allah – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Sun, 25 Aug 2019 08:48:29 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Dini kuralları koyan Allah’tır https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/25/dini-kurallari-koyan-allahtir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/25/dini-kurallari-koyan-allahtir/#respond Sun, 25 Aug 2019 08:48:29 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5889

Sual: (Türk milleti fukara olduğundan hacca gitmemesi gerekir. Zira dinimiz israfı yasaklıyor) diyorlar. Bunlara iyi mi yanıt vermeli?
CEVAP
Dini inançları bozmak için dört koldan saldırıya geçilmiştir. Her gün yeni bir şey çıkarılarak itikadımız, amelimiz zedeleniyor. “Hayzlı iken Kur’an okunması mümkün, oruç tutulur” benzer biçimde, dört delile (Kitaba, sünnete, icmaya ve kıyasa) aykırı fikirler üretilirken, şimdi de, hac ibadeti bozulmaya çalışılıyor. Türk milleti fukara olduğundan hacca gitmemesi gerekirmiş. Zira dinimiz israfı yasaklıyormuş. Acaba bu sözlerinde içtenlik eseri var mıdır? Samimi isen, niye Bodruma, Avrupa’ya, ABD’ya eğlenmeye gidiyorsun? Niye yoksulları gözetmeyip de, festivaller ardında koşuyor, yılbaşı eğlenceleri düzenleme ediyor, devrilen çamlar altında, şarap fıçılarını boşaltıyor ve sabaha kadar kumar oynuyorsun?

Haccı engellemekle yoksulluk önlenemez. Peygamber efendimiz, yoksulluğu önlemenin yolunu bildirmiş, (Zenginlerin zekatı, fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teâlâ fakirlerin rızkını başka yollardan verirdi. Aç kalan fukara var ise, zenginlerin zulmü yüzündendir) buyurmuştur. Demek ki zenginler zekatını yerli yerince verse, haccı engellemeye lüzum kalmayacak ve aç kalan fukara de bulunmayacaktır.

Emekli vaiz adı altında bir başkası da, (Diyanet düşünce üretemiyor) diyerek, dinimizi bozmaya çalışıyor. (İslam dünyası aklını kullanmalı, yüzyıllardan beri, paslanan, çürüyen ve işlevini yitiren o akıldışı kilitleri söküp atmalı) diyor. Paslanan, çürüyen ne diye merak ettik. Baktık ki, bunlar, dinimizin, hac, kurban, tesettür benzer biçimde emirleri imiş. (Hacca gidecekler, kurban kesecekler, evsizlere, yoksullara yardım etmeli) diyor.

Dini kuralları koyan Allahü teâlâdır. Yüce Rabbimiz, toplumda yoksulların olacağını hâşâ bilmiyor muydu? (Bir toplumda yoksul varken, hacca gidilmez, kurban kesilmez) diyemez miydi? Demediğine nazaran, kurban derilerine haiz çıkma hevesi benzer biçimde, kurbanın kendisine de, hac paralarına da sahiplenmek mı istiyor?

Bu iş olmayınca da, (Hani İslamiyet akıl diniydi? Niye aklını kullanmıyorsun? Akıl yolunu seçerek kurban ve hac paralarını niye yoksullara vermiyorsun) diyor. Felsefecileri ve sapık fırkalardan mutezileyi övüyor.

(Farabi, İbni Sina, İbni Rüşt benzer biçimde düşünürler, İslamlığı hep aklın ve yaşanmış olan dünyanın, insansal gereklerin aynasına tutarak değerlendirdiler. O dönemlerin ürünü olan Mutezile, inançta yazgıcılığı (kaderciliği) reddederek, İslamın akılsal yol ve yöntemlerle kurumlaşmasına çalıştı) diyerek kaderi de inkâr ediyor. Alınyazısı, Allahü teâlânın insanların başlarına gelecek işleri bilmesi ve bu bilgisinin bir kitaba [levh-i mahfuza) yazılması anlamına gelir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Tanrı her canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. Hepsi açık bir kitapta [levh-i mahfuzda] dır.) [Hud 6]
(Yaptıkları minik büyük her şey, satır satır kitaplarda yazılmıştır.)
[Kamer 52, 53]

Bu ve aynı birçok âyet vardır. Fakat inanan kim? Adam, hep Kur’an Kur’an der fakat ya Kur’ana inanmaz yada onu istediği benzer biçimde yorumlar.

(İmam-ı Gazali’nin kilitlediği akıl kapısını açmak gerekir) diyerek de, nakli esas alan âlimlere dil uzatıyor. Emekli vaizin aklı var da, imam-ı Gazali yada diğeri âlimlerin aklı yok mu idi? Adam, (Benim düşüncemde olan akıllı, benim benzer biçimde düşünmeyen akılsızdır) demek istiyor.

(Örtünme Kur’anda bir devrin, bir olayın zorunluluğu olarak vardır. Fakat günümüzde o zorunluluklar bazı yasal ve yaşamsal önlemlerle, gereklerle başkalaşmıştır. O halde hepimiz Avrupalı benzer biçimde giyinmelidir) diyerek tesettüre de dil uzatıyor.

Allahü teâlânın tam olarak gönderilmiş olduğu dinde noksanlık arayanlar, kendi yüzkaralarını ortaya çıkarmış olurlar.

Sual:
Bir gazetede yazarın biri, şeytan taşlamadaki izdihamı önlemek için haccın üç ay içinde yapılmasını teklif ediyor. Bu, dini değişiklik yapmak değil midir?
CEVAP
Bazı kimseler, orucu da kısaltmak için epey uğraştılar. “Oldukça oruç tutuyoruz. Güneş doğana kadar yiyip içmeliyiz” dediler. “Yazları oruç tutmak zor olsa gerek. Kışın tutulmalı” benzer biçimde tekliflerle gelmek için hazırlanıyorlar. Bunların aslolan maksatları, dini bozmaktır. Dinimizde eksiklik yoktur. Orucun hangi ayda tutulacağı, haccın hangi günde yapılacağı açıkça bildirilmiştir.

Allahü teâlânın kemale erdirdim söylediği dinde eksiklik arayanlar, şu âyete inanmamış olurlar:
(Bugün, dininizi kemale erdirdim, ikmal ettim. Size olan nimetlerimi tamamladım ve sizin için din olarak İslamı seçtim.) [Maide 3]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/25/dini-kurallari-koyan-allahtir/feed/ 0 5889
Meal Allah kelamı mıdır? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/01/meal-allah-kelami-midir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/01/meal-allah-kelami-midir/#respond Wed, 31 Jul 2019 21:05:44 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5772

Sual: Kur’an-ı kerim benzer biçimde, mealler de Allah kelamı mıdır? Namazda okunabilir mi?
CEVAP
Allah kelamı olmadığı için namazda okunamaz. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın kelamı olan Kur’an-ı kerimi okurken ağızdan çıkan harfler, ateş demeye benzer. Ateş demek kolaydır, fakat ateşe kimse dayanamaz. Bu harflerin mânâları da böyledir. Bu harfler, başka harflere benzemez. Bu harflerin mânâları meydana çıksa, yedi kat yer ve yedi kat gök dayanamaz. Allahü teâlâ kendi sözünün büyüklüğünü, güzelliğini bu harflerin içine saklayarak insanlara göndermiştir. (K. Mutluluk)

Kur’an-ı kerimi idrak etmek, murad-ı ilahiyi idrak etmek anlama gelir. Meal ise, yazarın âyet-i kerimeden kendi anladığını bildirmesi anlama gelir. Doğrusu mealle, murad-ı tanrısal öğrenilmiş olmaz, aksine o meali yazanın düşüncelerine tutsak olunur.

Kur’an-ı kerimi doğru idrak etmek için, Peygamber efendimizin açıklamasına gerekseme vardır. Yoksa Peygamber efendimizin gönderilmesine lüzum kalmaz, Arapça bilenler aslından, bilmeyenler de mealinden okuyarak inanç ve ibadetlerini buna nazaran yapardı. Kur’an-ı kerimde Peygamber efendimize hitaben mealen, (Kur’anı insanlara beyan edesin, açıklayasın diye sana indirdik) buyuruluyor. Huccetullahi alel-âlemin kitabında bildirildiğine nazaran, buradaki beyan etmek, âyet-i kerimeleri başka kelimelerle ve başka şekilde anlatmak anlama gelir. Eğer hepimiz Kur’an-ı kerimi doğru olarak anlasaydı, 72 sapık fırka ortaya çıkmaz, hepimiz doğru itikada haiz olur, Ehl-i sünnet itikadında olurdu. Hepimiz değişik anladığı ve değişik çeviri etmiş olduğu içindir ki, 72 sapık fırka meydana çıkmıştır. Kur’an-ı kerim sağlamdır diye, meallerine de sağlamdır denilemez. Meal okumakla, Kur’an-ı kerimde nelerin anlatıldığı da doğru olarak öğrenilemez. Tabir caizse, Kur’an-ı kerim anayasa gibidir. Doğrusu kanunlar, tüzükler, yönetmelikler olmasa, sırf anayasa ile suçlular cezalandırılamaz.

Nakli esas alan fıkıh, kelam, tasavvuf, terbiye, ilmihal, siyer kitaplarında, Kur’an-ı kerimde bildirilen tüm hususlar, detaylı olarak, Peygamber efendimizin hadis-i şerifleri, Ehl-i sünnet âlimlerinin açıklamaları esas alınarak bildirilmiştir. Kur’an-ı kerimde neler anlatıldığı, doğru olarak sadece bu kitaplardan öğrenilir.

Osmanlı İslam düşmanı mı?
Bir başka husus da, asırlardır, İslam âlimleri, günümüzde olduğu şekilde meal yazmamışlardır. 600 senelik Osmanlı’da da meal yazılmamıştır. Daha önceki Müslümanlar da yazmamıştır. Meal yazılmasına ilk olarak gayrimüslimler önayak olmuş, sonrasında çeşitli maksatlarla meal enflasyonu adım atmıştır. Acaba meal yazmayan Osmanlılar, İslam düşmanı mıydı? Meale karşı olmayı Kur’an-ı kerime karşı olmak benzer biçimde gösterenler, bu kadarını da düşünemiyorlar mı?

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/01/meal-allah-kelami-midir/feed/ 0 5772
Allah’a inandım demek yeter mi? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/17/allaha-inandim-demek-yeter-mi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/17/allaha-inandim-demek-yeter-mi/#respond Wed, 17 Jul 2019 16:09:58 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5704

Sual: Bir dost, (Hiçbir şey kendiliğinden olamayacağı için Allah’a inanıyorum, fakat dinlere, peygamberlere, kitaplara, ahirete inanmıyorum) diyor. Bu şekilde düşünen Allah’a inanmış sayılır mı?
CEVAP
O, kesinlikle Allah’a inanmıyor. Nasreddin Hocanın, (Doğduğuna inanıyorsun da, öldüğüne niye inanmıyorsun) söylediği benzer biçimde, (Ben öğrenciyim; fakat öğretmene, derse, imtihana inanmam) denir mi? Talebe ise, öğretmene, derse inanması gerekir. (Ben kanuna inanırım; fakat savcıya, mahkemeye inanmam) denir mi? Ortada bir kanun var ise, bunu hazırlayanlar var, onları tatbik eden mahkeme var anlama gelir. Samimi olarak Allahü tealaya inanıyorsa, normal olarak onun buyruk ve yasaklarına da inanması gerekir.

İstisnalar hariç, tüm fen adamları, bu kâinatın kendiliğinden var olmadığını, bir yaratıcısının bulunduğunu ittifakla bildirmişlerdir. Fen ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanoğlu, bir karıncayı, bir kuşu, bir arpa tanesini yaratamaz. Akıllı ve bilgili bir kimse, kâinata bakınca, oldukca intizamlı yaratıldığını görür. Bunun kendiliğinden olmadığını anlamış olur. Bir insan bir alet, bir makine yapınca bunun iyi mi ve nerelerde kullanılacağına dair bir prospektüsünü [tarifesini] de yanına koyar. Gene de anlaşılması zor ise, kullanmasını öğretecek kurslar açar. Bir makine yanlış kullanılırsa elden çıkar. Her şeyin yaratıcısı olan Cenab-ı Tanrı da, insan denilen bu çok önemli makineyi yaratıp başıboş bırakmamıştır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) [Müminun 115]

İnsan denilen makinenin de, bir kullanma tarifesi vardır. Bu da Allahü tealanın, peygamberleri vasıtasıyla gönderilmiş olduğu kitaplardır. Son Peygamber olan Muhammed aleyhisselama gönderilen kitabı ise Kur’an-ı kerimdir. Kur’an-ı kerim oldukca veciz olduğundan, Peygamber efendimiz bunu hadis-i şerifleri ile açıklamıştır. (Allaha inanıyorum) diyenin, onun gönderilmiş olduğu kitaplara, peygamberlere de inanması gerekir.

Ortada bir yaratı var ise, bu eseri normal olarak gerçekleştiren biri vardır. Bu eserin iyi mi kullanılacağını normal olarak bildirmiştir. Öldükten sonrasında başına gelecekleri düşünmeyene, kendisini sonsuz tehlikeye atana akıllı denebilir mi? Kur’an-ı kerimin oldukca yerinde, (Düşünmüyor musunuz?) diye uyarma edilmektedir. Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Aklı olmayanın dini de yoktur.) [Tirmizi]

(Akıllı kimse, Allah’a ve Peygamberine inanan ve ibadetlerini yapandır.) [İ. Muhber]

(Aklı olan kimse inanç eder.) [Beyheki]

Şu halde ben Allah’a inanıyorum diyen akıllı kimsenin, kitaplara ve peygamberlere de inanç etmesi ve ibadetlerini yapması, haramlardan kaçması gerekir. İmanın altı şartından birine bile inanmayan inanç sahibi olması imkansız. Ben yalnız Allah’a inanıyorum demesi kendini aldatmaktan başka şey değildir.

Tanrı’a inanıyormuş
Sual:
Deistlerden değişik olarak, dine, peygambere inanan ve Tanrı’ya inancının oldukca güçlü bulunduğunu söyleyen, fakat hiçbir ibadeti yapmayan, hiçbir haramdan sakınmayan bir kimsenin (Tanrı’ya inanıyorum) demesi doğru olabilir mi?
CEVAP
O, gene deist gibidir, Tanrı’a değil, hayâlindeki bir ilaha, robot benzer biçimde bir varlığa inanılmış olduğu anlaşılıyor. Robot değil de, her şeye gücü yeten, emrine uymayanları şiddetli şekilde cezalandıracak olan bir Tanrı’a inansaydı, gereği her neyse onu yapardı.

1- Akıllı bir kimse, yanan bir ateşe kendini atar mı? Ateşin kati olarak yaktığına inanılmış olduğu için kendini ateşe atmaz. Tanrı’ın, inanmayanı, emrini dinlemeyenleri ateşe atacağını bilen de, Tanrı’a inanıp emrine uyar.

2- Fikir param parça olacağını bilen kimse, kendini uçaktan aşağı atar mı? Atarsa ya aklı yoktur yada uçaktan düşenin öleceğine inanmıyor anlama gelir. Ölünce dirilmeye, suçluların Cehenneme gideceğine kati inanan kimse, iyi mi o şekilde asla inanmayan benzer biçimde rahatça gezebilir, haramı helâli iyi mi düşünmez? İmanı olsa, haramdan korkar.

3- Zehir içenin öleceğini kati bilen kimse, zehri gazoz benzer biçimde içer mi? İçerse, zehrin etki ettiğine inanmıyordur.

Bunun benzer biçimde sayısız örnek vardır. Bir şeyin büyük zararını bilen onu iyi mi yapar? Bu imansızlıktan kaynaklanmaz mı? (Tanrıya inancım oldukca güçlü) söylediği hâlde, hiçbir emrini yapmayan, yasak etmiş olduğu hiçbir şeyden kaçmayan kimse, iyi mi mümin olabilir?

Hâşâ Tanrı blöf yapmaz!
Sual:
Bir kimse, Tanrı’ın varlığına inanıp da, imanın öteki şartlarına, doğrusu meleklere, peygamberlere, kitaplara, Kıyamete ve Tanrı’ın sıfatlarına inanmasa, (Tanrı âcizdir, insan benzer biçimde varlıktır, O her şeyi bilmez, gökte oturur, istirahat eder) dese niye kâfir oluyor? Ben de bu şekilde inanıyor, Tanrı’ı inkâr etmiyorum, niye kâfir olayım? Acaba Tanrı, (Şunları meydana getiren kâfir olur) diyerek blöf mü yapıyor?
CEVAP
Bir ateist benzer biçimde, bu şekilde şey sormak yanlıştır. Hâşâ Allahü teâlâ için (Blöf mü yapıyor?) denmez. Blöf, karşısındaki kişiyi yanıltarak yada yıldırarak bir işten caydırmak için söylenen mesnetsiz söz yada takınılan aldatıcı tavır anlama gelir. Allahü teâlâ için bu şekilde çirkin söz söyleyen, derhal tevbe etmelidir.

Allahü teâlâ, imanın şartlarını bildiriyor. Resulü de bunu açıklıyor. Bir kimse, (Melek yok, Aden ve Cehennem yok) dese, Allahü teâlâyı yalanlamış, Ona inanmamış olur. O, her ne kadar (Tanrı vardır) dese de, hayâlindeki bir robota inanmış, kâmil sıfatları olan Allahü teâlâyı kabul etmemiş olur.

(Tanrı vardır, fakat her şeye gücü yetmez, her şeyi bilmez) demek sövgü olur. (Ben Tanrı’ı inkâr etmedim) demesinin önemi olmaz. Şeytan da Tanrı’ı inkâr etmemişti. Fakat bir emre karşı geldiği için, lanetlenip sonsuz cehennemlik oldu. Bunun benzer biçimde, küfre düşürücü söz söyleyip, (Ben Tanrı’ı inkâr etmiyorum) demek oldukca yanlıştır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/17/allaha-inandim-demek-yeter-mi/feed/ 0 5704
Allah bilinmez mi? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/17/allah-bilinmez-mi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/17/allah-bilinmez-mi/#respond Wed, 17 Jul 2019 01:08:31 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5701

Sual: Ateist diyor ki: “Hem Tanrı bilinemez deniyor, hem de Tanrı hakkında birçok şeyler söyleniyor. Bu çelişki değil mi?”
CEVAP
Müslümanlar, sadece Allahü teâlânın bildirdiklerini bilir, bildirmediklerini normal olarak bilmesi imkansız. Çelişki bunun neresindedir?

Sözgelişi bilinenlerden bazısı şunlardır:
1-
Allahü teâlâ, vacib-ül-vücud [varlığı lazım olan], hakiki mabud ve tüm varlıkların yaratıcısıdır. Ondan başka ilah yoktur. Allahü teâlâ zamandan, mekândan münezzehtir. Hiçbir şeye benzemez.

2- Her şeyi yoktan yaratan Allah’tır.

3- Herkesi öldürecek, diriltecek, hesaptan sonrasında Cennete yada Cehenneme yollayacaktır. Aden de Cehennem de sonsuzdur. Allah’a inananlar Cennette, inanmayanlar Cehennemde sonsuz kalacaktır.

Allah’ın zatî sıfatları altıdır: Vücud, Kıdem, Kalım, Vahdaniyyet, Karşıcılık-ün lil-havadis, Kıyam bi-nefsihi. [Vücud var olmak, Kıdem varlığının öncesi olmamak, Kalım varlığı sonsuz olmak, asla yok olmamak, Vahdaniyyet ortağı, aynı olmamak, Karşıcılık-ün lil-havadis hiçbir şeyinde, hiçbir mahlûka, hiçbir bakımdan benzememek, Kıyam bi-nefsihi varlığı kendinden olmak, hep var olması için, hiçbir şeye muhtaç olmamaktır.]

Sübutî sıfatları sekizdir: Yaşam, İlm, Sem’, Basar, Kudret, İrade, Kelam, Tekvin. [Yaşam diri olmak, İlm bilmek, Sem’ işitmek, Basar görmek, Kudret gücü yetmek, İrade istemek, Kelam söylemek, Tekvin yaratmaktır.] Bu sıfatları da kadimdir.

Bildirilenlerden başkasını ise, insanoğlunun bilmesi mümkün değildir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İnsan, insanların yaratanını iyi mi kavrayabilir? Mahlûk olan [yaratılmış olan], hep var olandan ne anlayabilir? Yokluktan gelen, yok olmayandan ne elde edebilir? Tâhâ sûresinin 110. âyetinde mealen, (Onu anlayamazlar, kavrayamazlar) buyuruldu. (1/173)

At da mahluk, insan da yaratıktır. At, bir mahluk olan insanı iyi mi idrak etsin ki? İnsan da bir yaratıktır, yaratanını iyi mi bilebilir? Hayvan, bir mahluk olan insanı yada kendi benzer biçimde mahluk olan bir hayvanı anlayamadığı benzer biçimde, insan ise mahluk olmayan Allah’ı iyi mi anlamış olur?

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/17/allah-bilinmez-mi/feed/ 0 5701
Allah salevat getirir mi? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/15/allah-salevat-getirir-mi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/15/allah-salevat-getirir-mi/#respond Sun, 14 Jul 2019 23:03:06 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5691

Sual: Ahzab sûresi 56. âyette, Allah’ın, peygambere salevat getirmiş olduğu yazıyor. Allah salevat getirir mi asla?
CEVAP
O âyet-i kerimenin meali şöyledir:
(Allah ve melekleri, Nebiye salât ederler. Ey müminler, siz de, ona salât edin.) [Ahzab 56]

Salât, yakarış, övme, rahmet, şefaat şeklinde anlamlara gelir. Bu âyet-i kerimede Allahü teâlânın, Peygamber efendimizi övdüğü, ona rahmet etmiş olduğu bildiriliyor. Meleklerin salâtı ise, ona duadır. Müminlerinki ise, onun şefaatini talep etmektir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/15/allah-salevat-getirir-mi/feed/ 0 5691
Allah beddua eder mi? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/14/allah-beddua-eder-mi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/14/allah-beddua-eder-mi/#respond Sun, 14 Jul 2019 07:59:20 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5688

Sual: Niçin Allah, Kur’anda, nalet olsun, Allah kahretsin benzer biçimde ifadeler kullanıyor?
CEVAP
Kahretmek, Arapçada bir deyimdir. Birini kötülemek, kısaca onun oldukça fena biri bulunduğunu bildirmek için, Allah kahretsin denir. Kur’an-ı kerim, o halkın lisanıyla indi. Başka türlü bildirilse anlaşılmaz. Halkın lisanıyla söylenirse anlaşılır. Kahretsin kelimesini, şimdi anlaşılan benzer biçimde, helak etsin manasında idrak etmek yanlış olur. Allahü teâlâ helak ederse, kim engel olabilir ki? Aslına bakarsanız o manada kahrettiklerini, (filan kavmi helak ettik, yerin altına geçirdik) diye ek olarak onlarca kere bildirmektedir.

Allahü teâlâ, birçok âyetinde, din düşmanlarına nalet etmiş, kısaca o kulların rahmetten uzak bulunduğunu bildirmiştir. Bazıları şöyledir:
(Allah’ın lâneti, inkâr edenlerin üstüne olsun.) [Bekara 89]

(Biz, kitapta açıkça belirttikten sonrasında, indirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti gizleyenler var ya, işte onlara, hem Allah nalet eder, hem de tüm nalet ediciler nalet eder.) [Bekara 159]

(Allah inkârları yüzünden onlara [Yahudilere] nalet etmiştir.) [Nisa 46]

(Yahudiler, Allahın eli sıkı dedikleri için nalet onlara.) [Maide 64]

(Yahudiler, Üzeyr’e, Hristiyanlar da Mesih’e Allah’ın oğlu dediler. Daha önceki kâfirlerin [“melekler Allah’ın kızlarıdır” diyenlerin] sözlerine benziyor. Allah onları kahretsin! Iyi mi da sapıtıyorlar.) [Tevbe 30]

(Allah’ın laneti zalimlerin üstüne olsun!) [Araf 44]

(Bozgunculara nalet olsun.) [Rad 25]

(Allah ve Resulünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiştir.) [Ahzab 57]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/14/allah-beddua-eder-mi/feed/ 0 5688
Allah’ın Kanunları değişmez https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/10/allahin-kanunlari-degismez/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/10/allahin-kanunlari-degismez/#respond Wed, 10 Jul 2019 03:44:07 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5668

Ateist diyor ki:
Sual:
Tanrı’ın kanunları değişmez diye bir oldukca âyet var. Tutarsız olarak, biz hükümleri değiştiririz diye de âyetler var. Madem daha iyisini getirecektir, niçin onu baştan getirmemiştir? Ya da benzerini getirmeye niçin gerek görmüştür? İşte âyetler:
Tanrı’ın kanununda asla bir değişim bulamazsın. (Ahzab 62, Fetih 23, Fatır 43)
Benim katımda söz değişmez ve ben kullara asla zulmedici değilim. (Kaf 29)

Kanunlarının değişeceğini bildirdiği âyetler de şunlar:
Herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır yada unutturursak, onun yerine daha hayırlısını yada onun benzerini getiririz. (Bekara 106)
Tanrı, dilediğini siler, dilediğini değiştirmez. Ana kitap Ondadır. (Ra’d 39)
CEVAP
Ateist, şapla şekeri karıştırıyor. Kur’an-ı kerimde Tanrı’ın kanunu diye sünnetullah tabiri geçer. Bir hükmün yürürlüğe konulması yada yürürlükten kaldırılması ayrı, Tanrı’ın kanunu ayrıdır. Tanrı’ın kanunu tabiri, şimdi doğa kanunu denen şeylerdir. Yer çekimi, dünyanın ve gezegenlerin dönüşü şeklinde kanunlardır, bir de imanla ilgili hususlardır. Allahü teâlâ Hazret-i Âdem’den beri gelen tüm Peygamberlere aynı imanı bildirmiştir. Her Peygamber müslüman idi. Asla değişim yoktur. İslamiyet’ten önceki dinlerin fena insanoğlu tarafınca bozulması ayrı şeydir. Bunun üstüne Allahü teâlâ son olarak ve kıyamete kadar kalımlı olmak suretiyle, önceki inanç esaslarına da imanı içinde bulunduran İslamiyet’i göndermiş ve bir tek buna imanı emretmiştir. Fakat amele ilişik hususlarda değişim olmuştur. Örneğin iç yağı Yahudilere haram idi, Müslümanlara helal kılındı. İçki daha ilkin özgür idi, Müslümanlara haram kılındı. Bunlar amele ilişik hükümlerdir. (Biz bir âyetin hükmünü kaldırırsak) âyeti amele ilişik hükümler için geçerlidir. Bunlar değişmeyen kanunlar değildir. (Benim katımda söz değişmez) âyetinde bildirilen, Tanrı’ın sözünden dönmemesi, bir sefer razı olduğundan rızasını geri almaması, Cennete ve Cehenneme gideceklerin vasfı şeklinde değişmez şeylerdir. Kâfirler her devirde Cehennemlik idi, inanç edenler her devirde Cennetlik idi. Değişmeyen bunlardır.

Yahudilere cumartesi günü avlanmak haram idi. Müslümanlara bunu özgür bıraktı. Bunlar imanla ilgili hususlar değildir. Her millete amele ilişik değişik hükümler bildirilmiştir. Ateist bu tarz şeyleri bilmediği için, üç değişik âyeti aynı kefeye koymaktadır.

(Tanrı dilediğini siler)
âyeti ise, bunlardan tamamen farklıdır. Kaza yazgı ile ilgilidir. İnsanların başına gelecek vakalar, doğacakları, ölecekleri ve ne iş yapacakları şeklinde tüm bilgiler, levh-i mahfuz denilen bir kitaptadır. Bu kitaptaki bilgilere yazgı deniyor. Yazgı hakkında birçok âyet-i kerime vardır. Kaza-i muallak, levh-i mahfuzda yazılıdır. Eğer o kimse, iyi amel yapmış olup duası kabul olursa, o kaza değişmiş olur. Hadis-i şerifte de, (Yazgı, önlem ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan yakarış, o bela gelirken insanı korur) buyuruldu. (Taberani)

Alın yazısı iki türlüdür:
Biri yakarış ile, sadaka vermekle, iyilik etmekle değişmiş olur. Biri ise asla değişmez. Örneğin evlenmemiz, iş sahibi olmamız ya değişen kısımdandır yada değişmeyen, biz bilemeyiz. Onun için yakarış ederiz, iyilik ederiz, değişen kısımdan ise o değişmiş olur. Örneğin birine bir bela geleceği alın yazısında var ise, gene alın yazısında bu kimse yakarış edecek o beladan kurtulacak diye yazılır. Ikimiz de yakarış ederiz o belayı önlemiş oluruz. Ömrün uzaması kısalması da böyledir. Şu iyiliği meydana getirecek ve ömrü uzayacak, veya şu kötülüğü meydana getirecek ve ömrü kısalacak diye yazılıdır. Kaderin değişeni de, değişmeyeni de olur. Değişmeyen ecele, ecel-i müsemma denir. Yakarma ile de gecikmez.

İnsanın işine gore, ömrü ve rızkı değişebilir. (Tanrı, dilediğini siler, dilediğini değiştirmez. Ümm-ül-kitab [levh-i mahfuz] Ondadır) mealindeki âyet değişenleri bildirmektedir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/10/allahin-kanunlari-degismez/feed/ 0 5668
Allah niye biz ve o diyor https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/09/allah-niye-biz-ve-o-diyor/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/09/allah-niye-biz-ve-o-diyor/#respond Tue, 09 Jul 2019 02:37:57 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5663

Ateist diyor ki:
Sual: “Kur’an çelişkilerle doludur, Allah kelamı
olsa, bir yerde ben, bir yerde biz, bir yerde o diye söylemez. Sözgelişi Fatiha’da
alemlerin rabbi diye üçüncü kişi olarak söylüyor.”
CEVAP
Bu
ateistin ifadeleri, din düşmanlığının yanında, kendi cahilliğini
sergilemektedir. Fatiha bir duadır. Müminlerin iyi mi yakarma etmesi gerektiği
bildirilmektedir. Meali şöyledir:

Âlemlerin rabbi, ceza gününün tek
sahibi, rahman ve rahim olan Allah’a hamd olsun. Ey rabbimiz, sana kulluk eder
ve yalnız senden yardım diliyoruz. Bizi nimet verdiğin kimselerin doğru yoluna
ilet, gazaba uğrayanlarla sapıtanların yolundan uzak tut
.

Kur’anda
ben, biz, o benzer biçimde ifadelerin kullanılışı hakkında İsmail Hakkı Bursevi hazretleri
buyuruyor ki:
Sultanların dört türlü konuşma seçimi vardır:
1- Ben
yaptım der.
2- Biz yaptık der.
3- Kendinden bahsetmeden
(Şunlar emredildi) der.
4- Yalnız unvanı ile (Sultanınız size şunu
emretti, şunlar size yasak kılındı) der. Üçüncü kişi olarak, o diye de
bildirir.

Allahü teâlânın, kimi zaman ben, kimi zaman biz demesi, halkın aşina
olduğu sultanlara mahsus bir hitap tarzıdır. O, sultanlar sultanıdır. Yukarıdaki
benzer biçimde dört tarzla da hitap etmiştir. Kur’an-ı kerimden üçer örnek
verelim:

1-
Ben söylediğine örnekler:
Yalnız benden korkun.
(Bekara 40)

Ben tevbe edenin tevbesini kabul ederim. (Bekara
160)

Kullarım beni sorarlarsa, bilsinler ki ben, onlara yakınım.
Benden isteyenin, bana yakarma edenin duasını kabul ederim.
(Bekara
186)

2-
Biz söylediğine örnekler:
Biz şükredenlerin mükafatını
vereceğiz.
(Al-i İmran 145)

Biz kâfirler için perişan edici bir
azap hazırladık.
(Nisa 37)

Biz Cehennemi kâfirler için bir zindan
yaptık.
(İsra 8)

3- Kendinden bahsetmeden verdiği emirlere
örnekler:
Oruç size farz kılındı. (Bekara 183)

Evli
hanımlarla evlenmeniz de haram kılındı.
(Nisa 24)

Namaz, müminlere
belirli vakitlerde farz kılınmıştır
. (Nisa 103)

4-
Üçüncü
kişi olarak bildirdiğine örnekler:
Allah ki sizi yarattı. (Rum
40)

O Rab ki, yeri sizin için bir zemin, göğü de bir tavan yapmış oldu.
(Bekara 22)

O, yerde ne var ise hepsini sizin için yarattı. (Bekara
29)

Allahü teâlânın Ben demesi yüce zatına nazaran, Biz
demesi, isim ve sıfatlarına göredir. İsim ve sıfatlarının çokluğu zatının
birliğine zıt değildir. Bundan dolayı isim ve sıfatların hepsi, zata aittir.
(Ruh-ul-beyan c.1, s.37)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/09/allah-niye-biz-ve-o-diyor/feed/ 0 5663
Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/29/allahin-ahlakiyla-ahlaklanmak/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/29/allahin-ahlakiyla-ahlaklanmak/#respond Sat, 29 Jun 2019 16:58:35 +0000 Dinimiz>İbadetlerimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5618

Sual: İyi bir Müslüman olmak için, Allah’ın ahlakıyla ahlaklanıp, rahmetimizin, gazabımızı aşması gerekiyormuş. Bu tâbir uygun mudur?
CEVAP
Evet, uygundur. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Sevgili kul olmak için Allahü teâlânın ahlakıyla ahlaklanmak gerekir. (Allahü teâlânın ahlakıyla ahlaklanın) hadis-i şerifini açıklarken Hâce Muhammed Parisa hazretleri, Soruşturma kitabında buyuruyor ki:
Allahü teâlânın bir sıfatı (Basir)’dir. Kısaca Allahü teâlâ her şeyi görür. Bir kimsenin kalb gözü açılır, kendi ayıplarını ve başkalarının iyi huylarını görürse, şu demek oluyor ki başkalarını kendinden üstün görürse ve Allahü teâlânın her an gördüğünü göz önünde bulundurarak hep Onun beğenmiş olduğu şeyleri yaparsa, bu sıfatla huylanmış olur. Allahü teâlânın bir sıfatı da (Mümit)’tir. Kısaca öldürücü anlama gelir. Bir kimse, sünnetlerin yerine yerleşmiş olan bid’atleri yok ederse, bu sıfatla sıfatlanmış olur. Tüm sıfatlar, bunlar gibidir. (1/107)

Her Müslüman, (Allahü teâlânın ahlakıyla huylanınız!) hadis-i şerifine uyarak Allahü teâlânın ahlakıyla ahlaklanmalıdır. Sözgelişi, Allahü teâlânın sıfatlarından biri (Settar)’dır. Kısaca günahları örtücüdür. Müslüman da din kardeşinin ayıbını, kusurunu örtmelidir. Allahü teâlâ, kullarının günahlarını affedicidir. Müslümanlar da, birbirlerinin kusurlarını, kabahatlerini affetmelidir. Allahü teâlâ kerimdir, rahimdir. Kısaca lütfu, ihsanı boldur ve merhameti çoktur. Müslüman da eli açık ve merhametli olmalıdır. Her güzel terbiye da böyledir. (S. Ebediyye – R. Nasıhin)

İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
[Deylemî’nin rivayet ettiği] (Sabekat rahmeti alâ gadabî = Rahmetim gazabımı aştı) hadis-i kudsîsinde, rahmet sıfatının, gazap sıfatını aşması, müminlerin günahkârlarına karşı olan, gazap sıfatını aşması anlama gelir. Yoksa rahmet sıfatının kâfirlere karşı olan, zatın gazabını aşması demek değildir. (1/266)

Müslümanın da, Müslüman kardeşine rahmeti şu demek oluyor ki merhameti, gazabından, nefretinden oldukça olmalı. Kâfirlere karşı ise, gazaplı olmalı. Şundan dolayı Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramı, (Kâfirlere karşı oldukça çetin, sert davranırlar) diye övüyor. (Feth 29)

İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık edenlere, saldıranlara karşı sert olmalı. Bir âyet-i kerimede, (Kâfirlere karşı sert ol!) buyuruluyor. (Tevbe 73)

Bir hadis-i şerifte de, (Ümmetimin hayırlısı, demir şeklinde dayanıklı olanıdır) buyuruldu. (İslam Ahlakı)

Evet rahmetimiz gazabımızı geçmeli, fakat bu bir tek Müslümanlar için olmalı. Hainlerin ihanetine göz yummak da, ihanete ortak olmak olur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/29/allahin-ahlakiyla-ahlaklanmak/feed/ 0 5618
Allah ile kul arasına girilmez mi? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/18/allah-ile-kul-arasina-girilmez-mi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/18/allah-ile-kul-arasina-girilmez-mi/#respond Mon, 17 Jun 2019 23:56:28 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5562

Sual: Günahların zararlarından ve kâfirlerin Cehenneme gireceklerinden bahsedilince (Allah ile kul arasına girilmez, Allah adına karar veremezsin) diye tepki gösteriyorlar. Dinin emrini bildirmek Allah adına karar vermek midir?
CEVAP
Azca da olsa, iyi niyetli bazı kimseler, Allah ile kul arasına girilmez sözünü, (Müslümanlıkta, Hristiyanlıkta olduğu benzer biçimde, din adamlarının günah affetme yetkisi yoktur) anlamında kullanıyorlar. Sadece dinsizlerin ve fâsıkların söylediği anlamda, şu demek oluyor ki dinin emirlerini bildirmeyin, bizlere hatırlatmayın anlamında kullanmak dinimize aykırıdır. O şekilde olsaydı, Allahü teâlâ, insanlara dinin emrini bildiri edici Peygamberler ve kitaplar göndermezdi. Namaz kılmayan, içki içen, hırsızlık eden ve her türlü kötülüğü işleyenler, kendilerini temize çıkarmak için (Allah ile kul arasına kimse giremez) sözüne sığınıyorlar. Allah ile kul arasına girilmesini bizzat Allahü teâlâ kendisi istemektedir.

Kul diye başlamış olan bir fazlaca âyet vardır. Kul kelimesi, de ki, söyle ki anlama gelir. Örnek olarak, (içki içmeyin, namaz kılın, kumar oynamayın) benzer biçimde birçok buyruk vardır. Bir tanesinin meali şöyledir:
(İnanan kullarıma söyle, namaz kılsınlar!) [İbrahim 31]

Peygamber efendimiz de, (Şu günahları işleyen Cehenneme gider) ve (Namaz kılmayanın ibadetlerine sevap verilmez) buyuruyor. (Ebu Nuaym)

Kimi de, (Namaz kılmadığım ve çeşitli günahlar işlediğim için beni Cehenneme atamazsınız) diyor. Evet atamayız. Fakat Allahü teâlâ, (Şu günahları işleyenleri Cehenneme atarım. Kullarıma söyle, bu şekilde günahlardan sakınsınlar) buyuruyor. Dinimizin bu şekilde emirlerini söylemekle suçluyu Cehenneme atmış mı oluyoruz? Dinin emrini bildirmek din adamlarının görevidir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Adam ve hanım tüm müminler, birbirlerinin velisidir [dost ve yardımcısıdır]; iyiliği emreder kötülükten alıkoyar; namaz kılar, zekat verir, Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet eder.) [Tevbe 71]

(Oğlum, namazı doğru kıl, emr-i maruf ve nehy-i münker yap! Bu tarz şeyleri yaparken gelecek sıkıntılara katlan, şu sebeple bunlar, azmi gerektiren [kesin farz olan] işlerdendir.) [Lokman 17]

(Onların bir çok, günah, düşmanlık ve haram olan şeyleri yiyip içmekte yarışıyorlar. Din adamları ve âlimleri onları, günah olan sözlerinden ve haram olan şeyleri yiyip içmekten vazgeçirmeye emekleri gerekmez miydi? Ne fena iş bu!) [Maide 62, 63]

Demek ki Allahü teâlâ, dinin emirlerini bildiri için din adamlarını, âlimleri sorumlu tutmaktadır. Namaz kılmayan ve her türlü kötülüğü işleyene, (Allah’tan kork, namaz kılmamak büyük günahtır) dense, tepkisi artar ve daha çok günah işler. Mevzu ile ilgili birkaç âyet meali:
(Ona [günahkâra] “Allah’tan kork” denilince gururu ona daha fazlaca günah işletir. [Ceza ve azap olarak] Cehennem ona yetişir.) [Bekara 206]

(Rabbine suçlu olarak gelen, Cehenneme gider. Orada ne ölür, ne de yaşar.) [Taha 74]

(Gizli saklı açık her günahtan sakının. Bundan dolayı günahkâr, cezasını kesinlikle çeker.) [Enam 120]

(Suçlulara, niye ateştesiniz denilince, “Namaz kılmazdık” derler.) [Müddessir 41-43]

Allah ile kul arasına girmek
Sual:
Bir dost, “Hristiyanlıkta Allah ile kul arasına papazlar giriyor. Müslümanlıkta Allah ile kul arasına kimse giremez. Benim içkime, zinama, hırsızlığıma kimse karışamaz” diyor. Bu arkadaşa iyi mi bir yanıt vermek gerekir?
CEVAP
Dinimizde kul ile Allah arasına girilmez diye bir kaide yoktur. Papazlar günah affetmede Allah adına hareket ediyorlar. Dinimizde böyle bir durum yoktur. Allah adına günah affetmek yok. Yoksa Allah’ın emrini kullarına bildiri etmek vardır. Kabahat işleyenleri cezalandırmak vardır. Kur’an-ı kerimde bir fazlaca âyet var. Şu suçu işleyene şu cezayı verin diye. Eğer bu Allah ile kul arasına girmekse evet dinimizde kul ile Allah arasına girilir. Girilmesini Allah emrediyor.

Din adamı sınıfı
Sual:
İslamda din adamı sınıfı var mıdır?
CEVAP
Din adamı sınıfından kasıt ne? Doktorlar, avukatlar, ilahiyatçılar benzer biçimde bir sınıftan mı bahsediliyor? O şekilde ise elbet ilahiyatçılar diye bir derslik vardır. Fakat bunların Hristiyanlıkta olduğu benzer biçimde günah affetme yetkisi yoktur. Bir tek dini bildiri ederler o denli. Gerçek âlim olanları da Resulullahın vârisleridir

Sual: Din adamlarının Allah ile kul arasına girmesi, Mekke müşriklerinin, lat, menat ve uzzaya bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye tapmalarından ayrımsız değil mi?
CEVAP
Müslüman din adamı, müftüsü vaizi, imamı, Allah ile kul arasına girip de ne yapıyor? Namaz şöyleki kılınır, oruç şöyleki tutulur diyor. Bu Allah ile kul arasına girmek mi? Allah ile kul arasına girmek ise bunun ne mahzuru vardır? Allahü teâlâ, Peygamberini dini bildiri etmek ile görevlendirmedi mi? Âlimler Resulullahın vârisleri değil mi? Dini bildiri etmek emr-i maruf nehy-i münker yapmak Allah ile kul arasına girmek mi? Sonrasında Allah ile kul arasına girip de ne yapılıyor? Namaz anlatılıyor, hac anlatılıyor, hepsi bu. Bunda gocunulacak taraf ne? Müslüman din adamlarını müşriklere benzetmek, din düşmanlığından başka nedir? Din adamı dini öğretiyor, Allah’a yaklaştırmak için kendine mi taptırıyor? Müslümana müşrik şu demek oluyor ki puta tapan kâfir diyen, eğer kendisi Müslüman ise kâfir olur.

Emr-i maruf yapmak
Sual:
Maide suresinin, (Ey inanç eden kullarım! Kendinize bakın. Kendiniz doğru yolda oldukça, başkalarının yoldan çıkması size zarar vermez!) mealindeki 105. âyeti, emr-i maruf yapmamak, hiç kimseye karışmamak ve bir tek kendimizi kurtarmak icap ettiğini bildirmiyor mu?
CEVAP
Aksine emri maruf yapmayı emretmektedir, tefsirlerde, bu âyetin (Ey mümin kullarım! Komut ettiğim işleri, ibadetleri yapar ve emri maruf ve nehyi münker ederseniz, başkalarının yoldan çıkması, size zarar vermez) anlamında olduğu bildiriliyor. Kur’an-ı kerim Peygamber efendimize gelmiştir, muhatabı Odur. Dolayısı ile, Kur’an-ı kerimi tam ve doğru olarak bir tek Peygamber efendimiz anlamış ve hadis-i şerifleri ile açıklamıştır. Bu âyet-i kerimeyi açıklayan hadis-i şerif şu mealdedir:

(İslamiyet’in buyruk ve yasaklarını anlatın! Bir kimse ucb eder [kendini beğenir], sizi dinlemezse, kendi halinizi ıslah edin.) [Berika]

Emr-i maruf ve nehy-i münker yapmanın en güzel yolu, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarının yayılmasına maddi ve tinsel şekilde destek olmaktır. Bari, bu kitapları komşuya, arkadaşa armağan etmelidir. [ http://www.hakikatkitabevi.com adresindeki kitaplar, ehli sünnet âlimlerinin kitaplarıdır. Onların kıymetli kitaplarının tercümesidir.]

Asla hiç kimseye karışmamak
Sual: “Dinden bahsetmemeli, hiç kimseye bir şey söylememeli, insanları kendi hâllerine bırakmalı” demek, dinen uygun mudur?
Yanıt:
Bu mevzuda İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ, hiç kimseye karışılmamasını sevseydi, Peygamberleri göndermez, dinleri bildirmez, insanları İslâm dinine çağrı etmez ve öteki dinlerin yanlış, bozuk bulunduğunu haber vermezdi ve geçmiş Peygamberlere inanmayanları azaplarla helak eylemezdi. Herkesi kendi hâline bırakır, hiç kimseye bir şey emretmez ve inanmayanlara azap yapmazdı. Allahü teâlâ, Müslümanlara, insanların İslâmiyeti işitmelerine, Müslüman olmalarına mâni olan kâfirler ile cihad etmeyi niçin emreyledi? Oysa, cihadda kâfirler için eziyet ve ölüm olduğu benzer biçimde, Müslümanlara da vardır. Kur’ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde cihad için, cihad eden devletler ve şehitler için faziletler, meziyetler ne sebepten bildirildi? İslâm düşmanlığı icra eden zalim krallara istila etmek, onlara sorun vermek ve Allahü teâlânın bu mahluklarını harap etmek, niçin emrolundu? Nitekim insana, kendi nefsine düşmanlık etmesini ve nefislerin, Allahü teâlâya düşman bulunduğunu bildirdi ve nefis ile cihad etmeye cihad-ı ekber adını verdi ve Allahü teâlâ niçin rızasını ve yakınlığını bu cihada bağladı? Allahü teâlâ, niçin nefisleri kendi başına bırakmadı? Demek ki bunlar, Allahü teâlânın düşmanlarıdır. Allahü teâlâ nihayetsiz merhametinden dolayı, öncelikle Peygamberleri sonrasında bunların yerine, evliyayı ve ulemayı davetçi gönderdi. Bunların dilleri ve kalemleri ile sevaplarını ve azaplarını bildirerek, özre ve bahaneye yol bırakmadı. Allahü teâlâ, isteseydi, herkesi doğru yola iletir, Cennete sokardı. Fakat, ezelde Cehennemi doldurmak istedi. Allahü teâlânın büyüklüğünü anlayabilen, Ona sebebini soramaz.

Peygambere doğal olarak olan, insanları çağrı etmekte ve emr-i ma’rûf, nehy-i münker etmekte de doğal olarak olur. Azgın kâfirler, Allahü teâlânın düşmanı olmasaydı, Buğd-ı fillâh farz olmazdı. İnsanı Allahü teâlâya yaklaştıran şeylerin birincisi olmazdı. Evliyalığın ele geçmesine ve Allahü teâlânın rızasının ve hubbunun, sevgisinin husulüne sebep olmazdı. Peygamber Efendimiz; (İbadetlerin efdali, Müslümanları Müslüman oldukları için sevmek, kâfirleri, kâfir oldukları için, sevmemektir) buyurdu.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/18/allah-ile-kul-arasina-girilmez-mi/feed/ 0 5562