İslami Makaleler – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Fri, 02 Mar 2018 04:47:52 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Münafıklık https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/02/munafiklik/ https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/02/munafiklik/#respond Fri, 02 Mar 2018 04:47:52 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2636 Evet ArkadaşLar gerçekten dehşet verici ürkütücü bir konu. Ne yazık ki bazı gerçekleri her nedense irdelemek hatta okumak bile istemeyiz.

Hayır biz gerçeklerden kaçmakla var olanları inkar edemeyiz.

Hz. Huzeyfe (r.a), sevgili Peygamberimizin bazı özel bilgileri kulağına fısıldadığı özel bir sahabedir. Peygamberimiz (s.a.v) cemaatinde bulunan gizli münafıkların listesini Hz. Huzeyfe’ye vermişti.

“Hz. Ömer r.a Gibi cennetle mujdelenmiş Adaleti dunyada nam salmış buyuk bir mumin bile Hz. Huzeyfe r.a. e sorar benimde ismim varmı munafıklar listesinde”

Arkadaşlar “munafık” Kısacası özetlersek Yalan soyliyen gerçek anlamda iman etmemiş herşeyi gosteriş olan islamla alay eden

Hatta kendini kandıran Allah ın rahmeti ile aldanan sefih (cahil) bir insandır.

Oda insandır iki kulağı iki gözü iki ayağı iki eli vardır. Bizim gibi toplum arasında dolaşan hatta belkide bizden dunyada ustundur

Rabbimiz kuranı kerimde “munafık” ve munafıklık hakkında çok ayette belirtmiştir ve bize bol bol tanıtmıştır.

Her muslumana farzdır ilim öğrenmek nerden geldiğini nereye gideceğini kısacası yolunu “dini” ni öğrenmesi.

Burda Munafıklık konusunu anlatmakla bitiremeyiz izah etmekle sığdıramayız. Konu nun özetini size sundum

Sizde Allah rızası için Kuran ve sunnet çerçevesinde “munafıklık” Hakkında araştırıp bilgi sahibi olmanızı

Şiddetle tavsiye ederim bilakis nefsimiz bizi Allah ın rahmeti ile aldatmasın

Münafık şeytanın oyununa gelir ve Allah’ın bağışlayacağı ile kendini avundurur. Daha zamanım var diye kendini kandırır. (Hadid, 13

Ayeti kerimesinde belirtildiği gibi oyuna gelmiyelim. Gerçekten ALLAh ın rahmeti geniştir ama Allah ın gazabıda vardır

Azabıda vardır nefsimiz bizi kandırmadan dunyada 3 gunluk ömrümüz varken Her fırsatta tövbe edeLim istiğfar edelim

Bilinmelidirki ALLah ın yarattığı bu kalbi ancak ilimle hakikat ile doyurabilir mutmain edebiliriz.

Ra`d Sûresi 28. ayatte, “Kalpler ancak Allahın zikriyle tatmin olur.” buyrulmaktadır.

Gelin bizde kalbimizi Allah ın ilmi ile ALLah ın zikri ile tatmin edeLim..

Başka türlü kalp tatmin olmaz…. Ne kadar mal mülk makam sahibi olursak olalım ne kadar eğlencelere dalarsak, en guzel hayata sahib olursak dahi inanki bu kalp tatmin olmaz…

Allah a sığınalım her an Allah a dönelim her an Allah ızikredelim her an kalbimiz boş kalmasın..

Boylece şeytanın istilasına uğramaz ve kendimizi avutmuş olmayız. Allahın rahmetine nail oluruz

Muminun suresinde Nasıl bir mumin olmamız gerektiği bize net olarak bildirilmiştir

Rahman ve Rahim Olan Allah`ın Adıyla

1  – Mü’minler gerçekten felah bulmuştur;

2- Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır;

3- Onlar, ‘tümüyle boş’ şeylerden yüz çevirenlerdir;

4- Onlar, zekata ilişkin (söz ve görevlerini mutlaka) yerine getirenlerdir;

5- Ve onlar ırzlarını (iffetlerini) koruyanlardır;

6- Ancak eşleri ya da sağ ellerinin sahip olduklarına karşı (tutumları) hariç; bu konuda kınanmış değillerdir

7- Fakat kim bundan ötesini ararsa, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir

8- (Yine) Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir.

9- Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır.

10- İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır.

11- Ki onlar Firdevs (cennetlerin)e de varis olacaklardır; içinde ebedi olarak kalacaklardır

ALLah a hamd oLsun Rasulune ve aLine ,

Allaha iman edip imandan sonra her turlu musibete sebat sabır eden, Allah yolundan ayrılmayan her mumine selat selam olsun..

 

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/02/munafiklik/feed/ 0 2636
Sen Ne Güzelsin Allah’ım https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/02/sen-ne-guzelsin-allahim/ https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/02/sen-ne-guzelsin-allahim/#respond Fri, 02 Mar 2018 04:16:18 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2629 NE GÜZELSİN RABBİM?

İnsan hayatını anlamını bulmaya çalışan çoğu zaman anlamsız bir şekilde hayat süren nadir zamanlarda yolunu düzgün bir şekilde yürüyüp ilerleyen varlık.Allah( celle celaluhu )ise onun içene inanma duygusunu onun içnden çıkaramayacak kadar sağlam bir şekilde yerleştirmiştir.İnanç gerçekten çok önemli insanı hayata bağlayan en önemli güç.

İnanca bir olana inanmak onun  rahmetine sığınmak onun rızası doğrultusunda hareket olarak bakabiliriz.Neden insan inanır?Neden bir yaratana bir olan bir varlığa inanma ihtiyaç duyarız?Bunun insan yapısıyla çok yakından alakası vardır.Biz insan olarak aciziz ,güçsüzüz  bir güçlü varlığa ihtiyaç duyacak  kırılgan bir yapıya sahibiz. İnsan ise Allah tarafından yapısı ayarlanan onun istediği şekilde yarattığı muamma bir varlık.

Rabbimiz bize o kadar rahmetle bakıyor ki bizim için çözüm olacak her şeyi lütuf olarak bizlere sunmuş ve bizi hiçbir zaman rehbersiz bırakmamış insanların sıkıntılarını  problemleri yeri gelmiş ayrıntısıyla yeri gelmiş bir olaya binaen yeri gelmiş sırf öğreterek yerinde ise işaretlerle belirterek hep bizim faydamıza olacak bilgileri  her alanda peygamberleriyle gönderdiği kitaplarda anlatmıştır.

Rabbimiz bize her derdimize çare olacak her alanda reçeteler sunmuştur.

Bu reçetelerin toplu olarak sunulduğu kitap ise kuran bu reçetelerin bütününe ise İslam denir. İslam  ise  Allah ın bizim için seçtiği o biricik din  Müslüman için vazgeçilmez ve aynı zamanda mutluluk kaynağı .İslamiyet ise işin ehlinin elinde hastanın yazdığı şifalı ilaçlar misali her derde deva bir seçenek ama işin ehli olmayandan alındığı zaman hastasına yanlış teşhis yapan yarım doktor gibi İslamiyetten değil onun yanlış anlaşılmasından kaynaklanan yanlışlara götürecek kadar hassas olunması gereken önemli bir şifa kaynağıdır.

Tabi hata insanın varlığından bu yana onla bütünleşmiş bir kavram insanın hatalarının son bulması ise yanılgısız rehberlerin ona el uzatmasına ve ona öncü olmasına bağlı .Rabbimiz güzel anlatacak Kuran ı bir reçete gibi sunacak Efendimizi( sallahu aleyhi ve selllem) en güzel tanıtacak rehberlere ihtiyaç var.. İslam insana dinini yaşayacak kadar bilgiyi öğrenmeyi farz kılmıştır.

Hepmiz Müslüman olarak rabbimizi anlatan ve aynı zamanda gösteren yansıtan bir aynayız .

Biz nasılsak çevremizde aynı olur.içimizin yansımalarının sonuçlarını dışarıda çok rahat görebiliriz.Çevremize bakarken kendimizi gördüğümüzün kendimizi eleştirdiğimizin farkında mıyız acaba?Müslüman olduğumuzun bizi düşünen bize her türlü imkanı sunan insanlığın en güzellerini bizlere rehber olarak sunan bize önder yapan o güzel rabbimizi daha çok tanımaya çalışmamız gerekmez mi ?

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/02/sen-ne-guzelsin-allahim/feed/ 0 2629
HZ. HAMZA VE HZ. ÖMER’İN MÜSLÜMAN OLMALARI https://www.cennetinbahcesi.com/2017/12/04/hz-hamza-hz-omerin-musluman-olmalari/ https://www.cennetinbahcesi.com/2017/12/04/hz-hamza-hz-omerin-musluman-olmalari/#respond Mon, 04 Dec 2017 18:26:01 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2574 HZ. HAMZA VE HZ. ÖMER’İN MÜSLÜMAN OLMALARI
  1. a) Hz. Hamza’nın Müslüman Olması

Hamza, Peygamberimizin amcalarındandır. Süveybe’den O da emdiği için, Rasûlullah (s.a.s.) ile süt kardeştir. Mekke Devri’nin 6’ıncı (616 M.) yılında Müslüman olmuştur.

Peygamberimiz bir gün “Safâ” tepesinde otururken yanından Ebû Cehil geçti. Rasûlullah (s.a.s.)’e çirkin sözlerle hakarette bulundu. Peygamberimiz hiç bir karşılık vermedi.

Hamza o gün ava gitmişti. Dönüşünde, bir câriye, olayı Hamza’ya anlattı. Hamza henüz Müslüman olmamıştı. Yeğenine hakaret edilmesine dayanamadı, silahını çıkarmadan, derhal Kureyşin toplantı yerine gitti. “Kardeşimin oğluna hakaret eden sen misin?” diyerek yayı ile Ebû Cehil’in kafasına vurup yaraladı. Ebû Cehil, “Hamza Müslüman oluverir” korkusu ile ses çıkarmadı. (87) Ebû Cehil’den, Peygamberimize yaptığı hakaretin öcünü alan Hamza, Rasûlullah (s.a.s.)’e giderek O’nu teselli etmek istedi. Rasûlullah (s.a.s.)’in ancak imân etmesi ile memnûn olacağını söylemesi üzerine, şehâdet getirip Müslüman oldu.(88)

Hz. Hamza son derece cesûr, kuvvetli, gözünü budaktan sakınmaz bir kişiydi. Kendisinden üç gün sonra da Ömer Müslüman oldu. Bu ikisinin Müslüman olmalarıyla, Müslümanlar büyük destek buldular.

  1. b) Hz. Ömer’in Müslüman Olması

Hz. Hamza’nın İslâm’ı kabûlü, Müslümanları sevindirmiş fakat müşrikleri telaşlandırmıştı. Kureyş ileri gelenleri “Dârü’n-Nedve” de toplandılar. “Bunlar gittikce çoğalıp kuvvetleniyorlar, çabuk çâresine bakmazsak, ileride önünü alamayacağımız tehlikeler doğar… Buna kesin çâre bulmalayız” dediler. Çeşitli teklifler ortaya atıldı. Ebû Cehil:

“-Muhammed (s.a.s.)’i öldürmekten başka çıkar yol yok. Bu işi yapana şu kadar deve ve altın verelim,” deyince Ömer ayağa kalktı:

“-Bu işi ancak Hattâb oğlu yapar”? dedi. Ömer alkışlar arasında yola çıktı. Silahlarını kuşanıp giderken yolda Abdullah oğlu Nuaym’e rastladı. Nuaym:

“-Nereye böyle ya Ömer”? diye sordu. Ömer:

“-Araplar arasına ayrılık sokan Muhammed’in vücûdunu ortadan kaldırmağa”… diye cevâp verdi.

“-Ya Ömer, sen çok zor bir işe kalkışmışsın. Müslümanlar Muhammed (s.a.s.)’in etrafında pervane gibi dönüyor, seni O’na yaklaştırmazlar. Yapabildiğini kabûl etsek, Hâşimoğulları seni yaşatmazlar”… dedi. Ömer bu sözlere kızdı.

“-Yoksa sen de mi onlardansın”? diye çıkıştı. Nuaym:

“-Sen benden önce kendi yakınlarına bak. Enişten Saîd ile kız kardeşin Fâtıma Müslüman oldular,” dedi.

Ömer buna hiç ihtimâl vermedi. Fakat içine düşen şüpheyi gidermek için, yolunu değiştirip doğru eniştesi Saîd b. Zeyd’in evine vardı. Bu esnâda içeride Kur’ân-ı Kerîm okunuyordu. Ömer, kapı önünde okunanları işitti. Kapıyı kırarcasına vurdu.

İçerdekiler Ömer’i görünce telaşlandılar. Ömer’in İslâm’a olan düşmanlığını biliyorlardı. Hemen Kur’ân sahifesini sakladılar ve kapıyı açtılar. Ömer:

-“Nedir o okuduğunuz şey”? diye bağırdı. Eniştesi:

-“Bir şey yok”, diye cevap verdi. Ömer:

-“İşittiklerim doğruymuş” diyerek, hiddetle eniştesinin üzerine atıldı. Araya giren kız kardeşinin, bir tokatla yüzünü kan içinde bıraktı. Canı yanan kızkardeşi Fâtıma:

-“Ya Ömer, Allah’tan kork. Ben ve eşim Müslüman olduk, bundan gurur duyuyoruz ve senden korkmuyoruz. Öldürsen de dinimizden dönmeyiz”… dedi ve şehâdet getirdi. Yüzü kan içindeki kız kardeşinin bu hâli ve sözleri Ömer’i sarstı, kalbinde bir yumuşama başladı, âdeta yaptıklarına pişmandı. Olduğu yere oturdu:

-“Hele şu okuduğunuz şeyi getirin, göreyim”, dedi. Kız kardeşi Kur’ân-ı Kerîm sahifesini O’na verdi. Bu sahife “Tâ Hâ” veya “Hadîd” Sûresinin ilk âyetleriydi. Ömer büyük bir ilgi ile sahifeyi okumaya başladı.

“Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ı tesbîh ederler. Yegâne galip ve hikmet sahibi olan O’dur. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur, hem diriltir, hem öldürür. O her şeye hakkıyla kâdirdir. O her şeyden öncedir. Kendisinden sonra hiç bir şeyin kalmayacağı Son’dur, varlığı aşikârdır, gerçek mâhiyeti insan için gizlidir, O her şeyi bilir”… (el- Hadîd Sûresi, 1-3)

Ömer bu âyetleri okuduktan sonra derin bir düşünceye daldı. Allah Kelâmı’nın yüksek mânâ ve fesâhati onun kalbine işlemişti. “Göklerde ve yerde olan şeyler hepsi Allah’ın, bizim putlarımızın bir şeyi yok…,” diye düşündü. “Beni Rasûlullah (s.a.s.)’in yanına götürün” dedi O esnada Hz. Peygamber (s.a.s.) Safâ semtinde Erkâm’ın evindeydi.

Ömer’in silahlı olarak geldiğini gören Müslümanlar telaşlandılar. Yalnızca, Hz. Hamza:

-İyilik için gelirse ne âlâ, aksi halde geleceği varsa, göreceği de var, telâşa gerek yok… dedi. Sağından ve solundan iki kişi tutarak Rasûlullah (s.a.s.)’in huzuruna götürdüler. Ömer, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in önünde diz çökerek şehâdet getirdi. Orada bulunanlar sevinçlerinden hep birden tekbir getirdiler. Safâ tepesinde yükselen “Allâhü Ekber” sadâsı ile Mekke ufuklarını çınlattılar.(89)

Ömer:

-“Kaç kişiyiz”? diye sordu.

-“Seninle 40 olduk,” dediler. Ömer:

-“O halde ne duruyoruz”? Hemen çıkalım, Harem-i Şerîf’e gidelim, dedi. Bütün Müslümanlar toplu halde Kâbe’ye gittiler.

Kureyş, Dâru’n-Nedve’de sonucu merak içinde beklemekteydi. Müslümanların toplu halde Harem-i Şerîf’e ilerlediğini görünce:

-“İşte Ömer, hepsini önüne katmış getiriyor… ” dediler.

Ömer Kureyşlileri görünce:

-“Beni bilen bilsin, bilmeyen öğrensin, Ben Hattab oğlu Ömer’im. İşte Müslüman oldum…” dedi ve şehâdet getirdi. Kureyşliler şaşkına döndüler. Her biri bir tarafa savuştu.

Müslümanlar ilk defa Harem-i Şerîfte saf olup topluca namaz kıldılar.(90)

Hamza ve Ömer’in Müslüman olmalarıyla, İslâm’ın yayılması hız kazandı. Daha önce 6 yılda sayıları ancak 40 kişiye ulaşabilmişken bir yıl sonra Müslümanların sayısı 300’ü geçmiş, bunlardan 90 kişi Habeşistan’a hicret etmişti.

Kaynaklar:

(87) İbn Hişâm, 311-312; İbnü’l-Esîr, 2/83

(88) Târih-i Dini İslâm, 2/228

(89) İbn Hişâm, 1/366-371; İbnü’l-Esîr, a.g.e., 2/84-87

(90) Târih-i Din-i İslâm, 2/238-239

5- MÜŞRİKLERİN BOYKOT İLÂNI

  1. a) Müslümanların Muhâsaraya Alınması (616 M.)

Mekke müşrikleri, İslâm nûrunun sönmesi için , ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Alay, hakaret ve işkencenin her çeşidini denediler. Bütün bunlar İslâm’ın yayılmasına, Müslümanların sayılarının günden güne artmasına engel olamıyordu.

Mekke Devri’nin 7’nci yılı (616 M.) Muharrem ayında Kureyş ileri gelenlerinden 40 kişi Ebû Cehil’in başkanlığında toplandılar. Hâşim oğullarıyla alış-veriş yapmamağa, kız alıp-vermemeğe, görüşüp buluşmamağa, ekonomik ve sosyal her türlü ilişkiyi kesmeğe karar verdiler. Bu kararı bir ahidnâme şeklinde yazıp mühürlediler ve bir beze sararak Kâbe’nin içine astılar. Böylece Müslümanları canlarından bezdirip Hz. Peygamberin kendilerine teslim edileceğini umdular. Karara aykırı hiç bir şey yapmayacaklarına dâir yemin ederek karar hükümlerini müsâmahasız uygulamağa başladılar.(91)

Bu karardan sonra, şurada-burada dağınık halde olan bütün Müslümanlar Ebû Tâlib mahallesi’nde Hâşimî’lerle birleştiler. Ebû Leheb, Hâşimî’lerden olduğu halde, müşriklerle beraber oldu ve mahalleden çıktı. Ebû Tâlib, Müslüman olmadığı halde, Müslümanların başına geçti. Hz. Peygamber de üç yıldan beri ikamet etmekte olduğu Erkâm’ın evinden, Ebû Tâlib Mahallesine taşındı. Müslümanlar burada üç yıl (616-619 M.) abluka altında kaldılar.

  1. b) Acıklı Günler

Müslümanlar abluka altında kaldıkları bu üç yıl içinde çok sıkıntı çektiler. Yeteri kadar erzâk temin edemedikleri için, açlıktan ağaç yapraklarını yediler. Bazı küçük çocuklar, gıdasızlıktan öldü. Ebû Cehil gece-gündüz Ebû Tâlib Mahallesi’ne girip çıkanları kontrol ediyor, mahalleye gizlice yiyecek maddesi sokulmasına imkân vermiyordu. Hamza ve Ömer gibi cesûr olanların dışında kimse çarşıya çıkıp alış-veriş yapamıyordu. Sa’d İbn Ebî Vakkas, bir defa bulduğu bir deri parçasını ıslatmış, ateşte kavurarak yemişti. Kadınların ve çocukların açlıktan feryatları mahalle dışından duyuluyordu. Müslümanlar yıllık yiyecek ve diğer ihtiyâçlarını ancak “eşhür-i hurum” denilen kan dökülmesi yasak dört ayda (Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep) temin etmeğe çalışıyorlardı. Peygamber Efendimiz de dâvet ve tebliğ vazifesini, özellikle Mekke’ye dışarıdan gelenlere ancak bu aylarda yapabiliyordu. Müslümanlar üç yıl süren bu boykot esnâsında dayanılmaz sıkıntılara katlandılar. Fakat Kureyş bundan da hiç bir netice alamadı.

  1. c) Boykot Anlaşması’nın Yırtılması

Müslümanların bu acıklı durumu müşriklerden bazı insaflı kimseleri de rahatsız etmeğe başladı. Hişâm b. Amr, Züheyr b. Ebî Ümeyye, Mut’im b. Adıy, Ebu’l-Bahterî, Zem’a b. Esved ve Adıy b. Kays bu kararı bozmak üzere anlaştılar.(92) Kureyş’in toplu bulunduğu bir anda Harem-i Şerîf’e gittiler. İçlerinden Züheyr:

-“Ey Kureyş topluluğu, şu yaptığımız şey, insanlığa yakışmaz. Biz her imkândan yararlanırken, bizim kabilemizin bir kolu olan Hâşimoğullarının aç bırıkılması insâfla bağdaşmaz. Bu kararın bozulması gerekir… Yemin ederim ki bu zâlim ahidnâme yırtılmadıkça buradan ayrılmıyacağım.” diye söze başladı. Ebû Cehil, Züheyr’i susturmak istediyse de, diğerleri de onu destekledikleri için muvaffak olamadı.(93)

Esâsen Kâbe’ ye astıkları bu ahidnâmenin ağaç kurtları tarafından yendiğini Hz. Peygamber (s.a.s.) haber vermişti. Bir köşede oturmakta olan Ebû Tâlib de:

-“Gidin, bakın. Eğer yeğenimin sözü doğru çıkmazsa ben her istediğinize râzıyım. Ama doğru ise sizin de bu zulme son vermeniz gerekir.” demiş, bu haber bütün Mekke’de yayılmıştı. Gerçekten, ahidnâmeyi yırtmak için ellerine aldıklarında, bütün yazıların kurtlar tarafından yenilmiş olduğunu gördüler.(94) Müslümanlar Mekke Devri’nin 10’uncu yılında böylece bu korkunç boykottan kurtulmuş oldular.

Kaynaklar:

(91) el-Buhârî, 2/158; Tecrid Tercemesi, 6/132 (Hadis No: 786); İbnü’l-Esîr, 2/87; Târih-i Din-i İslâm, 2/243-246; İbn Kayyım, Zâdü’l-Meâd, 2/122

(92) İbn Hişâm, 2/14-17; İbnü’l-Esîr, 2/ 88; Târih-i Din-i İslâm, 2/200-252

(93) İbn Hişâm, 2/15-16; İbnü’l-Esîr, 2/89.

(94) İbn Hişâm, 2/16; İbnü’l-Esîr, 2/89-90; Zâdü’l-Meâd, 2/123; Tecrid Tercemesi, 6/133

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2017/12/04/hz-hamza-hz-omerin-musluman-olmalari/feed/ 0 2574
Dini özlü sözler https://www.cennetinbahcesi.com/2017/11/12/dini-ozlu-sozler/ https://www.cennetinbahcesi.com/2017/11/12/dini-ozlu-sozler/#respond Sun, 12 Nov 2017 07:46:30 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2361 Dini Özlü Sözler


Dini özlü sözler iki şey, aklı ve tedbiri bozar; biri acele etmek, diğeri de olmayacak şeyi istemek. (Hz. Ali)
Acele her işte kötüdür. Yalnız şer ve kötülüğün defedilmesinde değil. (Hz. Ali)
Acele şeytan işidir. Ama beş yerde öyle değildir; Misafire yemek yedirmekte, namazı vaktinde kılmakta, tövbe etmekte, kız evlâdı evlendirmekte, ölüyü defnetmekte. (Hâtem-i Esam)

Dini Sözler

  ADALET
Kılıcın yapamadığını adalet yapar. (Kanuni Sultan Süleyman)

  AHLÂK
Güzel ahlâk, suyun kiri yok ettiği gibi kusuru yok eder. (Hz. Ali)

  AHMAK-AHMAKLIK
Aptallığın en büyüğü, övmede ve yermede aşırılığa kaçmaktır.
İki şey ahmaklığa dalâlet eder: Hiç bir sebep yokken gülmek; sormadan haber vermek. (Malik bin Dinar)
Ahmağı tanımakta en kesin ölçü, onun Allah’a inanıp inanmadığıdır. Böylelerinin deneysel bilgileri, marifetleri hiçbir değer ifade etmez. (İmam Rabbani)
İlim cehaleti kaldırır, fakat ahmaklığa birşey yapamaz. (A.Arvasi)

  AKIL
Bir adamın aklının derecesini soru sormasından anlarım. (Hz. Ömer)
Akıl gibi mal, iyi huy gibi dost, edeb gibi miraz, ilim gibi şeref olmaz. (Hz. Ali)
Akıl kemal bulunca boş sözler zeval bulur (yok olur.) (Hz. Ali)
En büyük servet akıldır. (Hz. Ali)
Dünyalığı artınca sevinenler, hergün eksilmekte olan ömrüne üzülmeyenler arasında aklı noksan olmayan yoktur. (Ebû’d-Derda)
Akıllı olan üç kimseyi hafife almaz; Alimleri, hükümdarları, dostları. Alimleri hafife alanın ahireti gider, sultanları hafife alanın dünyası gider, dostlarına mürüvveti olmayanın dostluğu gider. (Abdullah b. Mübarek)
Akıl yeryüzünden kalksa bile hiç kimse akılsız olduğuna inanmaz. (Sâdi Şîrâzî)
İki şey akıl hafifliğini gösterir: Konuşacak yerde susmak, susacak yerde konuşmak. (Sâdi Şîrâzî)

  ALAY ETMEK
Şirkten sonra en büyük günah, insanlarla eğlenip alay etmektir. (Vehb ibni Münebbih)

 ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK (TEVÂZU)
İbâdetlerin en faziletlisi tevazudur. (Hz. Aişe)
Her kim kendisini kıymetli bilirse onun tevâzûdan nasibi yoktur. (Mâlik b. Dinar)
Tevâzu yaptığın güzel işlere bakıp kendini beğenmemen ve şımarmamandır. (Ebû Süleyman Dârânî)
Tevâzu kimden olursa olsun hakkı (doğruyu, gerçeği) kabul etmendir. (Fudayl b. İyad)
İnsanoğlu topraktan yaratılmıştır, eğer toprak gibi alçakgönüllü olmazsa insan değildir. (Sâdî)
Tevâzu ne dünyada ne de ahirette hiç kimseyi kendine muhtaç görmemendir. (Hamdun Kassar)
Her türlü iyilik bir evde toplanmış ve onun anahtarı tevâzu olmuştur. Her türlü kötülük bir evde toplanmış ve onun anahtarı kibir olmuştur. (Yusun bin Hüseyin)

  ALLAH’I SEVMEK
Ey kişi, kalbinde Allah sevgisinden başka bir şey olmadığı zaman bil ki çok zenginsin. (İbni Vefa)
Bir kimse Allah’ı seviyor, O’na itaat ediyorsa sen de onu sevmek zorundasın. Çünkü iyi kimseyi seven Allah’ı sevmiş olur. (Ebû Said Hasan Basri)

  ALLAH İÇİN SEVMEK
Ömrüm boyunca oruç tutsam, hiç uyumadan geceleri ibadetle geçirsem, malımı parça parça Allah yolunda infak etsem, fakat gönlümde Allah’a itaat edenlere karşı bir sevgi, isyan edenlere karşı bir nefret duymasam, bütün bu yaptıklarımdan bir fayda göremem. (Abdullah bin Ömer)

  ALLAH KORKUSU
Allah korkusuyla dökülen gözyaşları, ariflerin ibadetleridir. (Hz. Ali)
Vezir, padişahtan korktuğu kadar Allah’tan korksaydı melek olurdu. (Sâdi)
Kıyamet günü her göz ağlayacaktır. Ancak Allah Teâlâ’nın haram kıldıklarına bakmayan, Allah için uykusuz kalan, Allah korkusundan ağlayan gözler, ağlamayacaktır. (Safvan bin Süleyman)

  ALLAH KATINDA İYİ OLMAK
Alla Teâlâ’nın senin hakkındaki bilgisi, insanların senin hakkındaki bilgisinden daha iyi olmalı. Bunun için yalnız olduğun zaman hal ve hareketine, insan içinde olduğundan daha çok dikkat etmelisin. (Hamdun Kassar)

  ANA-BABAYA HÜRMET
Sen, babanın hakkına riayet edersen, oğlun da senin hakkına riayet eder. (Hz. Ali)

  ARKADAŞ
En büyük belalardan biri, anlaşamadığın halde ayrılma imkanın olmayan arkadaştır. (Muhammed er-Rasibi)
Komşusu, akrabası ve arkadaşı tarafından iyi denen kimse gerçekten iyidir. (Hz. Ömer)
Aralarında yaşayabileceğin samimi arkadaşlar edin; çünkü onlar iyi günlerde gönül şenliği, kötü günlerde yardımcıdırlar. (Hz. Ömer)
Dünyada arsız kimseyle arkadaş olmak, ahirette insanı mahcub eder. (İmam Şafii)
Ufak bir yanlış hareketinle üzülecek, darılacak kimseye çok güvenme. (İmam Şafii)

  BAĞIŞLAMAK
Zalimleri bağışlamak yoksullara cefadır. (Sâdî)

  BAHTİYARLIK
Allah’a itaat etmek, fakat reddedilmekten korkmak bahtiyarlık alameti; Allah’a asi olmak ama O’nun katında makbul olmayı ummak bedbahtlık alametidir. (Ebû Osman Nisaburi)

  BEDBAHTLIK
Bir kimsesinin bedbaht olmasının alameti (işareti, belirtisi) üçtür: 1- Kendisini ilim verilip amelden mahrum bırakılması, 2- Amel verilip ihlâstan mahrum bırakılması, 3- Allah dostları ile sohbete nail olup onlara hürmetten mahrum olması. (Muhammed bin Fadl Belhi)
Altı şey cehaled ve bedbahtlık eseridir: 1- Sebepsiz yere kızmak, 2- Gereksiz ve faydasız konuşmak, 3- Sırrını ifşa etmek, 4- Herkese güvenmek, 5- Dostunu düşmanını ayıramamak, 6- Yersiz ve zamansız nasihatte bulunmak. (Muhammed bin Mansur et-Tûsî)
Beş şey bedbahtlık nişanıdır: Gönül katılığı; göz yaşarmazlığı; hayasızlık; dünya sevgisi; dünya için uzun endişe. (Malik bin Dinar)

  BİLGİ-BİLGİN (İLİM-ÂLİM)
Bilgi zenginlikten üstündür. Çünkü zenginliği sen korursun, bilgi ise seni korur. (Hz. Ali)
İlim adamları için yokluk içinde yaşadığı halde kanaat sahibi olmaktan daha değerli bir ziynet yoktur. (İmam Şafii)
Kötülükten kaçmayan bilgin, ışık tutan bir kördür, başkalarına doğru yolu gösterir, ama kendisi göremez. (Sâdî)
İlim bir avdır, onun kösteği yazmaktır. (Safiyyü’l-Hılli)
Biz, ilmi yazmayan kişiyi, ilmi bilen kişi olarak kabul etmezdik. (Muaviye bin Kurre)
İlim öğrenilen  değil, yaşanandır. Yaşanmayan ilim geçmeyen para gibidir. (İmam Şafii)
İlmin de ehli vadır. Onun ehlinden başkasına verirsen ziyan etmiş, ehline vermezsen ihanet etmiş olursun. (Süfyan bin Uyeyne)
En güvendiğim sağlam amelim (çabam) ilmi yaymak için yaptığım çalışmadır. (Ata bin Meysene)
Önce yol bil, sonra yol göster. Yolu görememişsen mürşitlik davasını bırak. (Nâsır-ı Hüsrev)
İlmi ile amel etmeyen âlim, başkalarını giydirdiği halde kendisi çıplak olan iğne gibidir. (İmam Gazalî)

  BİRLİK (TOPLULUK, CEMAAT)
Halkın içinden kaçmak marifet değildir. Asıl marifet halkın içinde iken kendi içine dönebilmektir. (Ebû Bekir Şibli)

  BORÇ
Borcunu azaltırsan hür yaşarsın, günahlarını azaltırsan rahat ölürsün. (Hz. Ömer)

  BÜYÜKLENME (KİBİR)
Öğünmeyiniz! Hem topraktan yaratılmış hem de toprağa dönünce kendisini kurtların yiyeceği insanın övünmesi neye yarar! (Hz. Ebû Bekir)
Hurma ağacına bakınız. Başı dik olduğu için Allah ona meyvelerini nasıl taşıtıyor. Kabak, kavun, karpuz gibi bitkiler ise yüzünü ve dallarını yere koyduğu için Allah onların meyvelerinin yükünü toprağa taşıtıyor. (Ahmed er-Rufai)
Dindarsan kendini beğenmişliği bırak, kendini görmezsen Allah’ı görürsün. (Nasr-ı Hüsrev)
Allah’a karşı isyan bayrağını çektiren günahların başında kibir gelir. (Avn İbn-i Abdullah)
Bir günah ki kaynağı şehvettir, affa mazhar olacağı umulur; ama bir günah ki kibirden kaynaklanır onun için mağfiret umulmamalıdır. (Seriyyü’s-Sakati)
Bir kimsede kibir varsa bu, söz söylerken soğan gibi kokar. (Mevlânâ)
Dağları iğneyle kazmak, kalbden kibri söküp atmaya nazaran daha kolaydır. (Ebû Haşim Sofi)
İsyanda olanların mahçup hali, benim için ibadette olanların mağrur halinden daha sevimlidir. (Yahya Vâiz)
Kişinin kendini beğenmesi, aklının zayıf olduğuna dalalet eder. (Hz. Ali)
Bir Müslümanı küçük gördüğün zaman karşılığında iman ve irfan duygusunun azalışını görürsün. (Ebû Bekir bin Hamid Tirmizi)

  CÂHİL-CÂHİLLİK
Câhilin yüz faydası bir zararını karşılamaz. (Nâsır-ı Hüsrev)
Akraban da olsa câhille ilgini kes. Çünkü vereceği sıkıntı, sağlayacağı huzurdan fazla olur. (Nâsır-ı Hüsrev)
Rızık, bilgi ile artsaydı câhilden zor geçinen olmazdı. (Sâdî)
Âlim, ölse de yaşar; câhil yaşarken ölüdür. (Hz. Ali)
İnsanların en câhili, ahiretini başkasının dünyası için satandır. (Hz. Ömer)

  CİMRİLİK
Cimri insan dünyada fakirler gibi yaşar, ahirette zenginler gibi sorguya çekilir. (Hz. Ali)
Kıyamette bir devenin iğne deliğinden geçmesi, cimri bir zenginin cennete girmesinden daha kolaydır. (Vehb ibn-i Münebbih)
İnsanların malca en cimrisi, namusca en cömertidir. Yani malına kıymaması, namusunun ayak altı olmasına sebep olur. (İbn-i Mu’tez)

  CÖMERTLİK
Cömertliğin aslı, kendi malından verip, başkasının malını korumaktır. (Hz. Ali)
Bir kimsenin Allah’ı sevmesinin belirtisi üçtür: Deniz gibi cömertlik, güneş gibi şefkat, yer gibi tevazu. (Bâyezid Bistâmi)
Amellerin (güzel işlerin) şahı üçtür: Mal az olduğunda da cömert olmak. Yalnızken de Allah’tan korkup haramdan sakınmak. Kendisinden korkulan veya bir şey umulan kimsenin huzurunda da doğruyu söyleyebilmek. (Bişr-i Hafi)
Sıkışık zamanında imdadına koşacak kimse isteyen, bolluk içindeyken cömert olmalıdır. (Şeyh Sâdî)
En hayırlı cömertlik, ihtiyaç sahibini arayıp ona vermektir. (Ebû Süleyman Dârânî)
Allah’a giden yolun köprüsü, malını O’nun uğruna saçmaktır. (Şems-i Tebrîzî)

  ÇALIŞMAK-KAZANMAK
Herhangi bir kimseyi ne dünyasının ne de âhiretinin emrinde çalışır olarak görmezsem ondan nefret ederim. (ibn-i Mes’ud)
Çalışmak en hayırlı maldır. (Hz. Ömer)
Hazine, eziyet çekene, çalışıp çaba gösterene gözükür. (Mevlânâ)
Çalışanlar kötülük düşünmeye vakit bulamazlar; tenbeller ise kendilerini kötülükten kurtaramazlar. (Hz. Ali)
Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası, Dostunun yüz karası düşmanının maskarası. (Mehmed Akif)

  ÇOK KONUŞMAK
Üç şey kalbi öldürür: Çok yemek, çok uyumak, çok konuşmak. (Fudayl bin İyaz)
İnsanları iki şey mahveder: Fazla mal toplama hırsı ve çok konuşmak. (İbrahim en-Nehâi)

  ÇOK YEMEK
Üç şey kalbi katılaştırır: Çok yemek, çok konuşmak, çok uyumak. (Mâlik bin Dinar)
Herşeyin bir helâk (bozulma, yok olma) sebebi vardır, kalb nurunun helâk sebebi tokluktur. Her şeyin bir pası vardır, kalb nurunun pası tokluktur. (Ebû Süleyman Dârânî)
Yemin ederim ki ağzıma koyduğum her lokmanın benim en büyük düşmanım olduğunu daima düşünmüşümdür. (Yezid bin Şüreyk et-Teymi)

  DERVİŞ – DERVİŞLİK
Dervişlik, elenmiş ve üzerine su dökülmüş toprağa benzer, böyle toprak ne basanın ayağını incitir ne de üzerine toz kondurur. Derviş de böyle kimseyi incitmez. (M. Alauddin Âbizî)
Dervişlik herkesin yükünü çekmek, fakat kimseye kendi yükünü çektirmemektir. (Ubeydullah Taşkendî)

  DİLİ KORUMAK (DİLİ TUTMAK) SUSMAK
Bilirken susmakta, bilmezken söylemekte olduğu gibi hayır yoktur. (Hz. Ali)
Dil bedenin denge organıdır. Dil doğru olursa diğer organlar da doğru olur. (Hz. Ali)
Ayıplarını örtmek ve nefsini selamete ulaştırmak istersen az söyle çok dinle. (Hz. Ali)
Dil yırtıcı bir hayvana benzer, ipini biraz gevşetin, ısırır. (Hz. Ali)
İnsanın kadere dili altında saklıdır. (Hz. Ali)
Her kötülükten uzak kalmanın yolu dilini tutmaktır. (Hz. Ali)
Sükut, insanın en nefis elbisesidir. (Hz. Ömer)
Rahat ve huzur on kısım ise, dokusu susmaktır. (Hz. Ömer)
İnsan, ayağını bastığı yerden çok diline dikkat etmelidir. (Ebû Hâzım Mekki)
İnsan kalbi bir sandıktır; dudaklar, onun kilidi, dil ise anahtarıdır. İnsana o anahtarı iyi muhafaza etmek düşer. (Ömer İbn-i Abdülaziz)
Dilini tutmayı alışkanlık haline getiren güven içinde yaşar. (Feridüddin Attar)
Nefsi en iyi şu dört şey terbiye eder: Susmak, açlık, yalnızlık, uykusuzluk. (Feridüddin Attar)
Dilsiz, dilini tutmayan dilliden çok üstündür. (Sâdî)
Dili korumak, altını ve gümüşü korumaktan daha zordur. (Muhammed ibn-i Vasi)
Sıkıntıdan kurtulmak istiyorsan dünyaya meyletmeyi bırak, özür dilemekten kurtulmak istiyorsan diline hakim ol. (Mansur bin Ammar)

  DOĞRU-DOĞRULUK
Ya Rabbi! Doğruyu doğru olarak bize göster ve ona uymak için kuvvet ve kudret ver. (Hz. Ebû Bekir)
Başkalarının düzeltmek için önce kendinizi düzeltiniz. (Hz. Ömer)
Bir doğruyu savunurken ona önce kendimiz inanmalıyız. (Hz. Ali)
Mertlik, açıkta yapılmasından utanılacak bir şeyi gizli olarak da yapmamaktır. (Nuşirevân-ı Âdil)
Şüpheli bir dirhemi geri vermek, bin dirhem sadaka vermekten daha üstündür. (Abdullah ibn-i Mübarek)
Doğruluk, kalbin konuşmasıdır, yani kendisinde olanı söylemesidir. (Ebûlhasen Harakani)

  DOĞRU SÖZ
Bana dünyadan üç şey sevimli oldu: Geceleri namaz kılmak, hastaları ziyaret etmek, sözün doğrusunu söylemek. (Hz. Hasan)
Doğru söylediği için zincire vurulmak, yalan söyleyerek zincirden kurtulmaktan iyidir. (Sâdî)
Zalim bir idarecinin yanında doğruyu söylemekten daha üstün bir sadaka yoktur. (Meymun İbn-i Mihran)

  DOST-DOSTLUK
İnsanın üç dostu vardır: 1. Şahsi dostu, 2. Dostunun dostu, 3. Düşmanının düşmanı. (Hz. Ali)
Herşeyin hayırlısı yenisidir; fakat dostun hayırlısı eski olandır. (Hz. Ali)
Birçok kimseye dostluk gösterdim, onlardan bir karşılık görmedim, yine de dostluktan vazgeçmedim. (Hz. Ali)
Hakiki dost, sıkıntı zamanında imdada yetişendir. (Hz. Ali)
Dostların kalbini kırmakla düşmanların arzularına hizmet etmiş olursun. (Hz. Ali)
Dostlarla yapılan sohbetle boy ölçüşecek bir güzel davranış daha yoktur. Onların ayrılığı kadar da keder veren birşey yoktur. (İmam Şafii)
Bizde bu aleme hiç meyil kalmamıştır. Dostların gelip bizi bulamayınca gönülleri kırık dönmeleri tek üzüntümüzdür. (Alaeddin Attar)
Zamanımız insanlarının dostluğu çarşı yemeği gibi, rengi ve görünüşü güzel, fakat tadında iş yok. (Mâlik bin Dinar)
Halini iki kişiden gizleme: Uzman doktordan, gerçek dosttan. (Feridüddin Attar)
Ayıpsız dost arayan dostsuz kalır. (Mevlânâ)
Çiçeksiz bahçenin zevki olmadığı gibi dostsuz hayatın da zevki olmaz. (Nâsır-ı Husrev)
Biriyle dostluk kurmak iyi bir şey, bu dostluğu sonuna kadar bağlı kalmak büyük bir iştir. (Nâsır-ı Husrev)
Akıllı ve içindeki düğümleri çözen bir dosta sahip olan kimse ne bahtiyardır. (Nâsır-ı Husrev)
Senin dindarlığını arttıran dost, her karşılaştığında avucuna bir altın koyan dosttan daha hayırlıdır. (Bilal İbn-i Sa’d)

  DUA
Yedi şeyde hayır yoktur: Huşu olmayan namazda, lüzumsuz şeylerden kaçınılmadan tutulan oruçta, düzgün telaffuz etmeden, acele ile Kur’an okumakta, günahlara engel olmayan ibadette, cömertlik bulunmayan malda, samimiyet bulunmayan dostlukta, ihlâs olmayan duada. (Hz. Ali)
Dualar kabul olacak, hemen dua ediniz dense, ben duayı kendim için değil, devlet büyükleri için yapardım. Çünkü benim iyiliğimle halk pek birşey kazanmaz. Ama idare edenlerin iyi olmaları ile Müslümanlar çok şey kazanır. (Fudayl bin İyaz)
Dua yapmaktan mahrum olmam, benim için duama icabet edilmesinden çok daha zordur. (Ebû Hazım Mekki)
Duada mübalağa etmek rızanın şartı değildir. (Davud Kassar)

  DÜNYA
Dünyaya az meylet, rahat yaşarsın.
Allah, dinini düzelten kişinin dünyasını da düzeltir. (Hz. Ali)
Dünya yılan gibidir, cildi yumuşak fakat zehiri öldürücüdür. Hoşuna giden şeylerden uzaklaş ki sana yaklaşmasın. (Hz. Ali)
İnsanlar dünya işlerinde hırs içinde ve tedbir peşisusunda akıl ve kuvvete göre pay alamazlar. Nice büyük insanlar vardır ki dünya onlara gülmez. Eğer kuvvet ve zorbalıkla dünya ele geçseydi, kartallar serçe kuşlarına rızık bırakmazlardı. (Hz. Ali)
“Dünya sizi aldatmasın!” Bunu kim söylüyor? Cenab-ı Hakk söylüyor. Dünyayı onu yaratandan daha iyi bilen olur mu? O halde dünyadan sakının. (Hasan Basrî)
Ademoğlunun canı dünyadan ancak üç hasretle çıkıyor: Derlediğinden doyasıya yiyememek, emeline varamamak, yapacağı sefer için yeterli azık edinememek. (Hasan Basrî)
Sevgilinin sevmediğini sevmek, sevgi alâmeti değildir. Rabbimiz dünyayı kötüledi, biz ise onu övmekle meşgulüz. (İbrahim Edhem)
Nasıl ki beden hastalandığı zaman yeme, içme, uyku ve istirahatten zevk almazsa, kalb de dünya hastalığına tutulunca vaz ve nasihatten zevk almaz. (Mâlik bin Dinar)
Dünya şehvetlerle donatılmış, âfetlerle kuşatılmıştır. Dünya malının helalinin hesabı, haramının azabı vardır. Dünyaya yakınlık ve ilginiz ona göre olsun. (İbn-i Semmak)
Dünyayı arayıp ahireti bulanı hiç görmedik. Ama ahireti arayıp dünyayı bulanı gördük. (Ebû Said Hasan Basrî)
Dünyanın az şeyini istemek, ahiretin çok şeyini kaybetmek demektir. (Ka’b el-Kurâzî)
Dostlar arasında ülfet ve bağlılığın kalkması, dünya sevgisi sebebiyledir. (Hamdun Kassar)
Ahireti isteyen, dünyasına zarar verir; dünyasını isteyen ahiretine zarar verir. Sen ebedi olan için fani olana zarar ver. (Amr bin Mürre)
Dünya üzerindekileri besler, büyütür, sonra onları yine kendi yer. (Ahmed er-Rufaî)
Akılsızlık alâmeti dörttür: Ahmağa fikir danışmak, cahile para vermek, dostların öğütlerini dinlememek, dünyadan ibret almamak. (Feridüddin Attar)

  DÜŞMAN-DÜŞMANLIK
Akrabanın düşmanlığı ve dostların eziyeti yılan zehirinden daha acıdır. (Hz. Ali)
Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır. (Hz. Ali)
Açık kalb ile konuşan düşman, içinden pazarlıklı dosttan daha iyidir. (Hz. Ali)
Akıllı düşmanla istişare kabildir; fakat cahil dostun reyinden kaçınmalıdır. (Hz. Ali)
İki düşman arasında öyle konuş ki barıştıkları zaman utanmayasın. (Sâdî)
İnsanın, kusurlarını sayan düşmanlarından edeceği istifade, kendisini öven dostlarından edeceği istifadeden daha fazladır. (İmam Gazali)
Düşmanın senden emin olmadıkça kâmil (tam, olgun) bir kişi olamazsın. (Bişr-i Hafi)
Bir kişinin düşmanlığına karşılık, bin kişinin dostluğu verilse dahi alma. (Ebû Said Hasan Basrî)

  EDEB
Edeb, haddini bilmektir. (Hz. Ali)
Himayen altındakilere iyilik yapmak istersen onlara edeb öğret. (Hz. Ali)
Babaların evlatlarına bıraktıkları servetin en hayırlısı edebtir. (Hz. Ali)
Her kim edepten mahrum kaldı, cümle hayırlardan mahrum kaldı. (İbn Atâ)
Aslında insanla hayvan arasındaki fark da edebdir. Bütün Kur’an’ın manası ayet ayet edebten ibarettir. (Mevlânâ)

  EHLİYET
Bir inasın layık olmadığı yere koymak zülumdur. (Hz. Ali)

  EŞİTLİK
İnsanların evveli bir damla su, sonu ise toprak olmaktır. Asıllarındaki bir şeyle övünenler ancak su ve toprakla övünmektedirler. (Hz. Ali)

  GAFLET-GÂFİL
Üç haslet ibadet etmekten daha değerlidir: Gaflet uykusundan uyanmak; nefse dilediğini vermemek; Allah korkusundan ağlamak. (Ebû Bekir Kettânî)
Avam (halk tabakası) için günahtan kaçmak nasıl vacip ise, havas (münevver tabaka) için de gafletten kaçmak öyle vaciptir. (Ebû Yezid Burani)
Gafilin üç alameti vardır: çok yanılmak, çok eğlenmek, çok unutmak. (Vehb ibn-i Münebbih)

  GIYBET (ARKADAN KONUŞMA, ÇEKİŞTİRME)
Allah’a yemin ederim ki, gıybet, müminin dinini ifsad (bozma) hususunda, cüzzamın bedeni ifsad etmesinden çok daha hızlıdır. (Hasan Basri)
Dört şeyi dört şeyden temizle: Dilini gıybetten, kalbini kıskançlıktan, mideni haram lokmadan, davranışlarını riyadan. (Feridüddin Attar)
Senin yanında başkasını çekiştiren, seni de başkasının yanında çekiştirir. (İmam Şafii)

  GÖNÜL (KALB)
Kalbler, içi boş kablara benzer, hayırlı olanı hayırla dolu olandır. (Hz. Ali)
Kalb kör olduktan sonra gözlerin görmesinde hiçbir fayda yoktur. (Hz. Ali)
Topraktan biten güller solar gider, gönülden biten güller ise devamlıdır. (Mevlânâ)
Kendisinden başkasından boş olmak şartıyla Allah katında en makbul organ kalbdir. (İmam Gazali)

  GÜLMEK
Çok gülenin heybeti azalır, çok konuşan çok yanılır, böylelerinin hayâsı gider. (Hz. Ömer)

  GÜNAH-GÜNAHKÂR
Günahtan sakınmak, tövbe ile uğraşmaktan daha kolaydır. (Hz. Ömer)
Kötü yolları öğrenmemen için günahkarlarla sohbet etme. (Hz. Ömer)
Günahtan korkmayan ile düşüp kalkmak, kıyamet gününde insana utanç olur. (İmam Şafii)
Sahibine üzüntü veren günah, sahibine gurur veren ibadetten hayırlıdır. (Ata-i İskenderi)
Günah işlediği zaman üzüntü değil sevinç duyanların hali, günah işlemekten daha beterdir. (Mansur bin Ammar)
Hayret ederim o kişiye ki, hastalık korkusuyla yemekten perhiz eder de, cehennem korkusuyla günahtan perhiz etmez. (Yahya bin Muaz)
Allah’tan korkan günahkar, ibadetine güvenen âbidden daha makbuldür. (Sâdî)
Nefse, günahtan kaçınmak ibadet yapmaktan daha zor gelir. Onun için günahtan kaçınmak daha sevaptır. (İmam Rabbânî)
İşlenen günahların kokusu olsaydı, günahlarımın kokusu yüzünden hiçbiriniz bana yaklaşmazdı. (Muhammed İbn-i Sirin)

  HARAM
Biz, harama düşmek korkusuyla helâlin de onda dokuzunu terkederdik. (Hz. Ömer)
Her haram içki gibi sarhoşluk verseydi, hiç kimseyi ayık göremezdin. (Mevlânâ)
Haram para ile sadaka veren, hayır işleyen kimse, kirlenmiş elbiseyi idrar ile yıkayana benzer. (Süfyan-ı Sevri)
Haram yiyenlerin yedi azası istese de, istemese de günah işler. Helâl yiyenlerin bütün bedeni ibadet eder. (Abdullah Tusteri)

  HASET (KISKANMA)
Hasetçinin, senin sevindiğin zaman üzülmesi, intikam olarak sana yeter. (Hz. Ömer)
Kıskanç, vücutça sıhhatli görünse de, hasedin tesiriyle muzdarip ve hastadır. (Hz. Ali)
Ölümü çok hatırlayanda ne neş’e olur ne de haset. (Ebü’d-Derda)
Dört şeyden uzak durmalıdır: Haset, kibir, öfke ve kıskançlık. (Feridüddin Attar)

  HATA (AYIP, KUSUR)
En büyük ayıp, başkalarında gördüğümüzde beğenmediğimiz bir ayıbın kendimizde bulunmasıdır. (Hz. Ömer)
Bir hata işlediğiniz zaman Allah’tan bağışlanma dileyiniz. Çünkü hatalar, insanlar yaratılmadan önce yaratılmıştır. Bütün tehlike hatada ısrardadır. (Ebû Abdullah Câfer-i Sâdık)
Ey Ademoğlu! Sen imanın hakikatını ancak, sende bulunan bir ayıptan dolayı halkı ayıplamayı terkettikten sonra elde edebilirsin. (Hasan Basri)
Sofiliğin şartı insanların kusurlarını görmemektir. (Ahmed er-Rufai)
Daima başkalarının kusurlarını gören, bir gün rüsvaylık içinde ağzını açamaz olur.  (Feridüddin Attar)
Herkesi kusurları ilk anan bir kimsenin senden de teşekkürle söz edeceğini sanma. (Sâdî)

  HAYÂ (UTANMA)
Utanması olmayanın kalbi ölür. (Hz. Ömer)
Kulun nefsini tanımamasının alameti haya ve Allah korkusu azlığıdır. (Ahmed bin Âsım el-Antâki)

  HELÂL
Allah Teâlâ’ya itaat etmek bir hazineye benzer. Bu hazinenin anahtarı dua, bu anahtarın dişleri de helâl lokmadır. (Yahya bin Muaz)
İmanın hakikatine kavuşmak için dört şey lazımdır: Bütün farzları edeble yapmak; helâl yemek; görünen ve görünmeyen haramlardan sakınmak ve bunlara ölünceye kadar devam etmektir. (Abdullah Tüsteri)

  HOŞGÖRÜ (MÜSAMAHA)
Elif okuduk ötürü, pazar eyledik götürü; Yaradılmışı hoşgördük, yaradandan ötürü. (Yunus Emre)

  HÜSN-İ ZAN (İYİ ZAN, İYİYE YORMA)
Gerçek anlaşılıncaya kadar Müslüman kardeşinin yaptıklarını iyiye yor. (Hz. Ömer)
Bir din kardeşine ait sevmediğin bir iş duyarsan birden yetmişe kadar özür kapısı araştır. Bulamazsan, belki benim anlayamadığım bir özrü vardır de ve kapa. (Ebû Abdullah Cafir-i Sâdık)
Bir mümin hakkında iyi düşünceler besleyip de yanılmak, kötü zanda bulunup da isabet etmekten daha hayırlıdır. (İmam Gazali)

  İBADET
İlimsiz yapılan ibadette, anlayış vermeyen ilimde, tefekküre götürmeyen Kur’an okumada hayır yoktur. (Hz. Ali)
Arzularınla arana demirden bir duvar koymadıkça, ibadetin ve kulluğun tadına varamazsın. (Bişr-i Hafi)
Vakit çok kıymetlidir. Ancak kıymetli şeyler için kullanılması gerekir. İşlerin en kıymetlisi ise Allah’a ibadet etmektir. (İmam Rabbani)
İnsanlar genellikle iki sebebten helâk olurlar: 1- Farzların vaktini geçirerek nafile ibadetlere dalmak, 2- İbadetleri kalb ile birlikte değil de sadece organlarla yapmak. (Muhammed Ebû Verd)
İbadetlerin en makbulü, gizliliğine en çok riayet edilendir. (Tavus bin Keysan)
İbadet eden kimse, yaptığı ibadete bakar da kendini bir din kardeşinden üstün görmeye kalkarsa yaptığı ibadet hiç olur. (Süyfan-ı Sevri)

  İHLÂS
İhlâs, güzel bir iş yaptığında onun konuşulmasından hoşlanmaman, o güzel işinden dolayı övgü beklememendir. (Ahmed ibn-i Asım el-Antaki)
İhlâs, amel eden kişinin amelinin kabul edilmesine vesile olan şeydir. (Ebû Hayır Nessâc)
Bir şeyin zıddı bilinmez ise kendi de bilinmez. İhlâs da, zıddı olan riyayı tanıyıp onu terketmekle bilinebilir. (Ebû Osman Mağribi)
Her kim ihlâsla bir amel işlese de sonradan onunla övünse, o kimse bu kabul olunmuş ameli iyilik divanından siler, riya divanına yazar. (Süfyan-ı Sevri)
Her kim güzel bir ameli halk görmesin diye terkederse riyadır;  halk görsün diye işlerse şirktir; ikisini de terk eder ise ihlâstır. (Malik bin Dinar)

  İMAN
İman, Yüce Allah’ın gayba ait bildirdiği her şeyi nefsin tasdik etmesidir. (Muhammed ibn-i Hafif)
İman çıplaktır, onun elbisesi takva, süsü haya, sermayesi ilimdir. (Ebû Hüreyre)
İnsanlar kainatta bulunan şeylere bakıp görmekle değil, bunları yaratan Yüce Zatı düşünmekle huzur duyabilir (Ebû Huseyin Nuri)

  İNSAN
Gerçeği, insanların ölçüleri ile değil; insanları gerçeğin ölçüsü ile tanı. (Hz. Ali)
İnsan ile insan arasında fark vardır. Bir de mirden hem nal, hem de kılıç yapılır. (Nizami)
Dünya bir ağaca benzer, biz insanlar bu ağaçta yarı ham, yarı olgun meyveler gibiyiz. (Mevlânâ)

  İSRAF (SAVURGANLIK)
Birkaç günlük bir nafakayı bir günde harcayan ev halkına ben buğzederim. (Hz. Ebû Bekir)
Müsrif adam üç yanlışı tekrarlar: Kendine lazım olmayanı alır, kendine ait olmayanı giyer, kendine layık olmayanı yer. (Vehb ibn-i Münebbih)

  İSTİŞÂRE (DANIŞMA)
Danışmayı terk eden doğru yolu bulamaz. (Hz. Ali)

  İŞ, İŞÇİ
Bir iş bir kere geri kalırsa hiçbir vakit ilerlemez. (Hz. Ömer)
En bedbaht, en muzdarip kimse, yapacak bir işi olmayan kimsedir. (Bediüzzaman)

  İYİLİK
Her şeyin bir şerefi vardır, iyiliğin şerefi de çabuk yapılmasındandır. (Hz. Ömer)
İyilik ediniz, onun karşılığında kötülük göreceğinizi hiç aklınıza getirmeyiniz. (Hz. Ali)
İyilik, sana kötülkü edene iyilik etmendir. İyiliğe karşı iyilik etmek, satın aldığın bir şeyin parasını vermeye benzer. (Süfyan-ı Servri)
Bir kul, iyiliği dolayısıyla yeryüzünde övülürse, gökyüzünde de övülür. (Ka’ab el-Ahbar)

  KANAAT
Ne kadar yoksul ve aç olursa olsun kanaat sahibi zengindir. (Hz. Ali)
Rızkın ne ise ona kavuşursun, hiç üzülme. Kul kanaat sahibi olduğu zaman hürdür. Hırsa kapıldığında köle olur. Kalbinden tamahı çıkar ki ayalarındaki zincir çözülsün. (Ahmed er-Rufâî)
Hırsını satarak onun parası ile kanaat satın alan kimse, izzet ve şerefle zafere ulaşır. (Ebû Bekir Kettânî)
Kanaat etmekten hiç kimse ölmedi, hırs da hiç kimseyi zengin etmedi. (Mevlânâ)
Üç haslet evliya sıfatıdır: Allah’a tevekkül, Allah’tan başkasından birşey beklememek, kanaat etmek. (Yahya ibn-i Muaz)
Allah beş şeyi beş yere yerleştirmiştir: İzzeti, ibadet ve itaate; zilleti, günaha; heybeti, geceleyin kalkmaya; hikmeti, boş karına; zenginliği de kanaate. (Kuşeyri)

  KARDEŞ-KARDEŞLİK
İçinde bulunduğu meşguliyet seni arayıp bulmasına engel olan, fakat kalbinde sevgini taşıyan kimse senin din kardeşin sayılır. (Mâlik bin Dînar)
Üç durumda din kardeşinizi yalnız bırakmayınız: Hastalandıklarında ziyaret ediniz, meşguliyetlerinde yardım ediniz, unuttuklarında hatırlatınız. (Ata ibn-i Meysere el-Horasânî)
Kendisine minnet etmeğe mecbur olduğun kimse senin kardeşin değildir.   (İmam Şafi’î)

  KOMŞU-KOMŞULUK
Komşusu, arkadaşı ve akrabası tarafından iyi denen kimse gerçekten iyidir. (Hz. Ömer)
İyi komşuluk, sadece komşuya eziyet etmemek değil, onun verdiği eziyete de katlanmaktır. (Hasan Basri)

  KÖTÜ-KÖTÜLÜK
Kötülüklerini herkesin görmesinden çekinmeyen kimse insanların en şerlisidir. (Hz. Ali)
Bir müslüman kardeşine yapacağın en büyük kötülük, kızdığın zaman hayırlı işleri gizlemen, şerli yönünü anlatmamandır. (Muhammed ibn-i Sirin)

  KUR’ÂN-I KERİM
Manevi lezzeti üç şeyde arayın: Namazda, zikirde ve Kur’an okumakta. Bulunsanız ne âlâ! Bulamazsanız kalbiniz hasta demektir. (Hasan Basri)

  MAL-MÜLK (PARA, SERVET)
Mal (servet) hasislerde, silah korkaklarda, otorite (yetki) zayıflarda olursa işler bozulur. (Hz. Ebû Bekir)
İnsanları iki şey mahveder: Mal toplama hırsı ve çok konuşmak. (İbrahim en-Nehai)

  MERHAMET
Her kim ki, kendisinde Allah’ın yarattıklarına karşı merhamet yoktur, o kimse Hak ehlinin yükseldiği makama yükselemez. (İbrahim Düssuki)
Hiçbir din yolcusu, bütün insanları sevinceye, onlara şefkat besleyinceye, görünen ayıplarını örtünceye kadar olgunluğa ulaşamaz. (İbrahim Düssuki)

  MÜSLÜMAN-MÜSLÜMANLIK
Eğer biz İslâm’ın bir üstün değerler sistemi olduğunu Müslüman olmayanlara anlatmak istiyorsak, onlara, her şeyden önce bizim İslâm’ı temsil etmediğimizi söylemek zorundayız. (Muhammed İkbal)

  NASİHAT (ÖĞÜT)
Nasihat dünyanın en pahalı mücevheri kadar değerli olduğu halde ekseriya pek ucuza satılır. (Hz. Ali)
Dil ile öğüt verene değil, davranışları ile örnek olana uymalıdır. (Muhammed ibn-i Hafif)

  NEFİS ve NEFSİ TERBİYE
Tasavvuf yolunda bulunan kişinin yapacağı ve dikkat edeceği en mühim şey nefsini hesaba çekmektir. (Ebû Osman Mağribi)
En büyük nimet nefsin arzularından kurtulmaktır. Çünkü nefis kişi ile Allah arasında bulunan perdelerin en büyüğüdür. (Ebû Bekir Temestani)
Bütün Kur’an nefislerin kötülüklerini bildirmek ve açıklamaktan ibarettir. (Mevlânâ)
Nefis bir katırdır, amel (ibadet ve taat) da onun yüküdür. (Vehb ibn-i Münebbih)
Nefsini zelil kılan kimseyi Yüce Allah aziz kılar ve o kişinin derecesini yükseltir. Nefsini beğenen kişiyi de Allah zelil ve hakir kılar. (Ebû Hasan Buşenci)
Nefsi en iyi şu dört şey terbiye eder: Susmak, açlık, yalnızlık ve uykusuzluk. (Feriduddin Attar)
İnsanların en zayıfı, nefsani arzularından el çekmede aciz kalandır. En güçlüsü de, bu arzuları terketmeye güç yetirendir. (Davud Kassar)
Salih bir kişi için en kötü şey nefsine kolaylık göstermektir. (Muhammed ibni Hafif)
Nefsinden gördüğü şeyleri iyi sanan ayıplarını göremez. Ancak nefsinin ayıplarını arayan, ondan gelen şeyleri elekten geçiren kendi kusurlarını bulur ve görür. (Hayır Nisaburi)
Bir kimse nefsini terbiye etmekten acizse, başkasına edeb öğretmek işinde daha acizdir. (Seriyy’üs-Sakati)
Nefsimi elimde tutabilseydim parça parça doğrar hayvanların önüne yem olarak atardım. (Süleyman ibn-i Mihran)
Nefis, üç köşeli bir dikendir; ne türlü koysan batar. (Mevlânâ)
İyilikte her düşmanı dost edinebilirsin, oysa nefsin ona iyilik ettikçe düşmanlığını arttırır. (Sâdî)

  NİYET
Nice küçük amel (iyilik ve ibadet) vardır ki niyet onu büyük yapar; nice büyük amel vardır ki niyet onu küçük yapar. (Abdullah ibn-i Mübarek)

  ÖFKE
Öfke, düşünceyi, muhakemeyi, hafızayı bulandıran en kötü çamurdur. (Atiye Keskin)
Bir kimsenin cimrilik adeti ile öfke duygusu körelmedikçe muttakiler sınıfına geçemez. (Abdullah el-Müzeni)
Öfkenin aşırısı, kişiyi özür dilemek küçüklüğüne iter. (Amr bin As)

  ÖLÜM
Kabre hazırlıksız giren, denize kayıksız açılmış gibidir. (Hz. Ebû Bekir)
Ölmek felaket değildir, öldükten sonra başa gelecekleri bilmemek felakettir. (İmam Rabbani)
Üç şey kalbin paslanmış olmasının alametidir: 1. Allah’a ibadetten zevk almamak, 2. Günaha düşmekten korkmamak, 3. Ölümden ibret almayıp dünyaya daha çok bağlanmak. (İbrahim Edhem)
Ey insanlar! Ölünce peşinizden size ağlanmadan önce, siz kendinize, kendi halinize ağlayın. (Abdülkadir Geylâni)
Ölümü hatırlamak kalbi temizler, insanı dünyaya ve dünyadakilere bağlanmak felaketinden kurtarır.  (Abdülkadir Geylâni)
Ölüm büyük bir olaydır, büyük bir tehlikedir. İnsanlar bunu bilmiyorlar. (İmam Gazali)
İki şeyi asla unutma: Allah’ı ve ölümü; İki şeyi de unut: Yaptığın iyiliği, gördüğün kötülüğü. (Lokman Hekim)
Sizi mezarda takip etmeyecek olan her şeyle alakanızı kesiniz. (Mevlânâ Alâuddin)

  ÖMÜR
Ömrünü faydasız ve boş şeylerle geçiren, tarlaya tohum etmek vaktini kaçırır, hasat zamanı geldiğinde pişman olur. (Hz. Ebû Bekir)

  RIZIK
Rızkın Allah Teâlâ’dan olduğuna inanan kimse, zengin olunca sevinmez, fakirleşince üzülmez. (Hâtem-i Esam)

  RİYA (GÖSTERİŞ) – RİYÂKAR
Bir kimse yaptığı hayırların ve iyi işlerin bilinmesinden ve konuşulmasından hoşlanıyorsa Allah’a şirk koşmuş olur. (Ahmed ibni Ebûl-Havârî)
Riyakâr, memnun ettiğin zaman, seni sende bulunmayan vasıflarla anan; darılttığın zaman yine seni sende bulunmayan kötülüklerle anıp anlatandır. (İmam Şafii)
Doğruluk, yaptığını Allah için yapmaktır; halk için yapmak ise riyadır. (Ebû’-l-Hasen Harakânî)

  SABIR
Sabır, belayı hafifletir. (Hz. Ali)
Hiç kimse, kendisine sabır verilen kimse kadar Allah’ın lütfuna uğramamıştır. (Hz. Ali)
Sabır ve sebat insanların iki büyük yardımcısıdır. (Hz. Ali)
Sabrın insandaki mevkii, başın vücuttaki mevkii gibidir. (Hz. Enes)
Sabır, yüzünü ekşitmeden acıyı yudumlamaktır. (Kuşeyri)
Belaya feryad eden, Allah’a kafa tutmuş olur. Feryad etmek belayı geri çevirmez, ama sabretmenin ecir ve sevabını yok eder. (Şakik Belhi)

  SEVGİ
Sevgi ile, bulanık, tortulu sular arı duru bir hale gelir. (Mevlânâ)
Sevgiden ölüler dirilir, sevgiden padişahlar kul olur. Sevgiden bakırlar altın kesilir. (Mevlânâ)
İyi amellerim arasında en değerli bulduğum, salih bir zata olan sevgimdir. (Abdullah el-Müzeni)
Hakiki sevgi, iyilik gördüğünde artmayan, kötülük gördüğünde eksilmeyendir. (Yahya bin Muaz)

  SIR
Sırrını saklayanın iradesi elindedir. (Hz. Ömer)
Sende bulunduğu zaman gizli kalmasını istediğin şeyi, başkalarında görünce ifşa etme. (Hamdun Kassar)
Her insan sırdaş olamaz. Her testi su tutamaz. (Nâsır-ı Husrev)

  SÖZ
Ne söylediğine ve ne zaman söylediğine dikkat et. (Hz. Ebû Bekir)
Söz, ilaç gibidir; azı yaşatır, çoğu öldürür. (Hz. Ali)
Bir söz kulağa gelip orada kalıyor, kalbe ulaşmıyorsa, o söz dudaktan söylenmiştir. Bir söz kulağı aşıp kalbe ulaşıyorsa o söz gönülden söylenmiştir. (Hz. Ali)
Akıl tamamlandığında söz noksanlaşır. (Hz. Ali)
Önce düşün, sonra söyle, çünkü önce temel sonra duvar gelir. (Sâdî)
Hoşa gitmeyen söz söyleme, çünkü bu sözün karşılığı da hoşa gitmez. Dağda güzel ses çıkar ki dağ da onu güzel aksettirsin. (Nâsır-ı Husrev)
Yerinde söz söylemesini bilen, özür dilemek zorunda kalmaz. (Fatih Sultan Mehmed)
Güzel sözler, petekten damla damla sızan bala benzer. İnsanın ruhuna tat verir. (Hz. Süleyman)
Sözün revaç bulduğu, buna karşılık işin hiç olduğu bir devreye yetişirsen, şerli insanlar arasında kaldığını ve şerli bir zamanda yaşadığını bilesin. (Ebû Hâzım)

  ŞEHVET
Cenneti arzulayan bir kimse, mutlaka dünyada şehvetlerinden fedakarlık etmelidir. (Hz. Ali)
Şehvet şeytanın yularıdır. Bu yuları şeytana kaptıran ona kul olur. (Ebû Bekir Kettâni)
Organlarını şehvetlerle razı eden bir kimse, kalbine pişmanlık ağacını diktiğini bilmelidir. (Ebû Yahya el-Verrak)
İnsanların en zayıfı, şehvete esir ve nefsine oyuncak olandır. (İbrahim bin Davud Rıkkî)

  ŞEKİL ÖNEMLİ DEĞİLDİR
Bir adamın şöhretine, görünüşüne bakmayın. Bir kimsenin namaz ve niyazına aldanmayın. Ancak aklına ve doğruluğuna bakınız. (Hz. Ömer)

  ŞERİAT
Kıyamette şeriatten sorulur. Ebedi hayata giriş ve azaptan kurtuluş, şeriatın yerine getirilmesine bağlıdır. (İmam Rabbani)
Şeriat üç bölümdür: İlim, amel, ihlâs. Bunlardan herbiri yerine getirilmedikçe şeriat gerçekleşemez. (İmam Rabbani)
Şeriat muma benzer, yol gösterir. Fakat mumu ele almakla yol aşılmış olmaz. Yola koyulmak gerekir. Yola koyuldun mu bu gidişin adı tarikattır. Maksadına ulaştın mı o da hakikat. (Mevlânâ)
Pergel gibi bir ayağımızla şeriat üzerinde sabitken diğeriyle yetmiş iki milleti dolaşırız. (Mevlânâ)

  ŞÖHRET
Zillete düş, fakat şöhret isteme. Başkaları seni söylesinler diye yükselmeye çalışma. (Hz. Ali)
Bir kişi tanımıyorum ki, tanınmasını sevsin de bu yüzden dini gidip rezil olmasın. (Bişr-i Hafi)
İster din, ister dünya işlerinde, bir kimsenin parmakla gösterilmesi şöhret afeti olarak kafidir. (İbrahim en-Nehai)
İnsanoğlu üç perdeyi gönlünden gidermeyince ona Allah yolu açılmaz: Dünyayı mülk olarak verseler sevenmemek, dünya kendisinin olsa da elinden alsalar yerinmemek; şöhretten ve övülmekten hoşnut olmamak. (İbrahim Edhem)

  ŞÜKÜR
Şükür, nimetlerin süsüdür. (Hz. Ali)
Allah’ın verdiği nimeti, O’nun razı olduğu yerde harcamakla şükür, razı olmadığı yerde harcamak nankörlüktür. (İmam Gazali)
Allah’ın ihsan ettiği nimetlerle O’na isyan etmemek, o nimetleri haram olan yerde asla kullanmamak şükürdür. (Cüneyd-i Bağdâdî)
Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. (İmam Şibli)

  TAMAH (HIRS)
Şarap, tamahkarlık kadar aklı baştan alamaz. (Hz. Ömer)
Tamahta zillet (aşağılık duruma düşmek) vardır. (Hz. Ali)

  TEDBİR
İşten evvel tedbir, pişmanlığa yer bırakmaz. (Hz. Ali)
İtaat ve ibadetle iş bitmez. Söz söylemekte, etrafa bakmakta, yemek yemekte fevkalade ihtiyatlı olmak lazımdır. (Mevlânâ Alâuddin)

  TEMBELLİK
İnsanı vaktinten önce yıpratan bir şey varsa o da tembelliktir. (Hz. Ali)
Dört şey bedbahtlık işaretidir: Câhillik, tembellik, kimsesizlik, nâkeslik (kimseye iyiliği dokunmamak) (Feridüddin Attar)

  TEMİZLİK-SAĞLIK-HASTALIK
Oburlukla sağlık bir arada bulunmaz. (Hz. Ali)
Elden gitmeden iki şeyin değerini anlamak zordur. Bunlar, sağlık ve gençliktir. (Hz. Ali)
Dört şeyi küçümsemeyin: Düşmanı, ateşi, hastalığı, az bile olsa ilmi. (Feridüddin Attar)
Hastaya durumu sorulduğunda, önce halini hayırla anıp sonra derdini anlatırsa halinden şikayet etmiş sayılmaz. (İbrahim en-Nehaî)
Cümle hastalıkların aslı çok yemektir. (Hamdun Kassar)

  TERBİYE
Halkı hakka davet eden, canavar terbiyecisi gibi olmalıdır, canavar terbiyecisi nasıl hayanın huyunu ve yeteneğini bilip on göre davranırsa hak davetçisi de aynı şekilde davranmalıdır. (Ali Râmitenî)

  TEVEKKÜL
Tevekkül, olan şey ile yetinmek, olmayan şeye razı olmaktır.
Hakiki mânâda tevekkül, Allah’tan başkasından korkmamak, O’ndan başkasına güvenmemektir. (Fudayl bin İyaz)
Cenâb-ı Hakkın kapısından kovduğu kimse her kapıya koşar; fakat O, bir kimseyi kendi kapısına çağırırsa onu kimsenin kapısına bırakmaz. (Şeyh Sâdî)

  TÖVBE
Günah işlemekten kaçınmak, tövbe ile uğraşmaktan daha kolaydır. (Hz. Ömer)
Tövbe edenlerle beraber oturun, çünkü onların kalbleri yumuşak olur. (Hz. Ömer)
Kim ki başından geçen bir günahı hatırlar ve bu nedenle kalbi acı duyarsa, Allah katındaki kitapta o günah ondan silinmiş olur. (Abdullah bin Ömer)
Bina için toprak, yaşamak için gıda neyse, melekut aleminde yükselmek için de tövbe odur. (Şahabeddin Sühreverdi)

  TUTUMLULUK (İKTİSAT)
Tutumluluk, az şeyi çoğaltır; israf, çok şeyi azaltır. (Hz. Ali)
İyi kullanılan az mal, kötü kullanılan çok maldan daha ziyade dayanır. (Hz. Ali)
Allah’ın rahmetinden ümitsiz olmak, günahkar olmaktan daha tehlikelidir. (Hz. Ali)
Mümin kulun korku ve ümidi aynı olmalıdır, tartılacak olsa eşit gelmelidir. (Tavus bin Keysan)
Mümin günah korkusu ile ümit arasında iki arslan arasındaki tilki gibi olmalıdır. (Yahya bin Muaz)
Üç şey insanı ibadet ve itaate sevkeder: Korku, ümit ve sevgi. Üç şey de insanı günaha sevkeder: Kibir, hırs ve haset. (Hatem-i Esam)
Mümin, yalnız Allah’tan ümit eder, münafık ise Allah’tan başka herkesten ümit eder. (Hatem-i Esam)
Dört şey kafirliğe sebep olabilir: Gıybet etmek, haset etmek, haram mal devşirmek, Allah’ın rahmetinden ümit kesmek. (Süfyan-ı Sevri)

  YALAN
Doğruluk ile yalancılık kalbte şiddetli bir kavgaya tutuşurlar. Birisi diğerini kalbten kovuncaya kadar kavgaları devam eder. (Malik bin Dinar)

  ZAMAN
Üç şey Allah’ın azabını gerektirir: 1- Oyun ve eğlence ile boşuna vakit geçirmek, 2- Başkalarıyla alay etmek, 3- İnsanların arkasından konuşmak. (Seriyy’üs-Sakati)

  ZENGİN-ZENGİNLİK
Zenginlik, gurbeti vatan; yoksulluk vatanı gurbet yapar. (Hz. Ali)
Beş şey, beş nevi insanda şiddetle kötülenmeye layıktır: Âlimlerde fücur, hakimlerde hırs, kadınlarda hayasızlık, ihtiyarlarda zina, zenginlerde cimrilik. (Hz. Ali)
Bir kimse zenginlerle beraber olmayı, fakirlerle beraber olmaya tercih ederse, Allah onu kalb ölümü hastalığına müptela kılar. (Ebû Osman Mağribi)
Devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin cennete girmesinden daha kolaydır. (Vehb ibn-i Münebbih)
Büyüklenen zenginden çekin, zira lağım doldukça daha pis kokar. (Nâsır-ı Husrev)
Zenginlerden kendini sakın. Kalbini ne zaman onlara bağlar, ne zaman onlardan birşey beklemeye kalkarsan, Allah’tan başka rabler edinmiş olursun. (Şakik Belhi)
Zenginlerin karşısında izzet tavrı takınmak tevâzu sayılır. Fakirlerin yanında gösterilecek zillet hali ise bir şereftir. (Hayır Nisaburi)
Allah’a yemin ederim ki, parayı aziz eden bir kimseyi Allah zelil eder. (Hasan Basri)
Ne kadar zengin olsan yiyebileceğin kadar yersin. Denize testiyi daldırsan alabileceği kadar alır, gerisi kalır. (Mevlânâ)
Zillet bakımından insanların en ileri olanı zenginlere yaltaklanan veya ona tevazu gösteren fakirdir. İzzet bakımından insanların en iyisi ise fakirlere karşı alçakgönüllü olan zengindir. (Muhammed ibn-i İsmail Mağribi)

  ZİKİR
Zikir, bir kazmadır, onunla gönüllerdeki yabancı duygu dikenleri temizlenir. (Ubeydullah Ahrar)
Kalb uyanıklığının belirtisi, Allah’ı zikrettiğin zaman Allah’ın da seni andığını duymandır. (Ebûl-Hasen Harakâni)

  ZULÜM-ZÂLİM
Zulüm, vefâsızlık ve hile kimde bulunursa zararı yine kendine dokunur. (Hz. Ebû Bekir)
Memleketler, mülk ve saltanat, küfür üzerine durabilir de zulüm üzerinde durumaz. (İmam Maverdi)
Sultanların ve devlet adamlarının bozulması zulüm ile, âlimlerin bozulması tamahkarlık ile, fakirlerin bozulması ise riya ile olur. (Ebû Bekir Varrak)
Haksızlık karşısında eğilmeyiniz. Zira hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz. (Hz. Ali)
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem!;Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem! (Mehmed Akif)

  ZÜHD-ZÂHİD
Kul ile Allah arasında dört deniz vardır. Kul bu denizleri geçmeyince Allah’a ulaşamaz. İlk deniz dünyadır, onun gemisi zühddür; ikincisi, halktır, Onun gemisi uzlettir; üçüncüsü nefistir, onun gemisi dileğini reddetmektir; dördüncüsü İblis (şeytan)tir, onun gemisi kendisini düşman bellemektir. (Cüneyd Bağdâdî)
Zahid o kimsedir ki, eline hiç birşey geçmese bile gönlü hoş olur ve rızık dolayısıyla endişe etmez. (Ebû Bekir Kettânî)
Akıllının dünyayı talebi, cahilin onu terkinden zühde daha yakındır. (Yahya bin Muaz)
Zühd, elleri mal ve mülkten, kalbleri mal ve mülk isteğinden uzak tutmaktır. (Cüneyd-i Bağdâdi)
Zahidlik helale karşı olur; harama gelince o bir ateştir. Ona ancak ölüler el uzatır. (Ömer ibn-i Abdülaziz)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2017/11/12/dini-ozlu-sozler/feed/ 0 2361
Cenaze işleri ve kabir ziyareti https://www.cennetinbahcesi.com/2017/06/21/cenaze-isleri-ve-kabir-ziyareti/ https://www.cennetinbahcesi.com/2017/06/21/cenaze-isleri-ve-kabir-ziyareti/#respond Tue, 20 Jun 2017 23:18:53 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2359 TAŞINMASI

Cenazenin arkasından mezara kadar gitmek sünnettir. Dört kişinin dört tarafından cenazeyi yüklenerek götürmesi de ayrıca sünnettir. Bu, o insana olan bir saygının ifadesidir.

DEFİN

Kabir bir insan boyu kadar kazılır ve kıble tarafı oyularak lahit yapmak şart olmamakla beraber faziletlidir. Şayet toprak çok yumuşak ise lahit yapılmaz, kerpiç veya tahta ile cenazenin üzeri kapatılır ve üzeri toprakla örtülür.
Kabir yeri temin etmekte güçlük varsa önceki bir kabir açılır, kemikleri bir kenarına toplanır, cenaze oraya defnedilir. Cenaze kabre indirilirken Bismillehi ve ale milleti rasülillehi denilir.
Cenaze gündüz ve mekruh olmayan vakitlerde defnedilir. Zaruret varsa gecede de defnedilir.

TELKİN

Cenaze kabre konulup başında Kur’an okuma tamamlandıktan sonra kalabalık orayı terk eder geriye bir kişi kalarak ona iman esaslarını hatırlatır bu işleme telkin denir.
Bununla beraber Peygamber Efendimizin “Ölülerinize La ilahe İllallah telkin ediniz” hadisini alimler yalnız ölmek üzere olan kişi için buyrulmuştur yorumuyla definden sonraki telkini caiz görmezler. Bizim mezhep imamlarımız telkinin her iki halde de olabileceğini söylemişlerdir.
Bir kimsenin cenaze konusundaki vasiyetlerini varisleri yerine getirmede mecbur değillerdir. Dilerlerse ve zorluk da yoksa yerine getirebilirler.

TAZİYE

Ölünün yakınlarını teselli etmek, onları rahatlatmak, üzüntülerini paylaşmak güzel bir davranıştır.Taziye süresi üç gündür. Ölü sahiplerinin biran önce hayata dönmeleri bakımından üç günden sonra yapılması mekruh sayılmıştır.

ISKAT

Iskat: Namaz, oruç, kurban, adak, keffâret (Oruç keffâreti, yemin keffâreti )gibi ibadet ve borçlarını eda etmeden vefat eden bir kimseyi bu borçlarından kurtarmak için fakirlere fidye ödenmesi işidir. Sonradan ıskat daha çok namaz ve oruç borçları için uygulanır hale gelmiştir.
Iskat, Hz. Peygamber, sahabe, tabiin ve ondan sonra gelen dönemlerde kullanılmamıştır. Onun için bunun kitap, sünnet ve sahabe fetvalarıyla bir ilgisi olmayıp sonra gelen alimlerin bir temennisinden ibarettir.
Şöyle ki; Dinimiz, çeşitli sebeplerle zamanında yapılamayan bazı ibadetlerin telafisinin yine aynı ibadet cinsinden yapılabildiği gibi, başka bir ibadet cinsinden de yapılabileceği ruhsatını vermiştir. Mesela tutulamayan bir orucun telafisinin aynı cinsten bir oruç kazasıyla yapılması mümkün olmakla birlikte hiç tutamayan kişi tutamadığı orucunun yerine fidye vermesi gerekir.
İşte çeşitli nedenlerle oruç tutamayanların, yerine fidye vermeleri nasıl mümkün oluyorsa, ölüm nedeniyle tutamadığı orucunun yerine öldükten sonra her bir orucu karşılığında bir fakiri doyurma fidyesi ile telafi edilebileceği görüşü ortaya çıkmıştır. Son dönemlerde bu görüşe kişinin kılamadığı namaz ve diğer bazı ibadet borçların da fidye ile düşebileceği düşünülmüş ve devir işleri yapılmaya başlanmıştır.

KABİR ZİYARETİ

Kabir ziyareti erkekler için müstehap bir ibadettir. Fitne olmayacaksa kadınların da ziyaret etmeleri caizdir. Kişi kabristana girince (Esselamü aleyküm yâ dâra kavmil mü’minin innâ inşâallahü biküm lâhikun. Es’elüllahe lî ve lekümül âfiyeh) diye selam verir ve yasin, fatiha, ihlas, ayetel kürsi ve bakara surelerinden kolay olanları okuyarak sevaplarını önce peygambere ve diğer mü’minlere bağışlar.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2017/06/21/cenaze-isleri-ve-kabir-ziyareti/feed/ 0 2359
Kelime-i Tevhid nedir? Anlamı https://www.cennetinbahcesi.com/2017/04/26/kelime-i-tevhid-nedir-anlami/ https://www.cennetinbahcesi.com/2017/04/26/kelime-i-tevhid-nedir-anlami/#respond Wed, 26 Apr 2017 09:13:16 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2262 İslam temelini oluşturan “LÂ İLÂHE İLLÂLLÂH” sözünün manasını taşıyan Kelime-i Tevhid, birçok Müslüman’ın halen günümüzde araştırmaya dayalı olarak tam olarak manasını aradığını görmekteyiz. Basit bir şekilde tanımlayacak olursak kelimenin doğrudan anlamı “Sadece Allah vardır, tanrı/tanrılar yoktur” anlamını değerlendirebiliriz. Daha derinlemesine bir kelime analizine girecek olursak; “Lâ ilâhe” içerisinde bulunan “Lâ” kelimesi yoktur, “ilâhe” kelimesinde ise “TANRI” sıfatı belirtilmektedir. Bu duruma dayalı olarak “Lâ İlâhe” tapınılacak tanrı/tanrılar yoktur manası ile geçmektedir. Gelelim vurgulanan kesin noktaya; “Lâ İlâhe” ile başlayan Kelime-i Tevhid, başlangıç olarak kullara kesin bir çizgi ile hüküm vurguluyor. “Tapılacak başka bir varlık yoktur”. Bunun sonrasında ise “İllâ” yani “Sadece Allah vardır” manası eklenmektedir. Bu da “İLLÂ ALLÂH” yani sadece Allah vardır takısını oluşturmaktadır.

YANLIŞ ANLAMLARA DİKKAT EDİLMELİ

Bu doğrultuda vurgulanan kesin hüküm “Sadece Allah vardır, başka bir tanrı veya tanrılar yoktur” anlamını çıkarmak gerekir. Fakat son derece önemli olan bu durumu birçok kişi yanlış ifade etmekle birlikte düşünce olarak da yanlış bir vurguyu değinmektedir. Bu hususta dikkat edilmesi gerekilen nokta ise anlamını iyi kavramak üzerine olmaktadır. Din, tefekkürden uzak bir şekilde ezber üzerine yetişmiş ve öyle benimsenmiştir. Bunun etiketi ve anlamı ne olursa olsun bir takım taklit içeren yanılgıların içine düşen insanlar oldukça önemli bir yanılgı kapsamına kaymaktadır. “Lâ İlâhe İllâ ALLÂH uyarısında ise halkın birçoğunun Arapçanın sıradan kuralları ile yorumlaması üzerine büyük hatalara yönelik açılımlar düşünüldüğü görülmektedir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2017/04/26/kelime-i-tevhid-nedir-anlami/feed/ 0 2262
Hidayet Nedir? https://www.cennetinbahcesi.com/2017/04/17/hidayet-nedir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2017/04/17/hidayet-nedir/#respond Mon, 17 Apr 2017 12:14:29 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2255 Hidayet kelimesi lugat kavramı olarak Allah’a ulaşmayı dilemektir. Başlangıç noktası olarak görüldüğünde herkesin şirkte ve küfürde olduğu, herkesin delalet içerisinde yer aldığı fısktadır. Amellerin boşa gitti ve hüsranların yaşandığı başlangıç nezdinde nitekim Allah’a ulaşma dileği hidayet’ten geçmekte olup, Kur’an’da yer alan İslam çerçevesinde yer almamız gerektiğini söylemektedir. Allah’a ulaşmak için hidayetin giriş kapısını zorlamamız ve dilememiz gerekmektedir. Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi/kişiler şüphesiz söz konusu dahi olmadığından Kur’an kavramlarına göre dış bir bidatler kapsamında yer almakta olup, tabiri caizse dış katmanda yer edinmektedir.

 İSLAM’DA HİDAYET

Lütufla yol gösterme niteliğini taşıyan “hidayet” kavramı Kur’andaki kullanım haline bakıldığında Allah’a yönelik insan için dört farklı hidayetin olduğunu göstermektedir. Bu duruma dayalı olarak bu dört hidayetten birinci hidayet türünü elinde tutamayanlar maalesef ikincisini de elinde bulunduramazlar. Bu duruma dayalı olarak ikinci hidayete sahip olamayan kişiler, üçüncü ve dördüncü hidayeti de ellerinde bulunduramazlar. Bu dört çeşit hidayet aşağıdaki gibidir;

  1. İlk hidayet tamamen zeka, akıl ve zorunlu bilgilere dayalı olarak tam donanımlı her varlık için bütün cinsleriyle yayılmış olan hidayet türüdür.
  2. İkinci sırada yer alan hidayet ise insanoğluna peygamberlerin dilleri hitabınca ve Kur’an’ı indirmek sureti taşıyarak çağrıda bulunmaktır. Bu nitekim Allah’ın yol göstermesidir.
  3. Allah ihtida eden kullarının hidayetlerini arttırır ve onlara takvalarından vermektedir. Buna bağlı olunarak üçüncü hidayeti oluşturan ihtida eden mümin kimselere mahsus olarak kılınmış olan yardım türünü nitelendirmektedir.
  4. Allah yolunda öldürülen kimseler amellerini Allah sağlayacaktır. Onlara yol göstererek işlerini düzenine koyacak ve onlara sunacağı bilgiler ışığında cennetin yolunu tutturacaktır. Bu anlam içerisinde dördüncü hidayeti oluşturan “Allah’ın cennete doğru yol göstermesi” üzerinedir.
]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2017/04/17/hidayet-nedir/feed/ 0 2255
Allah sevgisi ve Allah korkusu https://www.cennetinbahcesi.com/2017/04/12/allah-sevgisi-ve-allah-korkusu/ https://www.cennetinbahcesi.com/2017/04/12/allah-sevgisi-ve-allah-korkusu/#respond Wed, 12 Apr 2017 11:19:01 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2253 İslam dininin Müslümanlar üzerinde kıldığı ilahi esaslardan biri de Allah’ı sevmek ve Allah’tan korkmaktır. Müslüman müminler Rabbimize büyük bir tutku ile bağlı olup, lütfü ve keremi kendisine sonsuz kılınarak sevgi ve hürmetle bağlı kalacaktır. Kullar Rabb’in merhameti ve rahmeti üzerine benimseyerek tüm her şeyi kuşatacağına inanacaktır. Kul her ne kadar günahkar olursa olsun, yine de Rabb’in karşısında mutlaka umudunu yitirmemelidir. Sevgiye dayalı olarak Rabbimizin sonsuz şefkati, sevgisi ve rahmetini unutmayacağı gibi, aynı zamanda kahr ve azabını da unutmamalıdır. Bu doğrultuda O’ndan korkmalı ve O’ndan gelecek her lütfü baş tacı etmelidir. Korku derecesinin ifratından her daim ümitsizlik ve umutsuzluk doğar, buna hitaben fazladan ümit beslemek kulları gaflete düşürerek akıbetini umursamamasına neden olmaktadır.

Allah’a İman İle Sevgi Duymak

Allahtan hiçbir zaman ümit kesilmemeli ve O’ndan gelecek olan sevgiyi de gazabı da baş tacı etmelidir. Bu konuya hemen yukarıda da değindik ve tekrarlamakta fayda olacağından bu tür bir yaklaşımda olmak gerek Allah’ın sevgisine, gerek ise O’ndan korkulmasına işaret olmaktadır. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de kullara şöyle belirtilmiştir; “Müminler, Allah’ın gazabından korkarlar ve buna dayalı olarak rahmetini de umarlar.” tasviri kullar arasında sevgi ve korkunun temelini kurmaktadır. Zira Allah’tan ümidi kesmek ve azabından emin olmak da dinimiz İslam’da yasaklanmıştır.

Tüm bu oluşumlara dayalı olarak Allah’a bağlılık sadece O’nu sevmek veya O’ndan korkmayla son bulmamaktadır. Bunun üzerine her hayrın başı ve hikmetin başı mutlak suretle Allah korkusu ile tanımlanmaktadır. Bu söze ek olarak Allah’a olan korku en az O’nu sevmek kadar tatlı bir hale sahip olmaktadır. Gerçek manada Yaradan’a olan sevgi ve korku saygısı müminlerin aklından çıkmamalı ve bunu kalpleri ile yaşamaları gerekmektedir. Son olarak Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)’in de Allah sevgisi ve korkusu üzerine buyurduğu gibi;

 “Mü`min kimse, Allah`ın azab ve ikabının miktarını bilseydi, hiçbir kimse Cenneti ümid etmezdi. Kâfir de Allah`ın rahmetinin ne kadar çok olduğunu bilseydi hiç kimse O`nun rahmetinden ümid kesmezdi.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2017/04/12/allah-sevgisi-ve-allah-korkusu/feed/ 0 2253
Mezhep Nedir? https://www.cennetinbahcesi.com/2017/03/30/mezhep-nedir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2017/03/30/mezhep-nedir/#respond Thu, 30 Mar 2017 11:48:19 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2248 Yüce Mevla insanlara dinlerini doğru bir şekilde yaşaması için onlara Kuran-ı Kerim’ i indirmiştir. Bu nedenle de günlük yaşantınızda yaptığınız her şeyin Kuran’a (Kur’an) göre olması gerekir. Ancak bazen de hayatımızda yapacağımız bir takım değişiklikler ya da hareketlerin karşılığını Kuran’ da bulamayız. Aslında yorumlayamayız demek daha doğru olacaktır. İşte bu dakikadan sonra bizim için en uygun olan şey hadisler ve sünnetlerdir. Ancak burada da farklı bir durum söz konusudur ki ayet, hadis ve sünnetler farklı kesimler tarafından farklı yorumlanmış bu farklı yorumlamalar ise beraberinde mezhepleri meydana getirmiştir.

Müslüman bir kişinin şunu çok iyi bilmesi gerekir. Mezhepler kesinlikle bir din değildir ve de bu şekilde gösterilmemeleridir. Buradan hareketle yola çıkacak olursak mezhep kurucuları da hiçbir zaman din koruyucusu ya da tebliğcisi olarak isimlendirilemez.  Kısacası mezheplere İslam’ın anlaşılma ve düşünülmesi sonrasında da yorumlanmasında farklı düşünce ekolleri denilebilmektedir. Dinde en önemli konu Allah’ a inanç ve tapmayı gerektirir.

Fakat burada başka bir durum daha ortaya çıkar. Bu inanç ve ibadetinde aynı zamanda bir sistemi olması gerekir.  Örneğin namaz kılarken ellerimizi istediğimiz şekilde kaldıramayız bu Kuran’ı kerimde yazılmıştır ancak farklı, farklı yorumlanmıştır.  Mezhepler burada ortaya çıkarlar ve görev üstlenirler.

Mezhepleri iki gruba ayırabiliriz bunlar;

  1. Fıkhi Mezhepler
  2. İtikadi Mezhepler

 

1.FIKHI MEZHEPLER

Fıkhı mezhebi tarif ederken şu şekilde bir tanımlama yapabiliriz. İnsanın hayatını İslam dinine göre devam ettirebilmesi için ibadeti, evlilikleri, boşanmaları, ticaretini, mirasını ve de ameli gibi tüm konuların sistem haline getirilmiş olduğu mezheplerdir.

Fıkhi mezhepler de kendileri içerisinde 4 gruba ayrılmıştır onlarda kısaca şu şekilde belirtilmiştir.

  • Hanefi Mezhebi
  • Maliki Mezhebi
  • Şafiî Mezhebi
  • Hanbelî Mezhebi

2.İTİKADİ MEZHEPLER

İtikadı ilk önce kelime anlamıyla ele almak doğru olacaktır.  Aksine bir ihtimal vermeden her şeyi kabullenmek anlamına gelir. Gönülden bir bağlanma söz konusu olmak durumundadır. Burada iman ile inanç sistemleştirilmiştir.

  • Ehl-i Sünnet Mezhebi
  • Ehl-i Bid’a Mezhebi
  • Ehl-i Delalet Mezhebi
]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2017/03/30/mezhep-nedir/feed/ 0 2248
Recep Ayı-Recep-i Şerif https://www.cennetinbahcesi.com/2017/03/23/recep-ayi-recep-i-serif/ https://www.cennetinbahcesi.com/2017/03/23/recep-ayi-recep-i-serif/#respond Thu, 23 Mar 2017 20:59:35 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2214 Receb-i Şerif ayı, hicrî ayların yedincisi olup, Ramazan ayından iki ay evvelinde yer alan dinimiz kapsamında önemli bir ay niteliğini taşımaktadır. Ayrıca fazileti açısından da önemli bir ayrı yere sahip olan Receb ayı, Miraç ve Regaib gibi mübarek geceleri de içerisinde barındıran önemli bir ay olmaktadır. Bu her iki özel gecenin içerisinde yer alması bu ayın daha da faziletli kılınmasını sağlamaktadır. Müslümanlar için bir diğer önemli etkenlerinden biri de Kur’ân’da geçen dört önemli haram aylardan bir tanesi olmasının sebebini taşımaktadır. Bu kapsamda Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in duasında geçen ve rivayete göre Enes b. Malik (R.A.) tarafından vurgulanan deyimine göre;

“Receb ayı Allah-û Teâlâ’nın, Şaban benim, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.” Diye buyurmuştur.

RECEB AYININ ALLAH’IN AYI DENMESİNDEKİ SEBEP NE?

Receb ayı Allah’ın ayıdır denilmesi, bu mübarek dört haram aydan biri olmasının bir diğer yanı Allahın şerefine işaret ettiği için olduğudur. Genel manada baktığımızda tüm aylar, yıllar ve tüm zaman dilimi şüphesiz yeryüzünde ve gökyüzünde yer alan tüm eşya ve her şey gibi Allah’ın iken, neden Receb ayı Allah’ındır husus etki etmiştir gibi sorulara ümmetin baya merakını sarmıştır. Buradaki anlam, Receb ayı’nın Allah-û Teâlâ’nın ayı olmasının sebebi izzeti kullarını en çok bu ayda affetmesi ve tövbe eden kullarının en çok bu ay içerisinde bağışlandığı üzerine olmaktadır.

Günahların bağışlandığı ve Allah-û Teâlâ’nın bu ay nezdinde kullarının birçoğunu bağışladığı dile getirilir. Receb ayında geçen kelimelerde “Rec” kelimesi Allah-û Teâlâ’nın rahmetine, “Cim” harfi Allah-û Teâlâ’nın cömertliliğine ve geriye kalan “Be” harfi ise birr u ihsanına delalet ettiğinden ötürü bu anlamlar yüklenmiştir. Receb ayı boyunca Allah-û Teâlâ kullarına 3 farklı şekilde izzet ve ikram’da bulunur. Bu izzeti ikramlardan ilki “az emek sarf edip rahmet ve bereket; ikincisi bu aya hürmet eden kullarına cömertlikte sınır tanımama ve son olarak üçüncü ayda ise Allah-û Teâlâ’nın cefasız birr u ihsan niteliğinde iyiliğin tabanını kullarına göstererek onları bağışlaması üzerine olmaktadır. Bu nedenledir ki; Allah-û Teâlâ’nın biz kulları için bu ayın hürmetine tövbe kapısını, mağfiret(bağışlama) eyleme ve affetme üzerine olduğu anlamaktayız. Bizlere düşende her zamankinden daha çok Receb ayında Rabbimize ellerimizi açarak tövbe ve dualar edip, namazlarımızı kaçırmadan kılarak Rabbimizden af dilemeliyiz. Enes b. Malik (R.A.)’den rivayeti üzerine Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in Receb ayına giriş vaktinde;

“Allahümme bârik lenâ fî Recebe ve Şaban ve belliğnâ Ramazan”

“Ey Rabbim! Receb ve Şaban ayını biz kullarına mübarek eyle. Ve bizleri Ramazan-ı Şerif’e ulaştır” diye dua ederlerdi.

RECEB AYI GECELERİNE AİT NAMAZLAR

Birinci Gece: Yirmi rekât namaz kılınarak, her rekât için Hamd ve sonrasında ise İhlas suresi okunmalıdır.

İkinci Gece: On rekât namaz kılınır, her rekât için Hamd ve sonrasında ise sadece bir defa “Kâfirun suresi” okunmalıdır.

Üçüncü Gece: On rekât namazın ardından, Hamd ve akabinde beş defa “Nasr suresi” okunmalıdır.

Dördüncü Gece: Yüz rekât namaz kılınır ve her rekât için Hamd ve Felak suresi okunur. İkinci rekât için ise Hamd suresinden hemen sonra Nas suresi bir defa okunmalıdır.

Beşinci Gece: Altı rekât namazdan sonra, her rekât için Hamd ve akabinde İhlas suresi okunmalıdır.

Altıncı Gece: İki rekât namaz kıldıktan sonra her bir rekât için Hamd, sonrasında ise yedi defa olmak üzere Ayet-el Kürsi okunmalıdır.

Yedinci Gece: Bu gece için dört rekât namaz kılınmalıdır. Her rekâtta Hamd başta olmak üzere sırasıyla İhlas, Felak ve Nas sureleri üçer defa olmak kaydıyla okunmalıdır. Namaz bitiminden hemen sonrasında ise on defa salavat gönderilmelidir. Akabinde on defa da “Subhanallahi ve’I-hamdulillahi ve la ilahe ilellahu vallahu ekber” denmelidir.

Sekizinci Gece: Bu gece için yirmi rekât namaz kılınmalı, her rekât için Hamd ve ardından sırasıyla İhlas, Kâfirun, Felak, Nas sureleri üçer defa okunmalıdır.

Dokuzuncu Gece: İki rekât namaz kılındıktan hemen sonra her rekâtta Hamd ve akabinde beş defaya mahsus olmak kaydıyla Tekasur suresi okunmalıdır.

Onuncu Gece: On iki rekât namaz kılınır, Hamd suresinden hemen sonra üç defa İhlas Suresi okunur.

On Birinci Gece: İki rekât namaz kılınmalı, her rekât için Hamd, sonrasında ise iki defa Ayet-el Kürsi okunmalıdır.

On İkinci Gece: On rekât namaz, sonrasında her rekât için Hamd ve akabinde on defa “Amen’er-resul” ayeti okunmalıdır.

On Üçüncü Gece: On rekât namaz kılınarak, her rekât için Hamd suresi ve akabinde ise Adiyat suresi, ikinci rekâtta Hamd’dan hemen sonra Tekasur suresi okunmalıdır.

On Dördüncü Gece: Otuz rekât namaz kılınır, her rekât için Hamd, sonrasında ise bir İhlas suresi ve bir de Kehf suresinin son ayeti okunmalıdır.

On Beşinci Gece: Otuz rekât namaz kılınmalıdır. Her rekât için ise Hamd suresi, sonrasında ise on defa İhlas suresi okunmalıdır.

On Altıncı ve Yedinci Geceler: Otuz rekât namaz kılınır. Kılınan her rekât için ise Hamd suresi ve sonrasında birer defa İhlas ve Kehf suresinin son ayeti okunmalıdır.

On Sekizinci Gece: İki rekât namaz kılınır ve her kılınan rekât için önce Hamd suresi, sonrasında ise sırasıyla onar defa İhlas, Felak, Nas sureleri okunmalıdır.

On Dokuzuncu Gece: Dört rekât kılınmalıdır. Kılınan her rekât için ise önce Hamd suresi, sonrasında ise on beşer defa Ayet-el Kürsi ve İhlas sureleri okunmalıdır.

Yirminci Gece: İki rekât namaz kılınmalıdır. Kılınan her rekât için önce Hamd suresi, sonrasında ise beş defa Kadir suresi okunmalıdır.

Yirmi Birinci Gece: Altı rekât namaz kılınmalıdır. Her rekât için evvel Hamd suresi, sonrasında ise onar defa olmak üzere sırasıyla Kevser ve İhlas sureleri okunmalıdır.

Yirmi İkinci Gece: Sekiz rekât namaz kılınmalıdır. Kılınan her rekât için önce Hamd suresi, sonrasında ise yedi defa Kâfirun suresi okunmalıdır. Namaz sonrasında ise on defa salavat getirerek beraberinde on defa “Estağfirullah” söylenmelidir.

Yirmi Üçüncü Gece: İki rekât namaz kılınır. Her rekât için ise önce Hamd suresi, akabinde beş defa Duha suresi okunmalıdır.

Yirmi Dördüncü Gece: Kırk rekât namaz kılınmalıdır. Kılınan her rekât için Hamd suresi, sonrasında ise bir defa İhlas suresi okunmalıdır.

Yirmi Beşinci Gece: Yirmi rekât namaz kılınır(Bu namaz akşam ve yatsı namazının aralığında kılınmalıdır). Kılınan her rekât namaz için ilkin Hamd suresi, sonrasında ise birer adet İhlas suresi ve “Amener-Resulü” okunmalıdır.

Yirmi Altıncı Gece: On iki rekât namaz kılınmalıdır. Kılınan her rekât namaz için ise bir Hamd suresi, sonrasında ise dört İhlas suresi okunmalıdır.

Yirmi Yedinci, Sekizinci, Dokuzuncu ve Otuzuncu Gece: Bu dört gün içinde geçerli olmak üzere on iki rekât namaz kılınmalıdır. Kılınan her rekât namazda bir Hamd suresi, sonrasında ise onar defa sırasıyla olmak üzere Â’lâ ve Kadir sureleri okunmalıdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2017/03/23/recep-ayi-recep-i-serif/feed/ 0 2214