demektir – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Wed, 16 Oct 2019 02:19:12 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Zekat-ı şer’i ne demektir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/16/zekat-i-seri-ne-demektir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/16/zekat-i-seri-ne-demektir/#respond Wed, 16 Oct 2019 02:19:12 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6105

Sual: Tam İlmihal’de (Zekât-ı şer’i, istemli ve zaruri olmak suretiyle ikiye ayrılır) deniyor. Burada zekât ne anlama geliyor? İhtiyari ve zarurisi iyi mi oluyor?
CEVAP
Zekât kelime olarak, bolluk, artış, temizlik, taharet benzer biçimde anlamlara gelir. Bildiğimiz zekât da malı kirden temizlemek oluyor. Zekât kelimesinin buradaki manası, evcil yada yabani hayvanları dine uygun şekilde öldürerek temiz hale [yenilecek veya başka şekilde istifade edilecek hâle] getirmek anlama gelir. Örneğin boğarak, şişleyerek, elektrik verilerek öldürülen kuzunun eti yenmez, leş olur.

İhtiyari zekât, deveyi ve öteki evcil hayvanları dine uygun şekilde kesmek anlama gelir. Doğrusu kendi ihtiyarımızla [isteğimizle] hayvanı yatırıp dine uygun şekilde kesiyoruz.

Zaruri zekât, av hayvanlarını dine uygun şekilde yaralayarak öldürmek anlama gelir. Av hayvanlarını örneğin bir aslanı kulağından tutarak yere yatırıp kesemeyiz. Onu sadece silahla öldürebiliriz. Onun için buna zaruri zekât deniyor.

Zekât-ı şer’i ile [dine uygun şekilde] öldürülen hayvan temiz olur. Doğrusu evcil hayvan besmele çekerek kesilmişse, av hayvanına mermi besmele ile atılmışsa, av köpeği tazı, ava besmele ile gönderilmişse, öldürülen hayvanı yiyecek helal olur.

Zekât-ı şer’i ile öldürülen hayvan, yenilmesi helal olan geyik, tavşan, keklik benzer biçimde hayvanlardan ise yenir, yenmesi helal olmayan, tilki, sansar, aslan benzer biçimde hayvanlardan ise, başka suretle istifade edilir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/16/zekat-i-seri-ne-demektir/feed/ 0 6105
Mühayee ne demektir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/08/muhayee-ne-demektir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/08/muhayee-ne-demektir/#respond Tue, 08 Oct 2019 13:08:22 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=6069

Sual: (Ev, tarla, zaman içinde yada mekânla mühayee olunur) ne anlamına gelir?
CEVAP
Mühayee, mülkiyeti ortak olan bir malın getirilerinin ortaklar içinde bölüşülmesi anlamına gelir. Bunlar şu demek oluyor ki ev, tarla, hacimle ölçülmediği yada tartılmadıkları için kendilerinden değişik bir halde yararlanmak faiz olmaz anlamına gelir. Birkaç örnek verelim:
1- İki kişinin, değişik değerlerde ortak iki evi olsa, uyuşurlarsa, iyi evde birinin, fena evde ötekinin oturması caizdir.

2- Biri diğerinden kıymetli olsa da, ortak oldukları evde ortağın birinin oturması, ötekinin tarlayı ekmesi caizdir.

3- Ortak tek ev olsa, bir yıl birinin, diğeri yıl ötekinin oturması caizdir. Tarla da bunun gibidir, bir yıl birinin, diğeri yıl ötekinin ekmesi caizdir.

Ortakların hissesi
Sual:
(Ağaç, yün, süt benzer biçimde ayn [misli, benzeri] olan şeylerde mühayee olmaz. Eğer, bu tarz şeyleri mühayee edip, hisselerinde hâsıl olan farkı helalleşseler, gene helal olmaz) ne anlamına gelir?
CEVAP
Hacimle ölçülen yada tartılabilen şeyleri, ölçmeden paylaşmak faiz olur anlamına gelir. Birkaç örnek verelim:
1- Bir ağaçtaki meyveleri bir yıl ortağın birinin, diğeri yıl ötekinin alması caiz olmaz. Her yılınkini eşit olarak paylaşmaları gerekir.

2- Meyve bahçesi var ise, ağaçlar çoksa, belli sayıdaki ağaçların meyvesini ortağın biri, öteki ağaçtakileri de diğeri alamaz. Hepsinin toplanıp bölüşülmesi gerekir.

3- İnek tek ise, ineği bigün biri sağsa, diğeri gün diğeri sağsa ya da bir ay biri sağsa, bir ay diğeri sağsa caiz olmaz. Her gün alınan sütün eşit olarak paylaşılması gerekir.

4- İnekler, koyunlar çoksa, hayvanların bir kısmını biri sağsa, ötekilerini de öteki ortak sağsa caiz olmaz. Her gün sağılan sütleri ortakların her gün paylaşmaları gerekir.

5- Ortak olan koyunların yününü bir yıl biri, öteki yıl diğeri kırkıp alsa caiz olmaz. Her yıl kırkılıp ortaklar içinde eşit olarak paylaşılır.

6- Koyunların yarısının yününü biri alsa, öteki yarısını da diğeri ortak alsa caiz olmaz. Hepsi kırkılıp ortaklar içinde eşit olarak paylaşılır.

7- Birkaç tarladan çıkan buğdayın yada başka mahsulün değerine nazaran paylaşmak caiz olmaz. On teneke iyi buğday yerine ötekinin on bir teneke kalitesiz buğday alması caiz değildir. Kalitesiz de olsa eşit olarak paylaşmaları gerekir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/10/08/muhayee-ne-demektir/feed/ 0 6069
Değişiklik yok etmek demektir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/07/degisiklik-yok-etmek-demektir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/07/degisiklik-yok-etmek-demektir/#respond Wed, 07 Aug 2019 18:29:41 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5805

Sual: Bid’at sahiplerini sevmemek hatta buğdi fillah etmemiz lazım fakat iç içeyiz ne yapmamız lazım?
CEVAP
Sevmemek başka iyi idame başka. Hepimiz ile iyi idame gerekir. Bid’at ehli, küfre düşmemişse müslümandır. Din kitaplarımızda, kâfirlerin bile kendilerinin değil, itikadlarının kirli, fena, yanlış olduğu bildirilmektedir. Bid’at ehlinin hâli de buna benzer.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bid’at ehli, yapacağı değişimlerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannederek bid’at çıkarıyor, bid’atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değil, kâmildir. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [çağa uydurmaya, çeşitli bid’atler çıkarmaya] çalışmak, Maide suresinin, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) mealindeki 3. âyetine inanmamak olur. (m.260)

(Her bid’at sünneti ortadan kaldırır. Bid’atler, reformlar, herhangi bir bakımdan olsa bile, sünnetten fazla oluyorlar. Bu fazlalık, sünneti değişiklik yapmak demektir. Değişiklik ise, yok etmek demektir.) (m.186)

Mevzunun hepimiz tarafınca anlaşılması için rahat bir örnek verelim:
Örnek olarak bir I harfi yazalım. I nın üzerine yatay olarak fazlaca kısa bir çizgi daha çizersek T olur. Peki I harfi ne oldu? Oldukça minik bir çizgi yüzünden kayboldu gitti, T oldu. Bu nedir diye sorulduğunda T denir. Oysa azca ilkin I idi.

Peki T harfinin üstündeki bu fazlaca minik yatay çizgiyi birazcık aşağıya koyarsak ne olur? T kaybolup gider, yerine haç işareti gelir. Şu demek oluyor ki bambaşka şey oldu. Üstelik kâfirlerin saygı duyduğu, taptığı bir işaret oldu. Bu nedir diye sorulduğunda haç işareti denir.

Bu fazlaca minik yatay çizgiyi tam ortaya koyarsak ne olur? T kaybolup gider, yerine + işareti gelir. Bu nedir diye sorulduğunda + işareti denir. Oysa daha ilkin I idi.

Bid’atler de buna benziyor. İmam-ı Rabbani hazretlerinin buyurduğu şeklinde (değişim yok etmek demektir.) Bu yok etmek, mekruh olabilir, haram olabilir yada sövgü olabilir. Bu yazılar iyi anlaşılırsa, bid’atin ziyanı, bid’at ehlinin hem dine, hem kendine hem de başkalarına ziyanı daha iyi anlaşılmış olur. Bu yüzden, bid’at ehliyle olsun, kâfirlerle olsun dostluk kurmanın, onların itikadlarını sevmenin zararına uğramamak için uzak durmak, görüşmemek lazımdır. Bu, kavga döğüş etmek, münakaşa etmek demek değildir. Onların itikadlarını sevmemek demektir. Bu yüzden hepimiz ile iyi geçinmelidir. Münakaşa etmemeli, kaba davranmamalıdır. Bir kâfir bile kelime-i şehadet getirip müslüman olursa, tertemiz insan olur, din kardeşimiz olur.

Sual: Namazlarda rekat sayılarını çoğaltmak, doğrusu daha fazlaca namaz kılmak, tesbihleri daha fazlaca çekmek, doğrusu daha fazlaca zikretmek daha iyi değil midir? Namazda okunan sure ve duaları daha değişik ve daha fazlaca okusak, otururken okunanları ayakta okusak, ayakta okunanları otururken okusak bir sakıncası olur mu?
CEVAP
İbadet, dinin emrettiğini, bildirdiği şekilde yapmak demektir. Bahsettiğiniz şekilde yapmak bid’at olur, caiz olmaz. Birkaç örnek verelim:

Sabah namazının farzı iki rekattır. Kasten üç rekat kılarsak bid’at olur ve asla kabul olmaz. Bundan dolayı Peygamber efendimiz iki kılın buyurmuş ve iki kılmıştır.

Öğle namazının farzı dört rekattır. Kasten beş rekat kılarsak bid’at olur ve asla kabul olmaz. Bundan dolayı Peygamberimiz dört kılın buyurmuş ve dört kılmıştır.

İkindi namazının farzı da dört rekattır. Kasten beş rekat kılarsak bid’at olur ve asla kabul olmaz. Bundan dolayı Peygamberimiz dört kılın buyurmuş ve dört kılmıştır.

Akşam namazının farzı üç rekattır. Kasten dört rekat kılarsak bid’at olur ve asla kabul olmaz. Bundan dolayı Peygamberimiz üç kılın buyurmuş ve üç kılmıştır.

Yatsı namazının farzı dört rekattır. Kasten beş rekat kılarsak bid’at olur ve asla kabul olmaz. Bundan dolayı Peygamberimiz dört kılın buyurmuş ve dört kılmıştır. Onun bildirdiğini değişiklik yapmak dini bozmak olur. Fakat başka zaman, sözgelişi akşamdan sabaha kadar nafile namaz kılabiliriz. Kazamız var ise kaza kılabiliriz. (Peygamberimizin emrine uymak şarttır) demek fazla yakarma etmeyin demek değildir.

Namazda Fatiha okunacak yerde kasten Ettehıyyatü okumak, Ettehıyyatü okunacak yerde Fatiha okumak dini değişiklik yapmak olur. Gene Peygamber efendimiz, namazlardan sonrasında 33 kere Sübhanallah, 33 kere Elhamdülillah , 33 kere de Allahü ekber dememizi emretmiştir. Bunu azca yada fazlaca yaparsak sünneti değiştirmiş oluruz. Fakat başka süre, sabahtan akşama kadar, akşamdan sabaha kadar istediğimiz kadar tesbih çekebiliriz. Bin kere, milyon kere çekebiliriz. Bunu da Peygamber efendimiz emretmiştir. Bunların sakıncası olmaz, aksine fazlaca iyi olur. Bildirilen yerlerde değişim yapılmaz. Hepimiz kafasına gore dini değiştirirse ortada din kalmaz. Bir hadis-i şerif meali:
(Her bid’at sapıklıktır, her sapıklığın sonu da Cehennemdir.) [İ. Asakir]

“Değiştirilmemiş bir namaz kalmıştı!..”
Sual: Namaz başta olmak suretiyle, ibadetleri, Peygamberimizin bildirdiği ve gösterdiği şeklinde yapmamak, o ibadeti değişiklik yapmak, yok etmek mi olur?
Yanıt:
Eshâb-ı kiramdan Enes bin Mâlik hazretleri, bigün ağlıyordu. Ağlamasının sebebi sorulunca;
“Resulullah efendimizden öğrendiğim ibadetlerden, değiştirilmemiş bir namaz kalmıştı. Şimdi, bunun da elden gittiğini görüyor, bunun için ağlıyorum” yanıtını vermiştir. Şu demek oluyor ki, şimdiki insanların bir çok, namazın şartlarını, vaciblerini, sünnetlerini, müstehablarını yerine getirmiyor, mekruhlarından, müfsitlerinden, bidatlerinden sakınmıyorlar. Onun için ağlıyorum dedi. Bu şekilde yapanlar, Peygamberlerin, evliyanın, salih, sadık müminlerin büyüklüklerini anlayamayanlardır. Onların yollarını bırakıp, kendi kısa görüşlerine, nefislerine, beğendiklerine gore ibadetleri değiştiriyorlar. Mutluluk yolunu bırakıp, şakavete, felakete atılıyorlar. Enes bin Mâlik hazretlerinin ağlamasının sebebi, namaza ilaveler yaparak ve bazı yerlerini azaltarak değiştirenleri görmesidir. Böylece, sünneti doğrusu İslâmiyeti değiştiriyorlar. Sünneti değişiklik yapmak ise, bidattir.

“Sünneti terk etmekten daha fena”
Sual: Dinde bir değişim yapmak doğrusu bidat işlemek, bir sünneti terk etmekten daha mı büyük günahtır ve kötüdür?
Yanıt:
İbadette bir bidati yapmak, bir sünneti terk etmekten daha fenadır, kötüdür. Bundan dolayı her bidat, ya bir sünneti yok eder, ya da sünnetle ilgisi olmaz. Bidat işlemek haram, sünneti özürsüz terk etmek mekruhtur. Bir sünneti özürsüz terk etmeyi sevap sanarak, sünneti terk etmek de bidat olur. Bir inanışın, bir işin yada bir sözün sünnet yada bidat olduğu bilinemediği süre, bunu yapmamak lazım olur. Bundan dolayı bidati terk etmek, yapmamak lazımdır. Sünneti yapmak lazım değildir. Lazım olmayan şey yapılmazsa kaza olunamaz. Bunun için namazların kılınmamış sünnetleri kaza olunmaz.

Sual: İnsanların hoşuna gitsin ve böylece fazlaca şahıs yakarma etsin diye ibadetlerde değişim yapmak uygun olur mu?
Yanıt:
İbadetleri, insanların hoşuna gidecek şekilde değişiklik yapmak caiz olmaz, olması imkansız. İnsanların beğenmiş olduğu ibadeti, Allahü teâlâ da beğenir zannetmek, pek yanlıştır. Bu şekilde olsaydı, Peygamberlerin gönderilmesine lüzum olmazdı. Hepimiz, hoşuna gitmiş olduğu şeklinde yakarma eder, Allahü teâlâ da, onu beğenirdi. Oysa, ibadetlerin kabul olması için insanların hoşuna gitmesi, dinleyicilerin fazlaca olması değil, insanların aklı ermese, faydalarını anlamasalar bile, İslâmiyete uygun olması lazımdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/07/degisiklik-yok-etmek-demektir/feed/ 0 5805
Hoşgörü ne demektir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/20/hosgoru-ne-demektir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/20/hosgoru-ne-demektir/#respond Sat, 20 Jul 2019 14:24:13 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5718

Sual: Bir ateist, (İslam dininde hoşgörü yoktur. Örneğin zina, hırsızlık benzer biçimde suçlara ağır cezalar veriliyor. Müslümanlığı bırakan öldürülüyor. Eğer hak ve mantıklı bir din olsaydı bu şekilde cezalar olmazdı. Dinde zorlama yoktur demeleri yalandır. O şekilde olsaydı, Namaz kılmayan, açıktan oruç yiyen, ağır şekilde cezalandırılmazdı. Hoşgörülü olmayan bir dine inanmam) diyor. Buna iyi mi bir yanıt vermeli?
CEVAP
Ateist Tanrı’a inanmaz ki, Tanrı’ın kanunlarına inansın. Âyete, hadise doğrusu Allahü teâlânın ve Onun gönderilmiş olduğu Resulünün sözlerine inanmayana ne kanıt getirilir? Önümüzde kanıt olarak uçsuz bucaksız koca bir kâinat var. (Bu, kendiliğinden oldu) diyene ne denir? Aynı topraktan çeşitli sebze meyve nebat çıkıyor, kimisi tatlı kimisi acı. Arı yiyor bal yapıyor, yılan yiyor zehir yapıyor. (Bunlar hep kendiliğinden oluyor. Gezegenler, ay, güneş, deniz hepsi kendi kendine oldu) diyene, doğrusu mantıksız birine ne söylenebilir? Bir âyet meali şöyledir:
(Göklerde ve yerde neler var, [ibretle] bakın. Fakat inanmayan bir topluma deliller ve ikazlar yarar sağlamaz.) [Yunus 101]

Bir toplumda kabahat işleyenlerin cezasının verilmesine itiraz edilmez ki? Hoş görülü olmak için zina edeni, hırsızı, eşkıyayı hoş mu görmekte fayda vardır?

Hoşgörü ne anlama gelir? TDK’nin sözlüğünde, (Her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme durumu) diye tanım ediliyor. Dikkat ediniz, her şey deniyor. Adam hırsızlık meydana getirecek, namusumuza saldırı edecek biz hoş göreceğiz öyleki mi? Gene TDK’de, Mezhebi geniş ifadesini tanım ederken, (Namus mevzusunda aşırı hoşgörülü davranan kimse) deniyor.

Domuz çiftliğine gitmiştim, sualdeki ateistin tarifine nazaran, domuzun oldukça hoşgörülü bir hayvan bulunduğunu gözümle gördüm. Dişi domuz pislik yerken, bir adam domuzla çiftleştiğini gördüm. Öteki domuzlar, oldukça hoş görülü, sanki ateist benzer biçimde, başlarını döndürüp de bir kere olsun bakmıyorlar. Oysa bir oldukça hayvanda bile bu şekilde hoşgörünün olmadığını, dişisine yaklaşana saldırdığını oldukça kere gördüm.

Her şeyde devamlı hoşgörü olmaz. Sınırsız özgürlük [özgürlük] benzer biçimde, sınırsız hoşgörü de oldukça yanlıştır. Kötüler hoş görülür mü? Suçlular hoş görülürse, toplumun nizamı iyi mi sağlanır? Suçun azaltılması için cezaların ağır olması gerekir. İdam cezası kalkınca vakalar azalmadı, aksine daha oldukça arttı. ABD ölüm cezasını kaldırmıyor diye suçlamak mantıksızlık olur. Dinin kuralları insanların istedikleri benzer biçimde değiştirilirse, o süre o tanrısal bir din olmaz.

İbadetleri yapmayana verilen ceza Müslüman tebaa [vatandaş] içindir. Gayrimüslim yurttaş için bu şekilde bir ceza yoktur. İslam devleti Hristiyan ve Yahudilerin ibadetlerine karışmaz. Hiçbir baskı yapılmaz. Bu kurallar, Müslümanların ahlakını ve ulusal birliğini bozulmaktan muhafaza eder. (Dinde zorlama yoktur) âyeti, başka dinde bulunan bir kimsenin zor ile Müslüman yapılamayacağını ifade etmektedir. Bir gayrimüslim, zorla Müslüman yapılmaz.

Müslümanlar hiçbir süre, kâfirlerin yaptıklarını yapmazlar. Şu demek oluyor ki maddi ve içsel kazançlar bahşederek yada müdür, profesör, dekan benzer biçimde unvanlar vererek bir insanı Müslüman hayata geçirmeye girişim etmezler.

İslamiyet bildiri edilirken de, hiçbir zorlama ve tehdit yapılmamıştır. Bunlar vesikaları ile doğru yazılmış tarih kitaplarında vardır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/20/hosgoru-ne-demektir/feed/ 0 5718
Müdahene ve müdara ne demektir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/16/mudahene-ve-mudara-ne-demektir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/16/mudahene-ve-mudara-ne-demektir/#respond Sun, 16 Jun 2019 12:49:21 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5555

Sual: Müdahene ve müdara ne anlama gelir?
CEVAP
Müdahene
, gücü yettiği halde, haram işleyene engel olmamak, dalkavukluk yaparak, birinin gönlünü alırken, İslamiyet’in dışına çıkmak, günaha girmektir.

Müdara
ise, dini yada dünyayı zarardan kurtarmak için, dünya menfaatinden vermek, insanlarla iyi idame, İslamiyet’in dışına çıkmadan, güler yüz göstermek gönlünü almaktır.

Müdahene
, dünyalık ele geçirmek için, dinden ödün vermektir. Haram işleyenlere olan saygısı ya da dine olan bağlılığının gevşekliği, müdaheneye sebep olur. Fitne olmadığı, kısaca dinine yada yaşamına yada başkalarına zarar olmadığı vakit, haram ve mekruh işleyene engel olmak gerekir. Engel olmamak, susmak haram olur. Hadis-i şerifte, (Tanrı’a isyan edenlerle gezip tozan, günah işleyene gücü yettiği halde, ses çıkarmayan, müdahene eden, kabrinden maymun ve hınzır şeklinde kalkar) buyuruldu.

Müdahene etmek, haram işlemeye razı olmayı gösterir. Susmak oldukça yerde iyi ise de, hakkı, hayrı söyleyecek yerde susulmaz. (Ya Resulallah, geçmiş ümmetlerden bir kısmına azap yapılmış oldu. Hepsi öldü. Bunların içinde salihler de vardı) denildiğinde, (Evet, salihler de helak oldular. Bu sebeple, Tanrı’a isyan olunurken susmuşlardı) buyurdu.

Bazı hiziplerin takıyye söylediği şeye İslam âlimleri Müdara diyor. Kalbinde olanın aksini söylemek, itikadını, dini ve siyasal görüşünü, saklamak anlama gelir. Sırrını açıklayan kimse, oldukça kere söylediğine pişman olur, üzülür. İnsan, söylemediği sözüne hakimdir, söylediğinin ise, mahkumudur. Keşke söylemeseydim, der. Malı ve eşyayı güvenilir olarak saklayan oldukça kimse, sır saklayamaz. Asla ummadığınız kimse, gizli saklı sırlarınızı açıklayabilir. Bunlar deneyim ile bildirilmiş gerçeklerdir. Onun için eskiden, (Zehebini, zihâbını ve mezhebini gizli saklı tut!) derlerdi. Doğrusu paranı, dini ve siyasal görüşünü, hizbini gizli saklı tut anlama gelir. Bu birkaç çeşittir:

1-
Kâfirler içinde kalıp, malından, canından korkanın, onlara kalben değil de, dilden sevgi göstermesi caizdir. Kalbindekini gizlememek daha iyidir. Peygamberim diyen yalancı Müseyleme, doğru söyleyen bir sahabiyi şehit etmişti. Sahabinin inancını gizlemesi de caiz idi. Nitekim, müşrikler, Hazret-i Ammar’a, babası Hazret-i Yasir ve anası Sümeyye hatuna işkence edip, “Lat ve Uzza putu, Muhammedin dininden iyi de” derler, demeyince de işkenceyi artırırlardı. Nihayet ana babası şiddetli işkence ile şehit edildiler. Hazret-i Ammar, kâfirlerin zorlamaları üstüne dediklerini diliyle söylemiş oldu. Ammar kâfir oldu dedikleri vakit, Resul-i Ekrem efendimiz, (Ammar kâfir olmadı, o baştan ayağa inanç ile doludur. O, iki durumla karşılaştığında en doğru olanını tercih eder) buyurdu. Demek ki sövgü olan bir sözü, bu şekilde durumlarda yalnız dil ile söylemek caizdir. Resulullah efendimiz, Hazret-i Ammar’a (Müşrikler eziyet ederse, gene bu şekilde söyle) buyurdu. (İ. Asakir, İbni Mace)

2-
Kâfirlerin galip olduğu yerde gerçeği söylememek caizdir. Şafii’de, zalim Müslümanlar içinde da caiz olur. Müslümanlar acayip ve zayıf olduğu müddetçe kıyamete kadar her yerde caizdir. Bu sebeple, müminin kendinden ziyanı, mümkün olmasıyla birlikte uzaklaştırması gerekir.

3-
Malını korumak için de, gerçeği söylememek, örneğin gaspçılar yakalayınca, parası olması durumunda yok demek caizdir. (Malını korurken öldürülen, şehit olur) ve (Müminin malı, canı benzer biçimde kıymetlidir) hadis-i şerifleri buna delildir. Bu sebeple, insanoğlunun mala ihtiyacı pek çoktur. Örnek olarak, su pahalı satılmış olduğu vakit, abdest almak, farz olmaz. Teyemmüm etmek caiz olur.

Kendisine yada başkalarına zarar gelme korkusundan dolayı iyiliği emretmek ve haramı men etmek mümkün eğer olmazsa, bu şekilde durumlarda fitneye engel olmak için susmaya, müdara denir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, farzları emrettiği benzer biçimde, müdara etmemi de emretti.) [Hakim]

(Müdara etmek sadakadır.) [Deylemi]

(Müdara edenler, şehit olarak ölür.)
[Deylemi]

(Şerefinizi mallarınızla
[para ile], dininizi de dilinizle [müdara ederek] koruyun!) [İ. Asakir]

(İyi idame aklın başıdır.) [Beyheki]

Müdara ederken tatlı dilli ve güler yüzlü olmak gerekir. Talebeye ders verirken müdara gerekir. Hanımına müdara etmeyenin rahatı, huzuru kalmaz. İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki, insanoğlu üç kısımdır:
1- Besin benzer biçimde olanlar, daima gerekir.
2- İlaç benzer biçimde olanlar, kimi zaman gerekir.
3- Hastalık benzer biçimde olanlar. Bunlar gerekmez ise de, gelip musallat olur. Bunlardan kurtulmak için, müdara etmek gerekir.

Harpte, hile yapmak, yalan söylemek caizdir. Bir örnek:
Düşmanın biri, oturmakta olan Hazret-i Ali’nin karşısına ansızın kılıçla çıkıp, “Şimdi seni benim elimden kim kurtarabilir?” der. Hazret-i Ali de, parmağı ile insanın arkasını gösterip “Peki dövüşelim, fakat iki kişiyle mi?” der. Düşman, arkadaki kim diye bakınca, Hazret-i Ali, kılıcını çekip, düşmanını zararsız hale getirir. Düşmanı, “Bana hile yaptın?” der. Hazret-i Ali de, (Harp hiledir) hadis-i şerifini bildirip, “Fakat sen de beni gafil avlayacaktın” der. Doğrusu seninki hile değil miydi demek ister.

Müdahene
Sual: S. Ebediyye’de, (“Kur’an-ı kerimi hepimiz anlamalıdır” demek, dine müdahene etmek olur) deniyor. Acaba müdahale mi olacak, yoksa müdahene burada ne anlama gelir?
CEVAP
Müdahene;
münafıklık, dalkavukluk, dünyalık ele geçirmek için dinden tâviz vermek, gücü yettiği hâlde, haram işleyene mâni olmamak benzer biçimde mânâlara gelirse de, buradaki mânâsı, dinde gevşeklik göstermek, dine ehemmiyet vermemek, dinin emirlerini ciddiye almamak, dini bozmak anlama gelir.

Hepimiz, kendi görüşüyle Kur’an-ı kerime mânâ vermeye çalışırsa, oldukça tehlikeli olur. Bu sebeple Mektubat-ı Rabbânî’deki hadis-i şerifte, (Kur’an-ı kerimi kendi görüşüne bakılırsa tefsir eden kâfir olur) buyuruldu. (Deylemî)

İnsanları Kur’an-ı kerimin mânâsını anlamaya zorlayarak, kaldıramayacakları yükü yükleyip onları kâfir hayata geçirmeye çalışmak, oldukça yanlış olur. Her bilimsel ehlinden öğrenmelidir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/16/mudahene-ve-mudara-ne-demektir/feed/ 0 5555
Fetret ne demektir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/13/fetret-ne-demektir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/13/fetret-ne-demektir/#respond Thu, 13 Jun 2019 14:41:54 +0000 Dinimiz>Tek hak din]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5541

Sual: (Günümüzde fetret devrinde yaşayan kâfirler Cennete gider) deniyor. Günümüzde fetret devri mi vardır?
CEVAP
Fetret, aynı cinsten iki vaka arasındaki kesinti devresi anlamına gelir. Örnek olarak iki peygamber içinde peygambersiz geçen zamana fetret devri denir. Fetret devri tabiri daha fazlaca İsa aleyhisselamdan, Muhammed aleyhisselama kadar devam eden bin senelik zamanda peygamberden uzak yaşayan toplumlar için kullanılmıştır. Bazı köy ve kasabaya nebi gelmişse de, hükmü cihanı kaplamadığı için, bu iki Peygamber arası, fetret devri olarak bilinir. İslamiyet’in hükmünü duymayan bölgelere de, fetret devrinde yaşıyor diyenler çıkıyor. Buna fetret devri denmez, İslâmiyet’i duymayan bölgeler demelidir.

Dağda, çölde yaşayıp da, Peygamberleri işitmeyenler mazurdur. Bunların Peygamberlere inanmaları emredilmedi. (İsbat-ün-nübüvve)

Allahü teâlânın varlığını, birliğini akılla bilmek icap ettiğini söyleyen âlimler olmuştur. Sadece, hakkı batıldan ayırmak için yaratılan akıl, hak yol bildirilmedikçe, bunu yalnız başına bulamaz. (Mektubat-ı Rabbanî 1/259)

Peygamberi işitmeyen kimse, Allahü teâlânın var ve bir bulunduğunu düşünüp, buna inanç ederse, Cennete girer. (H. L. O. İman)

Dünyanın bir yerinde yaşayıp da, dinden haberi olmayanlar, imanlı olmadıkları için Cennete girmezler. Tanrı’ı, Cenneti, Cehennemi duymadığı ve inkâr etmediği için Cehenneme de girmezler. Dirildikten ve hesaptan sonrasında, tüm hayvanlar şeklinde, bunlar da yok edilir. (Mektubat-ı Rabbanî, Feraid-ül fevaid)

Buhara âlimleri, İmam-ı Eş’ari’nin bildirdiği şeklinde, (Peygamber gönderilmeden, bildiri yapılmadan ilkin teklif yapılmaz) dediler. Tercih edilen kavil de budur. Bu âlimler, (Bölgeleri ve gökleri ve kendini gören, aklı başlangıcında bir kimsenin Allahü teâlânın varlığını anlamaması özür olmaz) sözünden maksat, Peygamberlerin sözlerini işittikten sonrasında, anlamaması özür olmaz anlamına gelir, dediler. (Redd-ül-muhtar)

Bugün İslâmiyet her tarafa yayılmıştır. Fetret devri diye bir devir yada yer yoktur. Değişen teknolojinin, iletişimin, haberleşmenin fazlaca geliştiği bir zamanda, İslamiyet’ten asla haberi olmayan kimseler yok gibidir. Ormanda, mağarada yaşayıp İslâmiyet’i duymayan birkaç şahıs bir ihtimal olabilir. Varlığı olasılık dâhilinde olan bu birkaç kişiyi ileri sürerek, tüm Hristiyanları Cennete sokmaya çalışmakta, bir art niyet yoksa, fazlaca yanlış bir düşüncedir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/13/fetret-ne-demektir/feed/ 0 5541
Allah’a iman ne demektir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/11/allaha-iman-ne-demektir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/11/allaha-iman-ne-demektir/#respond Tue, 11 Jun 2019 07:28:39 +0000 Dinimiz>Tek hak din]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5530

Sual: (Allah’a iman şarttır, fakat Amentü’deki öteki şartlara, sözgelişi Peygamberlere inanmak gerekmediği için Ehl-i kitap da Cennete gider) deniyor. Amentü’nün tamamına inanmak koşul değil mi? İnanmayan Müslüman da olsa, Cehenneme gitmez mi?
CEVAP
Amentü’deki imanın şartlarından birini bile inkâr eden kâfir olur. İmanı noksan tanımlamak, Allahü teâlâyı ve Resulünü yalanlamak olur. Peygamber efendimiz, imanı şu şekilde tanım etmiştir:
(İman; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe [Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana], kadere, hayrın ve şerrin Tanrı’tan olduğuna, ölüme, öldükten sonrasında dirilmeye, inanmaktır. Tanrı’tan başka ilah olmadığına ve benim, Onun kulu ve resulü olduğuma şehadet etmektir.) [Buhari, Müslim, Nesai]

Âyet ve hadislerdeki (Allah’a iman eden) ifadesi, mümin içindir. Buradan, imanın öteki şartlarına inanmaya gerek yok denmez. İmam-ı Kurtubi buyurdu ki: Allah’a iman, vacib-ul-vücud olan Allahü teâlânın varlığını, Resulünün getirmiş olduğu tafsilata nazaran onaylama etmek anlama gelir. (Cami’u li-Ahkâm)

Bugünkü İncil ve Tevrat’ta bildirildiği benzer biçimde inanan, Allah’a iman etmiş olmaz. Bir âyet-i kerime meali:
(Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Tanrı’ın ve Resulünün haram etmiş olduğu şeyi haram tanımayan ve hak dini [İslamiyet’i] din edinmeyenlerle, zelil bir halde kendi elleriyle [boyun eğerek] cizye verinceye kadar savaşın!) [Tevbe 29]

Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kitab ehli bir kavme görevle gidince, La ilahe illallah Muhammedün Resulullah demeye çağrı et! Bunu kabul ederlerse, günde beş zaman namazın farz bulunduğunu bildir! Sonrasında da, Müslüman zenginlerden alınıp fakirlerine verilen zekâtın farz bulunduğunu söyle!) [Buhari, Müslim]

Yahudiler, Hristiyanlar ve öteki kâfirler, dinimizin komut ve yasaklarına muhatap değildir. Onlara ilkin farz olan, iman etmektir. Müslüman olmadıkça, Cennete gitmeleri de mümkün değildir. Müslüman olmayanın Cennete gideceğini söylemek küfürdür. İki âyet-i kerime meali:
(Kim İslam’dan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [Âl-i İmran 85]

(Kimi, ona [Muhammed aleyhisselama] iman etti, kimi ondan yüz çevirdi. Bunlara da deli alev ateş Cehennem yetti. Âyetlerimizi inkâr edip kâfir olanları elbet ateşe atacağız.) [Nisa 55,56]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Beni duyup da, bana inanmayan Yahudi ve Hristiyan, normal olarak Cehenneme girecektir.) [Müslim]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/11/allaha-iman-ne-demektir/feed/ 0 5530
Üstad ne demektir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/29/ustad-ne-demektir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/29/ustad-ne-demektir/#respond Tue, 28 May 2019 22:27:21 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5466

Sual: Üstad ne anlamına gelir? Kumar üstadı, Müzik üstadı dendiği benzer biçimde, 33. dereceli masonlara büyük üstad deniyor. Din büyüklerine, mezhep imamlarına, Peygamberlere de üstad demek caiz olur mu?
CEVAP
Üstad, ilim yada sanatta üstün olan kimse anlamına gelir. Bu bakımdan din büyüklerine, mezhep imamlarına ve hatta Peygamberlere de üstad denir. Peygamber efendimiz, insanlığın hocası, üstadı olduğundan üstad-ül beşer denir.

Aşağıdaki bilgilerin hepsi Seadet-i Ebediyye’den alınmıştır:
Ebu Bekri Sıddık âriflerin başı ve sıddıkların lideridir. Sıddîkın üstadı Resulullah aleyhi ve alâ alihissalatü vesselam idi.

Musa aleyhisselam, mantık ilminin üstadı iken, Hızır aleyhisselamdan ilim öğrenmeye geldi.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İlim üstaddan öğrenilir.) [Buhari]

(Üç şey Enbiya işlerindendir:
1- Muallimlere ve üstadlara armağan vermek.
2- Âlimleri mükerrem tutmak.
3- Eshabımı sevmek.)
[M.C.Y. Güzin]
Kadı Beydavi hazretleri tefsir ilminin büyük üstadıdır.

İmam-ı Ebu Yusuf ve İmam-ı Muhammed de hocaları, üstadları olan İmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretlerinin düşünce ve reyine tâbi olmayıp, kendi ictihadları ile hareket ederlerdi. Oysa, İmam-ı a’zam, onların üstadı idi. İmam-ı Ebu Yusuf, ictihad makamına yükseldikten sonrasında, üstadı Ebu Hanife’ye tâbi olması hata olur.

İmam-ı Ebu Yusuf, oldukça sevilmiş olduğu oğlu âniden ölünce, talebelerine, (Defin işini siz halledin. Ben üstadımın dersine gidiyorum) dedi.

İmam-ı Şafii, İmam-ı Ahmed bin Hanbel’in üstadı idi.

İbni Arabi, hadis ilminde üstad [sözü vesika] ve fıkıhta ictihad makamında idi.

Hace-i Ahrardan sonrasında bu büyüklerin yolunu canlandıran, edeplerini her yere yürüyerek ariflerin büyüğü ve marifetlerin deposu üstadımız Muhammed Bakidir “sellemehüllahü teâlâ”

Seyyid Fehim Nehriye [Şemdinana] gelir. Her gelişinde, Seyyid Taha’dan çeşitli iltifatlarla şereflenirdi. Bigün cami sofasında Mektubat okuyordu. Fazlaca kalabalıktı. Seyyid Fehim de, uzakta, ayakta dinliyordu. Seyyid Taha, kitabından başını kaldırıp, (Molla Fehim, acaba şimdi, asla üstad yok mu?) der. Seyyid Fehim, (Şimdi bulunan üstad benzer biçimde, asla gelmemiştir) der. Seyyid Taha, derhal Mektubatı kapayıp, odasına gider.

İnsan, gelen feyizlerden, üstadına olan ihlası ve sevgisi kadar alır. Hepsini almak, nadirdir.

İslam tekbirini, segah makamına besteleyen Itri efendi, bir din âlimi değil, Beethoven benzer biçimde, bir musiki üstadı idi. Farabi de, felsefeci ve musiki üstadı idi.

Nefsin üstadı İblis’tir. Lakin fenalık yapmakta, isyanda, iblisi geçmiştir.

Kâfire saygı ederek üstadım demek sövgü olur.

Hoca hakkı
Sual:
Hoca hakkı, ana-baba hakkından ilkin mi gelir?
CEVAP
Bir hiç kimseye Ehl-i sünnet itikadını, dinini, imanını öğreten, iki cihan saadetine kavuşmasına vesile olan hocasının hakkı elbet ana-baba hakkından ilkin gelir, yoksa her hoca denilen kimsenin değil! Bir hadis-i şerif meali:
(Üç türlü baba vardır: Dünyaya getiren baba, kızını veren baba ve ilim öğreten baba. Bunların efdali, hocasıdır.) [Umdet-ül İslam]

Evladına dinini, Ehl-i sünnet itikadını öğretmeyen ana-babanın evladı üstünde ana babalık hakkı olmaz.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/29/ustad-ne-demektir/feed/ 0 5466
Kürsü ne demektir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/22/kursu-ne-demektir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/22/kursu-ne-demektir/#respond Wed, 22 May 2019 10:52:42 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5435

Sual: Âyet-el kürsi’de, (Tanrı’ın kürsüsü) olduğu bildiriliyor. Bunun anlamı nedir?
CEVAP
O âyetin meali şöyledir:
(Tanrı ki, Ondan başka ilah yoktur. O hayydır, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerde ne var ise hepsi Onundur. Onun izni olmadan kim şefaat edebilir? Onların [kulların] geçmişte ne işlediklerini ve gelecekte ne işleyeceklerini bilir. Kullar ise, Onun dilediği kadarından başka, ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. Onun kürsüsü [saltanatı, kudreti] gökleri ve yeri kapladı. Gökleri ve yeri korumak, gözetmek, Ona asla güçlük vermez. O, fazlaca yüce ve fazlaca büyüktür.) [Bekara 255]

Âyetin devamında, (Gökleri, yeri koruyup gözetmek ona güçlük, ağırlık vermez) buyuruluyor. Demek ki kürsi, bu işi koruyup gözetme kudretidir. Doğrusu onun saltanatı, gücü, kudreti anlama gelir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/22/kursu-ne-demektir/feed/ 0 5435
Tefekkür ne demektir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/05/tefekkur-ne-demektir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/05/tefekkur-ne-demektir/#respond Fri, 05 Apr 2019 00:11:44 +0000 Allah’a iman>Allah’ın varlığına ve birliğine iman]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5208

Sual: Tefekkürün dindeki yeri nedir?
CEVAP
Tefekkür, dinimizde mühim bir ibadettir. Tefekkür, günahlarını, mahlukları ve kendini düşünmek Allahü teâlânın yarattığı şeylerden öğrenek almaktır. Kur’an-ı kerimde iyiler övülürken buyuruluyor ki:
(Onlar ayakta iken, otururken, yanları üzerine yatarken hep Tanrı’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışını inceden inceye düşünürler. “Ey Rabbimiz, sen bu tarz şeyleri boşuna yaratmadın. Sen [boş, manasız şeyler yaratmaktan] münezzehsin. Bizi Cehennem azabından koru” derler.) [A. İmran 191]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın azameti, Aden ve Cehennem hakkında bir an tefekkür, bir geceyi ihya etmekten iyidir.) [Ebuşşeyh]

(Tefekkür, ibadetin yarısıdır.) [İ. Gazali]

(Tefekkür benzer biçimde kıymetli yakarma yoktur.) [İbni Hibban]

(Birazcık tefekkür, bir yıl [nafile] ibadetten kıymetlidir.) [K. Saadet]

(“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelişinde [uzayıp kısalmasında] akıl sahipleri için normal olarak öğrenek verici deliller var” [A. İmran 190.] âyeti varken iyi mi ağlamayım? Bu âyeti okuyup da tefekkür etmeyene yazıklar olsun!) [İ. Hibban]

(Allahü teâlânın yarattıkları üstünde düşünün, zatı hakkında düşünmeyin!) [Beyheki]

(Sükûtu tefekkür, bakışı öğrenek olup oldukça istigfar eden kurtuldu.) [Deylemi]

Âlimler buyuruyor ki:
Tefekkür, insanı bilgili eder. Bilgili olan da amel eder. (Vehb bin Münebbih)

Tefekkür, iyilik ve kötülüğünü gösteren bir aynadır. (Fudayl bin Iyad)

Allahü teâlânın azametini düşünen insan, Ona isyan edemez. (Bişr-i Hafi)

Tefekkür zekâyı açar. (İmam-ı Şafii)

Dünyayı düşünmek, ahirete perdedir. Ahireti düşünmek, gafletten kurtarıp hikmet konuşturur. (Ebu Süleyman Darani)

Her fırsatta Allahü teâlânın yarattıklarını tefekkür etmelidir. Sözgelişi eline bakmalı. Parmakları olmasaydı, bir şeyi tutup alması ne kadar zor olurdu. Ya da parmakları asla kıvrılmasaydı, eller asla olmasaydı, gözümüz olmasaydı, gözümüz başka yerde olsaydı, halimiz iyi mi olurdu? Tırnağın sürekli büyümüş olduğu benzer biçimde, dişlerimiz de büyüseydi ne olurdu? Dişlerimiz kemikle birlikte olsaydı, çürüyünce iyi mi çekilecekti? Saç uzadığı halde, kaşın ve kirpiğin uzamadığını düşünmeli. İnsan kavak benzer biçimde büyüyüp gitseydi, ne olurdu? Bitkilerin, meyvelerin yaratılışını, yıldızların, gezegenlerin bir uyum içinde oluşunu düşünmeli. Bu tarz şeyleri ne kadar muhteşem yarattığı için Allahü teâlâya hamd etmeli! Böylece insanoğlunun imanı da kuvvetlenir. Fakat sürekli bunlarla uğraşıp da kendine ihtiyaç duyulan fıkıh bilgisini dikkatsizlik etmek ise oldukça tehlikelidir.

Tefekkür, dört türlü olur:
1- Allahü teâlânın mahlûklarındaki güzellik ve yararları düşünmek, Ona inanıp Onu sevmeye sebep olur.

2- Onun vaat etmiş olduğu sevapları düşünmek, yakarma hayata geçirmeye sebep olur.

3- Onun bildirdiği azapları düşünmek, Ondan korkmaya, fenalık etmemeye, günahtan kaçmaya sebep olur.

4- Onun nimetlerine, ihsanlarına karşılık, nefsine uyarak günah işlediğini, gaflet içinde yaşadığını düşünmek, Tanrı’tan utanmaya sebep olur. Allahü teâlâ, yerlerde ve göklerde bulunan mahlûkları düşünerek öğrenek alanları sever.

Hazret-i Musa’nın ümmetinden biri, 30 yıl yakarma eder, bir bulut kendisini gölgeler. Bigün bulut gelmez, güneşte kalır. Anası, (Bir günah işlemişsindir) der. Çocuk, (Hayır, günah işlemedim) der. Anası, (Göklere, çiçeklere bakıp da Yaratanın azametini düşünmediysen, bundan büyük hata olur mu?) der.

Her şeyi intizamlı yaratmıştır
Sual:
İman iyi mi kuvvetlenir?
CEVAP
Aşağıdaki hususları öğrenen bir kimse, Ehl-i sünnet itikadını da biliyorsa, imanı kuvvetlenir. İmanı olmayan bir kimse ise, bu tarz şeyleri incelerse, insafı ve nasibi de var ise, Allahü teâlânın varlığına ve kudretine inanır. Cenab-ı Hakkın varlığını, kudretini gösteren olaylardan birkaçı:

İnsanların, büyük bir hızlıca fezada tek başına dönmekte olan, içerisi ateş dolu yuvarlak bir gezegen üstünde, sırf yer çekimi kuvveti ile kalmış olarak yaşaması ne büyük bir vakadır. Dağlar, taşlar, denizler, canlı varlıklar, bitkiler iyi mi bir büyük kudret yardımıyla meydana gelebilmekte, gelişmekte ve türlü özellikler göstermektedir. Hayvanların bir kısmı toprak üstünde yürürken, bir kısmı havada uçar ve bir kısmı da su içinde yaşar.

Güneş, en yüksek ısıyı sağlar ve bitkilerin yetişmesini, bazılarının içinde ise, kimyevi değişimler yaparak, un, şeker ve daha başka maddelerin meydana gelmesini temin eder.

İnsan, kendi vücudunun ne çok büyük bir yapınak ve laboratuvar bulunduğunun bilincinde değildir. Oysa, yalnız nefes alıp vermek bile büyük bir kimya vakasıdır. Havadan alınan oksijen, vücutta yakıldıktan sonrasında, karbondioksit halinde dışarı çıkarılır.

Sindirim sistemi ise sanki bir fabrikadır. Ağızla alınan besin maddeleri ve içecekler, mide ve bağırsaklarda parçalanıp öğütüldükten sonrasında, vücuda yararlı kısmı, ince bağırsaklarda süzülerek kana karışmakta ve posası dışarı atılmaktadır. Bu vaka, otomatikman ve büyük bir düzen ile yapılmakta, vücut bir yapınak benzer biçimde işlemektedir.

İnsanın vücudunda oldukça karışık formüllü maddeler yapım eden, türlü türlü kimya reaksiyonları oluşturan, çözümleme meydana getiren, tasfiye eden ve zehirleri yok eden, yaraları tedavi eden, çeşitli maddeleri süzen, enerji veren tertibat olduğu benzer biçimde, muhteşem bir elektrik şebekesi, manivela tertibatı, elektronik bilgisayar, haber verme tesisatı, ışık, ses alma, tazyik yapma ve ayarlama tertibatı, mikroplarla savaşım ve onları yok etme sistemi de mevcuttur.

Kalb ise, asla durmadan işleyen çok büyük bir pompadır. Tüm bu maddi mükemmellik yanında anlama, düşünme, ezberleme, anımsama, yargı ve karar verme benzer biçimde oldukça çok büyük, içsel kudretler de bulunmaktadır. Bu kudretlerin kıymetini ölçmek, insanoğlu için imkansızdır. Demek ki, insanoğlunun bedeni yanında bir de ruhu mevcuttur.

Canlı-cansız varlıklardaki bu nizamı inceleyerek, bir yaratıcının bulunduğuna inanan, Peygamber efendimizin bildirdiklerinin hepsine inanmadıkça Müslüman olmaz.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/05/tefekkur-ne-demektir/feed/ 0 5208