alimlere – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Fri, 31 May 2019 15:38:55 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Âlimlere iftira https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/alimlere-iftira/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/alimlere-iftira/#respond Fri, 31 May 2019 15:38:55 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5479

Sual: Ateist bir öğretmen, (Bilimin ilerlemesine en büyük darbeyi Gazâlî vurmuştur. “Bilimle uğraşmak gereksizdir, bir tek ibadetle meşgul olunmalı” diyerek ilim kitaplarını yaktırmıştır. Osmanlıyı da yıkan, bu Gazâlî felsefesi olmuştur) diyor. Bu, iftira değil midir?
CEVAP
Evet, bu iftirayı yapanın, Müslümanlıktan asla haberi yokmuş. Bilim söylediği fen ilimleri, İslamî ilimlerin bir koludur. Büyük bir İslam âlimi olan İmam-ı Gazâlî’nin, bilimsel öven yazıları çoktur. Değil bir âlim, bayağı bir Müslüman bile, İslamî ilimlerin kolları olan fen ilimlerine şu demek oluyor ki Müslümanlığa karşı çıkmaz.

İmam-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:
Astronomi ve anatomi bilmeyen, Allahü teâlânın varlığını ve kudretini anlayamaz. Müslümanların bilmesi, öğrenmesi lazım olan bilgilere İslâmî ilimler denir. Bu bilgilerin bazısını öğrenmek farz, bir kısmı sünnet, bir kısmı da mubahtır. İslam detayları, iki büyük kısma ayrılır:
1- Naklî ilimler: Bunlara din detayları de denir. Tefsir, hadis, fıkıh ve tasavvuf benzer biçimde…

2- Aklî ilimler: Matematik, mantık, edebiyat, tıp, fizik ve kimya benzer biçimde tecrübî bilgilerdir. Bunlar, his organlarıyla duyularak, akılla incelenerek, deneyim ve hesapla elde edilir. Bu bilgiler, din bilgilerinin anlaşılmasına ve onların uygulanmasına yardımcıdır.

Canlıları öğretene Ulum-i tıbbiyye = Tıp, cansızları öğretene Ulum-i hikemiyye = Hikmet, gökleri, yıldızları öğretene Ulum-i felekiyye = Astronomi, Arz bilgilerine Ulum-i tabiiyye = Doğa detayları denir. Bunların hepsi İslamî ilimlerin birer koludur. (İhya)

Müslümanlar, birçok fen vasıtası yapmış olup kullanmışlardır. Pusula 1288’de ortaya çıkarıldı. İğneli tüfek 1866’da, top ise 1361’de ortaya çıkarıldı. Fatih Sultan Mehmed Han da kullandı. Dinimiz, İslamiyet’i bilmeyenlerin, ilim şekline soktukları, ders adını verdikleri ahlaksızlıkların, uydurma tarihlerin, İslamiyet’e meydana getirilen iftiraların okutulmasına karşı çıkar, zararı dokunan, fena propagandalardan kaçınılmasını, yararlı, iyi bilgilerin öğrenilmesini emreder. Müslümanlar, fenni sever, fen adamının tecrübelerine inanır, fakat fen adamı sanılan fen yobazlarının iftiralarına, yalanlarına aldanmaz.

İmam-ı Gazâlî hazretleri, bilimin önemini bildirmek için, Kimya-i Mutluluk kitabında, tecrübeyi emreden hurma aşılamakla ilgili hadis-i şerifi bildiriyor:
Bigün Eshab-ı kiram, (Yâ Resulallah, Yemen’de hurma ağaçları başka türlü aşılanıyor ve daha iyi hurma alıyorlar. Biz Medine’deki ağaçlarımızı babalarımızdan gördüğümüz benzer biçimde mi aşılayalım, yoksa Yemen’de gördüğümüz benzer biçimde aşılayıp da, daha iyi ve daha bolca ürün mü elde edelim?) diye sorunca, Resulullah efendimiz, “sallallahü aleyhi ve sellem” bunlara, (Birazcık bekleyin! Cebrail aleyhisselam ulaşınca, ona sorar, anlamış olur, size bildiririm) yada (Birazcık düşüneyim. Allahü teâlâ, kalbime doğrusunu bildirir. Ben de, size söylerim) demedi. (Deneyim edin! Bir kısım ağaçları, babalarınızın usulüyle, başka ağaçları da, Yemen’de öğrendiğiniz usulle aşılayın! Hangisi daha iyi hurma verirse, devamlı o usulle yapın!) buyurdu. Kısaca fennin [bilimin] esası olan tecrübeye güvenmeyi emretti. Kendisine melek bildirir yada kutsal kalbine normal olarak doğardı. Fakat dünyanın her tarafında, Kıyamete kadar gelecek Müslümanların, fenne sarılmaları için tecrübeyi emretti. İki hadis-i şerif:
(İlim Çin’de de, [çok uzakta ve kâfirde de] olsa, gidip alın!) [Deylemî, Taberanî, Beyhekî]

(Fen ve sanat müminin kaybetmiş olduğu malıdır. Nerede bulursa almalıdır.) [İbni Asakir]

İslamiyet, tüm fen kollarında, ilim ve terbiye üstünde, her çeşit emek vermeyi önemle emretmektedir. Bunlara çalışmak, farz-ı kifayedir. Hattâ bir İslam şehrinde, fennin yeni bulmuş olduğu bir alet, bir araç yapılmayıp, bu yüzden bir Müslüman zarar görürse, o şehrin idarecilerini, İslamiyet görevli tutmaktadır.

Cenk için ihtiyaç duyulan her çeşit data ve aleti edinmeyi de emreden hadis-i şerifler çoktur.

Tüm Ehl-i sünnet âlimleri benzer biçimde, İmam-ı Gazâlî hazretleri de, bu detayları oldukça iyi bilen ve özetleyen büyük bir zattır. Bu şekilde büyük bir zata, bilime karşıydı diyerek iftira etmek oldukça çirkindir.

Sual: Selefî biri, (Hadis imamlarının birçoğu, tasavvuf ehlini bid’atçi olarak görmüş, örnek olarak İmam-ı Buharî, İmam-ı a’zama kâfir demiştir. Tasavvuf ehli de, fıkıh ve hadis âlimlerini deccal olarak göstermiştir. Onun için hiçbir tasavvufçunun mezhebi yoktu) diyor. Bunlar iftira değil midir?
CEVAP
Normal olarak katmerli bir iftiradır. Onlara gore tasavvuf ehli şu demek oluyor ki evliya, kâfir anlama gelir. Ellerindeki şirk damgasıyla tüm evliya zatları damgalamışlardır. Maksatları, Ehl-i sünnet âlimleri tekfir edilerek, o âlimlere bağlı Müslümanları kâfir olarak göstermektir.

İmam-ı a’zam hazretleri, büyük bir fıkıh âlimidir. Tasavvuf ehli olan Cafer-i Sâdık hazretlerine öğrenci olmuştur.

İlk meşhur tasavvuf ehli Hasan-ı Basrî hazretleri, büyük bir imam, şu demek oluyor ki büyük bir âlimdi.

Tasavvuf büyüklerinin hepsi bir mezhebe bağlı idi. Mezhepsiz evliya olmaz. Şundan dolayı dört mezhepten ayrılmak, İslamiyet’ten ayrılmak olur. Tasavvuf büyüklerinin hepsinin bir mezhebi vardı. Her biri bir fıkıh âlimine bağlıydı. Örnek olarak Cüneyd-i Bağdâdî, İmam-ı Süfyân-ı Sevrî’nin mezhebinde idi. Abdülkâdir-i Geylânî, Hanbelî; Ebu Bekr-i Şiblî, Mâlikî idi. İmam-ı Rabbânî ve Cerîrî, Hanefî; Hâris-i Muhâsibî, Şâfiî idi “kaddesallahü teâlâ esrârehüm.”

Silsile-i aliyye denilen tasavvuf büyüklerinin hepsi mürşid-i kâmil idi. Mürşid-i kâmillerin hepsi de, bununla birlikte müctehid idi. Abdülkâdir-i Geylânî ve İmam-ı Rabbânî hazretleri de, İmam-ı a’zam ve İmam-ı Şâfiî hazretleri benzer biçimde birer müctehiddir. Dört mezhebin imamı ve öteki müctehid olan zatların hepsi de mürşid-i kâmildir. Aralarında iş kısmı yaptıkları için kimi fıkıhta, kimi tasavvufta meşhur olmuştur. Müctehid olmayan, mürşid-i kâmil olamadığı benzer biçimde, mürşid-i kâmil olmayan da, müctehid olması imkansız.

Bayezid-i Bistamî, Cüneyd-i Bağdâdî, Celaleddin-i Rumî ve Muhyiddin-i Arabî benzer biçimde evliya zatlar, her evliya olan zat benzer biçimde, bir mezhebe tâbi olmuşlardır.

Hadis âlimlerine ve fıkıh âlimlerine deccal demek oldukça çirkin iftiradır. Fıkıh ilmine şu demek oluyor ki Allahü teâlânın komut ve yasaklarının iyi mi yapılacağını bildiren ilme düşman olan kimseler, iyi mi evliya olur? İmam-ı Buharî hazretlerinin, İmam-ı a’zam hazretlerini tekfir etmesi de tamamen yalan ve iftiradır. Âlimler, birbirini oldukça severdi. Cahiller, değişik ictihadı düşmanlık zannediyorlar.

İbni Teymiyyecilerin bu iftirası, tasavvuf ehli olan Ehl-i sünnet âlimlerinin İbni Teymiyye’yi tekfir etmelerinden kaynaklanıyor. İbni Teymiyye de, bazı evliya zatlara kâfir diye saldırmıştır. Selefîlerin, buradan bir genellemeye giderek tüm evliya zatlara kâfir dedikleri anlaşılıyor.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/alimlere-iftira/feed/ 0 5479
Âlimlere nasıl tâbi olunur https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/26/alimlere-nasil-tabi-olunur/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/26/alimlere-nasil-tabi-olunur/#respond Sun, 26 May 2019 20:19:07 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5456

Sual: İslam âlimlerine nasıl tâbi olunur?
CEVAP
Âlimlere tâbi olmak, dört mezhepten birine uymak anlamına gelir. Asırlardan beri tüm İslam âlimleri, dört mezhepten birine uymuşlar ve müslümanların da uymalarının icap ettiğini bildirmişlerdir. Bunlara uymakta İcma hasıl olmuştur. İcmadan, cemaatten, birlikten, topluluktan ayrılan helak olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İki şahıs, bir kişiden, üç şahıs, iki kişiden iyidir. O halde cemaatle beraber olun! Allahü teâlânın rızası, rahmeti, yardımı cemaattedir. Cemaatten ayrılan Cehenneme düşer.) [İbni Asakir]

(Ümmetimin âlimleri, hiçbir süre dalalette birleşmezler. İhtilaf olunca sivad-ı a’zama [âlimlerin ekseriyetinin bildirdiği yola] tâbi olun!) [İbni Mace]

(O gün her fırkayı imamları ile çağırırız) mealindeki İsra suresinin 71. âyet-i kerimesini Kadi Beydavi hazretleri (Her ümmeti Peygamberleri ve dinde uydukları imamları ile çağırırız) şeklinde açıklamıştır. Ruh-ul beyan ve Tefsir-i Hüseynide ise, (Hepimiz mezhebinin imamı ile çağırılır. Örnek olarak “Ya Şafii” yada “Ya Hanefi” denir) şeklinde açıklanmaktadır. Bu açıklamalar da, her müslümanın dört hak mezhepten birine uyması icap ettiğini açıkça bildirmektedir.

İcmadan ayrılmak caiz değil
Medarik tefsirinde (Müminlerin [itikad ve ameldeki] yolundan ayrılan Cehenneme gider) mealindeki Nisa suresinin 115. âyet-i kerimesini bildirdikten sonrasında, (Kitab ve sünnetten ayrılmak şeklinde icmadan da ayrılmak caiz değildir) buyuruluyor. Beydavi tefsirinde ise aynı âyet-i kerimenin açıklamasında (Bu âyet, icmadan ayrılmanın haram bulunduğunu göstermektedir. Müminlerin yolundan ayrılmak haram olunca, bu yola uymak da vacip olur, koşul olur) buyuruluyor.

Ahmed bin Muhammed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
(Kur’an-ı kerimdeki (Tanrı’ın ipi)nden maksat, cemaattır. Cemaat da, fıkıh ve ilm sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete düşer. Sivad-ı A’zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Peygamber efendimiz aleyhisselamın ve Hulefa-ı raşidinin yoludur. Bu yoldan ayrılanlar, Cehenneme gider. Kurtuluş, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasındadır. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu dört mezhep, Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli’dir. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine tâbi olmayan, bid’at sahibi olup Cehenneme gider.) [Tahtavi]

Abdülgani Nablüsi hazretleri de (Bugün dört mezhepten başkasına uymak caiz değildir) buyuruyor. (Hadika)

İmam-ı Rabbani hazretleri de, (Mezhepten ayrılmak, mezhepsiz olmak ilhaddır) buyuruyor. (Mebde ve Mead) [İlhad, doğru yoldan ayrılmak demektir.]

Âlimleri yansılamak nimeti
Sual:
Bazıları, (İslam âlimlerinin asırlar ilkin verdiği fetvalar bizi bağlamaz, onları yansılamak etmek uyduluktur!) diyorlar. Bunlara ne yanıt vermeli?
CEVAP
Kötüyü, hatası ve bâtılı yansılamak, ne kadar zararı olan ise, iyiyi, hakikatı ve hakkı yansılamak de o denli faydalıdır. Bir kimsenin tüm ilimlerde üstad, tüm işlerde mütehassıs olması mümkün değildir.

Hastanın kendisini ameliyat edecek bir doktora ihtiyacı vardır. Doktorun da, tinsel hastalıklarını tedavi edebilecek bir mürşid-i kâmile [Kalb mütehassısına] ihtiyacı vardır.

Doktorlar ilaç yapım etmez, kimyagerlerce hazırlanan ilaçları tavsiye ederler. Hastalar da, doktorlara güven ederek, onlara teslim olarak, onların tavsiyesine uyarak ilaçları kullanırlar. Her insanın, hem kimyager, hem hekim, hem mühendis şeklinde uzmanlık isteyen her mesleğin erbabı olması düşünülebilir mi? O halde, bir kimse, bir işte mütehassıs da olsa, ihtisası dışındaki başka bir işin mütehassısına tâbi olması lazımdır. Bir saate, bir radyoya gereksinim duyan kimsenin, (Öykünmek gericiliktir. Asla kimsenin yapmış olduğu bir şeyi kullanmam) diyerek saat, radyo hayata geçirmeye kalkışması doğru mudur?

Öykünmek düşmanları, hem taklidi uyduluk olarak vasıflandırıyor, hem de Batı’nın yansılamak edilmesini istiyorlar. Keşke Batı, ahlakta değil de, teknikte yansılamak edilse idi. Bu sebeple Peygamber efendimiz, (Fen ve sanat müminin kaybetmiş olduğu malıdır, nerede bulursa alsın, ilim Çin’de [çok uzakta ve kâfirde] de olsa talep edin) buyuruyor. Batı’nın tekniği yerine, örf ve âdeti, ahlaksızlığı yansılamak edilirse, elbet rezil olunur. Uzun tecrübelerden sonrasında çeşitli âletler yapılmış, çeşitli kaideler bulunmuş, çeşitli ilimler sistemleştirilmiştir. (Öykünmek etmemek için bu tarz şeyleri kullanmam) diyenin aklından kuşku edilir.

Maiyet bulunmadıkça, amir olur mu? Ast bulunmazsa üst olur mu? Her insanın müctehid, önder olmasını istemek ateşin üşütmesini, buzun ısıtmasını istemek şeklinde eşyanın tabiatına aykırıdır. Müctehid olmak, hekim yada kimyager olmak şeklinde kolay bir iş değildir. Birçok ilimde uzmanlık sahibi olduktan başka, tanrısal mevhibe sahibi de olmak gerektiği için Yusuf Nebhani hazretleri, (Bugün müctehidlik taslayanın ya aklı yada dini noksandır) buyurmuştur.

Eshab-ı kiramın hepsi mutlak müctehid olması durumunda, Peygamber efendimizi görüp yansılamak ettikleri için, Peygamberlerden sonrasında en yüksek makama kavuşmuşlardır. Tâbiin, Eshab-ı kirama tâbi oldukları, onları yansılamak ettikleri için yüksek şerefe kavuşmuştur. Onlardan sonrasında gelenler de onlara tâbi oldukları, onları yansılamak ettikleri için Tebe-i tâbiin şerefine nail olmuştur. Peygamber efendimiz de, (Âlimler rehberdir, âlimlere tâbi olun) buyurdu. O halde âlimleri yansılamak etmek lazımdır. (Berika)

Ehl-i sünnet âlimleri oldukça yüksek insanlardır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlim, Allahü teâlânın güvenilmiş olduğu zâttır.) [Deylemi]

(Âlimlere tâbi olun! Onlar, dünyanın ışığıdır.) [Deylemi]

(Âlimler [ebedi saadet yolunu gösteren] birer kılavuzdur, rehberdir.) [İ.Neccar]

Dindeki dört kanıt, müctehid âlimler içindir. Bizim için kanıt, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Bu sebeple biz, âyetten ve hadisten yargı çıkaramayız. Bunun için, mezhebimizin bir hükmü, nassa uymuyor şeklinde görünse de, mezhebimizin hükmüne uyarız. Bu sebeple nass; ictihad isteyebilir, tevil edilmesi gerekebilir, nesh edilmiş olabilir. Bu tarz şeyleri da sadece müctehid âlimler anlamış olur. Bunun için tefsir ve hadis değil, âlimlerin kitaplarını okumamız lazımdır. (Berika s.94)

Buhari’deki, (Bir süre gelir, din âlimi kalmaz, din adamı yerine geçirilen cahiller, bilmeden fetva verir, herkesi, doğru yoldan çıkarmaya çalışırlar) hadis-i şerifi, âlimlerden nakletmeye taklitçilik diyerek, Ehl-i sünneti kötüleyen, dinde reformcuların zararlarını bildirmektedir. Gene Buhari’deki (Kıyamete yakın, ilim yok olur, din cahilleri çoğalır, içki içen ve zina edenler artar) hadis-i şerifi de, dinde reformcuların, din adamı olarak ortaya çıkacaklarını bildiren Resulullah efendimizin mucizelerinden biridir.

Hocaya ittiba ne anlamına gelir
Sual:
Veysel Karani, Resulullahın kutsal dişi kırıldı diye, ona benzemek için dişlerini çektirmiş. 63 yaşından fazla yaşayan kimseler, Resulullahtan fazla dünyada kalmam diyerek evine mezar kazıp kalan ömrünü kabirde geçirmiş. Bunun örnekleri fazlaca. Bu şekilde hareketler Resulullaha ittiba mıdır? Bizlerin de yapması lazım mı? İslam âlimlerine, dini öğreten hocalara nasıl ittiba gerekir? Örnek olarak Resulullah efendimiz ikindinin sünnetini kimi zaman kılmazmış. Bizim de kimi zaman kılmamamız sünnet midir, Resulullaha ittiba olur mu? Bir dost söylemiş oldu. Hocası, Rabbena’dan sonrasında Allahümme inni euzübike min hemezatişşeyatin okumak fazlaca sevap diye bildirirmiş. Namazda son oturuşta salli barikten sonrasında Rabbena atina’dan fazla okumam, zira hocamızın okumadığını bir iki kere gördüm dedi. Başka duaları okumak hocaya ittiba etmemek mi olur?
CEVAP
Evliyanın, aşıkların durumu farklıdır. Veysel Karani hazretleri, Resulullah efendimizin hangi dişi bulunduğunu bilmediği için dişlerinin hepsini çektiriyor. Bu aşıklık hâlidir, onlar mazurdur.

İttiba, dinin yasaklamadığı mevzularda, o zata uymaya çalışmaktır. Örnek olarak o zat, özürlü olduğundan, teyemmüm etse, ikimiz de ona uymak için teyemmüm etmemiz caiz olmaz.

Resulullah efendimiz kimi zaman ikindinin sünnetini terk etti diye sünneti terk etmek sünnet olmaz, sadece tapınmak sünnet olur, terk etmek sünnet olmaz.

Bir zat, birkaç namazda Rabbena’dan sonrasında yakarma okumasa, veya ömründe asla okumasa, sadece, siz okuyun diye bildirse, okumak o zata ittiba olur. Örnek olarak Rabbena’dan sonrasında Allahümme inni euzübike min hemezatişşeyatin okumak hocaya ittibadır.

Ehli sünnet âlimlerine uymak gerekir
Âlim, hakkı bâtıldan ayıran ve bildikleri ile amel eden zattır. Ehl-i sünnet âlimleri Peygamber efendimizin vârisleridir. Bunlara uyanlar kurtulur. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bu misalleri sadece âlim olan kimseler anlamış olur.) [Ankebut 43]

(Eğer bilmiyorsanız, zikir ehlinden [âlimlerden] sual ediniz) [Nahl 43]

Hadis-i şeriflerde ise buyuruldu ki:
(Âlimlere tâbi olun.) [Deylemi]

(Âlimler, birer rehber ve kılavuzdur.) [İ. Neccar]

(Âlimler olmasaydı, insanoğlu helak olurdu.) [İ. Maverdi]

(Bilmediklerinizi salih âlimlerden sorup öğrenin.) [Taberani]

(Âlimin, insanlara üstünlüğü, Peygamberin ümmetine üstünlüğü gibidir.) [Hatib]

(Âlimler, benim ve öteki Peygamberlerin vârisleridir.) [Tirmizi]

Siz daha iyisini bilirsiniz
Sual:
Bazı kimseler, (Siz, bu işin ehlisiniz, elbet bizlerden daha iyisini bilirsiniz, fakat yanlış yapıyorsunuz, yanlış yazıyorsunuz) diyorlar. Bu samimiyetsizlik değil mi?
CEVAP
Evet, bu şekilde gariplikler fazlaca oluyor. Ilkin bu şekilde yapmacık övgüler sıralayıp arkasından akıl vermek garip oluyor.

Adam elifi görse mertek zanneder. (Siz bu işleri elbet bizlerden fazlaca iyi bilirsiniz, biz âyetten hadisten anlamayız, fakat şu âyete aykırı yazıyorsunuz) diyor. Hepimiz, haddini bilse, bilgisi dahilinde konuşsa yadırganmaz. Onun için, (Haddini bilmek şeklinde irfan olmaz) derler.

Sual: Din bilgilerinin öğrenilmesinde takip edilecek yol nasıldır, hepimiz direkt Kur’an yada hadisten öğrenebilir mi?
Yanıt:
Allahü teâlâ, Resûlullah efendimizi, Kur’ân-ı kerimi bildiri etmek, öğretmek için gönderdi. Eshâb-ı kiram, Kur’ân-ı kerimdeki detayları Resûlullah efendimizden öğrendiler. Din âlimleri de, Eshâb-ı kiramdan öğrendiler. Tüm Müslümanlar da, din âlimlerinden ve bunların kitaplarından öğrendiler. Hadis-i şeriflerde;
(İlim hazinedir. Anahtarı, sorup öğrenmektir.)

(İlim öğreniniz ve öğretiniz!)

(İlim öğretmek günahlara kefarettir) buyuruldu.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/26/alimlere-nasil-tabi-olunur/feed/ 0 5456