alimin – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Mon, 01 Jul 2019 09:04:53 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Dinimizde ilmin ve âlimin yeri https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/01/dinimizde-ilmin-ve-alimin-yeri/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/01/dinimizde-ilmin-ve-alimin-yeri/#respond Mon, 01 Jul 2019 09:04:53 +0000 Dinimiz]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5626 https://www.cennetinbahcesi.com/2019/07/01/dinimizde-ilmin-ve-alimin-yeri/feed/ 0 5626 Âlimin hatası olur mu? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/01/alimin-hatasi-olur-mu/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/01/alimin-hatasi-olur-mu/#respond Sat, 01 Jun 2019 01:43:59 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5481

Sual: Dört mezhep imamının yada öteki müctehid âlimlerin, örnek olarak İmam-ı
Rabbânî, İmam-ı Gazâlî hazretlerinin hatalarını biz bilebilir
miyiz?
CEVAP
Biz bilemediğimiz şeklinde, ictihad derecesine yükselmiş
başka bir âlim bile bilmesi imkansız, bundan dolayı (İctihad ictihadla nakzedilemez) şu demek oluyor ki
onun hükmünü bozamaz, o ictihadı hükümsüz hâle getiremez, o hükmün yanlış
bulunduğunu söylemesi imkansız. Fetava-yı Hindiyye’deki ictihadî bir hükmün, İbni
Âbidin’den kanıt getirilerek, yanlış olduğu söylenemeyeceği şeklinde, İbni
Âbidin’deki ictihadî bir hükmün de, Hindiyye kanıt gösterilerek yanlış olduğu
söylenemez. Tercih ehli olan âlimler, bu hükümlerden birini tercih
edebilirler.

Mezhep içinde bu şekilde değişik ictihadlar ve tercihler olduğu
şeklinde, dört mezhep içinde da değişik ictihadlar çoktur. (Burada Hanefî
doğrudur, ötekinde Şâfiî’nin ictihadı doğrudur)
denmez. Mezhepsizlerin,
(Deliline bakarız, sağlamsa alır, çürükse atarız) demelerinin dinde asla
kıymeti yoktur. Müctehid olmayan delilden anlamaz, anlasa da onun anlayışı
geçerli olmaz. Hanefî âlimleri, imam arkasında Fâtiha okumanın tahrimen mekruh,
Şâfiîler de farz bulunduğunu bildirmişlerdir. Bir mezhepsiz çıkıp da, (Bu
ictihadlardan biri zayıf, diğeri güçlü)
diyemez. Dese de dinde hiçbir
kıymeti yoktur. (Ben deliline bakarım) demesi, câhilleri kandırmaya
çalışmak olur.

Âlimin hatası var ise, onu sadece Allahü teâlâ bilir. O hata
ictihad hatası olduğundan, âlim ondan görevli olmaz. Hattâ (Âlim,
ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevab alır)
hadis-i şerifine
gore, kendisine sevab da verilir.
(Âlim de insandır, onun da hatası
olur
) demek, üç yönden yanlıştır:
1- Onun hatasını müctehid âlim
de bilemediğine gore, mezhepsizler asla bilmesi imkansız.

2- Sevab olan bir
ictihada hata demek fazlaca yanlış olur.

3- (Âlimler de hata
eder)
demek, âlimlere olan itimadı sarsacağı için yanlıştır. Allahü
teâlânın ve Resulullah efendimizin övdüğü âlimler için, (Âlimlerde hata
olur)
demek fazlaca çirkin olur.

Bazı mezhepsizler, (Âlimin birinin
ak söylediğine, ötekinin kara demesi hata değilse nedir?)
diyorlar. Bunun
yanıtını da Resulullah efendimiz veriyor, (O, rahmet-i ilâhîdir)
buyuruyor. Bu şekilde değişik ictihadlar da Allahü teâlânın bir rahmetidir. Bir
hadis-i şerif:
(Ümmetimin [müctehid âlimlerinin] ihtilafı
[farklı ictihadları, mezheplere ayrılması] rahmettir.) [İmam-ı
Beyhekî, İmam-ı Münâvî, İmam-ı İbni Nasr, İmam-ı Deylemî]

Büyük fıkıh
âlimi İbni Âbidin hazretleri, Redd-ül muhtar kitabında buyuruyor
ki:
(Ümmetimin ihtilafı rahmettir) hadis-i şerifi meşhurdur.
Mekasıd-ı hasene’de yazılıdır. İbni Hacib de Muhtasar’da sahih
bulunduğunu yazmaktadır. Nasrul-mukaddesi’nin Hucce kitabında ve Beyhekî’nin
Risalet-ül-eşariyye’sinde sahih hadis olarak bildirildiğini, İmam-ı
Süyûtî yazmaktadır. Hâlimî, Kadı Hüseyin ve İmam-ül-Haremeyn de sahih olarak
bildirmişlerdir. Mevahib-i ledünniyye’de de yazılıdır. (Redd-ül
muhtar)

Âlimlerin değişik ictihadları rahmet olduğu şeklinde, Eshab-ı
kiramın değişik ictihadları da rahmettir. Bir hadis-i şerif:
(Eshabım
gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz. Eshabımın
ihtilafı
[farklı ictihadları] rahmettir.) [Taberânî, Beyhekî, İbni
Asakir, Hatîb, Deylemî, Dârimî, İ. Münâvî, İbni Adiy]

Bu hadis-i
şeriflere mezhepsizlerin uydurma demelerinin önemi olmaz. Bu hadisleri nakleden
âlimleri yalancı yada câhil olarak göstermek ne kadar çirkindir. Sonrasında
gelenlerin, ilkin gelen âlimleri suçlayacaklarını Resulullah efendimiz mucize
olarak bildirmiştir. İki hadis-i şerif:
(Âhir zamanda, sonrasında gelenler,
önceki âlimleri câhillikle suçlayacak.)
[İbni Asakir]

(Sonrasında
gelenler, önceki âlimleri kötüleyecektir.)
[Tirmizî]

Birer mucize
olan bu hadis-i şerifler, âhir zamanda sapıkların, mezhepsizlerin türeyeceğini
bildirmektedir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/01/alimin-hatasi-olur-mu/feed/ 0 5481
Âlimin de kötüsü olur https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/28/alimin-de-kotusu-olur/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/28/alimin-de-kotusu-olur/#respond Tue, 28 May 2019 12:24:22 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5464

Sual: İmam-ı Rabbani, (Mehdi, Medine’deki bid’at ehli olan âlimi öldürecektir) diyor. Bid’at ehli olana âlim denir mi asla? Bir de Seyyid Abdülhakim efendi diyor ki: (Zemahşerî, tefsir, fıkıh ve sözlük âlimi idi. Mutezile mezhebinde idi. Ölürken tevbe etmiş olduğu söylenmektedir. Kur’an-ı azîmüşşanın muciz bulunduğunu anlatmakta; esas, senet olan belâgat ilminin âlimlerinin en yüksek derecesinde olduğundan, Ehl-i sünnetin tefsir âlimleri, Kur’an-ı kerimin belâgatini özetleyen kısımları, onun tefsirinden almışlardır.) Mutezile olan birine âlim demek caiz midir?
CEVAP
Her âlim, Cennetlik demek değildir. Onlardan da Cehenneme giden olacaktır. Kur’anda, fena âlimler, dilini sarkıtıp soluyan köpeğe, kitap yüklü merkebe benzetilmiştir. (Cuma 5, Araf 176)

Fena âlimler hakkında hadis-i şeriflerden bazıları da şöyledir:
(Âlimlerin iyisi, insanların en iyisi, kötüsü de, insanların en kötüsüdür.) [Bezzar]

(Yazıklar olsun fena âlimlere ki, bilimsel ticarete alet ederler.) [Hakim]

(Amelsiz âlim, mum gibidir, kendini yakar, insanları aydınlatır.) [Bezzar]

(Ümmetim, fena âlimler, bilgisiz abidler yüzünden helak olur.) [Darimi]

(Kıyamette en şiddetli azap, bilimsel kendine yarar vermeyen âlime olur.) [Beyheki]

(İlmini, insanlara öğretmeyen âlime, kıyamette alevden yular bağlanır.) [Tirmizi]

(Kıyamette bir din adamı Cehenneme atılır. Tanıdıkları ona, “Sen dünyada dinin emirlerini bildirirdin. Niçin bu azaba düştün?” derler. O da, “İnsanlara, günahtır, yapmayın” der, kendim yapardım. “Yapın” dediklerimi de yapmazdım. Bunun cezasını çekiyorum” der.) [Buhari]

(O şekilde bir süre gelir ki, âlimler fitne unsuru olur.) [Ebu Nuaym] Demek ki âlimlerin iyisi de, kötüsü de oluyor.

Hakiki İslam âlimleri elbet oldukca kıymetlidir. İslamiyet’in temeli üçtür: 1-İlim, 2- Amel 3- İhlas.
1- İlim, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenilir.

2- İlme uygun olan ameldir. İlmi ile amel etmeyen hakiki âlim olması imkansız. Bir hadis-i şerif meali:
(Âlim, bilimsel ile amel edendir.) [Ebuşşeyh]

3- İlimde ve amelde ihlas sahibi olmaktır. İhlas, ilmin ve amelin Tanrı rızası, Tanrı sevgisi ile olmasıdır. İhlas yoksa ilim de amel de makbul değildir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, sadece ihlasla meydana getirilen ameli kabul eder.) [Dâre Kutni]

İlim, amel ve ihlas sahibi olana sadece İslâm âlimi denir. Hakiki âlim, Kur’an-ı kerimi, hadis-i şerifleri açıklayan salahiyetli, yüksek insandır. Sünneti, bid’ati bilir. Hakkı bâtıldan ayırır. İlmi oldukca olması durumunda, hakkı bâtıldan ayıramayan, hakiki âlim değildir. 72 sapık fırkanın önderleri de âlim idi, hakkı bâtıldan ayıramadıkları, Ehl-i sünnetten ayrıldıkları için dalalete düşmüşlerdir. Yalnız akla uyup, yalnız ona güvenip yanılan hiç kimseye felsefeci denir. Aklın erdiği şeylerde ona güvenen, aklın ermediği yanıldığı yerlerde, İslam ışığı altında akla hakikatı gösteren büyüklere İslam âlimi denir.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Dünyalık ardında olan din adamlarının sözlerini dinlemek, kitaplarını okumak zehir yiyecek benzer biçimde zararlıdır. Fena din adamlarının zararları bulaşıcıdır. Toplumları bozar. Tarihte İslam devletlerinin başlarına gelen felaketlere hep fena din adamları sebep oldu. Devlet adamlarını doğru yoldan bunlar saptırdı. 72 sapık fırkanın reisleri, hep fena din adamları idi.) [1/47]

Fena âlimler
Sual: Dini anlatıp da kendileri uygulamayan âlimler, ilimleri yardımıyla kurtuluşa ererler mi?
CEVAP
Aksine daha büyük azaplara maruz bırakılırlar. Kur’an-ı kerimde, fena din adamları, kitap yüklü merkebe benzetilmiştir. (Cuma 5)

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(İlmiyle amel etmeyen âlim, Kıyamette en şiddetli azaba düçar olur.) [Beyheki]

(Miraca çıkınca, alevden makaslarla dudaklarını kesenleri gördüm. Her kesilişte dudakları tekrardan tamamlanıyordu. Cebrail aleyhisselam, “Bunlar, din görevlisidir, yapmadıklarını söylerler ve Tanrı’ın kitabıyla amel etmezler” dedi.) [Beyheki]

(Cehennemde azap çekenlerden bazılarının yaydıkları fena kokular, diğerlerine alevden daha çok azap verir. “Sen ne günah işledin ki, o şekilde kirli koku çıkarıyorsun?” diye sorulunca, “Ben din görevlisi idim. Bildiklerimi yapmazdım” der.) [İ. Ahmed]

(İnsanlara hayrı öğretip de kendisini, kendi kusurunu görmeyen âlim, tıpkı başkalarını aydınlattığı hâlde kendisini yakıp bitiren kandile benzer.) [Taberanî]

(Kıyamette, ilmiyle amel etmeyen âlimin Cehennemde çıkardığı fena kokudan, Cehennem halkı rahatsız olarak, “Ey fena şahıs, çektiğimiz azap yetmez benzer biçimde, bir de senin çıkardığın fena kokuya mı katlanalım? Sen ne yaptın da, bu duruma düştün?” derler. Âlim ise, “İlim sahibi idim, fakat ilmimle amel etmezdim” diye yanıt verir.) [İ. Ahmed]

(Zebaniler Cehennemde günahkâr hâfızlara, puta tapanlardan ilkin azap yapar. Şundan dolayı bilerek meydana getirilen günah, bilmeyerek yapılandan daha kötüdür.) [Taberanî] (Buradaki hâfızlar, haramlardan sakınmaya ehemmiyet vermeyip, küfre giren hafızlardır.) [İ. Ahlakı]

(Amelsiz âlim mum gibidir, insanları aydınlatırken kendini yakar.) [Bezzar]

(Âlimlerin en kötüsü, insanların en kötüsüdür.) [Bezzar]

(Ümmetim, fena din görevlilerinden oldukca zarar görecektir.) [Hâkim]

Resulullah, (Hüzün kuyusundan Tanrı’a sığının!) buyurdu. Bu kuyunun ne olduğu sorulunca, buyurdu ki: (Cehennemdeki bir kuyudur ki, Cehennem, her gün dört yüz kere o kuyunun dehşetinden Tanrı’a sığınır. Oraya en oldukca, mürai âlimler girer.) [Buhârî] Mürai, riya meydana getiren, gösteriş için yakarma eden anlama gelir.

Din adamının sapıtmasının alameti
Sual: Bir kimsenin din ilimlerini öğrenim etmiş olduğu hâlde, yanlış yollara sapmasının, hatta hainlik etmesinin ne benzer biçimde alametleri vardır?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak Muhammed bin Fadl Belhî hazretleri buyuruyor ki:
“İslâmiyet nurlarının kalplerden ayrılıp, kalplerin kararmasına dört şey sebep oldu. Bildikleri ile amel etmemek. Bilmeyerek yapmak. Bilmediklerini öğrenmemek. Başkalarının öğrenmelerine mâni olmak.”

Önceki devirlerde ve zamanımızda bazı kimseler, din ilimlerini, ilim adamı tanınmak yada mala ya da bir makama kavuşmak için öğrenmişlerdir. Din adamı olmayı, geçime ve siyasete araç yapmışlardır. Bunlar, din ilimlerini amel etmek için öğrenmiyorlardı. İsimleri din adamıdır, gittikleri yol ise, cahillerin yoludur. Tanrı rahimdir, affı sever diyerek, büyük günah işliyorlar. Akıllarına, keyiflerine nazaran hareket ediyorlar. Başkalarının da bu şekilde yapmalarını istiyorlar. Kendilerine uymayan hakiki Müslümanları kötülüyorlar. Kendilerinin, doğru yolda olduklarını, huzura kavuşacaklarını zan ediyorlar. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından derlenmiş olan doğru kitapları okumuyorlar, çocuklarına da okutmuyorlar. İçleri fena, sözleri yaldızlı ve yalandır. Her gün başka şekle girerler. İnsanların yüzlerine gülerler, arkalarından kötülerler. Bidat karışmamış olan doğru kitapların okunmasına mâni olurlar. Bu kitapları okumayın, bozuktur derler. Bu tarz şeyleri neşredenleri ve okuyanları tehdit ederler. Mezhepsizlerin zararı olan kitaplarını, yaldızlı reklamlarla överler. İslâmiyet bilgilerine hakaret ederler. Kısa akılları ile yazdıkları şeyleri ilim ve fen diyerek gençlerin önüne sürerler. Hâlbuki, İslâm âlimleri ve tasavvuf büyükleri hep İslâmiyete yapışmışlardır. Bunun neticesi olarak, yüksek derecelere kavuşmuşlar ve insanlara yararlı olmuşlardır. Bunlara dil uzatanların din cahili oldukları anlaşılır. Bu cahillerin yaldızlı sözlerine aldanmamalıdır. Bunlar, din hırsızlarıdır. Mutluluk yolunu kesici zındık yada mezhepsizdirler.

Âlim görünenlere aldanmamalıdır
Sual: Bazı kimseler, Kazanlı Mûsâ Beykiyef gibilerinin fikirlerini savunarak İslâma hizmet ettiklerini söylüyorlar. Dinde değişim yapmak isteyen bu şekilde kimselerin kitapları okunması mümkün mu?
Yanıt:
Âlim görünen ve din adamı denilen her insanın sözüne yada kitabına uyarak amel etmek caiz değildir. Kıymetli kitaplardan toplanmış, çeviri edilmiş Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları ilmihâl kitaplarını okumalıdır. Bu şekilde çeviri edilmemiş, kafadan yazılmış ilmihâl kitaplarını ve uydurma tefsirleri okumak, insanı dünya ve ahiret felaketlerine götürür. Kazanlı Mûsâ Beykiyef, Kur’ân-ı kerime ve hadis-i şeriflere inanmayıp, yeni bir din uydurup, buna İslâmiyet demektedir. Yaldızlı kelimelerle, Müslümanlara gerici, Ehl-i sünnet âlimlerine yobaz demektedir. Kur’ân ve hadisler, bugünkü fen detayları ile yetişmiş olan gençlerin uyacakları bir din değildir diyerek, uydurmuş olduğu düşüncelerine din demekte, kitapları ile gençleri aldatmaktadır. Buna aldananlar, çıkardıkları dergilerde bozuk, alçak yalanlarla Ehl-i sünnet âlimlerine saldırmaktadırlar. Böylelerinin Ehl-i sünnet kitaplarını okuyarak, doğru yola kavuşmalarını temenni ederiz.

Mason olan din adamları
Sual: Mason olan din adamı olmuş mudur örnek olarak Mısırlı Abduh bunlardan mıdır?
Yanıt:
Bu mevzuda Beyrut’taki mason locasının başkanı Hannâ Ebî Râşid, Dâire-tül-me’ârif-ül-masoniyye kitabında diyor ki:

“Cemâleddîn-i Efgânî, Mısır’da mason locası reisi idi. Âlimlerden ve devlet adamlarından üç yüze yakın üyesi vardı. Ondan sonrasında, Muhammed Abduh reis oldu. Abduh, büyük bir mason idi. Bunun, masonluk ruhunu Arap memleketlerine yaydığını kimse inkâr edemez.”

Abduh’un yapmış olduğu reformları, değişimleri görerek onu İslâm âlimi sananlar azca değildir. Ehl-i sünnet âlimleri, onun yazılarına yanıt yazmış, maskesini yırtmışlardır. Elmalılı Hamdi Efendi, Fil suresinin tefsirinde, bunun bozuk yazılarından bir kısmını ortaya koymaktadır. İslâmiyet ve nasrâniyyet kitabında;
“Bir kimseden, yüz bakımdan kâfirliği, bir bakımdan imanı bildiren bir söz işitilse, o kimse imanlı kabul edilir. Herhangi bir filozofun, düşünce adamının yüz bakımdan kâfirliği gösterdiği hâlde, bir bakımdan imanı göstermeyen söz söylemesini düşünmek, ahmaklıktır. O hâlde, hepimiz imanlı bilinmelidir. İslâmiyette zındık kelimesi yoktur. Sonradan meydana çıkmıştır” demektedir. Küfrü açıkça görülmeyen bir Müslümanın sözündeki bir inanç, onu küfürden kurtarmış olur, kaidesini yanlış anlatarak, tüm kâfirlere, filozoflara mümin demektedir. Kendi de zındık olduğundan, bu kelimenin söylenmesini istememektedir. Künûz-üd-dekâikda ve Deylemîde yazılı;
(Ümmetim içinde zındıklar çoğalacaktır) hadis-i şerifini inkâr etmektedir.

Zilzâl suresindeki; (Zerre ağırlığında hayır işleyen, karşılığına elbet kavuşur) mealinde olan âyet-i kerimeyi açıklarken;
“Müslim olsun, kâfir olsun, salih amel işleyen hepimiz Cennete girecektir” diyor. En cahillerin bile güleceği bu yanlış ve haksız savunmasını, onun fanatikleri, izinde gidenleri bile kabul etmemiştir. Bunlardan, Abduhcu Seyyid Kutb, Nisâ suresinin 124. âyet-i kerimesini açıklarken;
“Üstat Muhammed Abduh, düşünüşünü nakzeden âyet-i kerimelerin sarahatini asla hatırlamıyor. Bu âyetler Abduh’un görüşünü nakzetmektedir” demek zorunda kalmıştır. Evet, Abduh’a Paris’te yutturulan masonluk afyonunun dozu, o denli çoktu ki, aklı ve şuuru, âyet-i kerimeler arasındaki bağlantıları göremeyecek kadar altüst olmuştu.

Saadetin yolu, İslâmiyete uymaktır
Sual: Din adamı bulunduğunu söyleyen bir kimse, farzlarda gevşek davranılmış olduğu, haramlardan sakınmadığı hâlde, kendisinde muhteşem hâller bulunduğunu söylese, bu hiç kimseye ve söylediklerine saygınlık edilir mi?
Yanıt:
Bu mevzuda Muhammed Ma’sûm hazretleri bir talebesine yazdığı mektubunda buyuruyor ki:
Resûlullah efendimize uymakta gevşek olanları, Onun ışıklı yolundan ayrılanları din adamı sanmayınız! Onların yaldızlı sözlerine ve alev ateş yazılarına aldanmayınız! Yahudiler, Hristiyanlar, Brehmenler ve mezhepsizler, tatlı ve yanık sözlerle, hileli mantıklarla, kendilerinin doğru yolda olduklarını, insanları iyiliğe, saadete çağırdıklarını bildiriyorlar. Ebû Amr bin Necîd hazretleri buyurdu ki:
“Kendisi ile amel olunmayan ilmin, sahibine ziyanı, faydasından daha çoktur.”

Tüm saadetlerin yolu İslâmiyete uymaktır. Kurtuluş yolu, Resûlullahın izinde olmaktır. Hak ile batılı ayıran alamet, Resûlullah aleyhisselama uymaktır. Onun dinine uymayan her söz, her yazı ve her iş kıymetsizdir. Mükemmel, açlıkla ve riyazet çekmekle hasıl olur, yalnız Müslümanlara mahsus değildir. Abdullah ibni Mübârek hazretleri buyurdu ki:
“Müstehabları yapmakta gevşek davranan, sünnetleri yapması imkansız. Sünnetleri yapmakta gevşeklik de, farzların yapılmasını zorlaştırır. Farzlarda gevşek davranan da, Allahü teâlânın rızasına kavuşamaz.” Bunun içindir ki, hadis-i şerifte;
(Günah işlemek, insanı küfre götürür) buyuruldu. Evliyanın büyüklerinden Ebû Sa’îd Ebülhayr Hazretlerine;
-Filanca kimse su üstünde yürüyor, buna ne dersiniz?
-Bunun kıymeti yoktur. Ördek ve kurbağa da suda yüzer dedi.
-Filan adam havada uçuyor, dediler.
-Sinek ve çaylak da uçuyor, sinek kadar kıymeti var, dedi.
-Filan kimse, aniden şehirden şehre gidiyor, dediler.
-Şeytan da, bir solukta şarktan garba gidiyor. Bu şekilde şeylerin dinimizde kıymeti yoktur. Mert olan, her insanın içinde bulunur. Alışveriş yapar, evlenir. Fakat, bir an Rabbini unutmaz, buyurdu.

Şeyh ibni Ebî Bekir Muhammet bin Muhammed Endülüsî hazretleri, Me’âric-ül-hidâye kitabında diyor ki:
“Kamil, olgun insanoğlunun her işi, düşünceleri, sözleri, ahlakı, Resûlullah efendimize tam uygun olur. Şundan dolayı, tüm saadetlere, Ona uymakla kavuşulur. Ona uymak, İslâmiyete yapışmak anlama gelir.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/28/alimin-de-kotusu-olur/feed/ 0 5464
Âlimin dindeki yeri https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/26/alimin-dindeki-yeri/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/26/alimin-dindeki-yeri/#respond Sun, 26 May 2019 00:14:32 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5452

Sual: (Kur’an hepimiz için inmiştir. Onun için âlime, ilim sahibi olmaya gereksinim yoktur) diyenler çıkıyor. Âlim olmasa Kur’an anlaşılmaz mı?
CEVAP
Anayasa da hepimiz içindir; fakat kanunlar, tüzükler olmadan anayasa ile memleket yönetim edilebilir mi? Kanunları da sadece hukukçular anlayabilir. Hasta olan avukata değil doktora gider. İlmin, âlimin önemi iyi mi inkâr edilebilir. Kur’an-ı kerimi hepimiz kolayca anlasa idi, Peygambere gereksinim kalmazdı. Hadis-i şerifler, Kur’an-ı kerimin açıklaması mahiyetindedir. Hakiki âlimler de, hadis-i şerifleri açıklamışlardır. Arapça bilen her insana âlim denmez. Hakiki âlim, Kur’an-ı kerimi, hadis-i şerifleri açıklayan yetkili, yüksek insandır. Oldukça bilimsel olması durumunda, hakkı bâtıldan ayıramayan, hakiki âlim değildir. Yetmiş iki sapık fırkanın önderleri de derin âlim idi, hakkı bâtıldan ayıramadıkları için dalalete düşmüşlerdir.

Şu halde, âlim oldukca bilen değil, hakkı bâtıldan ayıran din uzmanlarıdır. Bunlar Peygamberlerin vârisleri, vekilleridir. İctihadlarında isabet etmeseler de gene sevap alırlar. Bunlara uyanlar da kurtulur. Dinimiz âlimleri övmektedir.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bilmiyorsanız ehl-i zikre [âlimlere] problem!) [Nahl 43]
Demek ki bilmeyen insanoğlu da var ki, Allahü teâlâ, bilenlere sormamızı emrediyor.

(Bu örnekleri sadece âlimler anlamış olur.)
[Ankebut 43]
Hepimiz her örnekten anlamaz. Âlimler, kıymetli insanoğlu ki, sadece âlimler anlamış olur deniyor.

(Gökleri ve yeri yaratması, dil ve renklerinizin değişik olması da Onun
[kudretini gösteren] alametlerindendir. Normal olarak bunda âlimler için ibretler vardır.) [Rum 22]
Sadece âlimler ibretle bakıp, yaratılıştaki hikmetleri anlayabilir.

(Asla bilenle bilmeyen bir olur mu?)
[Zümer 9]
Şu halde bilenler [âlimler] kıymetlidir.

(Tanrı’tan en oldukca korkan sadece âlimlerdir.)
[Fatır 28]

(Tanrı’tan en oldukca korkan benim) hadis-i şerifi Tanrı’tan korkmanın derecesini gösteriyor. (Buhari)

(Kendilerine itimat yada korku ile ilgili bir haber ulaştığında onu derhal yayıverirler. Oysa onu Peygambere ve aralarındaki yetkililere
[âlimlere] götürselerdi, onlardan netice çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı.) [Nisa 83] Âyette geçen ülül-emrin = yetkilinin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılı. Peygamber efendimiz de, (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimi)

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Âlimin mürekkebi, şehidin kanı ile tartılır, âlimin mürekkebi, ağır gelir.) [İ. Neccar]

(Âlimler Peygamberlerin vârisidir.) [Ebu Davud, İbni Mace, Tirmizi]
(Âlimler
[hak yolu gösteren] birer rehberdir.) [İ. Neccar]

(Âlimlere uyun! Onlar, dünya ve ahiretin ışıklarıdır.) [Deylemi]

(Âlimler olmasaydı, insanoğlu helak olurdu.) [İ. Maverdi]

(Bilmediklerinizi salih âlimlerden sorup öğrenin!) [Taberani]
(Âlim, Allahü teâlânın güvenilmiş olduğu kimsedir.)
[Deylemi]

(Salih âlim ile nebi içinde bir aşama fark vardır. O da nebilik makamıdır.) [R. Nasıhin]

İlim ve âlim kıymetlidir
İnsanı fena yoldan ilim ve âlimler kurtarmış olur. Rehber olmadan doğru yol bulunamaz. Büyük bir Peygamber olan Hazret-i Musa, Allahü teâlâ ile konuşmak şerefine kavuştuğu halde, Hazret-i Hızır’dan ilim öğrenmeye gelmiştir. İmam-ı Ebu Yusuf’un oldukca sevilmiş olduğu oğlu vefat edince, talebelerine, (Defin işini siz yapın. Ben hocam imam-ı a’zamın dersine gidiyorum. Dersimi kaçırmayayım) dedi. Kendisini vefatından sonrasında rüyada gördüler. Cennette, oldukca ihtişamlı büyük bir köşkte idi. Buna iyi mi kavuştuğu sorulunca, (İlim öğrenmeye ve öğretmeye olan sevgim ile) buyurdu.

İlim ve âlim kıymetlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Âlime saygı eden, bana saygı etmiş, onu ziyaret eden beni ziyaret etmiş olur.) [İ. Rafii]

(Âlim olmayan yada ilim öğrenmeye çalışmayan bizlerden değildir.) [Deylemi]

(Ya âlim, ya talebe, ya dinleyici yada bu tarz şeyleri seven olun. Yoksa helak olmuş olursunuz.) [Beyheki]

(Âlim ile oturmak, yüzüne bakmak ibadettir.) [Hakim]

(Âlim ile birlikte olun, diz mısra oturun. Zira Allahü teâlâ, yağmurla ölü toprağı dirilttiği benzer biçimde, ölü kalbleri de ilim nuru ile diriltir.)
[Taberani]

(Kıyamette Peygamberler, âlimler ve şehidler şefaat eder.)
[İbni Mace]

(Cennette de âlime gereksinim olur. Aden ehline
“Ne arzunuz var ise isteyin” diye sorunca, ne isteyeceklerini şaşırıp âlimlere bakarlar. Âlimler de, “Şunu isteyin” derler.) [Deylemi]

(Âlimin âlim olmayana üstünlüğü, Peygamberin ümmetine üstünlüğü gibidir.)
[Hatib]

(Âlimin âbide üstünlüğü, dolunayın, yıldızlara olan parlaklığı gibidir.) [Ebu Nuaym]
(Âlim, âbidden yetmiş aşama üstündür. Bid’at ortaya çıkınca âlim, halkı uyarma eder. Âbid bid’atten habersiz, ibadetle meşgul olur. Bu bakımdan da âlim, âbidden kıymetlidir.)
[Deylemi]
(Şeytanın bir âlimden korkması, bilgisiz olan bin âbidden korkmasından daha çoktur.)
[Beyheki]

(Kıyamette âbide Cennete gir, âlime ise halka şefaat için bekle denir.) [İ Maverdi]
(Bir âlim, bir şehirden gelip geçse, onun ayak basmasının hürmetine, oradaki kabristandan kırk gün azap kaldırılır.)
[R.Nasıhin]

İşte bu şekilde kıymetli olan âlimin vefatı büyük kayıptır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, sizden bilimsel almak için bilimsel ile amil olan âlimleri kaldırır. Cahiller kalır. Dinden sual edenlere, kendi akılları ile yanıt verip, insanları doğru yoldan ayırırlar.) [Buhari]

(Bir âlim ölünce, İslam’da bir gedik açılmış olur ve kıyamete kadar kapanmaz.) [İ. Süyuti]

(Âlimin ölümüne üzülmeyen, münafıktır. Bir âlimin ölümünden daha büyük musibet yoktur. Bir âlim ölünce, gökler ve göklerde olanlar, yetmiş gün ağlarlar.) [R. Nasıhin]

(Âlim ölünce, denizdeki balıklar bile kıyamete kadar ona istigfar ederler.)
[Deylemi]

(Bir âlimin ölmesi, bir kent halkının ölümünden daha büyük ziyandır.) [Taberani]

(Ahir zamanda, âlimler ölür, cahiller din adamı yerine geçirilir. Onlar da bilmeden yanlış fetva verir, kendisi sapar, başkalarını da saptırır.) [Buhari]

Büyük bir âlim vefat edince, feyz vermesi kesilmez, daha da artar. Kınından çıkmış kılıç benzer biçimde olur. (İrşad-üt-talibin)

Âlimlere saygının önemi
Sual:
Hoca hakkı, hocaya hürmetin önemi hakkında informasyon verir misiniz?
CEVAP
Saygı, ibadetten önemlidir. Örneğin, yakarma etmeyen, günah işleyen kâfir olmaz. Fakat Allahü teâlânın, komut ve yasaklarını küçümseyen, beğenmeyen, saygısızlık meydana getiren kâfir olur. [Tâlim-ül-müteallim]
İmam-ı Maverdi hazretleri de buyurdu ki:
(Öğrenci, hocasının gösterdiği yakınlığa güvenerek naz etmemelidir! Zira cahilin yanında susmaya mahkum olan bir âlim, zelil ve hakir duruma düşmüş olur. Esirler arasındaki bir cariyenin, cömertliği ile meşhur Hatim-i Tai’nin kızı bulunduğunu öğrenen Peygamber efendimiz, (Bir kavim içinde aziz iken zelil olana, varlıklı iken yoksul düşene, âlim iken cahiller içinde kalmış olana acıyın) buyurup kızı özgür bıraktırdı. (Edeb-üd-dünya)

Tevazunun aşırı şekline temelluk denir. Nefsini zelil etmek anlama gelir.

Temelluk, hocaya, üstada, âlime karşı caizdir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Üstad hariç, temelluk mümin ahlakından değildir.) [İ. Maverdi]

(Âlime saygı eden, Rabbine saygı etmiş olur.) [İ. Maverdi]

(İlim öğrendiğiniz zata tevazu gösterin!) [Taberani]
Hazret-i Ali’nin, Bana ilimden bir harf öğretenin kölesiyim buyurması, hocaya hürmetin önemini göstermektedir. Bir harften maksat, ilimden bir meseledir.

İmam-ı Şafii hazretleri, bir çobanı görünce ayağa kalkar. Yanındakiler, (Bu çobana hürmetinizin sebebi nedir?) diye sual edince, Bu zat, bana kitaplarda bulamadığım ilimden bir meseleyi öğrettiği için, kısaca benim hocam olduğundan saygı ediyorum buyurdu.

Doğru yolu bulmamıza sebep olanlara, bizlere oldukca lüzumlu ilimleri öğretenlere, gösterilecek hürmetin önemini algı etmeye çalışmalıyız! (R. Nasıhin)

[Mezhep ve itikad imamlarımıza, imam-ı Gazali, Seyyid Abdülkadir-i Geylani ve imam-ı Rabbani hazretleri gibi din büyüklerimize saygı ve hürmetin önemini buradan da anlamalıyız.]

Sual: Bir âlimin sohbetinde bulunmak yararlı mıdır?
CEVAP
Ehl-i sünnet âliminin bulunmuş olduğu zamanlarda, sohbetinde bulunmak normal olarak büyük nimet idi. Zira hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlimin sohbetinde bulunmak, bin rekat nafile namazdan üstündür.) [İ. Gazali]

Âlim bulunmadığı vakit, eskiden yaşamış, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumak gerekir. Bir âlimin kitabını okuyan, azca da olsa, onunla söyleşi etmiş sayılır.

Âlime uyulur
Sual:
Âlimlerle tasavvuf ehli zatlar içinde, bir mevzuda değişik hükümler görülürse, hangisine uymak gerekir?
CEVAP
Âlimlere uyulur. Tasavvuf ehli, sekr hâlinde söylemiş yada ilhamla anlamış olabilir. İkisi de dinde senet değildir. Fakat âlimler, edille-i şeriyyeye dayanarak bildirirler. Mürşid-i kâmille evliya zatları karıştırmamalı. Her evliya, mürşid-i kâmil değildir. Fakat her mürşid-i kâmil evliyadır.

Mürşid-i kâmil, sofi zatlar benzer biçimde değildir, ictihad derecesinde yüksek âlim olduğundan, hem ilim, hem de marifet sahibidir. İmam-ı Rabbani, Mevlana Halid-i Bağdadi, Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri benzer biçimde zatlar böyledir. Bu şekilde bir zata (Zül Cenâhayn) denir ki, iki kanat sahibi, kısaca hem âlim, hem evliya anlama gelir. Akılla, delille anlaşılan bilgilere (İlim) denir. Kalble anlaşılan bilgilere (Marifet) yada (İrfan) denir.

Âlimin dindeki yeri
Sual: (Her âyeti yada her hadisi anlayamayız. Mezhebimizin âlimleri bu tarz şeyleri iyi mi açıklamışsa, ona uymalıyız) denince (Yalnız Kur’an) diyenler, (Kur’an’ı hepimiz anlamış olur, idrak etmek için âlim olmaya gereksinim yoktur. “Âlime danışalım” denmez) diyorlar. Mezhep âlimlerimizin sözleri, dinde senet değil midir?
CEVAP
Normal olarak senettir. Onlar âlimin ne demek bulunduğunu bilmiyorlar. Her insana âlim denmez. Hakiki âlim, Kur’an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri açıklayacak kadar derin ilim sahibi, dinde söz sahibi olduğu bildirilen, yetkili ve yüksek insandır. Oldukça bilimsel olduğu hâlde, hakkı bâtıldan ayıramayan, hakiki âlim değildir. 72 sapık fırkanın önderleri de âlimdi, hakkı bâtıldan ayıramadıkları için dalalete düşmüşlerdir. Şu hâlde âlim, oldukca bilen değil, hakkı bâtıldan ayıran zattır. Bu şekilde âlimler, peygamberlerin vârisleri, vekilleridir. İctihadlarında yanılsalar bile, gene sevab alırlar. Bunlara uyan kurtulur. Dinimiz bu şekilde âlimleri övmektedir. Birkaç âyet-i kerime meali:
(Bilmiyorsanız ehl-i zikre [âlimlere] problem!) [Nahl 43] (Demek bilmeyen var ki, Allahü teâlâ, bilenlere sormayı emrediyor.)

(Bu örnekleri sadece âlimler anlamış olur.) [Ankebut 43] (Demek hepimiz anlayamıyor. Âlimler, kıymetli insanoğlu ki, sadece âlimlerin anladıkları bildiriliyor.)

(Asla bilenle bilmeyen bir olur mu?) [Zümer 9] (Şu hâlde bilenler [âlimler] kıymetlidir.)

(Tanrı’tan en oldukca korkan âlimlerdir.) [Fâtır 28] (Tanrı’tan en oldukca korkan benim) hadis-i şerifi, âlimlerin derecesinin ne kadar yüksek bulunduğunu göstermektedir.)

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Âlimler, peygamberlerin vârisleridir.) [Ebu Davud, İbni Mâce, Tirmizî]

(Âlimlere uyun! Onlar, dünya ve âhiretin ışıklarıdır.) [Deylemî]

(Âlim, Allahü teâlânın güvenilmiş olduğu kimsedir.) [Deylemî]

Âlim, Kur’an-ı kerime, hadis-i şerife aykırı konuşmaz. Bir âyetten, âlimlerin anladığına uymayıp, kendi anladığına uymak, Allahü teâlâyı da, Resulullah’ı da “sallallahü aleyhi ve sellem” yalancı çıkarmak olur. Allahü teâlâ, (Sadece âlimler anlamış olur) buyuruyor. Resulullah efendimiz, (Âlim, Allahü teâlânın güvenilmiş olduğu kimsedir) buyururken, (Âlim) kelimesi geçince, onun sözüne itiraz mahiyetinde, (Orda dur!) demek, oldukca tehlikelidir. Âlimden kastımız, bugünkü diplomalı cahiller değildir normal olarak. İmam-ı a’zam, İmam-ı Gazâlî ve İmam-ı Rabbânî benzer biçimde âlimlerdir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/26/alimin-dindeki-yeri/feed/ 0 5452