demek – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Sun, 25 Aug 2019 18:49:02 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Hacılara (Hacı) demek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/25/hacilara-haci-demek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/25/hacilara-haci-demek/#respond Sun, 25 Aug 2019 18:49:02 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5891

Sual: Dört halifeye ve öteki Eshab-ı kiramın hiçbirine “hacı” denmediği halde, şimdi hacca gidip gelene “hacı” denmesi, bid’at değil midir?
CEVAP
Bir kimse, belirgin olan lakabı ile çağrılır. Bir toplumda hepimiz edepli olsa, falanca da edeplidir denmez. Hepimiz namaz kılsa, namaz kılan kimseyi, “musalli” diye çağırmaya lüzum yoktur. Bir ülkede hepimiz gazi olsa, birini “gazi” diye çağırmak anlamsız olur. Bunun benzer biçimde, Eshab-ı kiramın tamamı hacı olduğundan herbirine ayrı ayrı hacı demek hoş olmaz. Hepimiz belirgin vasfı ile çağrılır.

Her devirde hacılara “hacı” denmiştir. Fakat ilk zamanlar hacı fazlaca olduğundan hacı adı ile çağırmak meşhur olmamıştır. Bunun için hacıya hacı demek bid’at değildir.

Hacılarla ilgili hadis-i şeriflerden birkaçı şöyleki:
(Hacı, ehlinden ayrılıp da 3 gün yol gidince, doğduğu günkü benzer biçimde günahsız olur.) [Ebu Davud]
(Bir hacı ile karşılaşınca, ona merhaba ver, onunla müsafeha et, eve girmeden ilkin, senin için yakarış, istigfar etmesini iste; şundan dolayı hacı, mağfiret olmuş kimsedir.)
[Taberani]
(Hacı, Tanrı yolundadır. Hac yolunda sarf etmiş olduğu mal için bire 700 sevap alır.)
[Taberani]

(Kim, bir hacıyı techiz etse, aile efradına haiz çıksa, onunla aynı sevaba kavuşur. Ötekinin sevabından da hiçbir eksilme olmaz.)
[Beyheki]
(Hacı, yakınlarından 400 kişiye şefaat eder.)
[Ramuz]

Hacıya hacı demekte sakınca olmadığı benzer biçimde, hacı olmayan birine de ikram için “hacı amca”, “hacı dayı” “hacı teyze” demekte de sakınca yoktur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/25/hacilara-haci-demek/feed/ 0 5891
Dinde kolaylık var ne demek? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/09/dinde-kolaylik-var-ne-demek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/09/dinde-kolaylik-var-ne-demek/#respond Fri, 09 Aug 2019 05:35:25 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5812

Sual: İslamiyet’te zorlama yoktur. (Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, hoşgörülü olun) deniyor. Sarhoş olmayacak kadar içki içilemez mi? Tesettüre tam uymanın mânâsı nedir? Namaz yerine yoksul doyurulamaz mı? TV seyrederken koltukta namaz kılınamaz mı?
CEVAP
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, dinde size hiçbir güçlük yüklemedi.) [Hac 78]

(Kolaylaştırın) demek, (Size güç gelen ibadetleri yapmayın, onları istediğiniz şeklinde değiştirin) demek değildir. (Dinimizin bildirdiği kolaylıklardan faydalanın) anlamına gelir. Zamana, yere ve şahısların durumuna nazaran bazı ruhsatlar tanınmıştır. Sualdeki sorulara yanıt verelim:
İçkinin sarhoş etmese de damlası haram olduğu şeklinde, tesettür de farzdır. Kolaylaştırmak yada zorlaştırmakla bir alakası yoktur. Fukara doyurmakla namaz kılınmış sayılmaz. Öyleki olsaydı, dinin sahibi, (Namaz kılmak yerine yoksul doyurun) derdi. (Ayakta namaz kılamayan, oturarak kılsın; oturarak kılamayan yatarak kılsın) buyuruyor. Kilisedekiler şeklinde, (Sandalyeye yada koltuğa otur!) demiyor.

Dinimiz, nerelerde iyi mi kolaylık bulunduğunu göstermiştir. Kendi aklımıza nazaran yaparsak dine uymamış oluruz. Birkaç örnek:
1- Su yoksa yada su varken kullanılması zararlıysa, sözgelişi hastalanacaksa teyemmüm eder.

2- Hasta ve âciz olan, oturamazsa, namazı yatarak îma ile kılar. Koltuğa oturup kılmaz.

3- Ramazan ayında, Müslümanlara oruç tutmak farzdır, fakat bir kimse hasta olsa yada üç günlük yoldan daha uzak bir yere sefere çıksa, oruç tutmak farzı üstünden geçici olarak kalkar. Sonrasında, uygun bir vaktinde tutamadığı oruçlarını kaza eder.

4- Seferî uzaklıktaki yolculuklarda dört rekâtlı farzlar iki rekât olarak kılınır. Seferde oruç tutmak güç gelirse tutmayıp mukim olunca kaza edilir.

5- (Dinde güçlük yoktur) demenin başka bir mânâsı da vardır. Örneğin her gün oruç tutmaya, gece uyumayıp sabaha kadar yakarma etmeye kendini zorlamak, evlenmemek dinde yoktur.

Allahü teâlânın kullarına olan ihsanları ve emirleri her insana eşit değildir. Örneğin, bazı müminlere zenginlik verir, ona hac yapmasını emreder. Bazılarına da yoksulluk verip, ona hac yapmasını emretmez. zengine zekâtı emrederken fakire emretmez. Gücü, kuvveti, sağlığı yerinde olanın, oruç tutmasını emreder. Sağlığı uygun olmayanların da tehir etmelerine izin verir. Her insana gücü nispetinde komut verir. Bazısına nisap miktarı mal kayra edip, zekât vermelerini ve yoksul olan akrabalarının nafakalarına yardım etmelerini emreder. Bazısına de yoksulluk verip, zekât almaya müstahak kılar. Bazısına oldukça kayra eder. Onlar da nimete şükredip, şükredenler derecesine ulaşırlar. Bazısına de, azca kayra eder. Onlar da sabrederler, sabredenler derecesine ulaşırlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, asla hiç kimseye gücünden fazlasını emretmez.) [Nesai]

İnsan, gücü nispetinde yakarma etmeli, ruhsatlardan da yeri erişince istifade etmeli, güçlük çıkarmamalı, asla kimseyi dinden soğutmamalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, sevdirin, nefret ettirmeyin! Birbirinizle iyi geçinin, ihtilafa düşmeyin!) [Buhari]

Dinimizde ifrat ve tefritin doğrusu aşırılığın yeri yoktur. Dinimiz orta yolda olmayı emreder. Bir hadis-i şerifte, (İşlerin hayırlısı orta derece olanıdır) buyuruldu. (Beyhekî) [Orta derece, ifrat ve tefritten uzak, orta yol anlamına gelir. İfrat normalden fazla, tefrit normalden azca anlamına gelir. Örneğin oldukça uyumak ifrat, oldukça azca uyumak tefrittir. Oldukça yiyip içmek ifrat, oldukça azca yemekse tefrittir.]

İfrata kaçarak gücünün yetmediği şekilde yakarma etmeye çalışmak, sözgelişi geceleri asla uyumadan tapınmak, gündüzleri hep oruç tutmak, hanımından uzak kalmak, et, süt, tatlı şeklinde gıdaları asla yememek, iyi Müslüman olmak demek değildir. Bir hadis-i şerif:
(Kolay bir dinle gönderildim. Dinimizde ruhbanlık yoktur. Et yiyin, hanımınızla mübaşeret edin! [Nafile] oruç da tutun! Tutmadığınız günler de olsun! [Nâfile] namaz da kılın! Uyuyun da! Ben bunlarla emrolundum.) [Taberanî]

Yiyip içmeden, uyumadan tapınmak zor olsa gerek. Bir hadis-i şerifte, (Din kolaylıktır. Dinde aşırı gideni, din yenik eder) buyuruldu. (Nesaî)

Bir de tefrite gidip, (Dinde kolaylık var) diyerek dini bozanlar var. Reformcuların kitapları bu şekilde yanlışlıklarla doludur. Birkaç örnek verelim:
1- Mestin üzerine mesh edilir diye, oje üzerine mesh caiz olmaz.

2- Naylon çoraplara mesh kolaylıksa da, dinin emri değişmiş olur, namazlar sahih olmaz.

3- Su bulunmazsa teyemmüm edilir, fakat reformcuların söylediği şeklinde sular kesilince, (Suyu aramadan derhal teyemmüm edin!) demek, dinde kolaylık değil, dini değiştirmektir.

4- Ramazan yaza erişince tutmayıp, kışa tehir etmek caiz olmaz.

5- Namazları vaktinde kılmayıp, hepsini gece yatarken kılmak da dini değişiklik yapmak olur.

6- Hanefî’de gusülde ağzın içini yıkamak farzsa da, öteki iki mezhepte farz değil diye ağzın içini yıkamamak mezhepsizlik olur.

Dinde güçlük yok demek, (Dinimizin verdiği ruhsatlardan faydalanın) anlamına gelir. Yoksa (Hepimiz hoşuna giden şeyleri yapsın, hoşlanmadığı şeyleri yapmasın, ibadetleri keyfine nazaran değiştirsin) demek değildir. Dinde küçük bir değişim yapmak dinsizlik olur. Bir hadis-i şerifte, (Dinimizde olmayan bir şey çıkarılırsa, o şey merduddur) buyuruldu. (Buhârî)

Âyet-i kerimede de mealen, (Dinlerini oyuncak ve eğlence edinenleri bırak!) buyuruldu. (Enam 70)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/09/dinde-kolaylik-var-ne-demek/feed/ 0 5812
Dinde reform ne demek? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/08/dinde-reform-ne-demek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/08/dinde-reform-ne-demek/#respond Wed, 07 Aug 2019 23:30:59 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5806

Sual: “Avrupa dinde reform yaparak ilerledi. Bizim de aynı şeyi yapmamız gerekir” deniyor. Dinde reform ne anlama gelir?
CEVAP
Reform, ıslah etmek, bozulmuş bir şeyi düzelterek, eski doğru haline getirmek anlama gelir. Hristiyanlık bozulmuş olduğu için reform yapılmış oldu. Müslümanlık bozulmadığı için bu şekilde bir hareket bozmak olur. Bunun için reform yapmak isteyenlerin, dinimizi içten yıkmak istedikleri anlaşılmaktadır.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bid’at ehli, yapacağı değişimlerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannederek bid’at çıkarıyor, bid’atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değil, kâmildir. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [çağa uydurmaya, çeşitli bid’atler çıkarmaya] çalışmak, Maide suresinin, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) mealindeki 3. âyetine inanmamak olur. (m.260)

Bugünkü anlayışa nazaran dinde reform üçe ayrılır:
Ehl-i sünnet âlimleri, cahiller ve din düşmanları tarafınca dine sokulmak istenen hurafeleri düzelttiler. Çeşitli kıymetli kitaplar hazırladılar. Kendilerinden bir şey ilave etmediler. Eshab-ı kiramın bildirdiklerini naklettiler. Ondan sonra gelen âlimler de bunların kitaplarından naklederek kitap yazdılar. Bunlara reformcu değil, Müceddid denir. Nitekim hadis-i şerifte (Benden sonrasında, her yüz senede bir âlim çıkar, dinimi kuvvetlendirir) buyuruldu. İmam-ı a’zam, imam-ı Şafii, imam-ı Gazali, imam-ı Rabbani ve ahir zamanda gelecek Hazret-i Mehdi bu müceddidlerdendir. (Rahmetullahi aleyhim)

Dinde reformun ikinci kısmı, İslam âlimlerinin bildirdiklerine inanmayıp, Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere, kendi anlayışlarına nazaran mana veren sapıkların tuttuğu yoldur. Bunların İslam âlimlerinin bildirdiklerinden ayrı söyledikleri şeylere bid’at ve kendilerine de bid’at ehli yada mezhepsiz denir. Peygamber efendimiz (Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak. Bunlardan 72si Cehenneme gidecek, biri inanışı sebebiyle Cehenneme girmeyecek) buyurdu. Cehenneme girmeyen fırkanın ise (Ehl-i sünnet vel-cemaat) olduğu icma ile bildirilmiştir.

İbadette bid’at, Peygamber efendimizin ve dört halifesinin zamanlarından bulunmayıp, onlardan sonrasında dinde meydana çıkarılan, yakarma olarak yapılmaya çalışılan şeylerdir. İbadetlerde ilave ve çıkarma olmaz. Sözgelişi TVdeki imama uyup namaz kılmak bid’attir.

Dinde değil, âdetlerde değişim ise bid’at ve günah değildir. Sözgelişi çatal kaşıkla yiyecek yiyecek, kahve, çay içmek benzer biçimde şeyler âdet olduğundan bid’at değildir.

Dinde reformun üçüncü kısmı, dini ıslah ediyoruz, düzeltiyoruz diyerek İslamiyet’i içten yıkmaya emek harcama hareketidir. Yakın tarihimizde camilere müzik aleti sokma ve sıra koyma benzer biçimde gayretleri olmuştur. Aynı kurnaz amaç devam etmektedir. Dikkatli olmak gerekir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/08/dinde-reform-ne-demek/feed/ 0 5806
Hadislere lüzumsuz demek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/29/hadislere-luzumsuz-demek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/29/hadislere-luzumsuz-demek/#respond Mon, 29 Jul 2019 08:55:20 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5760

Sual: Bazı mezhepsizler, (Hadisler lüzumsuzdur, Kur’an yeter. Kur’anda olmayıp da, hadislerle bildirilen haramlara saygınlık edilmez) diyorlar. Bu sözler, sövgü değil mi?
CEVAP
Elbet, küfürdür. Bu şekilde söyleyenler, hadis-i şerifleri kabul etmedikleri şeklinde, âlimlerin (Küfürdür) diye verdiği fetvaları da kabul etmezler. (Kur’an yeter) derler. Tabiî Kur’andan da, Resulullah’ın ve âlimlerin anladıklarına değil, kendi anladıklarına uyarlar. Sonrasında da, (Tanrı bu şekilde diyor) yada (Kur’an bu şekilde yazıyor) diyerek kendi anlayışlarını Tanrı’ın emri şeklinde pazarlamaya çalışırlar.

Kur’an-ı kerimi toplayan Eshab-ı kiram olduğu şeklinde, hadis-i şerifleri toplayan ve nakleden de Eshab-ı kiramdır. Eshab-ı kiramdan kuşku etmek, Kur’an-ı kerimden de, kuşku etmeye neden olur. Eshab-ı kiramın hâşâ hadis uydurduğunu sanmak fazlaca tehlikelidir. Onların hepsinin cennetlik olduğu âyet-i kerimeyle bildiriliyor. Hadislerden, sahihlik yönünden kuşku değil de, bizzat hadislerin kendisini lüzumsuz görmek, (Resulüme uyun!) emrini inkâr olacağı için sövgü olur. Hâşâ Allahü teâlâ, (Resulüme uymayın, Kur’an size yeter) mi demiştir? Aksine Resulüne uyulmasını emretmiştir. (Tanrı ve Resulüne itaat edin!) mealinde fazlaca âyet-i kerime vardır. Bu âyetler iyi mi inkâr edilir? Bir de Resulüne uymak, ona itaat etmek Tanrı’a itaatten değişik değildir. Bir âyet-i kerime meali:
(Resule itaat eden, Tanrı’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

Resulullah’ın dine ilişkin her sözü vahye dayanır. Bir âyet-i kerime meali:
(O, kendiliğinden konuşmaz, her sözü vahye dayanır.) [Necm 3-4]

Tanrı’a inanan, iyi mi olur da, (Resulünün vahye dayanan sözlerine lüzum yoktur) diyebilir?

Allahü teâlâ, her peygambere tâbi olunmasını, ona uyulmasını emretmiştir. Bir âyet-i kerime meali:
(Biz her peygamberi kendisine itaat edilsin diye yolladık.) [Nisa 64]

Resulullah efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, Kur’an-ı kerimde bulamadığımız birçok şeyleri haram etmiş, birçok şeyleri de farz olarak bildirmiştir. İşte üç âyet-i kerime meali:
(O Peygamber, güzel, temiz şeyleri helâl; çirkin, kirli şeyleri haram kılar.) [Araf 157]

(Kendilerine kitap verilenlerden, Tanrı’a ve âhiret gününe inanmayan, Tanrı’ın ve Resulünün haram etmiş olduğu şeyi haram tanımayan ve hak dini [İslamiyet’i] din edinmeyen kimselerle; zelil bir hâlde kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.) [Tevbe 29]

(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

(Yalnız Kur’an yeter) diyenler, bu âyetlere kesinlikle inanmıyorlar. İnansalar, (Hadisler lüzumsuz) demezler. Resulünün emrettiğini alıp, yasakladığından kaçarlar.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/29/hadislere-luzumsuz-demek/feed/ 0 5760
Yaratıcı var demek yetmez https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/18/yaratici-var-demek-yetmez/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/18/yaratici-var-demek-yetmez/#respond Thu, 18 Jul 2019 02:12:25 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5706

Sual: Biri, (Hiçbir şey kendiliğinden olamayacağı için, fen ve teknik fazlaca ilerlemesine karşın bir karınca, bir domates bile yaratılamadığına bakılırsa, bu çok önemli kâinatın bir yaratıcısı olduğuna inanıyorum, fakat dinlere, peygamberlere, kitaplara ve âhirete inanmıyorum. Ben bir deistim) diyor. Bu hiç kimseye dinsiz denir mi?
CEVAP
Ateist
de, deist de‎, İslamiyet’e inanmayan dinsiz kimsedir. Deist, bir yaratıcı var söylediği hâlde, hiçbir dine ve peygambere inanmayan kâfir anlamına gelir. Nasreddin Hoca’nın, (Doğduğuna inanıyorsun da, öldüğüne niye inanmıyorsun?) söylediği benzer biçimde, (Ben öğrenciyim, fakat öğretmene, derse, imtihana inanmam) denir mi? Talebe ise, öğretmene, derse inanması gerekir. (Ben kanuna inanırım, fakat savcıya, mahkemeye inanmam) denir mi? Ortada bir kanun var ise, bunu hazırlayanlar var, onları tatbik eden mahkemeler var anlamına gelir. Bir kimse, mahlûk şu demek oluyor ki kul olduğuna inanıyorsa, kendini yaratan bir varlığın olduğuna da inanması lazımdır. Yaratıcıya inananın da, normal olarak Onun komut ve yasaklarına inanması gerekir.

(Yaratıcı var) demekle, Tanrı’a inanmak fazlaca farklıdır. Yaratıcı diye, heykel benzer biçimde, hiçbir şeye karışmadığı tasarım edilen hayâli bir varlığa inanmanın, kâfirlik bakımından, ateistlikten asla farkı yoktur. Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselamdan beri çeşitli dinler, peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Bu tarz şeyleri kabul etmeyen, Tanrı’a inanmış sayılmaz. Tanrı’a inanmak, kendi tasarım etmiş olduğu bir hayale değil, bildirilen vasıflarda bir ilaha inanmak anlamına gelir.

Her peygamber, zamanındaki en ileri ilimlerde mucize göstermiş, Allahü teâlânın birer elçisi bulunduğunu kanıtlama etmiştir. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Musa aleyhisselam zamanında sihir fazlaca ileriydi. Büyücüler, Musa aleyhisselamın asasının büyük yılan olup, kendi sihirleri olan ipten meydana getirilen yılanları yuttuğunu görünce, bunun sihrin haricinde ve insan gücünün üstünde bulunduğunu anlayıp, derhal inanç ettiler… İsa aleyhisselamın zamanında, tıp bilimsel fazlaca ileriydi. Fazlaca hastalığa deva bulunmuştu. Hazret-i İsa erişince, tıp uzmanlarının tedavi edemediği hastalıkları iyileştirdi. Allahü teâlânın izniyle anadan doğma körlerin gözünü açtı. Ölüleri diriltti… ‎Muhammed aleyhisselam zamanında da, edebiyat, şairlik ve belagat sanatı en yüksek derecesine varmıştı. Resulullah, Kur’an-ı kerimi getirince bir çok, onun belagatinin icazı karşısında, bunun Tanrı kelamı bulunduğunu anlayarak, Müslüman oldu. (İsbat-ün-nübüvve)

Tüm peygamberler, hep aynı imanı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere inanç etmelerini istemişlerdir. Hepsi Allahü teâlânın var ve bir bulunduğunu, sıfatlarını, sonsuz ahiret yaşamının, Cennetin, Cehennemin var bulunduğunu bildirmiştir. İman mevzusunda hiçbir farklılık yoktur.

Tarih incelenirse insanların, önlerinde Allahü teâlânın gönderilmiş olduğu bir rehber olmadan, kendi başlarına gidince, hep yanlış yollara saptıkları görülür. İnsan, kendisini yaratan büyük kudret sahibinin var bulunduğunu, aklı yardımıyla anlamış oldu, fakat ona giden yolu bulamadı. Peygamberleri işitmeyenler, yaratıcıyı ilkin etraflarında aradı. Kendilerine en büyük faydası olan Güneş’i yaratıcı sandılar ve ona tapmaya başladılar. Sonrasında, büyük doğa güçlerini, fırtınayı, ateşi, kabaran denizi, yanar dağları ve benzerlerini gördükçe, bu tarz şeyleri yaratıcının yardımcıları zannettiler. Her biri için bir fotoğraf, alamet halletmeye kalktılar. Bundan da putlar hayata merhaba dedi. Böylece, çeşitli putlar ortaya çıktı. Bunların gazabından korktular ve onlara kurbanlar kestiler. Hattâ insanları bile bu putlara kurban ettiler. Her yeni vaka karşısında, putların miktarı da arttı. İslamiyet geldiği vakit Kâbe’de 360 put vardı. Kısacası insan, bir, ezelî ve ebedî olan Allahü teâlâyı kendi başına bir türlü tanıyamadı. Bugün bile Güneş’e ve ateşe tapanlar vardır. Bunlara şaşmamalı, bundan dolayı rehbersiz, karanlıkta doğru yol bulunamaz. (H. L. O. İman)

Görüldüğü benzer biçimde, (Yaratıcı var) demekle doğru yol bulunmuş olmuyor. Robot benzer biçimde bir ilah düşünüp, (Hiçbir şeye karışmaz) demek, ne kadar yanlıştır. Her asırda peygamberler gelmiş, mucizeler göstermiş, Tanrı’ın emirlerini bildirmişlerdir. Mucize göstermeyen peygamber olmaz. Yalandan (Peygamberim), (Resulüm) diyen kimseler normal olarak çıkar, fakat bunlar mucize gösteremez. Yalanları kolayca anlaşılır. Körün gözünü açmak, ölüleri diriltmek, parmağından suların akıp bir ordunun içmesi, aniden Mekke’den Kudüs’e gitmesi sonrasında da gökleri gezip gelmesi, cansızların ve hayvanların hitabı, rahat vakalar değildir. Bu tarz şeyleri sadece Tanrı’ın gönderilmiş olduğu peygamber yapar. Hâşâ peygamber yalan söylese Tanrı müdahale etmez mi? Bir âyet-i kerimede mealen, (Eğer o [Resul] bizlere atfen, [Kur’ana] bazı sözler katsaydı, biz onu kuvvetle yakalayıp şah damarını koparır, helâk ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdı) buyuruluyor. (Hakka 44-47)

Şu hâlde, (Tanrı’a inanıyorum) diyenin, kitaplara ve tüm peygamberlere de inanç etmesi ve ibadetlerini yapması, haramlardan kaçması gerekir. İmanın altı şartından birine bile inanmayan inanç sahibi olması imkansız. (Ben yalnız Tanrı’a inanıyorum) demesi kendini aldatmaktan başka bir şey değildir. Tanrı’ın varlığına inanmayan kimselerle, (Tanrı’a inanıyorum fakat âhirete inanmıyorum) diyen kimse içinde, âhiretteki durumu bakımından fark yoktur. İkisi de sonsuz olarak cehennemliktir. (Ben yalnız Tanrı’a inanıyorum) demek kendini aldatmaktan başka bir şey değildir. (Yaratıcıya inanıyorum) söylediği hâlde, ebedî azaptan korkmamak ne büyük ahmaklıktır.

Hazret-i Ali, bir ateiste diyor ki: Biz âhirete inanıyoruz. Diyelim ki, senin söylediğin benzer biçimde yeniden dirilmek olmasaydı, inanıp yakarma etmekle bizim asla zararımız olmazdı. Ya bizim dediğimiz gerçek meydana çıkarsa, ki normal olarak çıkacak, o vakit sen sonsuz olarak azaba maruz kalacaksın.

Dinsiz kimse ölünce, kendi inancına bakılırsa, yok olacak. İslamiyet’e bakılırsa ise, o Cehennemde sonsuz azap görecektir. İnanan da, sonsuz nimetler içinde yaşayacaktır. Aklı, bilgisi olan bir insan, bu ikisinden normal olarak, ikincisini seçer. Sonsuz azapta kalmak, küçük bir ihtimal bile olsa, bunu hangi akıl kabul eder? Hâlbuki âhiret yaşamı, küçük bir ihtimal değil, apaçık bir gerçektir. Dünya yaşamı rüya benzer biçimde, âhiret yaşamı uyanıklık gibidir. Bu sebeple hadis-i şerifte, (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) buyuruluyor. O hâlde aklı, bilimsel olanın, Tanrı’a ve Onun bildirdiklerine inanması gerekir.

İslamiyet’in koyduğu kurallar, yalnız âhirette değil, dünyada da rahat içinde yaşamaya sebep olur. Bir ateist bile, İslam ahlakına uygun yaşarsa, dünyada rahat ve rahatlık içinde olur. Örneğin, bir eczanede yüzlerce ilaç vardır. Her ilacın kutusunda tarifesi vardır. İlacı, tarifeye uygun kullanan, yararını; tarifeye uymayan zararını görür. Yeni bir makine, aygıt yapım edilince, içine kullanım kılavuzu konur. O aleti icra eden, aletin sıhhatli çalışabilmesi için nelere dikkat edilmesi icap ettiğini bilir. İnsanları yoktan yaratan da, onun sıhhatli çalışabilmesi için ne yapması icap ettiğini normal olarak bilir. Kur’an-ı kerimde, (Yaratan asla bilmez mi?) buyuruluyor. (Mülk 14)

Öldükten sonrasında başına gelecekleri düşünmeyene, kendisini sonsuz tehlikeye atana akıllı denebilir mi? Kur’an-ı kerimin fazlaca yerinde, (Düşünmüyor musunuz?) diye uyarı edilmektedir. Bir hadis-i şerifte, (Akıllı, Tanrı’a ve Peygamberine inanan ve ibadetlerini yapandır) buyuruluyor. (İ. Muhber)

Her insanoğlunun yapmış olduğu ibadetin faydası kendisinedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kim, [ibadetlerini yapar ve günahlarından] temizlenirse, faydası kendisinedir.) [Fatır 18]

Bir âyet-i kerimede mealen (Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) buyuruldu. (Müminun 115)

Başıboş yaratılmayan insanoğlunun, ne yapması icap ettiğini, peygamberleri vasıtası ile, kitaplar göndererek bildirmiştir. Son peygamber olan Muhammed aleyhisselama gönderilen kitabı ise Kur’an-ı kerimdir. Kur’an-ı kerim fazlaca veciz olduğundan, Peygamber efendimiz bunu hadis-i şerifleri ile açıklamıştır.

Hadis-i şerifler de, öteki insanların sözlerine bakılırsa veciz olduğundan, bizlerin kolayca anlayabilmesi için Ehl-i sünnet âlimleri bu tarz şeyleri açıklamıştır. Bu, hekim ve eczacının ilacı hastaya verirken, aç karnına tok karnına, sabah akşam birer tane, suyla iç, sütle içme benzer biçimde tarifine benzetilebilir. İnsan niçin yaratılmıştır? Bir âyette mealen, (Cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım) buyuruluyor. (Zariyat 56)

Allahü teâlâ, kendisine doğru inanç edip emrine uyanın Cennete, inanç etmeyenin ise Cehenneme gideceğini bildirmiştir. İbadetlerin faydası Allahü teâlâya değil, her insanın kendinedir. Maaşla çalışan bir hekim, bir hastaya ilaç verse, ilacın doktora faydası yok diye o ilacı kullanmamak akla uygun değildir. Zehir içsem doktora ne ziyanı olur diyerek zehir içmesi de ahmaklıktır. İşte, günahlarımın Tanrı’a bir ziyanı yok diyerek, her çeşit günahı işlemek akıllı insanoğlunun yapacağı iş değildir. Her insanın yapmış olduğu ibadetin faydası kendisinedir. Kur’an-ı kerimde mealen (Kim, [ibadetlerini yapar ve günahlarından] temizlenirse, faydası kendisinedir) buyuruluyor. [Fâtır 18]

(Asla kimsenin ibadetine Tanrı’ın ihtiyacı yoktur. İbadet etsek de etmesek de Tanrı’a bir faydası ve ziyanı yoktur) diye, yanlış düşünen kimse, perhiz yapmayan hastaya benzer. Bu hastasına hekim, perhiz tavsiye ediyor. Bu ise, (Perhiz yapmazsam doktora asla ziyanı olmaz) diyerek, perhiz yapmıyor. Evet, doktora ziyanı olmaz, fakat kendine zarar vermektedir. Hekim, kendine faydası olduğundan değil, onun hastalıktan kurtulması için, perhiz yapmasını tavsiye etmiştir. Doktorun tavsiyesine uyarsa, şifa bulur. Uymazsa ölür gider. Doktorun bundan asla ziyanı olmaz. Bunun benzer biçimde, (Tanrı’ın benim ibadetime ihtiyacı yok) diyerek ibadetten kaçanların da, Cehenneme gitmeleri yadırganmamalı.

Dinsiz felsefeciler
Sual:
Bir dost, (Ben deistim, ateiste bakılırsa dinsiz sayılmam) derken, bir başkası da, (Ben agnostik inanca sahibim, ben de ateiste bakılırsa dinsiz sayılmam) diyor. Bunlar da dinsiz değil mi?
CEVAP
Bunlar Fransızca kelime ve tâbirlerdir. Ilkin bunlar ne demek onu açıklayalım:
Athéisme = ateizm, bir yaratıcıya inanmayan felsefe akımıdır. Bu dinsizlere, athéiste = ateist denir. Bu çok önemli tertipli hâlde olan her şeyin, kendiliğinden tesadüfen yaratıldığını sanan ve korumak için çaba sarfeden ahmak kâfirlerdir.

Déisme = deizm, bu kâinatın bir yaratıcısının bulunduğunu kabul edip, bu kâinattaki insanlara karışmadığını, onları başıboş bıraktığını zanneden felsefe akımıdır. Hiçbir dine inanmayan bu kâfirlere déiste = deist diyorlar.

Agnosticisme = agnostisizm, bir yaratıcıya yok denilemeyeceği benzer biçimde, var da denemez, görülmediği için bilinemez diyen felsefe akımıdır. Bu bataklığa girenlere agnostique = agnostik diyorlar.

Théisme = teizm, bu akım deistler benzer biçimde bir yaratıcıya inanırlar. Bunlara théiste = teist diyorlar. Deistlerden farkı, yaratıcının insanlık için dinler gönderdiğini söylerler. Brahmanizmin kolu olan budizme ve ateşe tapan Mecusilik benzer biçimde semavî olmayan dinlere de inanıyorlar. Ateistler, bu teistlere dinci diyorlar.

Müslümanlığın haricindeki tüm yollar, tüm “…izm”ler dinsizliktir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/18/yaratici-var-demek-yetmez/feed/ 0 5706
Allah’a inandım demek yeter mi? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/17/allaha-inandim-demek-yeter-mi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/17/allaha-inandim-demek-yeter-mi/#respond Wed, 17 Jul 2019 16:09:58 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5704

Sual: Bir dost, (Hiçbir şey kendiliğinden olamayacağı için Allah’a inanıyorum, fakat dinlere, peygamberlere, kitaplara, ahirete inanmıyorum) diyor. Bu şekilde düşünen Allah’a inanmış sayılır mı?
CEVAP
O, kesinlikle Allah’a inanmıyor. Nasreddin Hocanın, (Doğduğuna inanıyorsun da, öldüğüne niye inanmıyorsun) söylediği benzer biçimde, (Ben öğrenciyim; fakat öğretmene, derse, imtihana inanmam) denir mi? Talebe ise, öğretmene, derse inanması gerekir. (Ben kanuna inanırım; fakat savcıya, mahkemeye inanmam) denir mi? Ortada bir kanun var ise, bunu hazırlayanlar var, onları tatbik eden mahkeme var anlama gelir. Samimi olarak Allahü tealaya inanıyorsa, normal olarak onun buyruk ve yasaklarına da inanması gerekir.

İstisnalar hariç, tüm fen adamları, bu kâinatın kendiliğinden var olmadığını, bir yaratıcısının bulunduğunu ittifakla bildirmişlerdir. Fen ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanoğlu, bir karıncayı, bir kuşu, bir arpa tanesini yaratamaz. Akıllı ve bilgili bir kimse, kâinata bakınca, oldukca intizamlı yaratıldığını görür. Bunun kendiliğinden olmadığını anlamış olur. Bir insan bir alet, bir makine yapınca bunun iyi mi ve nerelerde kullanılacağına dair bir prospektüsünü [tarifesini] de yanına koyar. Gene de anlaşılması zor ise, kullanmasını öğretecek kurslar açar. Bir makine yanlış kullanılırsa elden çıkar. Her şeyin yaratıcısı olan Cenab-ı Tanrı da, insan denilen bu çok önemli makineyi yaratıp başıboş bırakmamıştır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) [Müminun 115]

İnsan denilen makinenin de, bir kullanma tarifesi vardır. Bu da Allahü tealanın, peygamberleri vasıtasıyla gönderilmiş olduğu kitaplardır. Son Peygamber olan Muhammed aleyhisselama gönderilen kitabı ise Kur’an-ı kerimdir. Kur’an-ı kerim oldukca veciz olduğundan, Peygamber efendimiz bunu hadis-i şerifleri ile açıklamıştır. (Allaha inanıyorum) diyenin, onun gönderilmiş olduğu kitaplara, peygamberlere de inanması gerekir.

Ortada bir yaratı var ise, bu eseri normal olarak gerçekleştiren biri vardır. Bu eserin iyi mi kullanılacağını normal olarak bildirmiştir. Öldükten sonrasında başına gelecekleri düşünmeyene, kendisini sonsuz tehlikeye atana akıllı denebilir mi? Kur’an-ı kerimin oldukca yerinde, (Düşünmüyor musunuz?) diye uyarma edilmektedir. Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Aklı olmayanın dini de yoktur.) [Tirmizi]

(Akıllı kimse, Allah’a ve Peygamberine inanan ve ibadetlerini yapandır.) [İ. Muhber]

(Aklı olan kimse inanç eder.) [Beyheki]

Şu halde ben Allah’a inanıyorum diyen akıllı kimsenin, kitaplara ve peygamberlere de inanç etmesi ve ibadetlerini yapması, haramlardan kaçması gerekir. İmanın altı şartından birine bile inanmayan inanç sahibi olması imkansız. Ben yalnız Allah’a inanıyorum demesi kendini aldatmaktan başka şey değildir.

Tanrı’a inanıyormuş
Sual:
Deistlerden değişik olarak, dine, peygambere inanan ve Tanrı’ya inancının oldukca güçlü bulunduğunu söyleyen, fakat hiçbir ibadeti yapmayan, hiçbir haramdan sakınmayan bir kimsenin (Tanrı’ya inanıyorum) demesi doğru olabilir mi?
CEVAP
O, gene deist gibidir, Tanrı’a değil, hayâlindeki bir ilaha, robot benzer biçimde bir varlığa inanılmış olduğu anlaşılıyor. Robot değil de, her şeye gücü yeten, emrine uymayanları şiddetli şekilde cezalandıracak olan bir Tanrı’a inansaydı, gereği her neyse onu yapardı.

1- Akıllı bir kimse, yanan bir ateşe kendini atar mı? Ateşin kati olarak yaktığına inanılmış olduğu için kendini ateşe atmaz. Tanrı’ın, inanmayanı, emrini dinlemeyenleri ateşe atacağını bilen de, Tanrı’a inanıp emrine uyar.

2- Fikir param parça olacağını bilen kimse, kendini uçaktan aşağı atar mı? Atarsa ya aklı yoktur yada uçaktan düşenin öleceğine inanmıyor anlama gelir. Ölünce dirilmeye, suçluların Cehenneme gideceğine kati inanan kimse, iyi mi o şekilde asla inanmayan benzer biçimde rahatça gezebilir, haramı helâli iyi mi düşünmez? İmanı olsa, haramdan korkar.

3- Zehir içenin öleceğini kati bilen kimse, zehri gazoz benzer biçimde içer mi? İçerse, zehrin etki ettiğine inanmıyordur.

Bunun benzer biçimde sayısız örnek vardır. Bir şeyin büyük zararını bilen onu iyi mi yapar? Bu imansızlıktan kaynaklanmaz mı? (Tanrıya inancım oldukca güçlü) söylediği hâlde, hiçbir emrini yapmayan, yasak etmiş olduğu hiçbir şeyden kaçmayan kimse, iyi mi mümin olabilir?

Hâşâ Tanrı blöf yapmaz!
Sual:
Bir kimse, Tanrı’ın varlığına inanıp da, imanın öteki şartlarına, doğrusu meleklere, peygamberlere, kitaplara, Kıyamete ve Tanrı’ın sıfatlarına inanmasa, (Tanrı âcizdir, insan benzer biçimde varlıktır, O her şeyi bilmez, gökte oturur, istirahat eder) dese niye kâfir oluyor? Ben de bu şekilde inanıyor, Tanrı’ı inkâr etmiyorum, niye kâfir olayım? Acaba Tanrı, (Şunları meydana getiren kâfir olur) diyerek blöf mü yapıyor?
CEVAP
Bir ateist benzer biçimde, bu şekilde şey sormak yanlıştır. Hâşâ Allahü teâlâ için (Blöf mü yapıyor?) denmez. Blöf, karşısındaki kişiyi yanıltarak yada yıldırarak bir işten caydırmak için söylenen mesnetsiz söz yada takınılan aldatıcı tavır anlama gelir. Allahü teâlâ için bu şekilde çirkin söz söyleyen, derhal tevbe etmelidir.

Allahü teâlâ, imanın şartlarını bildiriyor. Resulü de bunu açıklıyor. Bir kimse, (Melek yok, Aden ve Cehennem yok) dese, Allahü teâlâyı yalanlamış, Ona inanmamış olur. O, her ne kadar (Tanrı vardır) dese de, hayâlindeki bir robota inanmış, kâmil sıfatları olan Allahü teâlâyı kabul etmemiş olur.

(Tanrı vardır, fakat her şeye gücü yetmez, her şeyi bilmez) demek sövgü olur. (Ben Tanrı’ı inkâr etmedim) demesinin önemi olmaz. Şeytan da Tanrı’ı inkâr etmemişti. Fakat bir emre karşı geldiği için, lanetlenip sonsuz cehennemlik oldu. Bunun benzer biçimde, küfre düşürücü söz söyleyip, (Ben Tanrı’ı inkâr etmiyorum) demek oldukca yanlıştır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/17/allaha-inandim-demek-yeter-mi/feed/ 0 5704
Çağdaş ne demek? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/17/cagdas-ne-demek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/17/cagdas-ne-demek/#respond Wed, 17 Jul 2019 06:08:58 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5702

Sual: Ateist, (İslamiyet’in bayanlara bakışı çağdışıdır. Müslümanların Tanrısı niye çağdaş değildir?) diyor. Çağdaş ne anlamına gelir?
CEVAP
Çağdaş olmak görecelidir. Bir dinsize nazaran, içki içmek, sarhoş olmak, bayanların son aşama açık gezmesi, deyyus olmak, din inanç tanımamak, haramdan sakınmamak çağdaş olmaktır.

Müslümana nazaran ise, hangi süre ve neresi olursa olsun, Allahü teâlânın komut ve yasaklarına uygun yaşamak, insanların da bu nimete ulaşması için çalışmaktır. Fakat hepimiz dinsizlerin istediği şekilde çağdaş olsa, Müslüman tek başına da kalsa onlara değil, Tanrı’ın emrine uyar. Çoğunluğa asla uymaz. Bundan dolayı şu âyet-i kerime mealini bilir:
(Yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan, seni Tanrı yolundan saptırırlar.) [Enam 116]

Buradan anlaşılıyor ki, insanların bir çok günah işliyor. Müslümana çağdışı diyenler, aslına bakarsak, (Bu çağdaki ahlaksızlıklarla sizin ilginiz yok, siz bunların dışındasınız, bunlar bizlere aittir) demek istiyorlar.

Ateist, Tanrı’ın varlığını kabul etmediği için Müslümanların Tanrısı diyor. Allahü teâlâ, bir tek Müslümanların değil, canlı cansız her şeyin yaratıcısı, âlemlerin rabbidir. O, Tanrı’ı inkâr etse de, Tanrı’ın yarattığı her şey, bir düzen içinde hareket ediyor, saat şeklinde işliyor. Asırlardan beri gezegenler hareket ediyor, Güneş ışık ısı saçıyor ve Dünya dönüyor. Ateist de, bunlara trene bakar şeklinde bakıyor. Hiçbirinden öğrenek almıyor.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/17/cagdas-ne-demek/feed/ 0 5702
Resulün sözü ne demek? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/16/resulun-sozu-ne-demek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/16/resulun-sozu-ne-demek/#respond Tue, 16 Jul 2019 00:04:51 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5696

Sual: Bir ateist, “Siz Kur’ana Tanrı’ın sözü diyorsunuz, fakat Kur’anda, Kur’anın Resulün sözü olduğu açıkça bildiriliyor. Hakka sûresinin 40. âyetinde, (Asla şüphesiz ki bu Kur’an, oldukca şerefli bir Resulün sözüdür) deniyor. Kur’an doğru söylüyorsa, Kur’an Resulün sözüdür. Kur’an yanlış söylüyorsa aslına bakarsan Kur’ana saygınlık edilmez” diyor. O âyette niye Kur’an Resulün sözüdür deniliyor?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri, (Bid’at ehli Kur’anı anlayamaz. Kur’an kalbdeki bir nurla anlaşılır. Bid’at ehlinin kalbinde bu nur olmaz) buyuruyor. Bid’at ehli anlamazsa, inkârcı ateist asla anlamaz. Anlamadığı da, yukarıdaki ifadesinden anlaşılıyor. O âyetin devamındaki âyetlerde, (Kur’an, ozan sözü de, kâhin sözü de değildir. O, âlemlerin Rabbi tarafınca indirilmiştir) buyuruluyor. (Hakka 41, 42, 43)

Daha sonraki âyetlerde de, Peygamberin ona ilave bir şey yapamayacağı bildiriliyor. (Hakka 44-46)

O âyet, tefsirlerde şöyleki açıklanıyor:
(Kur’an, şerefli bir peygamberin Tanrı’tan getirmiş olduğu kelam-ı ilahidir.) [Hakka 40 – Beydavi]

Ateistler benzer biçimde, Selefiler de, Kur’andaki bu şekilde ifadeleri anlayamıyorlar. O âyetten önceki yada sonraki âyetleri okumuyorlar yada okusalar da görmezlikten geliyorlar. Âyette kelime olarak ne yazıyorsa, anlamının o bulunduğunu söylüyorlar. Örnek olarak, (Tanrı’ın eli var) diyorlar. (Anarşist, üç polisi öldürdü demek şirktir) diyerek şu dört âyeti kanıt gösteriyorlar:
(Dirilten de, öldüren de sadece Odur.) [Mümin 68]

(Dirilten ve öldüren, yalnız Odur.) [Yunus 56]

(Ölüm zamanında insanı, Allahü teâlâ öldürüyor.) [Zümer 42]

(Muharebede öldürülenleri siz değil, Tanrı öldürdü.) [Enfal 17]

İnsanları Azrail aleyhisselamın öldürmüş olduğu bildiriliyor. Bir âyet-i kerime meali:
(Öldürmek için vekil yapılmış olan melek sizi öldürüyor.) [Secde 11]

Demek ki bu âyet-i kerime mecazdır. İnsanların birbirini öldürmüş olduğu de bildiriliyor. İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Âdem aleyhisselamın oğlu, kardeşini öldürdü.) [Maide 30](Davud, Calut’u öldürdü.) [Bekara 251]

Son iki âyet-i kerimeye bakılırsa, (Anarşistler üç polisi öldürdü) demek şirk olmuyor. Selefiler, Kur’an-ı kerimdeki mecaz ve deyimleri gerçek manasında anlayınca bu şekilde çıkmaza düşüyorlar. Yukarıdaki âyette ölüleri diriltenin Allahü teâlâ olduğu, şu âyette ise İsa aleyhisselamın ölüleri dirilttiği bildiriliyor:
(Tanrı’ın izniyle ölüleri diriltirim.) [Âl-i İmran 49]

Selefiler bu inceliği anlamadıkları için, Müslümanları şirkle damgalıyorlar.

Ateist de, Kur’anı Resulün sözü olarak anlıyor. Hâlbuki orada, (Tanrı kelamı olan Kur’anı şerefli Peygamber size bildiriyor) denmek isteniyor. Ateistin bu inceliği anlaması normal olarak zor olsa gerek. Idrak edebilecek kapasitesi olsa, aslına bakarsan ateist olmaz, bir karınca yada bir arpa tanesini yapmaktan âciz iken, şu çok büyük kâinatın kendiliğinden var bulunduğunu söyleyerek yaratıcıyı inkâr etmezdi.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/16/resulun-sozu-ne-demek/feed/ 0 5696
Bir bilene sor demek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/11/bir-bilene-sor-demek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/11/bir-bilene-sor-demek/#respond Thu, 11 Jul 2019 19:46:43 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5676

Ateist diyor ki:
Sual:
Tanrı, inanmıyorsan bir bilene sor der. Bir bilen kim ki?
Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonrasında Arş’a istivâ eden (ona hükmeden) Rahmân’dır. Bunu bir bilene sor. (Furkan 59)
CEVAP
Bir bilene sor diye çeviri edilen kısmın, âyetteki orijinali, (Fes’el bihi habira) ifadesidir. Habir = haberdar olan, bilen yada her şeyi bilen anlamına gelir. Bir bilen diye çeviri edilince yanlış anlaşılabiliyor.

Meal yazanların meşhurlarından Elmalılı Hamdi Yazır şöyleki çeviri etmiş:
Gökleri yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonrasında Arş’a hükmeden Rahmân’dır. Haydi ne dileyeceksen o her şeyden haberdar olan (Rahmân)dan dile. (Furkan 59)

Eski İstanbul müftüsü Ali Fikri Yavuz’un tercümesi de şöyledir:
O Tanrı’tır ki, göklerle yeri ve aralarında olanları altı günde yarattı; sonrasında Arş’ın üstünde hükümran oldu. O Rahman’dır. Artık bu yaratma işlerini, her şeyi bilenden (Habîr’den) sor. (Furkan 59)

Tercümenin birinde her şeyden haberdar olandan sor, ötekinden ise her şeyi bilenden sor diye çeviri edilmiş ki ikisi de aynı anlamdadır. Şu demek oluyor ki bu yaratılışları sadece Allahü teâlâ bilir anlamına gelir.

Gene meal yazanların meşhurlarından olan Hasan Basri Çantay’ın meali de şöyledir:
O, gökleri ve yeri aralarında olan şeyleri altı günde yaratan, sonrasında (emri) arş üstünde hükümrân olandır. Rahmandır (rahmeti umumîdir). Bunu (Onun sıfatlarından) haberdâr olana sor. (Furkan 59)

Bu çeviri ikisinden farklıdır. Ayraç içine almış olduğu (onun sıfatlarından) ifadesi manayı değiştiriyor. Manasını değiştirse de, gene yukarıdakilere benzemektedir. Allahü teâlânın sıfatlarını iyi bilenler bunu sadece anlayabilir, [ateistler anlayamaz] benzer biçimde bir mana çıkıyor.

Burada yanlış yada tutarsız bir durum yoktur. Buranın neresi eleştiri ediliyor ki?

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/11/bir-bilene-sor-demek/feed/ 0 5676
O Müslümansa, ben değilim demek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/07/o-muslumansa-ben-degilim-demek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/07/o-muslumansa-ben-degilim-demek/#respond Sun, 07 Jul 2019 15:28:03 +0000 Dinimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5656

Sual: Bir dost, Müslümanların işlediği yanlış işleri, günahları görünce, (Bu şekilde Müslümanlık olmaz. Onlar Müslümansa ben Müslüman değilim. Ben Müslümanlığı bırakıyorum) dedi. Dostum haklı değil mi?
CEVAP
Dostunuz asla haklı değildir. Kötüden örnek olmaz. Niye evliya zatlar örnek alınmıyor da, fena kimselere bakılıyor? Müslümanların yaptıkları yanlış işlerden dolayı Müslümanlık suçlanamaz. Müslümanlık, Allahü teâlânın dinidir. Hâşâ o yanlış işleri Allahü teâlâ mı bildiriyor ki, (Müslümanlığı bırakıyorum) diyor? Arkadaşınızın, (Onlar eğri Müslüman, fakat ben İmam-ı Gazalî ve Seyyid Abdülkadir-i Geylanî hazretleri benzer biçimde doğru Müslüman olmak isterim) demesi lazımdı. Müslümanlığı en iyi şekilde yaşaması lazımdı. Eğri Müslümanlar da var diye, o Müslümanlıktan iyi mi çıkar? Onlar zemzem içse, ben içmem denir mi? Müslümanların içinde eğri kimseler de var ise, Müslümanlığın suçu ne? Eğer kendisi doğruysa, (Ben en iyi bir Müslüman olacağım) demesi gerekir. Ben Müslümanlığı bırakıyorum denir mi? Müslümanlığı sadece ahmak olan, kâfir olan bırakır. (Gâvura darılıp oruç yenmez) diye bir atasözü var. Müslümana kızıp da, dinden çıkmak, kendine zarar vermek fazlaca yanlış olur.

Arkadaşınızın Müslüman maskeli gizli saklı İngiliz casuslarından etkilendiği anlaşılıyor. Şu sebeple bu şekilde provokatörce konuşmak onların meşhur taktiğidir. Bir kısmına bu fena işleri yaptırırlar, öteki kısmı da yaygarayı basar, (Bunlar Müslümansa biz değiliz, Müslümanlık buysa bırakıyoruz) derler. Aslına bakarsan Müslüman değillerdi. Maksatları dostunuz benzer biçimde bu oyuna gelenleri avlamaktır. Papazları buna (ürün elde etmek) diyorlar. Şu sebeple ikinci aşamada bunlar Hristiyanlaştırılmaya çalışılacaktır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/07/o-muslumansa-ben-degilim-demek/feed/ 0 5656