dinde – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Fri, 09 Aug 2019 05:35:25 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Dinde kolaylık var ne demek? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/09/dinde-kolaylik-var-ne-demek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/09/dinde-kolaylik-var-ne-demek/#respond Fri, 09 Aug 2019 05:35:25 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5812

Sual: İslamiyet’te zorlama yoktur. (Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, hoşgörülü olun) deniyor. Sarhoş olmayacak kadar içki içilemez mi? Tesettüre tam uymanın mânâsı nedir? Namaz yerine yoksul doyurulamaz mı? TV seyrederken koltukta namaz kılınamaz mı?
CEVAP
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, dinde size hiçbir güçlük yüklemedi.) [Hac 78]

(Kolaylaştırın) demek, (Size güç gelen ibadetleri yapmayın, onları istediğiniz şeklinde değiştirin) demek değildir. (Dinimizin bildirdiği kolaylıklardan faydalanın) anlamına gelir. Zamana, yere ve şahısların durumuna nazaran bazı ruhsatlar tanınmıştır. Sualdeki sorulara yanıt verelim:
İçkinin sarhoş etmese de damlası haram olduğu şeklinde, tesettür de farzdır. Kolaylaştırmak yada zorlaştırmakla bir alakası yoktur. Fukara doyurmakla namaz kılınmış sayılmaz. Öyleki olsaydı, dinin sahibi, (Namaz kılmak yerine yoksul doyurun) derdi. (Ayakta namaz kılamayan, oturarak kılsın; oturarak kılamayan yatarak kılsın) buyuruyor. Kilisedekiler şeklinde, (Sandalyeye yada koltuğa otur!) demiyor.

Dinimiz, nerelerde iyi mi kolaylık bulunduğunu göstermiştir. Kendi aklımıza nazaran yaparsak dine uymamış oluruz. Birkaç örnek:
1- Su yoksa yada su varken kullanılması zararlıysa, sözgelişi hastalanacaksa teyemmüm eder.

2- Hasta ve âciz olan, oturamazsa, namazı yatarak îma ile kılar. Koltuğa oturup kılmaz.

3- Ramazan ayında, Müslümanlara oruç tutmak farzdır, fakat bir kimse hasta olsa yada üç günlük yoldan daha uzak bir yere sefere çıksa, oruç tutmak farzı üstünden geçici olarak kalkar. Sonrasında, uygun bir vaktinde tutamadığı oruçlarını kaza eder.

4- Seferî uzaklıktaki yolculuklarda dört rekâtlı farzlar iki rekât olarak kılınır. Seferde oruç tutmak güç gelirse tutmayıp mukim olunca kaza edilir.

5- (Dinde güçlük yoktur) demenin başka bir mânâsı da vardır. Örneğin her gün oruç tutmaya, gece uyumayıp sabaha kadar yakarma etmeye kendini zorlamak, evlenmemek dinde yoktur.

Allahü teâlânın kullarına olan ihsanları ve emirleri her insana eşit değildir. Örneğin, bazı müminlere zenginlik verir, ona hac yapmasını emreder. Bazılarına da yoksulluk verip, ona hac yapmasını emretmez. zengine zekâtı emrederken fakire emretmez. Gücü, kuvveti, sağlığı yerinde olanın, oruç tutmasını emreder. Sağlığı uygun olmayanların da tehir etmelerine izin verir. Her insana gücü nispetinde komut verir. Bazısına nisap miktarı mal kayra edip, zekât vermelerini ve yoksul olan akrabalarının nafakalarına yardım etmelerini emreder. Bazısına de yoksulluk verip, zekât almaya müstahak kılar. Bazısına oldukça kayra eder. Onlar da nimete şükredip, şükredenler derecesine ulaşırlar. Bazısına de, azca kayra eder. Onlar da sabrederler, sabredenler derecesine ulaşırlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, asla hiç kimseye gücünden fazlasını emretmez.) [Nesai]

İnsan, gücü nispetinde yakarma etmeli, ruhsatlardan da yeri erişince istifade etmeli, güçlük çıkarmamalı, asla kimseyi dinden soğutmamalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, sevdirin, nefret ettirmeyin! Birbirinizle iyi geçinin, ihtilafa düşmeyin!) [Buhari]

Dinimizde ifrat ve tefritin doğrusu aşırılığın yeri yoktur. Dinimiz orta yolda olmayı emreder. Bir hadis-i şerifte, (İşlerin hayırlısı orta derece olanıdır) buyuruldu. (Beyhekî) [Orta derece, ifrat ve tefritten uzak, orta yol anlamına gelir. İfrat normalden fazla, tefrit normalden azca anlamına gelir. Örneğin oldukça uyumak ifrat, oldukça azca uyumak tefrittir. Oldukça yiyip içmek ifrat, oldukça azca yemekse tefrittir.]

İfrata kaçarak gücünün yetmediği şekilde yakarma etmeye çalışmak, sözgelişi geceleri asla uyumadan tapınmak, gündüzleri hep oruç tutmak, hanımından uzak kalmak, et, süt, tatlı şeklinde gıdaları asla yememek, iyi Müslüman olmak demek değildir. Bir hadis-i şerif:
(Kolay bir dinle gönderildim. Dinimizde ruhbanlık yoktur. Et yiyin, hanımınızla mübaşeret edin! [Nafile] oruç da tutun! Tutmadığınız günler de olsun! [Nâfile] namaz da kılın! Uyuyun da! Ben bunlarla emrolundum.) [Taberanî]

Yiyip içmeden, uyumadan tapınmak zor olsa gerek. Bir hadis-i şerifte, (Din kolaylıktır. Dinde aşırı gideni, din yenik eder) buyuruldu. (Nesaî)

Bir de tefrite gidip, (Dinde kolaylık var) diyerek dini bozanlar var. Reformcuların kitapları bu şekilde yanlışlıklarla doludur. Birkaç örnek verelim:
1- Mestin üzerine mesh edilir diye, oje üzerine mesh caiz olmaz.

2- Naylon çoraplara mesh kolaylıksa da, dinin emri değişmiş olur, namazlar sahih olmaz.

3- Su bulunmazsa teyemmüm edilir, fakat reformcuların söylediği şeklinde sular kesilince, (Suyu aramadan derhal teyemmüm edin!) demek, dinde kolaylık değil, dini değiştirmektir.

4- Ramazan yaza erişince tutmayıp, kışa tehir etmek caiz olmaz.

5- Namazları vaktinde kılmayıp, hepsini gece yatarken kılmak da dini değişiklik yapmak olur.

6- Hanefî’de gusülde ağzın içini yıkamak farzsa da, öteki iki mezhepte farz değil diye ağzın içini yıkamamak mezhepsizlik olur.

Dinde güçlük yok demek, (Dinimizin verdiği ruhsatlardan faydalanın) anlamına gelir. Yoksa (Hepimiz hoşuna giden şeyleri yapsın, hoşlanmadığı şeyleri yapmasın, ibadetleri keyfine nazaran değiştirsin) demek değildir. Dinde küçük bir değişim yapmak dinsizlik olur. Bir hadis-i şerifte, (Dinimizde olmayan bir şey çıkarılırsa, o şey merduddur) buyuruldu. (Buhârî)

Âyet-i kerimede de mealen, (Dinlerini oyuncak ve eğlence edinenleri bırak!) buyuruldu. (Enam 70)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/09/dinde-kolaylik-var-ne-demek/feed/ 0 5812
Âdetler dinde delil olur mu? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/08/adetler-dinde-delil-olur-mu/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/08/adetler-dinde-delil-olur-mu/#respond Thu, 08 Aug 2019 09:32:27 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5808

Sual: (Ahkam vakit ile değişmiş olur) kaidesine nazaran âdetler dinde delil olur mu?
CEVAP
Âdetler, Delil-i şer’i olması imkansız. Din, âdetlere tâbi olması imkansız. Âdetlerin, modaların İslamiyet’e uygun olması gerekir. Bir işin İslamiyet’e uygun olmasını sağlamak için, bu iş ile ilgili çeşitli kaviller var ise, bunlardan zamana ve şahsa uygun, elverişli olan kavle uygun olması sağlanır. (Ahkam vakit ile değişmiş olur) de bu anlama gelir. (Berika)

Sual: Âdetle ilgili sünnetler nedir? Âdetle ilgili sünnetleri yapmak müstehap dediniz. Sol eli kullanmak kısaca müstehabın terki mekruh değil mi?
CEVAP
Mekruh değildir. Kutsal, şerefli ve temiz işleri yaparken sağdan adım atmak müstehaptır. Bunlara zevaid sünnetler denir. Ayakkabı, gömlek giyerken, saç tararken, misvak kullanırken, tırnak keserken, el, ayak yıkarken, mescide girerken, tuvaletten çıkarken, sadaka verirken, yiyecek yerken, su içerken sağdan başlanır. Bunların zıddı olanları yaparken, örnek olarak ayakkabı çıkarırken, taharetlenirken, sümkürürken soldan adım atmak müstehaptır. Özürsüz, kasten bunların tersini yapmak tenzihi mekruhtur. Tenzihi mekruh, mekruh demek değildir.

Sual: Zevaid sünnet diyerek şeytan benzer biçimde sol el ile yiyip içmeye bile mekruh değil dediniz. Yalnız tenzihi mekruh olur dediniz. Sağdan adım atmak mühim sünnet değil midir?
CEVAP
Peygamber efendimizin yakarma ve âdet olarak yaptıklarının hükmü farklıdır. Âdetle ilgili sünnetler müstehaptır.

Sağın önemi elbet büyüktür. Sağın, sola nazaran üstünlüğü vardır. Kutsal, şerefli ve temiz işleri yaparken sağdan başlanır. Peygamber efendimiz, elindeki suyu, sağında bulunan bir köylüye uzatır. Köylü, (Ya Resulallah, solunuzdaki Ebu Bekir’e niçin vermiyorsunuz? O benden daha faziletli) der. Resulullah, (Suyu sağdan dağıtın!) buyurur. Gene, (Sağ elle yiyip için, sağ elle alıp verin; şundan dolayı şeytan, sol eliyle yiyip içer, sol eliyle alıp verir) buyurmuştur. Bir yere giderken, yol ikiye ayrılır, sormuş olacaktır kimse de bulunmazsa, (Karşınıza iki yol çıkarsa, sağdan yürüyün!) hadis-i şerifine uymalıdır.

Sağın şerefi, Kur’an-ı kerimde de bildirilir. (Vakıa) suresinde (Eshab-ül-meymene = Sağcı) ve (Eshab-ül-meş’eme = Solcu) ifadeleri geçer ve sağcıların [dine uyanların] Aden ehli, solcuların [dine uymayanların] Cehennem ehli olduğu bildirilir. Meymene; sağ, sağ kol, sağ taraf benzer biçimde anlamlara gelir. Eshab-ı meymene, sağcı anlama gelir. Cennete gidecek mutlu kişilere denir. Meş’eme; sol, sol kol, sol taraf, uğursuzluk benzer biçimde anlamlara gelir. Eshab-ı meş’eme, solcu anlama gelir. Cehenneme gidecek bedbahtlara denir.

Sual: Tek’e riayet etmenin, bir şeye sağdan başlamanın hükmü nedir?
CEVAP
Teke riayet etmek, kısaca bir şey yaparken 1, 3, 5, 7 benzer biçimde tek sayıda yapmak sünnettir. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ tektir, teke riayet edeni sever) buyuruldu.

İmam-ı Rabbani
hazretleri, Mevlana Salih’e bahçeden birkaç karanfil getirmesini emretti. Onun, altı tane karanfil getirdiğini görünce buyurdu ki:

(Bizim en aşağı talebemiz, en azından (Allahü teâlâ tektir, teke riayet edeni sever) hadis-i şerifini bilir. Teke riayet müstehaptır. İnsanlar müstehabı ne zannediyorlar? Müstehap, Allahü teâlânın sevilmiş olduğu şeydir. Eğer dünya ve ahireti Allahü teâlânın sevilmiş olduğu bir şey için verseler, hiçbir şey vermemiş olurlar.)
Kutsal, şerefli ve temiz işleri yaparken sağdan adım atmak müstehaptır. Bunlara Sünnet-i zevaid denir. Ayakkabı, gömlek giyerken, saç tararken, misvak kullanırken, tırnak keserken, el, ayak yıkarken, mescide girerken, heladan çıkarken, sadaka verirken, yiyecek yerken, su içerken sağdan başlanır. Bunların zıddı olanları yaparken, örnek olarak ayakkabı çıkarırken, taharetlenirken, sümkürürken soldan adım atmak müstehaptır. Özürsüz, kasten bunların tersini yapmak tenzihi mekruhtur. Bir hadis-i şerifte de, (Tanrı sağdan başlamayı sever) buyuruluyor.

Sağ el ne demek?
Sual:
Buhari’deki bir hadiste, (Namaz hakkında Tanrı’tan korkun! Sağ elinizin malik olduğu şeyler [köleler] hakkında Tanrı’tan korkun! Kimsesiz, fukara, dul hanım ve yetimler hakkında Tanrı’tan korkun!) buyuruluyor. Hadiste niye sağ el deniyor?
CEVAP
Bunlar deyimdir. Türkçede de bu şekilde deyimler vardır. (Elimin altında şu kadar mal var) yada (Elimin altında yüzlerce insan var) ya da (Bahsettiğiniz işi yapmak elimde değil) benzer biçimde ifadelerde geçen el kelimesinin hiçbirinin bildiğimiz el ile alakası yoktur. Buradaki el, güç, kuvvet, malik olmak anlamındadır. Arapçada da, sağ el tâbiri kullanılıyor. Kur’an-ı kerimde de, birçok yerde Tanrı’ın eli tâbiri geçer. Hiçbirinin hakiki el ile alakası yoktur. Hepsi deyimdir. Mânâları farklıdır.

Yukarıda bildirdiğiniz hadis-i şerifte, ilkin namaza ehemmiyet verilmesi, hizmetçilere iyi işlem edilmesi, fukara dul ve yetimlerin hakkının gözetilmesinin önemi bildiriliyor.

Sual: Peygamberimizin saçlarını uzattığı söyleniyor. Adamların de saçlarını uzatmaları yada kazımaları sünnet olur mu?
CEVAP
İslam âlimleri, Peygamber efendimizin yapmış olduğu şeyleri üçe ayırmışlardır:
1- Müslümanların da yapması lazım olan şeylerdir. Bunlara, sünnet denir.
2- Âdete bağlı şeylerdir. Bu tarz şeyleri her Müslüman, bulunmuş olduğu yerin âdetine uyarak yapar.
3- Resulullaha mahsus olan, özel şeylerdir. Bu tarz şeyleri başkalarının yapması caiz değildir. Bunlara, hasais denir.

Bunun için, Peygamberimizin her yaptığına değil, kitaplarda İslam âlimlerinin bildirdiği hususlara uymak gerekir. Kendi aklımıza, kendi anladığımıza nazaran hareket etmemiz uygun olmaz.

Kılık giyim, saç sakal benzer biçimde şeylere sünnet-i zevaid, kısaca âdete bağlı sünnet denir. Bunlar benzer biçimde âdete bağlı işlerde, hepimiz yaşamış olduğu yerdeki âdetlere uymalı. Âdete uymamak uygun olmaz, fitneye sebep olursa haram olur. Budist papazlarına benzemek niyetiyle başı dazlak yapmak ve bayanlar benzer biçimde saçlarını uzatmak caiz olmaz. Bir ihtiyaçtan dolayı olursa mahzuru olmaz.

Âdetle ilgili sünnetler
Sual:
Peygamber efendimizin her yapmış olduğu sünnet deniyor. Sözgelişi yatmak, yiyip içmek, yürümek benzer biçimde şeyler, sünnet midir, mubah mıdır?
CEVAP
Mubahtır, sünnet değildir. Sünnet iki türlüdür:
Sünnet-i hüdâ, ezan ve ikamet okumak benzer biçimde, İslâm dininin şiârıdır.
Sünnet-i zâide, Resulullah efendimizin kılık giysisi, elbise giymek, yatmak, yiyip içmek ve yürümek benzer biçimde işlerdeki âdetleridir. (Hadika)

Elbise giymek, yatmak ve yürümek ve benzerleri mubahtır. Bunların yapılış şekli sünnettir.

Yatmak sünnet değil fakat sağ yanına yatmak sünnettir. Resulullah efendimiz, kutsal avucunun içini sağ yanağının altına koyup, sağ yanı üzerine yatardı. Yüzükoyun yatmak mekruhtur.

Yiyecek mubahtır. Üç parmakla yiyecek, sağ el ile yiyecek sünnettir. Su içmek mubahtır. Oturarak içmek sünnettir.

Elbise giymek mubahtır. Resulullah benzer biçimde giyinmek sünnettir. Resulullah efendimiz, siyah, beyaz ve yeşil giyinirlerdi.

Başı kapatmak mubahtır. Sarık giymek, sarığın ucunu sarkıtmak sünnettir.

Yürümek mubahtır. Önüne bakarak, hızlıca yürümek sünnettir.

Her insanın saçı, bıyığı olur. Fakat Resulullah efendimizinki benzer biçimde biçim vermek sünnet olur. Bıyıklarının uzunluğu ve şekli, kutsal kaşları kadar idi. Sakalı bir tutam idi. Bu ölçülere uymayan sakal ve bıyık bid’at olur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/08/adetler-dinde-delil-olur-mu/feed/ 0 5808
Dinde reform ne demek? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/08/dinde-reform-ne-demek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/08/dinde-reform-ne-demek/#respond Wed, 07 Aug 2019 23:30:59 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5806

Sual: “Avrupa dinde reform yaparak ilerledi. Bizim de aynı şeyi yapmamız gerekir” deniyor. Dinde reform ne anlama gelir?
CEVAP
Reform, ıslah etmek, bozulmuş bir şeyi düzelterek, eski doğru haline getirmek anlama gelir. Hristiyanlık bozulmuş olduğu için reform yapılmış oldu. Müslümanlık bozulmadığı için bu şekilde bir hareket bozmak olur. Bunun için reform yapmak isteyenlerin, dinimizi içten yıkmak istedikleri anlaşılmaktadır.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bid’at ehli, yapacağı değişimlerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannederek bid’at çıkarıyor, bid’atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değil, kâmildir. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [çağa uydurmaya, çeşitli bid’atler çıkarmaya] çalışmak, Maide suresinin, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) mealindeki 3. âyetine inanmamak olur. (m.260)

Bugünkü anlayışa nazaran dinde reform üçe ayrılır:
Ehl-i sünnet âlimleri, cahiller ve din düşmanları tarafınca dine sokulmak istenen hurafeleri düzelttiler. Çeşitli kıymetli kitaplar hazırladılar. Kendilerinden bir şey ilave etmediler. Eshab-ı kiramın bildirdiklerini naklettiler. Ondan sonra gelen âlimler de bunların kitaplarından naklederek kitap yazdılar. Bunlara reformcu değil, Müceddid denir. Nitekim hadis-i şerifte (Benden sonrasında, her yüz senede bir âlim çıkar, dinimi kuvvetlendirir) buyuruldu. İmam-ı a’zam, imam-ı Şafii, imam-ı Gazali, imam-ı Rabbani ve ahir zamanda gelecek Hazret-i Mehdi bu müceddidlerdendir. (Rahmetullahi aleyhim)

Dinde reformun ikinci kısmı, İslam âlimlerinin bildirdiklerine inanmayıp, Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere, kendi anlayışlarına nazaran mana veren sapıkların tuttuğu yoldur. Bunların İslam âlimlerinin bildirdiklerinden ayrı söyledikleri şeylere bid’at ve kendilerine de bid’at ehli yada mezhepsiz denir. Peygamber efendimiz (Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak. Bunlardan 72si Cehenneme gidecek, biri inanışı sebebiyle Cehenneme girmeyecek) buyurdu. Cehenneme girmeyen fırkanın ise (Ehl-i sünnet vel-cemaat) olduğu icma ile bildirilmiştir.

İbadette bid’at, Peygamber efendimizin ve dört halifesinin zamanlarından bulunmayıp, onlardan sonrasında dinde meydana çıkarılan, yakarma olarak yapılmaya çalışılan şeylerdir. İbadetlerde ilave ve çıkarma olmaz. Sözgelişi TVdeki imama uyup namaz kılmak bid’attir.

Dinde değil, âdetlerde değişim ise bid’at ve günah değildir. Sözgelişi çatal kaşıkla yiyecek yiyecek, kahve, çay içmek benzer biçimde şeyler âdet olduğundan bid’at değildir.

Dinde reformun üçüncü kısmı, dini ıslah ediyoruz, düzeltiyoruz diyerek İslamiyet’i içten yıkmaya emek harcama hareketidir. Yakın tarihimizde camilere müzik aleti sokma ve sıra koyma benzer biçimde gayretleri olmuştur. Aynı kurnaz amaç devam etmektedir. Dikkatli olmak gerekir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/08/dinde-reform-ne-demek/feed/ 0 5806
Dinde dört delil vardır https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/28/dinde-dort-delil-vardir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/28/dinde-dort-delil-vardir/#respond Sun, 28 Jul 2019 02:48:14 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5754

Sual: Hadis düşmanları, (Hadisler dinde delil olsaydı, din tamamlanmamış olurdu, bundan dolayı hiçbir hadis âlimi, bilmiş olduğu tüm hadisleri kitaplarına yazmamıştır. Sözgelişi Müslim’de olan bir hadis, Buhârî’de olmayabilir. O süre bu hadiste bildirilen yargı dine girmemiş ve din de tamamlanmamış kalmış olur) diyorlar. Bu şekilde söylemeleri doğru mudur?
CEVAP
Hadis, Resulullah’ın vahye dayanan sözleridir. İslamiyet’in bir parçası değil tamamıdır, bundan dolayı Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın emri ile Kur’an-ı kerimi açıklayarak, İslamiyet’i bildiri etmiştir. (Bu âyet-i kerime, bu hadis-i kudsî, bu da hadis-i şerif) diye bildirmiştir. Bunlar delil eğer olmazsa, ortada din kalmaz. (Hadisler delil değildir) demek, (Kur’an delil olması imkansız) anlama gelir, bundan dolayı bu şekilde söylemek, Kur’an-ı kerimin, (Resulüme itaat edin, onun bildirdiklerine uyun) emrini inkârdır. Doğrusu İslamiyet’i yıkmanın başka bir yolu olur.

Müslim’deki bir hadis, Buhârî’de olmayabilir, Buhârî’deki bir hadis de, Müslim’de olmayabilir. Kütüb-i sittedeki öteki hadisler de böyledir. Birinde olup ötekinde olmayan hadisler, normal olarak olur. Hepsini bir hadis âliminin kitabına yazması gerekmez. Eshab-ı kiram tüm hadisleri bildirmiştir. Hadis kitapları, bir tüm olarak ele alınınca, dinde hiçbir tamamlanmamış hükmün kalmadığı görülür. Kur’an-ı kerim, hadislerle açıklanarak, dinimizde tamamlanmamış bırakılan sorun kalmamıştır. Namazın rekâtları, farzları, vacibleri, namazı bozan hususlar şeklinde oldukça şey, Kur’an-ı kerimin emrine uyularak, hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Hadis-i şerifleri delil saymamak, Kur’an-ı kerimi delil saymamak olur. Hadisler delil eğer olmazsa, her şeyin hükmünü Kur’an-ı kerimde bulamayız.

Hadislerin delil olmasını inkâr edip, (Yalnız Kur’an delildir) diyenler kesinlikle samimi değildir, bundan dolayı Allahü teâlâ, (Yalnız bana tâbi olun, yalnız bana itaat edin) buyurmuyor. (Resulüme de itaat edin) buyuruyor. Eğer hadisler, doğrusu dinimiz tamamlanmamış olsaydı, Allahü teâlâ, (Dininizi tamamladım) buyurmazdı. Hadislerin tamamlanmamış olup olmadığını hâşâ Allahü teâlâ bilmez mi? Resulullah’a uymak icap ettiğini bildiren birkaç ayet-i kerime meali:
(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından sakının!) [Haşr 7]

(O Peygamber, güzel şeyleri helâl, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157] (Allahü teâlâ, haram kılma yetkisini Resulüne de vermiştir.)

(Tanrı ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.)
[Nisa 13,14]

(Biz her Peygamberi, kendisine itaat edilsin diye yolladık.) [Nisa 64]

(Kur’anı insanlara beyan edesin, açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]

Buradaki beyan etmek, âyet-i kerimeleri başka kelimelerle ve başka şekilde anlatmak anlama gelir. (Huccetullahi alel-âlemin)

Bu konudaki birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Cebrail aleyhisselam, Kur’anla birlikte, onun açıklaması olan sünneti de getirdi.) [Darimi]

(Bana Kur’an-ı kerimin misli kadar daha yargı verildi.) [İ. Ahmed]

(“Yalnız Kur’andaki helâl ve haramı kabul edin” diyenler çıkar. İyi bilin ki, Peygamberin haram kılması, Tanrı’ın haram kılması gibidir.) [Tirmizî]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/28/dinde-dort-delil-vardir/feed/ 0 5754
Dinde zorlama yoktur https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/06/dinde-zorlama-yoktur/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/06/dinde-zorlama-yoktur/#respond Sat, 06 Jul 2019 14:25:53 +0000 Dinimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5651

Sual: (Yalnız Kur’an) diyerek Resulullahı dışlamaya çalışan zındıklarla, Mısırlı Reşat Halife’nin kurduğu “Ondokuzculuk” dininde olanlar, Buhari’deki, (Dininden dönerek mürted [kâfir] olanı öldürün) mealindeki sahih hadis-i şerif için, (Bu hadis Kur’ana aykırıdır. Şundan dolayı Kur’anda dinde zorlama yoktur âyeti ile çelişmektedir) diyorlar. Buna iyi mi yanıt verilir?
CEVAP
Ilkin şunu izah edelim ki, bunlar, kesinlikle Kur’ana inanmıyorlar. İnansalar, Kur’an-ı kerimde Allahü teâlânın, (Onu âlemlere rahmet olarak gönderdim, Beni seven ona tâbi olur. Ona itaat bana itaattir. Onun getirdiklerini alın, yasak ettiklerinden sakının. O kendiliğinden konuşmaz) diye övdüğü Peygamberinde asla kabahat ararlar mı?

Bunlar, Buhari’deki bir hadise uydurma diyoruz da diyemezler. Hadis, her bakımdan sahihtir. Balçık at izi kalır diyorlarsa, iyi bilinmeli ki, yalnız Buhari’de değil, hiçbir hadis kitabında yada hiçbir Ehl-i sünnet âlimin kitabında uydurma hadis olmaz. Bu şekilde suçlamalar, din düşmanlarının, dini bizlere ulaştıran eshab-ı kirama ve Resulullaha itimadı sarsmak ve dolayısıyla müslümanları dinden uzaklaştırmak için uyguladıkları hain bir planın maddelerinden biridir.

İslam devleti Hristiyan ve Yahudilerin ibadetlerine karışmaz. Hiçbir baskı yapılmaz. Bu kaideler, Müslümanların ahlakını ve ulusal birliğini bozulmaktan muhafaza eder. (Dinde zorlama yoktur) âyeti, başka dinde bulunan bir kimsenin zor ile Müslüman yapılamayacağını ifade etmektedir. (Tanrı yolunda göç edinceye kadar hiçbir kâfiri dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün) mealindeki Nisa suresinin 89. âyeti ise, İslamiyet’i kabul ettikten sonrasında, ondan yüz çevirip mürted olanların öldürülmesi icap ettiğini bildirmektedir. Bir gayrimüslim, zorla Müslüman yapılmaz.

Düşmanlarla meydana getirilen savaşı ise şahıslar değil, İslam devleti yapar. Bunu da her gayrimüslimle değil, insanlara zulmeden zalim krallarla yapar. Müslüman olmaya kimse zorlanmaz. Şundan dolayı Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Dinde zorlama yoktur.) [Bekara 256]

Fert olarak asla kimse asla öldürülmez. Fakat ortada bir devlet var ise, devlet başkanının izni ve emri ile zalim krallara cenk açılabilir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Eğer sizden uzak durmaz, sulh teklif etmez ve ellerini çekmezlerse onları yakalayın, rastladığınız yerde öldürün. İşte onlar için size apaçık yetki verdik.) [Nisa 91]

(Fitne tamamen yok oluncaya kadar onlarla savaşın.) [Bekara 193, Enfal 39]

(Onları [kâfirleri] bulduğunuz yerde öldürün.) [Bekara 191)

(Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayıp hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı doğru kılar, zekâtı da verirlerse artık yollarını özgür bırakın.) [Tevbe 5]

(Tanrı’a ve ahiret gününe inanmayan, Tanrı ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kabul etmeyen kitap ehli, küçülüp cizye verinceye kadar savaşın.) [Tevbe 29]

(Yakınınızda bulunan inkârcılarla savaşın; sizi kendilerine karşı sert bulsunlar.) [Tevbe 123]

(İnandıktan sonrasında inkâr edip, inkârda aşırı gidenin tevbesi kabul edilmez.) [A. İmran 90]

“Dinde zorlama yoktur” ne anlamına gelir?
Sual:
Kur’anda, (Dinde zorlama yoktur) emri mevcutken, dinin emrini yapmayanlara çeşitli cezalar veriliyor. Örneğin içki içen yada zina eden cezalandırılıyor. Bu bir çelişki değil mi?
CEVAP
Kur’an-ı kerimde çelişki olmaz. Bu âyet-i kerime, (Kâfir olan Yahudi ve Hristiyanlar, Müslüman olmaya zorlanmaz) anlamına gelir. Bu âyet-i kerimenin nesh edildiğini bildiren müfessirler de vardır. O âyet-i kerimenin tamamı şu mealdedir:
(Cizye vermeyi kabul eden kitap ehli kâfirleri, İslam dinine girmek için zorlamak yoktur, imanla sövgü kati olarak meydana çıkmıştır. Artık azgınlığa ve sapıklığa sevk edenleri tanımayıp da, Tanrı’a inanç eden, normal olarak kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuştur. Tanrı hakkıyla işiten ve bilendir.) [Bekara 256]

Burada, (Bir kâfir, Müslüman olmaya zorlanamaz) deniyor. Osmanlılar, Yahudi ve Hristiyanları inanç etmeye zorlamamış, üstelik dinlerini rahatça yaşamalarını elde etmiştir.

Âyet-i kerimede, Müslüman için, (Yapmış olduğu suçun cezası verilmez) denmiyor. Bir kimse, Müslüman olunca statüsü değişiyor. Mükellefiyetler yükleniyor. Doğrusu bazı sorumluluklar alıyor. Dinimizin yasak etmiş olduğu hangi suçu işlerse işlesin, cezayı hak ediyor. Örneğin açıktan oruç yerse yada açıktan namaz kılmazsa cezalandırılıyor, fakat bu tarz şeyleri gayrimüslim yapsa, cezalandırılmıyor. Şundan dolayı kâfirin statüsü ayrıdır.

Bir işgören, çalmış olduğu iş yerine asla gitmezse, çekilme etmiş kabul edilir şu demek oluyor ki o iş yeriyle alakası kesilir. Şundan dolayı memurun, o iş yerinin emek harcama şartlarına uyması lazımdır. Fakat bir tüccar, memurun çalmış olduğu iş yerine gitmese, bir şey denmez. Hepimiz, bulunmuş olduğu ülkenin kanunlarına uymak zorundadır, uymazsa cezalandırılır. Kanunsuz, kuralsız ülke olmaz. Müslümaların da, Müslümanlığın kurallarına uyması lazımdır. Kuralsız din olmaz.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/06/dinde-zorlama-yoktur/feed/ 0 5651
Dinde temel sayılan 8 madde https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/26/dinde-temel-sayilan-8-madde/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/26/dinde-temel-sayilan-8-madde/#respond Wed, 26 Jun 2019 08:41:06 +0000 Dinimiz>İbadetlerimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5602

Sual: Hâtim-i Esam hazretlerinin açıklamış olduğu, dinde temel sayılan 8 madde nedir?
CEVAP
Şakîk-i Belhî hazretleri, talebesi Hâtim-i Esam hazretlerine sordu:
— Ne kadar zamandır benden ders alıyorsun?
— 33 senedir.

— Bu kadar süre içinde benden neler öğrendin?
— Sekiz şey öğrendim.

— Oldukca üzüldüm, emeklerim boşa mı gitti?
— Hocam, siz sordunuz, ben de doğrusunu söyledim. Sekiz şey öğrendim.

— Peki, nedir bu sekiz şey?
— Birincisi:
İnsanlara baktım. Sevilmiş olduğu şeyler, onlarla mezara kadar arkadaşlık ediyor ve sonrasında onu yalnız bırakıp ayrılıyorlar. Onlarla birlikte mezara girip, dert ortağı olmuyorlar. Bu hâli görünce, (Dünyada öyleki bir dost seçmeliyim ki, mezara benimle gelsin, bana orada arkadaşlık etsin) diye düşündüm. Aradım, taradım, Allahü teâlâya meydana getirilen ibadetlerden başka, bu şekilde sadık bir sevgili bulamadım. Ben de ibadetlere sarıldım. Ne dersiniz?

— Oldukca doğru, oldukca güzel düşünmüşsün. Peki, ikincisi nedir?
— İkincisi:
İnsanlara baktım, oldukca kimse, arzuları, nefsleri ardında koşuyor. O süre, (Allahü teâlâdan korkarak nefslerine uymayanlar, elbet Cennete gideceklerdir) mealindeki âyet-i kerimeyi hatırladım. Nefsimi düşman bilerek, ona aldanmamaya karar verdim ve arzularıma uymadım.

— Tanrı sana iyilikler versin, ne güzel yapmışsın. Üçüncüsü nedir?
— Üçüncüsü:
İnsanlara baktım, hepimiz dünyalık toplama sıkıntısı içine girmiş. Sonrasında, (Dünya malından sarıldığınız, sakladığınız her şey, yanınızda kalmayacak, sizden ayrılacaktır! Sadece Tanrı rızası için yaptığınız iyilikler ve ibadetler sizinle birlikte kalacaktır) mealindeki âyet-i kerimeyi düşündüm. Dünya için topladıklarımı Tanrı yolunda harcadım. Şu demek oluyor ki Allahü teâlâya ödünç verdim! Iyi mi yapmışım?

— Ne güzel yapmışsın. Peki, dördüncüsü nedir?
— Dördüncüsü:
İnsanlara baktım, başkalarını beğenmiyorlar, birbirlerine haset ediyorlar, birbirlerinin mevki, mal ve ilimlerine göz dikiyorlar. Bunu görünce, (Dünyadaki maddî manevî tüm rızıklarını aralarında bölme ettik) mealindeki âyet-i kerimeyi hatırladım. Her insanın ilim, mal, aşama, evlat şeklinde rızıklarının dünya yaratılmadan ilkin ezelde bölme edildiğini, kimsenin elinde bir şey olmadığını ve emek harcamayı, sebeplere yapışmayı emrettiğinden, Ona itaat etmiş olmak için çalışmak icap ettiğini, hasedin zararlarını ve gereksiz bulunduğunu anladım. Allahü teâlânın ezelde yapmış olduğu taksime razı oldum. Tüm Müslümanlarla iyi geçindim, herkesi sevdim ve hepimiz tarafınca da sevildim.

— Ne iyi, ne güzel yapmışsın. Benden öğrendiklerinin beşincisi nedir?
— Beşincisi: İnsanlara baktım, oldukca kimse, insanlık şerefini, bir makam sahibi olmakta zannediyor ve makamıyla iftihar ediyor. Kimi, kıymet ve şerefi, oldukca mal ve evlatta görüp, bunlarla iftihar ediyor. Kimi de, malı, parayı Allahü teâlânın emrettiği bölgelere değil de, insanların hoşuna gidecek, herkesi eğlendirecek bölgelere sarf ediyor, insanlık şerefini bunda sanıyor. Bunu görünce, (En şerefliniz, en kıymetliniz, Allahü teâlâdan en oldukca korkandır) mealindeki âyet-i kerimeyi düşündüm. Bunların yanıldıklarını anladım ve takvaya sarıldım. Rabbimin af ve ihsanlarına kavuşmak için, Ondan korkarak, İslamiyet’in dışına çıkmadım.

— Ne güzel yapmışsın. Altıncısı nedir?
— Altıncısı
: İnsanlar, birbirlerinin mallarına, mevkilerine ve ilimlerine göz dikiyor, parça parça ayrılıyorlar, birbirlerine düşmanlık ediyorlar. Bu tarz şeyleri görünce, (Sizin düşmanınız şeytandır. Onu düşman bilin) mealindeki âyet-i kerimeyi hatırladım. Şeytanı ve onun yoldaşları olan sapıkları düşman bilip, sözlerine aldanmadım. Allahü teâlânın emirlerine itaat ettim. Kurtuluş yolunun, yalnız Ehl-i sünnet yolu olduğuna inandım. Müslümanları aldatmaya uğraşanları dinlemedim. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından ayrılmadım.

— Ne güzel, ne iyi yapmışsın. Yedincisi nedir?
— Yedincisi:
Kimi insanoğlu, para kazanmak için haram ve şüpheli şeylere dalıyorlar ve zillete, hakaretlere katlanıyorlar. Bu tarz şeyleri görünce, (Allahü teâlâ tarafınca rızkı gönderilmeyen yeryüzünde bir canlı yoktur) mealindeki âyet-i kerime hatırıma geldi. O canlılardan birinin kendim olduğumu bildim. Rızkımı göndereceğine söz verdiğine, elbet göndereceğine güvenerek, Onun emrettiği şeklinde çalıştım.

— Ne iyi yapmışsın. Sekizincisi nedir?
— Sekizincisi:
Baktım, hepimiz bir şeye güveniyor. Kimi altına, mal ve mülküne, kimi sanatına ve kazancına, kimi makam ve rütbesine, kimi de kendi şeklinde bir insana güveniyor. Bu tarz şeyleri görünce, (Allahü teâlâ, yalnız kendisine güvenenlerin devamlı imdadına yetişir) mealindeki âyet-i kerimeyi düşündüm. Devamlı ve her işimde yalnız Allahü teâlâya güvendim. O emrettiği için çalıştım, sebeplere yapıştım; fakat yalnız Ondan istedim. Yaptıklarımda bir eksiklik var mı?

— Yâ Hâtim, dini tam ve doğru anlamışsın. Senin şeklinde bu sekiz temel kaideye uyanlar, dinimize tam uymuş olurlar.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/26/dinde-temel-sayilan-8-madde/feed/ 0 5602
Dinde zorluk yoktur https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/24/dinde-zorluk-yoktur/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/24/dinde-zorluk-yoktur/#respond Mon, 24 Jun 2019 11:32:35 +0000 Dinimiz>İbadetlerimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5593

Sual: Dinde zorluk yokken, Peygamber de, (Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, nefret ettirmeyin) derken, ne diye, hep zorluk çıkarılıyor ki? Örneğin, güneş doğunca da namaz kılınabildiği halde, ne diye sabah erkenden namaz kılmaya zorlanır? Gündüz iş içinde namaz kılmaya zorlamak doğru mudur? Akşam eve ulaşınca yada işe gitmeden ilkin hepsi kılınsa ne ziyanı olur ki? “96 gramdan fazla altının var ise zekât vermen, her yıl bir ay aç durman, diş dolgun var ise müsaade eden mezhebi öykünmek etmen gerekir” şeklinde sözler, zorluk çıkarmaktan başka nedir ki? Zorla güzellik olur mu? Hepimiz kolayına geleni yapması daha uygun değil mi?
CEVAP
(Kolaylaştırın)
sözü, dini kurallara aykırı olmadan, ruhsatlardan, izinlerden faydalanın anlama gelir. Yoksa dini kaide tanımayın demek değildir. (Dinde zorluk yok, kolaylık var) şeklinde sözleri art niyetli kimseler, tabanca olarak kullanıyorlar. Bu sözün doğrusu, (Allahü teâlânın tüm emirlerini yapmak kolaydır, zor bir şey emretmedi. Dini kuralların dışına çıkmadan, bazı emirlerde ruhsatlardan istifade edilir) anlama gelir. Yoksa, (Kendimize güç gelen şeyleri, Tanrı affeder. Hepimiz kolayına geleni yapmalıdır. O, hepsini kabul eder) demek değildir. Sizin dedikleriniz kolaylık değil, bir kısmı dini hükümleri kabul etmemek, bir kısmı da dini değişiklik yapmak olur. Her ibadetin vaktinde yapılması gerekir. İbadet şu demek oluyor ki kulluk, emredileni, emredildiği şekilde, emredildiği yer ve zamanda ve emredildiği kadar yapmaktır. Aklımıza uygun geleni yada bizlere kolay geleni yapmak ya da emirleri değişiklik yapmak, kulluk değil; sahibine isyan etmek, Onun emirlerini beğenmemek olur.

Allahü teâlânın sevilmiş olduğu ruhsat, kendi emirlerini yaparken, yoksulluk haline düşenler için, bildirmiş olduğu kolaylıkları yapmaktır. Yoksa, emirleri yapmaktan kurtulmak ve aklına, görüşüne nazaran kolaylık aramak caiz değildir. Zekât, oruç da dinin bildirdiği şeklinde yapılır. Kolaylık olsun diye kaldırılmaz.

Dinimizin emirlerine uymak
Sual
: Dinin emrine uyularak meydana getirilen bir iş, yanlış da olsa affoluyor mu? Örneğin kıbleyi bilmesek, dinin emrine uyup araştırsak, sonrasında yanlış bir yöne dursak namaz sahih olur mu?
CEVAP
Evet, sahih olur. Dinin emrine uyularak meydana getirilen iş, yanlış kabul edilmez, dinin emrine uyulduğu için doğru olur. Örneğin kıbleyi bilmeyen, araştırmadan kılarsa, kıbleye rastlamış olsa bile, namazı kabul olmaz. Araştırıp kıbleden başka istikamete doğru kılsa da, namazı sahih olur, bundan dolayı dinin emrine uyarak lüzumlu araştırmasını yapmıştır. Demek ki mühim olan, isabet ettirmek değil, dinin emrine uygun şekilde hareket etmektir. Birkaç örnek daha verelim:
1- Yiyecek ve içeceklerde kuşku edip yememek, vesvese olur. Haram yada necis olduğu kati bilinmedikçe, temiz kabul edilir. Dinimizin emri, kesinlikle helal yada temiz olanı bulmak değildir. Haram yada necis olduğu bilinmiyorsa yiyecek caiz olur. Bu kaide bilinirse, dinin emrine uyulmuş ve rahat edilmiş olunur. Yiyip içtiğimiz gıdalar şüpheli olsa da, dinin emrine uyulduğu için temiz kabul edilir.

2- Elbiseye necaset bulaşsa, bu yer unutulsa yada bulunamasa, tahmin edilen yer yıkansa temiz olur. Namazdan sonrasında meydana çıksa, namazı geri vermek gerekmez. (S. Ebediyye) Burada da emredilen, kesinlikle necis olan yeri temizlemek değil, emre uyarak tahmin etmiş olduğu yeri yıkamaktır.

3- Ramazan ayının bitip Şevval’in başlaması, yeni hilalin doğmasıyla değil, görülmesiyle anlaşılır. Örneğin, Ramazan 29 çekse ve 29. günü hilal, gerçekte doğduğu halde, hava bulutlu olduğundan görülemese, Ramazanın 30. günü gerçekte bayram olsa da, o gün oruç tutulur. Hâlbuki bayram günü oruç tutmak haramdır, fakat dinin emrine uyulunca, o gün oruç tutmak haram olmuyor, aksine farz oluyor.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/24/dinde-zorluk-yoktur/feed/ 0 5593
Aklın dinde önemi büyüktür https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/02/aklin-dinde-onemi-buyuktur/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/02/aklin-dinde-onemi-buyuktur/#respond Sat, 01 Jun 2019 21:48:17 +0000 Dinimiz>Aklın dindeki yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5485

Sual: İnsan, bir yol gösterici, bir kılavuz olmadan aklı ile Tanrı’ın bildirdiği doğru yolu bulabilir mi?
CEVAP
Tarih incelenirse, insanların kendi başlarına gittiklerinde, hep yanlış yollara saptıkları görülür. İnsan, kendini yaratan büyük kudret sahibinin var bulunduğunu, aklı yardımıyla düşündü. Fakat, Ona giden yolu bulamadı. Bunu ilkin çevresinde aradı. Kendine en büyük faydası olan güneşi, yaratıcı sandı ve ona tapmaya başladı. Sonrasında büyük doğa güçlerini, fırtınayı, ateşi, denizi, yanardağları gördükçe, bu tarz şeyleri yaratıcının yardımcıları sandı. Herbiri için bir suret, simge hayata geçirmeye kalktı. Bundan da putlar hayata merhaba dedi. Bunların gazabından korkarak kurbanlar kesti. Her yeni vakayla, o vakası simgeleyen putların miktarı da arttı. İslamiyet başladığı süre, Kâbe’de 360 put vardı. Bugün bile güneşe, ateşe tapanlar vardır. Rehbersiz karanlıkta doğru yol bulunamaz.

Allahü teâlâ, insanı yaratınca, ona hakkı bâtıldan, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırabilmesi için aklı verdi. Akıl hakkında hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Akıllı, Allahü teâlâdan en oldukca korkan, Onun komut ve yasaklarına en güzel uyandır.) [İbni Muhber]

(Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için amel edendir.) [Tirmizi]

(İnsanların yaptıkları hayırların mükafatı, akılları nispetinde verilir.) [Ebuşşeyh]

(Şahıs, bilimsel ve aklı yardımıyla kurtulur.) [Deylemi]

(Tanrı indinde en kıymetliniz, akılca en üstün olanınızdır.) [İ. Gazali]

Akıl bir ölçü aletidir. Allahü teâlâya ilişkin bilgilerde ölçü olmaz. Akıl, insandan insana değişmiş olduğu için, bazı insanoğlu dünya işlerinde isabet etmiş olduğu halde, bazıları yanılabilir.

Aklın belli bir sahası vardır. Bunun dışındakileri ölçmeye, anlamaya gücü yetmez. Akıl insanoğlu içinde eşit olarak bulunmaz. En yüksek akıl ile en aşağı akıl içinde binlerce dereceleri vardır. Şu halde Aklın yolu birdir demek oldukca yanlıştır.

Her işte ve hele dini işlerde akla güvenilemez. Din işleri, akıl üstüne kurulamaz. Bundan dolayı akıl, bir kararda kalmaz. Her insanın aklı, birbirine uymadığı şeklinde, bir insanın, selim olmayan aklı da, kimi zaman gerçeği bulur, kimi zaman de yanılır ve yanılması daha oldukca olur. En akıllı denilen kimse, din işlerinde değil, uzman olduğu dünya işlerinde bile, oldukca hata eder. Oldukça yanılan bir akla iyi mi güvenilebilir? Sürekli, sonsuz olan ahiret işlerinde, iyi mi olur da, akla uyulur?

Aklın anlayamadığı yada yanlış anladığı oldukca şey vardır ki, bu tarz şeyleri Peygamber bildirir. Peygamber, uzman bir hekim gibidir. İlaçların tesirlerini iyi bilir. Halk içinde, akla dayanarak, uzun tecrübelerle bazı ilaçların tesiri bilinirse de, akıl sahibi kimseler, bunu bilinceye kadar çekince ve zararlara düşer. Bu tarz şeyleri bilmeleri için, yorucu, uzun süre gerekir. Aklını, başka lüzumlu işleri yapmak için kullanmaya zaman kalmaz. Tabibe azca bir şey vermekle ilaçların faydalarına ulaşırlar. Hastalıktan kurtulurlar. Peygambere lüzum yoktur demek, tabibe lüzum yok demekten daha yanlıştır. Peygamberin bildirdikleri teklifler, Allahü teâlâdan vahiy olduğundan, hepsi doğrudur. Hepsi faydalıdır. Tabibin detayları, fikir ve deneyim ile olduğundan, hepsinin doğru olduğu da söylenilemez.

Akıl, göz gibidir, İslamiyet detayları de ışık gibidir. Gözümüz, maddeleri, cisimleri karanlıkta göremez. Allahü teâlâ, görme aletimizden faydalanmamız için, güneşi, ışığı yaratmıştır. Güneşin ve çeşitli ışık kaynaklarının nuru olmasaydı, gözümüz işe yaramazdı. Tehlikeli cisimlerden, zararı olan yerlerden kaçamaz, yararlı şeyleri bulamazdık. Evet, gözünü açmayan yada gözü bozuk olan, güneşten faydalanamaz. Fakat, bunların güneşe kabahat bulmaya hakları olmaz.

Akıl, kalp ve nefis de birer varlıktır
Sual:
İnsanda bulunan akıl, kalp ve nefis, bildiğimiz öteki varlıklar şeklinde midir, bu tarz şeyleri gözle görmek mümkün değil midir ve vücutta bölgeleri neresidir?
Yanıt: Mevzu ile ilgili olarak İslam âlimleri buyuruyorlar ki:
“Allahü teâlâ insanda, akıl, kalp ve nefis olmak suretiyle üç şey yarattı. Bunların hiçbiri görülmez. Varlıklarını eserleri ile, yaptıkları işlerle ve dinimizin bildirmesi ile anlıyoruz.

Akıl ve nefis dimağımızda, kalp göğsümüzün sol tarafındaki yüreğimizdedir. Bunlar, madde değildir, yer kaplamazlar. Buralarda bulunmaları, elektriğin ampulde, mıknatısın endüksiyon bobininde bulunması gibidir. Akıl, fen bilgilerini anlamaya çalışır, bu tarz şeyleri anlamış olur. İslâmiyete uygun olanlarını, zararı olan olanlarından ayırır. İyileri, zararı olan olanları, İslâmiyet ayırmaktadır.

İslâmiyeti bilen ve uymak isteyen akla Akl-ı selîm denir. Aklı azca olan, hep şaşıran hiç kimseye ahmak, aklı asla olmayana da mecnûn denir. Selim olan akıl, İslâmiyetin bildirdiği iyi şeyleri kalbe bildirir. Kalp de, bu tarz şeyleri yapmayı irade ederek, dimağdan çıkan hareket sinirleri vasıtası ile, organlara yaptırır. İyi yada fena şeyleri yapmak arzusunun kalbe yerleşmesine ahlâk, davranış denir. Nefis, bedene tatlı gelen şeylere düşkündür. Bunların iyi, fena, yararlı, zararı olan olduklarını düşünmez. Arzuları, İslâmiyetin emirlerine uygun olmaz. İslâmiyetin yasak etmiş olduğu şeyleri yapmak, nefsi kuvvetlendirir, daha beterini yaptırmak ister. Fena, zararı olan şeyleri, iyi gösterip, kalbi aldatır. Kalbe bu tarz şeyleri yaptırarak, zevklerine kavuşmak için çalışır.

Kalbin nefse aldanarak, fena huylu olmaması için, İslâmiyetin emirlerine uyarak kalbi kuvvetlendirmek ve nefsi zayıflatmak lazımdır. Aklı kuvvetlendirmek, İslam bilgilerini öğrenmekle olduğu şeklinde, kalbin kuvvetlenmesi, temizlenmesi de, İslâmiyete uymakla olur. İslâmiyete uymak için, ihlas lazımdır. İhlas, işleri, ibadetleri, Allahü teâlâ emrettiği için yapmak, başka hiçbir çıkar düşünmemektir.”

Din, iyiyi, kötüden ayırır
Sual: Bir insan, din olmadan iyiyi kötüden ayırabilir ve saadete kavuşabilir mi?
Yanıt:
Dünyada yararlı, iyi şeylerle, zararı olan, fena şeyler karışıktır. Yararlı şeyleri meydana getiren, saadete kavuşur. Zararı dokunan şeyleri meydana getiren, felakete yakalanır, hep sorun çeker. Allahü teâlâ oldukca merhametli olduğundan, iyi şeylerle kötüleri ayırmak için insanda bir kuvvet yarattı. Bu kuvvete Akıl denir. Aklı sağlam, temiz olan kimse hep iyi şeyleri bulur, yapar. Günah işleyenlerin aklı bozulur. Ayırma işini iyi yapması imkansız. İnsan, fena şeyleri yaparak, işleri zararı olan olur. Eshâb-ı kiram asla günah işlemedikleri için, akılları sağlam ve güçlü idi. Bunun için işlerinde hep muvaffak, başarı göstermiş oldular. Dünyada ve ahirette saadete kavuştular. İnsanların bir çok akıl hastası olarak, sorun içinde yaşıyor. Allahü teâlâ acıma ederek, bu işi kendi yapıyor. İyi işleri ve fena işleri Peygamberleri vasıtası ile bildirdi ve iyileri yapınız diyerek komut verdi. Fena işleri yapmayı yasak etti. Allahü teâlânın bu emirlerine ve yasaklarına Din denir. Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği dine İslâmiyet denir. Yararlı şeyleri öğrenmek ve yapmak isteyenin, İslâm dinine uyması, kısaca Müslüman olması lazımdır. Bazı Avrupalılar, akılları ile anlayarak İslâmiyetin emirlerini yapıyor, muvaffak, başarı göstermiş oluyorlar. Kâfirler, İslâm düşmanları bu hâli görünce, Hristiyanlar ilerici olur diyor. Müslüman adını taşıyanlar, İslâmiyete uymayınca, başarısız oluyorlar. Kâfirler bu hâli görünce, İslâmiyet terakkiye, ilerlemeye mânidir, gericiliktir yaygarasını basıyorlar. Hâlbuki, bazı Avrupalılar, Hristiyanlığa uymayıp, İslâmiyete uydukları süre terakki etmekte, ilerlemekte, Müslüman adı taşıyan ahmaklar da, İslâmiyete uymadıkları için geri kalmaktadır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/02/aklin-dinde-onemi-buyuktur/feed/ 0 5485
Dinde on esas https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/01/dinde-on-esas/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/01/dinde-on-esas/#respond Mon, 01 Apr 2019 05:59:13 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5190

Taberani’de bildirilen bir hadis-i şerifte, İslamiyet’in şu on esasından biri noksan olan kimsenin, zararda olduğu bildirilmektedir:

1- La ilahe illallah, Muhammedün resulullah demek
Müslüman olmak için, bu kelime-i tevhidi, inanarak söylemek gerekir. Müslüman olan bir hiç kimseye, en önce (La ilahe illallah, Muhammedün resulullah) kelimesinin manasını bilmek ve inanmak farzdır. Bu kelimeye, Kelime-i tevhid denir. Özetlemek gerekirse manası, (Tanrı’tan başka ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam da Onun Resulüdür) anlamına gelir. Resulullaha inanmak demek, Onun bildirdiklerinin tamamını kabul etmek, inanmak ve hepsini beğenmek anlamına gelir.

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Amellerin kıymetlisi La ilahe illallah anlamına gelir.) [Hakim]

(La ilahe illallahı fazlaca söyleyerek imanınızı tazeleyin!) [Taberani]

(La ilahe illallah diyen bela ve sıkıntılardan kurtulur.) [Bezzar]

2- Namaza devam etmek
Namazı doğru kılan, Allahü teâlânın sayılamayacak kadar fazlaca olan tüm nimetlerine şükretmiş sayılır. Nitekim, (Namaz, şükrün tüm aksamını camidir) buyuruluyor. Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İman edip iyi işler meydana getiren, namaz kılan ve zekât verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlar için korku ve üzüntü yoktur.) [Bekara 277]

3- Zekât vermek
Kur’an-ı kerimde, zekât fazlaca yerde namazla beraber emredilmiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Tanrı’a ve Resulüne inanan, malının zekâtını versin!) [Taberani]

(Zekât vermekle müslümanlığınız muhteşem hâle gelir.) [Bezzar]

(Zekât vermeyene Allahü teâlâ nalet eder.) [Nesai]

4- Oruç tutmak
Ramazan ayında, bir ay oruç tutmak farzdır. (Bekara 185)

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Oruç tutan dostum, tutmayan ise düşmanımdır.) [Beyheki]

(Ramazan orucunu tutup ölen, Cennete girer.) [Deylemi]

5- Haccetmek
Mekke-i mükerreme şehrine gidip gelinceye kadar, geride bıraktığı çoluk-çocuğunu geçindirmeye yetişecek maldan fazla kalan para ile oraya gidip gelebilecek kimsenin, ömründe bir kere, Kâbe-i şerifi tavaf etmesi ve Arafat’ta durması farzdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Yoluna gücü yetenlerin Beytullahı haccetmesi, Tanrı’ın insanoğlu üstünde bir hakkıdır.) [A.İmran 97]

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Haccı kabul olanın, tüm günahları affolur.) [Beyheki]

(Hac yolunda harcanan mal için, yediyüz misli sevap verilir.) [Beyheki]

(Hac etmek için Mekke’ye giderken ve oradan dönerken ölene, ahirette terazi kurulmaz, hesaba çekilmez ve günahları affedilir.) [İsfehani]

6- Cihad etmek
Mühim bir ibadettir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Tanrı yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.) [Maide 35]

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(İnsanların en üstünü, canı ve malı ile Tanrı yolunda cihad edendir.) [İ.Ahmed]

(Cihadın en faziletlisi, farzları ifa etmektir.) [Taberani]

7- Emr-i maruf
İyiliği emretmek, yaymak anlamına gelir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(İmkanı var iken, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan bizlerden değildir.) [Tirmizi]

8- Nehy-i münker
Kötülükten sakındırmak anlamına gelir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Şehitten üstün mücahid, emr-i maruf ve nehy-i münker yapandır.) [İ.Gazali]

9- Cemaate katılmak
Beraber rahmet, ayrılıkta azab-ı tanrısal vardır. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Cemaatten ayrılan yüzüstü Cehenneme düşer.) [Taberani]

10- Taat
Allahü teâlânın beğenmiş olduğu şeylerdir. Bu tarz şeyleri meydana getiren müslüman sevaba kavuşur. Allahü teâlânın beğenmiş olduğu şeylerin hiçbirini yapmayan kimse, elbet büyük zarara uğrar.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Beni [taatle] zikredin ki, ben de sizi [rahmetle] zikredeyim) [Bekara 152]

Hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, taatten gafil olan kimseyi sevmez.) [Deylemi]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/01/dinde-on-esas/feed/ 0 5190