların deneyim ederek yararlı olduklarını anladıkları ve her insanın, bunlara inanarak kapıştıkları, fazlaca para vererek satın aldıkları bazı teknik ve tıbbi ilaçların zararı olan oldukları sonradan anlaşılıyor. Bu ilaçların adları listeler halinde Sıhhat Bakanlığı tarafınca eczanelere bildirilerek, satışları yasak ediliyor. Bu şekilde ilaçların fabrikaları hükümetler tarafınca kapatılıyor. Oldukca kıymet verilen bazı ilaçların zararı olan olduklarının sonradan anlaşıldığı, günlük gazete haberleri haline geldiği görülüyor. Son senelerde fazlaca kıymetli olduğu bildirilen birçok ilacın, kalb hastalığına ve kansere sebebiyet verdikleri ve bazı temizlik maddelerinin sağlığa olan zararları ilgililerce açıklanmıştır.

İlaçları tanımayan akıllı bir gencin babası iyi bir hekim olsa ve babasının başarılarını yetkili fazlaca kimseden işitse, bu genç hasta olsa, babasının kendisini fazlaca sevdiğini de bilse, babası kendisine ilaç verse ve bunu içince hastalığının derhal geçeceğini, bunu fazlaca deneyim etmiş bulunduğunu bildirse, yapılacak iğneyle, canının yanacak bulunduğunu bilse bile, çocuğun babasına, (Bu ilacı ben deneyim etmedim. Hastalığıma iyi geleceğini bilmiyorum. Senin sözünün doğru olduğuna inanamıyorum) diyebilir mi? Demez elbet. Derse, bu cevabı akla, tecrübeye uygun olur mu?

Akıllı, insaflı bir kimse, Resulullahın sözlerine dikkat ederse ve insanları irşad için uğraşmalarını ve her insanın hakkını korumaktaki titizliğini ve güzel ahlâkı yerleştirmek için lütufla, merhametle çalışmalarını bildiren haberleri incelerse, Onun ümmetine olan merhametinin, sevgisinin, babanın oğluna olandan kat kat fazla bulunduğunu açıkça görür. Onun şaşılacak işlerini ve Onun kutsal ağzından çıkan, Kur’an-ı kerimdeki şaşılacak haberleri ve dünyanın sonunda olacak şaşılacak şeyleri bildiren sözlerini anlayan kimse, Onun aklın üstünde bulunan yüksek derecelere erişmiş bulunduğunu ve aklın erişemeyeceği, anlayamayacağı şeyleri anlamış bulunduğunu derhal görür. Böylece, Onun söylediklerinin hep doğru olduğu meydana çıkar.

Kur’an-ı kerimde bulunan detayları öğrenip düşünen ve Onun yaşamını inceleyen insaflı bir şahıs, bu hakikati açıkça görür. Fen adamlarının bildirdikleri şeylerin bazılarının zaman içinde yanlış ve zararı olan olduğu meydana çıkabilirse de, Kur’an-ı kerimin bildirdiklerinin devamlı doğru olduğu görülür.

Niçin mekruhtur?
Sual:
Namazda, oruçta yada başka bir ibadette, (Şunu yapmak mekruhtur) deniyor. Mekruh olmasının sebebi ve farzların, sünnetlerin hikmetleri niye açıklanmıyor?
CEVAP
Oldukca şeyin hikmeti kim bilir. Dinimiz, bir yargı için, (Farzdır, vacibdir, sünnettir, haramdır, mekruhtur) demişse öyleki kabul edilir. (Allahü teâlâ orucu, namazı niye farz kıldı? İkindinin farzı dört rekât da, akşamınki niye üç rekâttır? Kan içmeyi niçin haram kıldı? Namazda Sübhaneke ve Salli Bârikleri okumak niye sünnettir? Sünneti terk etmek niye mekruhtur?) benzer biçimde sualler sormak yanlıştır. Dinimiz neyi iyi mi bildirmişse ona uyulur. Dinimiz, bazı hükümlerin sebebini bildirir, bildirmedikleri de çoktur. Dînî hükümleri asla kimsenin sorgulamaya hakkı olmaz. Ne emredilmişse uyulur, ne yasaklanmışsa ondan sakınılır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/22/dindeki-emir-ve-yasaklarin-hikmetleri/feed/ 0 5581
Cihad etmek ve dindeki yeri https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/15/cihad-etmek-ve-dindeki-yeri/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/15/cihad-etmek-ve-dindeki-yeri/#respond Sat, 15 Jun 2019 11:47:57 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5550

Sual: Hapse girmek cihad mıdır? Cihadın dindeki yeri nedir?
CEVAP
Cihad, ihtilal yapmak, âmirlere karşı gelmek ve isyan etmek, dövmek, yıkmak, kırmak, sövmek demek değildir. Bu şekilde şeyler yapmak, fitne çıkarmak olur. Kısaca bölücülük olur. Müslümanların ezilmesine, hapse girmesine ve din, inanç bilgilerinin yasak edilmesine neden olur. Bu şekilde fitne çıkarana Peygamber efendimiz nalet etmiştir. Hapse girmeyi istemek, bir müslüman için onur değildir. Müslüman için onur; İslam’ın güzel ahlakını edinmek, her insana iyilik etmek, İslamiyet’e uymak, her mahluka yararlı olmaktır. Hapse giren, bu şereflerden yoksun kalır. Kendini tehlikeye atmak ahmaklıktır, günahtır. Allahü teâlâ, (Kendinizi tehlikeye atmayınız!) buyuruyor. (Bekara 195)

Cihad, Tanrı düşmanları ile çeşitli yollarla ve çeşitli vasıtalarla savaşım etmek anlama gelir. Nefsimiz, Allahü teâlânın en büyük düşmanıdır. Nefsle meydana getirilen cihada “Büyük Cihad” denir.

Cihad, Tanrı düşmanlarının tesirsiz hale gelmesi yada imanla şereflenmesi için, bu uğurda canını, malını feda etmektir.

Cihad, Allahü teâlânın dinini Onun kullarına ulaştırmak, insanları küfürden cehaletten kurtarıp, imana, sonsuz saadete kavuşturmak anlama gelir.

Tanrı için hizmet
Cihad, insanları İslam dinine çağırmak anlama gelir. Bu da çeşitli yollarla olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kâfirlere karşı malınızla, canınızla ve dilinizle cihad ediniz!) [Redd-ül-muhtar]

Cihad, Tanrı için hizmettir. Bu hizmetin kolay tarafı yoktur. Bu, ihlas ister, müdara ister, özetlemek gerekirse, güzel terbiye ister. Memurlukla karşılaştırma edilmez. İzin, mesai, gece-gündüz mefhumu düşünülmez. Bu hizmette sıkıntıyı nimet bilmek gerekir. Fazlaca çalışan, fazlaca sorun çeken, fazlaca nimete kavuşur.

Kur’an-ı kerimde cihadla ilgili âyet-i kerimelerden birkaçının meali şu şekilde:
(İman edenler, [yurtlarını, mallarını bırakıp] hicret edenler, Tanrı yolunda cihad edenler, Tanrı’ın rahmetini umarlar.) [Bekara 218]

(Ey inanç edenler! Din düşmanlarının eziyetlerine sabredin. Onlarla olan cihadda üstün gelmek için, sabır yarışı yapın. Sınır boylarında kâfirlere karşı cihad için nöbet bekleyin ve Tanrı’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz) [Al-i İmran 200]

(Hakiki müminler, Tanrı yolunda cihad eder, kötülenip kınanmaktan korkmaz.) [Maide 54]

(Mal ve canlarını feda ederek din düşmanları ile, Tanrı rızası için cihad eden müslümanlar, oturup, yakarma edenlerden üstündür. Hepsine de, Cenneti söz veriyorum.) [Nisa 95]

(Mekke’nin fethinden ilkin malını veren ve cihad edene, fetihten sonrasında malını dağıtan ve cihad edenden daha büyük aşama vardır. Tanrı, hepsine Cenneti vaat etti.) [Hadid 10]

(Ey müminler, Tanrı’tan korkun, Ona, Onun rızasına kavuşmak için vesile arayın ve Tanrı yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.) [Maide 35]

(İman edip de Tanrı yolunda hicret ve cihad edenler ve bu tarz şeyleri barındırıp yardım edenler, işte gerçek mümin bunlardır.) [Enfal 74]

(Hakiki müminler şunlardır ki, Tanrı ve Resulüne inanç ettikten sonrasında, imanlarında şüpheye düşmeyip Tanrı yolunda malları ve canları ile cihad edenlerdir.) [Hucurat 15]

(Tanrı’a ve Resulüne inanç eder, malınızla, canınızla Tanrı yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz ki bu sizin için fazlaca hayırlıdır.) [Saf 11]

(Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, hanımlarınız, aşiretiniz [hısım, akraba ve yakınlarınız] kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz tecim ve meskenler, size Tanrı’tan, Resulünden ve Tanrı yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, Tanrı’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Tanrı fâsıklar güruhunu hidayete erdirmez.) [Tevbe 24]

(Hafifçe ve ağırlıklı olarak [Kuvvetli- zayıf, genç-yaşlı, zengin-fakir, yaya-atlı, silahlı-silahsız hepiniz] muharebeye çıkın, malınızla, canınızla Tanrı yolunda cihad edin! İyi bilin ki bu sizin için daha hayırlıdır.) [Tevbe 41]

(Tanrı yolunda hakkıyla cihad edin!) [Hac 78]

(Hepimiz, kendisi için cihad eder, faydası kendinedir.) [Ankebut 6]

Cihad çeşitleri
Cihad, emr-i maruf ve nehy-i münker anlama gelir. Kâfirlere İslamiyeti tanıtmak, onları sövgü felaketinden kurtarmaya çalışmak, müslümanlara da ilmihallerini öğretmek, onların haram işlemelerine engel olmaktır.
Cihad üçe ayrılır:
1- Gövde ile
kısaca her türlü harp vasıtaları ile kâfirlere karşı yapılır. Silahlı cihadı, savaşı yalnız devlet yapar.

2- Her türlü gösterim vasıtası ile, İslamiyet’i insanlara yaymak, duyurmak suretiyle yapılır. Bunu islam âlimleri yapar. İslam âlimleri olmadığı vakit, misyonerlerin ve bid’at ehlinin saldırısından korunmak için, müslümanların Ehl-i sünnet âlimlerinin sözlerini, yazılarını, kitaplarla, her türlü basın vasıtasıyla, radyo ve TV ile tüm dünyaya yaymaları, duyurmaları gerekir.

İslam’ın iç ve dış düşmanlarının yıkıcı, aldatıcı, propagandalarına karşı, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği hakiki müslümanlığı yaymak günümüzün en kıymetli cihadıdır. (İslam Ahlakı)

3- Yakarma ile meydana getirilen cihad. Bu cihad, tüm müslümanlara farz-ı ayndır. Diğeri cihadlar ise farz-ı kifayedir. Bu cihadı yapmamak büyük günah olur.

Yakarma askerinin önemi
Bu cihad, gövde ile ve din bilgilerini yaymak suretiyle cihad eden müslümanlara yakarış etmekle olur. (Leşker-i gaza, leşker-i duanın yardımına muhtaçtır.) [Leşker asker demektir.] Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Müminin amelinin en efdali, Tanrı yolunda cihaddır.) [Taberani]

(En faziletli insan, malı ile, canı ile Tanrı yolunda cihad eden mümindir.) [Buhari]

(Cihad etmeden yada cihad etmeyi düşünmeden ölen, nifak suretiyle ölür.) [Müslim]

(Cihadı terk eden topluluk, ne olursa olsun umumi bir belaya maruz kalır.) [Taberani]

(Fi-Sebilillah cihad eden, Cenneti hak eder.) [Taberani]

(Cihad eden, üzüntüden, sıkıntıdan kurtulur.) [Hakim]

Peygamber efendimiz, Mirac gecesi, ekin ekip bir günde biçen, bir topluluğu görmüş oldu. Biçtiği mahsül tekrardan eski haline dönüyordu. Bunların kim bulunduğunu sorunca, Cebrail aleyhisselam dedi ki:
(Bunlar Tanrı yolunda cihad edenlerdir. Bunların bir iyiliğine yediyüz misli sevap verilir. Harcadıklarının yerine yenisi verilir.) [Bezzar]

En büyük düşman kim ise, onunla meydana getirilen cihad elbet daha büyüktür. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: (Dışarıdan gelen fena istekler şeytandan gelmiş olmakla birlikte, geçici hastalıklardandır. Minik bir ilaç ile kolayca giderilebilir. Nisa suresinin 76. âyet-i kerimesinde (Şeytanın aldatması elbet zayıftır) buyuruluyor. En büyük düşmanımız nefsimizdir.) [c.3, m.27]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kulun nefsi ile yapmış olduğu cihad büyük cihaddır.) [Deylemi]

(Cihadın efdali, nefs ile meydana getirilen cihaddır.) [İ. Neccar]

(Aslolan mücahid, nefsi ile cihad edendir.) [Tirmizi]

Cihadın esas gayesi
Cihad eden mümine “Mücahid” denir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Mücahid, gündüz oruç tutan, gece yakarma eden gibidir. Evine dönünceye kadar kendine sevap yazılır.) [İ. Ahmed]

(Bir mücahidi doyurmak, ona yardım etmek, dünyadan ve içindekilerden daha kıymetlidir.) [Hakim]

(Mücahidlere eza vermekten Tanrı’tan korkun! Allahü teâlâ, Peygamberlere eza edenlere gadap etmiş olduğu şeklinde, mücahidlere eza edenlere de gadap eder. Peygamberlerin duasını kabul etmiş olduğu şeklinde, mücahidlerin de dualarını kabul eder.) [Deylemi]

Cihadın esas gayesi olan emr-i maruf, öteki cihadlardan daha üstündür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Tüm ibadetlere verilen sevap, Tanrı yolunda gazaya [cihada] verilen sevaba bakılırsa, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazanın [cihadın] sevabı da, emr-i maruf ve nehy-i anil-münker sevabı yanında, denize bakılırsa, bir damla su gibidir.) [Deylemi]

(En faziletli cihad, farzları ifa etmektir.) [İ. Ahmed]

(Malı ve canı ile cihad eden, ortalığın karışık olduğu vakit bir kenara çekilip ibadetini icra eden ve hiç kimseye ziyanı olmayan insan, mümin-i kâmildir.) [Hakim]

(Kadının cihadı kocası ile iyi geçinmektir.) [Şir’a]

(Koca hakkına riayet, Tanrı yolunda cihad etmek gibidir.) [Taberani]

Sual: Cihad farz mıdır?
CEVAP
Kur’an-ı kerimde cihadın farz olduğu bildiriliyor. (Bekara 216)
Âlimlerin bir çok cihadın farz-ı ayn değil, cenaze namazı kılmak şeklinde farz-ı kifaye bulunduğunu bildirdi. Nitekim Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Mal ve canları ile cihad edenler, oturanlardan üstündür.) [Nisa 95] Âlimlerin bir çok (Bu âyet-i kerime, cihadın her insana farz-ı ayn olmadığını, farz-ı kifaye bulunduğunu bildiriyor) dediler.

Cihad müdafa savaşı mıdır?
Sual:
Cihad demek bir tek müdafa savaşı mıdır?
CEVAP
Hayır, bir tek müdafa savaşı değildir. Cihad, insanların İslamiyet’i işitmelerine ve Müslüman olmalarına engel olan zâlimleri, sömürücüleri ortadan kaldırarak, insanların Müslüman olmakla şereflenmeleri, böylece iki cihanda da saadete kavuşmaları için veya Müslümanlara hücum eden kâfir, zâlim ordularına karşı Müslümanların mallarını, canlarını ve ırzlarını, namuslarını korumak için, canla, malla, gösterim kanalıyla meydana getirilen savaştır.

Güç kullanarak cihadı yalnız devlet yapar. Fertlerin başkalarına saldırmalarına cihad değil, çapulculuk, barbarlık denir. Sözle, yazıyla cihad etmek, âlimlerin vazifesidir. Kalble ve duayla bunlara yardım etmek ise, her Müslümanın vazifesidir. (Hadika)

Sizin dininiz size, benim dinim bana
Sual:
Kâfirun suresindeki, (Sizin dininiz size, benim dinim bana) ifadesine bakılırsa, kâfirlerin dinine karışmamak mı gerekiyor?
CEVAP
Müşrikler, Resulullah’a haber gönderip, (Bir yıl, o bizim ilâhımıza yakarma etsin. Bir yıl da, biz onun Tanrı’ına yakarma edelim) şeklinde teklifte bulundular. Bunun üstüne Kâfirun suresi indi. (Sizin dininiz size, benim dinim bana) denmesi, harp emri gelmeden önceydi. Savaşı emreden âyetle, bu kısım nesh edilmiştir. Sûrenin hepsinin nesh olduğu söylendiği şeklinde, (Haber mahiyetinde olduğundan, nesh olmamıştır) da denildi. (Kurtubi tefsiri)

İmam-ı Muhammed hazretleri de buyuruyor ki: Cihad emri şu şekilde geldi:
Ilkin, İslamiyet’in başlangıcında müşriklerle karşılaşmamak ve onlara yumuşak hareket etmek emredildi.

İkinci komut geldi. (Kâfirlere yumuşak ve güzel sözlerle İslamiyet’i bildir!) denildi.

Üçüncü komut geldi. İhtiyaç hâlinde savaşmaya izin verildi.

Dördüncü komut geldi. (Kâfirler size eziyet verirse, onlarla savaşın!) denildi.

Beşinci komut geldi. Medine’de İslam devleti teşekkül edince, (Haram olan dört ayın haricinde devamlı savaşabilirsiniz) dendi.

Altıncı komut geldi. (Devlet, düşman olan kâfirlerle devamlı savaşabilir) dendi. Böylece, cihad etmek, farz-ı kifâye oldu. (Siyer-i kebir)

İslâmın yayılmasına hizmet etmek
Sual: İslâm dininin doğru olarak öğrenilmesi ve bu bilgilerin insanlara ulaştırılması mevzusunda, hanım, adam her Müslüman görevli mudur?
Yanıt:
Bu mevzuda İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabının 1. cilt, 193. mektubunda buyuruyor ki:
“Bugün Müslümanlar kimsesiz kaldı. Din düşmanları her taraftan saldırıyor. Bugün, İslâma hizmet için bir lira vermek, başka vakit verilen binlerce liradan daha fazlaca sevaptır. İslâma yapılacak en büyük hizmet, Ehl-i sünnet kitaplarını alıp, gençlere dağıtmakla olur. Hangi talihli hiç kimseye bu hizmeti nasip ederlerse, fazlaca sevinsin, fazlaca şükretsin. İslâma hizmet etmek devamlı sevaptır. Fakat, İslâmın zayıf olduğu, yalanlarla, iftiralarla, Müslümanlık yok edilmeye çalışmış olduğu bu zamanda, Ehl-i sünnet itikadını yaymaya çalışmak, kat kat daha fazlaca sevaptır. Resûlullah efendimiz, Eshâb-ı kiramına karşı buyurdu ki:
(Siz öyleki bir zamanda geldiniz ki, Allahü teâlânın emirlerinden ve yasaklarından onda dokuzuna uyup, onda birine uymazsanız, helak olmuş olursunuz, azap görürsünüz! Sizden sonrasında, öyleki bir vakit gelecek ki, o vakit, emirlerin ve yasakların yalnız onda birine uyan kurtulacaktır.)

Hadis-i şerifte bildirilen vakit, işte bu zamandır. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını, sözlerini yaymak için, keramet sahibi olmak, âlim olmak koşul değildir. Her Müslümanın bunu yapmak için uğraşması lazımdır. Fırsatı kaçırmamalıdır. Kıyamette her Müslümana, bunu soracaklar, İslâma niçin hizmet etmedin diyeceklerdir. Özür, bahane, kabul edilmeyecektir. Peygamberler, insanların en üstünleri iken, asla rahat oturmadı. Allahü teâlânın dinini yaymak için, gece gündüz uğraştılar. Bu yolda çalışırlarken, Allahü teâlâ da, bunlara yardım eder, mucize yaratırdı. Bizim de, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını, sözlerini yaymamız ve Müslümanlara karacılık edenlerin, yalancı olduklarını, gençlere, dostlara bildirmemiz lazımdır. Bu yolda malı, kuvveti, mesleği ile çalışmayanlar, azaptan kurtulamayacaklardır. Bu yolda çalışırken, sorun çekmeyi büyük mutluluk, büyük kazanç bilmelidir. Peygamberler, Allahü teâlânın emirlerini bildirirken, fazlaca sorun çekerlerdi. Onların en üstünü olan Muhammed aleyhisselam;
(Benim çektiğim eziyet şeklinde, hiçbir Peygamber eziyet görmedi) buyurdu.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/15/cihad-etmek-ve-dindeki-yeri/feed/ 0 5550
Âlimin dindeki yeri https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/26/alimin-dindeki-yeri/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/26/alimin-dindeki-yeri/#respond Sun, 26 May 2019 00:14:32 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5452

Sual: (Kur’an hepimiz için inmiştir. Onun için âlime, ilim sahibi olmaya gereksinim yoktur) diyenler çıkıyor. Âlim olmasa Kur’an anlaşılmaz mı?
CEVAP
Anayasa da hepimiz içindir; fakat kanunlar, tüzükler olmadan anayasa ile memleket yönetim edilebilir mi? Kanunları da sadece hukukçular anlayabilir. Hasta olan avukata değil doktora gider. İlmin, âlimin önemi iyi mi inkâr edilebilir. Kur’an-ı kerimi hepimiz kolayca anlasa idi, Peygambere gereksinim kalmazdı. Hadis-i şerifler, Kur’an-ı kerimin açıklaması mahiyetindedir. Hakiki âlimler de, hadis-i şerifleri açıklamışlardır. Arapça bilen her insana âlim denmez. Hakiki âlim, Kur’an-ı kerimi, hadis-i şerifleri açıklayan yetkili, yüksek insandır. Oldukça bilimsel olması durumunda, hakkı bâtıldan ayıramayan, hakiki âlim değildir. Yetmiş iki sapık fırkanın önderleri de derin âlim idi, hakkı bâtıldan ayıramadıkları için dalalete düşmüşlerdir.

Şu halde, âlim oldukca bilen değil, hakkı bâtıldan ayıran din uzmanlarıdır. Bunlar Peygamberlerin vârisleri, vekilleridir. İctihadlarında isabet etmeseler de gene sevap alırlar. Bunlara uyanlar da kurtulur. Dinimiz âlimleri övmektedir.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bilmiyorsanız ehl-i zikre [âlimlere] problem!) [Nahl 43]
Demek ki bilmeyen insanoğlu da var ki, Allahü teâlâ, bilenlere sormamızı emrediyor.

(Bu örnekleri sadece âlimler anlamış olur.)
[Ankebut 43]
Hepimiz her örnekten anlamaz. Âlimler, kıymetli insanoğlu ki, sadece âlimler anlamış olur deniyor.

(Gökleri ve yeri yaratması, dil ve renklerinizin değişik olması da Onun
[kudretini gösteren] alametlerindendir. Normal olarak bunda âlimler için ibretler vardır.) [Rum 22]
Sadece âlimler ibretle bakıp, yaratılıştaki hikmetleri anlayabilir.

(Asla bilenle bilmeyen bir olur mu?)
[Zümer 9]
Şu halde bilenler [âlimler] kıymetlidir.

(Tanrı’tan en oldukca korkan sadece âlimlerdir.)
[Fatır 28]

(Tanrı’tan en oldukca korkan benim) hadis-i şerifi Tanrı’tan korkmanın derecesini gösteriyor. (Buhari)

(Kendilerine itimat yada korku ile ilgili bir haber ulaştığında onu derhal yayıverirler. Oysa onu Peygambere ve aralarındaki yetkililere
[âlimlere] götürselerdi, onlardan netice çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı.) [Nisa 83] Âyette geçen ülül-emrin = yetkilinin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılı. Peygamber efendimiz de, (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimi)

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Âlimin mürekkebi, şehidin kanı ile tartılır, âlimin mürekkebi, ağır gelir.) [İ. Neccar]

(Âlimler Peygamberlerin vârisidir.) [Ebu Davud, İbni Mace, Tirmizi]
(Âlimler
[hak yolu gösteren] birer rehberdir.) [İ. Neccar]

(Âlimlere uyun! Onlar, dünya ve ahiretin ışıklarıdır.) [Deylemi]

(Âlimler olmasaydı, insanoğlu helak olurdu.) [İ. Maverdi]

(Bilmediklerinizi salih âlimlerden sorup öğrenin!) [Taberani]
(Âlim, Allahü teâlânın güvenilmiş olduğu kimsedir.)
[Deylemi]

(Salih âlim ile nebi içinde bir aşama fark vardır. O da nebilik makamıdır.) [R. Nasıhin]

İlim ve âlim kıymetlidir
İnsanı fena yoldan ilim ve âlimler kurtarmış olur. Rehber olmadan doğru yol bulunamaz. Büyük bir Peygamber olan Hazret-i Musa, Allahü teâlâ ile konuşmak şerefine kavuştuğu halde, Hazret-i Hızır’dan ilim öğrenmeye gelmiştir. İmam-ı Ebu Yusuf’un oldukca sevilmiş olduğu oğlu vefat edince, talebelerine, (Defin işini siz yapın. Ben hocam imam-ı a’zamın dersine gidiyorum. Dersimi kaçırmayayım) dedi. Kendisini vefatından sonrasında rüyada gördüler. Cennette, oldukca ihtişamlı büyük bir köşkte idi. Buna iyi mi kavuştuğu sorulunca, (İlim öğrenmeye ve öğretmeye olan sevgim ile) buyurdu.

İlim ve âlim kıymetlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Âlime saygı eden, bana saygı etmiş, onu ziyaret eden beni ziyaret etmiş olur.) [İ. Rafii]

(Âlim olmayan yada ilim öğrenmeye çalışmayan bizlerden değildir.) [Deylemi]

(Ya âlim, ya talebe, ya dinleyici yada bu tarz şeyleri seven olun. Yoksa helak olmuş olursunuz.) [Beyheki]

(Âlim ile oturmak, yüzüne bakmak ibadettir.) [Hakim]

(Âlim ile birlikte olun, diz mısra oturun. Zira Allahü teâlâ, yağmurla ölü toprağı dirilttiği benzer biçimde, ölü kalbleri de ilim nuru ile diriltir.)
[Taberani]

(Kıyamette Peygamberler, âlimler ve şehidler şefaat eder.)
[İbni Mace]

(Cennette de âlime gereksinim olur. Aden ehline
“Ne arzunuz var ise isteyin” diye sorunca, ne isteyeceklerini şaşırıp âlimlere bakarlar. Âlimler de, “Şunu isteyin” derler.) [Deylemi]

(Âlimin âlim olmayana üstünlüğü, Peygamberin ümmetine üstünlüğü gibidir.)
[Hatib]

(Âlimin âbide üstünlüğü, dolunayın, yıldızlara olan parlaklığı gibidir.) [Ebu Nuaym]
(Âlim, âbidden yetmiş aşama üstündür. Bid’at ortaya çıkınca âlim, halkı uyarma eder. Âbid bid’atten habersiz, ibadetle meşgul olur. Bu bakımdan da âlim, âbidden kıymetlidir.)
[Deylemi]
(Şeytanın bir âlimden korkması, bilgisiz olan bin âbidden korkmasından daha çoktur.)
[Beyheki]

(Kıyamette âbide Cennete gir, âlime ise halka şefaat için bekle denir.) [İ Maverdi]
(Bir âlim, bir şehirden gelip geçse, onun ayak basmasının hürmetine, oradaki kabristandan kırk gün azap kaldırılır.)
[R.Nasıhin]

İşte bu şekilde kıymetli olan âlimin vefatı büyük kayıptır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, sizden bilimsel almak için bilimsel ile amil olan âlimleri kaldırır. Cahiller kalır. Dinden sual edenlere, kendi akılları ile yanıt verip, insanları doğru yoldan ayırırlar.) [Buhari]

(Bir âlim ölünce, İslam’da bir gedik açılmış olur ve kıyamete kadar kapanmaz.) [İ. Süyuti]

(Âlimin ölümüne üzülmeyen, münafıktır. Bir âlimin ölümünden daha büyük musibet yoktur. Bir âlim ölünce, gökler ve göklerde olanlar, yetmiş gün ağlarlar.) [R. Nasıhin]

(Âlim ölünce, denizdeki balıklar bile kıyamete kadar ona istigfar ederler.)
[Deylemi]

(Bir âlimin ölmesi, bir kent halkının ölümünden daha büyük ziyandır.) [Taberani]

(Ahir zamanda, âlimler ölür, cahiller din adamı yerine geçirilir. Onlar da bilmeden yanlış fetva verir, kendisi sapar, başkalarını da saptırır.) [Buhari]

Büyük bir âlim vefat edince, feyz vermesi kesilmez, daha da artar. Kınından çıkmış kılıç benzer biçimde olur. (İrşad-üt-talibin)

Âlimlere saygının önemi
Sual:
Hoca hakkı, hocaya hürmetin önemi hakkında informasyon verir misiniz?
CEVAP
Saygı, ibadetten önemlidir. Örneğin, yakarma etmeyen, günah işleyen kâfir olmaz. Fakat Allahü teâlânın, komut ve yasaklarını küçümseyen, beğenmeyen, saygısızlık meydana getiren kâfir olur. [Tâlim-ül-müteallim]
İmam-ı Maverdi hazretleri de buyurdu ki:
(Öğrenci, hocasının gösterdiği yakınlığa güvenerek naz etmemelidir! Zira cahilin yanında susmaya mahkum olan bir âlim, zelil ve hakir duruma düşmüş olur. Esirler arasındaki bir cariyenin, cömertliği ile meşhur Hatim-i Tai’nin kızı bulunduğunu öğrenen Peygamber efendimiz, (Bir kavim içinde aziz iken zelil olana, varlıklı iken yoksul düşene, âlim iken cahiller içinde kalmış olana acıyın) buyurup kızı özgür bıraktırdı. (Edeb-üd-dünya)

Tevazunun aşırı şekline temelluk denir. Nefsini zelil etmek anlama gelir.

Temelluk, hocaya, üstada, âlime karşı caizdir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Üstad hariç, temelluk mümin ahlakından değildir.) [İ. Maverdi]

(Âlime saygı eden, Rabbine saygı etmiş olur.) [İ. Maverdi]

(İlim öğrendiğiniz zata tevazu gösterin!) [Taberani]
Hazret-i Ali’nin, Bana ilimden bir harf öğretenin kölesiyim buyurması, hocaya hürmetin önemini göstermektedir. Bir harften maksat, ilimden bir meseledir.

İmam-ı Şafii hazretleri, bir çobanı görünce ayağa kalkar. Yanındakiler, (Bu çobana hürmetinizin sebebi nedir?) diye sual edince, Bu zat, bana kitaplarda bulamadığım ilimden bir meseleyi öğrettiği için, kısaca benim hocam olduğundan saygı ediyorum buyurdu.

Doğru yolu bulmamıza sebep olanlara, bizlere oldukca lüzumlu ilimleri öğretenlere, gösterilecek hürmetin önemini algı etmeye çalışmalıyız! (R. Nasıhin)

[Mezhep ve itikad imamlarımıza, imam-ı Gazali, Seyyid Abdülkadir-i Geylani ve imam-ı Rabbani hazretleri gibi din büyüklerimize saygı ve hürmetin önemini buradan da anlamalıyız.]

Sual: Bir âlimin sohbetinde bulunmak yararlı mıdır?
CEVAP
Ehl-i sünnet âliminin bulunmuş olduğu zamanlarda, sohbetinde bulunmak normal olarak büyük nimet idi. Zira hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlimin sohbetinde bulunmak, bin rekat nafile namazdan üstündür.) [İ. Gazali]

Âlim bulunmadığı vakit, eskiden yaşamış, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumak gerekir. Bir âlimin kitabını okuyan, azca da olsa, onunla söyleşi etmiş sayılır.

Âlime uyulur
Sual:
Âlimlerle tasavvuf ehli zatlar içinde, bir mevzuda değişik hükümler görülürse, hangisine uymak gerekir?
CEVAP
Âlimlere uyulur. Tasavvuf ehli, sekr hâlinde söylemiş yada ilhamla anlamış olabilir. İkisi de dinde senet değildir. Fakat âlimler, edille-i şeriyyeye dayanarak bildirirler. Mürşid-i kâmille evliya zatları karıştırmamalı. Her evliya, mürşid-i kâmil değildir. Fakat her mürşid-i kâmil evliyadır.

Mürşid-i kâmil, sofi zatlar benzer biçimde değildir, ictihad derecesinde yüksek âlim olduğundan, hem ilim, hem de marifet sahibidir. İmam-ı Rabbani, Mevlana Halid-i Bağdadi, Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri benzer biçimde zatlar böyledir. Bu şekilde bir zata (Zül Cenâhayn) denir ki, iki kanat sahibi, kısaca hem âlim, hem evliya anlama gelir. Akılla, delille anlaşılan bilgilere (İlim) denir. Kalble anlaşılan bilgilere (Marifet) yada (İrfan) denir.

Âlimin dindeki yeri
Sual: (Her âyeti yada her hadisi anlayamayız. Mezhebimizin âlimleri bu tarz şeyleri iyi mi açıklamışsa, ona uymalıyız) denince (Yalnız Kur’an) diyenler, (Kur’an’ı hepimiz anlamış olur, idrak etmek için âlim olmaya gereksinim yoktur. “Âlime danışalım” denmez) diyorlar. Mezhep âlimlerimizin sözleri, dinde senet değil midir?
CEVAP
Normal olarak senettir. Onlar âlimin ne demek bulunduğunu bilmiyorlar. Her insana âlim denmez. Hakiki âlim, Kur’an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri açıklayacak kadar derin ilim sahibi, dinde söz sahibi olduğu bildirilen, yetkili ve yüksek insandır. Oldukça bilimsel olduğu hâlde, hakkı bâtıldan ayıramayan, hakiki âlim değildir. 72 sapık fırkanın önderleri de âlimdi, hakkı bâtıldan ayıramadıkları için dalalete düşmüşlerdir. Şu hâlde âlim, oldukca bilen değil, hakkı bâtıldan ayıran zattır. Bu şekilde âlimler, peygamberlerin vârisleri, vekilleridir. İctihadlarında yanılsalar bile, gene sevab alırlar. Bunlara uyan kurtulur. Dinimiz bu şekilde âlimleri övmektedir. Birkaç âyet-i kerime meali:
(Bilmiyorsanız ehl-i zikre [âlimlere] problem!) [Nahl 43] (Demek bilmeyen var ki, Allahü teâlâ, bilenlere sormayı emrediyor.)

(Bu örnekleri sadece âlimler anlamış olur.) [Ankebut 43] (Demek hepimiz anlayamıyor. Âlimler, kıymetli insanoğlu ki, sadece âlimlerin anladıkları bildiriliyor.)

(Asla bilenle bilmeyen bir olur mu?) [Zümer 9] (Şu hâlde bilenler [âlimler] kıymetlidir.)

(Tanrı’tan en oldukca korkan âlimlerdir.) [Fâtır 28] (Tanrı’tan en oldukca korkan benim) hadis-i şerifi, âlimlerin derecesinin ne kadar yüksek bulunduğunu göstermektedir.)

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Âlimler, peygamberlerin vârisleridir.) [Ebu Davud, İbni Mâce, Tirmizî]

(Âlimlere uyun! Onlar, dünya ve âhiretin ışıklarıdır.) [Deylemî]

(Âlim, Allahü teâlânın güvenilmiş olduğu kimsedir.) [Deylemî]

Âlim, Kur’an-ı kerime, hadis-i şerife aykırı konuşmaz. Bir âyetten, âlimlerin anladığına uymayıp, kendi anladığına uymak, Allahü teâlâyı da, Resulullah’ı da “sallallahü aleyhi ve sellem” yalancı çıkarmak olur. Allahü teâlâ, (Sadece âlimler anlamış olur) buyuruyor. Resulullah efendimiz, (Âlim, Allahü teâlânın güvenilmiş olduğu kimsedir) buyururken, (Âlim) kelimesi geçince, onun sözüne itiraz mahiyetinde, (Orda dur!) demek, oldukca tehlikelidir. Âlimden kastımız, bugünkü diplomalı cahiller değildir normal olarak. İmam-ı a’zam, İmam-ı Gazâlî ve İmam-ı Rabbânî benzer biçimde âlimlerdir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/26/alimin-dindeki-yeri/feed/ 0 5452