Doğru iman bilgileri>İman ve İslam – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Wed, 03 Apr 2019 23:09:00 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 İmansız cemaat https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/04/imansiz-cemaat/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/04/imansiz-cemaat/#respond Wed, 03 Apr 2019 23:09:00 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5203

Sual: İmam-ı Deylemi’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Âhir zamanda bir camide binden fazla şahıs namaz kılacak, fakat içlerinde bir tane mümin bulunmayacaktır) buyuruluyor. Mümin olmayan ve namazları da kabul edilmeyen insanoğlu, niye camiye geliyor ki?
CEVAP
Bunlar, kendilerini Müslüman zanneden, fakat küfre düşmüş kimselerdir. Örnek olarak, kaderi inkâr eden, (İnsan kaderini kendi çizer) diyen ve amelin imandan bir parça bulunduğunu söyleyen akılcı Mutezile fırkası küfre girmiştir. Peygamber efendimiz bu fırka için buyuruyor ki:
(Şer takdir edilmedi diyen Kaderiye’nin [Mutezile’nin] İslam’dan nasibi yoktur.) [Beyheki]

(Günahı bizlere Tanrı zorla işletiyor) diyen Mürciye doğrusu Cebriye fırkası da küfre girmiştir. Peygamber efendimiz, bunlar için şöyleki buyuruyor:
(Mürciye [Cebriye] ve Kaderiye’nin [Mutezile’nin] İslamiyet’ten nasibi yoktur.) [Buhari]

Amentü’deki altı esastan birini bile inkâr edenler de küfre girmiştir. Örnek olarak, (La ilahe illallah demek yeter, Muhammedün Resulullah) demeye gerek kalmamıştır yada (Hristiyan ve Yahudi kâfirleri de Cennete girecektir) diyenler ya da herhangi bir halde küfre girenler, o camide binden fazla kişiyle birlikte bulunacaklardır.

İnsanları küfre sürükleyen işlerin başlangıcında bid’at gelmektedir. Bid’at, Tanrı ve Resulü’nün emrini noksan bulup (Günümüzün şartlarında şöyleki olması daha iyi olur) diyerek yeni hükümler koymaktır. Bid’at fırkalarının bir çok böyledir. Bunların imanları muntazam olmadığı için amelleri kabul olmaz. Dört hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir bid’at çıkaranın namazı, orucu, haccı, umresi, cihadı, tevbesi, farzı, nafilesi ve hiçbir iyiliği kabul olmaz. Yağdan kıl çıkar şeklinde, dinden çıkması kolay olur.) [İbni Mace]

(Allahü teâlâ, bid’at ehlinin duasını, zekâtını, haccını ve namazını kabul etmez.) [Deylemi]

(Bid’at ehli, bid’atini Tanrı rızası için terk etmedikçe, hiçbir ameli kabul olmaz.) [Deylemi, İbni Neccar, Ebu Nasr, İbni Ebi Asım]

(Kur’anı mizmarlardan [çalgı da çalınan aletlerden] okuyanlara Tanrı nalet eder.) [Müsamere]

Demek ki, bid’at ehli, bid’at işleyerek imanları gideceği için, hadis-i şerifte, (Bir camide binden fazla şahıs namaz kılacak, fakat içlerinde bir tane mümin bulunmayacaktır) buyurulmuştur. Bunun için bid’atlerden oldukca uzak durmalı. İbadetleri Resulullah efendimizin yapmış olduğu şeklinde yapmalı, onun bildirdiği şekilde namaz kılmalı, (O gün öyleymiş, fakat bugün bu şekilde namaz kılmak daha iyidir. Resulullah da olsa bu şekilde namaz kılardı) dememeli ve ibadete bid’at karışmasını sağlayarak küfre girmemelidir. Hindistan’da bazı camilere ekran konmuş, merkez camideki imamın görüntüsüne uyarak namaz kılınmaktaymış. Bugün Türkiye’de bile, (TV’yi açıp Mekke’deki imama uyalım) diyenler çıkmıştır. Bid’atlerden oldukca sakınmalı, camilerdeki namazları kabul olmayan bozuk imanlı kişilerden olmamalıdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/04/imansiz-cemaat/feed/ 0 5203
Allah’ı hiç unutmamak https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/allahi-hic-unutmamak/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/allahi-hic-unutmamak/#respond Wed, 03 Apr 2019 18:07:22 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5202

Sual: İslam Ahlakı kitabında 54 farzın ilk maddesinde, (Allah’ı bir bilip, hiç unutmamak farzdır) deniyor. Biz, sabahtan akşama kadar oldukça unutuyoruz. Bu farzı terk ediyorsak, hep haram mı işlemiş oluyoruz?
CEVAP
Beş zaman namaz kılıp haramlardan sakınan bir Müslüman, Allah’ı unutmuş sayılmaz. Bir zaman namazı kılıp, diğeri namazı beklemekle, hep yakarma etmiş, Allah’ı unutmamış oluyoruz. Sabah namazına kalkmak niyetiyle gece yatınca, sabaha kadar uykuda bile yakarma etmiş, Allah’ı unutmamış oluyoruz. Hâlbuki uyku tam bir gaflettir. Buna karşın, sırf niyetimizden dolayı uykumuz da yakarma oluyor.

Beş zaman namazı kılıp doğru niyet ederek çalışanın her yapmış olduğu iş yakarma olur.

Allahü teâlâ oldukça şefkatli, oldukça merhametli, oldukça bağışlayıcı olduğundan, namazlar arasındaki hatalarımız silinsin diye beş zaman namazı emretmiştir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Günde beş kere yıkananın kirleri temizlendiği benzer biçimde, beş zaman namaz kılanın da günahları temizlenir.) [Buhari]

İslam âlimleri, (Beş zaman namazını doğru kılan, tüm nimetlerin şükrünü eda etmiş olur) buyurmuşlardır. 24 saat sürekli Allahü teâlâyı anmak, anımsamak, Ona şükretmek gerekir. Bu ise, gafletteyken mümkün olmaz. (Kim beş zaman namazı kılarsa, bir vakitten sonrasında öteki vakti düşüneceği için, yatarken sabah namazını düşüneceği için, tüm gün Tanrı’ı hatırlamış ve Ona şükretmiş olur) buyuruluyor. Beş zaman namazı kılanlar için bu şekilde oldukça müjde verilmiştir.

Allahü teâlâyı hiç unutmamak demek, her şeyi İslamiyet’e uygun hayata geçirmeye çalışmak anlamına gelir.

Her sabah, (Kendimin ve ailemin rızkını kazanmak, onları hiç kimseye muhtaç bırakmamak, Allahü teâlâya rahat ve temiz yakarma edebilmek, âhiret yolunda yürüyebilmek için işime gidiyorum) diye niyet eden bir kimse, hep sevab kazanır. Onun her işi, yakarma olur. (K. Mutluluk)

Okula giden bir talebe, (Okula, eğitimim bitince Müslümanlara, insanlara hizmet etmek için gidiyorum. Yâ Rabbi, bana yararlı ilim nasip eyle!) diye niyet ederse, okulda ve evde ders çalışırken her an sevab alır. Allah’ı unutmuş sayılmaz.

(Şu günahtır) diyerek sakınmaya çalışanın yada (Şu sevabdır) diyerek yapmak isteyenin Allah’ı unutmadığı anlaşılır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/allahi-hic-unutmamak/feed/ 0 5202
İman etmek için araştırmak gerekir mi? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/iman-etmek-icin-arastirmak-gerekir-mi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/iman-etmek-icin-arastirmak-gerekir-mi/#respond Wed, 03 Apr 2019 13:07:17 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5201

Sual: (Tahkik etmeden, körü körüne inanmak inanç değildir) deniyor. İman gayba olmaz mı?
CEVAP
Akılla, tahkikle kısaca araştırmakla, inanç kuvvetlenmez, hattâ aksine şüphelerin artmasına sebep olabilir. İbni Sakka isminde bir âlim, her şeyi akılla ispata kalkardı. Tanrı’ın varlığını, birliğini 99 delille kanıtlama ederdi. Zaman içinde aklının almadığı mevzular da çıktı, şüpheleri arttı. Yusuf-i Hemedanî hazretleri, onun bir sorusu için, (Senin sözünden sövgü kokusu geliyor) buyurdu. İstanbul’a elçi olarak gidince Hristiyan oldu. 100 delille, hâşâ üç ilah bulunduğunu ispata kalkıştı. Bunun için, akıl tek başına ölçü olmaz. İki hadis-i şerif:
(Dini aklıyla ölçen kadar, zararı olan kimse yoktur.) [Taberanî]

(Ahir zamanda, kocakarı şeklinde emin olun!) [Deylemî]

Bu hadis-i şerif, (Körü körüne emin olun) demiyor. (Dinimizin bildirdiklerine, akılla ölçmeden, kanıt aramadan emin olun) anlamına gelir. Âhiret ve Sırat Köprüsü, akılla, mantıkla kanıtlama edilemez. Mutezile; Sırat Köprüsü ve Mirac şeklinde şeyleri inkâr etmiştir. Tahkik eden de, şüpheden kurtulamaz. Örnek olarak, Sırat Köprüsü’nü akılla izah edemez ve inkâr etmek zorunda kalır; Hazret-i Ebu Bekir şeklinde, (O söylemişse doğrudur) diyemez. Diyebilse tahkike lüzum görmez. Onun için tahkikçi büyük çekince içindedir.

Müşrikler, tahkikçi mantığıyla, Peygamber efendimizin miracını inkâr ederken, Hazret-i Ebu Bekir, aklı işe karıştırmadan, (O söylediyse doğrudur) diyerek imanın zirvesine çıkmış, (Sıddık) ismiyle şereflenmiştir. Aklını atıp, Resulullah’ın aniden Mirac’a gidip geldiğini onaylama etti, imanı Güneş şeklinde parladı. Peygamber efendimiz, (Ebu Bekir’in imanı, tüm insanların imanları toplamıyla tartılsa, onun imanı daha ağır gelir) buyurdu. Bu, tahkikle değil, tasdikle olmuştur.

İman esasları tahkik edilmez, kısaca araştırılmaz. Kur’an-ı kerimde, sâlihler övülürken, (O müttekîler ki, gayba inanırlar) buyuruluyor. (Bekara 3)

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyuruyor ki:
İman, Muhammed aleyhisselamın, peygamber olarak bildirdiği şeyleri, tahkik etmeden, akla, tecrübeye ve felsefeye danışmadan tasdiktir. Akla uygun olduğu için onaylama etmek, aklı onaylama olur, Resulü onaylama olmaz. Ya da Resulü ve aklı beraber onaylama olur ki, o süre Peygambere güven tam olmaz. İtimat tam olmayınca, inanç olmaz. (S. Ebediyye)

İslamcılık ve inanç
Sual:
İslamcılık Müslümanlık mı ve inanç hakikatleri denilen şey hakiki inanç mı oluyor? İnsan, aklî delillerle yazılmış bir kitabı okumakla hakiki imana kavuşabilir mi?
CEVAP
Saygın din kitaplarında, İslamcılık diye bir tâbir olmadığı şeklinde, inanç hakikatleri diye bir tâbire de rastlamadık. Günümüzde genel anlamda, Tanrı’ın varlığını kanıtlama için, araştırma yapılarak, vakalar tahkik edilerek, akılla anlatılmaya çalışılan bilgilere inanç hakikatleri diyorlar. İslamcılık Müslümanlık olmadığı şeklinde, inanç hakikatleri denilen şey de, hakiki inanç değildir. O kişinin o şekilde zannetmesinden başka şey değildir. Bu şekilde nakli esas almayan din kitabı okumakla, Tanrı’ın varlığını ispata kalkışmakla hakiki imana kavuşulmaz. Tasavvufla, kötü makamına kavuşmakla hakiki imana kavuşulur. İmam-ı Muhammed Ma’sum hazretleri buyurdu ki:
Tasavvuf büyüklerinde nefis de imana geldiği için, inanç yok olmaktan korunmuştur. (Yâ Rabbî, senden sonu sövgü olmayan inanç isterim) hadisi ve Nisa sûresinin, (Ey inanç edenler, inanç edin!) mealindeki 136. âyeti, hakiki imanı göstermektedir. Bu âyet, (Hakiki imana kavuşun) anlamına gelir. (2/61)

Senaullah-i Dehlevî hazretleri buyurdu ki: Tasavvufta fenâ makamına kavuşan, hakiki inanç sahibi olduğu için muhakkak imanla ölür. Bekara sûresinin, (Tanrı, imanınızı zayi etmez) mealindeki 143. âyet-i kerimesi ve (Allahü teâlâ, [fenâ makamına kavuşan] kulların imanlarını geri almaz) hadis-i şerifi, hakiki imanın geri alınmayacağını göstermektedir. (İrşad-üd-tâlibin)

Hakiki inanç hakkında, İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Tasavvuf, Ehl-i sünnet itikadının sağlamlaşması, kuşku getiren tesirlerle sarsılmaması içindir. Akılla, delille, tahkikle kuvvetlendirilen inanç, bu şekilde sağlam olması imkansız. Ra’d sûresinin 28. âyetinde mealen, (Kalblere imanın sinmesi, yerleşmesi sadece ve yalnız zikirle olur) buyuruldu. (1/266)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/iman-etmek-icin-arastirmak-gerekir-mi/feed/ 0 5201
İmanda iki önemli şart https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/imanda-iki-onemli-sart/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/imanda-iki-onemli-sart/#respond Wed, 03 Apr 2019 08:05:17 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5200

Sual: Bir kimse, Amentü’de bildirilen imanın altı şartına inanılmış olduğu halde, Tanrı dostlarını sevmese, Tanrı düşmanlarına muhabbet beslese, kâfir mi olur?
CEVAP
Amentü’ye inanmanın geçerli olması için, fazlaca önemli iki şart vardır:
1- Hubb-i fillah ve buğd-i fillah:
Hubb, sevmektir, dostluktur. Hubb-i fillah, sevdiğini Tanrı için sevmek, Tanrı için dost olmaktır. Buğd, sevmemektir, düşmanlıktır. Buğd-i fillah, sevmediklerini Tanrı için sevmemek, Tanrı için düşmanlık etmektir. Bu konudaki bir hadis-i şerif meali:
(Tanrı’ın düşmanlarını düşman bilmeyen, hakiki inanç etmiş olmaz. Müminleri Tanrı için seven ve kâfirleri düşman bilen, Tanrı’ın sevgisine kavuşur.) [İ. Ahmed]

Eshab-ı kiram, hubb-i fillah, buğd-i fillah suretiyle idi. İki âyet-i kerime meali:
(Tanrı’ın Resulüyle beraber bulunanların [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı çetin, fakat birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır.) [Feth 29]

(Tanrı onları [Eshab-ı kiramı ve diğer salihleri] sever, onlar da Tanrı’ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı onurlu ve şiddetlidir; Tanrı yolunda savaşırlar, asla kimsenin kınamasından korkmazlar. Bu, Tanrı’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir.) [Maide 54]

2- Gayba inanç etmek:
İmanda esas olan, gayba inanmaktır. Gayba inanç, Resulullah’ın, Peygamber olarak bildirdiği İslam dinini, akla, tecrübeye ve felsefeye uygun olup olmadığına bakmadan onaylama etmek şu demek oluyor ki kabul edip, beğenerek inanmaktır. Üç âyet-i kerime meali:
(O müttekiler ki, gayba [Resulümün bildirdiklerine, görmeden] inanırlar, namaz kılarlar ve kendilerine verdiğimiz mallardan [zekât ve her türlü hayır hasenat için] harcarlar.) [Bekara 3]

(Tanrı’ın dinine ve Resullerine gayba inanıp yardım edenleri belirlemek için…) [Hadid 25]

(Sen sadece görmeden Rablerinden korkanları ve namaz kılanları uyarırsın.) [Fatır 18]

Bir hadis-i şerif meali de şu şekilde:
(Allahü teâlâ, hayır murat etmiş olduğu kulunun kalb gözünü açar, kul da gayba inanır.) [Deylemi]

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/imanda-iki-onemli-sart/feed/ 0 5200
Yanlış yazıyorsunuz https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/yanlis-yaziyorsunuz/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/yanlis-yaziyorsunuz/#respond Wed, 03 Apr 2019 03:04:21 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5199

Sual: Sitenizde, imanın şartı altı deniyor. Hâlbuki başka bir sitede, beş diyor. Kadere inanç diye bir koşul yok söylediği halde, siz iyi mi imanın şartı altı kabul edebilirsiniz?
CEVAP
Başka bir okuyucu da bizi şu şekilde eleştirmişti:
(Siz imanın şartı altı diyorsunuz. Hâlbuki başka bir sitede yedi diye yazıyor. Tanrı’a ulaşmak da imanın yedinci şartı diyor. Siz iyi mi imanın şartı altı kabul edebilirsiniz?)

Dikkat edilirse, okuyucu, öteki bir sitedeki yazıya gore sitemizi eleştiri ediyor. Bizim sitedeki yazıyı okuyan da diğeri siteleri eleştiri eder. Bu şekilde tenkitler ilmî olmaz. Ölçü, başka bir site olmamalı, saygın din kitapları, kısaca edille-i erbaa denilen edille-i şer’iyyeye dayanmalıdır. Bu dört delile dayanmayan görüşler geçersizdir. Hele bir siteyi, başka siteye gore eleştiri etmek fazlaca cahilce bir iştir. İmanın şartının altı olduğu sitemizde vesikalarla açıklanmıştır. Beş yada yedi diyenler Ehl-i sünnet dışıdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/yanlis-yaziyorsunuz/feed/ 0 5199
Türk Müslümanlığı ne demek? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/turk-muslumanligi-ne-demek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/turk-muslumanligi-ne-demek/#respond Tue, 02 Apr 2019 22:04:14 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5198

Sual: Osmanlı Müslümanlığı, Türk Müslümanlığı benzer biçimde ifadeler kullanmak doğru mudur?
CEVAP
Her milletin âdetleri değişik olabilir, fakat Müslümanlık tektir. Bugün Şiîlerin ve Vehhabilerin Müslümanlıkları farklıdır. Bunlar dinlerine, bid’at fırkalarının görüşlerini karıştırmışlardır. Arap ülkelerinin Müslümanlıklarına da fazlaca bid’at karışmış, sanki değişik bir Müslümanlık meydana gelmiştir.

Türkler ise, İslamiyet’e doğru olarak hizmet etmişlerdir. Selçuklu ve Osmanlı Türkleri, Ehl-i sünnet yolundan ayrılmamış ve bid’at ehliyle savaşım etmişlerdir. Türk Müslümanlığı yada Osmanlı Müslümanlığı, bu anlamda, şu demek oluyor ki Türklerin Ehl-i sünnet yolunda olduklarını anlatmak için söylenebilir. Yoksa, sanki değişik bir dinmiş benzer biçimde yada ırk ayrımı yaparak söylemek asla uygun olmaz.

Eshab-ı kiramdan sonrasında İslamiyet’e en büyük hizmeti, Osmanlı yapmıştır. Selçuklu hükümdarı Sultan Alparslan da, İslam dinine fazlaca hizmet etti. İslamiyet’i içten yıkmaya çalışan gizli saklı düşmanlara, Bâtıni ve Hurufi hareketlerine karşı fazlaca hassastı. Bunun için, (Biz temiz Müslümanlarız. Bid’at nedir bilmeyiz. Bu sebepledir ki, Allahü teâlâ, halis Türkleri aziz kıldı) demiştir. (Rehber Ans.)

Bugün ise Türkler, bid’at fırkalarının ve yabancı fikirlerin tesirinde kalmış olduğu için, Osmanlı’nın uyguladığı temiz Müslümanlıktan sapmalar başlamış, mezhepsizlik ortaya çıkmıştır. Yapılacak iş, bid’atlerden uzak durup İslamiyet’i katışıksız yaşamaktır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/03/turk-muslumanligi-ne-demek/feed/ 0 5198
Hidayet nedir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/02/hidayet-nedir-2/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/02/hidayet-nedir-2/#respond Tue, 02 Apr 2019 17:03:43 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5197

Sual: Hidayet nedir?
CEVAP
Hidayet
; Hakkı hak, batılı batıl olarak görüp doğru yola girmek, doğru yola iletmek, dalâletten ve batıl yoldan uzaklaşmak, inanç etmek, Müslüman olmak, yol gösterici, Kur’an, tevhid benzer biçimde anlamlara gelir.

Hidayet, doğru yolu gösterme, Allahü teâlânın razı olduğu yolda bulunma, cenab-ı Hakkın insanoğlunun kalbinden her sorun ve darlığı çıkarıp, yerine rahatlık, genişlik verip, kendi buyruk ve yasaklarına uymada tam bir kolaylık kayra etmesi ve kulun rızasını kendi kaza ve kaderine tâbi eylemesi anlama gelir. İhtidanın manası da hidayete erme anlama gelir, şu demek oluyor ki Müslüman olma, din olarak İslamiyet’i seçme.

Aşağıdaki âyet meallerinde ayraç içinde tefsirlerdeki manaları bildiriliyor:

(Rabbimiz, her şeye bir özellik veren, sonrasında da hidayet eden
[doğru yola eriştiren]dir.) [Taha 50]
(Onların hepsini
[İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u] emrimizle [vahyimizle] hidayeti [doğru yolu; İslamiyet’i] gösterecek imamlar [rehberler] kıldık, kendilerine hayırlı işler yapmayı, namazı doğru kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar [puta tapmazlardı] bizlere yakarma eden kimselerdi.) [Enbiya 73]
(Tanrı, dilediğini doğru yola hidayet eder, iletir.)
[Bekara 213]

([İman ederek] hidayeti kabul edenlerin [Müslümanların] hidayetlerini [doğru yoldaki başarılarını, İslamiyet’e uymalarını Allahü teâlâ] artırmış, onlara kötülükten sakınma çarelerini esin etmiştir [açıklamıştır].) [Muhammed 17]
(Kim Tanrı’a inanırsa, Tanrı onun kalbini hidayete
[doğruluğa, İslamiyet’e] erdirir.) [Tegabün 11]
(Altlarından ırmaklar akan aden ehli, “Tanrı’a hamd olsun ki, bizi, hidayeti ile
[Müslüman yaparak] buna kavuşturdu. Eğer Allahü teâlâ bizlere hidayet vermeseydi [Müslüman yapmasaydı], kendiliğimizden bu yolu bulamazdık” derler.) [Araf 43]
(İman edip salih âmeller işleyenleri, Rableri, imanları sebebiyle altlarından ırmaklar akan nimeti bolca Cennetlere hidayet eder
[Cennetlere koyar].) [Yunus 9]

(Ey Resulüm de ki; “Cebrail’e düşman olan, Tanrı’a düşmandır.” Şundan dolayı o, Kur’anı, Tanrı’ın izniyle, kendinden ilkin gelen kitapları doğrulayıcı, bir hidayet [yol gösterici] ve müminler için müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir.) [Bekara 97]
(Biz, hidayeti
[Kur’anı] dinleyince, Ona inanç ettik.) [Cin 13]
(Tanrı
, [kâfirleri dost edinip, kendine] zulmedenlere hidayet etmez [doğru yola iletmez].) [Maide 51]
(Dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğine de hidayet eder
[doğru yola, İslamiyet’e kavuşturur].) [Fatır 8]
(Tanrı, dilediğine hidayet verir
[İslamiyet’e ulaştırır], dilediğini dalalette bırakır.) [İbrahim 4]
(İhtilaflı şeyleri insanlara açıklayasın ve inanç eden bir kavme de hidayet
[doğru yolu gösterici rehber] ve rahmet olsun diye bu Kitabı sana indirdik.) [Nahl 64]
(Tanrı’a likayı
[kavuşmayı] inkâr edip de, hidayetten [doğru yol olan İslamiyet’ten] uzak kalanlar, normal olarak en büyük ziyana uğramış olacaklardır.) [Yunus 45]
(Hidayet sadece Tanrı’ın hidayetidir
[Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur].) [Bekara120]
(İşte onlar, Tanrı’ın hidayet verdiği
[İslamiyet’e kavuşturduğu] kimselerdir.) [Zümer 18]
(Hidayete erenlerin
[iman edenlerin, Müslüman olanların] Tanrı hidayetlerini [İslamiyet’e bağlılıklarını] artırır.) [Meryem 76, Muhammed 17]
(Onları hidayete erdirir
[imana kavuşturur].) [Muhammed 5]
(Onlar hidayet
[doğru yol] yerine dalaleti satın alanlardır.) [Bekara 175]

(Tanrı, Resulünü, hidayet ve hak din, İslamiyet’le gönderdi. İslam dinini, öteki dinler üstüne üstün kıldı. [Muhammed aleyhisselamın hak] Peygamber olduğuna şahid olarak Tanrı yeter.) [Feth 28]

Hidayeti kim verir?
Sual: Bir ateist, Kur’an-ı kerimde birkaç yerde geçen, (Tanrı, dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini sapıklıkta bırakır) mealindeki âyetleri gösterip, (Bakın Tanrı, dilediğini Müslüman, dilediğini kâfir yapıyor. Sonrasında da, kâfiri cezalandırıyor. Olacak şey mi bu?) diyor. İşin doğrusu nedir?
CEVAP
Kur’an-ı kerimin âyetleri, birbirini açıklar. Bir tek bir âyeti almak, cümlenin yarısını almak benzer biçimde yanlışlıklara sebep olur. Aynı hataya Cebriye fırkası da düşüyor. Bir hükûmet düşünün, kötüleri cezalandırıyor, iyilere mükâfat veriyor. Biri, kötüleri cezalandırdığını görüp (Bu hükûmet, hep ceza yağdırıyor) derse, doğru söylememiş olur. Bunun benzer biçimde, başka biri de, (Bu hükûmet, her insana ödül veriyor) derse o da yanlıştır.

Kul hayır yada şer yapmayı ister, Allahü teâlâ da dilerse, kul irade-i cüz’iyyesiyle onu işler. Yoksa hiç kimseye zorla hayır yada şer işletmez. Öyleki olsa, şer işleyen kimse, (Falancaya hayır işlettin, bana niye şer işlettin?) der.

Allahü teâlâ, kullarının iyilik mi, fenalık mü işleyeceklerini, cehennemlik mi, cennetlik mi olduklarını normal olarak bilir, bildiğini yazıyor. Yoksa yazdığı için kul, iyilik yada fenalık yapmak zorunda kalmıyor.

Allahü teâlâ, ezelî ilmiyle, kullarının yapacakları işleri bilir. Eğer Tanrı, yarattıklarının ne yapacağını bilmezse, bilmeyenden ilah olması imkansız. İlahın her şeyi bilmesi, her şeye gücü yetmesi gerekir. Bilmeyen, gücü yetmeyen, muhtaç olan, ölebilen ilah olması imkansız. Cebriye fırkası da, (Tanrı her işi zorla yaptırır. İnsan kaderine mahkûmdur. Asla kimse, işlediği günahtan sorumlu değildir) der. Bu, fazlaca yanlıştır. Hepimiz yaptığından mesuldür. İyilik eden mükâfatını, fenalık eden cezasını görür. Kur’an-ı kerimde zerre kadar hayır ve şer işleyenin, karşılığını alacağı bildiriliyor. (Tekvir 14, Zilzal 7,8)

Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki: Cebriye denilen kimseler, insanoğlunun kesbini, iradesini inkâr ederek, (İnsan istese de, istemese de her hareketini, her işini Tanrı yaratır. İnsanın her işi, ağaç yapraklarının rüzgârdan sallanması gibidir. Her şeyi Tanrı zorla yaptırıyor. İnsan hiçbir şey yapması imkansız) dediler. Bu şekilde söylemek küfürdür. Elin, ayağın titremesiyle, irade ederek hareket ettirilmesi, bir olur mu? Üç âyet-i kerime meali:
(Allahü teâlâ, onların yaptıklarının hepsini soracaktır.) [Hicr 92, 93]

(İsteyen inanç etsin, dileyen inkâr etsin. İnkâr edenlere Cehennem ateşini hazırladık.) [Kehf 29]

(Allahü teâlâ, onlara zulmetmez. Onlar, kendilerine zulmediyorlar.) [Nahl 33]

(Yâ Resulallah, yaptığımız ve yapacağımız işler evvel takdir edilip yazıldığına gore, iş yapmanın ne önemi var?) diye soranlara, Peygamber efendimiz Şems sûresini okudu. İlgili kısmın meali şu şekilde:
(Cenab-ı Hak, hayrı ve şerri [taat ve günahı] ve bu ikisinin hâllerini öğretip bunlardan birini yapabilmesi için, insana yaşlanmış [tercih hakkı, irade-i cüziyye] verdi. Nefsini tezkiye eden [kötülüklerden temizleyip faziletlerle dolduran] kurtuldu. Nefsini günahta, cehalette, dalalette bırakan, ziyan etti.) [Şems 8-10]

Görüldüğü benzer biçimde, Allahü teâlânın bilmesi, zorla yaptırması demek değildir. İşte, bir kimsenin günah işleyeceğini de, Allahü teâlâ normal olarak bilir. Bu, onun kaderinde yazılıdır. Yazılı olması, o günahı işleyeceği içindir; yoksa kaderinde yazılı olduğundan o günahı işlemez.

İnsana bela gelmez, Rabbimiz yazmadıkça,
Rabbimiz bela vermez, o insan azmadıkça.

Mutezile, (Kaderini hepimiz kendi belirler) der. Birinci mısra buna cevaptır. (Allahü teâlâ dilemedikçe insan bir şey yapması imkansız) deniyor.

Cebriye ise, (Tanrı, dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini sapıklıkta bırakır) âyet-i kerimesini yanlış anladığı için, (Her şeyi bizlere zorla yaptıran Tanrı’tır) der. İkinci mısrada, (Tanrı’ın takdiri insanların amellerine göredir) deniyor.

Tekvir sûresinin (Hepimiz [iyi kötü] ne getirmişse, onu görecektir) mealindeki 14. âyeti her insanın kendi iradesiyle günah yada sevab işlediğini bildiriyor. Kul kendi iradesi ile imanı ve küfrü seçmeseydi, günah ve sevap işlemeseydi, hâşâ peygamberler, Aden, Cehennem gereksiz olurdu. Allahü teâlânın (Niye yaptın?) diye kullarına hesap sorması da yersiz olurdu.

Her şeyi Allahü teâlânın yarattığına dair birçok âyet vardır. Cebriyeciler, hâşâ, bu tarz şeyleri Tanrı zorla yaptırıyor sanıyorlar. Hâlbuki günahlarımız sebebiyle bela geliyor. Bir âyette, (Başınıza gelen bir bela, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir, [bununla beraber] Tanrı çoğunu affeder) buyuruluyor. (Şura 30)

Demek ki bela, günahlarımız yüzünden geliyorsa da, gönderen gene Tanrı’tır. Âyet-i kerimenin devamında, (Tanrı çoğunu da affeder) deniyor. Bazıları, kötülükleri nefsimizin yarattığını söylüyorlar. Hâşâ, Tanrı’tan başka yaratıcı yoktur. Günahlarımızın ve nefsimizin kötülükleri sebebiyle Tanrı bela veriyor. Günahlarımız ve nefsimiz, yalnız sebep oluyor.

Ateistin de, Cebriye fırkası benzer biçimde, âyetleri yanlış anlayıp, (Tanrı bizlere zorla günah işletiyor, bizi zorla kâfir yapıyor) demesi fazlaca yanlıştır. Nahl sûresinin 33. âyeti şu mealdedir:
Hâşâ asla zulmetmez, kula Huda’sı,
Her insanın çekmiş olduğu, kendi cezası.

İnsanların kimi, içki içiyor, kumar oynuyor, hırsızlık ediyor. Kimi de, hiçbirini yapmıyor. Bu tarz şeyleri Tanrı mı yaptırıyor, yoksa bizzat kendi iradeleri ile mi yapıyorlar? Cebriye’nin ve ateistin, (Tanrı yaptırıyor) demesi yanlıştır. Cezayı ve mükâfatı veren Tanrı ise de, suçları ve sevabları işleyen insanların kendileridir.

Ateistin sordurulmuş olduğu âyeti, Ehl-i sünnet âlimleri şu şekilde açıklıyor:
(Tanrı, dilediğini [irade-i cüz’iyyesini doğru yolda kullandığı için] hidayete kavuşturur, dilediğini de, [irade-i cüz’iyyesini kötü yolda kullandığı için] sapıklıkta bırakır.) [Mektubat-ı Ma’sumiyye]

Burada Allahü teâlânın dilemesinden maksat, onların sapıklıkta kalmasını istemek, beğenmek demek değildir. Onlar kendi iradeleriyle sapıklıkta kalmak isteyince, Allahü teâlâ da bunu irade edip yaratıyor. Bunun benzer biçimde, (Siz Tanrı’ın dilediğini arzu edersiniz) mealindeki âyet-i kerimeye de, İmam-ı Mâtürîdî hazretleri, (Allahü teâlânın iradesi, sizin iradenizle beraberdir. Siz irade edince, Allahü teâlânın iradesini hazır bulursunuz) diye mânâ vermektedir. (F. Bilgiler)

Demek ki, doğru yola gitmek isteyeni doğru yola, yanlış yola gitmek isteyeni yanlış yola iletiyor. Daha kolay anlaşılması için şu şekilde bir örnek verelim:
Cehenneme gidecek işler yapmış olup Cehenneme giden trene bineni, Cehenneme götürüyor. Cennete gidecek işler yapmış olup Cennete giden trene bineni, Cennete götürüyor. Treni icra eden, çalıştıran ve götürmüş olan Allahü teâlâdır. İncelik burdadır. Kısaca (Kim nereye gitmek isterse, biz onu oraya götürürüz) deniyor. Fakat zorla götürmüyor, binenleri götürüyor. Şahıs, amelleriyle neresi için bilet almışsa oraya götürüyor.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/02/hidayet-nedir-2/feed/ 0 5197
Ölmeden önce Allah’a ulaşmak https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/02/olmeden-once-allaha-ulasmak/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/02/olmeden-once-allaha-ulasmak/#respond Tue, 02 Apr 2019 12:03:05 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5196

Sual: Bazıları, Kur’anda geçen her hidayet kelimesini, ruhun ölmeden önce Allah’a yetişmesi olarak tanım ediyorlar. Bu manada bir âyet yada hadis var mıdır? Allah’a ulaşmak ne anlama gelir?
CEVAP
Hayır, o manada bir âyet ve hadis yoktur. Hiçbir İslâm âlimi de, bu tarz bir olay söylememiştir.

Hidayet; doğru yol, hak yol, İslamiyet anlama gelir. Zıttı dalalettir. Hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak görüp doğru yola girmek. Dalâletten ve bâtıl yoldan uzaklaşmak, inanç etmek, Müslüman olmak anlama gelir.

Esma-i hüsnadan olan Hâdi ve Mehdi, hidayet eden, doğru yola ileten anlama gelir.

Allah’a ulaşmak diye bir tabir yok, Allah’a kavuşmak tabiri vardır. Bu da ölmeden önce ruhun Allah’a yetişmesi değildir.

Hidayet kelimesi geçen âyetlerden bazılarının mealleri:
(İnne hüdallahi hüvel hüda = Tanrı’ın hidayet yolu [İslamiyet] doğru yolun tâ kendisidir.) Bu âyetin Türkçe’ye uygun tercümesi şöyledir: (Doğru yol, sadece Tanrı’ın yoludur.) [Bekara120]

(İnnelhüda, hüdallahi = Doğru yol, şüphesiz Tanrı’ın yoludur.) [Al-i İmran 73]

(Ülaikellezine, hedahümullahü = İşte onlar, Tanrı’ın hidayete eriştirdiği [doğru yola ulaştırdığı] kimselerdir.) [Zümer 18]

(Vellezine-h-tedev zadehüm hüda = Hidayete erenlerin [Doğru yola girenlerin] Tanrı hidayetlerini artırır.) [Muhammed 17]

(Ve men yü’min billahi yehdi kalbehü = Kim Tanrı’a inanırsa, Tanrı onun kalbini hidayete [doğruluğa] ulaştırır.) [Tegabün 11]

(Ve yezidullahüllezine-h-tedev hüda = Tanrı, hidayete [imana] kavuşanların hidayetini artırır.) [Meryem 76]

(Vallahü yehdi men yeşâü ila sıratım müstekîm = Tanrı dilediğini doğru yola hidayet eder [eriştirir.]) [Bekara 213]

(Seyehdihim = Onları hidayete erdirir [doğru yola kavuşturur.]) [Muhammed 5]

(Hedena li haza ve ma künna li nehtedi = Eğer Tanrı bizlere hidayet vermeseydi kendiliğimizden hidayete kavuşamazdık.) [Araf 43]

(Ülaikellezine-ş-terev-üd-dalate bil hüda = Onlar doğruluk yerine sapıklığı satın alanlardır.) [Bekara 175]

(İnneke la tehdî men ahbebte velakinnallahe yehdî men yeşâü = Sen sevdiğini hidayete eriştiremezsin [Müslüman yapamazsın], Tanrı ise, dilediğine hidayet verir.) [Kasas 56]

(Vallahü la yehdil kavmezzalimin = Tanrı zalimleri hidayete kavuşturmaz.) [Tevbe 19]

(Leyse aleyke hüdahüm = Onları hidayete erdirmek senin vazifen değildir.) [Bekara 272]

Hidayetle ilgili birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz. Eshabımın ihtilafı [farklı ictihadları] sizin için rahmettir.) [Taberani, Beyheki, İbni Asakir, Hatib, Deylemi, Darimi, İ. Münavi, İbni Adiy]
(Rabbim vahyetti ki: Ey Resulüm, Eshabın gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı daha parlaktır. Onlardan birine uyan hidayet üzeredir.) [Deylemi]

(Birinin hidayetine [imana gelmesine] sebep olan Cennete girer.) [Buhari]

(Hidayete kavuşturmak, dalaletten uzaklaştırmak için çalışan salih âlimlerin sohbetinde bulunun.) [İ. Maverdi]

Hidayet ne anlama gelir?
Sual:
14 asırdır gelen İslam âlimleri, hidayet kelimesini doğru yol olarak çeviri etmişlerdir. Hâlbuki hidayet, dünyada Allah’a ulaşmak anlama gelir. Öyleki değil mi?
CEVAP
Asla öyleki değil. Burada tüm İslâm âlimleri kötülenmekte, hâşâ hidayet kelimesine yanlış mana vermekle suçlanmaktadır. Oysa Allahü teâlâ, (Bilmiyorsanız âlimlere problem) buyuruyor. Peygamber efendimiz, (Âlimler, benim ve öteki Peygamberlerin vârisleridir) buyuruyor.

Bugüne dek, hiçbir İslam âlimi, hidayeti Allah’a ulaşmak olarak bildirmemiştir. Dört mezhebin kurucusu (İmam-ı a’zam, imam-ı Malik, imam-ı Şafii, imam-ı Ahmed) şeklinde büyük âlimler, mezhepteki büyük âlimler, örnek olarak imam-ı Gazali, imam-ı Rabbani, imam-ı Ebu Yusuf, imam-ı Muhammed, imam-ı Nevevi şeklinde âlimler, Seyyid Abdülkadir-i Geylani, Cüneyd-i Bağdadi şeklinde yüzlerce kerameti görülen velilerden hangisi, hidayet kelimesi Tanrı’a ulaşmaktır demiştir? Hangi müfessir tefsirinde hidayeti Tanrı’a dünyada ulaşmak diye bildirmiştir? Binlerce âlimden biri gösterilemez.

İslam âlimlerine düşmanlığın sebebi nedir? Sebebi hidayeti İslamiyet olarak bildirmeleri ve dinin komut ve yasaklarını aynen Resulullah efendimizin bildirdiği şeklinde açıklamaları değil mi? Niye İslam âlimleri ölçü alınmıyor da, sapık kimseler ölçü alınıyor?

Bugüne dek İslam dini tamamlanmamış mi geldi? Bazı sapıklar, hocamız gelene kadar İslamiyet eksikti o tamamladı diyorlar. 1400 senedir İslamiyet tamamlanmamış mi geldi? Hâşâ Allahü teâlâ mı tamamlanmamış bildirdi? Hâşâ, Peygamber efendimiz mi tamamlanmamış bildirdi, tamamlanmamış mi deklare etti?

Hidayet yol demek değildir. Doğrusu sebil ve sırat demek değildir. Köprü falan değildir. Hidayet = İslamiyet anlama gelir. İslamiyet ise Allahü teâlânın gösterdiği doğru yol anlama gelir. Onun için hidayete doğru yol deniyor. Zıddı da, dalalettir, sapıklıktır.

Hidayet; Hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak görüp doğru yola girmek, dalâletten ve bâtıl yoldan uzaklaşmak, inanç etmek, Müslüman olmak anlama gelir.

Hidayet, Tanrı’ın istediği dindir, Tanrı’ın istediği yoldur. Yol kelimesi bunu güzel açıklamış olduğu için tüm İslam âlimleri yol olarak bildirmişlerdir. Piyasadaki yanlış doğru tüm mealler hidayete, doğru yol anlamını vermişlerdir. Doğrusu İslamiyet demişlerdir. Ulaşmak diye bir ucube meydana getirmemişlerdir.

Hidayet İslamiyet’e girme, İslamiyet’i kabul etmek anlama gelir. İslamiyet ise doğru yoldur. O halde hidayet doğru yol anlama gelir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Tanrı, kime hidayet etmek isterse, onun göğsünü İslamiyet için genişletir.) [Enam 125]

İki hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allahü teâlâ, beni âlemlere rahmet ve hidayet için gönderdi.) [Ebu Nuaym]

(Hidayet benim elimde değildir. Şeytan da Allahü teâlânın yasak kıldığı şeyleri süslü, cazip gösterir. Saptırmak da onun elinde değildir.) [İ.Adiy]

İmanın şartı yedi değildir
Sual:
(Ruhun Tanrı’a ulaştırılmasına inanmak imandır. İmanın şartı 7 dir. Şer Tanrı’tan değil, nefstendir) demek doğru mudur?
CEVAP
Şer nefisten demek, Allahü teâlânın yaratıcılık sıfatına ortak olanlar var anlama gelir. Allahü teâlâ, günahlarımız sebebiyle bizlere bela gönderiyor, belayı biz yaratmıyoruz, biz cezaya layık oluyoruz, Allahü teâlâ da ceza veriyor. Tanrı kullarına zulmetmez.

Allahü teâlâ şöyleki buyuruyor:
(Kendilerine bir iyilik dokununca, “Bu Tanrı’tan” derler; başlarına bir fenalık erişince de “Bu senin yüzünden” derler. Küllün min indillah [Hepsi Allah’tandır] de, bunlara ne oluyor ki bir türlü söz anlamıyorlar.) [Nisa 78]

Sual:
İman hadisinin Arapça’sının sonunda Tanrı’a ölmeden önce ulaşmak ifadesi yok mu? Türkçe’ye çevirenler bunu ilave etmemiş mi?
CEVAP
Yalanın böylesi de asla görülmemiştir. Ölmeden önce Allah’a ulaşılmaz.
İman hadisinin Arapça’sı şöyledir:
(Amentü billahi ve Melaiketihi ve Kütübihi ve Rüsülihi vel Yevmil-ahiri ve bil Kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel-basü badelmevti hakkun. Eşhedü en La ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü) [Buhari, Müslim, Nesai]

Şerrihi minallahi teâlâ = Şer de Tanrı’tandır deniyor. Bu meşhur hadis iyi mi inkâr edilir ki?

Türkçesi de şu:
(Ben Allah’a ve meleklere ve kitaplara ve peygamberlere ve ahiret gününe,
[yani Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana] ve kadere, hayrın ve şerrin Tanrı’tan olduğuna ve ölüme, öldükten sonrasında dirilmeye inanç ettim. Tanrı’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın Onun kulu ve resulü olduğuna şehadet ederim.) [Buhari, Müslim, Nesai]

Sual:
Yunus 7-8 de, Eğer şahıs Tanrı’a ulaşmayı dilemezse ateşe gider denmiyor mu?
CEVAP
Tefsir âlimleri Allah’a kavuşmanın ne demek bulunduğunu şöyleki açıklıyorlar:
([Dirilmeyi inkâr edip, hesap için] Bizlere kavuşmayı ummayanlar, [ahiretten gafil olduklarından dolayı] dünya hayatına razı olup [dünyayı ahirete tercih ederek] bununla rahatlayanlar ve âyetlerimizden [Yaratanın varlığını gösteren delillerden] gafil olanlar, işledikleri [günahlar] yüzünden Cehenneme gideceklerdir.) [Yunus 7-8] (Öldükten sonrasında Allah’a kavuşmayı inkâr, dirilmeyi inkârdır. Ölmeden önce Allah’a kavuşulmaz.)

Sual:
Nisa 79 da hayır Tanrı’tan, şer nefsinizdendir buyuruluyor mu?
CEVAP
Hâşâ nefsimiz yaratıcı değildir, şerri de yaratamaz, hayrı da. Her şeyin yaratıcısı yalnız Allahü teâlâdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Her şeyin yaratıcısı Tanrı’tır.) [Zümer 62, Mümin 62]

(Rabbin, kendi istediğini yaratır, dilediğini seçer. Onların seçim hakkı yoktur.) [Kasas 68]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Kaderin, hayrın ve şerrin Tanrı’tan olduğuna inanmayan mümin değildir.) [Tirmizi]

Allah’a kavuşmayı inkâr
Sual:
Kur’anda (Allah’a kavuşmayı inkâr eden kâfir olur) deniyor. Allah’a kavuşmak nedir? İmanın şartı 7’dir diyenler, (Allah’a dünyada kavuşmayı kabul etmeyen kâfirdir) diyorlar. Bu ne anlama gelir?
CEVAP
Din yeni gelmedi. Dinde bilinmeyen bir husus yoktur. Dinin sahibi var, Peygamberi var. Onların komut ve yasakları var. Tanrı Resulünü devreden çıkarmak, Onun bildirdiklerine inanmamak, açıklamalarını beğenmemek dinsizliktir.

Allah’a kavuşmanın ne demek bulunduğunu, Resulullah ve Onun vârisleri şöyleki açıklıyor:
Allah’a kavuşmayı inkâr etmek, dirilmeyi inkârdır, Cenneti, Cehennemi, doğrusu ahireti inkârdır. Tanrı’ın tinsel huzuruna çıkmayı inkârdır.

Likaullah doğrusu Tanrı’a kavuşmakla ilgili bazı âyet mealleri şöyledir:
(Köşeli ayraç içindeki açıklamalar Beydavi, Celaleyn, Medarik, Kurtubi şeklinde saygın eserlerden alınmıştır.)

(Allah’a
[Rahmetini umup azabından korkarak, Onun rızasına] kavuşmak isteyen, bilsin ki Tanrı’ın atama etmiş olduğu o zaman [ahiret] elbet gelecektir.) [Ankebut 5] (Kavuşma günü ahirettir.)

(Ey insan, sen Rabbine çalışıp çabalarsın, sonunda [ahirette] Ona kavuşacaksın.) [İnşikak 6] (Hayır ve şer ne yaptıysan kıyamette onların karşılığına kavuşacaksın [Beydavi])

(Denilir ki: Bu güne [kıyamet gününe] kavuşacağınızı unuttuğunuz [inkâr ettiğiniz] şeklinde, ikimiz de bugün [Kıyamet günü] sizi unuturuz [Cezalandırırız]. Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da yoktur. [Sizi Cehennem azabından hiç kimse kurtaramaz]) [Casiye 34]

(Bu güne kavuşmayı unutmanızın [inanmayışınızın] cezasını şimdi görün. İşte ikimiz de sizi unuttuk [Azaba maruz bıraktık], yaptıklarınıza karşılık sonsuz azabı tadın!) [Secde 14] (Ahiret gününe kavuşmayı inkârın, dirilmeyi inkâr olduğu bildiriliyor.)

(Tanrı’a kavuşmayı [dirilmeyi] yalanlayanlar, hakikaten hüsrana uğramışlardır. Kıyamet günü ansızın erişince onlar, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak, “Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bizlere” derler. Bakın yüklendikleri günah ne kötüdür.) [Enam 31]

(“[Ölüp] toprakta kaybolduğumuz süre, hakikaten biz tekrardan yaratılacak mıyız” derler. Doğrusu onlar Rablerine kavuşmayı [dirilmeyi] inkâr ediyorlar.) [Secde 10] (Allah’a kavuşmayı inkârın, dirilmeyi inkâr olduğu bildiriliyor.)

(Sabır ve namazla Allah’a sığınıp yardım isteyin; Rablerine kavuşacaklarına, Ona döneceklerine inanan ve Tanrı’tan korkanlardan başkasına namaz elbet ağır gelir.) [Bekara 45,46] (Tanrı’tan geldik, Ona döneceğiz âyetinde olduğu şeklinde, burada da Ona dönmekten kasıt dirilmektir, Ona kavuşmak da tinsel huzuruna çıkmaktır.)

(İstikbal [ahiret] için hazırlıklı olun, Tanrı’tan sakının. Ona, asla şüphesiz kavuşacağınızı [dirilerek manevi huzuruna çıkacağınızı] bilin, bunu inananlara müjdele.) [Bekara 223]

(Allah’a [Onun rahmetine, yardımına] kavuşacağını bilenler ise: “Nice azca topluluk oldukça topluluğa Tanrı’ın izniyle üstün gelmiştir, Tanrı sabredenlerle beraberdir” dediler.) [Bekara 249]

(Tanrı, tüm işleri yönetim eder, âyetleri tafsilatlı olarak beyan eder, tâ ki Rabbinize kavuşacağınızı kati olarak bilesiniz.)
[Rad 2] (Öldükten sonrasında dirilmek ve ahiret yaşamı var.)

(Tanrı’ın âyetlerini ve Ona kavuşmayı inkâr edenler, rahmetimden ümitlerini kesenlerdir. Onlar için acıklı azap vardır.) [Ankebut 23]

(Kendi kendilerine, Tanrı’ın, gökleri, yeri ve ikisinin içinde bulunanları sadece hak olarak ve belli bir süre için yarattığını asla düşünmediler mi? İnsanların birçoğu, Rablerine kavuşmayı hakikaten inkâr ediyorlar.) [Rum 8] (Ölümden sonrasında dirilmeyi inkâr edenler var deniliyor.)

(Elbet onlar [kâfirler] Rablerine kavuşma [öldükten sonra dirilme] mevzusunda kuşku içindedirler.) [Fussilet 54] (Burada da Allah’a kavuşmak dirilmek anlama gelir.)

(Tanrı onları toplayacağı günde, sanki onlar dünyada gündüz bir parça kalmışlar da aralarında tanışıyorlarmış şeklinde olacak. Tanrı’ın huzuruna çıkacaklarını inkâr edip de, hidayete kavuşmayanlar, elbet en büyük ziyana uğramış olacaklardır.) [Yunus 45]

(Rabbine [Ahirette Onun rızasına] kavuşmayı arzu eden kimse, salih amel işlesin ve Rabbine kullukta hiçbir şeyi ortak koşmasın.) [Kehf 110]

Şimdi de Allah’a kavuşmak hususunda Resulullah efendimizin açıklamalarına bakalım:
(Hastalıktan dolayı sızlayan mümine şaşkınlık ederim. Eğer hastalıktaki mükâfatı bilseydi, ölüp, Allah’a kavuşuncaya kadar hasta kalmak isterdi.) [Taberani]

(Allahü teâlâya ihlâsla yakarma eden ve şirk koşmadan Ona mülaki olana [kavuşana] Aden vacib olur. Allah’a şirk koşarak mülaki olana da Cehennem vacib olur.) [Hâkim] (Demek ki kâfir olan da Allah’a kavuşuyor, doğrusu diriliyor.)

(Müslümanın her iyiliği için, on katından yedi yüz katına kadar sevap yazılır. Her günahı için ise bir misli yazılır. Allah’a kavuşuncaya [kıyamete] kadar bu şekilde devam eder.) [Müslim]

(Bir tüccar, alacaklarını öğrenim eden adamına, “Borcunu veremeyecek fakirden alma, onu hoş gör” derdi. Allah’a kavuşunca [ahirette], Tanrı da onu hoş görüp, affetti.) [Buhari]

(Mümin için, Allah’a kavuşmadan [ölmeden], rahat yoktur.) [Müslim]

(Bir Müslüman, “Sübhanallahi ve bihamdihi ve estagfirullah ve etübü ileyh” derse, bu söz arşa asılır ve o kimse Allah’a kavuşuncaya [ahirete] kadar sahibinin işlediği hiçbir günah onu silmez ve o, söylediği şeklinde mühürlü olarak kalır.) [Taberani]

(Bela müminin vücudunda, malında ve evladında devam eder. Tâ ki üstünde hiçbir günah kalmadan Allah’a kavuşuncaya [ahirete] kadar.) [Hâkim]

(En oldukça gıpta edilen mümin, yükü hafifçe olan, namazını doğru kılan, Allah’a kavuşuncaya [ahirete] kadar kendisine kafi gelecek azca rızka sabreden, kulluk vazifesini güzel bir halde yerine getiren, halk içinde fazla tanınmayan, musibeti dünyada iken verilen, mirası ve peşinden ağlayanı azca olan kimsedir.) [Tirmizi, İbni Mace]

(Tanrı’ım, sana kavuşana [ahirete] kadar dünyadan gereksinim bağlarımı kopar.) [Ebu Nuaym]

(Asla kimsenin bende bir hakkı olmadığı halde Rabbime kavuşmak isterim.) [Ebu Davud]

(Allahü teâlâ, kıyamette Müslümanlara, “Bana kavuşmayı arzu eder miydiniz?” buyurur. Onlar “Evet” derler. Allahü teâlâ, “Niçin” diye sorar. Onlar, “Affını umardık” derler. Allahü teâlâ, “Ben de sizi affettim” buyurur.) [İ. Ahmed]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Oruçlunun iki luğu vardır. Biri iftar zamanı, diğeri orucu ile bana kavuştuğu süre.)
[Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]

(Her gün bir evvelkinden fena olur. Rabbinize kavuşana [kıyamete] kadar bu şekilde devam eder.) [Buhari]

(Allahü teâlâ buyurdu: Bana kavuşmak isteyen kuluma ben de kavuşmak isterim. Bana kavuşmaktan hoşlanmayandan ben de hoşlanmam.) [Buhari, Müslim, Tirmizi, Darimi]

Âişe validemiz bildirir:
Resulullah, “Kim Allah’a kavuşmak isterse, Tanrı da ona kavuşmak ister. Kim Allah’a kavuşmak istemezse, Tanrı da ona kavuşmak istemez” buyurdu. [Âişe validemiz, Allah’a ancak ölmekle kavuşulacağını bildiği için] Ya Resulallah, ölümü sevmediği için mi kavuşmak istemez? Eğer öyleki ise çoğumuz ölümü sevmeyiz, dedim. Resulullah buyurdu ki:
(Hayır, öyleki değil. Mümine Tanrı’ın rahmeti, rızası ve Cenneti müjdelendiği süre Allahü teâlâya kavuşmak ister [ölüm ona kötü gelmez]; işte o süre Tanrı da ona kavuşmak ister. Kâfire Tanrı’ın azabı, gazabı haber verildiği süre Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz; Tanrı da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.) [Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai, İbni Mace]

Bu hadis-i şeriflerin hepsi de, Allah’a kavuşmanın, dirildikten sonrasında Tanrı’ın tinsel huzuruna çıkmak bulunduğunu bildirmektedir. Tek istisnası yoktur.

Tanrı’a yaklaşmak
Sual: Tanrı’a iyi mi yaklaşılır? Tanrı’a ulaşmakla aynı şey midir?
CEVAP
Dinimizde Allah’a kavuşmak tâbiri vardır. Allah’a ulaşmak diye bir tâbir olmadığı şeklinde ölmeden önce ruhun Allah’a yetişmesi diye de bir şey yoktur. Bir âyet-i kerimede, öldükten sonrasında, (Bizlere kavuşmayı ummayanlar, işledikleri günahlar yüzünden Cehenneme gideceklerdir) buyuruluyor. Öldükten sonrasında Allah’a kavuşmayı inkâr etmek, dirilmeyi inkâr etmektir. Dirilmeyi inkâr eden de kâfir olur, ebedî Cehennemde kalır.

Tanrı’a yaklaşmak, Tanrı’ın rızasına kavuşmak anlama gelir. Bu da iki yolla olur:
1- Doğru inanç sahibi olduktan sonrasında, ihlâsla yakarma etmekle, Tanrı’a yaklaşılır. Bu yol zor ve uzundur, fakat imkânsız değildir. Genel anlamda tüm Müslümanlar bu yolla Tanrı’a yaklaşmış olurlar.

2- Mürşid-i kâmilin sohbetidir. Tanrı adamları görülünce Tanrı hatırlanır ve Tanrı’ın feyzi alınır. Bu yolla oldukça kolay Tanrı’a yaklaşılmış olur. Mürşid-i kâmil bulunmadığı zamanlarda, onların kitapları okunarak da Allah’a yaklaşılır. Bu sebeple (Onların kitaplarını okumak sohbetin yarısıdır) buyuruluyor. Demek ki, iki saat kitap okuyan bir saat sohbette bulunmuş şeklinde feyze kavuşur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/02/olmeden-once-allaha-ulasmak/feed/ 0 5196
İnanmak ihtiyaç mı? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/02/inanmak-ihtiyac-mi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/02/inanmak-ihtiyac-mi/#respond Tue, 02 Apr 2019 07:01:45 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5195

Sual: İnsanlar niçin Tanrı’a inanmak ihtiyacı duyarlar?
CEVAP
Bazı felsefeciler (İnsanda tapma ihtiyacı vardır. Bunun için de, ateşe, güneşe, puta tapanlar olmuştur) diyorlar. İşin aslı ise şu şekilde:
Allahü teâlâ, insana, iyiyi kötüden, hakkı bâtıldan ayırması için akıl vermiştir. Akıl, bir şeyin kendiliğinden bulunduğunu kabul etmez. Her şeyi bir sebebe bağlar. İnsanın ve insandaki organların ve tabiattaki düzenin yerli yerince yaratılmasını rastlantı olarak kabul edemez. Bunun şeklinde tabiatta bulunan canlı cansız her şeyin, bir yaratıcı tarafınca yaratıldığını ister istemez kabul eder.

İnsanın kendi başına Tanrı’ı tanıması zor, hatta imkânsızdır. Tarih süresince, Allahü teâlânın gönderilmiş olduğu bir rehber olmadan, insan; kendisini yaratan büyük kudret sahibinin var bulunduğunu, aklı ile anlamış oldu. Fakat Ona giden yolu bulamadı.

İnsanlar, yaratıcıyı ilkin etraflarında aradı. Kendilerine en büyük faydası olan güneşi, yaratıcı sanıp, ona tapmaya başladılar. Sonrasında büyük doğa güçlerini, fırtınayı, ateşi, kabaran denizi, yanardağları ve benzerlerini gördükçe, bu tarz şeyleri yaratıcının yardımcıları zannettiler. Herbiri için bir suret, alamet halletmeye kalktılar. Bundan da putlar hayata merhaba dedi. Böylece, çeşitli putlar çıktı. Bunların gazabından korktular ve onlara kurbanlar kestiler. Hatta, insanları bile bu putlara kurban ettiler. Her yeni vaka karşısında, putların miktarı da arttı. İslamiyet’in başlangıcında Kâbe’de 360 put vardı.

Kısacası insan; Bir, öncesiz ve sonsuz olan Allahü teâlâyı kendi başına bir türlü tanıyamadı. Bugün bile güneşe ve ateşe tapanlar vardır. Bunlara şaşmamalı! Bundan dolayı rehbersiz karanlıkta doğru yol bulunamaz.

Kur’an-ı kerimde, (Biz, peygamber göndermeden ilkin azap yapıcı değiliz) buyuruldu.(İsra 15)

Allahü teâlâ; kullarına verdiği akıl ve düşünme kuvvetinin iyi mi kullanılacağını onlara öğretmek, kendi birliğini onlara tanıtmak ve iyi işleri fena, zararı olan işlerden ayırmak için, dünyaya peygamberler gönderdi. Peygamberler en büyük rehberlerdir. Ruh-ul beyan’da, Zümer suresinin, (Tanrı’tan başkasını dost edinenler, “Biz bunlara bizi Tanrı’a yaklaştırmaları için, bizlere şefaat etmeleri için tapınıyoruz” derler) mealindeki 3. âyetinin tefsirinde deniyor ki:

(İnsan, kendisinin ve her şeyin yaratıcısını tanımaya elverişli olarak, yaratılmıştır. Yaratıcısına tapınmak ve Ona yaklaşmak arzusu, her insanda vardır. Fakat bu şekilde elverişli olmanın ve bu isteğin kıymeti yoktur. Bundan dolayı, nefs, şeytan ve fena dost, insanı aldatarak [yaratana ve kıyamete inanmayan birer dinsiz veya] müşrik yaparlar. Müşrik, Allahü teâlâya yaklaşamaz. Onu tanıyamaz. Şirkten uzaklaşıp, tevhide sarılarak hasıl olan tanımak, kıymetlidir. Bunun alameti, peygamberlere ve kitaplarına inanmak ve bunlara uymaktır. İnsan, Allahü teâlâya sadece bu şekilde yaklaşabilir.)

Zâriyat suresinin, (İnsanları ve cinni, bana yakarma etmeleri için yarattım) mealindeki 56. âyet-i kerimesindeki (yakarma etmeleri için) ifadesi, (beni tanımaları için) anlama gelir. Doğrusu, Allahü teâlâyı tanımak, inanmak için yaratıldık. Hadis-i kudside, (Tanınmak için her şeyi yarattım) buyurması, (Onların beni tanımakla şereflenmesi için) anlama gelir.

Peygamber efendimiz, ilmin inceliklerini soran bedeviye, (İlmin başını öğrendin mi?) diye sordu. O da, (İlmin başı ne ki?) dedi. Bedeviye, (İlmin başı, Tanrı’ı tanımaktır. Bu da Onun; misli, aynı, zıddı, dengi, eşi olmadığını, vâhid, evvel, ahir, zâhir ve bâtın bulunduğunu bilmektir) buyurdu.

Huzura kavuşmak için
Yalnız maddiyata inanan kimselerin fazlaca kere dertlerine umar bulamadıklarını, intihara kadar gittiklerini görüyor ve okuyoruz. Yalnız maddeye inanan kimseler, fazlaca kereler dertlerine umar bulamayıp, ümitsizliğe kapılmaktadır. Bu, onların ruhlarının boş kalmasından ileri gelmektedir. İnsanın ruhu da, bedeni şeklinde gıdaya muhtaçtır. Bu da, sadece inanç etmekle mümkündür ve Allahü teâlânın yolunu sadece din gösterir. Allahü teâlâyı inkâr edenler bile, muhakkak bigün bu ihtiyacı duyarlar.

Meşhur Rus yazarı Soljenitsin, ABD’ya yerleştiği süre, kendisinin büyük sıkıntılardan, ruhi bunalımlardan kurtulacağını zannetmişti. Bigün bir üniversitede ABD gençlerini başına biriktirerek onlara şu şekilde hitap etmişti:

(Ben buraya erişince, fazlaca bahtiyar olacağımı sanmıştım. Ne yazık ki, burada da büyük bir boşluk hissediyorum. Bundan dolayı siz, artık maddenin esiri olmuşsunuz. Evet, burada özgürlük var, hepimiz istediğini yapıyor; fakat sadece maddeye ehemmiyet veriyor. Ruhları bomboş. Hâlbuki insanı hakiki insan icra eden, onun tekâmül etmiş [gelişmiş], temizlenmiş ruhudur. Size tavsiyem şudur: Ruhunuzu geliştirmeye, güzelleştirmeye bakın! Sadece o süre, ülkenizde bulunan ve sizi de üzen çirkinlikler yok olmaya adım atar. Dine ehemmiyet verin! Din, insan ruhunun gıdasıdır. Dinine bağlı insanoğlu, her işte sizin en büyük yardımcınız olacaktır; şu sebeple onları Tanrı korkusu doğru yoldan ayırmaz. Sizin en büyük güvenlik teşkilatınız bile, herkesi gece gündüz denetim edemez. İnsanları kötülükten alıkoyan polis şeklinde, onların duyduğu Tanrı korkusudur.)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/02/inanmak-ihtiyac-mi/feed/ 0 5195
Elbette müminim https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/02/elbette-muminim/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/02/elbette-muminim/#respond Tue, 02 Apr 2019 02:01:17 +0000 İman ve İslam]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5194

Sual: Tam İlmihal’de, son nefesteki imanı söylerken de (Elbette müminim) demeli deniyor. Bunun doğru olduğunda kuşku etmiyoruz; sadece buradaki inceliği anlayamadık, gaybdan haber vermek benzer biçimde anlaşılıyor. Son nefesi kast ederek normal olarak müminim demenin açıklaması nasıldır?
CEVAP
Tam İlmihal’de, İmam-ı Rabbani hazretlerinden şöyleki naklediliyor:
Mümin misin diye sorulunca, İmam-ı a’zam Ebu Hanife, (Ben hak olarak, doğrusu normal olarak müminim demelidir) diyor. İmam-ı Şafii ise, (İnşallah müminim demeli) diyor. Bu ikisi arasındaki fark, yalnız sözdedir. Bu sebeple şimdiki inanç söylenirken, normal olarak müminim, demeli, son nefesindeki inanç söylenirken, inşallah, o süre da müminim demelidir. Fakat inşallah diyerek şarta bağlamaktansa, devamlı, normal olarak demek, daha ihtiyatlı ve daha uygundur. (1/266, 2/67, 3/17)

Şafiiler son nefesi kast ederek, (İnşallah mümin olarak öleceğim) demek istiyorlar. Elbette insan son nefesini bilmesi imkansız. Bu sebeple imanlı yaşar kâfir olarak ölebilir, kâfir olarak yaşar sonunda inanç eder, mümin olarak ölebilir.

Biz Hanefiler de, (Bu imanımı muhafaza edebilirsem, normal olarak mümin olarak ölürüm) diyoruz. (Elbette imanlı öleceğim) demiyoruz, (Bu imanım devam ederse normal olarak imanlı ölürüm) diyoruz. Burada, son nefese kadar imanımızdan kuşku etmiyoruz diyoruz, normal olarak imanlı öleceğiz demiyoruz.

Sual: Şafiiler, normal olarak müminim demiyorlar da, niçin inşallah müminim diyorlar? İnşallah ne anlamına gelir?
CEVAP
İnşallah
, Tanrı izin verirse, Tanrı nasip ederse manasına, tüm işlerini Allahü teâlânın dilemesine havale etmek için söylenen sözdür.

İmam-ı Gazali hazretleri, Şafiilerin niye inşallah dediklerini açıklarken buyuruyor ki:

Şu dört husustan dolayı Şafiiler inşallah diyorlar:

1-
Ben normal olarak müminim, ben normal olarak âlimim demek kendini övmek sayılmasından korkarak inşallah demişlerdir. Bu sebeple hikmet ehli bir zata sormuşlar, doğru olmasına rağmen, çirkin olan şey nedir diye, o da, (Doğru olarak da, kişinin kendisini övmesi çirkindir) buyurmuştur.

Bir hiç kimseye hekim musun, âlim misin diye sorulunca, doktorluğu kati olmasına rağmen, sırf övünmemek için, inşallah doktorum demesi yanlış olmaz.

Bir âyet-i kerime meali:
(Kendinizi tezkiye etmeyin, temize çıkarmayın, övünmeyin.) [Necm 32]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Âlimim diyen cahildir.) [Taberani] (Âlim övünmez, övünen, gerçek âlim olması imkansız.)

2-
Daima Tanrı’ın adını anmak için inşallah denir. Bir âyet-i kerime meali:
(Bir işi inşallah demeden yarın yapacağım deme.) [Kehf 23, 24]

Yalnız şüpheli şeylerde değil, kati olan şeylerde de inşallah denir. Bir âyet-i kerime meali:
(İnşallah Mescid-i harama gireceksiniz.) [Fetih 27]

Bunu bizzat Allahü teâlâ bildiriyor. Siz Mekke’yi fethedeceksiniz buyuruyor. İnşallah demeyi öğretmek için bu şekilde bildiriyor. Peygamber efendimiz de, ölmek kati olmasına rağmen, inşallah öleceğiz diyor. Mezarlığa uğrayınca buyuruyor ki:
(Esselamü aleyküm, ey müminler diyarı, inşallah ikimiz de sizlere ulaşacağız.) [Müslim]
3-
Hakiki imana kavuşmuş, kâmil inanç sahibine de, imanı zayıf olana da mümin denir. Kâmil mümin anlamında inşallah müminim diyorlar. Burada inşallah demeleri ben mümin değilim demek değildir. Kâmil mümin, gerçek mümin olurum inşallah anlamındadır. Bir âyet-i kerime meali:
(İşte bunlar, gerçek müminlerdir.) [Enfal 4]

Bir kimse kendisinin kâmil mümin olup olmadığında kuşku etmesi yanlış değildir. Bu anlamda (İnşallah müminim) demek caiz olur. Burada mümin olmaktan kuşku edilmiyor, kâmil mümin olmaktan kuşku ediliyor. İman, ibadetle kâmil hâle gelir. Sadece ibadetlerimizin kâmil bulunduğunu bilemeyiz. İnşallah kâmil inanç sahibiyim anlamında, (inşallah müminim) demek caiz olur.

4-
Son nefeste imansız ölmekten korkulur. Asla kimse güvence imanlı öleceğini bilmesi imkansız. Eğer imansız ölürse tüm iyi amelleri yok olur. Amellerin kabul olması son nefeste imanlı ölmeye bağlıdır. Oruçlu hiç kimseye kuşluk vakti oruçlu musun diye sorulsa, (Elbette oruçluyum) der. Sadece akşamdan ilkin orucu bozulursa, oruçluyum demesinin hükmü kalmaz ve yalancı sayılır. Orucun sahih olması için akşam ezanına kadar orucun bozulmaması şarttır. İmanın sahih olması için de son nefeste de imanlı olmak şarttır. Bir kimse, imanlı yaşar kâfir olarak ölebilir, kâfir olarak yaşar sonunda inanç eder, mümin olarak ölebilir. Artık kâfir olarak yaşamasının asla kıymeti kalmadığı benzer biçimde, imansız ölenin de mümin olarak yaşamasının asla kıymeti olmaz. Ebüdderda hazretleri, (İmansız ölmekten korkmayan imansız ölür) buyuruyor. Bir âyet-i kerime meali:
(İşlerin akıbeti, sonucu Tanrı’a aittir.) [Hac 41]

İman, sahibini Cennete koyar. Oruç, Tanrı’ın hakkını öder. Akşama kadar devam etmeyip bozulan oruç, oruç sayılmayacağı, borcu ödeyemeyeceği benzer biçimde, son nefese kadar, devam etmeyen inanç da, sahibini Cennete koyamaz. Bu, artık inanç sayılmaz. İşte bu sebeplerden dolayı inşallah müminim demişlerdir. Son nefeste de imanla ölürüm inşallah anlamındadır. (İhya)

[Yukarıda, İmam-ı Gazali hazretlerinin bildirdikleri Şafii mezhebine göredir. Biz Hanefiler, (Elbette müminim) demeliyiz.]
]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/02/elbette-muminim/feed/ 0 5194