Meal ve tefsir okumak|Yalnız Kur’an diyenler – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Sun, 04 Aug 2019 15:16:42 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Zina edenle evlenmek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/zina-edenle-evlenmek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/zina-edenle-evlenmek/#respond Sun, 04 Aug 2019 15:16:42 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5790

Sual: Nur sûresinin, (Zina eden sadece zina edenle yada müşrikle evlenir) mealindeki 3. âyeti, (Yalnız Kur’an) diyen bir hocaya soruluyor. O da, (Zina eden, zina edenle yada müşrikle evlenmek zorundadır, bunlardan başkasıyla evlenemez) diyor. Müşrikle evlenen kâfir olmuyor mu?
CEVAP
Normal olarak, kâfir olur. Müşrik; kitapsız, dinsiz, ateist kâfir anlama gelir. Bu şekilde bir kâfirle evlenen Müslüman, kâfir olur. O âyet-i kerime nesh edilmiştir. Aşağıda delilleriyle açıklaması vardır. İki âyet-i kerime meali:
(İmanlı bayanların kâfirlerle evli kalmaları helâl değildir.) [Mümtehine 10]

(İman etmedikçe, müşrik [dinsiz, putperest kâfir] hanımlarla evlenmeyin! İmanlı bir cariye, beğendiğiniz, imrendiğiniz müşrik bir hanımdan elbet daha üstündür. Kadınlarınızı da, inanç edinceye kadar müşrik erkeklerle evlendirmeyin! Mümin bir köle, müşrik bir erkekten elbet daha üstündür.) [Bekara 221]

Bu iki âyet müşrikle evlenmeyi yasaklıyor. Nur sûresinde ise, evlenilebileceği bildiriliyor. Âyetler birbirine zıt olmayacağına gore, âlimlerimiz, Nur sûresindeki âyetin nesh edildiğini bildiriyorlar. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Nur sûresinin, (Zina eden sadece zina edenle evlenir) mealindeki 3. âyeti, Nisa sûresinin üçüncü âyeti ile nesh edilmiştir. (Redd-ül muhtar)

S. Ebediyye’de ise, (“Zina eden bayanı, başka erkekler nikâh edemezler” mealindeki âyet-i kerime, Nisa sûresinin üçüncü âyetiyle nesh edilmiş ve hadis-i şerifle bildirilmiştir) deniyor.

Kurtubî tefsirinde de, (Bu âyet nesh edilmiştir ve dört mezhebin hükmü de böyledir) deniyor. (Cami’u li-Ahkâm)

İmam-ı Ahmed bin Ali bin Ebu Bekir Razi Cessâs, (Dört mezhepte de, zina eden, zina etmeyenle ve zina etmeyen, zina edenle evlenebilir) buyuruyor. (Ahkam-ül Kur’an)

Mezhepsizlerin fazlaca kıymet verdiği Zuhaylî bile, bu âyetin nesh edildiğini bildirip, Peygamber efendimize, (Bir adam, zina etmiş olduğu hanımla evlenebilir mi?) diye sorulunca, Resulullah’ın, (Haram bir şey, helâl olanı haram etmez. [Haram olan zina, helâl olan nikâhlanmayı haram kılmaz]) buyurduğunu yazmaktadır. (İ. Fıkhı Ans.)

S. Ebediyye’de, (Müslüman kızın kâfir erkekle evlenmesi caiz değildir. Kâfir erkekle evlenmeye niyet edince mürted olur. İki kâfir birbiriyle evlenmiş olur) deniyor. Gene S. Ebediyye’de namazı bozan şeylerin 21. maddesinde, (Bir kız, bir kâfirle evlenmeye karar verirse, derhal kâfir olur) deniyor. Demek ki, müşrikle doğrusu kâfirle evlenmek sövgü oluyor.

Zina eden hanımla evlenmek sahihtir. Hanım da kocası da başka biriyle zina etseler, nikâhları bozulmuş olmaz. Zina etmiş olduğu hanımla da evlenmek caizdir. Örnek olarak bir adam birinin bahçesinden meyve çalar, sonrasında bahçe sahibine gider, özür dileyip çaldırmış olduğu meyveyi satın alır. Çalması haram, satın alması helâldir. (Camiu li-Ahkami’l-Kur’an)

Nur sûresinin 26. âyetinde, (Fena bayanlar fena erkeklere, fena erkekler fena bayanlara; temiz bayanlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz bayanlara yaraşır) buyurulduğu şeklinde, (Zina eden bir adam, sadece zina eden hanımla ilişki kurar) şeklinde açıklayanlara gore de, o âyet nesh edilmiştir.

Neshi kabul etmeyen bir mezhepsiz, (Kur’an’da nesh olmaz) dedi. Ona, Bekara sûresinin, (Biz, daha iyisini yada onun gibisini getirmeden bir âyeti nesh etmez yada unutturmayız) mealindeki 106. âyeti için ne söylediğini sormuş oldum. (Nesh olmadığı hâlde, öyleki açıklanmıştır) dedi. Mr. Hamidullah da, Hazret-i Musa ile ilgili Kehf sûresindeki hadise için, (Din kitapları temsiller getirir. Bunların zamanı hadiseler olması zaruri değildir) diyor. Kısaca hâşâ Tanrı’ın uydurduğunu söylüyor. Mezhepsiz de, nesh ile ilgili âyetin [hâşâ] lüzumsuzluğundan bahsediyor. Şu iki hadis-i şerif bu şekilde sapıkları bildiriyor:
(En fena insan, dînî mevzularda kendi düşüncesiyle yargı verir de, haramı helâl, helâli haram sayar.) [İ. Asakir]

(Dini aklıyla ölçen kadar zararı dokunan kimse yoktur. Tanrı’ın helâl ettiğine haram, haram ettiğine de helâl der.) [Hatîb]

İşte bir âyetin mânâsı için hadis-i şeriflere ve saygın tefsirlere bakmadan kendi anladığına uyan, bu şekilde büyük hatalara sebep olur. Zina edeni müşrikle, ateistle evlendirir, onu da, kendini de küfre sokar. Mektubat-ı Rabbânî’deki hadis-i şerifte, (Kur’an’ı kendi görüşüne gore tefsir eden kâfir olur) buyuruldu. (Deylemî)

Küfre girmemek için, âyetlerin mânâsını saygın kitaplardan öğrenmelidir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/zina-edenle-evlenmek/feed/ 0 5790
Tefsir nedir, müfessir kime denir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/tefsir-nedir-mufessir-kime-denir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/tefsir-nedir-mufessir-kime-denir/#respond Sun, 04 Aug 2019 10:16:34 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5789

Sual: Fıkıh bilimsel mi yoksa tefsir bilimsel mi mühim? Camideki kursa gidiyorum. Hocamız, lüzumlu inanç ve fıkıh bilgisini öğretmeden, (Tefsir dersleri yapacağız) diyor. Bir Müslümanın, ilkin tefsir mi öğrenmesi lazım?
CEVAP
Fıkhı bilmeden dine uymak mümkün olmaz. Şu sebeple dinin temeli fıkıhtır. İbni Âbidin hazretleri, (Fıkhı öğrenmek her Müslümana farz-ı ayndır) buyuruyor. (Redd-ül Muhtar)

Bu konudaki birkaç hadis-i şerif:
(Dinin temel direği, fıkıhtır.) [Beyhekî]

(İbadetlerin en kıymetlisi, fıkhı öğrenmek ve öğretmektir.) [İbni Abdilberr]

(Fıkıh bilmeden yakarma eden, karanlık gecede tamamlanmamış bina yapmış olup, düzeltmek için gündüz yıkana benzer.) [Deylemî]

(Âlimlerin en hayırlısı da fakihlerdir.) [İ. Maverdî]

(Tanrı, iyilik etmek istediği kulunu fakih yapar.) [Buhârî]

Kur’an-ı kerimin mânâsını, yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış ve bildirmiştir. Tefsir, Resulullah efendimizin kutsal lisanından Sahabe-i kirama ve onlardan Tâbiîne, Tebe-i tâbiîne ve böylece bizlere kadar sağlam kaynaklarla gelen bilgilerdir.

Müfessir, kelam-ı ilahiden, murad-ı ilahiyi anlayan derin âlim anlamına gelir. İmam-ı Beydâvî hazretleri bunlardan biridir. Bu tefsir kitaplarını da anlayabilmek için, yirmi ana bilimsel, iyi öğrenmek gerekir. Ana ilimlerden biri, tefsir ilmidir. Bu yirmi ana ilmin kolları, seksen ilimdir. Türkiye’de ilk kere Kur’an tercümesini, Cihan Kitabevi sahibi Misak isminde Hristiyan bir Ermeni başlatmıştır. Maksat dinimizi bozmaktır. İmam-ı Gazâlî hazretleri, (Fâsık ve bid’at ehli, Kur’an’ın mânâsını anlayamaz) buyuruyor. (İhya) [Bid’at ehli, Ehl-i sünnet itikadında olmayan, mezhepsiz olan demektir.]

Tefsir, akla değil, nakle dayanır. Ehl-i sünnet âlimlerinin, Peygamber efendimizden ve Eshab-ı kiramdan alarak yaptıkları tefsirlere aykırı tefsir yazan, küfre düşer. Hadis-i şerifte, (Kur’an-ı kerimi kendi görüşüne bakılırsa tefsir eden kâfir olur) buyuruldu. (Deylemî, Mektubat-ı Rabbânî 1/234)

Tefsir, murad-i ilahiyi idrak etmek anlamına gelir. Kendiliğinden verdiği mânâ doğru olsa bile, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata olur. Verdiği mânâ yanlışsa kâfir olur. (Berika)

Bir kimse, bir âyet-i kerimeyi tefsir ederken, yalnız kendi görüşüne, kendi aklına bakılırsa izahat yaparsa kâfir olur. İşte bu sebepten dolayı, peygamberler hariç, insanların en üstünü olmasına karşın, Hazret-i Ebu Bekir Sıddık, (Kur’an-ı kerimi kendi reyimle, kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?) buyurmuştur. (Şir’a şerhi)

Namaz kılacak kadar sûre ezberledikten sonrasında, fıkıh bilgilerinden farz-ı ayn olanları öğrenmeli. Şu sebeple lüzumlu fıkıh bilgisini öğrenmek farz-ı ayndır. Her insana, işine bakılırsa, lüzumlu olan farz-ı ayn olur. Fakat hepsini öğrenmek, Kur’an’ı ezberlemekten daha iyidir. (Redd-ül muhtar)

Ehl-i sünnet itikadı, farzlar ve haramlar, fıkıh kitaplarından öğrenilir. Âlimler, bu fıkhî hükümleri âyet ve hadislerden çıkarmışlardır. (Hadika s. 324)

İmam-ı Şa’ranî hazretleri de buyuruyor ki:
Namazların kaç rekât bulunduğunu, rükû ve secdede okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze namazlarının iyi mi kılınacağını, zekât nisabını, orucun ve haccın farzlarını, hukuk bilgilerini, Peygamber efendimizin açıklamaları olmadan Kur’an-ı kerimden idrak etmek mümkün değildir. İmran bin Hasin hazretleri, (Bizlere yalnız Kur’andan söyle!) diyen birine, (Ey ahmak, Kur’an-ı kerimden her şeyi idrak etmek mümkün mü? Sözgelişi namazların kaç rekât bulunduğunu bulabilir miyiz?) buyurdu. Hazret-i Ömer de, (Farzlar seferde kaç rekât kılınır? Kur’an’da bulamadık) diyenlere, (Allahü teâlâ bizlere Muhammed aleyhisselamı gönderdi. Biz, Kur’an-ı kerimde bulamadıklarımızı, Resulullah’tan gördüğümüz şeklinde yapıyoruz. O, seferde dört rekâtlık farzları, iki rekât olarak kılardı. Ikimiz de öyleki yaparız) buyurdu. (Mizan)

İslam’a, Kur’ana uymak, tefsir okumakla değil, sadece hak olan bir mezhebe uymakla olur. Mezhebe uymak da, o mezhebin doğru yazılmış bir ilmihâl kitabına uymakla olur. Bir kimse, Kur’andan, tefsirden anladığına uyarsa, İslam’a uymuş olmaz. Kur’an-ı kerimde her yargı var ise da, bu tarz şeyleri doğru olarak, sadece Resulullah efendimiz anlayıp açıklamıştır. Resulullah’a uymak farzdır. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(De ki: “Eğer Tanrı’ı seviyorsanız, bana tâbi olun!”) [Âl-i İmran 31]

(Ona tâbi olun ki, doğru yolu bulasınız.) [Araf 158]

Her Müslümanın dört hak mezhepten birine uyması gerekir. Uymayanın mülhid olacağını İmam-ı Rabbânî hazretleri Mebde ve Mead kitabında bildiriyor.

Dört mezhepten birine uymayan Ehl-i sünnetten ayrılır. Ehl-i sünnetten ayrılanın da sapık yada kâfir olacağı S. Ahmed Tahtavî hazretlerinin Dürr-ül-muhtar haşiyesinde yazılıdır.

Abdülgani Nablusî hazretleri de, (Bugün dört mezhepten başkasına uymak caiz değildir. Kur’an-ı kerimin mânâsını öğrenmek isteyen, Ehl-i sünnet âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlâk, kitaplarını okumalıdır) buyuruyor. (Hadika)

Doğru yazılmış bir ilmihâl okuyan, lüzumlu kelam, fıkıh ve terbiye bilgisini öğrenmiş olur. Farz-ı ayn olan bu detayları öğrenmeyip tefsir okumak, caiz değildir. Aslına bakarsanız tefsirden fıkıh bilgisi öğrenmek imkânsızdır. Cehenneme gidecekleri bildirilen 72 fırkanın âlimleri, tefsirlerden yanlış mânâ anladıkları için, sapıttılar. Âlimler sapıtınca, bizim şeklinde cahillerin tefsirden ne anlayabileceğimizi düşünmeliyiz!

Doğru yazılmış tefsirleri okuyanlar bu şekilde felakete düşerse, dinde reformcuların, mezhepsizlerin, bid’at ehlinin tefsirlerini okuyanın hâlinin oldukca daha fena olacağı aşikârdır.

O hâlde dinimizi doğru olarak yazılmış ilmihâllerden öğrenmek gerekir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/tefsir-nedir-mufessir-kime-denir/feed/ 0 5789
Meal okumak niye zararlıdır? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/meal-okumak-niye-zararlidir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/meal-okumak-niye-zararlidir/#respond Sun, 04 Aug 2019 05:16:22 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5788

Sual: Meal okumak niye uygun değildir? Mealin asla faydası yok mudur? Anadili Arapça olan, bizim mealden anladığımızı aslına bakarsan anlıyor. Arapça bilmeyenin, meal okuyup, Arapça bilen Araplar kadar Kur’anı anlamasının ne sakıncası olur? Eğer meal okumak yanlışsa, Rusya, İslamiyet’e zararı olan olan bir şeyi niye yasaklasın ki? Çağdaş bir meal yazılamaz mı?
CEVAP
Meal okumanın ziyanı, faydasından oldukça fazladır. Hattâ faydası zararının yanında solda sıfırdır. Merhum Nasreddin Hoca, (Bir damla bal için, bir çeki odun yenmez) diyor. Bir damla bal için, bir çeki odun yiyen ölmez, fakat meal okuyup yanlış yargı çıkaran imanını kaybedebilir. Tevbe etmezse, sonsuz Cehennemde kalır. Sonsuzun yanında milyonların, milyarın kıymeti olmaz.

Kur’an-ı kerimi idrak etmek, murad-ı ilahiyi idrak etmek anlamına gelir. Günümüzdeki meal anlayışı ise, yazarın, âyet-i kerimeden kendi anladığını bildirmesi anlamına gelir. Doğrusu mealle, murad-ı tanrısal öğrenilmiş olmaz, aksine o meali yazanın düşüncelerine tutsak olmuş oluruz. Kur’an mealini yazan yanlış yazmışsa, yazan da, okuyup kabul eden de küfre düşer. Kur’an-ı kerimi yanlış idrak etmek yada kuşku etmek imanı giderir. Mektubat-ı Rabbânî’deki hadis-i şerifte, (Kur’anı kendi görüşüne gore tefsir eden kâfir olur) buyuruldu. (Deylemî)

İşte bundan dolayı, Hazret-i Ebu Bekir Sıddık, peygamberlerden sonrasında insanların en üstünü olmasına karşın, (Kur’an-ı kerimi kendi görüşümle tefsir edersem, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?) buyurmuştur. (Şir’a)

Muhammed Hâdimî hazretleri buyuruyor ki: Kur’an-ı kerime kendi görüşüne gore verdiği mânâ doğru olsa bile, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata olur. Verdiği mânâ yanlışsa, kâfir olur. (Berîka)

Eğer hepimiz, Kur’an-ı kerimi doğru olarak anlasaydı, 72 sapık fırka ortaya çıkmaz, hepimiz doğru itikada haiz olur, Ehl-i sünnet itikadında olurdu. Hepimiz değişik anladığı ve değişik çeviri etmiş olduğu içindir ki, 72 sapık fırka meydana çıkmıştır. (Kur’an-ı kerim sağlam olduğundan, mealleri de sağlamdır) demek oldukça yanlıştır.

Hâlbuki 72 sapık fırkanın liderleri, âlim olmalarına karşın, yanlış anlayıp sapıtınca, bizlerin ne hâle düşeceğimiz meydandadır.

Eğer doğru meal yazmak dine hizmet olsaydı, Osmanlı, oldukça meal yazardı. Hâlbuki Mızraklı İlmihâl benzer biçimde kitapları her tarafa yaymıştır. Meal yazmayan Osmanlı, İslam düşmanı mıydı? Meale karşı olmayı, Kur’ana karşı olmak benzer biçimde gösterenler, bu kadarını da düşünemiyorlar mı? Kutsal ceddimiz, âlim insanlardı. Onlar, dine hizmet etmeyi bilememişler de, meal yazanlar mı biliyor?

Arapça bilen de, Kur’an-ı kerimin mânâsını anlayamaz. Araplar bilhassa Suudiler, yanlış anladıkları için (Tanrı Arş’ta oturuyor. Tanrı’ın eli var, gözü var) diyerek mahlûka benzetiyorlar. Hazret-i Âdem, Hazret-i Şit, Hazret-i İdris benzer biçimde peygamberleri inkâr ediyor, Ehl-i sünnete müşrik diyorlar. Böylece küfre giriyorlar. Bu inançtaki insanlara Vehhabî deniyor. Vehhabilerin kâfir oldukları Nimet-i İslam, Hülasat-ül-kelam fi beyani umerail beledil-haram, Firreddi alel-vehhabiyye, Ed-Dürer-üs-seniyye, Şevahid-ül-hak, Mirat-ül-Haremeyn, Tarih-i Vehhabiyan ve İslam Ahlakı benzer biçimde birçok saygın kitapta yazılıdır.

Bir Müslümana lazım olan âyetlerin mânâları, tefsirleri ilmihâl kitaplarında vardır. Doğrusu bir Müslüman ilmihâl okumakla, açıklamasıyla beraber Kur’an-ı kerim hakkında kafi bilgiye haiz olur. Allahü teâlânın bizlere neleri emrettiğini, neleri yasakladığını öğrenir.

İlmihâl okumadan fıkhî hükümleri mealden kendimiz çıkarmaya kalkarsak, 72 sapık fırkanın âlimleri benzer biçimde, ikimiz de, bu okyanusta boğuluruz. İmam-ı Şa’rânî hazretleri buyuruyor ki:
Namazların kaç rekât bulunduğunu, rükû ve secdede okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze namazlarının iyi mi kılınacağını, zekât nisabını, orucun ve haccın farzlarını, hukuk bilgilerini, Kur’an-ı kerimden anlamamız mümkün değildir. (Mizan-ül Kübra)

Bir örnek verelim: Abdestin farzı, Hanefî’de 4, Şâfiî’de 6, Mâlikî ve Hanbelî’de daha fazladır. Mealden bu tarz şeyleri bile öğrenmemiz mümkün değilken, itikadî mevzuları öğrenmemiz iyi mi mümkün olur? O hâlde mealden bir şey öğrenemeyeceksek niye okuyacağız?

Üstelik piyasada tam doğru bir meal de bulmak mümkün değildir. 1986’da İstanbul’da meydana getirilen Kur’an Tercümeleri Sempozyumu’nda 1500’den fazla çeviri incelenmiş ve birbirini tutmayan hükümlerin bulunmuş olduğu görülmüştür. Hepimiz anlayışına gore meal yazdığı için, karşımıza korkulu bir görünüm çıkmıştır. Biz, şimdi hangi meali okuyacağız? Her meal sahibi, (En doğrusu, bizim yazdığımız mealdir) diyor. Bir âyetin birkaç mânâsı olabiliyor. Bunlardan biri alınınca tamamlanmamış kalıyor. Doğrusu en doğru yazılanda bile eksiklik oluyor.

(Meal okumak yanlışsa, Rusya niye mealleri yasakladı?) deniyor. Yasaklanan şeyin kesinlikle kıymetli olması mı lazım? Yanlış da olsa İslamiyet’ten bahsedilmesini istemiyor. Hem Ruslar, İslâmiyet’in doğrusunu, şu demek oluyor ki doğru olanın Ehl-i sünnet bulunduğunu nereden bilecek ki? Bilse aslına bakarsan Müslüman olurlar. Rusya’da Şiîlik de, Vehhabilik de yayılmaya çalışılsa önlemeye çalışırlar. Niye (Şu akım sapıktır, bu yayılsın) diyecek? Örneğin Türkiye’de, Hristiyan mezheplerinden Katoliklik, Protestanlık yayılmaya çalışılsa, (Bunlar aslına bakarsan sapık, varsın yayılsın) mı diyeceğiz? Veya biz bu mezheplerin yayılmasını önlemeye çalışsak, (Bak Müslümanlar bizim mezhebimizi önlemeye çalışıyor, o hâlde bizim mezhebimiz doğrudur) derlerse, bu şekilde söylemeleri yanlış olmaz mı? Rusya’daki meal yasaklamalarına da bu gözle bakmalıdır.

Rusya’nın mealleri yasaklamaya emek vermesi, meal yazmanın doğru bulunduğunu asla göstermez. Kim bilir Rusya’da meal yazanlar Vehhabidir. Bundan dolayı Vehhabiler, dünyanın her yerine, hattâ Türkiye’ye bile parasız meal gönderiyorlar. Her ülkeden hac için gelenlere de veriyorlar. Vehhabiler, niye bir Ehl-i sünnet âliminin yazdığı bir ilmihâli değil de, Kur’andan kendi anladıklarını yaymaya çalışıyorlar? Normal olarak Ehl-i sünnetten koparmak için yapıyorlar. Kendilerine sorarsanız, (Sizi şirkten kurtarmaya çalışıyoruz) derler. Mealleri yayarak Vehhabiliğe destek olmanın vebalini düşünmek lazımdır.

Asrın tefsiri yada Çağdaş meal adı altında kitapların yazılması daha tehlikelidir. Kur’an-ı kerimin emirleri, her asırdaki insan için aynıdır. Önceki asırlar için başka, sonraki asırlar için başka mânâsı yoktur. Her çağa, her asra gore değişik meal yada tefsir yazmak demek, dini her asırda bozmak anlamına gelir. (Çağdaş meal) yada (Çağdaş tefsir) isminde kitaplar, bu bakımdan oldukça tehlikelidir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/meal-okumak-niye-zararlidir/feed/ 0 5788
Âyeti farklı yorumlamak https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/ayeti-farkli-yorumlamak/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/ayeti-farkli-yorumlamak/#respond Sun, 04 Aug 2019 00:15:15 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5787

Sual: (Bir şeyin haram yada helal olduğu mevzusunda aynı âyeti kanıt gösterseler, yanlış olan küfre girmiş olmaz. Sözgelişi biri tesettürün farz olduğu bir âyetle bildirse, bir başkası da aynı âyetin tesettürle ilgisi olmadığını söylese; tesettür farz değil diyen, âyete dayanarak söylediği için kâfir olmaz. Şefaatin hak olup olmadığını korumak için çaba sarfetmek ve Cennette Allahü teâlânın görüleceğini bildirmek de böyledir) diyenler çıkıyor. Bu âyetler hadislerle açıklanmıyor mu? Âyete yanlış mana vermek sövgü olmaz mı?
CEVAP
Müctehid olmayan bir kimsenin, bir âyet-i kerimeye mânâ vermeye kalkması oldukca yanlıştır. Doğru mânâ verse bile hata etmiş olur. Günümüzde aslına bakarsan müctehid yoktur, fakat haddini bilmeyen müctehid taslağı çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kur’anı kendi görüşüyle açıklayan, verdiği mânâ doğru olsa bile, muhakkak hata etmiştir.) [Nesai]

(Kur’ana ehliyeti olmadan mânâ veren, Cehennemde azap görecektir.) [Tirmizi]

(Kur’anı kendi görüşüne bakılırsa tefsir eden kâfir olur.) [M. Rabbani]

Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerifi yanlış idrak etmek yada kuşku etmek imanı giderir. Bu inceliği iyi bilen Hazret-i Ebu Bekir, (Kur’anı kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler) buyuruyor. (Şir’a)

Hazret-i Ebu Bekir, hem mutlak müctehid, hem de Peygamberlerden sonrasında tüm insanların üstünü bir zat iken, o bu şekilde söylerse, bizlerin ne anlatmaya hakkı olur?

Şefaat haktır:

Şefaatin hak bulunduğunu bildiren birçok âyet-i kerime vardır. Ehl-i bid’at, şu âyet-i kerimeden dolayı şefaatin hak olmadığını korumak için çaba sarfediyor:
(Tanrı’ın izni olmadan kim şefaat edebilir?) [Bekara 255]

Bid’at ehli olanlar, (Burada peygamberler yada şehitler şefaat eder denmiyor, o halde asla kimse şefaat edemez) diyorlar. Hâlbuki âyet-i kerime açık, (Tanrı’ın izni olmadan şefaat olmaz) buyuruluyor. Bu ifadeden, Allahü teâlâ izin verince, şefaat ehli olanların şefaat edeceği anlaşılır. Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Tüm şefaatler, Tanrı’ın iznine bağlıdır.) [Zümer 44]

Peygamber efendimiz, Allahü teâlâdan izin aldıktan sonrasında, yakınlarına ve imanı olan her insana şefaat edecektir. Yukarıdaki âyet-i kerimeleri açıklayan bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İmanla ölen her insana şefaat edeceğim.) [Buhari, Müslim]

Şefaatle ilgili âyet ve hadisleri inkâr etmek, iyi mi düzgüsel karşılanır?

Tesettür farzdır:

Tesettürle ilgili bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Mümin hanımefendilere söyle, gözlerini [yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, [Kolye, küpe, bilezik, kına, sürme gibi] ziynetlerini [ve ziynet taktıkları baş, kulak, kol ve ayaklarını] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31] (Celaleyn, Medarik)

Peygamber efendimiz, Mecmaul-enhür’deki, (Kadının tüm bedeni avrettir) hadis-i şerifi ile bu âyet-i kerimeyi açıklıyor. Demek ki kadının tesettürü tüm vücudunu kapatmakla oluyor. Aişe validemizin bildirdiği başka bir hadis-i şerifte de, tesettür âyeti ulaşınca, ilk göçmen bayanlar emri geciktirmemek için derhal peştamallarını yırtıp başlarını örttükleri bildiriliyor. (Buhari, Nesai)

Tesettürle ilgili âyet ve hadisleri inkâr etmek iyi mi düzgüsel karşılanır?

Cennette Tanrı görülecektir:

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kıyamet günü ışıl ışıl parlayan yüzler [müminler], Rablerine bakacaklardır.) [Kıyamet 22, 23]

Bid’at ehli kimseler, (Âyette, bakacaklardır deniyor, göreceklerdir denmiyor) diyerek görmeyi inkâr ediyorlar. Peygamber efendimiz, bu âyet-i kerimenin açıklaması olarak, Kütüb-i sittenin hepsinde bulunan meşhur ve sahih bir hadis-i şerifte, ayın dolunay olduğu bir zamanda buyuruyor ki:
(Gökteki şu ayı iyi mi net görüyorsanız, [Cennette] Rabbinizi, bu şekilde açıkça görmüş olacaksınız.) [Buhari, Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İ. Ahmed, İbni Huzeyme, İbni Hibban]

Allahü teâlâyı görmekle ilgili âyet ve hadisleri inkâr etmek iyi mi düzgüsel karşılanır?

(Zırva tevil götürmez) atasözü sanki bu şekilde tevillere sapan bid’at ehli için açıklanmıştır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/04/ayeti-farkli-yorumlamak/feed/ 0 5787
Kur’ana mâna vermek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/kurana-mana-vermek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/kurana-mana-vermek/#respond Sat, 03 Aug 2019 19:14:58 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5786

Sual: Doğuda medrese usulü Arapça öğrendim. Mısır’a giderek Arapçamı oldukca ilerlettim. Ana dilim şeklinde Arapça biliyorum. Okuduğum âyet ve hadislerin mânasını derhal anlıyorum, fakat ondan sonra Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuyunca âyete ve hadise yanlış mâna vermiş olduğumu gördüm. Birkaç örnek vereyim:
(Dilediğimizi hidayete kavuşturur, dilediğimizi de sapıklıkta bırakırız) âyetini okuyunca sanki bizlere ibadeti işleten de, günaha sokan da Tanrı olduğu anlaşılıyor. Böylece Cebriyye denilen sapık fırkanın görüşü ortaya çıkıyor. (İman edip salih amel işleyenler) âyetini okuyunca amelin imanın bir parçası olduğu, amelsiz imanın yarar vermeyeceği, günah işleyenin kâfir olacağı anlaşılıyor. Böylece sapık fırkalardan Mutezile fırkasının görüşü benimsenmiş oluyor. Bir âyetten (Yaşam kısalmaz ve uzamaz) mânası çıkarken, başka bir âyette ömürlerin kısaldığı yazılıdır. Hadisleri okuyorum ömrü uzatan ve kısaltan amellerin bulunmuş olduğu bildiriliyor. Çıkmaz içindeyim. Ehl-i sünnetten ayrılıp sapıtacağım diye oldukca korkuyorum. (Kur’anı kendi görüşüne nazaran açıklayan kâfir olur) hadisini düşündükçe, korkum bir kat daha artıyor. Kur’an okumaktan vaz mı geçeyim?
CEVAP
Hayır, Kur’an-ı kerimi okuyunca yanlış idrak etmek günah değildir. Anlaşılan yanlış mânaya inanmak günahtır. Kelimelerin, cümlelerin Türkçesini anlamanın mahzuru olmaz. Âyetlere kendi görüşüne nazaran mâna vermek, yargı çıkarmak yanlış olur. Birkaç örnek verelim:
Fâtiha sûresindeki (İyyâke neste’în) ifadesini Türkçe olarak, (Yalnız senden yardım isteriz) şeklinde anlamanın mahzuru olmaz, fakat âyet-i kerimeye kendi görüşüne nazaran mâna vermek mahzurlu olur. Sözgelişi (Tanrı’tan başkasından bir şey istemek, bu âyete nazaran şirktir) diye mâna vermek, kendi görüşüne nazaran tefsir etmek olur. Bu yüzden Kur’ana kendi görüşüne nazaran mâna verip kâfir olan oldukca kimse olmuştur. 72 sapık fırka da, yanlış mâna verdikleri için bid’at ehli olup Cehenneme girecekleri hadis-i şerifle bildirilmiştir.

Boğulmakta olan biri, (İmdat, ben ölüyorum, bana yardım edin!) dese, bu zihniyete nazaran şirke düşmüş olur. (Şu yükümü sırtıma koymama yardım et!) diyen ihtiyara, (Sen Tanrı’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.

(Yâ Resulallah bizlere şefaat et!) diyen Müslümana, (Sen Tanrı’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.

Bir peygamberin yada evliya bir zatın türbesine giderek, (Bana imdat eyle!) diyene, (Sen şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.

(Ben yılandan, fareden korkarım) veya (Ben Tanrı’tan korkmayandan korkarım) diyene, (Başkalarından değil yalnız benden korkun!), (Yalnız Tanrı’tan korkun!) mealindeki âyet-i kerimeleri okuyup, (Sen Tanrı’tan başkasından korktuğun için şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.

(Peygamberler, âlimler, şehidler şefaat eder) hadis-i şerifini bildiren hiç kimseye, (Tanrı’ın izni olmadan kim şefaat edebilir) mealindeki âyet-i kerimeyi okuyup (Kimse şefaat edemez, sen şirke girdin) demek de, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.

Âyet-i kerimeleri okuyup, anlamını bilse bile, (Bu âyete Resulullah ne mâna verdi, âlimlerimiz iyi mi tefsir ettiler bilmiyorum) demek yada biliyorsa, (Bu âyette bildirilen mâna şudur) demenin mahzuru olmaz. Kendi anladığına nazaran söylemek mahzurludur. Kendi görüşüne nazaran açıklamak, Peygamber efendimizin bildirdiği şeklinde, sövgü olur. Meal okumak da, işte bunun için uygun değildir. Meal okuyan, Allahü teâlânın o âyet-i kerimedeki muradını değil; o meali yazanın, kendi düşüncesine, sınırı olan bilgisine ve anlayışına nazaran verdiği mânayı okumuş olur. Hele meal yazarı bid’at ehliyse, okuyup inananın küfre girmemesi imkânsızdır.

Kur’an tercümelerinden, günümüzde tefsir diye yazılan kitaplardan ve hadis kitaplarından dini öğrenmek asla mümkün olmaz, üstelik insan sapıtır, Ehl-i sünnetten ayrılır da haberi bile olmaz. Her Müslüman Ehl-i sünnet âlimlerinin kelam, fıkıh ve terbiye kitaplarını okuyarak dinini öğrenmelidir. (Kur’an yolu), (Hadislerin ışığında) şeklinde kitaplar, dinimizi içeriden yıkmak için hazırlanmış tuzaklardır. Binlerce Ehl-i sünnet âlimlerinin kitapları dururken bu şekilde türedilerin kitaplarını okumak oldukca zararlıdır.

Ana dili Arapça olan Mısırlı ve Suriyeli birçok yazar da, kendi yanlış anlayışına din diyerek sapıklıktan sapıklığa yuvarlanmıştır. Dinimizi öğrenmek için yalnız dil bilmek kafi olsaydı, Mısır’ın ve Suriye’nin tamamının Ehl-i sünnet olması gerekirdi. Bu ülkelerde birçok mezhepsizin yetiştiği malumdur. 72 sapık fırka da, Kur’an-ı kerime yanlış mâna verdikleri için Ehl-i sünnetten ayrılmışlardır. Bunların içinde küfre düşenler çoktur. Bu sapık fırkaların âlim olan liderleri, Kur’an-ı kerimi anlayamayıp, yanlış hükümler çıkarmak suretiyle sapıttığına nazaran, bizim gibilerin Kur’ana mâna vermesi yada Kur’an tercümesi okuması elbet oldukca zararlıdır.

Kur’an-ı kerimi yorumlamak
Sual: (Kur’an-ı kerimi, kendi görüşüne, anlayışına nazaran tefsir eden kâfir olur)
hadisini okuyunca oldukca korktum. Ben Arapçayı iyi biliyorum. Okuduğum âyetlerin tercümelerini anlayıp söylesem sövgü mü olur?
CEVAP
Âyetin tercümesini anlayıp söylemek sövgü olmaz, yetkisi olmadığı hâlde, o âyetten yargı çıkarmak yanlış olur. İki hadis-i şerif:
(Kur’an’ı kendi görüşüyle açıklayan, verdiği mânâ doğru olsa bile, muhakkak hata etmiştir.) [Nesaî]

(Kur’an’a ehliyeti olmadan mânâ veren, Cehennemde azap görecektir.) [Tirmizî]

Bu mevzuda birkaç örnek verelim:
1- Kevser sûresini okuyup, (Bu âyette “Kurban kes!” buyuruluyor) demek sövgü olmaz, fakat (Kurban kes demekten maksat şudur) diyerek kendi görüşünü bir yargı olarak bildirmek yanlış olur. Sözgelişi, (Bu âyette Tanrı, yoksul varlıklı her insanın kurban kesmesini farz kılmıştır) derse, yetkisi olmadan yargı çıkarmış olur.

2- (Fâtiha sûresindeki “Yalnız senden yardım isteriz” âyeti gösteriyor ki, ölü diri herkesten yardım istemek küfürdür) demek, kendi görüşüne nazaran tefsir etmek olur. (Bu âyete nazaran, diriden değil, ölüden yardım isteyen de kâfirdir) demek de, gene kendi görüşüne nazaran tefsir etmek olur.

Boğulmakta olan biri, (İmdat, ben ölüyorum, bana yardım edin!) dese, (Boğulan kimsenin Tanrı’tan başkasından yardım istemesi şirktir) demek âyeti kendi görüşüne nazaran yorumlamak olur.

(Şu yükümü sırtıma koymama yardım et!) diyen ihtiyara, (Sen Tanrı’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek de, kendi görüşüne nazaran tefsir olur.

(Yâ Resulallah bizlere şefaat et!) diye Resulullah’tan yardım isteyen Müslümana, (Sen Tanrı’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran yorumlamak olur.

Vehhâbîlerin, bu şekilde yorumları çoktur. İslam âlimleri, onun için Vehhâbîlerin kâfir olduklarını delilleriyle açıklamışlardır.

3- Kur’an-ı kerimde, (İnsanlardan korkmayın, yalnız benden korkun! Yalnız Tanrı’tan korkun!) şeklinde âyetler var. (Ben yılandan, fareden, hırsızdan korkarım, ben Tanrı’tan korkmayan hainlerden, ajanlardan korkarım) diyene, (Sen Tanrı’tan başkasından korktuğun için şirke girdin) demek, âyetlerden kendi görüşüne nazaran yargı çıkarmak olur.

4- Kur’an-ı kerimde, (Yalnız Tanrı’a güvenin!) buyuruluyor. Salih bir doktora muayene olsak, ilaç verse, ona güvensek, (Sen doktora güvendin, Tanrı’tan başkasına güvendiğin için şirke girdin) demek, âyeti kendi görüşüne nazaran yorumlamak olur.

Kazlıçeşme’den Üsküdar’a giden Marmaray’a binsek, (Bu tren bizi, Üsküdar’a götürür) diye güvensek, (Sen Tanrı’tan başkasına güvendiğin için şirke girdin) demek, âyeti kendi görüşüne nazaran tefsir olur.

Peygamber efendimizin, İmam-ı a’zamın yada öteki âlimlerin sözlerine güvensek, (Sen Tanrı’tan başkasına güvendiğin için şirke girdin) demek, âyeti kendi görüşüne nazaran tefsir etmek olur.

5- Kur’an-ı kerimde, (Tanrı, dilediğini saptırır) buyuruluyor. (Bizi saptıran Tanrı’tır. Bizim günahımız yoktur) demek, âyeti kendi görüşüne nazaran yorumlamak olur.

Yetkili İslam âlimleri, bu âyeti, (Kendi iradesini kullanarak, sapmak isteyenin sapmasını Tanrı da dilerse onu saptırır) diye açıklamışlardır.

Asla tefsire, yoruma gitmeden, yargı çıkarmadan âyetleri anlamanın mahzuru yoktur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/kurana-mana-vermek/feed/ 0 5786
Rüzgâr eken https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/ruzgar-eken/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/ruzgar-eken/#respond Sat, 03 Aug 2019 14:14:44 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5785

Sual: (Yalnız Kur’an) diyenlerin sapıttıklarını görüyoruz. Hâlbuki Kur’an, Resulullah’a ve âlimlere uyulmasını emretmiyor mu? (Yalnız Kur’an) diyenler niye, Kur’an’ın bu emrine uymuyorlar?
CEVAP
Baştan sapıtınca, raydan çıkınca, raya girmek kolay olmaz. (Tanrı ne diyor?) diyerek meal okuyup yargı çıkarmak oldukca zararlıdır. (Hayır, ben yargı çıkarmak için değil de Kur’an’da ne var diye okuyorum) demek de yanlıştır. İnsan okuduğunun tesirinde kalır. Çeviri edenin fikrine tutsak olur. Kendi çeviri ediyorsa, kendi fikrinin esiri olur. Osmanlılar bunu bilmiş olduğu için, asla meal yazmamışlardır. Müslümanlar Kur’an-ı kerimde neler bulunduğunu âlimlerin ilmihâl kitaplarından öğrenmişlerdir. Osmanlıdan sonrasında gayrimüslimler, masonlar, bu işe önayak olmuş, sonrasında mezhepsizler meal yazmaya başlamış ve oldukca kimsenin sapıtmasına sebep olmuşlardır. Meal okumak, yüzme bilmeyenin, kendisini denize atması benzer biçimde tehlikelidir. Meal okuyup yargı çıkarmak, rüzgâr ekip fırtına biçmeye benzer. Buna üç örnek verelim:
1- Rahmetli Molla Sadreddin, çocuklarına, (Dini aslından, Kur’an’dan öğrenin) diye tembih ederdi. Oğlu Ondokuzcu oldu, (Kur’an’dan başka şeyi kabul etmem) demeye başladı. Babası (Oğlum mürted oldu) diye dizlerini dövdüyse de, yarar vermedi.

2- Reformist Fazlurrahman’ın oğlu Hristiyanlığa geçip papaz olunca, babası tepki gösterip niye Hristiyan bulunduğunu sorar. Oğlu da, (Baba, Hristiyanların da Cennete gideceğini söyleyen sen değil miydin? İftihar edeceğin yere, tepki göstermeye ne hakkın var?) diyerek babasını susturur.

3- Gene bir yazar, Kur’andan kendi anladığına uyarak, (Hristiyanların mazlumları Cennete gidecek) dedi. Onun da evlatları ve ona tâbi olanların bir çok, (Hristiyanların hepsi mazlum) diyerek kiliseye gitmeye, âyinlere katılmaya, papazların da takva sahibi olduklarını anlatmaya başlamışlar, haç çıkarmışlar, vaftiz olmuşlardır.

Bu acı örnekler gösteriyor ki, dinden ödün vermeye gelmiyor, elini veren kolunu alamıyor, dinini yıkmış oluyor.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/ruzgar-eken/feed/ 0 5785
Kur’an-ı kerim kim için indi? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/kuran-i-kerim-kim-icin-indi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/kuran-i-kerim-kim-icin-indi/#respond Sat, 03 Aug 2019 09:13:51 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5784

Sual: Kur’anın bazı âyetlerinin müşrikler yada münafıklar için indiğini söylemek yanlıştır. Hepsi Müslümanlar için inmedi mi?
CEVAP
İbni Sebeciler, münafıklar için inen âyetleri gösterip, Eshab-ı kirama saldırırlar. Mezhepsizler de, müşrikler için inen âyetleri gösterip Müslümanlara müşrik derler.

Kur’an-ı kerim Peygamber efendimize inmiştir. Muhatabı odur. (İnananlara de ki, müşriklere de ki, münafıklara de ki, kitap ehline de ki) şeklinde ifadeler vardır. Birkaç örnek verelim. Mezhepsizler aşağıdaki iki âyet-i kerimeyi gösterip, mezheplere, âlimlere ve âlimlere tâbi olan Müslümanlara saldırıyorlar:
(Onlara [Kâfirlere] Tanrı’ın indirdiğine uyun denilince, “Hayır, biz atalarımızı üstünde bulduğumuz şeye uyarız” dediler. Ya ataları bir şey anlamadı, hakikatı bulamadıysa?) [Bekara 170]

(Onlar [kâfirler] atalarını sapıklıkta bulup, peşlerinden koşup gittiler.) [Saffat 69, 70]

Müslümanlar, Resulullahın vârisleri olan âlimlere uyarsa, müşriklere uymuş olmaz. Eğer Müslümanların ataları doğru yoldaysa normal olarak uymak gerekir. Nitekim Yakub aleyhisselam, vefat edeceği vakit oğullarına, (Benden sonrasında kime kulluk edeceksiniz?) dedi. Oğulları dediler ki:
(Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek Tanrı’a kulluk edeceğiz.) [Bekara 133]

Hazret-i Yusuf dedi ki:
(Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum.) [Yusuf 38]

Mezhepsizler, âyet-i kerimelere kendi akıllarına gore mana vererek, Ehl-i sünnet Müslümanları, doğru yolda olan atalarına ve mezhep imamlarına uymakla suçluyorlar. Bu âyet-i kerimedeki ataların, mezhep imamlarıyla asla ilgisi olmadığını, şu iki hadis-i şerif de açıkça bildiriyor:
(Ahir zamanda bazıları, sizin ve atalarınızın yolundan ayrılıp, sünnetimden uzak kalacaklar, onlardan uzak durun.) [Müslim]

(Kâfirler, kâfirler için gelmiş olan âyetleri, Müslümanlara yükletirler.) [Buhari]

İbni Sebeciler de, münafıklar hakkında inen âyet-i kerimeleri, (Eshab için indi) diyerek, Eshab-ı kiramın derhal hepsine saldırırlar. Bir iki örnek verelim:
Münafikun suresinin, (Münafıklar, sana geldiği vakit) mealindeki ilk âyetinin, münafık Abdullah bin Selul ve arkadaşları için indirilmiş olduğu tüm tefsirlerde yazılıdır. Muhammed suresinin (Onlardan, seni dinleyenler, yanından çıktıkları vakit…) mealindeki 16. âyeti de, münafıklar için gelmiştir, şu sebeple Allahü teâlâ, müminleri münafıklardan ayırarak, âyetin sonunda, (Onların kalblerini Tanrı mühürledi) buyurdu. Bundan sonraki âyette de, Eshab-ı kiramı kurtuluşla müjdeledi. Said bin Cübeyr hazretleri de, (Muhammed suresinin, (Kalblerinde hastalık olanları gördün) mealindeki 20. âyeti, münafıkları göstermektedir) buyurdu. (Hak Sözün Vesikaları)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/kuran-i-kerim-kim-icin-indi/feed/ 0 5784
Kur’an-ı kerimi tercüme etmek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/kuran-i-kerimi-tercume-etmek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/kuran-i-kerimi-tercume-etmek/#respond Sat, 03 Aug 2019 04:10:58 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5783

Sual: Kur’an-ı kerimi sözcük sözcük tercüme etmek mümkün mü?
CEVAP
Kur’an-ı kerimin tefsiri ve tevili sadece ehli olan âlimler tarafınca yapılır. Fakat sözcük sözcük tercümesi mümkün olmaz. Tercüme ile murad-ı tanrısal anlaşılması imkansız. Hadis-i şeriflerin de sözcük sözcük tercümesi oldukca süre yanlış manalara gelir. Hatta bir dildeki deyim, terim ve atasözlerinin bile sözcük sözcük tercümesi oldukca yanlış olur.

Sözgelişi Fransızca, De bonne guerre, kelime olarak, iyi savaştan anlama gelir. Deyim olarak, kanunlara uygun anlama gelir.

İngilizce, Rain cats and dogs = kedi köpek yağmak anlama gelir. Deyim olarak sağanak halinde yağmur yağması anlama gelir. Bir Gazetenin İngilizce bilen muhabiri, bu ifadeyi okuyunca, ABD’ya kedi köpek yağdı diye haber vermişti. İngilizce’de bu hatayı meydana getiren, Kur’an-ı kerimdeki ifadelerde ne çamlar devirmez ki.

Selefilerin Tanrı gökte demesi bu yüzdendir. Allahü teâlâyı eli gözü kulağı olan bir insan benzer biçimde düşünmeleri bu sebepledir. Arapça’daki deyimlere geçmeden ilkin Türkçe’deki deyimlere bakarsak mevzunun önemi iyi anlaşılır.

Sözgelişi Göz boyamak tabirini sözcük sözcük yabancı bir dile çevirirsek, gözün üzerine boya sürmek benzer biçimde bir mana çıkar. Oysa, Türkçe’de göz boyamak, aldatmak anlama gelir. Göze girmek gözün içine girmek değil, takdir toplamak, saygınlık kazanmak anlama gelir. Gözden düşmek de itibarını yitirmek anlama gelir. Eli açık deyiminde de, el ve açık kelimelerini kullanmadan, eli bol anlamına gelen kelimelerle tercüme etmek gerekir. Türkçe’de hırsızlık yapana eli uzun derler. Arapça’da ise eli bol anlama gelir. Hazret-i Zeyneb binti Cahş, eli bol ve marifetli idi. Peygamber efendimiz onun hakkında, (Bana en ilkin kavuşacak olanı, eli uzun [cömert] olanıdır) buyurmuştur.

Dünya
kelimesi, Türkçe’de, yeryüzü manasından başka, düşünce ve inanç bütünlüğü manasına İslam dünyası denir. Görüş manasına da gelir. Dünyaları ayrı iki insan benzer biçimde. Oldukca kalabalık manasına da, Dünyanın insanı gelmiş denir. Başka manaları da vardır. Bunlar dünya olarak başka dile iyi mi tercüme edilir ki. Elbet açıklayarak çevrilir. Kur’an-ı kerimin bu şekilde sözcük sözcük meydana getirilen mealleri oldukca yanlıştır.

Dünya, Arapça’da alçak, mal benzer biçimde başka manalara da gelir. Üç örnek:
(Dünya [deni, alçak şeyler, haram ve mekruhlar] melundur.) [İbni Mace]
(Dünya
[dünya malı] bana yaklaşmak istedi. “Benden uzaklaş” dedim. Giderken, “Sen benden kurtuldun fakat, senden sonrakiler benden kurtulamaz” dedi.) [Bezzar]
(Aden anaların ayakları altındadır)
hadis-i şerifini, (Aden, ananın rızası altındadır) şeklinde açıklamak gerekir. Sadece bu kadar bir izahat da kâfi gelmez. Şu sebeple ana babanın gayrı meşru emirlerine de riayet edilmesi gerekeceği anlaşılır. Ek olarak bir çocuk, Müslüman olmasa; fakat ana babasının rızasını alsa, Cennete gideceği de zannedilebilir. O halde hadis-i şerifi İslam âlimlerinin açıklamış olduğu şekilde bildirmelidir. Doğrusu, (Müslüman bir evlat, Müslüman ana babanın dine uygun emirlerine riayet edip rızalarını kazanırsa, Cenneti kazanır) demek gerekir.

(Eş-şeru tahtesseyf) ve (El Cennetü tahte zılalissüyuf) hadis-i şeriflerini sözcük sözcük tercüme edersek (İslam kılıç altındadır) ve (Aden kılıçların gölgesi altındadır) anlama gelir. İslam kılıcın altında ne anlama gelir? Kılıç ile atom bombası, roket, radar, roket benzer biçimde her çeşit cenk araçları kastedilmektedir. Müslümanlar, ekonomide, teknolojide ileri seviyede olursa, dinlerini korumuş olurlar. Doğrusu, İslamiyet, kılıç ve öteki araçların koruması altındadır. ABD’nın, Rusya’nın tekniğini almak gerekir. O halde yukarıdaki hadis-i şeriflerin açıklaması şöyleki olur:
(İslamiyet, kâfirlerdeki silahların hepsini yapmakla ve bu tarz şeyleri iyi kullanmakla sağlam kalır.)

Kur’anı yanlış tercüme etmek
Birçok kelimenin bir hakiki manası, bir de, kinaye mecaz manası olur. Kinaye, bir şeyi, açık anlamı başka olan kelimelerle anlatmaktır. Kur’an-ı kerimde mecazi ifadelerden başka, Müteşabih âyetler vardır. Bunlara görünen manayı vermek oldukca yanlış olur. Bilhassa Allahü teâlâ ile ilgili mecazlar, müteşabih olanlar daha önemlidir. Allahü teâlâ hiçbir yaratığa benzemez. Şu sebeple, Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Leyse kemislihi şeyün [Onun benzeri hiçbir şey yoktur].) [Şura 11]

(Sübhanekellahümme [Allah’ım, Seni noksan sıfatlardan tenzih, kemal sıfatlarla tavsif ederim].) [Yunus 10]

Allahü teâlâ hiçbir şeye benzemezken benzediği sanılan âyetler de vardır. Birkaçı şöyledir:
(Kıyamet günü yeryüzü Tanrı’ın kabzasında olur, gökler de sağ eliyle dürülür.) [Zümer 67]

(Yahudiler, Tanrı’ın eli bağlıdır, dediler. Hayır, Tanrı’ın iki eli de açıktır.) [Maide 64]
(Tanrı’ın eli onların ellerinin üzerindedir.)
[Fetih 10]
(Doğu da batı da Tanrı’ındır. Nereye dönerseniz Tanrı’ın yüzü oradadır.)
[Bekara115]

(Tanrı Arşa istiva edendir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir.) [Hadid 4]

Bu âyetlerde bildirilen el, yüz ifadeleri, bir mahlukun eli yada yüzü benzer biçimde sanılabilir. Oysa Tanrı hiçbir mahluka benzemez. Benzemediğini de birinci âyette bildirdik. İstiva kelimesi oturmak sanılırsa Tanrı mahluklara benzetilmiş olur ve yukarıdaki âyetlere aykırı olur. Nerede olursanız sizinle beraberdir ifadesi de mecazidir. Şu sebeple O mekandan münezzehtir. Selefiler bu âyeti tevil ettikleri halde, ötekileri tevil etmiyorlar. Selefilere değil, Ehl-i sünnet âlimlerinin açıklamalarına saygınlık etmeli.

Açıklamasız tercümeler yanlış olur. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bayanlara dokununca gusledin.) [Maide 6] (Cima için lems [dokunmak] kelimesi kullanılmıştır. Bu haliyle yazılırsa hanıma dokunanın gusletmesi gerektiği anlaşılır.)

(Kanadını müminler için indir.)
[Hicr 88] (Şefkat et, tevazu göster anlama gelir. Yalnız kanadını indir dememeli.)

(Ellerini boynuna bağlama, büsbütün de açma.)
[İsra 29] (Cimrilik etme, israfa da kaçma anlama gelir. Açıklamasız yazmamalı.)

(İbil’in iyi mi yaratıldığına bakmazlar mı?)
[Gasiye 17] (İbil deve anlama gelir. İbil’in başka manalarını da düşünen bir Yahudi dönmesi, İbil’i yağmur yüklü bulut diye tercüme ederek Kur’anın manasını değiştirmeye çalışmıştır.)

Rahman suresinin baş taraflarında vezn, mizan kelimeleri geçiyor. Piyasadaki bazı meallerde vezn, tartı, terazi diye tercüme edilmiştir. Vezn kelimesinin tartı, terazi olarak tercüme edilmesi hatalı olur. Âyet-i kerimede güneş ve ayın bir hesap, bir muvazene, bir denge, bir sistem, bir düzen suretiyle hareket ettikleri bildirilmektedir.

Mümin, kâfir, fâsık, salih, münafık benzer biçimde kelimeler aynen alınmalı, bundan sonrasında lüzumlu açıklamalar yapılabilir. Bunların yerine tercümesi diye uydurma bir kelime konursa manası bozulur. Sözgelişi bir mezhepsiz, kâfirun suresindeki kâfir kelimesini nankör diye tercüme etmiştir. Bir başka mezhepsiz de salih kelimesini barışsever olarak tercüme etmiştir. Bir başka mezhepsiz de, Salat kelimesini yakarma diye tercüme etmiştir. Salat kelimesi yakarma anlamına da gelirse de, birçok yerde namaz yerine kullanılmaktadır. Salat, yakarma diye yazan mezhepsizin mealini esas alan ve kendilerine mealciler denen bir grup türemiştir. Bunlara gore namaz diye bir şey yoktur. Birazcık yakarma etmekle namaz kılınmış olur.

Bu acı örnekler gösteriyor ki, Kur’an-ı kerimi sözcük sözcük tercüme etmek yanlış olduğu benzer biçimde, bu şekilde yanlış tercümelerle amel etmeye kalkmak da oldukca yanlış olur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/kuran-i-kerimi-tercume-etmek/feed/ 0 5783
Türkçe Kur’an yazılamaz mı? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/turkce-kuran-yazilamaz-mi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/turkce-kuran-yazilamaz-mi/#respond Fri, 02 Aug 2019 23:10:47 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5782

Sual: İnciller, tüm dillere çevrilirken niçin Kur’an Arapça öğretilir ve ibadetlerde Arapça okunması mümkün? Her Türkün okuyabileceği Türkçe bir Kur’an yazmak günah mıdır?
CEVAP
Kur’an-ı kerimi, dili Arapça olanlar bile tam anlayamaz. Hatta ulemanın en büyükleri olan Eshab-ı kiram bile, âyetlerin manalarını Resulullaha sorarlardı. Bir hadis-i şerif meali:
(Kur’an, Tanrı’ın metin ipidir. Manalarının hepsi anlaşılmaz.) [İbni Mace]

Yusuf suresinin, (Biz Kur’anı Arapça olarak indirdik, umulur ki, siz onu anlarsınız) mealindeki 2. âyet-i kerimesi, tefsirlerde özet olarak şöyleki açıklanıyor:
Biz Kur’anı herhangi bir dil ile değil, en geniş, en açık, en âhenkli olan Arap dili ile indirdik. Eğer iyi düşünürseniz, bu Kitabın ulviyetini, kendisinin bir başyapıt, hükümlerinin, etkili sözlerinin, tüm insanlığa hitap ettiğini görürsünüz. Ey Araplar, Kur’an-ı kerim, sizin lisanınızla indi. Bugüne dek birçok edebiyatçının, şairin sözünü dinlediniz. Asla birine benzemediğini, insan sözü olmadığını, tanrısal bir kelam bulunduğunu düşünürseniz, anlarsınız.

Demek ki âyetteki idrak etmek, bunun tanrısal kelam bulunduğunu anlamaktır. Yoksa ahkamını idrak etmek değildir. Eğer öyleki olsaydı, (Ey Resulüm, Kur’anı insanlara açıklaman için indirdik) mealindeki âyet-i kerimeye zıt olurdu. (Nahl 44)

Bugüne dek gelen tüm edebiyatçılar, Kur’an-ı kerimin nazmına ve manasına aciz ve fanatik kaldılar. Bir âyetin benzerini söyleyemediler. İcazı ve belagatı insan sözüne benzemiyor. Bir kelime çıkarılsa yada eklense, lafzındaki ve manasındaki güzellik bozuluyor. Nazmı Arap şairlerinin şiirlerine benzemiyor. Oldukca veciz olup, bitmez tükenmez manalarının bulunmuş olduğu, tüm manaları bildirilse bile, yazmak için kağıt ve mürekkep bulunamayacağı bizzat Kur’anda bildiriliyor. Bir âyet-i kerime meali:
(De ki, Rabbimin [İlmini, hikmetini bildiren] sözleri için, denizler mürekkep olsa, bir o denli daha deniz ilave edilse, denizler tükenir, Rabbimin sözleri tükenmez.) [Kehf 109, Beydavi]

Kur’an oldukça vecizdir. Oldukca kısa bir cümle içinde bir başka dile tek cümle ile aktarılamayacak kadar oldukça manalar bulunması özelliğinden dolayı asırlardır yüzlerce, meal ve tefsir yazılmış, hâlâ yazılmaya devam edilmektedir. Bugün Türkçe yazılmış yetmişe yakın meal vardır. Bunların hiçbirinin Kur’anın orijinal metninin taşımış olduğu tanrısal olağanüstü yazınsal niteliği taşıması mümkün değildir. Kur’an âyetlerindeki cümle ve kelimelerin birden oldukça manaya gelmesinden dolayı mealler birbirini tutmuyor. Bunun için bazı müellifler ayraç içinde izahat getirmektedir. Fakat gene de tatminkâr olmaktan uzaktır. Kur’anın öteki kitaplardan mühim bir farkı da, onun bir edebiyat mucizesi olmasıdır. Hatta şiirde ve edebiyatta zirveye çıkan Mekkeli müşrikler, bu yüzden Kur’ana nazım dediler. Bu vasıftaki Kur’anın yazınsal kıymeti kaybolmadan hiçbir dile tercümesi mümkün değildir. Bunun için bizzat Kur’an meydan okuyor:
(Kulumuza [Resule] indirdiğimizden [Allah’tan geldiğinden] bir şüpheniz var ise, iddianızda doğru iseniz, Tanrı’tan gayri şahitlerinizi [bilginlerinizi] de desteğe çağırıp, haydi onun aynı bir sure meydana getirin! Bunu yapamazsınız, asla yapamayacaksınız da.) [Bekara 23, 24]

(De ki: Bu Kur’anın bir benzerini ortaya koymak suretiyle insanoğlu ve cinler toplanıp, birbirine destek de olsalar, yemin olsun ki gene de benzerini ortaya koyamazlar.)
[İsra 88]

Müşrikler, mucize isteyince de buyuruldu ki:
(Kur’an şeklinde [eşsiz] bir kitabı sana indirmemiz, [mucize olarak] yetmez mi?) [Ankebut 51]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/03/turkce-kuran-yazilamaz-mi/feed/ 0 5782
Mezhebe göre tefsir https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/02/mezhebe-gore-tefsir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/02/mezhebe-gore-tefsir/#respond Fri, 02 Aug 2019 18:10:27 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5781

Sual: (Dört mezhepteki âlimler, taraflı hareket etmişler, âyetleri kasten kendi mezheplerine göre tefsir etmişler, hattâ kendi mezheplerini desteklemek için, âyetlere yanlış mâna vermişlerdir) deniyor. Bu şekilde bir suçlama uygun olur mu?
CEVAP
Oldukca çirkin bir suçlamadır. Müfessir, kelam-ı ilahiden, murad-ı ilahiyi anlayandır. Müfessir olmayan, Kur’an-ı kerimi tefsir edemez. Hiçbir Ehl-i sünnet âlimi de, kendi görüşüne göre tefsir yazmamıştır. Bunun aksine bir örnek gösterilemez.

Tefsir, Peygamber efendimizin kutsal lisanından, Eshab-ı kirama ve onlardan Tabiîn ve Tebe-i tabiîne ve böylece sağlam, kıymetli insanların söylemesiyle gelen haberlerdir. Şu demek oluyor ki tefsir, yorum değildir, nakle dayanan sağlam bilgidir.

Resulullah, Kur’an-ı kerimin hepsinin tefsirini Eshab-ı kirama bildirmiştir. (Hadika)

Tefsir, murad-ı ilahiyi idrak etmek anlamına gelir. Kendiliğinden verdiği mânâ doğru olsa bile, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata olur. Verdiği mânâ yanlışsa, kâfir olur. (Berika)

Üç hadis-i şerif meali:
(Kur’an-ı kerimi kendi görüşüyle açıklayan, doğru olsa da, hata etmiştir.) [Nesai]
(Kur’ana ehliyeti olmadan mânâ veren, Cehennemde azap görecektir.)
[Tirmizi]
(Kur’anı kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur.)
[Deylemi, M. Rabbani]

Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık da, (Kur’an-ı kerimi kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi toprak kabul eder, hangi gök beni gölgeler?) buyurmuştur. (Şir’a)

Dört mezhebin âlimleri, Tanrı’tan korkmuyor muydu da, kendi mezheplerine uygun tefsir yapmış oldu iftirası ortaya atılıyor? Bu şekilde aslı astarı olmayan iftiralara, mezhep düşmanlarına asla saygınlık etmemelidir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/02/mezhebe-gore-tefsir/feed/ 0 5781