Dinimiz ve bâtıl dinleR>Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Sat, 01 Jun 2019 06:45:35 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Suallere cevap https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/01/suallere-cevap/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/01/suallere-cevap/#respond Sat, 01 Jun 2019 06:45:35 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5482

Sual: Türkiye Gazetesi’nde dînî suallere, kırk yılı aşkın, niçin hep aynı şahıs cevap veriyor? Başka bir sual cevap kısmı niye yok?
CEVAP
Bunu merhum Enver abimiz şöyleki açıklamıştı:
(Hocamızın bildirdiğini aynen yazıp, kendinden bir şey ilave etmediği için bu vazife ona verilmiştir. Başka biri olsaydı, kitaplara bakar, Hocamızın tercih etmediği bir kavli söyleyebilirdi. Hocamız onun önüne ışık tutuyor, o da, o ışık yardımıyla eğriyi gerçeği görüyor, itikadı bozuk kimselerin hatalarını buluyor. Bu ışıktan yoksun insanoğlu ise, el yordamıyla, karanlıkta doğruyla hatası anlamaya çalışıyor. Önüne ışık tutulanla, karanlıkta hareket eden, körle gören gibidir, ikisi bir olmaz.)

İşte bu ışık yardımıyla, sorulan suallere cevap verilmeye çalışılıyor.

Her mevzuda, saygın kitaplarda değişik kaviller var. Bir âlimin caiz söylediğine, başka âlim mekruh, hattâ haram diyebiliyor. Bizim bunlar içinde bir tercih yapma yetkimiz yoktur. Biz, otuz yılı aşkın, merhum Hocamıza okuyuculardan gelen sualleri sorduk. Onların tercih edip bildirdiklerini naklettik.

Başka kitaplarda oldukca değişik kaviller var. Biz bir tek Hocamızın verdiği kavli bildiriyoruz. Örneğin, (İmam-ı a’zama nazaran, imam, “Rabbena lekel hamd” demez, İmameyn’e nazaran ise der) deniyor. Bunun birini tercih etme yetkimiz yoktur. Merhum Hocamıza sorduk. İmam-ı a’zamın kavliyle hareket etmemizi söylemişti. Bir genç, hem bizlere, hem de ilahiyatçı bir profesöre, (İmam, Rabbena lekel hamd der mi?) diye soruyor. O da, saygın kitaplardan birine bakarak (Der) diyor. Ikimiz de (Dememeli) demiştik. O genç, (Niye bu şekilde değişik cevap veriliyor?) diye bizi sorguya çekmişti.

İşte bu şekilde değişik cevaplar çıkmaması için, tek bir yerden cevap verilmesi istendi. Eğer değişik kişiler cevap verirse, cevap başka saygın bir kitabından alınsa bile, değişik kavil olabilir. Bu da yanlış anlamaya, hattâ fitneye yol açabilir.

Bu mevzuda bir toplantı yapılmıştı. Gazetemizde dînî mevzularda yazan tüm yazarların, kendilerine gelen sualleri www.dinimizislam.com sitesine yönlendirmesi, kendilerinin cevap vermemesi, var ise değişik cevapların da sitelerinden kaldırılması istendi. Toplantıya katılan Mehmet Said Arvas, Ramazan Ayvallı, Hasan Yavaş, Fahrettin Tacar, Ali Akıllı Osmanağaoğlu, Ahmet Demirbaş, Abdüllatif Uyan ve Vehbi Tülek abiler, kendilerine gelen dînî sualleri aslına bakarsanız aynı yere sorduklarını belirttiler. Radyoda, kitaplarımıza uygun cevap veren Osman Meşhur abinin sitesi www.osman-unlu.com ile www.ramazanayvalli.net, www.huzurpinari.com ve www.hakikatkitabevi.net web sitelerine gelen sualler de otomatikman bizlere havale ediliyor.

Mehmet Said Arvas abi, (Mehmet Ali Demirbaş abi, bana Şâfiî mezhebiyle ilgili sorular soruyor, ben de ona Hanefî mezhebiyle ilgili sorular soruyorum) demişti. Bu şekilde istişare ile meseleler hâlledilip, neticede gazetede ve radyoda tek kaynaktan cevap veriliyor. Bu bakımdan birlik ve beraberliğin sağlanması ve kitaplara aykırı cevap verilmemesi için, başka kaynaklardan cevap verenlere saygınlık etmemelidir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/01/suallere-cevap/feed/ 0 5482
Âlimin hatası olur mu? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/01/alimin-hatasi-olur-mu/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/01/alimin-hatasi-olur-mu/#respond Sat, 01 Jun 2019 01:43:59 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5481

Sual: Dört mezhep imamının yada öteki müctehid âlimlerin, örnek olarak İmam-ı
Rabbânî, İmam-ı Gazâlî hazretlerinin hatalarını biz bilebilir
miyiz?
CEVAP
Biz bilemediğimiz şeklinde, ictihad derecesine yükselmiş
başka bir âlim bile bilmesi imkansız, bundan dolayı (İctihad ictihadla nakzedilemez) şu demek oluyor ki
onun hükmünü bozamaz, o ictihadı hükümsüz hâle getiremez, o hükmün yanlış
bulunduğunu söylemesi imkansız. Fetava-yı Hindiyye’deki ictihadî bir hükmün, İbni
Âbidin’den kanıt getirilerek, yanlış olduğu söylenemeyeceği şeklinde, İbni
Âbidin’deki ictihadî bir hükmün de, Hindiyye kanıt gösterilerek yanlış olduğu
söylenemez. Tercih ehli olan âlimler, bu hükümlerden birini tercih
edebilirler.

Mezhep içinde bu şekilde değişik ictihadlar ve tercihler olduğu
şeklinde, dört mezhep içinde da değişik ictihadlar çoktur. (Burada Hanefî
doğrudur, ötekinde Şâfiî’nin ictihadı doğrudur)
denmez. Mezhepsizlerin,
(Deliline bakarız, sağlamsa alır, çürükse atarız) demelerinin dinde asla
kıymeti yoktur. Müctehid olmayan delilden anlamaz, anlasa da onun anlayışı
geçerli olmaz. Hanefî âlimleri, imam arkasında Fâtiha okumanın tahrimen mekruh,
Şâfiîler de farz bulunduğunu bildirmişlerdir. Bir mezhepsiz çıkıp da, (Bu
ictihadlardan biri zayıf, diğeri güçlü)
diyemez. Dese de dinde hiçbir
kıymeti yoktur. (Ben deliline bakarım) demesi, câhilleri kandırmaya
çalışmak olur.

Âlimin hatası var ise, onu sadece Allahü teâlâ bilir. O hata
ictihad hatası olduğundan, âlim ondan görevli olmaz. Hattâ (Âlim,
ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevab alır)
hadis-i şerifine
gore, kendisine sevab da verilir.
(Âlim de insandır, onun da hatası
olur
) demek, üç yönden yanlıştır:
1- Onun hatasını müctehid âlim
de bilemediğine gore, mezhepsizler asla bilmesi imkansız.

2- Sevab olan bir
ictihada hata demek fazlaca yanlış olur.

3- (Âlimler de hata
eder)
demek, âlimlere olan itimadı sarsacağı için yanlıştır. Allahü
teâlânın ve Resulullah efendimizin övdüğü âlimler için, (Âlimlerde hata
olur)
demek fazlaca çirkin olur.

Bazı mezhepsizler, (Âlimin birinin
ak söylediğine, ötekinin kara demesi hata değilse nedir?)
diyorlar. Bunun
yanıtını da Resulullah efendimiz veriyor, (O, rahmet-i ilâhîdir)
buyuruyor. Bu şekilde değişik ictihadlar da Allahü teâlânın bir rahmetidir. Bir
hadis-i şerif:
(Ümmetimin [müctehid âlimlerinin] ihtilafı
[farklı ictihadları, mezheplere ayrılması] rahmettir.) [İmam-ı
Beyhekî, İmam-ı Münâvî, İmam-ı İbni Nasr, İmam-ı Deylemî]

Büyük fıkıh
âlimi İbni Âbidin hazretleri, Redd-ül muhtar kitabında buyuruyor
ki:
(Ümmetimin ihtilafı rahmettir) hadis-i şerifi meşhurdur.
Mekasıd-ı hasene’de yazılıdır. İbni Hacib de Muhtasar’da sahih
bulunduğunu yazmaktadır. Nasrul-mukaddesi’nin Hucce kitabında ve Beyhekî’nin
Risalet-ül-eşariyye’sinde sahih hadis olarak bildirildiğini, İmam-ı
Süyûtî yazmaktadır. Hâlimî, Kadı Hüseyin ve İmam-ül-Haremeyn de sahih olarak
bildirmişlerdir. Mevahib-i ledünniyye’de de yazılıdır. (Redd-ül
muhtar)

Âlimlerin değişik ictihadları rahmet olduğu şeklinde, Eshab-ı
kiramın değişik ictihadları da rahmettir. Bir hadis-i şerif:
(Eshabım
gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz. Eshabımın
ihtilafı
[farklı ictihadları] rahmettir.) [Taberânî, Beyhekî, İbni
Asakir, Hatîb, Deylemî, Dârimî, İ. Münâvî, İbni Adiy]

Bu hadis-i
şeriflere mezhepsizlerin uydurma demelerinin önemi olmaz. Bu hadisleri nakleden
âlimleri yalancı yada câhil olarak göstermek ne kadar çirkindir. Sonrasında
gelenlerin, ilkin gelen âlimleri suçlayacaklarını Resulullah efendimiz mucize
olarak bildirmiştir. İki hadis-i şerif:
(Âhir zamanda, sonrasında gelenler,
önceki âlimleri câhillikle suçlayacak.)
[İbni Asakir]

(Sonrasında
gelenler, önceki âlimleri kötüleyecektir.)
[Tirmizî]

Birer mucize
olan bu hadis-i şerifler, âhir zamanda sapıkların, mezhepsizlerin türeyeceğini
bildirmektedir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/01/alimin-hatasi-olur-mu/feed/ 0 5481
Hocasında hata aramak https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/hocasinda-hata-aramak/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/hocasinda-hata-aramak/#respond Fri, 31 May 2019 20:43:18 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5480

Sual: Bir dost, hocamız söylediği bir zat için, (Hocamızın kitaplarında şu kadar hata var. Peygamber değil ya, hatalarını bildirmemiz lazım) diyerek gençlere hocasının hatalı sandığı işlerini konu alıyor. Hocasında hata aramak yanlış değil mi?
CEVAP
Eğer hocasını hakikaten hoca biliyorsa, onda hata araması oldukca yanlış olur. Hocasını beğenmemek kişinin helâkine sebep olur. Şu sebeple İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Büyük bir zatın işlerini beğenmemek, insanı sonsuz felakete götürür. Onun her işi, her sözü iyi ve güzel görünmedikçe, onun feyizlerine kavuşamaz. Ona aşırı sevgisi ve bağlılığı olmakla birlikte, içinde ona karşı kıl kadar bir beğenmemek bulunursa, bunu kendi için yıkım, yıkım bilmelidir. (1/313)

Onun hiçbir işine, hiçbir sözüne, hardal tanesi kadar bile itiraz etmemeli. (İnsanların en aşağısı, bu büyüklerde kusur görendir) buyuruluyor. (1/292)

Hocasını büyük bir zat bilen, ona itirazsız tâbi olur. Büyük bilmediği hâlde, kendini ve art niyetini gizlemek için, (Büyüğümüz), (Hocamız) diyorsa, o süre da münafıklık, ikiyüzlülük etmiş olur.

Aşağıdaki yazının tamamı Enver abimizin sohbetlerinden alınmıştır:
Hocasını seven öğrenci, ceylan ve aynı hayvanların aslandan korkmuş olduğu şeklinde hocasından oldukca korkmalı. Bu korku nimettir. Korkmuyorsa felakettir. Eğer biz onların sözlerini dinlemezsek onlar da yarın bizi kurtarmayabilirler. Büyük bir zat başarı göstermiş olmanın yollarını anlatırken buyuruyor ki:
Başarıya ulaşmış insan, hocasını oldukca sever, devamlı hocasından bahseder, devamlı hocasına itaat eder. İtaat arttıkça sevginin gerçeği artar. Sevginin gerçeği arttıkça itaat artar. En sonunda hocasında fâni olur. Ebül-Abbâs-ı Mürsî hazretleri sohbetlerine hep, (Hocam Ebül-Hasan-ı Şâzilî buyurdu ki) diyerek başlardı. Bigün, (Hep hocanızdan naklediyorsunuz. Asla kendinizden bir şey söylemiyorsunuz. Siz bir şey bilmiyor musunuz?) diyen birine buyurdu ki:
Ben evden bir şey getirmedim. Ne kazanmışsam bu dergâhta kazandım. (Allahü teâlâ buyurdu ki), (Resulullah buyurdu ki), (Ben diyorum ki) yada (Filan kitapta yazıyor ki) diyerek, anlatmak zor değildir, günlerce durmadan anlatabilirim. Fakat tüm bu tarz şeyleri öğrenmeme, bu dereceye yükselmeme vesile olan hocama karşı edebe riayet edip, hep ondan naklederek konuşuyorum. Uygun olan da budur. Hocasından bahsetmeyen, hep ben diye konuşan yada hep başka kitaplardan nakleden kimsede hayır yoktur.

Cüneyd-i Bağdadi hazretleri ilk sohbetinde buyurdu ki:
30 yıl din hakkında konuşmadım. Sonunda konuşmamı emrettiler, sadece ondan sonrasında hocamdan öğrendiklerimi nakletmeye başladım. Gene kendiliğimden bir şey söylemedim. Hocamdan naklettiklerimi, kendi bilgimmiş şeklinde anlatsaydım, hırsızlık etmiş olurdum. Büyükler evden bir şey getirmezler, hırsızlık etmezler, hocasının bilgilerini kendilerine mal etmezler.

Dinimizle ilgili bir şey söyleyebilmek için, bir kaynaktan nakletmek lazımdır. Bizim dinimizde (Bana bakılırsa) yoktur. Bu şekilde diyene, (Bana hocandan bahset!) denir. Sonrasında, onun da hocası sorulur. Şu sebeple hocaları, silsile kanalıyla Resulullah’a dayanmazsa o âlimlere saygınlık edilmez. Şu sebeple âlim, ot şeklinde yerden bitmez. Kitap okumakla insan âlim olmaz. Peygamber efendimiz, (İlim üstattan öğrenilir) buyuruyor.

Tedrisatını bitiren bir talebeye, hocası (Gittiğin yerde, kutsal bir zata rastlarsan “Efendim ilminizden, feyzinizden istifade etmeye geldim” dersin) buyurmuşlar. Gittiği bir beldede üç tane kutsal zat oturuyormuş. Tabiî bu da meşhur olduğundan, (Bunu derhal karşılayalım, ayıp olur, kutsal zatın talebesidir) demişler. O öğrenci, o kutsal zatlara (Efendim, ilminizden, feyzinizden, yararlanmak isterim) söylediği süre, o zatlardan biri, (Ah evladım, ilim, feyiz, bolluk nerede biz nerede? Sen anlat da biz dinleyelim) der. Öğrenci zat, (Rabbime hamd olsun bir kutsal zat, bir Tanrı adamı buldum) diye derhal eline yapışıp öpüyor. Ölçü meğer oymuş. Şu demek oluyor ki kim (Gel, ben sana bir şeyler vereyim) derse, ondan kaçmalı. Kim (Biz insan mıyız? Biz hazır olsak hesaba katılmayız. Gaip olsak, aranmayız) derse işte o, esas insandır.

Hocamız, (Bu hizmetlerin zerresini kendimizden bilsek helak oluruz. Hattâ imanımızı da hocamıza borçluyuz) diyince, orada bulunan Seyyid Kasım Efendi, bunu destek sunar mahiyette, (Kitapta okudum. Eğer bir öğrenci imanını hocasından bilirse, o tevazuun zirvesindedir) dedi.

Biz ömrümüz süresince hocamızdan hep Abdülhakîm Efendi hazretlerini işittik. Tabiî ki, Abdülhakîm Efendi hazretleri de Seyyid Fehim hazretlerinden bahsederlermiş. Büyük zatlar, hep bu şekilde hocalarından bahseder. Bu, büyük olmanın şânındandır. Merhum Hocamız buyururdu ki:
(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerini tanıdıktan sonrasında, elime geçen beş kuruşu kendimden bilsem helâk olurum. Hepsi Efendi hazretlerinin bereketidir. Ehl-i sünnet âlimleri, “Hocasını beğenmeyen birini seven kimse köpekten daha aşağıdır” buyuruyor. Ya hocasını kendi beğenmezse, onda hata ararsa, o süre domuzdan da aşağıdır.)

Muhammed Mâsum hazretleri buyuruyor ki:
Şeyh-ül-İslam Abdullah-i Ensari hazretleri, (Hocamızı inciten birine karşı kalbimde soğukluk duyuyorum) buyuruyor. Büyüklerin (Üstadını incitene darılmaz, gücenmezsen, köpek senden daha iyidir) sözü meşhurdur. (1/29)

Demek ki, sadık bir öğrenci, bu şekilde ikiyüzlülerle arkadaşlık etmeyi öldürücü zehir bilmelidir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/hocasinda-hata-aramak/feed/ 0 5480
Âlimlere iftira https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/alimlere-iftira/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/alimlere-iftira/#respond Fri, 31 May 2019 15:38:55 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5479

Sual: Ateist bir öğretmen, (Bilimin ilerlemesine en büyük darbeyi Gazâlî vurmuştur. “Bilimle uğraşmak gereksizdir, bir tek ibadetle meşgul olunmalı” diyerek ilim kitaplarını yaktırmıştır. Osmanlıyı da yıkan, bu Gazâlî felsefesi olmuştur) diyor. Bu, iftira değil midir?
CEVAP
Evet, bu iftirayı yapanın, Müslümanlıktan asla haberi yokmuş. Bilim söylediği fen ilimleri, İslamî ilimlerin bir koludur. Büyük bir İslam âlimi olan İmam-ı Gazâlî’nin, bilimsel öven yazıları çoktur. Değil bir âlim, bayağı bir Müslüman bile, İslamî ilimlerin kolları olan fen ilimlerine şu demek oluyor ki Müslümanlığa karşı çıkmaz.

İmam-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:
Astronomi ve anatomi bilmeyen, Allahü teâlânın varlığını ve kudretini anlayamaz. Müslümanların bilmesi, öğrenmesi lazım olan bilgilere İslâmî ilimler denir. Bu bilgilerin bazısını öğrenmek farz, bir kısmı sünnet, bir kısmı da mubahtır. İslam detayları, iki büyük kısma ayrılır:
1- Naklî ilimler: Bunlara din detayları de denir. Tefsir, hadis, fıkıh ve tasavvuf benzer biçimde…

2- Aklî ilimler: Matematik, mantık, edebiyat, tıp, fizik ve kimya benzer biçimde tecrübî bilgilerdir. Bunlar, his organlarıyla duyularak, akılla incelenerek, deneyim ve hesapla elde edilir. Bu bilgiler, din bilgilerinin anlaşılmasına ve onların uygulanmasına yardımcıdır.

Canlıları öğretene Ulum-i tıbbiyye = Tıp, cansızları öğretene Ulum-i hikemiyye = Hikmet, gökleri, yıldızları öğretene Ulum-i felekiyye = Astronomi, Arz bilgilerine Ulum-i tabiiyye = Doğa detayları denir. Bunların hepsi İslamî ilimlerin birer koludur. (İhya)

Müslümanlar, birçok fen vasıtası yapmış olup kullanmışlardır. Pusula 1288’de ortaya çıkarıldı. İğneli tüfek 1866’da, top ise 1361’de ortaya çıkarıldı. Fatih Sultan Mehmed Han da kullandı. Dinimiz, İslamiyet’i bilmeyenlerin, ilim şekline soktukları, ders adını verdikleri ahlaksızlıkların, uydurma tarihlerin, İslamiyet’e meydana getirilen iftiraların okutulmasına karşı çıkar, zararı dokunan, fena propagandalardan kaçınılmasını, yararlı, iyi bilgilerin öğrenilmesini emreder. Müslümanlar, fenni sever, fen adamının tecrübelerine inanır, fakat fen adamı sanılan fen yobazlarının iftiralarına, yalanlarına aldanmaz.

İmam-ı Gazâlî hazretleri, bilimin önemini bildirmek için, Kimya-i Mutluluk kitabında, tecrübeyi emreden hurma aşılamakla ilgili hadis-i şerifi bildiriyor:
Bigün Eshab-ı kiram, (Yâ Resulallah, Yemen’de hurma ağaçları başka türlü aşılanıyor ve daha iyi hurma alıyorlar. Biz Medine’deki ağaçlarımızı babalarımızdan gördüğümüz benzer biçimde mi aşılayalım, yoksa Yemen’de gördüğümüz benzer biçimde aşılayıp da, daha iyi ve daha bolca ürün mü elde edelim?) diye sorunca, Resulullah efendimiz, “sallallahü aleyhi ve sellem” bunlara, (Birazcık bekleyin! Cebrail aleyhisselam ulaşınca, ona sorar, anlamış olur, size bildiririm) yada (Birazcık düşüneyim. Allahü teâlâ, kalbime doğrusunu bildirir. Ben de, size söylerim) demedi. (Deneyim edin! Bir kısım ağaçları, babalarınızın usulüyle, başka ağaçları da, Yemen’de öğrendiğiniz usulle aşılayın! Hangisi daha iyi hurma verirse, devamlı o usulle yapın!) buyurdu. Kısaca fennin [bilimin] esası olan tecrübeye güvenmeyi emretti. Kendisine melek bildirir yada kutsal kalbine normal olarak doğardı. Fakat dünyanın her tarafında, Kıyamete kadar gelecek Müslümanların, fenne sarılmaları için tecrübeyi emretti. İki hadis-i şerif:
(İlim Çin’de de, [çok uzakta ve kâfirde de] olsa, gidip alın!) [Deylemî, Taberanî, Beyhekî]

(Fen ve sanat müminin kaybetmiş olduğu malıdır. Nerede bulursa almalıdır.) [İbni Asakir]

İslamiyet, tüm fen kollarında, ilim ve terbiye üstünde, her çeşit emek vermeyi önemle emretmektedir. Bunlara çalışmak, farz-ı kifayedir. Hattâ bir İslam şehrinde, fennin yeni bulmuş olduğu bir alet, bir araç yapılmayıp, bu yüzden bir Müslüman zarar görürse, o şehrin idarecilerini, İslamiyet görevli tutmaktadır.

Cenk için ihtiyaç duyulan her çeşit data ve aleti edinmeyi de emreden hadis-i şerifler çoktur.

Tüm Ehl-i sünnet âlimleri benzer biçimde, İmam-ı Gazâlî hazretleri de, bu detayları oldukça iyi bilen ve özetleyen büyük bir zattır. Bu şekilde büyük bir zata, bilime karşıydı diyerek iftira etmek oldukça çirkindir.

Sual: Selefî biri, (Hadis imamlarının birçoğu, tasavvuf ehlini bid’atçi olarak görmüş, örnek olarak İmam-ı Buharî, İmam-ı a’zama kâfir demiştir. Tasavvuf ehli de, fıkıh ve hadis âlimlerini deccal olarak göstermiştir. Onun için hiçbir tasavvufçunun mezhebi yoktu) diyor. Bunlar iftira değil midir?
CEVAP
Normal olarak katmerli bir iftiradır. Onlara gore tasavvuf ehli şu demek oluyor ki evliya, kâfir anlama gelir. Ellerindeki şirk damgasıyla tüm evliya zatları damgalamışlardır. Maksatları, Ehl-i sünnet âlimleri tekfir edilerek, o âlimlere bağlı Müslümanları kâfir olarak göstermektir.

İmam-ı a’zam hazretleri, büyük bir fıkıh âlimidir. Tasavvuf ehli olan Cafer-i Sâdık hazretlerine öğrenci olmuştur.

İlk meşhur tasavvuf ehli Hasan-ı Basrî hazretleri, büyük bir imam, şu demek oluyor ki büyük bir âlimdi.

Tasavvuf büyüklerinin hepsi bir mezhebe bağlı idi. Mezhepsiz evliya olmaz. Şundan dolayı dört mezhepten ayrılmak, İslamiyet’ten ayrılmak olur. Tasavvuf büyüklerinin hepsinin bir mezhebi vardı. Her biri bir fıkıh âlimine bağlıydı. Örnek olarak Cüneyd-i Bağdâdî, İmam-ı Süfyân-ı Sevrî’nin mezhebinde idi. Abdülkâdir-i Geylânî, Hanbelî; Ebu Bekr-i Şiblî, Mâlikî idi. İmam-ı Rabbânî ve Cerîrî, Hanefî; Hâris-i Muhâsibî, Şâfiî idi “kaddesallahü teâlâ esrârehüm.”

Silsile-i aliyye denilen tasavvuf büyüklerinin hepsi mürşid-i kâmil idi. Mürşid-i kâmillerin hepsi de, bununla birlikte müctehid idi. Abdülkâdir-i Geylânî ve İmam-ı Rabbânî hazretleri de, İmam-ı a’zam ve İmam-ı Şâfiî hazretleri benzer biçimde birer müctehiddir. Dört mezhebin imamı ve öteki müctehid olan zatların hepsi de mürşid-i kâmildir. Aralarında iş kısmı yaptıkları için kimi fıkıhta, kimi tasavvufta meşhur olmuştur. Müctehid olmayan, mürşid-i kâmil olamadığı benzer biçimde, mürşid-i kâmil olmayan da, müctehid olması imkansız.

Bayezid-i Bistamî, Cüneyd-i Bağdâdî, Celaleddin-i Rumî ve Muhyiddin-i Arabî benzer biçimde evliya zatlar, her evliya olan zat benzer biçimde, bir mezhebe tâbi olmuşlardır.

Hadis âlimlerine ve fıkıh âlimlerine deccal demek oldukça çirkin iftiradır. Fıkıh ilmine şu demek oluyor ki Allahü teâlânın komut ve yasaklarının iyi mi yapılacağını bildiren ilme düşman olan kimseler, iyi mi evliya olur? İmam-ı Buharî hazretlerinin, İmam-ı a’zam hazretlerini tekfir etmesi de tamamen yalan ve iftiradır. Âlimler, birbirini oldukça severdi. Cahiller, değişik ictihadı düşmanlık zannediyorlar.

İbni Teymiyyecilerin bu iftirası, tasavvuf ehli olan Ehl-i sünnet âlimlerinin İbni Teymiyye’yi tekfir etmelerinden kaynaklanıyor. İbni Teymiyye de, bazı evliya zatlara kâfir diye saldırmıştır. Selefîlerin, buradan bir genellemeye giderek tüm evliya zatlara kâfir dedikleri anlaşılıyor.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/alimlere-iftira/feed/ 0 5479
Sözün sahibi önemli https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/sozun-sahibi-onemli/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/sozun-sahibi-onemli/#respond Fri, 31 May 2019 10:38:49 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5478

Sual: Bir yerde dinimizle ilgili bir söz gördük. Bu sözün sahibine bakmadan, o söze nazaran amel etmek uygun mudur? Kısaca bir sözü kimin söylediği yada kim için söylendiği önemli midir?
CEVAP
Evet, ikisi de önemlidir. Söyleyenin mezhebi de önemlidir. Sözgelişi, bir kitapta, (İmam arkasında Fâtiha okumak farzdır) diye okuduk. Derhal bizim de okumamız gerekmez. Kimin söylediğine bakarız. Bunu İmam-ı Şâfiî söylemişse, bizi değil, Şâfiî mezhebinde olanları bağlar. İmam-ı a’zamın her sözü de, Şâfiîleri bağlamaz. Hadis-i şerifler de öyledir. Mezhebimizin hükmüne aykırı olan hadis-i şeriflerle amel etmemiz caiz olmaz. Hattâ mezhebimize uygun olanları da anlamamız zor olsa gerek.

Sözün kim için söylendiği, hepimiz için mi, yoksa bir şahıs için mi, âlime mi, cahile mi söylendiği de önemlidir. Zata mahsus söylenenler umuma şâmil edilemez. Sözgelişi İmam-ı a’zam hazretleri, müctehid talebelerine, (Kaynağına bakmadan benim sözümle amel etmek sizin hiçbirinize caiz olmaz) buyuruyor. Şundan dolayı müctehid kendi ictihadıyla hareket eder. Başkasının sözü onu bağlamaz. Fakat biz Hanefiler için İmam-ı a’zam hazretlerinin sözü senettir, hepimizi bağlar. Kaynağını, delilini araştırmak gerekmez. Şundan dolayı Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Dindeki dört kanıt, müctehidler içindir. Bizim için kanıt, mezhebimizin bildirdiği hükümdür, bu sebeple biz, âyet ve hadisten yargı çıkaramayız. Mezhebin bir hükmü, âyete, hadise uymuyor benzer biçimde görünse de, yanlış değildir; bu sebeple âyet ve hadis ictihad isteyebilir, başka bir âyet yada hadisle değişmiş olabilir yada bilmediğimiz bir tevili vardır. (Berika s. 94)

Müctehid bir zatın söylediği söz, görünüşte dine aykırı benzer biçimde görünse bile, dine uygun tevil edilir. Sözü senet olmayan, bayağı biri ise, asla önemi yoktur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/sozun-sahibi-onemli/feed/ 0 5478
Vasıta ve gaye https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/vasita-ve-gaye/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/vasita-ve-gaye/#respond Fri, 31 May 2019 05:36:11 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5477

Sual: Hakikat Kitabevi’nin kitaplarından başka kitap tavsiye etmediğinizi, hattâ (Benim kitabım bile olsa okumak uygun değildir) dediğinizi işitiyoruz. O vakit, Türkiye gazetesi okumak, web sitelerinizi izlemek yada radyoda Osman Meşhur Hoca’yı dinlemek de yanlış mı oluyor?
CEVAP
Hayır, yanlış olmuyor. Yanlış olsa o vasıtalarla hizmet edilmez. Bu yollarla hizmet edildiğine bakılırsa faydalıdır. Vasıtayla gaye karıştırılmamalı. Gaye, doğru kitapların dünyaya yayılmasıdır. Bu kitaplar, yüzlerce Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından çeviri edilerek hazırlanmıştır. İslamiyet, sadece bu şekilde nakli esas alan kitaplardan doğru olarak öğrenilebilir. Ikimiz de bu kitapları okuyor, suallere bu kitaplardan alarak yanıt veriyoruz.

Gazete, radyo, TV ve internet sayfaları bu gaye için çalışan vasıtalardır. Doğrusu bunlar araçtır, kitapların yayılması ise amaçtır. Araçları amaç bilmek yanlış olur. Bu bilinirse sorun kalmaz. Gayeye ulaştıran yollar, vasıtalar fena değildir. Bu bakımdan Türkiye gazetesi, TGRT yada internet sayfaları benzer biçimde, bu yayınların yapıldığı yerde, herhangi bir birimde çalışanlar da sevabda ortaktır. Bir hadis-i şerif:
(Sual sormakla dört şahıs sevaba kavuşur: 1- Sual soranlar, 2- Yanıt verenler, 3- Dinleyenler, 4- Bu tarz şeyleri sevenler.) [Ebu Nuaym]

Bir insan gazete alamıyordur veya bilgisayarı, maili yoktur, okuyamıyordur. Radyoyu o saatte dinleyemiyordur. Fakat (Gazete alsaydım) yada (Benim de bilgisayarım olsaydı da bu sual cevapları okusaydım) veya radyoda konuşulurken, (O saatte uygun olsaydım da, dinleseydim) diyenler, ötekiler benzer biçimde sevaba kavuşur. Sözgelişi Osman Meşhur hoca konuşurken bir kimse dinleyemiyorsa, fakat (Ne iyi, suallere nakle uygun yanıt veriliyor, Osman Hoca’dan ve ona bu imkânı verenlerden Tanrı razı olsun) denirse, o şahıs de sevabda ortak olur.

Afrika’ya gönderilen bir kitabımız çöpe atılıyor. Bir Hristiyan bulup okuyor. Müslüman oluyor. (O kitabı kim göndermişse köşeyi dönmüştür) diyene cevaben merhum hocamız, (Bir tek gönderen mi? Pulunu yapıştıran, ambalaj eden, postaneye götürmüş olan, kitabı yazan, tashihlerini icra eden dostlar ve bu müessesedeki hepimiz, ihlâsı nispetinde bu sevaba ortaktır) buyuruluyor. Bu müesseseyi sevenler de, ihlâsı nispetinde, aynı sevaba ortaktır.

Buna bir otomobil, otomobil örneği veriliyor:
Arabanın parçaları şu şekilde der:
Akü der ki: Ben olmasam bu otomobil gitmez, bensiz otomobil çalışmaz.
Direksiyon: Ben olmasam otomobil sağa sola dönmez, otomobile yönü ben belirleme ederim.
Vites: Ben olmasam bu otomobil gitmez, arabanın hızlanması benimle ilgilidir.
Fren: Otomobil bensiz olmaz, durmak gerektiğinde arabayı ben durdururum. Durmazsa kaza yapar.
Benzin: Otomobil bensiz olmaz, arabanın her yeri sağlam olsa, benzinsiz otomobil gitmez.
Tekerlek: Bensiz asla olmaz, otomobil benim üstümde gider. Ben olmasam otomobil yığılır kalır.
Motor: Bensiz de olmaz, arabanın emek harcaması benimle ilgilidir.
Aks: Bensiz olmaz, tekerlekler bana bağlıdır. Ben olmasam tekerlek kendi başına ne yapar?
Kontak anahtarı: Bensiz de asla olmaz, ben olmadan otomobil çalışmaz. Çalışmayan otomobil da gitmez.
Öteki aksam: Biz olmasak bu otomobil gitmez. Arabanın mühim parçaları bizlere bağlıdır.
Sürücü: Ben olmasam bu otomobil gitmez, otomobil kendiliğinden gitmez, bir sürücü lazım.

Hepsinin söylediği doğrudur. Bir işin yürütülmesi için hepsinin ayrı bir görevi vardır. Biri diğerine muhtaçtır. Hepimiz kendine düşen vazifeyi yaparsa, hepsi beraber çalışırsa, o iş yürür. Biri vazifesini yapmazsa o iş aksar.

Bu kitaplar yazılınca raflarda kalsa ne faydası olur? Bu kitapları bastıranlar, satanlar, dağıtanlar, tavsiye edenler, hattâ bunlara imkânı olmayıp da bir tek bu tarz şeyleri yapanlara yakarma edenler de, sevaba ortaktır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/vasita-ve-gaye/feed/ 0 5477
Müftünün sözü https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/muftunun-sozu/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/muftunun-sozu/#respond Fri, 31 May 2019 00:36:03 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5476

Sual: (Hanefî bir kimse, kendi mezhebinde caiz olmayıp başka mezhepte caiz olan bir şeyi ihtiyaçtan dolayı yapmak istese, bunu bir müftüye sorsa, müftü de, “Caizdir, başka mezhebi yansılamak etmek gerekmez” dese, başka bir müftü de “Gerekir” dese, yurttaş kime sormuşsa onunla amel eder) diyenler var. Günümüzde müctehid müftü mü var da bu şekilde söyleniyor?
CEVAP
Günümüzde müctehid müftü yoktur. Günümüzün müftüleri sadece, müctehidlerin, yetkili âlimlerin, fıkıh kitaplarında verdikleri fetvaları nakledebilir. Hanefî olana, Hanefî mezhebindeki hükmü, Şâfiî olana, Şâfiî mezhebindeki hükmü bildirmeleri gerekir. Yoksulluk olmadan başka bir mezhebe gore fetva verilmez. İbni Hümam ve İbni Abidin hazretleri buyuruyorlar ki: Müftünün müctehid olması lazımdır. Müctehid olmayan müftüler mukalliddir. Müctehid olmayan müftülerin, müctehidleri yansılamak etmeleri gerektiğinde söz birliği vardır. (Feth-ül-kadir, Redd-ül-muhtar)

Fetva demek, herhangi bir şeyin İslamiyet’e uygun olup olmadığını bildirmek anlama gelir. Yalnız, (uygundur) yada (caiz değildir) demek, fetva olmaz. Bu cevabın, hangi fıkıh kitabının, hangi yazısından alındığını da bildirmek gerekir. Fıkıh kitaplarına uymayan fetvalar yanlıştır. Bunlara bağlanmak caiz değildir. İslam bilgilerini öğrenmeden, bilmeden, âyet-i kerime yada hadis-i şerif okuyup da, bunlara kendi görüşüne gore yada başka mezhebe gore yargı veren, büyük yanlış içindedir. Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdığı fıkıh kitaplarına uymayan laflara ve yazılara saygınlık edilmez. Maalesef günümüzde, kendini müctehid sayan ve kendi görüşünü din benzer biçimde ortaya atan kimseler çoktur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/31/muftunun-sozu/feed/ 0 5476
Hatasız âlim kimdir? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/30/hatasiz-alim-kimdir/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/30/hatasiz-alim-kimdir/#respond Thu, 30 May 2019 19:35:46 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5475

Sual: Âlimlerin birinin ak söylediğine, diğeri âlim kara diyor. Kusursuz insan olmaz. Âlimler de, insan olduğuna gore, onların da hatası niçin olmasın? Onların sözleri niye dinde senet oluyor?
CEVAP
(Müctehid bir âlim, hata etmez) dense yanlış olmaz; bu sebeple birinin ak söylediğine, ötekinin kara deme yetkisini, onlara dinimiz vermiştir. Burada kastedilen, günümüz yazarları ve profesörleri değil, yetkili âlimler, müctehidlerdir. Âlimin ictihadı hatalı bile olsa senettir. Allahü teâlâ ahirette onun ictihadına gore amel edip etmediğimizi soracaktır. Hanefîlere Hanefî mezhebindeki hükümlere, Şafiîlere de Şafiî mezhebindeki hükümlere uyup uymadığı sorulacaktır. Dinimizde âlimlerin yeri büyüktür. Üç âyet-i kerime meali:
(Bilmiyorsanız âlimlere problem!) [Nahl 43]

(Bu misalleri sadece âlim olanlar anlamış olur.) [Ankebut 43]

(Bunun hükmünü Resule ve ülül-emre [âlimlere] sorsalardı, öğrenirlerdi.) [Nisa 83]

Âyet-i kerimede geçen ülül-emrin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılıdır. Peygamber efendimiz de, (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimi)

Hadis-i şeriflerde ise buyuruldu ki:
(Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) [Tirmizi, İbni Mace, Ebu Davud]

(Ümmetimin âlimleri, beni İsrail’in peygamberleri gibidir.) [İmam-ı Yâfiî, İmam-ı Rabbani, Abdülgani Nablusi, Neşr-ül-mehasin]

(Âlimlere doğal olarak olun! Şu sebeple onlar, dünya ve ahiretin ışıklarıdır.) [Deylemi]

(Âlimler olmasaydı, insanoğlu helak olurdu.) [İ. Maverdi]

(Bilmediklerinizi salih [âlim]lerden sorup öğrenin!) [Taberani]

Peki, bu kadar kıymetli olan âlimler hata ederse ne olacak? Dinimiz, onların hatasına uyanların da kurtulacağını bildirmiştir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Âlim, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevap alır.) [Buhari]

Sevab olan bir şey için mezhepsizlerin hata demesi fazlaca yanlıştır. Bu şekilde değişik ictihadlar da Allahü teâlânın bir rahmetidir. Nitekim bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetimin [âlimlerin] ihtilafı [farklı ictihadları] rahmettir.) [Beyheki, İ. Münavi, İbni Nasr, Deylemi]

İşte bu rahmetten dolayı mezhepler meydana çıkmıştır. (Bu dört hak mezhepten biri doğru öteki üçü yanlıştır) denemez; bu sebeple bir müctehid, başka müctehidin ictihadının hatalı bulunduğunu söylemesi imkansız. (Benimki doğru, seninki yanlıştır) diyemez; bu sebeple Mecelle’de (İctihad, başka ictihadla nakzedilemez kısaca bozulamaz, geçersiz hale getirilemez) buyuruluyor. (Madde 16)

Sözgelişi Hanefî ve Hanbelî’de gusülde ağzın içini yıkamak farz iken, Malikî ve Şafiî’de farz değildir. Bunun için mezhebin birine doğru, ötekine yanlış denemez. Yanlış da olsa müctehidin ictihadıyla amel eden kurtulur; bu sebeple müctehide bu yetkiyi dinimiz vermiştir. Değişik ictihadda bulunmak benzer biçimde, her müctehidin bir hadisten yargı çıkarması da farklıdır. Hatta bir müctehidin sahih söylediği bir hadis-i şerife, başka bir müctehid sahih değildir diyebilir. O sahih değildir dedi diye, o hadis uydurma olmaz. Sahih değildir diyen âlim, kendisi bu hadise gore amel edemez; fakat sahih diyen âlim de, ona tâbi olanlar da, bu hadis-i şerife gore amel eder.

Mezhepsizler ve ona uyan cahiller, bu inceliği bilmedikleri için, (Falanca âlimin kitabında uydurma hadisler vardır) diyebiliyorlar. Sözgelişi (İmam-ı Gazali’nin kitaplarında uydurma hadis çoktur) diyen mezhepsiz azca değildir.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
(Usûl-i hadis ilminde müctehid olan bir âlim, bir hadisin mevdu bulunduğunu kanıtlama edince, bu ilmin tüm âlimlerinin de, mevdu demesi lazım gelmez; bu sebeple mevdu diyen müctehid, bir hadisin sahih olması için lüzum görmüş olduğu şartları taşımayan bir hadis için, benim mezhebimin usulünün kaidelerine gore mevdudur der. Yoksa “Resulullahın sözü değildir” demek istemez. Kısaca, hadis-i şerif denilen bu sözün hadis olması, bence anlaşılmadı anlamına gelir. Bu âlime gore hadis olmaması, hakikatte hadis olmadığını göstermez.

Hadis usulü ilminin başka bir müctehidi de, hadisin doğru olması için aramış olduğu şartları bu sözde bulunca, hadistir, mevdu değildir diyebilir. Dört mezhep içinde ayrılık bulunması, sözlerinin yanlış olacağını göstermediği benzer biçimde, hadisler için de böyledir. Bu şekilde şeyler ictihad işi olduğundan, bir müctehidin mevdu demesiyle, gerçekte mevdu olması gerekmez.)

Şu halde, (Falanca âlimin kitaplarında uydurma hadis vardır) demeye yetkimiz olmadığı benzer biçimde, yetkili âlimler, müctehidler için (Âlimler de insandır, onların hataları olur) dememiz de asla caiz olmaz

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/30/hatasiz-alim-kimdir/feed/ 0 5475
Bilmemek özür olur mu? https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/30/bilmemek-ozur-olur-mu/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/30/bilmemek-ozur-olur-mu/#respond Thu, 30 May 2019 14:35:42 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5474

Sual: Yurt haricinde yaşayıp da, birkaç haramın, haram bulunduğunu asla duymadığı için, (Bu haram değil) diyen kâfir olur mu?
CEVAP
Haram bulunduğunu bilmediği için (Bu haram değildir) diyen kâfir olmaz. S. Ebediyye kitabında, (Müslümanların çoğunun bilmiş olduğu şeyleri bilmemek, öğrenmemek günah olur. İslam bilgilerinin yaygın olduğu yerde, bilgisizlik şu demek oluyor ki bilmemek özür olmaz, günah olur) deniyor. Şimdi İslam detayları oldukça yaygınsa da, bazı mevzuları Müslümanların bir çok bilmiyor. Örnek olarak kefirin, kımızın, hattâ müziğin bile haram bulunduğunu oldukca kimse bilmiyor. Bilmediği için, (Bunlar haram değildir) derse kâfir olmaz. Meşhur olan bir harama, örneğin şaraba, domuz etine helal demek sövgü olur.

Zamanımızda bilmemek özür müdür?
Sual: Zamanımızda, nerede olursa olsun, bir Müslümanın, İslâmiyetin esaslarından bazılarını bilmemesi, bu kimse için özür olur mu?

Yanıt: İslam memleketlerinde, hatta bugün için, dünyanın her yerindeki Müslümanların, inanç ve ilmihâl bilgilerini şu demek oluyor ki İslâmiyeti öğrenmesi kolay olup, lüzumlu şeyleri öğrenmemek, bilmemek özür değil, kabahat olur. Fakat, tatbikatta, yanlış yapmak, bilmeyerek yapmak özür olur. Örnek olarak, her türlü alkollü içkinin haram bulunduğunu bilmek lazımdır, bilmemek özür değil, suçtur. Fakat, içinde alkol karışık hoşafı yada ilacı ya da şerbeti, karışık bulunduğunu bilmeyerek içmek, günah olmaz. Karışık bulunduğunu bilmemesi özür olur. Domuz etinin haram bulunduğunu bilmemek özür değildir, suçtur. Koyun, sığır eti ile pişti sanarak, domuz eti ile pişmiş yemeği yiyecek ise, özür olur, affolur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/30/bilmemek-ozur-olur-mu/feed/ 0 5474
İlmi gizlemek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/30/ilmi-gizlemek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/30/ilmi-gizlemek/#respond Thu, 30 May 2019 09:34:46 +0000 Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5473

Sual: Dinî sual sorana yanıt vermemenin vebali var mıdır?
CEVAP
Evet, yanıt vermemenin vebali büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bilmiş olduğu hâlde yanıt vermeyen âlimin, Kıyamette ağzına alevden gem vurulur.) [Tirmizi]

(İlmini gizleyene, denizdeki balıktan, gökteki kuşa kadar her şey nalet eder.) [Darimi]

İlmin kıymetini bilmeyene, ilim öğretilmez. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İlmi, ehli olmayana öğretmek, onu yitirmek anlamına gelir.) [İbni Ebi Şeybe]

(İlmi layık olmayana öğreten, domuzun boynuna cevher takana benzer.) [İ. Mace]

(Aklın almayacağı şeyi söylemek, fitne olur.) [İbni Asakir]

Hazret-i Ali, göğsünü işaret edip, (Burada yeteri kadar data vardır. Sadece bunu taşıyabilecek biri olsa, hepsini ona anlatırım) buyurdu. Biri, sualine yanıt vermeyen âlime dedi ki:
– Sen, (İlmini gizleyene alevden gem vurulur) hadis-i şerifini bilmiyor musun?
– Eğer sözümü idrak edebilecek birine söylemezsem, o vakit bana gem vurulur.

Kur’an-ı kerimde, (Sefihlere, akılsızlara malınızı vermeyin) buyuruluyor. Mal verilmezse, ilim asla verilmez. Ona ilim vermek fitneye sebep olur. (İhya)

Gereksiz sual soranlara da yanıt verilmez.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/05/30/ilmi-gizlemek/feed/ 0 5473