Dini Sohbet – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Wed, 07 Mar 2018 04:58:29 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.9 110917297 Müslüman Olmak https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/07/musluman-olmak/ https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/07/musluman-olmak/#respond Wed, 07 Mar 2018 04:58:29 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2705 Müslüman olmak dünyalar eder, su olup aşkın selinde akmaya benzer

Müslüman olmak şafak gibi gökyüzünde doğmaya benzer

Terimsel olarak Kelime-i Şehadet getiren herkese Müslümandiyoruz. ‘Ben müslümanım’ diyen kimseye de açıkça Hakk’ı inkar etmediği sürece bir söz söylemeye ne hakkımız ne de haddimiz vardır. Lakin benim burada değinmek istediğim husus; müslüman olduğumuzu iddia eden kişiler olarak gerekli bedelleri ödüyor muyuz? Bize emredildiği gibi, olması gerektiği gibi, üzerimize düşen sorumlulukları biliyor muyuz? Bu sorumluluk bilinciyle yaşıyor muyuz? İddia edenler diyorum çünkü ‘müslümanım’ demek büyük bir iddiadır, ispat gerekir. Allah bu iddiamızın doğruluğunu, yansımalarını, gerekliliklerini üzerimizde görmek ister. Dünya bu yüzden yaratılmamış mıdır? Ne diyor Rabbimiz; “İnsanlar, ‘Biz inanıyoruz!’ demekle hiç imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” *

 

Öyleyse;

           Müslümanım demek büyük bir iddiadır!

          Müslüman olmak ciddi bir imtihandır!

 

Peki biz bu imtihanın neresindeyiz? Bu imtihanda kaybedenlerden mi yoksa kazananlardan mı olacağız?

 

Birilerine göre iman kalpte hapsolmuş.. Ara sıra ibadethanelerde özgür kalmasında bir sakınca bulunmayan, kendi dahil kimsenin hayatında söz hakkı olmayan, dünya zevklerinden de mahrum bırakılmayan bir iman! Bu öyle bir iman ki; kendine benzemeyenin açığa çıkmasını hazmedemeyen, yaşanmasına ise asla müsade etmeyen bir iman…!

 

Birilerine göre ise iman etmek bir yaşama biçimi..Evet onun yeri kalptir, ancak kalpte hapsedilerek değil, kalpten başlayarak bütün bir bedeni düzelterek ve akabinde bir hayat sistemi olarak karşımıza çıkarak, basamak basamak bizi ait olduğumuz yere götürecek bir iman…

 

Herkes iman ettiği gibi yaşayacaksa, inandığı değerler üzerine bir hayat inşa edecekse, kimse kimseye dokunmayacaksa sorun da çıkmayacaktır! Ama bir yerlerde hep bir sorun varsa, hep bir eksiklik varsa, hep bir mağduriyet varsa durup bir düşünelim: Neden? Ya biz imanımızı birilerinin istediği şekilde kalplerimize hapsettik, ya da hapsetmediğimizi sanarak kendimizi avuttuk..’La ilahe illallah’ dedik, oturduk…’La ilahe illallah’ dedik vicdanımızı rahatlattık… Öyle ya biz müslümandık! Halbuki böyle mi yapmıştı İbrahim (as)? Bedellerin en ağırını ödemeye hazır değil miydi inandığı gibi yaşamak için.. Ateşe atıldı, hazırdı… Oğlunu kurban edecekti, hazırdı…Çünkü müslümandı İbrahim Peygamber..Çünkü iman etmişti.. Ötesine gerek yoktu.. Şimdi dönüp bir de kendimize bakalım; layıkıyla iman ettik mi? İmanımızın hakkını verebildik mi? Allah için ne yaptık? Geriye dönüp baktığımızda elimizde ne var? Kaç günü O’nun istediği gibi yaşadık? Kaç kişiye O’nu anlattık? O bilinsin, duyulsun diye kaç adım attık? İş korkusu, aş korkusu düşünmeden kaçımız direndi? Kaçımız sadece O’nun dini üstün olsun diye mücadele etti? Kaçımız ensar-muhacir kardeşliğini öğrendi? Adaleti kaçımız savundu?

Kalplere hapsedilen imanın, cesaretimizle birlikte onurumuzu da kelepçelediğini ne zaman fark edeceğiz? Bizden neler götürdüğünü görmüyor muyuz? Harekete geçmek için NEYİ BEKLİYORUZ?

(İnandığı dava için bedel ödemekten korkmayan, kaçmayan bütün Müslüman kardeşlerime ithaf ediyorum..)

 * Ankebut Suresi: 2.ayet..

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/07/musluman-olmak/feed/ 0 2705
Sefer ve Yürüyüş Halinda Olmak https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/07/sefer-ve-yuruyus-halinda-olmak/ https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/07/sefer-ve-yuruyus-halinda-olmak/#respond Tue, 06 Mar 2018 23:50:01 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2683 Eşsiz Önderimiz, Rehberimiz Rasülullah ise eğer,

Boyundan büyük işlere kalkışmak durumundayız, sahabeler öyle yapmışlardı çünkü.

 

Cennete geç kalmaktan endişe edenlerden olabilmek,

Cehenneme düçar olmaktan sakınmak,

Allah müminlere koşun derken biz nasıl olurda uyuşuk uyuşuk oturabilir, yatabilir ve uyuyabiliriz? Nasıl Bekleriz?

 

Kur’an’ın çağrısı yüreklerimizde yer etmedi mi?

 

Oturanlar, yatıp uyuyanlar, sürünenler ve yürüyenler, koşan, caymayan vazgeçmeyenlerle bir olurlar mı hiç?

 

Gerek ağır gerekse hafif, güçlü yada zayıf, genç yada yaşlı, zengin yada fakir sefer halinde olmak. Sefer ekseninde, yolda, yürüyüş bilincinde olmak, teslim olduğumuz Allah’a kulluğumuzun gereğidir.

 

Hayat seyrü sefer halinde olmak içindir Yan gelip yatmak için değil.

 

Her ne pahasına olursa olsun, yürüyüşün sürmesi lazımdır.

 

İlahi rızaya ancak yürüyenler ulaşabileceklerdir.

 

Yerinde sayanlarınsa yürüyenlerden daha çok gürültü çıkaracakları bilinen gerçeklerdendir.

 

Rasulün çizdiği yolda, Kur’an’ın etrafında canı pahasın ölümüne, kenetlenip söz vererek ve bey’atlaşarak, kılıç sallamak veya tetik düşürmek suretiyle hedefe varmak için çırpınanlar ve düşmana hedef olmaktan çekinmeyenler; hep mücadele bilincini diri tutan direniş erleri olmuştur.

 

Fetih ve Şehadet bilinci, Ahde sadakat göstermek hep yürüyenlerin, ayaktakilerin, kıyam erlerinin meziyetleridir. (33 Ahzab 23), (48 Fetih 17,18,19)

 

Hareketsizlik; hantallık, kokuşma, çürüme, değersizlik, fitne, nifak, bölünme, izzetsizlik  ancak; hareketle, iş ve duruşla, salih amelle, giderilebilir, alt edilip dönüştürülebilir. İzzet ve Şerefe sadece bu şekilde ulaşılabilir.

 

Hak Batıla galebe çalacaksa eğer, bu Allah’ın Ordusu Cündullah ile Allah’ın Hizbi Hizbullah ile Allahın İpi Hablullah ile Allahın Boyası Sıbğatullah ile mümkün olacaktır.

 

“Ya eyyühel Müddesir”, “Ya eyyühel müzzemmil” uyarıları, yatanlar, oturanlar için değil ancak, yürüyüş ve sefer bilincindeki direniş erlerinin omuzlarına bir yük yüklemektedir.

 

Bizler, bir ömür kalkıp uyaran, yürüyen, koşan bir nebî’nin ümmeti isek eğer; oturduğu yerden ahkâm kesen, yan gelip yatan, elverişli zaman ve fırsatları kollayan asalak takipçileri olamayız, olmamalıyız. Her an hareket halinde ve uyanık olmalı, sürekli seyrü sefer halinde koşturmalı, içe kapananlardan olmamalıyız.

 

Gündeme takılmadan ama gündemi atlamadan..

 

Zillete değil İzzete talip olmak imanın gereğidir..

 

Rasülullah’ı ananlardan değil, anlayan ve yaşayan yaşatanlardan olmalıyız.

 

O’nda bizim için güzel örnekler vardır (Direniş ve mücadele eksenli bir hayatın örnekleri)

 

Sözünü etmek ve yaşamak, birbirinden çok farklı şeylerdir.

 

Hz Peygamber; kendisinden sonra, kendisi gibi bir hayatı aynı samimiyet ve sorumluluk misyonuyla yaşamamıza rehberlik etmesi için gönderilmiş bir ilahî armağan idi.

 

Ya Hüseynî bir direniş kuşanmakla kıyama durarak Hüseyince bir iş yapacak, ya da Zeynebî bir mesajı çağa taşıyabilmek için Zeynepçe bir feryadı / haykırışı yüklenip yükselteceğiz.

 

Muvahhidler için bunların dışında üçüncü bir yol asla yoktur ve hiç bir zaman da olmayacaktır.

 

Hedef belirleyerek, İstikamet üzere, Hareket edilecek, Bir Yürüyüşe koyularak, Yüreklice, Salih ameller bizleri bekliyor…

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/07/sefer-ve-yuruyus-halinda-olmak/feed/ 0 2683
İslâm Kiminle ve Nasıl Gelecek ! https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/07/islam-kiminle-ve-nasil-gelecek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/07/islam-kiminle-ve-nasil-gelecek/#respond Tue, 06 Mar 2018 23:46:13 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2681 Bizler; sorumluluk bilincini kuşanarak birer umut ışığı olmakla, umudu diri tutmakla, müslümanca şahitliklerimizle, tavizsiz kulluk duruşumuzla hayata mü’mince maya çalarak çevremize ve bizden sonra gelecek nesillere kalıcı ufuklar açmakla, Peygamberlerin bıraktıkları Tevhidî-Siyasî mücadele mirasını adım adım takip etmekle, zamanımız için mü’mince ve özgün projeler üretmekle, hep birlikte tavizsiz, uzlaşmasız, İnkılâbî, Nebevî yol ve yürüyüşlere çıkmakla emrolunmuş, mücadele bilincini canlı tutabildiğimiz ölçüde hür ve bağımsız kalabilen muvahhidler olmakla mükellef imanlı kişileriz. Bu yüzden Tevhidî imanlarımız bizlere, siyasi duruş ve mücadele bilincini getirip/gerektirmektedir.

 

Vatandaşlık ile kulluğu birbirine karıştırmayan, devletin, kişilerin, kurumların değil sadece Allah(cc)’ın kulu olan, devlet’ten, yasalardan, yasaklardan değil sadece Rabb’inden korkan, gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemeyen, suç işlemekten değil, günaha düşmekten çekinen, yasaklarla değil, haramlarla kendisine çekidüzen veren, hapishanelerden değil, Cehennemden ürküp çekinen, yasallıktan değil, meşruluktan beslenen bir müslümanlıktır bizlerden istenen!

 

Rabbimizin bizlerden yürümemizi istediği yol bellidir. Allah(cc)’tan başka İlah, Rabb, Otorite, Yaratan, Yaşatan ve Yöneten tanımamak, batıl ve şirk düzenlerini, tüm tağuti zulüm otoritelerini reddedip yalnızca Allah(cc)’ın hükümranlığına boyun eğen bir azim ve iradeyi kararlılıkla ortaya koymak, statükoya ve zalimlere asla meyletmemek, Allah(cc)’ın emirlerini/vahyin sınırlarını hiçbir şart altında eğip bükmemek, batıl ve şirkin değersizlik ve sembollerine karşı hiçbir zaman hoşgörülü ve hürmetli olmamak, Hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmemek, izzet ve şerefi hiçbir zaman asî zalim ve tağutların yanında aramayıp sadece Allah(cc)’ın, Rasulü’nün ve Müminlerin yanında aramak, öğütle, hikmetle sabırla ve yumuşak davranıp, merhameti, şefkati, kardeşlik ve kuşatıcılığı asla elden bırakmamak, zalimle mazlumu, haklıyla haksızı basiret ve ferasetle birbirinden ayırmak, insanları müslümanlıkla şereflenip kurtulmaları için İslâm’a güzellikle davet etmek… 

 

Şimdi kendi halimize ve etrafımıza mümkünse bir projektör tutarak biraz özeleştiri yapalım lütfen.

 

Acaba; Tasavvuf Müslümanlara ne getirmiştir diye hiç düşünmeden ‘Şeyh-Mürid Sistemi’ ve ‘Velî Kültü’ne sarılsak, erkeklerimiz ve kadınlarımız belirli giysileri giysek, uygun olan her mekâna bir külliye açıp insanları oraya davet etsek, ‘Hatemül-Evliya’ hûrafesine inanıp ‘Yazdırılma’ ucubeliğine bel bağlasak, Efendi hazretleriyle Rabıtamızı sağlam kursak, İslâm ve Hz. Peygamber(sav)’in eşsiz örnekliğine rağmen Tasavvufî bir Terminoloji oluşturup kendine özgü bir Velî ve Evliyâ kavramına kavuşsak, adabına uygun olarak Tevbe verip Virdimizi alsak, insanları kıymeti kendinden menkul kerametlere, Velîler(!)in, Gavs ve Kutupların ‘Kainatta Tasarrufu’ Şirk ve Hûrafelerini içeren sohbetlerimize davet etsek, Kur’an Âyetlerini meâllendirirken bile (utanıp sıkılmadan) mezhepten dem vurarak bir tür ‘Resmî-Millî Türk İslamcılığı’ yapıp kendi “Ehli Sünnet vel Cemaat” tanımımıza adeta ‘Din’ gibi sıkı sıkıya sarılsak, Kur’an’a uygun olup olmadığına bakmadan ballandıra ballandıra ‘Vahdet-i Vücud’ hikâyeleri anlatsak, Şeyhimizden izinsiz nafile namaz kılmayıp tespih dahi çekmesek, Kur’an-ı Kerîm bile okumasak, Kur’an’ın manasını gönlümüzle de olsa mülahaza edip düşünmekten sakınsak…..

 

 

Sorunlarımızı çözerek, Kulluk görevlerimizi yerine getirmiş, Rasûlüllah(sav)’in mübarek izini takip etmiş, Allah(cc)’ın dinine yardım ve hizmet ederek Rabbimizi razı etmiş olur muyuz sizce?

 

 

Acaba diyorum; daima yanı başımızda olan, aynı geçmişi, dili ve kültürü paylaştığımız, hizmet ve çalışmalarda refikimiz olması gereken, diğer yapı ve cemaatlere mensup komşu, arkadaş, akraba ve kardeşlerimiz dururlarken yeryüzündeki her ülkenin her karış toprağına “Barış Elçileri”mizle ulaşıp oralarda insanların Türkçe öğrenebilecekleri ilke ve misyon öncelikli değil dünyevî/maddi başarıya endeksli özel okullar/kolejler açıp, birçok kişiye ulaşarak “Dünyaya Açılan Barış Köprüleri” sayesinde Türkçe şarkılar ve türküler ezberletsek, teslis inançlarına, İncil tahrifatına ve Kur’an gerçeğine rağmen Ehl-i Kitabı Cennet’e layık görsek, her sokak ve köşe başında “Işık Evleri” açıp “Abiler” ve “Ablalar” zincirini ölümsüzleştirsek, “Dil Olimpiyatları”nı yedi düvele pazarlasak, ulaşabildiğimiz herkese “Kırık Testi”den içirip, “Kırık Mızrap”tan dinleterek Zamanının Bedîi’yle tanıştırsak, “Risaleler”i bildiğimiz bütün dünya dillerine çevirip hatmettirsek ve ezberletsek, kıtalar arası, deniz aşırı, okyanus ötesi ölçeğinde çalışarak Dinler(!), Medeniyetler ve Kültürler arasında din ve inanç diyaloğuna geçsek, “Türk Günü” ve “Yürüyüşleri” “Hoşgörü Sempozyumları” düzenleyerek, “Sır Kapıları”nı “Şubat Soğuğu”nda bile aralasak, Ergenekon’u ve Ergenekoncuları bulundukları her yerden deşifre ve tasfiye ederek onların yerine, Papa ve Vatikan’ın razı olacağı, Sam Amca’nın da destekleyecekleri, İran ve Filistin gibi bazı yaramaz ülkelerin, Hamas ve Hizbullah gibi terör(!) örgütlerinin temsil ettikleri yanlış İslâm anlayışlarının önüne geçebilecek, alfabe birliğimizi sağlayacak anlaşma, uzlaşma ve tavize açık, Amerikancı hizmet ve organizasyonlar ihdas etsek, bir zaman önce büyük bir kırılmaya yol açan Başörtüsünün fürüattan, aslî unsurlardan olmayan, tâli/ikinci dereceden bir konu olduğu beyanatını faş etmekle yetinmeyip, yakın zamanda da İHH’nın Filistin-Gazze’ye Mavi Marmara ile yardım götürme girişimi sırasında gemideki gönüllülerden bazılarının Şehid edilmesi ve bazılarının yaralanması dolayısıyla, tüm dünyadaki vicdan sahibi milyonların gözünün içine bakarak ve hayırseverlerin gönlünü kırıp onları inciterek, İşgalci, Terörist İsrail Çetesini, Gazze-Filistin’e insani yardım götürmek için bile kendisinden izin ve onay alınacak “Meşru Otorite” olarak görsek ve böyle bir otoriteye(!) itaatı ve uymayı sanki çok matah bir şey sanıp, Peygamberimiz Hz. Muhammed(sav)’in Mekke otoritesiyle mücadele ve savaşını, Hz. Musa(as)’ın Firavun’un otoritesine baş kaldırmasını, Hz. İbrahim(as)’ın Nemrut’un zalim otoritesine itirazını, Hz. Hüseyin(as)’ın Kerbelâ’da başını vermesini, Malcolm X’in vücudunun kurşunlarla delik deşik olmasını, Köle Spartaküs’ün baldırı çıplaklarla ayaklandığı için çarmıha gerilmesini, Ebuzer’in, İskilipli Muhammed Atıf’ların, Şeyh Said’lerin, İmam-ı Âzam Ebû Hanife’lerin kendi zamanlarının zalim otoritelerine karşı mü’mince-muvahhidce ve tavizsiz olarak sürdürdükleri İslâmî mücadelelerini ve onurlu direnişlerini ve son olarak “Saçlarım kadar başım olsa…..” diyen Said Nursi’yi de adeta görmezlikten gelip bize düşen her halükârda “otoriteye uyummuş” gibi ve başka bir yola sapmamız Rabbimiz tarafından uygun görülmemiş gibi davranmış olsak….

 

 

Sorunlarımızı çözerek, Kulluk görevlerimizi yerine getirmiş, Rasûlüllah(sav)’in mübarek izini takip etmiş, Allah(cc)’ın dinine yardım ve hizmet ederek Rabbimizi razı etmiş olur muyuz sizce?

 

 

Kur’an alfabesinin çok iyi öğretildiği fakat ruh ve manasının ihmal edildiği, Tilavet, Tevcid ve Kıraatin önemsendiği kadar Tertilin önemsenmediği, ahlâk ve kimlik yerine itaat ve disiplinin ikame edildiği, Kur’anî doğrultuda İslâmî-Siyasi-Tevhidî kulluk bilinci oluşturmaktan daha çok hikâye, menkîbe, hatim, gelenek ve kültürüne hizmet eden anlayış ve düşüncelerle, sadece Türkiye’yi değil Dünyanın dört bir tarafını saran görkemli öğrenci yurtları ve hizmet binaları inşa etsek, devasa bir organizasyona ve onun paralelinde bir ekonomik güce sahip olsak, kapı kapı dolaşarak öğrencilerimiz ve yapacağımız çalışmalar için herkesten yardım ve katkı almaya çalışsak, iktidar ve statükonun dümen suyunda hareket etsek, dinin toplumsal ve siyasi var oluş boyutuna yönelik Peygamberî örnekliklerden uzaklaşarak hitap ettiğimiz ve tasarrufumuz altında bulunan kitlenin politik tercihlerini mevcut iktidarların çıkarlarıyla örtüştürüp iş başındaki yönetim ve konjonktürün gölgesinde serinlesek…….

 

 

Sorunlarımızı çözerek, Kulluk görevlerimizi yerine getirmiş, Rasûlüllah(sav)’in mübarek izini takip etmiş, Allah(cc)’ın dinine yardım ve hizmet ederek Rabbimizi razı etmiş olur muyuz sizce?

 

 

Bu din ‘armut piş ağzıma düş’ kolaycılığını reddeder. Kurtarıcılar beklemenin miladı çoktan dolmuştur. İnsan için kendi çalışıp kazandığı, alın teri ile elde ettiği, emek ve gayretlerinin sonucunda ele geçecek olan karşılıktan başka bir yol veya bedavacılık asla yoktur. Biz önce kurtarıcılardan ve kurtarıcı bekleme gafletinden kurtaralım kendimizi. Hokus pokusla, keramet ve himmetle, okuyup üfleyerek, olağanüstü güç ve donanımlarla yapılabilecek en küçük bir iş yoktur. Allah(cc)’ın hiçbir peygamberi böyle bir yolda yürümemiş veya bize böyle bir miras bırakmamıştır ki bizler bunu yapması için mehdî’yi bekleyelim. Allahû alem insan suretinde bir mehdî yoktur, gelmemiştir ve gelmeyecektir de. Belki de olsa olsa insanlığa gönderilen en kâmil dinin kitabı olan Kur’an ancak mehdî olabilir. İnsanları kurtaracak, aydınlatarak yol gösterecek, hayırlara sevk edecek tek kaynak Allah(cc)’ın kitabı Kur’an’dır, Rasülullah(sav)’ın bıraktığı sahih sünnettir. Mehdi beklemek boşunadır, kolaycılıktır, bedavacılıktır, sapma ve yanlıştır.

 

 

Acaba laikçi anayasa referanslı devlet anlayışlarıyla, paranın dini imanı olmadığını belirterek, dine dayalı bir anayasa veya yönetim istemediğimizi açıkça söylesek, herkesten daha çok demokrasiye öykünerek, Müslüman açılımı dışında neredeyse ve hemen hemen akla gelen her konuda açılım yaparak, Allah(cc)’ın emir ve yasaklarına, helâl ve haramlarına rağmen başkaca emir ve yasaklar, helâl ve haramlar, kırmızı çizgiler ihdas edip kanunlar çıkaran-çıkarmaya talip, küresel güçlerin bölgesel çıkar ve siyasi manevralarıyla desteklediği kimi siyasi organizasyonlarla; Seküler, liberal, pragmatist, modernist, dünyevî, bireysel aşı ve sakinleştiriciler veren, tabutu unutup seçim sandığına hizmet ederek demokrasiyi yücelten, beklentileri ‘oy’a tahvil eden politik yaklaşımlarla bölgede ve dünyada Müslümanlar için model ülke(!) olma yolunda ilerleyip insanların umut ve beklentilerini, mazluma destek veren saf ve temiz duygularını kullanıp, hizmet ve iktidar hırsıyla tüketsek….

 

Sorunlarımızı çözerek, Kulluk görevlerimizi yerine getirmiş, Rasûlüllah(sav)’in mübarek izini takip etmiş, Allah(cc)’ın dinine yardım ve hizmet ederek Rabbimizi razı etmiş olur muyuz sizce?

 

Sır kapılı, çok boyutlu, kollamalı, Türkiye’li, ulusçu dizileri izleyip, birbirinden basit ve cıvık gayri ahlâkî eğlence ve magazin programlarıyla vakit öldürsek, Facebook’ta paylaştıklarımızla, msn’de yazıştıklarımızla sonuçta cihad yerine chat yaparak, okumak yerine seyredip bakarak, öğrenip yararlanmak yerine vakit öldürerek, destek ve katkımız olsun ve aynı zamanda tarafımız belli olsun diye kimi gazete ve dergileri alsak, satsak, tanıtıp pazarlasak, insanlara ulaşılmasında aracı olsak, İslâmîliğinin ne olduğu ve boyutları tartışılabilecek kimi Radyolardan ilâhiler(!) ve İslâmî müzikler dinlesek, o eksendeki Radyo programlarının abonesi olsak, dünyaya oradan verilen gözlüklerle baksak, akreditedir diye bazı basın yayın organlarını protesto ederken kendi medyamız veya yandaşımız diyerek farklı bir yayın gurubuna pozitif ayırımcılık uygulasak ….

 

Sorunlarımızı çözerek, Kulluk görevlerimizi yerine getirmiş, Rasûlüllah(sav)’in mübarek izini takip etmiş, Allah(cc)’ın dinine yardım ve hizmet ederek Rabbimizi razı etmiş olur muyuz sizce?

 

Acaba; araçlarımızı amaçlaştıran ve toplumu kulluk ekseninde dönüştürücü, inkılâbî, tebdil, tağyir içerikli ihlaslı çaba ve gayretler olmaktan ve Salih amel olarak tanımlanmaktan bir hayli uzak, yumuşak, sisteme koltuk değneği olan, daha çok Kızılay-Yeşilay benzeri yardım içerikli gündemler ve hedefler edinip bu yönde uğraşılar organize eden, sistemi ve sistemin kimi kurumlarını bir şekilde benimseyip içselleştirerek, dava adamı kimliği aşılamaktan uzak müsüman(!), İslâmcı(!) STK’larla, Dernek, Vakıf benzeri hizmet ve organizasyonlarla, gece gündüz demeyip canla başla uğraşsak…..

 

Sorunlarımızı çözerek, Kulluk görevlerimizi yerine getirmiş, Rasûlüllah(sav)’in mübarek izini takip etmiş, Allah(cc)’ın dinine yardım ve hizmet ederek Rabbimizi razı etmiş olur muyuz sizce?

 

Din adamı sınıfını ısrarla oluşturan, ayrıcalıklı statü ve misyona sahip, devasa bütçesiyle tüm yurtta ve dış temsilciliklerdeki örgütlü yapısıyla, resmi-milli-türk din anlayışının, sistemi kutsayıp tahkim eden vaaz ve hutbeleriyle, Kur’an İslâm’ının, Tevhidî misyon ve Nebevî temsiliyetin önündeki en büyük engel ve en devletçi, en statükocu yapı ve kurum olan Diyanet’le Allah(cc)’ın dinini devlet eliyle kontrol altında tutsak ve bu dinin sahtesi/dublörü olan ‘Amerikancı-Ilımlı İslâm’ı piyasaya sürme ve temsil etme görevini büyük bir titizlik ve gururla yerine getirsek…..

 

Sorunlarımızı çözerek, Kulluk görevlerimizi yerine getirmiş, Rasûlüllah(sav)’in mübarek izini takip etmiş, Allah(cc)’ın dinine yardım ve hizmet ederek Rabbimizi razı etmiş olur muyuz sizce?

 

Yıllardır okuyor, okuyor ve hala okuyoruz. Biraz da konuşuyor, hatta çok konuşuyoruz. İslâmî çalışma yaptığımızı zannederek kendimizi avutuyor, vaktimizi öldürüyoruz. İslâm’ın anti tez değil tez, teori değil pratik, ideoloji veya doktrin değil komple bir hayat nizamı ve yaşayış şekli olduğunu doyurucu ve kapsamlı bir şekilde ve bütün gerçekliğiyle bir türlü örnekleyip ortaya koyamıyoruz.

 

Haftada birkaç gün devam ettiğimiz, İslami hareket bilinci ve mücadele mantığı açısından bakıldığında pek de fonksiyonel ve inşa edici olmayan, çaylı-pastalı ders ve çalışmalarla mı bu memlekete İslam gelecek ve yaralarımızı saracak, umduklarımızı karşılayacak sanki? Adet yerini bulsun veya dostlar iş başında görsünler kabilinden stratejisi ve metodu belli olmayan, hedef ve istikametten kazandırmaktan ve Nebevî temsilden uzak, Mekke’lerimizi Medine’leştirebilecek içerik ve müfredatı maalesef olmayan, duygusal ve gelenek haline getirilmiş iyi niyetli oyalanmalarla, değil yarınlarımızı inşa etmek hiçbir yere varılamayacağı, hiçbir sorunun üstesinden gelinemeyeceği açıkça ortadadır.

 

Evlerimizde veya işyerlerimizde kapıya gelene lütfedip üç/beş kuruş veriyoruz diye, bireysel olarak ibadetlerimizi yapıyoruz diye, ferdi olarak paçamızı kurtardık diye mi İslam gelecek bu memlekete?

 

Böyle olursa sorunlarımızı çözmüş, Kulluk görevlerimizi yerine getirmiş, Rasûlüllah(sav)’in mübarek izini takip etmiş, Allah(cc)’ın dinine yardım ve hizmet ederek Rabbimizi razı etmiş olur muyuz sizce?

 

Elbette ki, hayır.

 

Öncelikle, Allah(cc)’ın Dinini siyasi otoritelerden ve beşeri ideoloji ürünü azgın, zalim, tağutî sulta ve rejimlerin tahakkümünden kurtarmak Tevhidî, muvahhid, inkılâbî duruşa sahip Müslümanların boynunun borcudur.

 

Bizler; hem bir ağaç gibi tek başına ve kendi ayaklarımız üzerinde durmak, hem de bir orman gibi kardeşçe ve birlikte var olabilmeyi başarmak zorundayız ve bunu başaracağız inşaAllah!1

 

Bizler; Allah(cc)’a hamd olsun ki, zulüm iktidarlarının karşısında asla eğilmeyen Peygamberlerin, Şehidlerin ve hidayet imamlarının mirasçıları ve takipçileriyiz! 2

 

Bizler; direnişi, mücadelesi, cihadı, şehadeti olmayan, inanç ve imanı uğrunda herhangi bir bedel ödemeyi öngörmeyen İslam anlayışlarının Peygamberî, Kur’anî ve İlahî olmadığını ve tam tersine İşbirlikçi, Amerikancı olduğunu biliyor ve bu yüzden; İnancımızda Tevhid, Yürüyüşümüzde İstikrar ve İstikamet, Amelimizde İhlas, Ahlâkımızda İhsan, kulluk ve Duruşumuzda Vakar için, İzzet ve Şerefimiz için baş kaldırıyor ve zulüm sistemlerine asla boyun eğmeyeceğimize, onlara asla itaat etmeyeceğimize, tüm tağuti otorite ve egemen güçleri, tüm izimleri ve cahilî gelenekleri reddedeceğimizi ‘Lâ’ bilincimiz gereği peşinen bildiriyoruz!

 

Bizler; Allah(cc)’ın dinine yardım eden, İslâmi/Tevhidî kimliği kuşanarak müslümanca bir hayat için canını dişine takabilecek, gözünü budaktan sözünü dudaktan esirgemeyen müslüman, muvahhid ve mücahidler olmak, Allah(cc)’ı birlemek ve Allah(cc) için birleşmekle mükellefken, zalimleri, fasıkları, kâfirleri, tağutları ve düzenlerini asla meşrulaştıramaz, zavallı insanları bu sistemlere entegre edemez, onun oyun ve oyuncağı yapamaz, demokratlaşamaz, kimseyi tasavvuf, hoşgörü, ‘Ilımlı İslâm’ veya demokrasi minderlerine, sistem içi oyunlara, araçlara davet edemez, kimliğimizi sulandıramaz, kimlik değerlerimizden taviz veremez, kavramlarımızın içini boşaltamaz, Din’e dair iskonto ve ilaveler yapamaz, yıkmakla emrolunduğumuz beşerî/tağutî sistemlerin destekçisi, koltuk değneği olamaz, reddetmemiz gereken tavizci/uzlaşmacı elleri öpemez, onları kendi ellerimizle besleyemez, İslâm’a ve Kur’an’a göre temelden inşa etmekle sorumlu olduğumuz, ifsat olmuş yapıların restorasyonuna, rehabilitasyonuna, iyileştirilmesine, makyajlanmasına, tedavi edilerek ömrünün uzatılmasına; iman iddiasında ve Tevhidî bilinçte olduğumuz sürece, asla ve hiçbir şart altında, bizlere neler vaâd edilirse edilsin, bizleri neyle korkuturlarsa korkutsunlar, nasıl tehdit ederlerse etsinler, altın tepsilerde bile olsa cömertçe önümüze konan ayrıcalık, imkân ve fırsatların hiç birisine dönüp bakmayacağız. 3

 

Tasavvuf, Hoşgörü, Ilımlı İslâm veya Demokrasi gibi inanışlardan ve beşeri düzenlerin her türlü saptırma ve ayartıcılığından uzak, Birbirimizle istişare ve Murakabe ederek, himaye ve nusreti sadece Rabbimiz olan Allah(cc)’tan bekleyerek, Sahih akide ve Salih amel düsturuyla, davetçi sorumluluğunda, Cihad özleminde, zamanımızın Erkam mekteplerinde yetişerek, atalet, kendiliğindencilik ve plansızlığa kapılmadan, her zaman ve her şartta Tevhid ve İhlası önceleyerek, hayata hep İslâmî Mücadele bilinç ve perspektifinden bakarak, hükümet veya devletin değil İslâmî Davanın ve Tevhidî Davetin öncelendiği, Kur’an merkezli, Sünnet ekseninde, Mezhepçiliğe ve Mezhepsizliğe pirim vermeyen, Şûra ve istişare ile, Tevhidî -İnkılâbî bir çizgiyle, İlmin ve Evrensel İslamî Hukuk’un referanslarıyla, Küresel ölçekte ve yerel gerçeklikte bir hareket ve oluşum içinde Vahyi gündemleştirebilmeyi, Gündemi Kur’an’la belirlemeyi, Lokal çalışmalar yerine Ümmet’i kucaklamaya yönelik adımlar atabilmeyi, Bölgesel, Coğrafî, Irkî engelleri aşarak İman ve İzzeti kuşanmayı ve vahyin yaşayan şahitleri olabilmeyi istiyor ve bunun için çalışıyoruz!

 

Rejimin tanrılaştırılmasını veya tanrılık taslamasını reddettiğimizi ve Resmi İdeoloji İlahı’na inanmadığımızı, Devlet-Hükümet dâhil hiçbir kurum ve gücün, nasıl düşüneceğimizi, neye ve ne kadar inanacağımızı, nasıl bir hayat yaşayacağımızı, nasıl giyineceğimizi ve çocuklarımızı nasıl bir eğitime tabi tutacağımızı belirleme yetkisinin olmadığını ve böyle bir zulme asla razı olmayacağımızı, Kendimize ve çocuklarımıza ideoloji ya da din dayatılmasını asla kabul etmeyeceğimizi ilân ediyoruz.

 

İsterlerse bizim hepimizi, çoluk-çocuk, kadın-erkek, genç-yaşlı demeden, teker teker fişlesinler, dosyalara, klasörlere, sicillerimize, özlüğümüze işlesinler fark etmez. 

 

Bizler; Hz. Peygamber gibi Tevhidî bir mücadele vermekle, Zulüm, Küfür, İsyan, Tuğyan ve Şirke karşı Kur’an’la büyük bir mücadele verip direniş göstermekle, her zaman ve her yerde ve her şart altında sürekli bir kimlik ve iman savunması vermekle mükellefiz. İzzet ve şeref, İslâm ve müslümanlardan yana tavır almakta, Allah(cc) ve Rasülünün yanındadır. O yüzden Müslümanlık bizim üzerimizde bir an önce dilden hale, söylemden eyleme geçip, salih amele dönüşmek zorundadır. 4

 

 

**************

 

Karşımızdaki örgütlü, resmi otorite zulüm ve adaletsizliğe, isyan ve tuğyana karşı örgütlü mücadeleyle karşı koymak nasıl şartsa; örgütlü birliktelikler için de öncelikle sistem dışı/karşıtı tevhidî muhalif duruş şarttır.

 

Muvahhid insanların oluşturduğu bütün tevhidî öbek, gurup, yapı ve oluşumların kardeşlik şuuruyla karşılıklı anlayış, kucaklaşma, görüşme, dayanışma ve sonuçta birbirleriyle davâ eksenli güç birliğine gitmesi mücadele ve kulluğun olmazsa olmaz şartıdır.5

 

İslam gelecekse, Allah(cca)’ın dini, Rasülüllah(sav)’ın sünneti, Müslüman olmanın onuru, izzeti ve şerefi eğer şu topraklarda hayat bulacaksa buna ancak ve ancak Tevhidî-Siyasi basiret ve firaset sahibi gayretli ve muvahhid Müslümanlar vesile olup zemin hazırlayacakladır. Ufukta tek bir alternatif görülürken ve sadece bir atımlık barutumuz varken çok dikkatli olmak zorundayız. Bizleri uzlaşması, tavizi, ilavesi veya iskontosu olmayan, Kur’an İslam’ının yaşadığımız coğrafyalarda yerleşip kök salması veya meyveye durması için bizlere çok iş düşmekte ve her birimizi ertelenemez, vazgeçilip devredilemez sorumluluklar beklemektedir. 

 

Sözde değil özde Müslüman olanlara, gözünü budaktan, sözünü dudaktan sakınmayanlara bu yolda muhtemel veya müstakbel her türlü bedeli gerektiğinde ve severek ödemeye hazır olan, herhangi bir şekilde baskı, dayatma, zor, şiddet, silah içermeyen gönüllü, tevhidî bir değişimden yana emek ve çaba harcayanlara Rabbimiz nusretini, zafer ve güvenliği vaad ediyor. 6

 

Tevhidî kimliğe ve inkılâbî düşünceye bağlı, sistem dışı/karşıtı, anti demokrat, muhalif duruş sahipleri olarak hem yaşanılan şu günde ayakta kalıp gerilememek, yozlaşıp gücünü ve enerjisini kaybetmemek adına, hem de dinimizi yarınlara ve bizlerden sonra arkamızdan gelecek olan genç nesillere ulaştırıp yaşanan bir değer olarak ve bütün yönleriyle (ticari, siyasi, kültürel, ahlâkî) bir bütünlük içinde miras bırakmak adına birbirimizle dayanışma ve yardımlaşmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.

 

Tağutî zulüm sistemleri karşısında İslâmî bir savunma hattı ve güçlü bir blok oluşturmak için Müslüman varlığını harekete geçirmek, kendi özgüvenimizi bir an önce açığa çıkarmak, İstişare ve murakabe ederek işbirliği, güç birliği, dayanışma ve birbirimize yaslanmak, kardeşlerimizin elinden tutmak ve kaderlini kaderimiz bilip bir şekilde dertlerine ortak olmak zorundayız.7

 

Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (3 Al-i İmran 139)

 

 

1 “Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. ……….” (3 Al-i İmran 103)

 

 

2 “Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: ‘Gerçekten ben müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (41 Fussilet 33)

 

 

 

3 Ey iman edenler, eğer siz Allah’a (Allah adına İslama ve müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır. (47 Muhammed 7)

 

 

4 “De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (6 En’am 162)

 

 

5 “Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.” (42 Şura 39)

 

 

 

6 “Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va’detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, onları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır. (24 Nur 55)

 

 

7 “Şüphesiz ki Allah, kendi yolunda, tuğlaları birbirine kenetlenmiş binalar gibi saf halinde savaşanları sever.” (61 Saff 4)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/07/islam-kiminle-ve-nasil-gelecek/feed/ 0 2681
Hepimiz Emanetçiyiz https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/07/hepimiz-emanetciyiz/ https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/07/hepimiz-emanetciyiz/#respond Tue, 06 Mar 2018 23:39:59 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2678 Şüphesizki bizler birer emanetçileriz malımızın çocuklarımızın hatta ellerimiz kulaklarımız yani butun nimetler birer emanet olarak Rabbimizi tarafından bize emanet edilmiştir.

 

Şimdi Rabbimizin bize verdiği bazı nimetlerden bahsedecez. Muhakkak ki hepimiz bunun farkındayız.. Bir göz bir el bir ayak işitmek ve butun nimetlerin önemini bilmekteyiz.. Görmeyen göz için dunyanın renkleri dunyanın guzellikleri ihtişamı anlamsız olur. Allah ın bize bahşettiği butun nimetleri sıralarsak önemini ve işleyişi sıralarsak burada sığmaz tabiki. Herşeyden önce ALLah ın verdiği bu nimetlere karşılık hamd edecek ve hamd ın gereği kulluk görevimizi yapmaya çalışacağız inş. Neden bizler birer emanetçiyiz arkadaşlar? Evet gerçekten atalarımız çok akrabalarımız anamız babamız bizi bırakıp gitmedimi ? mallarını bırakıp gitmedimi ? Hani o saltanatlar o mallar hani? Hani o guzellikler hani? Kim bu emanet leri alıp gitmiştir… Allahın verdiği geçici guzelliklerle böbürlenip buyuklenenler hani ?

 

BELKİDE MEZARDA TOPRAK OLMUŞ ÇÜRÜMEĞE MAHKUM OLMUŞLARDIR. HEPİMİZİN OLACAĞI GİBİ. NEFSİMİZ UYAN!!!!

 

Rabbimiz nur suresinde taşıdığımız nimetler için ellerimiz ayaklarımız için şoyle buyurmaktadır…

 

-O gün, dilleri, elleri ve ayakları onların yaptıkları her şeye şahitlik edecektir Nur -24

 

Allahım sana sığınıyoruz verdiğin emanetlere karşı görevimizi yerine getirmekte bize yardım et… Butun zorlukları bize kolaylaştır.

 

Şühesizki bize emanet edilen çocuklarımız el ve ayaklarımız ve mallarımız bir gün gelecek ve hepsini bırakıp bu dunyadan gidecez Sunnetullah (Allah ın kanunu) değişmez ihtilaf olmaz bir gerçektir bunlar. Ozaman biz bu emanetleri teslim etmeden once emanetlerin hakkını verelim emanetlere ihanet etmiyelim. Gören bu gözler ile hayırlara bakalım hayırları gösterelim ki Rabbimiz bize hakikatı göstersin. Tutan ellerimiz ile hayır işlerde helal işlerde çalıştıralım yürüyen bu ayaklarımızla hayırlı yerelere basalım ve hayırlı yerlere gidelim.. Duyan kulaklarımızla hayırları dinliyelim işitelim ve hayırları dinliyelim şeytanı nefsimizi ve kötü emelleri dinlemiyelim nefsimize uymayalım.. Tabiki ne kadar hakkını vermeye çalışsakta muhakkak ki ödiyemeyiz.. Görülmüşmüdür bugune kadar bozulan bir gözün aynısı yapılmıştır yada takılmıştır? Hayır…. peki kesilen bir ayak bir el aynısı takıldığı ve işelyişi aynı olan takılmışmıdır? Hayır… Velevki dünyanın en buyuk tıp adamları bir araya gelsede velevki servetler odensede… asla aslaa olmamıştır.. Hatta Rabbimiz bi ayeti kerimede Şoyle buyurmaktadır : Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah’ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için biraraya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de.

HAC SURESİ, 73  Evet işte gunluk hayatımızda en basit gördüğümüz hatta çok değimlerde kullandığımız en basit değer ” SİNEK” dahi yaratamazlar.

 

Emanet olarak verilen el ayak göz vs.. haricinde en önemliside çocuklarımız ve mallarımız. Herkes biliyorki kimse kendi elini kesmez vede gözünü oymaz elbette.. Velakin burdaki emanet ten kasıt aslında sadece sağlığımıza iyi bakmak değildir..ONLARI HAKKIYLA VE HAK İÇİN İSLAM İÇİN RABBE İHANET ETMEDEN BU HAYATTAKİ KULLUK GOREVİMİZİ İFA ETMEMİZ İÇİN KULLANMAMIZ GEREKİYOR?..

 

Diğer emanet edilen NİMETLER in en önemliside mallarımız ve çocuklarımız.. Gelecek hafta Allah kısmet ederse inşaallah onlardan bahsedecez.. Değerli okur kardeşlerim Hepimiz insanız şüphesizki hatasız olmak vasfı meleklerindir. 

 

Rabbim bize sabır ve sebat versin Rabbim ayaklarımızı sırat ı mustakim de sabit tutsun. Rasulune ve aline selam olsun

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/07/hepimiz-emanetciyiz/feed/ 0 2678
Hepimiz Din Kardeşiyiz https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/02/hepimiz-din-kardesiyiz/ https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/02/hepimiz-din-kardesiyiz/#respond Fri, 02 Mar 2018 04:57:37 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=2640 Evet kardeşlerim bunu oncelikle kendimize soralım.

İslam kardeşliği islam kardeşliğinin gerekliliklerini anlatcaz inş.

Hepimiz biliyoruz ki teknoloji bilişim ve çok üstün çağları yaşıyoruz iletişim an mesafesine kadar kısaldığı yolculukların bir haftadan bir saate indiği buyuk nimetler içinde yuzuyoruz.  Kimse ben duymadım bilmiyordum nerde nasıl gibi mazeratı olmasın diye  Rabbimiz oyle ki her şeyi

”Bize kolaylaştırdıki kısacası dunya parmaklarımızın altında. En guzel nimetlerle donatıldık en guzel yiyecekler içecekler ile ikram edildik….”

Gun boyu hayatımızı derlediğimiz zaman haftalar aylar yıllar ile not verdiğimiz zaman acaba bugunku hayat şartlarında başarıyı yakalamak için sınıf sınıf sınav sınav ile sınandığımız hayatın her alanında kendimizi nasıl bulacağız ki ?

Belkide başklarının hayatına dair not vermeyi biliyoruz! belkide farklı düşünceler çerçevesinde ilhamlar alıyoruz…belkide ne kadar para….ne kadar makam.. ne kadar sayılarımız çok… belkide dil imizi belkide ırkımızı paramızı partimizi hesaplıyoruz..? Peki daha ileri gidelimmi?

Hayır buraya akdar yeter aklımızda kendimiz ile sohbet edebiliriz kendimize sorabiliriz… Butun bunları biliyoruz değilmi..

Peki gunde haftada ayda senede mecburiyet haric.. Kaç mezar ziyaret etik kaç hasta ziyaret ettik kaç fakire muhtaca yardım ettik

Kaçtane yolda kalmışa muhtaca yetime yardım ettik ? Belkide hiç birinden haberdar değiLiz.. ama velakin 1. derece akraba vefat eder hasta ölüm döşeğinde yatar o zaman aman ayıp olmasın belkide on saflarda dururuz? ya bu gosterişten ibaretse ? Evet gerçekten

Hayatımıza şekil veren ölüm hasta halleri muhtaclık yetimlik vs. Butun bunlar birer ibret olarak hamd vesilesi birer ders teşkil ederken gözlerimizi kapatmıyalım şüphesizki Rabbimiz hiç bir şeyi boş kaide üzerine yaratmamıştır yaşatmamıştır tecelli etmemiştir…İslam kardeşliği denilince herkesin kendine namaz kılması oruç tutması veya haca gitmesi sanmasın. Bunlar musluman ın farzlarıdır Kendimiz için yapıyoruz kurtuluşumuz için dunya ve ahiret saadetimiz için yapıyoruz.. Kendimizi islam kardeşliği için daha fedakar olmaya davet edelim öğrenelim öğretelim okuyalım okutalım

“Ey insanlar biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık; sonra da birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, Allah katında en değerli olanınız, ondan en çok korkanınızdır. Muhakkak ki, Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır. (hucurat-1)

Bizide haberdat etti şüphesizki nefsimizi besleyen her duyguyu biliriz şüphesizki Allahu Taale c.c her insanın kalbine hak ve batıl terazisi yerleştirmiştir.. nasılki birinin malını çalmak her kanuna gore yasak ise herkes hakikatın ne olduğunu bununmu onunmu olduğunu  kuran ve sunnet çerçevesinde bilme kudretine sahibtir.

“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki rahmete eresiniz.(hucurat-10)

Kardeşler kavga etmemeli kardeşler sorunlarını paylaşırlar kardeşler maddi ve manevi yardımlaşırlar.

Kardeşleri kendimizden bilmeliyiz aile içerisindeki davranışlarımızdan bilebiliriz..

Unutmayalımki kendimize yapılmasını hoş gormedğimiz her davranışı başkasına yapmak bencillik ve hak olmayan bir haslettir.

Kardeşlik duygularını on plana aldığımız  zaman yapmamız gerekenleri  biz bilmeliyiz.Gerek akraba ziyareti gerekse mezarlık ziyareti. Yardıma muhtac yetim komşu arkadaş akraba her kim olursa olsun yapacağımız her hayır ALLah katında yazılıdır.

Dargınlık olmamalıdır dunyalık menfaatleri için kalp kırıp tartışmıyalım Ailemizde akrabalarımızda kısacası çevremize örnek bir insan omalıyız Peygaber efendimiz s.a.v buyurduğu gibi Mumin muminin aynasıdır..

Şüphesizki herşeyin hesabını verecez hatta uzuvlarımız (ellerimiz ayaklarımız kulaklarımız gözlerimiz) Aleyhimizde şahidlik edecek inkar edecek hiç bir şeyimiz olamaz….

Sen şu cusun bunlar şoyledir bunlar boyledir…. Deme vakti değildir artık islamın el ele verme vakti kenetlenme baktidir islam kardeşliği vaktidir bu kardeşliği sevmeliyiz bu kardeşliği dunya menfaaetleri ile değiştirmiyelim Her muslumanı bağrımıza basmalıyız kimseyi eleştirerek kimseyi kotuluyerek hayır kazanamayız başarı elde etmeyiz… Ancak zarardır bilinmeli..

Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kim olabilirki ? (Fussilet Suresi,33)

 Hamd oLsun yaratana hamd olsun hidayet verene hamd olsun bizi kardeş kılana hamd olsun bizi islam ile şereflendiren Rabbimize

Allah yolunda  adım atan islam için nefes alan herkese selam oLsun Çaba bizden başarı Allah tan.

 

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2018/03/02/hepimiz-din-kardesiyiz/feed/ 0 2640